__ Burada ne işiniz var sizin derken Alazın yüzündeki tamamen değişen gergin bakışları beni korkutmaya başlamıştı.
__ Buraya büyük perinin emriyle insanı almaya geldik ihtiyar bize zorluk çıkarma ve onu bize ver.
__ Siz neden bahsediyorsunuz bu insanı hiç kimse buradan alıp götüremez topraklarımızdan hemen çıkıp gidin aksi halde olacaklara karışmam bir peride olsanız nerede duracağınızı bilmelisiniz derken anlıyordum ki onun onlara boyun eğmeye niyeti yoktu ve tüm benliğim o an bir ikilem arasında kalmıştı ne yapmalıydım ya bu gelenler Alaza bir zarar verirlerse benim yüzümden ne yapacaktım.
__ Kuralları çiğnediniz ve bu aleme bir insan getirdiniz ve bize kafa tutmaya cesaret etmeni geçtim sen baş periye karşı mı geliyorsun bunak ihtiyar çekil önümüzden.
__ Bunlar neler diyor böyle Alaz korkuyorum lütfen kendine zarar verecek bir şey yapma onlar iki kişiler.
__ Sakin ol arkamda kal Mihrap korkma seni asla onlara vermem evet beni iyi dinleyin bu insan buraya kendi isteği ile geldi ve bu oğlum ve ikisinin arasında bir anlaşma gerisi sizi ilgilendirmiyor söyleyin başınıza burnunu bizim işlerimize sokmaya kalkmasın ve sizi oğlum burada görmeden kaybolup gidin hemen diye kelimesini tamamlarken yaşına bakmadan onlara nasıl meydan okuduğunu görünce Aratın neden bu kadar cesur ve damarlarında dolaşan kanın neden bu kadar delice aktığını bir kez daha anlamıştım o ölse de öldürse de geri adım atmayacaktı.
__ Seni bunak ihtiyar sen istedin o zaman derken elinden çıkardığı mavi güçlü bir ışığı Alazın üzerine savurmuştu Alaz ise bu hamleden sıyrılsa da beklemediği diğerinin beni yakalayıp kenara fırlatışıyla dağılan dikkati bir anlıkta olsa diğerinin ona karşı yapmış olduğu hamleyi görmesine engel olmuş ve arkasından gelen diğeri sinsice Alaza elindeki hançeri saplamıştı Alaz ise bu hareketten sonra bir süre soluk alamamış bakışlarını öylece yere dikmiş gözleri yaş dolmuştu nefesini toplamaya çalışıyordu ama her nefes almaya çalıştıkça yüzüne yansıyan acı ne kadar çok canının yandığını o an sergiliyor gibiydi o büyük acıya dayanamayan gövdesi onu dizlerinin üzerine düşürmüştü ben ise olanların şokuyla kalbimin göğsümden çıkacakmış gibi acıdığını hissediyordum zihnimde adeta birer birer yıkılan buzdan kaleler vardı zaman durmuş gibiydi. O an ne çığlıklarım nede feryatlarım ulaşamıyordu ona her attığım adım bir boşlukta kalıyor beni oldum olası geri itiyordu ters giden bir şeyler vardı. Onlardan biri ne onun yanına gitmeme nede ona yardım etmeme izin vermiyordu çünkü biliyordum ki buna engel olan onlardan biriydi bunu nasıl yapıyordu bilmiyorum ama bir çeşit güç dalgası yayıp beni engelliyordu.
__ Asiliğinin bedelini ödedin ihtiyar asıl nerede durman gerektiğini sen bilemedin Maalesef bu hançerde bize sizin gibilerin işini bitirmek için verildi bize boyun eyip başında kızı bize verseydin şimdi yaşıyor olacaktın ama şimdi haline bak asiliğin yüzünden ölüyorsun derken bu son sözleri azından tükürür gibi çıkmıştı o an ve bu da beni onlara karşı iliklerime kadar tiskindirmişti.
__ Hayır Hayır! Alaz sizi aşağılık pislikler bırakın onun yanından hiç bir yere gitmeyeceğim onun bana ihtiyacı var yaklaşmayın yanıma diye ne kadar çığlık çığlığa bağırsam da onların beni duymaya niyeti yoktu en uzun olanı yanıma gelmiş beni kolumdan tutmuş çekiştiriyordu ben ise onun elinden kurtulmak için ne kadar uğraşsam da çabalarım bir sonuç vermiyordu.
__ Bize zorluk çıkarma insan o hak ettiğini buldu ve şimdi sen bizim ile geliyorsun seni baş periye teslim edeceğiz derken yüzlerinde en ufak bir merhametin kırıntısı dahi olmadığını şimdi açık ve net göre biliyordum.
__ Siz nasıl varlıklarsınız her şeyden öncesi sizler nasıl bir vicdana sahipsiniz sizler saf ve temiz olmanız gerekirken aşağalıklarında en aşşağalığısınız şimdi ise gördüğüm asıl yüzleriniz midemi bulandırıyor sizler şaçma koyduğunuz kurallarla can alıyorsunuz bunlar Allahın kuralları değil sadece onun yarattıklarının koyduğu kurallar güçlü güçsüz ayrımı yapıyorsunuz kendi egolarınız için can almaktan çekinmiyorsunuz ve şunu bilin ki ben sizinle hiç bir yere gelmeyeceğim bende size zorluk çıkarıyorum durmayın beni de öldürün diye avazım çıktığınca bağırırken biliyordum ki benim yaşamımın onlar için hiç bir değeri yoktu ama onlara yinede direnmeliydim adalet ve doğru bildiklerim için hiç kimse için olmasa da Alaz için direnmeliydim diye düşünürken birden yıldırım sesi ve gözleri kamaştıracak kadar güçlü bir ışık yağmuruyla önümüzde hemen Ayzarla Tuana belirmişti ve görüyordum ki yerde yatan Alazı gördüklerinde ikisi de dehşete kapılmıştı.
__ Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz ne yaptınız siz böyle hemen o insanı bırakın sizler cin alemine yasak olmasına rağmen girdiniz bu yasakları da koyan bizat büyük babamdı ve bir cine zarar verdiniz şimdi bu yaptığınız yanlışla cin alemiyle peri alemi bir savaşa girebilir nasıl bir sorumsuzluk bu derken hemen yanında duran Tuana ise koşarak Alazın yanına gidip onun yanında eğilip durumuna bakınca ne yapacağını bilmez bir halde öylece üzgün gözlerle abisine baktı.
__ Olamaz Aysar Alazın durumu hiç iyi değil siz ne yaptınız böyle derken Alazın gücü artık tükenmişti son nefesini vermek üzere olduğu her halinden belliydi ben ise onların gelişiyle serbest kalmış Alaza doğru koşmuştum yanına vardığımda ise beni boğan hıçkırıklara bir türlü engel olamıyordum.
__ Alaz ölme dayan lütfen kendini bırakma eğer sana bir şey olursa kendimi asla affetmem her şey benim yüzümden oldu ben bu aleme hiç gelmemeliydim derken boğulduğum göz yaşlarımın arasından birden elimi sımsıkı tutan Alazın elini fark ettiğimde içten içe boğulduğum hıçkırıklarım ve pişmanlıklarım beni içten içe tüketiyordu onun yüzüne bakamıyordum bile o ise bir elini dudağımın üzerine koyup susmamı istermiş gibiydi ve dudaklarından birkaç kelime dökülmüştü zorluklada olsa...
__ Öyle söylememelisin insan senin bunda hiç bir suçun yok bana söz ver Arata yardım edeceğine onu karanlıktan çıkaracağına söz ver Mihrap derken son sözleri ile birlikte son nefesini vermişti gözleri açık ölmüştü ne kadar bağırıp çağırsam da biliyordum ki tıpkı ailem gibi o da geri gelmeyecekti.
__ Tüm bunlar için üzgünüm ama bu büyük dedenizin emriydi efendim biz sadece onun emirlerini uyguladık derken Aysar yerden kalktığı gibi o periyi yakasından tutup yere çalmıştı ama yüzünde beliren şaşkınlığı bir türlü gizleyemiyordu çünkü büyük babasının nasıl böyle bir emir verdiğine inanamadığına adım kadar emindim.
__ Sizler şimdi bana bu emirleri veren kişinin aynı zamanda bu kuralları koyup hemde istediği gibi bozduğunumu söylüyorsunuz ağaçların bekçisi benim sabrımı mı sınıyorsun derken bu olanları kabullenmek istemediği her halinden belliydi.
__ Efendim biz emirleri uyguladık yalnızca hepsi bu bizim suçumuz yok derken kaçamak bakışlarını onun yüzüne dahi bakmaya cesareti olmadığını gösteriyordu.
__ Siz nasıl adalet bekçileri nasıl doğruluğun timsali olabilirsiniz bu adalet değil burada bugün masum bir adamı öldürdünüz ve o bir cindi bu da büyük bir kaos ve savaş demektir ve bu adaletsizliğe daha fazla göz yummayacağız bu adaletsizliğe büyük babam sebep olsada dahi bu saatten sonra bilmeniz gereken tek şey bizim tam tersimiz olan cinlerin yanında yer alacağız ve adaletin yerine gelmesi için elimizden ne geliyorsa yapacağız derken gözleri sanki onlara karşı ateş saçıyordu.
__ Sizler nasıl perisiniz vicdan yoksunları acımasız caniler onun elinden ikinci kez hayatını yaşama sevincini tek umudu olan babasını aldınız şimdi ne olacak ha! Ne? Diye bağırırken su cininin gelmiş olduğunu görmüştüm azından tek bir kelime bile çıkmamıştı ayakları gelmek ve gelmemek arasında bocalıyor gibiydi gözleri dolmuştu herkes onu gördüğünde Alazı bırakıp kenara çekilmişti ve bir tek Alazın yanında kalan ben olmuştum sonunda daha fazla dayanamayan su cini hızlı adımlarla Alazın yanına gelip dizlerinin üzerine çökerken tamamen dibe vurmuş gibiydi. O an titreyen elleri ona dokunmak ve dokunmamak arasında kararsız kalmış, sonunda ise tereddütle ona uzanan elleri Alazın yüzünde birleşmiş, ve çok geçmeden babasının öldüğünü fark edince içten içe çoğalan isyanı an be an öfke patlamalarına dönüşmüştü. Babasını böyle görmek onun tüm kanını dondurmuş, adeta onu bir çıkmaza sürüklüyor gibiydi. Üzerinde donup kalan bakışları ise hareketsizce üzerine düşen elleri gibi onun bu vedaya hazır olmadığını apaçık sergiliyordu. O an babası ellerinin arasından mink ışık zerreleri halinde kayıp giderken onun yüzünde sürekli seğiren bir sinir kası gözüme çarpmıştı. Sürekli derin derin alıp verdiği nefesi içten içe bastırılamaz çığlıklara dönüşüp öfkesi arttıkça etrafta yankılanan çığlıkları gibi ansızın bastıran yağmurun sesiyle gök gürültüsü birleşip etrafta yankılanırken her yeri git gide siyah bir sis perdesi kaplamıştı. O an tek bildiğim onun tüm benliğinin git gide karanlık bir gölgenin ardına saklandığıydı isyanı ve acısı onu çıkmaz bir yola sürüklüyordu o an çıkardığı fırtınayla saçları etrafında uçuşurken boynunda ve yüzünde yine o ince siyah damarların belirdiğini fark etmiştim tırnakları ise uzuyor siyah bir renge bürünüyordu her saniye değişen benliği onun artık tümüyle karanlığa geçtiğini gösteriyordu. gözlerini açtığında ise bu kez gözleri tümüyle hazel sarısına bürünmüştü biliyordum ki artık durmayacak ve önüne ne gelirse yakıp yıkacaktı. Onun bu değişen benliğini gören Tuana ve Aysar onu durdurmak için bir şeyler yapmalıydı fakat korktuğum olmuş artık onu durduracak hiç bir şey kalmamıştı ilk ona seslenen ise kız kardeşi Tuana olmuştu...
__ Üzgünüm Arat yetişemedik onu kurtaramadık bizi bağışla bu olmamalıydı onun sözleriyle kısılan Aratın bakışları tatmin olmuşa benzemiyordu ve bunu fark eden Aysar bu sefer söze atılarak onu durdurmak için bir hamle yapmıştı...
__ O artık gitti Arat bunu kabullenmek zorundasın derken o an ona ne kadar yaklaşmayı denese de bunu başaramıyordu çünkü onun benliği çoktan karalıklar ardına saklanmıştı görüyordum ki onların son sözleriyle birlikte Aratın tüm dikkati kardeşlerine doğru yönelmişti gözlerindeki nefreti ve öfkesini gördüğümde kardeşleri dahi olsalar onlara acımayacağını fark etmiştim durum gittikçe kötüye gidiyordu birden Aratın her tarafından karanlık duman şeklinde siyah bir sıvının çıkarak Tuana ve Aysarı sardığını görmüştüm Aratın bu ani hareketinden sonra ise onların kaçmaya bile fırsatları olmamıştı Aysar ve Tuana artık ne ondan kaça biliyorlardı nede onun etkisinden sıyrıla biliyorlardı artık tüm bildiğim git gide bedenlerini saran siyah bir sıvının içten içe onları tükettiği gibi nefes almalarını da iyice güç bir hale getirdiğiydi. ve onun pişman olacağı bir şey yapmasını istemiyordum çünkü onlarda en az Alaz kadar masumdu o an bir şeyler yapmalıydım diye düşünürken o iki peri ona doğru hamle yaptıklarında buna dayanamamış ve dikkat et diye çığlık çığlığa bağırmıştım o ise benim tepkimden sonra ona doğru hamle yapmakta olan ikisinin üzerinde kısılan bakışları sabitleşmiş onlara doğru avucundan üflediği bir ateş dumanıyla önce derileri bedenlerinden ayrılmış sonra yavaş yavaş kurumaya başlayan bedenleri git gide bir kül halini almaya başlamıştı onların yok olup gitmesi dahi onun öfkesini dindirmemiş di biliyordum ki soğumayan yüreği alev alev kavurup içten içe onu tükettikçe hiç kimseye acımayacaktı ve aynı ölüm korkarım Aysar ve Tuananın da başına gelecekti bu yüzden bir şeyler yapmalıydım; Arat yapma onlar senin kardeşlerin en az onlarda senin kadar Alazı korumaya çalıştılar ve babanı onlar öldürmedi babanı öldürten baş periydi onlar yetişmeye çalıştı ama yetişemedi pişman olacağın bir şey yapma dur lütfen dur! Diye bağırmıştım benim sesim üzerine ise tüm dikkati şimdi benim üzerime yönelmişti ama onlarıda bırakmamıştı.
__ Onlar benim kardeşlerim değil insan derken her an yüzünde ayrı bir öfke patlaması yaşanıyordu. onun kaybolan bakışlarındaki benliğini gördüğümde etrafında hiç bir canlıya tahammülü olmadığını bir kez daha görmüştüm ve biliyordum ki herkes için planladığı sona artık bende dahildim ve onlar gibi beni de yok etmeyi pilanlıyor olmalıydı adım adım bana doğru yürüdükçe tüm benliğimi bir korkunun sarıp sarmaladığını hissetmeye başlamıştım geriye doğru istemsizce giden bacaklarım yerinde bir adım ileri iki adım geriye doğru bocalarken biliyordum ki ölümüm adım adım git gide bana doğru yaklaşıyordu ve sırtım duvara dayandığında kulağıma doğru eğilip bir kaç kelime fısıldamıştı...
__ Pişmanlık duymak mı? derken kaybolmuş bakışlarındaki benliği artık hisleri hiç bir insan için pişmanlık duymayacağını apaçık sergiliyor gibiydi ve onu durdurmak için daha ne yapabilirdim bilmiyordum.
__ Sen bu değilsin Arat kötüyle iyiyi birbirinden ayırmalısın diye kelimelerime devam ederken daha cümlemi tamamlayamadan beni boynumdan yakalamış ayaklarımı yerden kesmiş var gücüyle boğazımı sıkmaya başlamıştı o an soluğum kesilmiş ellerinin arasında çırpınırken onun ellerinde ölmenin değilde Alazın son anlarındaki benden istediği tek şeyi yerine getiremeden ölmekten korkuyordum ve artık onun ellerinde bocalamaktan vazgeçmiştim canım acıyordu ama elimden hiç bir şey gelmiyordu gözlerim kapanmak ve kapanmamak arasında direnirken dudaklarımın arasından bir iki kelime dökülmüştü; Üzgünüm Alaz onun benliğinin kötü tarafa geçmesine engel olamadım affet beni diye cümlelerimi tamamladığımda eline damlayan gözyaşlarımla birlikte kısılan gözleri kocaman aralanmış gözlerimin içinde donup kalmış bakışları sanki kalbinden kendi benliğini söküp alıyorlarmış gibiydi sonra buğulu da olsa hazel sarısı gözlerinin kendi uçsuz mavilikteki rengine büründüğünü görünce boynumu sıkan elleri birden aralanmış benim onun ellerinin arasından yere düşmem ile birlikte bir iki adım geri çekilmişti ben ise o an yerde nefes almaya çalışırken ona doğru baktığımda bedeni çığlık çığlığa bir ikilemin içinde adeta kendi kendiyle savaşıyor gibiydi onun bu halini görünce ona yaklaşa bileceğim tek anın bu olduğunu fark ettiğimde tüm gerçekleri görmesi için her şeyi tekrar yüzüne haykır malıydım diye düşünerek tekrar söze zorlukla başlasam da dudaklarımdan ardı ardına dökülmüştü kelimeler artık beni duymalıydı; Arat senin elinden sevdiklerini alan kardeşlerin ve ben değiliz bu kişi baş peri ile Beril idi lütfen bir kez olsun bana güven Safirin ölümünden tüm sevdiğin insanların ölümünden o ikisi sorumlu şimdi anlıyorum ki baş periye yolladığı mektupta beni bildirdi çünkü Berilin bunu yapmasının sebebi sana sahip olmayı istemesi bunu gör artık su cini Arat derken yine onun gözleri eski rengine hazel sarısına dönmüştü bana inanmak istiyordu fakat ikinci kişiliği arasında sürekli gel git yapan benliği onu büyük bir ikileme sürüklüyor ve bu onu büyük bir acıya maruz bıraktığı gibi eski benliğine geri dönmesini de engelliyordu ta ki Beril denen ateş cini Aratın arkasında belirene kadar.
__ O yalan söylüyor Arat onlarla iş birliği içindeydi babanı birlikte öldürdüler ben planlarını öğrendiğimde sana geliyordum ama geç kaldım Alazı çoktan öldürmüşlerdi ve sırada sen vardın şükürki sana zarar veremediler sakın o şeytanın yalanlarına kanma seni kandırmaya çalışıyor Arat diye kelimesini tamamladığında onun sözleri ile birlikte Arat bana dönmüştü ve yine tüm benliğini kaybetmeye başladığını gördüğümde tek yapabileceğim hayatta bunca zaman kala bilmek için tutunduğum dilek olduğunu fark ettiğimde onun gözlerinin içine bakarken hayatın benim için getirdiği bu ince çizginin onun gerçekleri görmesini sağlayacaksa tamamen onun hayatından çıkacağımı bilsemde artık bu yolun geri dönüşü yoktu. Ve tüm cesaretimi toplayıp ayağa kalktığımda onun tam karşısına geçerek gözlerinin içine bakarken Alazın o son anları gözümün önünde canlanırken tutmakta zorlandığım göz yaşlarımla birlikte belkide onun hayatında ilk kez gerçekleri görmesi için tüm çabamı sarf edecektim.
__ Dilerim ki tüm gerçekleri öğrenirsin ve Berilin gerçek yüzünü görürsün diye kelimemi tamamladığımda bizim dışımızdaki her şey durmuş donup kalmış zaman akmıyordu sanki Aratla aramızdaki bu son dileğim ile birlikte büyük bir mühür kırılmış ve benim bileğimdeki onun ise boynundaki sayı son dileğim ile birlikte yok olmuştu ve Arat zihnimin içindeki tüm anılarım ve düşüncelerim arasında oradan oraya sürükleniyor gibiydi ta ki bütün yaşadığım en son ki anıma kadar sürmüştü zihnimden bir parçaymış gibi söküp atılırken artık her şeyi öğrenmiş olduğunu biliyordum onunla tekrar göz göze geldiğimizde ise gözleri her an anlam veremediğim bir çekimle kilitlenip kaldığım o eski bakışlara o eski maviliğine dönüyordu ve aramızda esen karanlık bir sis perdesi yavaşça dağılırken Aysar ve Tuanayı da saran karanlık çekilmiş serbest kalmalarını sağlamıştı fakat yerlerinde hala öylece taş kesilmiş bir şekilde kıpırdamadan duruyorlardı onun yüzümde gezinen bakışları ise pişmanlık içeriyordu fakat ona ne kadar bir şeyler söylemek istesem de artık susmalı idim belkide tek olması gereken buydu diyerek sessizliğimi korumuş olsamda sanki onun hala bana söylemek istediği bir şeyler varmış gibiydi...
__ Üzgünüm insan sana ne söylemeliyim diye kelimelerinin içinde bocalarken daha fazla konuşamamış yine sessizliğe çekilmişti belkide o hep böyleydi duygularını yada hatalarını dile getiremeyecek kadar gururluydu ve ona ne söyleye bilirdim ki diye düşüncelerimin arasında bocalarken aramızdaki sessizliği bozan ilk kişi ben olmuştum; Seni anlıyorum Arat ve sakın üzülme bu senin hatan değil senin üzülmeni istemiyorum gerçekleri gördün ya artık olması gerektiği gibi sonsuza kadar serbestsin şimdi dilediğini yapmakta özgürsün ama onlardan bir farkın olsun masum olanlara dokunma tıpkı babanın istediği gibi derken vücuduma baktığımda bir ışık çemberinin beni yavaş yavaş sarmaya başladığını görmüştüm sanırım son dileğim ile birlikte artık dünyama dönüyordum ondan kopuyordum son kez dokundum yüzüne artık cini bir daha hiç göremeyecektim o anın verdiği hüzünle yine bir kaç cümle dökülmüştü dudaklarımdan; Ne kadar tuhaf değil mi artık istediğin gibi benden sonsuza dek kurtuluyorsun Arat dilerim hak ettiğin huzuru bulursun babanın son isteğini de yerine getirdim artık huzurla yanından ayrılabilirim ama bana söz ver masumlara dokunmayacaksın benim ailemden geriye kimse kalmadı ama senin bir ailen var Arat annen kardeşlerin var ve hayattalar onların sana yaklaşmasına izin ver ve onları kendinden uzaklaştırma kendine dikkat et derken son sözlerim üzerine tam Arat bir şey diyecek iken geçit beni dünyaya çekmiş ait olduğum yere geri bırakmıştı ayrılmış olduğum yere gelmiş olduğumu fark ettiğimde ağaçlık alanda kimseye rastlamamıştım arkadaşlarımdan hiç kimse yoktu ve onlara ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu fakat aklıma gelenin başlarına gelmemesi için içten içe onlar için dua ediyordum umarım evrim geçirmiş insanlara yakalanmamışlardı tüm bunları düşünürken aklım arkadaşlarımdaydı ama bir yanımın da o alemde su cini ile kalmıştı acaba ben gittikten sonra orada neler olmuştu su cini ne yapmıştı bilmiyorum ama onun için neden bu kadar endişeleniyordum ve bir daha onu göremeyecek olmam beni neden bu kadar üzüyordu aklımda bu gibi cevapsız sorular gezinirken acaba o da benim onu düşündüğüm gibi düşünüyor muydu beni aslında ondan kurtulmak için bugüne kadar elimden geleni yapmama rağmen şimdi neden onu delicesine görmeyi istiyordum ve onu neden bu kadar çok merak ediyordum bilmiyordum ama tek bildiğim bu düpedüz delilikti.