Yeni Üyelik
16.
Bölüm

SU CİNİ BÖLÜM 15

@zifiri

Arat; Senin burada ne işin var Beril diye ona sorduğunda aralarındaki bu gerginlik benide büsbütün germişti.

"Beril; Seninle konuşmaya geldim Arat ama yanında bu insan olmadan derken ateş saçan gözlerini tekrar bana çevirmişti.

"Arat; Buraya gelmeyi bir alışkanlık haline getirdin sanırım Beril ama benim mekanıma gelinmesinden hiç hoşlanmadığımı biliyorsun yine kafanda ne kurarak buraya geldin çok merak ediyorum şimdi çıkıp beni dışarıda bekle baş belası birazdan yanına gelirim demişti.

"Beril; Zorunda olmasaydım gelmezdim Arat ama bu insandan hiç hoşlanmadımve burada olmasından da dışarıda seni bekleyeceğim diyerek gözden kaybolmuştu.

"Mihrap; Duygularımız karşılıklı demek ki ne tesadüf derken Aratın bakışlarıyla gözlerim kesişince kaşlarımı çatarak ne var beni öldürmeye çalışan deli bir kadınısevecek değilim herhalde diye çıkışmıştım ona o ise hiç bir şey söylemeden odadan dışarıya çıkmıştı ne konuşacaklarını merak etmiyor da değildim benim hakkımda mı konuşacaklardı merak etmeye başlamıştım daha fazla dayanamayıp merakıma yenik düşmüştüm biliyordum bu yaptığım doğru değildi ama onları dinlemek için bende peşlerinden gitmiştim doğrusu ağaçtan aşağıya inmem pek kolay olmamıştı ama sonunda inmeyi başarmış ve bir ağacın arkasına saklanmıştım bulunduğum yerden ise onları çok rahat duyabiliyordum.

"Beril; Bu insan açık ki senin açığını bulup sana zarar vermek için burada buna adım gibi eminim onun tuzağına düşmemelisin Arat sen bu kadar saf ve dikkatsiz nasıl olabilirsin ona nasıl güvenirsin.

"Arat; Ona güvendiğimi kim söyledi bir insan oğluna güvenecek en son kişiyim dilekle ona mühürlü olduğum için onu buraya getirmek zorundaydım o bunun dileğiydi ve son bir dileği kaldı senin kadar beynim olmadığını mı sanıyorsun o halde yanılıyorsun benim kadar insanlardan nefret edemezsin ve onları benim kadar yakından tanıyamazsın dünyamız ve cin alemi için endişeleniyorsan boşa buradasın bu sorunu zamanı geldiğinde ben halledeceğim benim işlerime burnunu sokmaktan vazgeç artık ve yolumdan çekil Beril demişti.

"Beril; Yani onu öldürecek misin diye sorduğunda onun sorusuna karşı su cini Aratın evet gerekirse bunu yaparım sözlerini işittiğimde aslında pekte şaşırmamıştım ama yinede onun bu kadar acımasız olabileceğini düşünmeyi bile istemesem de bu bir gerçekti beni öldürmeyi istemesi olağan dışı bir durum değildi. Şu an içimden sadece arkamı dönüp oradan uzaklaşmak gelmişti ve öylede yapmıştım adımlarım beni bir çağlayanın yanına getirmişti bir taşın üzerine oturup derin bir nefes almıştım akan suyu izlerken birden sudan çıkan bir kadın dikkatimi çekmişti ve o panikle oturduğum kayadan sırt üstü düşüp yere çakılmıştım ve aklıma birden o ışık cinleri gelmişti ve şimdiden cinin sözünü dinlemeyip dışarıya çıktığıma bin pişman olmuştum ayağa kalkıp oradan kaçmak istiyordum ama o kadının olağan üstü güzelliği adeta beni büyülemiş gibiydi neden oradan uzaklaşamıyordum bilmiyorum ama içimden bir ses onun bana zarar vermeyeceğini söylüyordu o an ise o kadının dış görünüşüne baktığımda bir cini değil bir iyilik meleğini andırır gibiydi ayaklarının altına kadar uzanan altın sarısı saçları vardı vücudunun ise açıkta kalan belirli bölgelerini saf ipekten işlenmiş mavi sarmaşığı andıran bir elbise sarmalıyordu anlında parlayan taşlar vardı su tanelerini andıran su gibi duru bir güzelliğe sahipti deniz maviliğinde ki gözleri ise büyüleyiciydi küçücük pembe dudakları vardı yüzü gibi burnu da küçücüktü tereddütle sende kimsin diye ona sorduğumda bana gülümsemişti.

"Peri; Ben su perisiyim insan bizler cin alemiyle iç içe yaşarız ama senin bu alemde ne aradığını merak ettim burası sana göre tehlikeli İnsan demişti meraklıgözlerle.

"Mihrap; burada olmamın çok uzun bir hikayesi var demek siz bir su perisisiniz cinlerin ve perilerin bir arada yaşayacağı hiç aklıma gelmezdi doğrusu biz insanlar bir efsane bir masal olduğunuza inanırdık demiştim gülümseyerek o ise bu son sözlerimden sonra kahkahalarla gülmeye başlamıştı gülüşü o kadar içten ve tatlıydı ki bir bebeğin gülüşü kadar masumdu.

"Peri; demek bizim bir masal bir efsaneden ibaret olduğumuzu düşünüyordunuz bu ilginç insan oğlu ama bizler sizin kadar gerçeğiz Allah nice varlıklar daha yaratmaya kadirdir değil mi peki insan oğlu gerçekten de senin burada olma sebebini hikayeni merak ettim ayit olmadığın bu alemde ne işin var diye sormuştu bana o an söze nereden ve nasıl başlayacağımı bilmiyordum ama biriyle konuşmaya ona güvenmeye ihtiyacım vardı ve nedense bu karşımdaki bir peride olsa onda bir art niyet hissetmemiş o an ona güvenmeyi istemiştim nasıl olduğunu bile anlamadan dudaklarımdan dökülmeye başlamıştı bir bir cümleler; İsrail den bir kaç bilim adamı Ülkemize bir virüs salgınını yaydı ve insanlarımız günden güne bir iblise acımasız bir caniye ölüm makinasına dönüştü ama bu öyle bir virüstü ki tüm evrene yayılmaya başladı ve dünyamız bir kaosa sürüklendi bir sürü insan ailesi en yakınını ve sevdiklerini kaybetti bende içinde ve bu virüsten kaçarak hayata tutunmaya çalışırken bir tarikatın eline düştüm ve onlar yıllar önce kayıp olan Kara Davut kitabı ile bir su cinini bizim dünya alemine çağırmak için beni kurban edeceklerdi ama şansım mıdır iyaver giden yoksa yaşayacağım günüm mü varmış demeliyim bilmiyorum ama işler tersine döndü beni öldürmeye çalışan o kadının elindeki hançer boğuşma sırasında ona saplandı ve beni öldüremedi ama su cinini bizim aleme çekmeyi başarmıştı ve su cini uyanınca onları öldürdü ve benim peşimi bırakmadı sonunda ondan ne kadar kaçsam da beni yakaladı ve üç dilekle birbirimize bağlandık şimdi ise son bir dileğim kaldı sanırım bu kaçınılmaz sonum onun ellerinden olacak demiştim yarı alaycı yarı hayattan bıkkın sesimle.

"Peri; ilginç bir hayat hikayen var ismin nedir insan diye sormuştu bana.

"Mihrap; adım Mihrap evet sanırım öyle ilginç ve sonu kaçınılmaz bir ölüm olan bir hikaye benim hikayem diye mırıldandım.

"Peri; bu kadar karamsar olmamalısın belki işler bir gün tersine döner kim bilir benim ismimde Tuana belki dost olabiliriz ne dersin Mihrap demişti gülümseyerek.

"Mihrap; bunca şeyin arasında bu çok güzel olur seninle dost olmayı isterim su perisi demiştim.

"Tuana; bana Tuana de öyle ise derken yanıma oturmuştu.

"Mihrap; nasıl istersen Tuana o halde bundan böyle bir su perisi dostum olduğunu hiç unutmayacağım demiştim.

"Tuana; bende ama şimdi gitmeliyim benimle ne zaman görüşmeyi konuşmayıistersen buraya gel Mihrap deyip suya girerek ortadan kaybolmuştu bense bir süre öylece orada oturmuş akan suyu izliyordum sonra birden bana seslenen bir ses üzerine irkilmiştim dönüp baktığımda ise bana seslenenin şu küçük ışık cinlerinden birisi olduğunu görmüştüm.

"Işık cini; demek buradasın asi insan yine ne tilkilik peşindesin yoksa efendimize kötülük etmeyi mi planlıyorsun demişti.

"Mihrap; yinemi sen sizin efendinize ne yapabilirim ki tilkiliğe sıra gelince sizin tilkiliğinize erişemem herhalde nede olsa cin fikirli olan sizlersiniz adınız üzerine demiştim alayla bir kaşımı kaldırıp bu hareketimden sonra son sözlerimle birlikte ışık cininin yüzünde beliren öfke yüzünü şekilden şekille sokuyordu sanki ve hala bana çemkirmek de devam ediyordu onun bu öfkesinden sonra doğrusu içimi bir korku kaplamıştı ona ne kadar belli etmek istemesem de beni korkutmayı başarmıştı.

"Işık cini; evet sen bizim efendimize zarar veremezsin vermeye kalkarsan da bizi karşında bulursun insan derken sesi tıslar gibi çıkmıştı.

"Mihrap; beni tehdit etmeyi bırak bir insanda olsam benimde bir sabrım var ve o taşmak üzere ışık cini ben hayatımda hiç kimseye kötülük yapmadım ve bir canide değilim senin efendini öldürmek gibi bir niyetimde yok onu yapsa yapsa efendin bana yapar nede olsa ben insanım ya tilkiliği benden bekleme çünkü sizin kadar cin fikirli değilim benim tek yaptığım hayatta kalmak şimdi beni rahat bırak dememe kalmamıştı ki ayaklarım yerden kesilmiş kendimi suyun içinde bulmuştum ve bunu yapanda ışık cininden aşağısı değildi bu yaptığıyetmiyormuş gibi birde karşıma geçmiş kahkahalarla gülüyordu o an bütün korkum yok olmuş ve beni baştan tırnağa bir öfke nöbeti sarmıştı adeta.

"Işık cini; nerede olduğunu sakın unutma insan ses tonuna da dikkat et ve bizlerle sakın alay etmeye kalkma demişti.

"Mihrap; seni bücür derken öfkeden suyun içinde neredeyse tepinmek üzereydim.

"Işık cini; sakın benimle bir daha alay etmeye kalkma yoksa bu bücür senin canını okur demişti yarı alaylı yarı tehditkar bir sesle ve bu sözlerinin ardından aniden ortadan kaybolmuştu bense o an sinirden ne yapacağımı şaşırmıştımsudan dışarıya zorlukla çıktığım sırada tam önümde su cini Arat belirince içimden bir bu eksikti diye geçirsem de burası onun dünyasıydı ve onunla karşılaşmamak gibi bir lüksüm de yoktu nede olsa.

"Arat; burada ne yapıyorsun seni uyarmıştım olduğun yerden ayrılmaman için ama sen görüyorum ki uyarımı pek dikkate almamışsın insan demişti.

"Mihrap; bana ne yapmam gerektiğini söyleyip durma ben senin otur dediğinde oturacak kalk dediğinde de kalkacak bir kuklan değilim başıma bir şey gelmesinden korkuyormuşsun gibi de davranma su cini Arat çünkü bu hiç inandırıcı değil derken onunla o an göz göze gelmiştik ve yine gözlerini yavaş yavaş bürüyen o siyahlık hiç iyiye işaret değildi şu an zihnimi patlayacak gibi hissediyordum bir şekilde tüm bedenimi içten içe bir acı sarmıştı öfkelendikçe canımı daha fazla acıtıyordu artık acıdan daha fazla dayanamamış dizlerimin üzerine düşmüştüm.

"Arat; sakın benim sabrımı sınama insan gerekirse sana otur dediğimde oturturum kaldırmayı istersem de kaldırırım öldürmeyi istersem de öldürürüm unutma seni buraya ne için getirdiğimi yoksa sana bunu her defasında hatırlatmalı mıyım insan derken adeta burnundan soluyordu.

"Mihrap; üzerimde ki etkisi son bulduğunda burnumdan yere bir iki damla kan damladığını fark ettiğimde onun ne kadar acımasız olduğunu bir kez daha fark etmem uzun sürmemişti nede olsa o bir cindi."Arat; şimdi söyle bakalım burada ne işin vardı diye sorarken benden ne duymayı istiyordu.

"Mihrap; bunu bana neden soruyorsun ki cin her zaman yaptığın gibi aklımıokusana nede olsa bu senin alışkanlığın üstelik öğrendin diyelim öğrendiğinde bir şey mi değişecek canımı yakmaktan zevk alıyorsun öyle değil mi merak ediyorum da gerçekten bir kalp taşıyor musun cin merhametten yoksun o kalbine hiç sordun mu bu dünyada bir acı çeken sevdiklerini kaybeden sadece sen misin diye bizden bir insanın yaptığı kötülüğün vebalini bütün İnsanlığa yüklemeye çalışıyorsun söylesene cin bunda hiç mi senin hatan yok kendine hiç sordun mu senin o nefret ettiğin kötü insandan farkın ne elimle burnumdaki kanı silerken zorlukla ayağa kalkmıştım başımı kaldırıp ona baktığımda ise hiç bir şey söylemeden o öylece bana bakıyordu gözlerinin karanlık gölgelerden sıyrılmış olduğunu derin mavilikteki gözlerini gördüğümde anlamam uzun sürmemişti ama bakışı o kadar donuktu ki o an ne düşündüğünü ne hissettiğini anlamam imkansız gibiydi birden ne olduğunu anlamadan bana doğru yürümeye başladığında bir an ne yapacağımı şaşırmıştım beni kollarımdan yakalamış o an kollarımı kırarcasına sıkıyordu.

"Arat; siz insanlara karşı nasıl bir nefret hissettiğimi anlayamazsın insan söylesene sen hiç delicesine ruhunla ve tüm benliğinle aşık oldun mu olmadın değil mi onu delicesine özledin mi bir saniyeni bile onu düşünmeden onsuz bir hayat hayal edemezken ellerinin arasından kayıp gitti mi hiç hak etmediği bir ölümdü onun ki ve siz insanlar yüzünden kendini öldürdü bana kalbim olduğunu sormuştun ya onun ölümüyle öldü benden merhamet dilenme insan bu merhameti sizler körelttiniz aç gözlülüğünüz ve ihtiraslarınız köreltti derken sözleri kafamın içinde ardı ardına yankılanırken onun bu sözlerinden anlıyordumki hala canımı daha da fazla yakmak istiyordu...

"Mihrap; evet hayatımda hiç kimseye aşık olmadım ama tüm sevdiğim insanlarıkaybettim senin gibi hayatta yapayalnızım kimsem yok benim ailemde sevdiğim insanlarda canice öldürüldü ne yapmalıyım cin bende mi önüme gelene saldır malıyım yada bir ölüm makinasına mı döneyim suçu olmayan insanlara mısaldırayım öfkemi onlara mı kusayım hayır cin nerede durman gerektiğini artık bilmelisin suçluyu ve masumu birbirinden ayıramazsan o zaman senin o nefret ettiğin insandan aşağı yanın kalmaz senin sevdiğin insanı ben öldürmedim Arat ilk defa ona ismiyle hitap etmiştim kollarımı sıkan elleri birden boşlukta iki yana düşmüştü öylece bana bakıyordu. Arat ile konuşmamızın ortasında daha ne olduğumuzu bile anlamadan her tarafımızı ince ışıktan bir tele benzer cismin aniden bizi sarmalayıp birbirimize çekerek kenetlemişti yerimizden her kıpırdayışımız da bizi daha da sıkıyor birbirimize itiyordu.

"Mihrap; Bu da ne böyle diye sorduğumda su cininin öfkeden adeta burnundan soluduğunu fark etmiştim.

"Arat; Lanet olasıca bu su perisinin işi olmalı bu öfke bağı sadece onun yapabileceği bir tılsım.

"Mihrap; öfke bağı da nedir ? ayrıca lanet okuma malısın bu senin sözün idi hatırlatırım demiştim alaycı bir sesle onunla ilk defa bu denli alay etmiştim çünkü ilk defada olsa görüyordum ki onunda elinden bir şey gelmiyordu ve o da tıpkı benim gibi şu an aciz bir insandan farksızdı onun deyimiyle.

"Arat; dinle insan şimdi senin esprilerini çekecek havamda değilim beni dinleyip buraya kadar gelmeseydin şimdi bu başımıza gelmezdi öfke bağı tılsımının ne olduğuna gelince bu en son öğrenmeyi isteyeceğin şey olmalı bence.

"Mihrap; ha! şimdide ben suçlu oldum yani sen suçlu değilsin hiç değil mi hem sen cin değil misin bir şey yap kurtar bu bağlardan bizi."Arat; sahi mi ahmak kadın bu bağ hakkında ne biliyorsun da böyle konuşuyorsun bu bağdan böyle kafana göre kurtulmak o kadar kolay değildir adıüstünde öfke bağıdır öfke arttıkça bizi sıkmaya devam eder bu yüzden beni öfkelendirmekten vazgeçersen iyi edersin diye bağırmıştı bana.

"Mihrap; bu dediğini birazda kendin için önemsersen iyi edersin beni öfkelendiren sensin derken öfkelendiğimiz her an bağlar bizi bir öncekinden daha fazla sıkıyordu bunu fark etmiştim ama onun karşımda olduğu sürece öfkelenmemem imkansız gibi bir şeydi bu öfke bağından nasıl kurtulacağız peki diye sorduğumda bir an onunla göz göze gelmiştik bir süre öylece birbirimize baka kalmıştık ve bu sessizlik beni içten içe tedirgin etmeye başlamıştı bu yakınlıktan hiç hoşlanmamıştım onun kalbinin sesini çok net duyabiliyor ve teninin sıcaklığını da bir o kadar hissedebiliyordum ve onunda aynı şekilde hissettiğinden kesinlikle emindim."Arat; bu adı üstünde öfke bağıdır ve bu bağı ancak...

"Mihrap; neden sustun devamını getirsene nasıl kurtulacağız bu bağdan diye sormuştum.

"Arat; bu bağ ancak öfke diner ve yerini sevgi alırsa açılır insan buda imkansız bir şey derken kaşları çatılmıştı yine bana bakarken.

"Mihrap; son duyduklarımdan sonra bir an ne diyeceğimi şaşırmıştım iyice bu durumdan rahatsız olmaya başlamıştım evet bu dediğin gerçekten imkansız cin iyice aklım karıştı bunu su perisi neden yapmış olsun ki?

"Arat; Artık sessiz ol insan seni bir elime geçirirsem su perisi bittin sen derken içten içe artan öfkesinin sonumuz olabileceği fikrinden korkmaya başlamıştım.

"Mihrap; bana ne yapmam gerektiğini söyleyip durma cin hem sen kendi kendine ne mırıldanıyorsun öyle?

"Arat; Sessiz ol diyorum ayrıca kıpırdayıp durma saçların yüzüme değiyor diyorum. "Mihrap; ya! söylemesi kolay senin saçlarında benim yüzüme sürülüyor söylesene daha ne kadar böyle kalacağız akşam olmak üzere Arat demiştim.

"Arat; hiç bir fikrim yok insan belkide sonsuza dek böyle kalacağız demişti.

"Mihrap; Nee! artık ben bu durumdan iyice sıkılmaya başladım sen bir cinsin insanların aklını okuya biliyorsun uçakları patlatıp yere düşüre biliyorsun bir buna mı gücün yetmiyor ve şimdi diyorsun ki bu durumdan kurtulamayız.

"Arat; bu aleme geldiğin zaman güçlerinin bile bir sınırı vardır insan buradaki alem bazı şeylere izin vermez ve bu durumdan kurtulmanın bir yolu olsa bile bunu asla yapmam bunu yapsan yapsan bir sen yaparsın demişti alayla.

"Mihrap; sen neden bahsediyorsun cin?

"Arat; unut gitsin kıpırdayıp durma artık derken gözlerini benden kaçırmıştı bir an.

"Mihrap; dur bakalım sen yine ağzında ne geveliyorsun dememe kalmamıştı ki benim jeton daha yeni düşmüştü o an cinin ne demek istediğini anladığımda sanki başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyordu ve sinirle ağzımdan bir iki cümle dökülmüştü; o olay bir kazaydı bilerek seni öpmedim ya üstelik sarhoştum bunu neden devamlı hatırlatmak zorundasın sırf beni sinir etmek için yapıyorsun öyle değil mi demiştim.

"Arat; Sarhoş diye kelimemi tekrarlamıştı ve ardından sözlerine devam etmişti; o geceki olanları hatırladığına göre demek ki o gece kendini kaybedecek kadar kör kütük sarhoş değildin değilmi derken imalı bakışlarını yüzüme doğru çevirince bir an ne diyeceğimi şaşırmış konuşurken kekelemiştim.

"Mihrap; ben ne yaptım böyle of! şu çenemi ne zaman tutabildim ki zaten; senin aklından neler geçiyor böyle bilerek üzerine düşmedim ya seni bilerek isteyerek öptüğümümü düşünüyorsun derken daha da çok kekelemiştim.

"Arat; biliyormusun konuştukça daha çok batıyorsun insan bence biraz susmayı öğren derken göz göze gelmiştik.

"Mihrap; neden susmalıyım asla dediklerini kabul etmiyorum tamam mı bunu kafana sok derken içten içe ona kızmaya başlamıştım o kendini ne sanıyordu karşı koyulamıyacak bir çekiciliğimi var sanıyordu bu kendini beğenmişlikten başka birşey değildi benim kendi kendime mırıldandığımı duyan cinin tüm dikkati üzerime yönelmişti.

"Arat; kendi kendine neler mırıldanıyorsun yine insan diye sorarken içimden ona seni tokatlamak geçiyor diyesim gelmişti bir an ama sonunda bunu dediğimde benim canımın yanacağını bildiğimden bunları söyleyemedim susmak bu durumda benim için en iyisiydi fakat yine çenemi tutamayıp dudaklarımdan bir iki cümle dökülmüştü o an; Aklımı okuduğun halde neden soruyorsun cin?

"Arat; belki de aklını okuyamadığım için sormuşumdur insan. Onun bu kelimesinden sonra bir an cinin yüzüne bakma gereği hissetmiştim yüzünde merak belirtileri vardı bu nasıl olmuştu daha önce aklımı kolaylıkla okuyan cin şimdi ise okuyamıyor muydu eyer böyle bir durum varsa sanırım şans benden yana olmalıydı diyerek kendimi daha fazla tutamayıp gülmeye başlamıştım; sabrımı zorluyorsun insan elbet bu alemden sizin aleme geçeceğiz bu alemde yasak olan şey sizin alemde açılıyor kendini çok fazla güvende hissetme ve kıpırdamaktan vaz geç senin yüzünden yine öfke bağları geriliyor diye bağırmıştıbana.

"Mihrap; beni tehdit etme ama ne diyeyim inkarda edemem şu akıl okuma işi ortadan kalkınca kendimi pek bir mutlu hissettim ve bana kıpırdama diyorsun bu elimde değil bağlar çok sıkı kıpırdama demesi kolay tabi demiştim.

"Arat; şimdi güle bildiğin kadar gül insan ama bu bağlardan kurtulursak o zaman kaçabilecek delik dahi bulamayacaksın ve sana kıpırdama diyorsam kıpırdama diye bağırınca onun bu bana karşı öfkeyle çemkirmesinden sonra yine adeta kan beynime sıçramıştı.

"Mihrap; bana bağırmayı bırak sürekli beni bir çocuk muşum gibi azarlayıp duruyorsun diye ona karşılık vermiştim.

"Arat; sabrımı mı sınıyorsun insan eyer öyle ise o taşmak üzere demişti.

"Mihrap; onunla itişip kalkışmamız arasında birden ikimizde dengemizi kaybetmiş yere düşmüştük ama bu işin sonunda canı en fazla yanan yine ben olmuştum çünkü üzerime düşen cin olmuştu ve yere düşerken ani bir refleksle ellerini göğsünde kenetlemişti fakat yolunda gitmeyen bir şeyler vardı ve bunu anlamamda pek uzun sürmemişti çünkü onun elleri şu an göğüslerimin üzerindeydi ve bunu fark ettiğimde çığlık çığlığa bağırmaya başlamıştım; hey sen sen! ne yaptığını sanıyorsun ellerin nerede farkında mısın hemen çek o ellerini üzerimden cin diye avazım çıktığınca bağırmıştım son sözlerimden sonra ise olayın daha yeni farkına varan cin ellerini o panikle çekmeye çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemezdi çünkü öfke bağı bir öncekinden daha fazla gerilmiş elimizi kolumuzu bağlayıp bizi daha da çok birbirimize yakınlaştırmıştı.

"Arat; bağırmayı kes insan bu bilerek olmadı kıpırdayıp durma bağlar daha da geriliyor yoksa. Onun bu halini gördüğümde onunda bu durum içerisinde nasıl bocaladığını görsem de şu an utancımdan adeta yerin dibine geçmek istiyordum.

"Mihrap; demesi kolay tabi ah! buna inanamıyorum bu çok rahatsız edici bir durum neden hep böyle şeyler benim başıma gelmek zorunda.

"Arat; kulağımın dibinde bağırmayı kes insan bu durumdan bende en az senin kadar rahatsızım ama elimden bir şey gelmez şimdi lütfen sakin ol ikimizin de öfkeden uzak durması gerek anladın ne kadar öfkelenir isen bu bağlarda o kadar geriliyor.

"Mihrap; sakin olmak mı ellerin benim göğüslerimin üzerindeyken nasıl sakin olmamı beklersin bu mümkün mü sence derken yine öfkeme engel olamamış bağların gerilmesine neden olmuştum bir ara onun anlına baktığımda ise anlında küçük küçük topak terlerinin birikmiş olduğunu gördüğümde bu durumun onu da oldukça gerdiğini şimdi daha net görebiliyordum bir an göz göze geldiğimizde ise yine gözlerimiz birbirine kenetlenip kalmıştı bir süre sonra ne olduysa bakışlarını kaçırma ihtiyacı duymuştu benden bunu ise neden yapmıştı buna bir anlam verememiştim.

"Arat; bizi bir yerlerden izlediğini biliyorum Tuana sana son bir şans daha veriyorum hemen bizi çöz diye öfkeyle bağırmıştı.

"Mihrap; bunu gerçekten su perisinin mi yaptığını düşünüyorsun cin diye ona sorma gereği duymuştum.

"Arat; bundan şüphen mi var evet bunu o yaptı ve eminim bizi şu an bir yerlerden izliyor olmalı derken yüzüne baktığımda söylediklerinden hiç şüphe duymadığını ve gayet ciddi olduğunu anlamam pek uzun sürmemişti.

"Mihrap; bu çok saçma neden böyle bir şey yapsın ki demiştim kendi kendime.

"Arat; bu saçmalığın sonucuyla ikimizde tılsıma bağlandık değil mi sebebine de sıra gelince bunu gördüğünde ona sorarsın demişti öfkeli bir sesle.

"Mihrap; hey! Yine öfkeleniyorsun ve yine bağlar sıkmaya başladı diye bağırmıştım ona.

"Arat; öfkelendirme öyleyse diye karşılık vermişti bana.

"Mihrap; ben mi seni öfkelen diriyorum durumunu bir daha gözden geçir istersen altta olan benim artı şu pozisyonda öfke nöbetleri geçirmesi gerekende benim sana ne oluyor bu durumda son sözlerimle birlikte yüzünün ifadesi değişmişti birden sanki o an gülmek ve gülmemek arasında kendini zorluyor gibiydi yüzünü incelediğimi fark eden cin ise birden dönerek beni üzerine almıştı.

"Arat; sen hep böyle geveze misindir insan derken göz göze gelmiştik.

"Mihrap; senin kadar değilimdir herhalde söylesene cin bu durumdan kurtulmanın başka bir yolu yok mu ben bu durumdan iyice sıkıldım demiştim.

"Arat; maalesef bildiğim kadarıyla yok insan bu arada şu saçlarına dikkat et yine yüzüme sürünüyorlar.

"Mihrap; ne yapabilirim yerimden bile kıpırdayamıyorum söylenip durma bana, yine başımı kaldırıp biraz geriye çekilmeye çalıştığımda o an bağlar daha da gerilip bir öncekinden daha da kötü sıkıştırıp beni ona itiyordu bir ara en sonunda dayanamamış boynum ağırınca onun omzuna yaslanmak zorunda kalmıştım bu yakınlık bile beni çıldırtmaya yetiyordu ama elimden hiç bir şey gelmiyordu bu ana kadar onunla yaşadıklarımı düşünürsem ona ne kadar güvene bilirdim ki ama her defasında onunla ne zaman bu kadar yakınlaşsam ona güven ve güvensizlik arasında sıkışıp kalıyordum biz insanlara tamamen düşman bir cin ne kadar güvenilir olabilirdi ki bu karmaşık düşüncelerim kalın ve kulak tırmalayıcı tanıdık bir hayvanın sesiyle son bulmuş içimden lütfen o hayvan olmasın diye dua ederken gelen sesin baş ucuma yakın bir yerlerden geldiğini fark ettiğimde irkilerek başımı kaldırıp o yöne baktım kulaklarımın beni ne kadar yanıltmasını istesem de gözlerim bunu onaylıyordu o an benden az ileride tam başımın ucunda kocaman bir kurbağa bana doğru bakıyordu ve ben oldum olası o hayvanlardan hiç hoşlanmaz ve çok korkardım yaşadığım o korku ve panikle çığlık çığlığa bağırmaya başlamıştım cin o an ne olduğuna anlam veremese de sürekli sakin ol neden bağırıyorsun ne oldu diye soruyordu ama o an ben korkudan iki lafı bir araya getiremiyordum resmen nutkum tutulmuş gibiydi o an benim çığlığım üzerine kurbağada irkilip bizim üzerimize doğru sıçradığı an hepten bocalamış ve son kuvvetimle su cinini de tutarak sağdaki kayalara doğru yuvarlanmıştık ama o esnada cinin başı taşa çarpmış ve o çarpmanın etkisiyle kendisinden geçmişti ve ben yerimde öylece kaskatı kesilmiş bir şekilde gözlerimi onun yüzüne dikmiş öylece baka kalmıştım o ise hiç bir şeyden habersiz kendinden öylece geçmiş ve baygın bir şekilde üzerime düşmüştü olayın şokunu üzerimden atmaya çalışırken cinin anlından yüzüme sızan kanı fark ettiğimde durumun ciddiyetini şimdi fark etmiştim o yaralanmıştıüzerimizdeki öfke bağları ise gevşeyip su taneleri halinde bin bir ışık zerresi ile ortadan yok olup gitmişti ben ise bunu fark ettiğimde zorlukla su cinini üzerimden itip ayağa kalkmıştım inanamıyordum hala o anın verdiği şokla aynıkareler tekrar tekrar gözümde canlanıyordu istemsizce de olsa yine de ona zarar vermiştim ve nasıl olmuştu bilmiyorum ama şu an öfke tılsımından kurtulmuştuk bunu yapan her kimse onun yaralandığını görüp öfke tılsımınıbozmuş olmalıydı ve ben bir şeyler yapmalıydım ama ne yapacağımıbilmiyordum kafam öylesine karışmıştı ki derin bir nefes alarak kendimi topladım ve cinin yanına eğilip anlında ki yaraya baktığım sırada gözlerime inanamamıştım anlında ki yaranın etrafını saran bir sürü minik ışık zerreleri yaranın etrafını sarmış deriyi yeniliyordu ve o an yaranın büyük bir mucizeyle kapanışına şahit olmuş gözlerime inanamamıştım o şaşkınlıkla birlikte onun üzerinde takılı kalan bakışlarımı bir kaç dakika boyunca da olsa onun üzerinden ayıramamıştım sonrasında ise nabzına baktığımda kalbinin attığını fark etmiş birazda olsa rahatlamıştım ama şimdi o uyandığında ne yapacaktım istemeyerekte olsa ona zarar vermiştim ve olanları hatırlarsa ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu ve biliyordum ki uyanması artık an meselesiydi diye düşünürken bana zarar veren o tehlikeli kadının sesiyle irkilmiştim.

"Beril; seni sinsi insan ona ne yaptın Arata ne yaptın derken üzerime doğru yürümeye başlamıştı. Ben ise ne diyeceğimi şaşırmış bir vaziyete geri geri gitmeye başlamıştım.

"Mihrap; ben ben! Ona bir şey yapmadım desem de karşımdaki bu çılgın kadın yalancı diye bağırarak beni kenara itip su cini Aratın yanına çömelmişti.

"Beril; Arat lütfen aç gözlerini ona ne yaptın seni aşağılık kadın senin canını okuyacağım bu kez elimden kurtulamayacaksın derken yine üzerime doğru yönelmişti.

"Mihrap; ben ona isteyerek hiç bir şey yapmadım dememe kalmamıştı ki yine cin hızla bana doğru bir hamle yaptığı sırada su perisi ortaya çıkmıştı ve Beril denilen o cinin elini tam bileğinden yakalayıp geri doğru kırmıştı bu hamleyi beklemeyen o kadın ise acılar içinde anlamadığım bir şekilde yere kapaklanmış acıdan kıvranıyordu ne olduğunu o an anlayamamıştım ama su perisi ona bu denli ne yapmıştı ki yerde bu şekilde acı içinde kıvranmıştı merak ediyordum ve su perisinin o kadının tuttuğu bileğine daha dikkatli baktığımda cinin bileğini baştan aşağıya griy damarlara benzer ince bir şeklin sardığını fark ettiğimde su perisi Tuana'nın ona güç kullanmış olduğunu ve sanırım Beril denilen o cininde onun kullanmış olduğu güce karşılık verecek kadar güçlü olmadığıydı.

"Beril; sen nereden çıktın su perisi hemen beni bırak nasıl olur da bizim işimize burnunu sokarsın demişti.

"Tuana; piyangodan çıktım cin kimsenin işine burnumu sokmak gibi bir huyum yoktur ama ne yapayım bir ucube gördüm mü dayanamıyorum kendinden zayıf olanlara gücün yetiyor değil mi ama bu kez bu zorbalığına izin vermeyeceğim cin şimdi gözümün önünden kaybol ve buradan bir an önce uzaklaş demişti.

"Beril; tamam lanet olasıca bırak da efendimiz Arat'ı da alayım.

"Tuana; hayır cin onu almadan buradan gideceksin o zaten iyi ve birazdan kendine de gelir ve onunla ilgilenecek kişide zaten burada ve o sen değilsin şimdi buradan toz ol demişti.

"Beril; bunu neden yapıyorsun su perisi diye sormuştu.

"Tuana; çünkü o kadar kötüsün ki bunu etrafındaki her şeye bulaştırıyorsun ve istediğin şeye ulaşmak için yapamayacağın entrika yok şimdi daha fazla sabrımıtaşırmadan gözümün önünden kaybol derken sesi her yerde yankılanmış ve gözleri daha da bir koyu maviye bürünmüştü su perisinin ise kızdığını anlayan Beril adındaki cin çaresiz bulunduğumuz yeri terk etmişti bense o yanımızdan uzaklaşınca rahat bir nefes almıştım.

"Mihrap; teşekkür ederim Tuana sen olmasaydın doğrusu şimdi kim bilir nasıl bir halde olurdum."Tuana; lafı bile olmaz canım hem o bunu çoktan hak ediyordu kısmet bu güneymiş. Derken neredeyse uyanmakta olan su cinine bakıp sanırım ben artık gitsem iyi olacak Mihrap lütfen kendine dikkat et ne zaman yardımıma ihtiyacın olursa bana seslen olur mu deyip tam giderken onu durdurmuştum onu durdurmamın sebebi ise aklıma takılan bir soru idi ve bunu ona sormadan edememiştim; Dur lütfen öğrenmek istediğim bir şey var?

"Tuana; nedir o Mihrap söyle seni dinliyorum demişti bana dönerek.

"Mihrap; derin bir nefes alıp bir solukta aklıma takılan bu soruyu Tuanaya nihayet sormuştum; bizi öfke tılsımıyla bağlayan senmiydin su periri? Tuana ise bu sorumdan sonra biraz duraksamış yüzü endişeli ve üzgün bir hal almıştı.

"Tuana; Üzgünüm Mihrap bunu yapan bendim evet ama kötü bir niyetim yoktu inan sadece Aratın kendi benliğine dönmesini istedim kalbini saran bu karanlıktan kurtulmasını bu tılsımı yapmamın sebebi buydu lütfen yanlış şeyler düşünme o ne kadar kabul etmeyi istemesede artık bazı şeyleri kabul etmek zorunda üzgünüm Mihrap şimdi gitmeliyim o uyandığında beni burada görürse korkarım kötü şeyler olur diyerek ortadan kaybolmuştu benim ise o an kafam allak bulak olmuştu şimdi ne yapmalıydım bilmiyordum o anın verdiği panikle kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bir an göğüs kafesimden çıkacağınısanmıştım o an tereddütle onun yüzüne baktığımda Aratın mavi gözleri aralanmış kendine gelmeye başlamıştı bense o anın verdiği panikle ona sırtımıdönerek bir iki adım ilerlemiştim ki ardımdan bana seslenen su cininin sesiyle duraklamış idim.

"Arat; orada dur insan sen nereye gidiyorsun ? biz öfke tılsımıyla bağlıydık ve nasıl çözüldük ben neden bir şey hatırlamıyorum ve neden baygındım diye ardıardına bana sorular yağdırmaya başlamıştı.

"Mihrap; çünkü başını taşa çarpıp bayılmışdın cin bu yüzden hatırlamıyorsun demiştim.

"Arat; evet şimdi hatırlıyorum sen bir kurbağadan korkmuştun o sırada ne olduysa oldu demek bu yüzden bir şey hatırlamıyorum peki öfke bağı nasıl çözüldü diye sorarken gözleri kısılmış ve her mimik hareketimi izliyordu o an bense o anın verdiği panikle hepten bocalamış bir an ne diyeceğimi şaşırmıştım yüzüme öyle dikkatli bakıyordu ki gözlerimi bir an ondan kaçırma ihtiyacıduymuştum ama o ise bu hareketimden sonra daha bir dikkatli yüzümü incelemeye başlamıştı yerden kalktığı sırada sanki benimde o an dizlerimin bağıçözülmüş de kendimi yere düşecek gibi hissetmiştim bana doğru her adım atışında bende bir adım geri gitmeye başlamıştım.

"Mihrap; o anın verdiği panikle aklıma ilk gelen öfke tılsımını su perisinin bozduğunu söylemek olmuştu ve öylede olmuştu; öfke bağını sen bayıldıktan sonra su perisi çözdü ve sonrada gitti derken hala onun yüzüne bakamıyordum o ise tam karşıma gelmiş öylece dikkatle yüzüme bakıyordu yoksa söylediklerimin bir kelimesine bile inanmamış mıydı.

"Arat; demek öfke tılsımını su perisi bozdu öylemi peki şu an neden yalan söylediğini hissediyorum acaba.

"Mihrap; ben gerçekten doğruyu söylüyorum tılsımı su perisi bozdu derken iyice kekelemiş köşeye sıkışmıştım o ise ani bir hareketle birden beni çenemden yakalayıp yüzüne baktırmak için başımı yukarıya kaldırmıştı ben ise bu hareketi beklemediğimden öyle savunmasız yakalanmıştım ki hepten yerimde bocalamış ve titremeye başlamıştım.

"Arat; yalan söylüyorsun insan ve bunu bile söylerken beceremiyorsun.

"Mihrap; şu an kendimi oldukça köşeye sıkışmış hisset semde o an için beni içten içe saran tüm benliğimi kaplayan öfkem daha baskın çıkmış ve onun elini iterek bir adım geriye çekilmiştim; hayır ben yalan söylemiyorum sana doğrularıanlattım o an öyle çok korktum ki bir cinde olsan benim yüzümden sana bir şey oldu sandım ben sen değilim benim yüzümden kimseye bir şey olmasınıistemem tüm gerçek bu ama sen neye inanmayı istiyorsan ona inan o halde cin ve benimle oyun oynamayı bırak bu hareketlerinden hoşlanmıyorum senden zayıf olabilirim ama bu benimle dalga geçip oyun oynamana izin vereceğim anlamına gelmez sınırlarını aşma artık cin deyip ona sırtımı dönmüştüm o an hissettiğim gerginlik tüm vücudumu etkilemiş ve kaskatı kesilmiştim kısa bir sessizliğin ardından hala ardımda olduğunu düşünerek o korkuyla dönüp baktığımda onun çoktan gitmiş olduğunu görmüş derin bir nefes alıp rahatlamıştım bir süre boşlukta gibi öylece etrafta dolaşmış sonunda cinin beni götürdüğü o eve geri dönmüştüm o küçük eve girdiğimde ise su cinini pencerenin kenarındaki yatağın üzerine uzanmış uyurken bulmuştum uyurken onu izlemek çok garip bir duyguydu siyah perçemli saçları odanın içine giren rüzgarla birlikte yüzünün etrafında uçuşuyor yüzünü gölgeler ardına gizliyordu o an üzerinde beyaz bir gömlek vardı ve açık yakası göğsünden başlayarak göbeğine kadar iniyordu yakasının açık kalan kısmından boynundan başlayarak göbeğine kadar inen birbirine karışık ağaç köklerini andıran siyah bir dövme vardı teni o kadar beyazdı ki güneş değmemiş gibi parıldıyordu ama anlında biriken topak topak terleri gördüğümde onu rahatsız eden ve yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu sezmiştim başını sürekli sağa sola çevirmeye başlamış öfkeyle ellerini sıkıyordu sanırım kötü bir kabus görüyordu onu izlerken sağgözünden aşağıya bir damla göz yaşının süzülüp aktığını gördüğümde bakışlarım öylece onun yüzünde takılı kalmıştı bu kadar can yakan ve etrafına bu denli öfke kusan cin ağlıyor muydu şu an hissettiğim şaşkınlık ve karmaşık duygularım birbirine girmişti o nasıl bir kişiliğe sahipti böyle onu bu denli etkileyen neydi şu an rüyasında ne görüyordu ki bu denli gözlerinden bile yaş akıta biliyordu onu seyrederken adımlarım kendiliğinden beni onun yanına sürüklediğinde hala gözlerimi ondan alamamıştım şu an o kadar savunmasız ve masum görünüyordu ki onda beni bu denli etkileyen neydi diye düşünmeye başlamıştım onun gözünden süzülen o göz yaşı beni öylesine derinden etkilemişti ki hissettiği o her neyse onu bu denli bocalatan ve üzen bir an önce onu zihninden kazıyıp silmeyi istemiştim titreyen elimi ona uzatmış ve yanağından süzülmekte olan göz yaşınısilerken su cini birden uyanmış ve gözlerimiz birbiriyle kesişmişti o an ne ben yerimden kıpırdaya biliyordum nede o ikimizde öylece birbirimize baka kalmıştık sanki zaman bizim için durmuştu o an aramızdaki anlam veremediğim bu sessizliği ilk bozan ise o olmuştu.

"Arat; ne var bana neden o kadar dikkatli bakıyorsun insan diye çıkışmıştı bana.

"Mihrap; ben ise bu hareketi beklemediğimden olsa gerekti ki bir süre konuşmadan öylece ona baka kalmıştım sonrasında ise kendimi toparlayıp yüzünün sağ tarafındaki göz yaşıyla ıslanmış yanağını işaret ettiğimde o ise bunun yeni farkına varıyordu yanağındaki ıslaklığı silerken tedirgin ve gözlerini benden kaçırıyordu bunu yaparken onun bu halini görmüş olduğumdan olsa gerekti ki o an bana sırtını dönme ihtiyacı duymuştu; uyurken seni bu denli etkileyen ne idi Arat ? Ne gördün de bu haldesin diye ona sorma gereği duymuştum.

"Arat; bu seni ilgilendirmez insan diye birden çıkışmıştı bana.

"Mihrap; doğru beni ilgilendirmez sormadım say o halde bu soruyla niyetim seni rahatsız etmek değildi demiştim.

"Arat; rahatsız etme öyle ise insan derken birden öfke ile bana doğru dönmüştü.

"Mihrap; neden öfkeni bana kusuyorsun ben sana hiç bir şey yapmadım ama sen her defasında bana bir düşman gibi davranıyorsun bu hiç adil değil Arat ben bu öfkeni hak edecek hiç bir şey yapmadım derken daha sözümü tamamlamama fırsat bile vermeden kaçar gibi odadan çıkıp gitmişti ve o günden bu yana onu bir hafta boyunca hiç görmemiştim aklım öyle çok karışıktı ki artık ne yapmam gerektiğini bilmiyordum dışarıya çıkmış yürürken ayaklarım yine beni o gölün kıyısına götürmüştü yorulduğumu hissedince sonunda bir kayanın üzerine oturup gölün üzerine yansıyan rengarenk ışık huzmelerini seyretmeye başlamıştım sonra burnuma kötü bir koku gelmişti bu kokunun ise benden geldiğini fark ettiğimde biraz şaşırmıştım aslında uzun zamandır banyo etmiyordum ve bu kadar kötü kokmam da normaldi sanırım hazır gölün kenarındayken aklıma gölün içinde yıkanmak gelmişti ve öylede yapmıştım gölün suyu o kadar sıcaktı ki bu bana çok iyi gelmişti vücudumu tamamen yıkadıktan sonra saçlarımı suya salmıştım ve suyun içinden çıkmadan bir süre öylece suyun keyfini çıkararak yüzmüştüm ve şu an bu gölün suyu bana öyle iyi gelmişti ki bütün bedenimin rahatladığını hissediyordum o sırada kıyafetlerimi almak için sudan dışarıya tam çıkıyordum ki kıyıda kıyafetlerimi alan ışık cinlerini görünce onlara bağırmaya başlamıştım ama ne kadar bağırsam da pek oralı oldukları söylenemezdi doğrusu.

"Mihrap; hey! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz bırakın kıyafetlerimi sizi bücürler diye bağırmıştım onlara.

"Işık cini; sana söylemiştim burada olduğun sürece sana burayı dar edeceğiz insan.

"Mihrap; bana yeminlenen o ışık ciniyle kıyafetlerimi alan diğer cinler kıkır kıkır gülerek ortadan kaybolmuşlardı bense suyun içinde öylece kalakalmış kendi kendime yine söylenmeye başlamıştım; baş belaları şimdi ne yapacağım ben diye söylenirken su perisi Tunanın sesi ile düşüncelerimden sıyrılmıştım.

"Tuana; birinin benim yardımıma ihtiyacı var sanırım.

"Mihrap; su perisi ah! Seni gördüğüme o kadar sevindim ki anlatamam başım dertte lütfen bana yardım et demiştim.

"Tuana; sakin ol canım tamam sana yardım edeceğim o sinsi bücürlerin ne yaptığını gördüm ama yetişemedim. Maalesef kaçtılar şimdi senin için ne yapabiliriz bir bakalım deyip sudan çıkarak havaya doğru uçtu etrafına bakınırken bende acaba ne yapacak diye şaşkınlıkla onu izliyordum sonrasında elini havaya kaldırıp suya hükmedercesine kendi dilince bir şeyler söylemeye başlamıştı söylediği her kelime neyse gök yüzünde bir su damlasına dönüşüyor ve gölün içine karışıp etrafımda bin bir renk huzmesine dönüşüyordu sonra bir gök kuşağı gibi hırçın dalgalarla renklere şekil verirmiş gibi tüm renkleri etrafımda topluyordu daha sonra ise bir şeylerin vücudumu sarıp sarmaladığınıhissetmeye başlamıştım su adeta vücudumda şekilleniyor sonra o renkler bir yama haline bürünüp üzerimden akıp gidiyordu bu ta ki üzerimde tamamen şekillendirdikleri yeşil bir kıyafete dönene kadar devam etmişti her şey olup bittiğinde ise gözlerime inanamamıştım bu büyük bir mucizeydi ama mucize olduğu kadar benim bu durumdan kurtulmamı da sağlamıştı Tuana benim iyilik perim den farksızdı her şey olup bittiğinde sudan dışarı çıkıp üzerime bakındığımda ise neredeyse vücut hatlarıma göre birebir üzerime oturmuş yeşil tavus kuşunu andıran renklerle bezeli bir elbise duruyordu elbisenin üzeri ise incecik su tanelerine benzer taşlar ile çevriliydi her detayı adeta ayrı bir incelikle tasarlanmış gibiydi ve boyundan askılı elbisenin göğüs hizasına kadar inen derinliği vardı tüm beli ise saran ince kurdelenin üzeri küçük yeşil parlak taşlarla bezeliydi ve ayaklarımın altına kadar inen uzunca bir elbiseydi; Şaşkın bakışlarımı fark eden su perisi Tuana bana gülümserken dudaklarından bir iki cümle dökülmüştü; Evet Mihrap artık hazırsın ufak bir detay haricinde demişti.

"Mihrap; neymiş o detay diye sorduğumda bana gülümsemiş saçların diye karşılık vermişti ve elinde oluşturduğu bir ışık küresini bana doğru yollayınca bir an ne yapacağımı şaşırmıştım ama o ışık zerreleri binlerce parçaya bölünüp saçlarımın en ince ucuna kadar girip tarar gibi saçlarımı düzeltip kurutmuştu ve ışık yok olduğunda saçlarıma dokunurken gözlerime inanamamıştım saçlarım güneş gibi parlıyordu buğday sarısı saçlarımın rengi bu kez daha bir parlaktı onabunu nasıl yaptın diye sorduğumda bana gülerek bu bir sır demişti.

"Tuana; çok güzel oldun arkadaşım haydi şimdi git ve burada neden olduğunu unutma Mihrap burada düşmanın çok ne olursa olsun su cininin yanından ayrılma diyerek ortadan kaybolmuştu bense bir süre daha orada kaldıktan sonra havanın kararmaya başladığını fark ettiğimde eve doğru yola çıkmıştım ağacın yanına vardığımda ağacın üzerine nasıl tırmanacağı mı kara kara düşünürken yine keşke su perisi burada olsa da bana yardım etse diye düşünüyordum fakat her zaman su perisi bana yardım edemezdi ya! çünkü su perisinin de cinin bölgesine pek fazla yaklaştığını görmemiştim sanırım bu kısım cinin bölgesi olmalıydı su perisi de bu yüzden bu sınırı hiç geçmiyordu önce aklımdan su cinine bağırıp seslenerek yardım istemek geçmişti fakat bana en son ki çemkirmesini hatırlayınca ondan yardım istemektense ağaçtan aşağıya düşmeyi yeğelediği mi fark etmiştim bir şekilde kendi başımın çaresine bakacak ve o ağaca tırmanmanın bir yolunu bulacaktım elbisemdeki her dökümlü olan parçayıellerimle toplayarak bir araya getirmek için baya bir zorlanmış olsam da sonunda her parçayı bir diğeriyle bağlamış bir arada toplu durmasınısağlamıştım ağaca tırmanmaya başladığımda ise bir an gözlerim elbisemdeki dekolteye kaymıştı bir şekilde yukarı çıkınca bu bölümü saçlarımla kapatmam gerektiğini düşünüyordum çünkü cinin karşısında tekrardan utanç verici bir duruma düşmek istemiyordum düşüncelerimin arasından bir an sıyrılmış güvenli bir şekilde tümüyle yukarıya çıkmaya odaklanmıştım ve neredeyse yukarıya varmak üzereydim ama tamamen ter içinde kalmıştım elimi yukarıya attığımda kendimi yukarıya çekmek için bir hamle yaptığım sırada ise birden su ciniyle burun buruna gelmiştik ve ben o anki panikle nasıl çığlık çığlığa tutunduğum dalıbırakmış olduğumu anlamadan aşağıya doğru düşerken su cini beni birden kolumdan tutarak yukarıya doğru çekmişti ve ayaklarımın yere bastığınıhissettiğimde hemen onun elini iterek ileriye doğru bir kaç adım gidip üzerimi başımı düzeltmiştim o ne zaman bana dokunsa ya beni utandırıyor yada etrafımda olan her şeye zarar veriyordu üstümle başımla uğraşmaktan bir an cinin varlığını tamamen unuttuğumun farkına varmam pek uzun sürmemişti başımı kaldırıp ona doğru baktığımda ise elbisemdeki bağlamış olduğum etek bölümündeki parçalara dikkatle baktığını fark ettiğimde nasıl bu utanç verici duruma düştüğüm için yine kendi kendime kızıp söylenmeye başlamıştım ve yine cinin diline düşecek bir hata yapmıştım o her zaman bir yerlerde mutlaka bir kusur bulup benimle dalga geçecek bir konu bulurdu özellikle benimle olan bölümleri ise çok çabuk kavrıyordu ona alay konusu olmamak için eteğimdeki düğümleri hızla çözmeye çalışırken elim ayağıma dolanmış yine kendi kendime söylenmeye başlamıştım düğümleri sökemedikce adeta yerimde tepiniyor gibiydim onun şu anki halime bakarak ne kadar büyük bir haz aldığını ona bakmadan bile hissedebiliyordum yine onun için dalga konusu olmuştum galiba hayatta benim kadar onun için eğlence konusu olan hiç bir canlı yoktu elbisemdeki düğümleri çözmeyi başardığımda derin bir nefes alarak ona doğru döndüğümde hala yüzüme alaylı bir ifadeyle baktığını görünce kan beynime sıçramıştı yine cin beni sinir etmeyi başarmıştı ve o sinirle düşünmeden dudaklarımdan bir iki cümle dökülmüştü.

''Mihrap; kendine başka eğlence konusu ara bana bakarak bu kadar eğlendiren seni ne hala anlamadım yani yüzündeki alaylı ifadeyi görmeyecek kadar aptal değilim çek gözlerini üzerimden cin. Benim bu kelimem den sonra yüzündeki alaycı ifade bir o kadar daha artmış iyice gözleri ile beni baştan aşağıya süzmeye başlamıştı sonra bana doğru ağır adımlarla gelmeye başladığını fark ettiğimde bende geri geri gitmeye başlamıştım etrafıma baktığımda ise ondan saklana bileceğim hiç bir yer yoktu doğrusu onu bu zamana kadar ne engelleye bilmişti ki; benimle oyun oynamaktan vazgeç üzerime gelme beni fazlasıyla geriyorsun zaten derken hala üzerime doğru geldiğini fark ettiğimde bir kaç adım geri gitsem de en sonunda arkamda ilerleye bileceğim bir adımlık mesafe dahi kalmadığında sırtımı ağacın gövdesine yaslamış ve onun bana doğru gelmekte olan adımlarını saymaya başlamıştım ve artık aramızda bir kaç adımlık mesafe dahi kalmamıştı yine onunla o an göz göze gelmiştik alaylı bir şekilde gözlerini hiç kaçırmadan gözlerimin içine içine bakıyordu ne yana başımı çevirsem bir şekilde yine göz göze geliyorduk ve bu yakınlık beni baştan aşağıya ürperterek gerilme me neden oluyordu birden sol elini hemen ağacın gövdesinde yaslı olan başımın yanına yaslayarak bana bir adım daha yaklaşmış kulağıma bir şeyler fısıldamıştı.

"Arat; kendini fazla geriyorsun insan derken bakışları tekrar elbiseme ve ardından da yüzüme yönelmişti birden kaşları çatılmış sözlerine devam etmişti; bu üzerindeki kıyafetleri nereden buldun insan diye sormuştu bana.

"Mihrap; kıyafetleri su perisi verdi diye karşılık vermiştim ona.

"Arat; yani bu saate kadar onunla mıydın diye sorduğunda bir an ne diyeceğimi bilememiştim.

"Mihrap; hayır tam olarak değildim dediğimde onun gözlerinde dediğim tek kelimeye bile inanmadığını fark etmiştim.

"Arat; sözlerin çelişkili insan elbiseyi onun verdiğini söylüyorsun ama sonrasında tersini idea ediyorsun bu garip yoksa arkamdan bir şeyler mi çeviriyorsunuz derken bakışları kısılmış yüzümün her mimik hareketini izliyordu.

"Mihrap; dediklerinle durumumun alakası yok cin kendince düşünceleri kafanda yorumlama diye lafa başlamıştım ki bir an anlatacaklarımı düşününce duraksamıştım gölde yıkandığımı ona nasıl anlatacaktımki düşüncelerim arasında bir ikileme düştüğüm sırada su cininin sesiyle kendime gelmiştim anlat su perisiyle ne işin vardı derken bu kez sesi öfke barındırıyordu ama onun bu patavatsız tavırları ve soruları beni gitikçe kızdırmaya başlamıştı sonunda daynamayıp gölde yıkanırken ışık cinleri kıyafetlerimi aldı ve alay edip beni zor durumda bırakarak arkalarına bile bakmadan gittiler diye patlamıştım ve beni o halde su perisi bulup yardım etti hepsi bu yoksa şu an ne durumdaydım bilemiyorum demiştim.

"Arat; seni defalarca uyardım insan sürekli kendi kafanın dikine gidip ait olmadığın bu dünyada tek başına dolanıp duruyorsun bu karşılaştığın küçük bir sorun daha kötüleriyle de karşılaşabilirsin bir daha buradan benden izinsiz ayrılmayacaksın derken bu kez çok ciddiydi.

"Mihrap; evet bu dünyaya ait olmayabilirim cin ama bu senin her dediğini yapacağım anlamına gelmiyor her gittiğim yere senide götürecek değilim herhalde daha neler derken bir an onun yüzüne baktığımda kafasında gezinen düşüncelerle gözleri gölgeler ardına gizlenmişti sanki konunun nereye varacağınıkestiren cin bir anda gözlerini kaçırıp geriye çekilmişti bu hareketi ise benim gözümden kaçmamıştı o an.

"Arat; bu dik kafalılığın bir gün kafana dert açacak insan ikimize de işkence etmekten vazgeçip son dileğini artık dilemelisin derken yine gözleri karanlığa bürünmüştü tırnaklarına baktığımda ise keskin bir şekilde uzayıp siyah renge dönüyordu o an benimi korkutmaya çalışıyordu bilmiyorum ama onu böyle her defasında gördüğümde dehşete kapılıyordum ve oda bunun farkındaydı o kadar hızlı bir şekilde birden yanıma gelmişti ki rüzgarı saçlarımı geriye doğru savurmuştu; sabrım taşmadan önce artık dileğini dile insan çünkü artık sabrımın son demlerin desin derken gözlerimiz yine bir biriyle kesişmişti.

"Mihrap; böyle yaparak hiç bir yere varamazsın Arat dilek dileyeceğim zamana ben karar veririm derken birden cin bana doğru eğilmişti bakışlarımı ondan kaçırırken cinin boynundaki siyah damarlara kaymıştı bakışlarım o an kulaklarımda sanki tehlike çanlarının çalmaya başladığını duyabiliyordum ama pes edemezdim bu zamana kadar hayatta kalma çabalarımı bir çırpıda çöpe atmaya hiç niyetim yoktu cesur olmalıydım derin bir nefes alarak tüm cesaretimi toplayıp cine bir adım yaklaşarak gözlerinin içine meydan okuyan bakışlarla bakarken dudaklarımdan bir iki cümle dökülmüştü; varlığım seni bu kadar mıkorkutuyor cin yoksa seni korkutan başka bir şey mi var derken ona bir adım daha yaklaşmıştım bu hareketimden sonra ise cinin tümüyle dikkati dağılmış karanlıktan sıyrılmıştı benliği.

"Arat; senden korktuğumu mu düşünüyorsun insan derken gözlerinde anlam veremediğim bir tehlike sezmiştim birden iki elini de yaslanmış olduğum ağaca yaslayarak beni iyice köşeye sıkıştırmıştı ben ise bu hareketi hiçbeklemediğimden onu benden uzaklaştırma iç güdüsüyle ellerimle onu itmeye çalışırken parmaklarım onun açık yakasındaki çıplak göğsünün üzerinde öylece kala kalmıştı onun ise o an bakışları göğsünde takılı kalan ellerime kaymış ardından bakışlarını yüzüme çevirmişti ama şu an onun gözlerinde bu halimle eğlenen bakışlarını görünce iyice gerilmiştim onun bu ani hareketi nefesimi kesmeye yetmişti o an sanki nefes almayı bile unutmuş gibiydim ve onun derin mavilikteki o gözlerine bakmaya bile cesaretim yoktu; fazla geriyorsun kendini insan derken benimle nasıl alay ettiğinin farkındaydım ama bu böyle devam edemezdi ona daha fazla alay konusu olamazdım tüm cesaretimi toplayıp ona meydan okuyan bakışlarımı üzerine çevirdiğimde tekrar dudaklarımdan bir iki cümle dökülmüştü yine...

"Mihrap; senin yanında gerilmemem mümkün mü cin benimle oyun oynamaktan vazgeç derken onun gözlerine bakamıyordum bile ama bakma hatasında bulunmuştum bir kere benimle dalga geçerken de olsa onu her defasında böyle gülerken gördüğümde bocalıyordum peki ama beni bu denli bocalatan neydi ondaki bu cinden hoşlanmaya başlamış olamazdım herhalde kafamı allak bullak eden bu ani düşünce onun saçında bir tutam beyaz görmemle son bulmuştu bunu daha önce hiç görmemiştim; saçın saçında! beyaz var cin bu nasıl oldu derken benim sorumla birlikte cinin dikkati tamamen dağılmıştı ve hızla yanımdan uzaklaşıp eve girmişti peşinden gittiğimde ise onu aynada saçına bakarken bulmuştum.

"Arat; buda ne böyle neler oluyor ben değişiyor muyum yoksa ama bu bu! Olamaz neden böyle bir şey oldu kalbim böylesine yastayken bana neler oluyor karanlığa bürünmüş benliğimi bu denli değiştiren ne ben sadece Safir yanımdayken kendimi böyle hissederdim yoksa bunca asır sonra eski halime mi dönüyorum beni bu denli değiştiren ne.

"Mihrap; kendi kendine söylenen cine baktığımda duyguları arasında bir ikileme düşmüş halde kendi ile savaş verirken görmek beni şaşırtmıştı o an onu bu denli sarsan neydi anlamamıştım; neyin var Arat diye sormuştum.

"Arat; bu seni ilgilendirmez insan beni bir saniye olsun rahat bırak derken gözlerinde bir tedirginlik sezmiştim onu bu denli tedirgin eden neydi bilmiyorum ama ona her defasında yardım etmek için yaklaşsam da tedirginliği dahada artıyor kendisine yaklaşmamı istemiyordu bana bakarken o an dudakları titremeye başlamış gözleri anlam veremediğim bir şekilde dolmuştu ve yanımdan hızla uzaklaşıp yine kayıplara karışmıştı o günden sonra üç gün boyunca onu bir daha hiç görmemiştim onun bu şekilde kaçıp gitmesine bir anlam verememiştim o gittikten sonra bende dışarıya çıkmamış o evde kalmıştım ama üç gün boyunca hiç bir şey yemediğim için bedenim artık yorgun düşmüş ve hastalanmıştım başımı kaldıracak halim bile kalmamıştı susuzluktan dudaklarım kurumuştu bir ara dışarıya bakarken yorgun düşen bedenim daha fazla dayanamamış olduğum yere yığılmıştım kendimden geçerken dudaklarımdan bir kaç cümle dökülmüştü yine; sana ihtiyacım var Arat neredesin çık artık ortaya lütfen dön artık senin yardımına ihtiyacım var derken bedenime bir ağırlık çökmüş derin bir uykuya zorluyordu sanki o an gözlerim kapanırken birinin yüzüme dokunduğunu hissetmiştim ama gözlerimi açacak kadar bile gücüm kalmamıştı artık ve kendimden geçmiştim gözlerimi açtığımda ise kendimi bir mağaranın içinde büyük bir taşın üzerine uzanmış bir şekilde yatarken bulmuştum yoksa beni buraya getiren su cini miydi yerimden doğrulup kalktığımda ise biraz başım dönmüştü gözlerim onu etrafta ararken hiç bir yerde onu göremeyince biraz hayal kırıklığına uğramıştım yerimden kalkıp etrafa göz atarken mağarada küçük bir su göleti görüp oraya doğru yürümeye başlamıştım kendime gelmek için ellerimi gölete daldırıp yüzümü yıkarken suyun serinliği bana çok iyi gelmişti o an sudaki yansımama takılmıştı gözlerim ama birden sudaki yansımanın üzerine su cininin yansımasını gördüğümde irkilmiş ve paniklemiş bir şekilde ona doğru dönerken su ciniyle burun buruna gelmiştik o derin mavilikte gözleriyle yine birbirine kilitlenip kalan bakışlarımızda gördüğüm şey onunda benden farksız durumda olmadığını söyler gibiydi bizim aramızda neler oluyordu böyle. Bu saplandığım düşünceler onun başını yana çevirip dudaklarından bir kaç kelime dökülmesiyle son bulmuştu.

"Arat; sonunda kendine gelmişsin insan derken bana sırtını dönmüştü.

"Mihrap; evet beni buraya sen mi getirdin burası neresi cin diye sormuştum ona.

"Arat; evet seni buraya ben getirdim burası benim gizli mabedim gibidir insan kimi zamanda başımı dinleyebileceğim bir sığınağımdır derken yanımdan bir iki adım uzaklaşmıştı.

"Mihrap; demek burası senin sığınağın buranın insana huzur verici bir yanı var bu garip ama siz cinlerinde bu tür yerleri seveceği aklıma gelmezdi doğrusu demiştim.

"Arat; neden siz insanlar gibi duygularımız yok mu sanıyorsun bizlerde bazen huzura ihtiyaç duyarız ve kendimize bir sığınak ararız demişti.

"Mihrap; onun son sözlerinden sonra ona diyecek hiç bir söz bulamamıştım onun gözlerine takılıp kalan bakışlarımı fark eden cin ile aramda küçük bir sessizlik olmuştu onun şu an aklından neler geçtiğini merak etmeye başlamıştım acaba şu an bana bakarken onun aklından neler geçiyordu.

"Arat; bana neden öyle bakıyorsun insan diye sorduğunda bir an ne yapacağımışaşırmıştım.

"Mihrap; onun bu sorusuyla o an elim ayağıma dolanmıştı ama kendimi bir şekilde toparlayıp benim üzerime odaklanmış dikkatini dağıt malıydım ve sonunda derin bir nefes alıp kendimi toparladım ama hala o an onun gözlerine baka bilecek cesaretim dahi yoktu; hiç sadece öylesine gözlerim dalmış derken şu an söylemiş olduğum sözlerin en saçma söz olduğunu biraz geç fark etmiştim aramızdaki bu sessizlik beni oldukça germeye başlamıştı bir an ondan uzaklaşmak için bir iki adım öne doğru gitmiştim ki eteğim bir taşın arasına sıkışmış sendelemişdim tam yere düşüyordum ki su cini beni kollarımdan yakalamış yukarıya doğru kaldırmıştı benim ise bakışlarım onun yüzünde öylece takılı kalmıştı ona bakarken etrafa yayılan bir sürü minik ışık zerreleri dikkatimi çekmişti daha önce burada olmayan bu ışık zerreleri şimdi nereden geliyordu böyle diye düşünürken bütün etrafımızı kısa süre içinde o ışık zerreleri çevrelenmişti bu çok garip bir duyguydu ama bu görüntü çok güzeldi bir tanesine uzanıp dokunduğumda ise o ışık zerresi ikiye bölünüp yine etrafta uçmaya başlamıştı; bunlar nereden geliyor cin bu çok güzel hayatımda bu kadar güzel bir şey görmemiştim derken yüzümdeki gülümseye takılıp kalan cinin bakışlarını fark ettiğimde biraz şaşırmıştım neden hiç bir şey söylemeden öylece bana bakıyordu ona baktığımı fark eden cin bir an geri çekilip tam giderken kolyem onun yakasına takılmıştı bunu fark eden cin ise bir an duraklamış bakışları yakasına takılan kolyeme kaymıştı ben ise o panikle takılan parçadan kolyemi kurtarmak için kolyeme uzandığım an da ellerimiz kolyemin üzerinde birleşmişti bir süre ikimizde yerimizde öylece dona kalmıştık ama birden bu anıbaşımızdan aşağıya sarkan bir örümcek bozmuştu ve o an öyle çok korkmuştumki çığlık çığlığa geri çekilirken ayağım bir taşa takılıp dengemi kaybetmiştim düşerken birden cinin yakasına yapıştığım için o panik esnasında benim bu hareketimi beklemeyen cin ise tümüyle dengesini kaybetmiş geriye doğru düşerken onuda benim ile birlikte çekmiştim paldır kültür yere düştüğümüzde ise cinin yakasına sıkı sıkı yapıştığım için cin benim üzerime düşmüştü o an aramızda gelişen bu yakınlık sebebiyle kazayla da olsa ne o yerinden kıpırdaya biliyordu nede ben ve baştan tırnağa o an kızardığımıhissediyordum kalbim o an sanki bana ihanet ediyor gibiydi neden böyle delice çarpıyordu kalbime neden söz geçiremiyordum ama bu sefer sadece benim kalbim bu denli hızlı çarpmıyordu en az benimki kadar hızlı atan cinin kalbini de duyabiliyordum bu kez duygularım o kadar karışıktı ki düşmüş olduğum bu durumdan nereye kaçsam gözlerim sonunda yine onun gözleriyle kesişiyordu o an akıp giderken zaman titreyen ellerim arasından bunu bilerek mi yapıyordu bilmiyorum ama benim ellerimin titrediği gibi onunda gözlerinin titrediğini göre biliyordum peki bu taştan adam neden bir tepki verip üzerimden kalkmıyordu benim tüm benliğimden rahatsız olan bu adam her kelimesinde benden nefret ettiğini defalarca tekrarlasa da şu an ters giden bir şeyler vardı yoksa biz bu çekişme arasında birbirimize alışmaya mı başlamıştık hayır bu olamazdıaklımdaki sorulardan sıyrıl malıydım belkide yine o benimle oyun oynuyordu belkide tek amacı son dileğimi dilettirip benden sonsuza dek kurtulmaktı onun tutsağı gibi hareket eden kalbim içten içe isyanımı duymalı onun etkisinden kurtulmalıydım diye aklımda kurarken üzerimdeki bu etkiyi bozan ilk o olmuştu birden su cini kendini toparlayıp ayağa kalktığı sırada hemen ardından bende apar topar ayağa kalkmıştım su cini ise o an benim yanımdan hiç bir şey söylemeden bana sırtını dönüp uzaklaşmıştı her şeye bir cevabı olup beni sürekli iğneleyen bu adam sanki bir çıkmazdaydı neler oluyordu yoksa o da benim gibi ne olduğunu anlamadığı karma karışık duygularının arasında bocalıyor muydu onun bu hali beni korkuttuğu kadar bir merak içerisine de sürüklüyordu bu merak ne zaman başladı bilmiyorum ama onun aniden bana doğru dönüp yüzüme dikkatle bakarken bir şeyler söylemek istediği açıktı.

"Arat; dinle insan sürekli bu dikkatsiz patavatsız hareketlerin kendinle birlikte beni de bir çıkmaza sürüklüyor artık bana sorun çıkartma diye kelimesini tamamladığında onun dudaklarından dökülen bu kelimeler neden canımıyakıyordu bilmiyorum ama benim canım yandıkça onun canının yanmasını da istiyordum oysaki onun bu iğneleyici tavırlarına çoktan alışmam gerekirdi fakat onun bu kelimelerinden sonra ona ne kadar bir şeyler söyleyip canını yakmayıistesemde sadece oradan uzaklaşmayı seçmiştim yol boyunca titreyen ellerimi uzun elbisemin eteklerinin içinde saklamaya çalışırken içten içe sessizce çoğalan çığlıklarımı bastıramıyordum bir türlü o kendini ne sanıyordu ben ondan uzaklaşmaya çalıştıkça o bana daha fazla yaklaşıyor aramızda sebepsizce oluşan bu sakarlıklar sonunda onun aşağılamaları ile birlikte bana geri dönüyordu bu düşüncelerle zihnim boğuşurken ayaklarımın beni nereye getirdiğini bilmeden yorulmadan bilmediğim bir yolda saatlerdir ilerliyordum sonrasında ise yorgun düşmüş bir taşın üzerine oturmuştum etrafıma baktığımda bu yeri daha önce hiç görmediğimi fark etmiştim yüksek bir yamacın tepesin deydim ve etrafı kuş bakışı izlemek birazda olsa beni sakinleştirmişti birden bozan havanın ardından yağmur damlaları tenime değerken beni sakinleştirmiş o an içimi bir huzur kaplamıştı gözlerimi kapayıp yağmurun akışına bırakmıştım kendimi yağmur iliklerime kadar işlemişti ama o an bu umurumda bile değildi gözlerimi açıp gök yüzündeki yağmur bulutlarına bakarken bir şey dikkatimi çekmişti gök yüzünde bir insan görmüştüm tıpkı bir meleğe benziyordu üzerinde bembeyaz bir kıyafet vardı sırtındaki pelerini binlerce parçaya ayrılıyor etrafında uçuşuyordu saçları ise altın sarısı ipek gibi omuzlarını geçiyordu onu gördüğüm gibi oda beni görmüş yanıma doğru yavaşça süzülüp inmişti bana doğru yürürken yağmur kesilmiş güneş tekrar bulutların arasından sıyrılmış etrafı aydınlatıyordu o kişi ise tam önümde durmuş gülümseyerek bana bakıyordu o kadar güzel bir gülüşü vardı ki gözlerimi onun yüzünden alamamıştım o an teni ise o kadar beyazdı ki kar gibi parlıyordu gözleri yosun yeşiliydi küçücük dudaklara sahipti yüz çehresi ise kusursuzdu ona takılıp kalan bakışlarımı fark ettiğinde ellerini arkasında kenetleyip yüzünü benim yüzüme yaklaştırarak gülümsemişti bense bu hareketi beklemediğimden şaşkınlıkla gözlerim kocaman açılmış bir şekilde ona bakarken başımı biraz geriye çekerek çekimser bir şekilde ona bakmaya devam etmiştim.

"Aysar; bizim alemden olmayan bir insan Tuana söylemişti de inanmamıştım demek gerçekten bizim dünyamıza gelen bir insan varmış demişti. "Mihrap; siz siz! kimsiniz Tuanayı yani su perisini nereden tanıyorsunuz demiştim şaşkınlıkla ?

"Aysar; ben yağmur perisiyim insan Tuana benim kardeşim olur ismim Aysar ve sanırım senin isminde Mihrap derken bir adım geri çekilmişti ama bakışları hala beni inceliyordu tıpkı benim de o an onu incelediğim gibi.

"Mihrap; su perisinin kardeşisiniz demek ama su perisinin bir kardeşi olduğunu bilmiyordum seninle tanıştığıma sevindim Aysar yağmur perisi olduğunu söylemiştin yoksa demin önce yağmuru yağdıran sen miydin diye sormuştum ona o ise evet bendim diyerek karşılık vermişti bana.

"Aysar; korkarım demin önceki yönlendirdiğim yağmur üzerinize yağdı benim yüzümden ıslanmışsın hasta olmanı istemem derken birden ufak ılık bir rüzgar esintisi üzerimdeki kıyafetimle birlikte saçlarımı da kurutup ortadan yok olmuştu bunu yapan ise Aysarın ta kendisi olmalıydı artık doğa üstü şeylere şaşırmıyordum aksine çok sıradan bir şeymiş gibi karşılamaya başlamıştım sanırım çalkantılı hayatım gördüklerimden daha zordu.

"Mihrap; sen ve kardeşin benim iylik perilerim olmalısınız demiştim gülerek."Aysar; şu üzgün suratındaki ifadeyi de silebilseydim o zaman senin iyilik perisi olabileceğim fikrini kabullenirdim şunu bilmen gerek ki mutsuz halinden şaşkın halin daha güzel Mihrap sana üzgün olmak yakışmıyor sanırım canını sıkan su cini yanlış mı düşünüyorum diye sorduğunda bir an ona ne diyeceğimi şaşırmıştım. Galiba benden başka herkes su cinini tanıyor ve onun ne kadar kaba bir varlık olduğunu biliyorlardı.

"Mihrap; boş ver ondan bahsetmeyi istemiyorum yağmur perisi şu an sadece huzura ihtiyacım var demiştim.

"Aysar; tamam sormadım say öyle ise peki benimle uçmaya ne dersin diye sorduğunda bir an ne diyeceğimi şaşırmıştım.

"Mihrap; uçmak ben bunu yapabileceğimi hiç sanmıyorum Aysar yüksekten pek hoşlanmıyorum demiştim.

"Aysar; korkak bir kız değilsin değil mi Mihrap derken yine gülümsemişti.

"Mihrap; niyetin beni kışkırtıp ikna etmek ise bu şekilde beni ikna edemezsin Aysar demiştim.

"Aysar; o halde seni başka bir şekilde ikna etmeliyim derken birden beni belimden tutup gök yüzüne doğru havalanmıştı korkuyla gözlerimi kapattığımıgören Aysar; korkma seni bırakmam haydi gözlerini açıp etrafa bak Mihrap bu manzarayı görmeyi istiyeceğine eminim demişti.

"Mihrap; sen çılgının tekisin kardeşine hiç benzemiyorsun Aysar bunu yaptığına inanamıyorum ve hayır gözlerimi açmayacağım sana daha öncede korktuğumu söylemiştim son sözlerim ile birlikte onun güldüğünü işitmiştim

"Aysar; çılgın olduğumu söylerler ama sende bir çılgınsın yoksa bunu inkar mıedeceksin hadi bana güven ve gözlerini aç Mihrap demişti.

"Mihrap; önce gözlerimi açmakta tereddüt etsem de gözlerimi açtığımda gördüklerime inanamamıştım gördüğüm görüntü büyüleyiciydi bulutların üzerinden periler diyarını izliyor gibi hissetmiştim kendimi ağaçların üzerinde küçük küçük evler alabildiğine yeşillik ve etrafı saran rengarenk çiçekler daha önce hiç görmediğim varlıklar sudan oluşan bir gök kuşağı ve üzerinden kayan küçük kanatlı periler dikkatimi çekmişti bazıları o kadar büyüktüki devasa boyutlardaydı onlara bakarken biraz ürkmüştüm doğrusu sonra Aysarla birlikte sudan oluşan rengarenk gök kuşağının üzerinden kayıp sonu kocaman büyük bir göle inen suya dalmıştık bu o kadar garipti ki sanki dünyada yürüyor gibiydim halbuki suyun içinde ilerliyorduk ve garip olan bir şey daha vardı ki sanki suyun içinde değilmiş gibi nefes alabiliyordum derine indikçe oldukça büyük su hayvanları dikkatimi çekmişti ve o hayvanlarla yüzen su perileri vardı bu ilginç bir görüntüydü ilerledikçe gördüklerim karşısında büyülenmiştim sanki ve yaşadıkları yere geldiğimizde dev gibi beyaz istiridye kabuklarından yapılma bir ev görmüştüm bu çok güzeldi yosunlar ve bazı bitkiler evin bazı bölümlerini sarmıştı.

"Aysar; burası bizim yaşadığımız yer Mihrap nasıl buldun burayı diye sormuştu bana.

"Mihrap; bu büyüleyici Aysar burası çok güzel demiştim.

"Aysar; beğenmene sevindim Mihrap gel hadi seni Tuananın yanına götüreyim seni görünce sevinecektir demişti.

"Mihrap; olur tamam gidelim derken Aysarla birlikte Tuananın yanına gittiğimizde beni görünce oldukça şaşırmış ve aynı zamanda da çok mutlu olmuştu.

"Tuana; gözlerime inanamıyorum Mihrap hoş geldin kardeşim bu sürprizine bayıldım beni çok mutlu ettin.

"Aysar; mutlu olacağını biliyordum kardeşim misafirimizi ağırlamakta sana düşüyor artık. "Tuana; memnuniyetle kardeşim hoş geldin tekrar Mihrap hadi gel sana etrafı gezdireyim deyip o gün akşama kadar bana etrafı gezdirip benimle ilgilen miştiler ilk defa o gün kedimi bu kadar iyi ve değerli hissetmiştim tüm kötü anılarımı unutmuş neşeli bir gün geçirmiştim cinin yanına dönme vaktim geldiğinde tekrardan Aysar beni alıp o bölgede bırakmıştı.

"Aysar; buradan ileriye gelemem bu yasak Mihrap lütfen kendine dikkat et yardıma ihtiyacın olduğunda bizim nerede olduğumuzu artık biliyorsun demişti gülümseyerek.

"Mihrap; çok teşekkür ederim Aysar sayenizde çok güzel bir gün geçirdim bunun için size minnettarım diyebilmiştim ancak.

"Aysar; lafı bile olmaz bize ihtiyaç duyduğunda her zaman yanındayız Mihrap bunu sakın unutma artık gitmeliyim tekrar görüşmek üzere deyip tam giderken birden su cini Arat ortaya çıkınca ne yapacağımı şaşırmıştım ikisinin arasında bakışlarım gidip gelirken her an kötü bir şeyler olacağını sezmiş ve tümüyle gerilmiştim.

"Arat; benim bölgemde ne işin var senin diye öfkeyle soran sesini işittiğimde bir an ne yapacağımı şaşırmıştım.

"Aysar; bölgene girip seni rahatsız etmek değildi amacım su cini ama bu insana zarar gelmeden buraya getirmem gerektiğini düşündüm haksız mıyım ona zarar gelmesini istemezdin değil mi demişti.

"Mihrap; Aysarın son sözleriyle birlikte Aratın yüzü tamamen gerilmiş ve sinirlendiği çok açıktı bunu yüzünün her mimik hareketinden anlayabiliyordum o an sanki patlamaya hazır bir bomba gibiydi.

"Arat; getirdiğine göre o halde benim mekanımdan uzaklaşmalısın Aysar derken artan öfkesi beni korkutmaya başlamıştı.

"Aysar; bende gitmek üzereydim zaten değil mi Mihrap demişti bana dönerek.

"Mihrap; evet diye kekelemiştim ona cevap verirken bu çok kötü bir durumdu doğrusu.

"Arat; git o halde neyi bekliyorsun sabrımın taşmasını mı derken her yerde bir hırıltı halinde yankılanmıştı bu kez sesi bu çok ürkütücüydü o an ise tek fark ettiğim değişmeye başladığıydı ve gözlerine baktığımda gördüğüm şey karanlıklar ardına gizlenen diğer yanının ortaya çıkmaya başlamasıydı yine gözlerini zifiri bir siyahlık kaplamaya başlamıştı ve bunu fark ettiğimde tüm benliğimi bir korku kaplamıştı o an boynundan başlayarak kollarına kadar yayılan yine o ince damarlar belirmişti ardından öfkeyle sıktığı ellerindeki uzayan tırnaklarına yönelmişti birden tüm dikkatim ve bu kötüye işaretti artık tehlike çanlarının sesini kulaklarımda duyuyor gibiydim o an.

"Mihrap; Aysar lütfen git kötü bir şey olmadan git lütfen derken cinin önüne geçmiştim; o sadece bana buraya kadar eşlik etti cin ona bir şey yapma dediğimde tüm dikkati birden bana yönelmişti üzerimde gezinen bakışları bir hayli gergin ve öfkeliydi.

"Aysar; peki gidiyorum Mihrap korkmana gerek yok onunla asla kavga etmem nede olsa kardeşiz değil mi Arat derken onun son sözleri ile şok olmuştum.

"Arat; şansını fazla zorlama Aysar sen benim ne kardeşim olabilirsin nede dostum biliyorsun ateşle oyun olmaz derken son sözleriyle onu uyardığı her halinden belliydi ve sabrının taşmak üzere olduğu ise her haliyle kendini ele veriyordu.

"Mihrap; Aysarın son sözlerinden sonra iyice afallamış ne diyeceğimi şaşırmıştım onlar nasıl kardeş olabilirdi bir türlü aklım almıyordu o bir periydi Arat ise bir cin açıkça daha onun hakkında bilmediğim ne vardı su cini Aratın ardındaki bu sır neydi öfkesinin sebebi bu denli etrafındaki herkese karşı nefreti ve güven duymamasının sebebi ne olabilirdi bilmiyorum ama bir şeyler yapmazsam çok kötü şeyler olacaktı ve su cini bu çok açıktı ki durmayacaktı ve ona karşı Aysarın pek şanslı olacağını hiç sanmıyordum çünkü su cini ondan kat kat güçlüydü bir şeyler yapmalıydım o panikle Aysara dönerek lütfen artık git Aysar beni sağsalim buraya bıraktın işte şimdi geri dönmelisin demiştim.

"Aysar; tamam gidiyorum lütfen kendine iyi bak deyip kaçamak bakışlarla su cini Arata bakarak hiç bir şey demeden ortadan kaybolmuştu. Bense o gittikten sonra artık su cini Aratla karşı karşıyaydım.

"Arat; onunla ne işin vardı İnsan diye sorarken hala ses tonundan anladığım kadarıyla öfkesi dinmemişti.

"Mihrap; neden soruyorsun cin bu seni neden ilgilendiriyor dediğimde aniden yanıma gelmiş beni çenemden yakalayıp arkamdaki ağaca çivilemişti onun öfkeden hazel sarısına bürünmüş gözleriyle kesişmişti bir an gözlerim her yerimden kıpırdayışım da beni ağaca iterek sırtımı ağaca yapıştırıp diğer koluyla da kıpırdamama engel oluyordu.

"Arat; benimle sakın oyun oynama insan ben senin oyun oynayabileceğin bir kişi değilim derken gözleriyle beni sanki kesip biçiyor gibiydi o an.

"Mihrap; canımı yakıyorsun cin bırak beni diye bağırmıştım.

"Arat; belkide anlaman için canını yakmam gerekiyordur demişti gözlerimin içine bakarak.

"Mihrap; kes artık neyi anlamalıyım beni eninde sonunda öldüreceğini mi cin bunu her defasında hatırlatıyorsun zaten söylemene bile gerek yok ama bu hareketlerinden bıktım artık ben bir insanım taş değil diye bağırmıştım.

"Arat; evet insan bu doğru seni öldürmeyi her şeyden çok arzuluyorum bu yüzden artık daha fazla şansını zorlama derken beni daha da kötü ağaca iterek sıkıştırmıştı.

"Mihrap; seni durduran ne cin o halde öldür beni ne duruyorsun demiştim.

"Arat; şansını fazla zorlama insan derken bu kez sesi bir hırıltı halinde etrafta yankılanmış fazlasıyla korkma ma neden olmuştu.

"Mihrap; şans mı ben şansa inanmam cin beni madem bu kadar çok öldürmeyi istiyorsun seni engelleyen şey nedir diye sormuştum. "Arat; beni engelleyen her neyse bilki onuda kısa bir sürede aşacağım insan derken bu sözlerinden sonra görüyordum ki sanki bir ikilem arasında bocalıyor gibiydi o an onu bu ikileme sokan her ney ise onu tüm varlığıyla inkar etmeye çalışıyor gibiydi ve bunu fark ettiğimde en az bende onun kadar şaşırmıştım ama ona kendisini engelleyen şeyi sorma cesaretini de bir türlü kendimde bulamamıştım ve bunun tam aksine davranarak beni rahat bırakmasını söylemiştim.

"Mihrap; beni o zaman rahat bırak bende gözüne görün meyeyim böylece senide kızdırmamış olurum cin diye üzerine basa basa tamamladığım kelimemin ardından cin başını hafifçe ağır ağır sağa sola sallamasından anlıyordum ki bana bunu asla yapamazsın dermiş gibiydi ve yüzünde ne bir alay nede bir acıma vardı sadece beni tehdit eden uyarıcı bakışlarını gözlerime dikmiş kısık bakışlarla bana bakıyordu ve o yine bildiğini okuyordu. Onun bu gösterdiği tepkiden sonra ise onunla konuşmanın bir kez daha ne kadar imkansız olduğunun farkına varmıştım. Ve tek yapa bildiğim yanından uzaklaşıp onunla kaldığımız eve doğru ilerlemek olmuştu yol boyunca ilerlerken ise arkamdan sesizce beni takip ettiğini biliyordum eve vardığımızda ise ağaca çıkmak için hamle yaptığımda beni beklemediğim bir anda elbisemin sırtından tutarak ağacın gövdesinde bulunan evin önüne sıçramıştı onun beklemediğim bu ani hareketinden sonra fazlasıyla rahatsız olup ayaklarımın yere bastığınıhissettiğimde onu göğsünden iterek geri çekilmiştim bu hareketimden sonra ise gözlerindeki sis perdesiyle gölegeler ardına gizlenen cin hızla benim üzerime doğru ilerlerken bir şekilde kendisine engel olmuş yanımdan bir rüzgar gibi öylesine geçip gitmişti sonrasında ise evin kapısını kırar gibi açıp içeriye girdiğini görmüştüm onun bu ürkütücü bakışlarından sonra doğrusu içeriye girme cesaretini bir türlü kendimde bulamamıştım ve öylede olmuştu aramızdaki esen bu soğuk rüzgar beni ne kadar korkutup tüm benliğimle içimi ürpertse de ona zayıflık göstermem beni daha çok ezmesi demekti bu düşüncelere saplanıp kalmışken ayaklarım beni hemen evin kapısının yanında hafif bir çıkıntı gibi duran oturak konumunda ağaç dalına oturmamı gerektirmişti onunla ne yapacaktım o keskin bir rüzgar gibiydi hatta o kadar acımasızdı ki kimi zaman kendisine sanki bile tahammülü olmadığını hissediyordum o aldığı nefese bile her an isyan ediyordu kalbinde kimseye karşı en ufak bir merhamet ve yumuşama bile yoktu ondan kimi zaman nefret ediyor kimi zamanda hiç bir insana duymadığım bir acıma duygusuyla onun için üzülüyordum belkide onun bu kadar sert ve asi olmasının sebebi yalnızlığıydı. Bu düşüncelerle oracıkta nasıl içim geçmişti bilmiyorum ama bir sıçramayla cinin sert bir şimşek gürültüsünü andıran sesi üzerine uyanmıştım.

"Arat; Benim sabrımı taşırmadan içeriye gel insan. Diye bana çemkirdiğini duyduğum anda o anın verdiği panikle çok korkmuş birden ayağa kalktığım sırada sendelemiş yere düşmüştüm canım bu düşme sırasında öyle çok yanmıştıki gözlerimi acıdan açamıyordum bile ince ince içten içe inlerken sesim duyulmasın diye olabildiğince çığlıklarımı susturmaya çalışsam da hemen karşımdan gelen cinin sesiyle dikkatim o yöne kaymıştı ona doğru baktığımda ise yüzünde gördüğüm bir alaycılık vardı; Sen daha yürümesini bilmiyorsun insan belkide senin canını yakmama bile gerek yok bunu nede olsa benim için sende yapıyorsun demişti içten içe gözlerinden okunan hazzı fark ettiğimde canımın acısını unutup hızla ayağa kalkıp karşısında dimdik durmaya çalışıyordum bu hareketimden sonra ise bir kaşını kaldırıp diğer elini de kapının hemen eşiğindeki menteşeye yaslayarak pür dikkat bana bakıyordu biliyordum ki yine hiç eğlenmediği kadar eğlence konusu bulmuştu kendine ve bu da beni çileden çıkarıyordu onun bu tavrıyla yine kan beynime sıçramıştı düşünmeden hareket etme gereğini o an nereden hissetmiştim bilmiyorum ama ona meydan okurcasına hızla yanına doğru ilerleyerek tam karşısına dikilmiştim aramızda artık bir adımlık mesafe kalmıştı ve ben içimdeki tüm nefreti ona kusarcasına onun gözlerinin içine bakıyordum biliyorum ki o bunu yapacağımı belkide adım gibi biliyordu ve karşımda hiç eğlenmediği kadar eğleniyor beni baştan aşşağıya süzüyordu bu da beni çileden çıkarıyordu.

"Mihrap; eğleniyor musun eğlen cin ama unutma en son gülen her zaman iyi güler elbet benim de o günlerim gelecek diye ona meydan okurken alayla yüzümü inceleyen gözleri kısılmış kaşları ise hafifçe çatılmıştı aramızdaki bir adımlık mesafeyi de o bana doğru attığı bir adımla ortadan kaldırmıştı yüzüme dikkatle bakarken sonra ani bir hamleyle bir nefeslik mesafe kadar yüzüme doğru eğilerek gergin yüz hatları ve alaycı dudaklarından şu sözler dökülmüştü onun bu ani hareketiyse yine elimi ayağıma dolamış ondan kaçma cesaretini ya da uzaklaşma cesaretini benden tümüyle alıp götürmüştü onda bu denli beni etkileyen neydi aramızda o an anlam veremediğim bu çekim benim tamamen elimi kolumu bağlıyordu.

"Arat; Bazen biliyor musun insan bu cesaretin hoşuma gidiyor ama ta ki o büyük burnunu fazla havaya dikip benle hiç bir zaman yarışamayacak kadar küçük olan o beynini fazla zorluyorsun bu yüzden kendini fazla yorma nede olsa sonuç ve netice her zaman aynıdır tüm yolların bana çıkarken nereden alıyorsun bu meydan okuma cesaretini. Diye kelimesini tamamladığında tekrar aynıkonumuna dönerek bir adım geri çekilmişti benim ise var gücümle tutuğum nefesimi şimdi bırakmış rahat bir nefes almıştım ama sinirden adeta baştan aşşağıya kızardığımı hissediyordum o benimle oyun oynadığı gibi beni resmen aşağılıyordu bu dünyadaki tek zeki yaratık kendini mi sanıyordu yoksa.

"Mihrap; sen sen bana bak derken bir an kekelediği mi fark edip elimle ağzımıkapatmıştım bu durumun verdiği hazla adeta onun çok büyük bir keyif aldığı her halinden belliydi. Bu durumda beni ağzımdan çıkanı kulağım duymayacak konuma kadar getirmişti; sen sen kendini beğenmiş ukala hatta kendini zeki zanneden balık zekalı birisin diye kelimemi tamamladığımda doğrusu hem ölesiye korkuyordum hemde ona meydan okumaktan kendimi de bir türlü alıkoyamıyordum ve artık geri çekilemezdim ok yaydan çoktan çıkmıştı o an ise onun yüzüne dik dik bakarken onun bakışlarında bir boşluk sezmiştim ya son sözlerimin verdiği etkiyle beni tamamen kesip biçmek istiyordu ya da kafasında yine bin bir tilki dolanmaya başlamıştı.

"Arat; Balık doğrusu siz insanlar arasında deyimleriniz ve kıyaslarınız bile ucuz insan bu yüzden artık şu çeneni kapat ve içeriye gir hava kararıyor diye kelimesini tamamladığında bende ardından içeriye girmiştim ama ona öyle çok kızıyordum ki şu an adeta evin içerisinde ne kadar eşya varsa kafasında paraladığı mı hayal ediyordum doğrusu bunun hayali bile bana büyük bir keyif veriyordu. Sonrasında ise evin bir köşesine çekilip oturmuş onu izlemeye başlamıştım onun üzerinden ayırmadan izlediğim kısık bakışlarımı gören cin ise bir ara duraksamış bana doğru dönmüştü; ne o insan aklından ne tilkilikler geçiyor bana bakıp pek bir eğlenir gibisin ama aklında kurdukların başında paralanmadan vazgeçsen iyi edersin bir an önce ağzının suyunu sil ve aklınıbaşına al demişti.

"Mihrap; ne o cin aklımı okuyamayınca teorilerinde şaşıyorsun doğru aklımdan seninle alakalı bir şeyler geçiriyorum ama bunlar senin tahmin ede bileceğin şeyler değil hatta övündüğün o sivri zekan dahi yetmez demiştim cümlemi bitirdiğimde ise başımı çevirip gözlerimi onun üzerinden ayırmıştım o ise bu kelimemden pek hoşlanmamış olsa gerekti ki hızla yanıma doğru gelip üzerime doğru hafifçe eğilerek eliyle çenemi kavramış ona bakmam için o an beni zorlamıştı bu ani hareketinden sonra ise ben ne şaşkınlığımı gizleye biliyordum nede korktuğumu ne kadar çabalasam da onun elinden kurtulmayı bir türlü başaramıyordum.

"Arat; eğer aklındakileri öğrenmeyi isteseydim insan bunu zorla da sana söyletebilirdim ve sivri zekama gelince onu çoğu zamanlar kullanmadığım da olanları biliyorsun yani o sivri zekamı kullandığım zamanlarda senin hayatta kalma şansın ne kadar var bunu bir daha düşün ve onu öfkemle bir araya getirmemek için elinden geleni yap çünki doğrusu öfkem her zaman ağır basmıştır bunu iyice düşün diye gözleriyle beni iğnelediği her an bakışları adeta içime işliyor gibiydi sonrasında ise birden geri çekilip yanımdan aniden uzaklaşmıştı o yanımdan uzaklaşınca bende rahat bir nefes almıştım ama onun bu ani hareketleri içimde adeta yer ediyor beni baştan tırnağa anlam veremediğim bir biçimde titretiyordu.Bu duyguların beni iyice sarıp sarmaladığı ve nefes alamadığımı hissettiğim her an ve onun yanından uzaklaşırken içten içe düştüğüm bu duyguları anlamasını o an istemiyordum çünkü daha adını bile koyamadığım bu duygular karşısında onun daha fazla oyuncağı olmaya tahammülüm yoktu o gün bu olanlardan sonra tamamen ikimizde sesiz kalmıştık ertesi gün ise o uyurken evden sessizce ayrılmıştım sonrasında ise ayaklarım beni yine o göl kıyısına getirmişti gölün bir kenarındaki taşın üzerine oturmuş etrafı seyrederken gölde oynayan hayvanlara takılmıştı bir an gözlerim ama daha önce böyle bir hayvan hayatımda hiç görmemiştim boyları yaklaşık yarım metre civarında olmalıydı her biri en az üzerinde üç renk taşıyordu gözleri o kadar büyüktü ki hiç bir hayvanda bu kadar büyük bir göze daha önce hiç rastlamamıştım oysaki gözlerine göre ağzı ve burnu çok küçüktü küçük hafif boynuzları vardı tüyleri ise hiç yoktu vücudunun büyük bir bölümü yuvarlak oval beneklerle doluydu bu beneklerin çoğunluğu yeşil mavi ve pembe renklerden oluşuyordu doğrusu hem çok sevimli hem çok korkutucu tabiri anlaşılan onlar için bire bir uygundu ve sessizce ayağa kalkıp onları ürkütmemek için oradan ayrılırken birden su cini Arat karşımda belirmişti bende o anın verdiği panikle ona nasıl yapışmış ve dengemi kaybederek onunla birlikte suya düşerken beni var gücüyle itip sırt üstü suya düşürmüştü kendisi ise suya düşmekten kıl payı kurtarmıştı o an ben ise suyun içinde öylece bocalarken bir yandan öksürüp yuttuğum suları çıkarmaya çalışırken neredeyse nefes alamaz bir hale gelmiştim kısa süre sonra kendimi toparlayınca suyun içinden ona çemkirircesine bağırmaya başlamıştım.

"Mihrap; şu halime bak senin yüzünden neredeyse boğuluyordum diye kelimemi tamamladığımda onun alayla bir kaşını kaldırıp beni izleyen bakışlarınıgördüğümde ise suyun içerisinde adeta sinirden tepinmeye başlamıştım o ise o an tamamen beni görmezden geliyor ve o sözlerime karşı hiç bir cevap vermiyordu o esnada benim bağırtıları ma karşı ürken hayvanlar kaçışırken beklenmedik bir şey olmuş içlerinden biri su cinine çarpıp onunda hemen yanıma düşmesine neden olmuştu su cini suyun yüzeyine çıktığı zaman ise bu kez onun halini gören ben tüm öfkemi unutmuş kahkahalarla gülmeye başlamıştım ilahi adalet bu olsa gerekti. O an fazlasıyla gülmemden rahatsız olan cin ise yanıma gelip beni suya doğru tekrar itip sırt üstü suya düşmeme neden olmuştu sonrasında ise arkasına bile bakmadan sudan dışarıya çıkmış yanımdan uzaklaşmıştı. Ben ise o an toparlanmakta baya zorlanmış olsam da bir şekilde toparlanıp sudan çıkmayı başarmıştım ve az ileride su cinini giderken gördüğümde ise daha fazla dayanamamış ona doğru avazım çıktığınca bağırıp şu sözleri söylemiştim; sen gördüğüm en acımasız yaratıksın ne oldu gülmem hoşuna gitmedi mi ama benim senin şu sudan çıkmış balığa dönmüş halini görmek pek bir keyfimi yerine getirdi ve yaşadığım sürece gördüğüm bu halini hep hatırlayacağım su ciniymiş adı üzerinde papucumun su cini derken son sözlerimi sarf ederken biraz sessiz söylemeyi tercih etmiştim çünkü bu son sözlerimden sonra onun ne tepki vereceğini kestiremiyordum nede olsa onun sağı solu hiç belli olmuyordu ve sonunda canı yanan yine ben oluyordum O an söylenirken o hızla onu bile geçtiğimi şimdi fark etmiş ve soluksuz evin yolunu tutmuştum. Fakat ilk defada olsa bu sefer beni kaile almamış gibi görünüyordu ardımdan sessizce beni takip ederken doğrusu şöylede düşünmüyor değildim ona pek güven olmazdı ve onun bu sessizliği hayra alamet değildi tıpkı onun bu hali fırtına öncesi sessizliğe benziyordu cinin kaldığı eve vardığımızda bu sefer benim yukarıya çıkmama bile yardım etmemişti ve şimdiden içimi bir korku sarmıştı ya beni artık kayile almıyordu ya da söylediklerimi duymamıştı ama ben doğrusu bir üçüncü olasılığı da düşünmüyor değildim ya beni duymuşsa o zaman ne yapacaktım ben ikinci seçeneğin olmasını içten içe daha çok istesem de biliyordum ki düşünmeyi bile istemediğim bu üçüncü gerçek içeride beni bekliyor gibiydi parmak uçlarımda korka korka içeriye girdiğimde yolumda ilerlerken onun olduğu yere yaklaşmış ama daha fazla ileri gitmeye cesaret edememiştim ve bu da neyin nesiydi daha önce bunu burada hiç görmemiştim odanın ortasına boylu boyunca beyaz bir örtü asılmıştı sonunda merakıma yenik düşüp örtünün arkasında ne karıştırdığına baktığımda öylece yerimde kalakalmıştım su cini beline kadar beyaz bir örtü sarmış ve üzerindeki tüm kıyafetlerini ıslak olduğu için çıkartmış olduğunu gördüğümde o an başımdan aşşağıya sanki kaynar sular dökülüyor gibi hissetmeme neden olmuştu gördüğüm bu görüntünün etkisiyle gözlerimi onun üzerinden ayıramıyordum bir türlü gün ışığında teni kar gibi parlıyordu; aman Allahım bu utanç verici ben ise neler düşünüyorum sadece üstünü değiştiriyormuş bu haldeyken beni bir yakalarsa ölmek bile beni kurtaramaz resmen biterim bana usulünce işkence yapar her halde diye kendi halimle dalga geçerken şimdi ona yakalanmadan nasıl kaçacağımı düşünüyordum o anın verdiği gerginlikle yüzümde oluşan topak topak terleri silmeye çalışırken bir yandan da düştüğüm bu utanç verici durumdan kurtulmaya çabalıyordum ama düşüncelerimden bir türlü sıyrılıp kendimi toparlayacağım yerde dahada bocalayıp bir heykel gibi yerimde öylece kaldığımı fark ettiğimde artık çok geçti ben ne olduğunu bile anlamadan cin tam örtünün yanına gelmiş boynundaki kolyesini çıkarıyordu bunu gördükten sonra ben ise o panikle geri çekilmeye çalışırken örtüye takılmış ve çığlık çığlığa örtüyle birlikte cinin üzerine düşmüştüm neye uğradığını şaşıran cin bile ne olduğunu anlamadan benimle birlikte yere yuvarlanmıştı ve yine düşmenin etkisiyle onunla burun buruna gelmiştik.

"Arat; sen o örtünün arkasında ne arıyordun kadın diye bana bağırdığında öyle çok korkmuştumki ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyette elim ayağıma dolanmıştı.

"Mihrap; şimdi ona ne diyecektim en ufak bir fikrim bile yoktu ama bu kez başım büyük dertteydi bir an önce bu işin içinden sıyrılacak bir şeyler bulmalıydım; bilerek olmadı af edersin cin yatağın üzerinde bir örümcek görünce kaçarken örtüye takıldım ve gerisini sende biliyorsun derken söylediğim bu yalana ben bile inanmamıştım.

"Arat; biliyor musun insan tam bir kaçıksın bir örümcekten korkuyorsun ama beni dikizlemekten korkmuyorsun öylemi onun son sözleriyle benim yalanımıyemediğini ve başından beri onu izlediğimi fark ettiği demek oluyordu ki bu defa gerçekten başım büyük dertteydi o panikle ayağa kalkmaya çalışırken tekrar onun üzerine düşmüştüm ve cinin yüzüne baktığımda yüzünde öfke barındıran hiç bir ifade göremeyince çok şaşırmıştım sonra bakışları çıplak göğsünün üzerindeki ellerime kayınca bende durumun daha yeni farkına varmış ve o panikle ayağa kalkmıştım benim ardımdan o da kalkınca panikle birden sırtımı ona dönmüştüm bu hareketimden sonra ise cinin dikkati tamamen üzerime yönelmişti.

Loading...
0%