"Zaman geçitiyle birlikte ortadan yok olup giderken neden bu denli bir boşluk bırakmıştı içimde son dileğini asla dilemeyeceğini söyleyen bu kadın son dilek hakkını da benim için mi kullanmıştı ve bunu hiç düşünmeden yapması beni büyük bir yanlıştan döndürmüştü insanlardan bu denli nefret etmeme rağmen neden bu insandan nefret edemiyordum ve neden onun gidişiyle kalbimi bu denli buruk ve kırık hissetmiştim. sanki o giderken benden bir parçayıda yanında alıp götürmüştü aklımda cevapsız gezinen sorular ona ne zaman bu kadar alışıp bağlandın diyordu bu saçmalıktı o nasıl beni kendine bu denli alıştırmıştı bunu bile cevaplayamazken o son dileğini dilemiş ve hayatımdan sonsuza kadar çıkıp gitmişti onun gidişiyle zaman eski akışına dönerken zaman diliminde etrafımda donup kalan her kez yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Ben ise yine eski benliğime git gide dönüyordum her şey zihnimde bir öfke patlaması ile an be an belirirken benim ise odaklandığım tek şey intikam öldürmek ve yok etmekti. Aklımda ise delice odaklandığım iki şey vardı, Beril ve baş peri onlar bunun bedelini ödemeliydi. Bu sefer biliyordum ki babama ve bana bunca kötülüğü yapan baş periyi bulduğumda bunun bedelini kat ve kat ödetecektim gerekirse onun kurduğu düzenle birlikte önüme çıkan her şeyi yerle bir edecek ama asla durmayacaktım. Çünkü tek bildiğim kalbimi saran bu nefretin git gide mantığımla birlikte tüm iyi yanlarımı da yok ettiğiydi. O an ise bakışlarım daha yeni yeni kendilerine gelmekte olan Tuana ve Aysar'a kaymıştı. Fakat birden omuzuma dokunan bir el tüm dikkatimi o kişinin üzerine yönelmişti. sesini duyduğumda ise adeta tüm benliğimin intikam çığlıklarıyla bağırmaya başladığını hissetmiştim...
__Neler oluyor Arat o şeytan nerede kendimi neden böyle sersemlemiş hissediyorum?
__ Şeytan mı? tamda senin sıfatına uygun ateş cini.. Sen daha bu yalanı ne kadar sürdüre bileceğini düşünüyordun. Sinsiliğininde bir sonu var derken dudaklarımdan dökülen son sözler ile birlikte onun yüzünde gezinen bakışlarım onda en ufak bir pişmanlık dahi görememişti.
__ Sen neler söylüyorsun Arat ne saçmalıyorsun ben senin düşmanın değilim.
"Derken görüyordum ki kurduğu oyunu devam ettirmekte kararlıydı. Fakat her an taşmakta olan öfkem git gide iyi tarafımın yok olduğunu hissettirsede bu cinin daha ne kadar oynadığı bu oyununa devam edebileceğini düşünüyordum benim ise tükenen sabrım daha ne kadar kendimi tutmamı sağlaya bilirdi ...
__ Sabrımı mı sınıyorsun ateş cini? Safir senin en yakın arkadaşın, benimde en değerli parçamdı ona nasıl bu şekilde ihanet edersin derken bir öfke patlaması gibi taşan benliğimden yükselen çığlıklar bir öfke denizini andırıyor bitmek tükenmek bilmiyordu tüm mantığımın köreldiğini hissettiğim bu anlarda nasıl ona doğru dönmüş ve boynundan yakalamıştım bilmiyorum fakat artık tek bildiğim boynunun ellerimin arasında olduğuydu ben ise her an boynunu kırmamak için kendi benliğimle mücadele ederken tüm benliğimi içten içe değişime sürükleyen bu nefret ona merhamet gösterme diyordu...
__ Hayır bu doğru değil sana bunları o şeytan söyledi değil mi lütfen ona inanma ben öyle bir şey yapmadım canımı yakıyorsun nefes alamıyorum lütfen bırak beni Arat derken acı çektiğini gördükçe içimde an be an yükselen haz duygusu onun daha da acı çekmesini isteyip adeta bedenini derisinden yüzmek istiyordu o an onu öldürmemek için ne kadar mücadele etsem de içten içe taşan öfkem onun yaptıklarını bir kez daha gör gör ki ona ihanetinin bedelini ödet diyordu artık kendimle daha fazla mücadele edemeyeceğimi anladığımda onun zihnine girmiş yıllar önce Safire kurmuş olduğu planı bu kez an be an onun zihninden izlerken onun nasıl ölümüne sebep olduğunu ve babamın ölümünün ardındaki gerçekler bir bir gün ışığına çıkarken baş periye yollamış olduğu mektup da Mihrabın varlığını haber verenin ateş cininin ta kendisi olduğunu öğrendiğimde dahada öfkelenmiştim Mihrabın bana anlatmaya çalıştığı her şey başından beri doğruydu.
__ Sen ölmeyi fazlasıyla hak ediyorsun ateş cini bunların hepsini planlarken sonunda bunları öğrenecek olmam seni anlaşılan bir nebze olsa da korkutmamış derken siyah bir hale bürünerek uzayan tırnaklarımı yavaşça onun boynuna geçirmiştim yüzünde beliren acıyı gördükçe duyduğum haz onun alev alev kanının damarlarında yavaşça yanmasını ister gibiydi onun yüzünde görmeyi istediğim tek şey ise o an yaptığı her şeyi itiraf edip hayatı için ayaklarıma kapanıp bana yalvarmasını görmekti fakat tek bildiğim o bunu yapsa dahi içimdeki öfkeyi söndürmeye asla yetmeyecekti...
__ Seni sevdim Arat çok sevdim yalnız benim olmanı istedim yaptığım hiç bir şeyden pişman değilim yine aynı şeyler olsa aynısını yaparım ben sadece benim olmanı istedim beni sevmeni ama sen gittin Safiri sevdin ona aşık oldun doğru onun önümden çekilmesi için o kara büyüyü ben o insana öğrettim ve o insan benim sayemde ona sahip oldu ve ikisini de sonunda ayağımın altından çekmeyi başardım ama sen ne yaptın gidip o insana aşık oldun Safir ölünce belki onu unutursun beni seversin diye bekledim ama sen yeniden aşık oldun fakat bana değil Arat o insana seni gördüm o insana nasıl baktığını ve o insandan an be an nasıl etkilendiğini eninde sonunda onuda öldürecektim ama o şeytan hesaplamadığım bir şekilde son dileğini de dileyerek kaçtı senin gerçekleri öğrenmeni sağladı ama ona gitmene asla izin vermeyeceğim asla eyer benim olmayacaksan kimsenin olamayacaksın Arat kimsenin buna izin vermeyeceğim derken nasıl ellerimin arasında çırpındığını görünce sürekli gel git yapan benliğim adeta şaşkınlık içerisindeydi.
__ Sen hastasın ateş cini tek hak ettiğin ölüm diye dudaklarımdan bu cümleler dökülürken aslında tüm benliğim onun ölmesini isterken neden hala onu öldürmemek için mücadele ettiğimi anlayamıyordum oysaki daha önce olsaydı onun çoktan boynunu kırardım diye aklımdan geçirirken o insan düşmanlarıma karşı bana merhamet mi aşılamıştı topla kendini Arat o insanın sözlerini ve merhamet duygusunu aklından çıkar o insan senin zayıflığın çıkar onun sözlerini aklından ve kır onun boynunu kır diye ardı ardına zihnimde yankılanırken kelimelerim kendi kendimle savaş verdiğim o anlarda yine Berilin sözleri kulaklarıma çalınıyordu onun boynunu o kadar sıkmama rağmen hala konuşabiliyor olması cesaret miydi delilik mi bilmiyordum...
__ O zaman birlikte ölürüz tek ölemem Arat sensiz olmaz derken dizinden bir hançer çıkarmıştı o hançere daha dikkatli baktığımda Safirin kendini öldürmüş olduğu hançer olduğunu anlamam uzun sürmemişti elindeki hançeri beklemediğim bir anda birden bana saplamıştı; sana söylemiştim benim olmazsan kimsenin olamazsın buna izin vermem diye kelimeleri ardı ardına dudaklarından dökülürken nefesimin kesilip içimde tarifi olmayan bir acının git gide bedenimi sarmaya başladığını hissettiğimde boynunu sıkan ellerim iki yana düşmüş bir an onun gözleriyle kesişmişti gözlerim şimdi ise onun yüzünde içten içe gördüğüm haz duygularını fark ettiğimde tüm benliğimin adeta bir ateş gibi yanmaya başladığını hissetmiştim sanki içimde an be an taşmakta olan bir yanar dağ vardı ve saniyelerle taşan öfkem içten içe patlamaya hazır nefretimi kusar gibiydi sonra bir an onun gözlerinin göğsümde hançerle açtığı yaraya kaydığını fark ettiğimde dikkatim göğsüme yönelmişti fakat onun için ters giden bir şeyler olduğu apaçık ortadaydı hançerin açtığı yaradan yavaşça aşağıya doğru siyah bir sıvı akıyordu ve bende git gide göğsümdeki yaranın verdiği acıyı tamamen unutmuş benliğim beni adeta öfke denizinde sürüklemeye başlamıştı sol elimle göğsüme saplı olan hançeri çekip çıkarttığımda hançer ellerimin arasında küle dönüşmüştü ve hançerin açmış olduğu yarada kısa sürede tamamen kapanmış geriye ise hiç bir iz bırakmamıştı; bu bu! hançer nasıl yok olur bu hançer bizim gibi cinleri öldürürdü sen nasıl nasıl kurtuldun bundan derken yüzünde beliren korku ve şaşkınlığı an be an göre biliyordum.
__ Unuttuğun bir şey var ateş cini ben yarı cin yarı periyim say ki bu gün beni öldürdün ama belki de sana bir nebze merhamet gösterecek yanımı yok ettin derken çoğalan öfkemle onu boynundan tekrar yakalamış konuşmasına bile fırsat vermemiştim onun soluğunu keserken kulaklarımda yankılanan kalp atışları beni çileden çıkardığı gibi içten içe yükselen nefretimi de su yüzüne çıkartıyordu ve artık diğer yarımla mücadele etmiyordum öfkelendikçe vücudum geriliyor ateş gibi yanan derimin üzerinde siyah damarlar belirmeye başlıyordu o an ise adeta nefertimle yarışan kalp atışları dizginliyemediğim öfkemi daha da öne çıkarıp git gide uzayan tırnaklarımla onun kalbini parçalara ayırmak istiyordum ta ki bu dürtü onun kalbini yerinden sökerek ellerimin arasında parçalara ayırana kadar sürmüştü fakat ellerime bulaşan kanı beni öylesine tiksindirmişti ki üzerime bulaşan kanına dahi tahammülüm olmadığını tekrar tekrar yineliyordu beynim düşünüyorum da onun önümde devrilişi benim için hiç bir şey ifade etmiyor aynı zamanda tüm benliğimi saran bu nefretin bu ölümün bile ona az geldiğini söylüyordu ateş gibi çoğalıp harlaşan öfkem kulaklarımda bir uğultu gibi çalınmaya başladığında daha da fazla kendimi kaybediyor öfkeden çılgına dönüp ayaklarımın altında yatan cansız bedenini dahi tıpkı kalbi gibi parçalara ayırmak istiyordum sanırım artık benden geriye tek kalan şey bu hayvansal iç güdüler di bu yanım git gide ortaya çıkarken onun bedenini ellerimin arasında parçalara ayırmak istiyordum bunun yegane kanıtıda sabırsızlıkla dahada fazla uzayan tırnaklarım olsa gerekti sonrasında ise bir an arkamdan gelen bir inleme sesi dikkatimi çekmişti o yöne doğru dönüp öfkeyle baktığımda neredeyse tamamen hafızamdan silinmekte olan Tuana ve Aysara dikkatim kaymıştı gördüklerinden olsa gerekti ki Tuana tamamen yere kapaklanmış kusarken Aysar denilen kardeşi tamamen girmiş olduğu şokta gözlerini üzerimden ayıramıyordu benim ise o an onların aldığı nefese dahi tahammülüm yoktu onlara doğru adım adım ilerlerken Aysar denilen kişinin Tuanaya hemen buradan gidelim diye seslendiğini duyabiliyordum benim ise tek düşündüğüm onların gözümde birer av olduğu ve elimden avımı asla kaçırmayacak olduğumdu şu an ise tek arzuladığım onların dökecek olduğum kanlarıydı şimdi ise onlara git gide yaklaşan adımlarım duyduğum bir ses üzerine zihnimde yankılanmaya başlarken bir kaç kelime ayaklarımı yerde kilitlemeye yetmişti; Senin onlardan bir farkın olsun su cini masumlara dokunma diye ardı ardına tekrarlanırken bu kelimeler zihnimde iki benliğimde birbiriyle çakışırken beynimin ikiye bölüneceğini hissetmeye başladığımda ne bu sesten kurtulabiliyordum nede onlara karşı duyduğum öldürme arzusundan o an ise tek yapabildiğim oradan kaçar gibi uzaklaşmak olmuştu onlar o anda bir şekilde hayatta kalmayı başarsalar da tamamen odaklanmış olduğum baş peri bu sondan kurtulamayacaktı bir kasırga gibi adım adım onun krallığına doğru ilerlerken önüme çıkan ne kadar askeri ve taştan onu koruyabileceğini düşündüğü sütunları varsa hepsini birer birer yerle bir ediyordum şimdi ise onun tam krallığının kapısının önüne geldiğimde bir öfke patlaması gibi benliğimden yükselen çığlıklar sarayının kapısını saniyeler içinde küle dönüştürüp ayaklarımın dibine sermişti düşünüyorum da daha kapısını bile kırmama engel olamayan bu adamları onu öldürmeme nasıl engel olacaktı şimdi ise sesim bir yerde bir gökte yankılanırken avazım çıktığınca bağırarak onu ayaklarıma gelmesi için çağırıyordum ve görüyordum ki hiç bir güvendiği adamının dahi karşımda durmaya cesareti yoktu kimisi uzak kapıların ardından beni izliyor kimisi de arkasına bakmadan kaçıyordu belki de bu hayvani yanımı gördükten sonra onların kaçmaları onlar için en hayırlı yoldu çünkü biliyordum ki artık öldürmekten nede her yeri kana bulamaktan bir nebze dahi olsa da çekinmiyordum her aldığım can ise içimde inanılmaz bir haz bıraktığı gibi tüm düşünme duygumu da yok ediyordu ve eyer bu canavarlıksa ben bu canavara çoktan dönüşmüştüm; ben geldim Araf çık saklandığın delikten seni kalen ile birlikte tarihe gömeceğim diye öfkeyle bağırırken Arafın aksine bana doğru orta yaşlarda sarışın mavi gözlü bir kadının koşmakta olduğunu görmüştüm fakat bu kadının yüzünde anlam veremediğim bir korku ve keder vardı ama bu korku beni gördüğünden dolayı kaynaklanmadığına adım kadar emindim bu sarışın kadın kimdi tüm dikkatimle onu incelerken bir an gözlerim üzerindeki itinayla işlenmiş mavi uzun elbisesine kaymıştı bu sıradan bir peri olamazdı ve içimden bir his onu daha fazla kendine yaklaştırma diyordu ve öylede olmuştu sağ elimi havaya kaldırarak o bana daha fazla yaklaşmasın diye orada durmasını belirtmiştim bu garip bir durumdu diğerlerini ölesiye öldürmeyi arzulamış olsam da bu kadın için aklımda uyanan tek şey meraktı...
__ Sen Arat mısın? diye bana sorarken adımı bilen bu esrarengiz kadının kim olduğunu içten içe daha da fazla merak etmeye başlamıştım öfke ve merakla kısılmış gözlerim onun her hareketini izlerken dudaklarımdan bir iki cümle dökülmüştü o an...
__ Kimsin sen beni nereden tanıyorsun kadın yoksa bu da yeni bir tuzak mı?
__ Sen osun yıllar sonra seni böyle burada canlı kanlı karşımda görmek çok garip tıpkı babana benziyorsun derken kadının gözleri anlam veremediğim bir şekilde dolmuştu ve birden tedirgin korkan gözlerle etrafına bakıp; Ama senin burada ne işin var oğlum neden buraya geldin neden babamı arıyorsun o seni görmeden buradan gitmelisin Arat git buradan lütfen diyordu ben ise bu duyduklarımdan sonra tamamen öfkeden deliye dönmüştüm bu kadın beni bu dünyaya getiren kadından başkası değildi şimdi karşımda düşünüyorum da nasıl hiç bir şey olmamış gibi pervasızca durabiliyordu belki o karşımda durabiliyordu ama onun bana yaklaşmaya hiç bir zaman gücü yetmeyecekti çünkü en az paş peri kadar ondanda tüm benliğimle tiskiniyordum.
__ Sakın bana daha fazla yaklaşma yoksa diğerleri için görünen son senin içinde aynı olacak ellerime senin kirli kanını bulaştırma...
__ Nasıl bunu yapabilirim benden nefret ettiğini biliyorum oğlum ama seni yılardır görmenin hayaliyle yaşıyorum derken ağlamaya başlamıştı oysaki onun gözlerinden akan yaşlar bana hiç bir şey ifade etmiyor ve tamamen beni deliye çeviriyordu...
__ Evet senden nefret ediyorum baş perinin küçük kızı Nüsa sen yıllar önce kendi yolunu seçtin unuttun mu kendi hayatını kurtarmak için babama ihanet etmiştin babam ise cinlerin lideri olmasına rağmen o aşkına sahip çıkmıştı ve bunun bedeli de senin ihanetin oldu baban senin için yaşamı seçerken babam için saf ateşi tercih etmişti sen ise benim için babam o saf ateşe atıldığı gün öldün baş perinin yegane kızı derken ona daha fazla konuşmaması için susmasını işaret ettim.
__ Arat lütfen oğlum anneni bağışla bir kez olsun anneni bağışlayamaz mısın biliyorum ben çok büyük bir hata yaptım gençtim korktum saf ateşte yakılmaktan ölmekten korktum doğru senin baban Hunat çok cesur ve sonuna kadar doğru bildikleri için mücadele ederdi o ölmekten korkmuyordu ama ben çok gençtim ölmekten korktum bu da beni hayatımın en büyük hatasını yapmaya zorladı ama o gün bunu yapmış olmasaydım sen bu gün dünyada olmayacaktın babandan bir geriye kalan sensin benim için bu acımasızca da olsa hep bununla teselli buldum avundum affet beni derken hıçkırıklara boğulmuştu bu son sözleri İle.
__ Affetmek ne kadar basit ve kolayca söyleniyor değil mi? Oysaki seni gördüğümde öylesine bir tiskinti hissettim ki adeta kanım damarlarımda alev alıp yanmaya başladı bu yüzden boynunu kırıp senide bu topraklara gömmeden yıkıl karşımdan derken baş peri tam önümüzde belirmişti annem denen kadın ise birden ikimizin arasına geçmiş yalvaran bakışlarla baş periye bakarken bana yaklaşmasını istemediği her halinden belliydi ben ise baş periyi gördüğüm an tüm benliğimin alev alıp yanmaya başladığını hissettiğimde aramızda hiç bir engel olmasını istemiyordum onu kendi açtığı nefret girdabında boğacaktım belki o zaman içimdeki nefret birazda olsa soğuyacaktı o an onun yüzünde gördüğüm ise benim buraya gelmemi uzun süredir beklediğiydi ve o yaşı bir hayli ilerlemiş olmasına rağmen karşısındaki düşmanı ben dahi olsam küçümseyen bakışlarla beni süzerken bu pervasız tavırları içimdeki ateşin git gide harlaşarak büyüdüğünü hissetmeye başladığımda yine aklımdan birer birer anılarım silinerek önümde ne varsa yakıp yıkmak istiyordum bir an o adamın üzerine kaydığında bakışlarım üzerindeki beyaz bir kaftan dikkati mi çekmişti bu kaftan diz kapaklarına kadar inerken kenarlarının ateş kırmızı işlemesi gözüme ilişmişti bu işlemeler yalnız baş perilerin kullandığı bir işlemeydi çıkan rüzgarda dağılarak uçuşan beyaz düz saçları ise bellerine kadar iniyordu tıpkı uzun düz beyaz sakalları gibi gözleri ise kömür siyahıydı boyu bir yetmiş civarlarında olmalıydı elinde ise tutuğu kısa kırmızı parlak bir zincir dikkatimi çekmişti...
__ Senin buraya gelmeni beklemiyordum küçük şeytan seni doğduğun gün öldürmeliydim fakat kısmet bu güneymiş demek adamlarımı geçtin bakalım beni de geçebilecek misin derken elindeki kısa zinciri bana doğru savurmuştu fakat küçümsediğim o zincir bir alev topu gibi yanarak büyürken birden metrelerce bana doğru savrularak uzamıştı ama beklemediğim o zincirin önüne o an annem denen o kadının atlayacağı aklıma gelmemişti zincir ona çarptığında vurduğu yeri kesip geçmişti yarası ise alev alev yanmaya başladığında bu zincirin saf ateşten yapıldığını anlamam fazla uzun sürmemişti tıpkı bir zamanlar babamı attıkları saf ateş gibi annemin yaptığı bu hamleyi tahmin edemeyen baş peri ise yüzünde tarifi olmayan bir acıya tutulmuş olduğu açıktı benim için hazırlamış olduğu bu sonda kendi elleri ile kızının ölümüne sebep olacağı aklına gelmemişti o an kızının adını acıyla haykırarak bağırırken kızı dahi olsa baş perinin birine bu denli değer verip gözlerinden yaş akıtacak kadar sevmesi ihtimalini hiç düşünmemiştim şimdi yerde ölmekte olan kızına doğru koşarken gözümde bir canavar gibi çizdiğim imajı hiç kimse için üzüntü duyacağına ihtimal vermemişti oysaki şimdi görüyordum ki içinde fırtınalar kopuyordu ben ise onun daha fazla acı çekmesini istiyordum tıpkı benim çektiğim gibi onun önünde bir barikat gibi yerden çıkardığım siyah bir sis perdesi Arafın kızına gelmesini engelliyordu ve bir an dönüp ayağımın yanında yatan kadına baktığımda onun ölmek üzere olduğunu fark etmiştim ama ona karşı şu an içimde ne bir acıma nede bir üzüntü vardı sadece ona sırtımı dönüp yarım bıraktığım şeyi tamamlamak istiyordum ama o birden ayağıma sarılıp uzaklaşmama engel olunca beklemediğim bu hareketi o an beni çılgına çevirmişti hızla onun yanına eğilip ellerini ayağımdan ayırırken o haliyle bana son bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama bir yanım onu o an dinlemeyi istese de diğer yanım dinlemeyi reddediyordu bu kadın ise şu an bana her hangi biri kadar yabancıydı ve benim için hiç bir şey ifade etmiyordu onun mavi gözlerine bomboş bakarken zihnimde bir ses onun üzerinden bakışlarımı çekip tekrar baş perinin üzerine odaklamıştı öylece onun yanından kalkıp arkamı döndüğümde baş periye doğru ağır adımlarla ilerlerken tekrar o kadının sesiyle duraksamıştım fakat bu onu önemsediğimden değilde daha çok engellediğim onu öldürmemi söyleyen diğer benliğim tekrar ona doğru dön ve bu kez onun işini bitir diyordu körelen merhametim ise onun zaten öleceğini eyer sen onu kısa sürede öldürürsen acı çekmeyeceğini söylediğinde bunu yapmaktan vaz geçmiştim çünkü onun acı çekmesini istiyordum bir anlıkta durmuş olan adımlarım onun son nefesini vermek üzereyken benden yalvarırcasına af dilemesi ne beni yumuşatmıştı nede onu affede bilmiştim ağır adımlarla oradan uzaklaşırken iki kişinin sesi kulağıma çalınmıştı ona anne diye seslendiklerini duyduğumda onların onun çocukları olduklarını anlamam uzun sürmemişti şimdi ise adımlarım bir karanlık sis perdesiyle baş peri Arafı kendi topraklarından çıkararak cin alemi topraklarına getiriyordum onun için kurduğum ölüm kolay olmayacaktı yalvaracak ağlayacak ama asla kaybolan acıma duygumu geri getiremeyecekti tıpkı benden aldıkları gibi şu an her şeyi unutmuş olsam da insanların yüzü zihnimden birer birer siliniyor olsa da tek bildiğim ona karşı hissettiğim büyük öfkem idi şimdi artık onunla karşıkarşıyaydık ve onu tutan sis perdesini ortadan kaldırdığımda bütün dikkatiyle korku dolu gözlerle bana bakıyordu; şimdi baş başayız soytarılar perisi engel yok mesafe yok bizden başka hiç kimse yok şimdi seni bekleyen son ise yıllar önce babamı attığın o saf ateşten tatmak olacak fakat ölümün kolay gelmeyecek seni ilmik ilmik yok edeceğim acıyı iliklerine kadar hissedip yalvarıp yakaracaksın derken yüzümde gördüğü kaybolmuş benliğimde ki bakışlarım onun ürkekçe yüzüme bile bakmaya cesareti olmayan bakışlarından anlayabiliyordum ki onu ölümün korkusu çoktan sarmıştı ve bundan nasıl kurtulacağını bilmediği gibi sonunda dönüştürdüğü benliğim ona merhamet etmeyeceğini de gayet iyi biliyordu...
__ Beni öldürmen hiç birisini geri getiremez görüyorum ki güçlüsün ama bu gücün sadece bir cin kanı taşısaydın bizden herhangi birini alt etmeye yetmezdi sende bizden birisin yarı melez olsan da belkide seni kabul etmeliydim fakat bu savaşı aramızda yıllar önce böyle yapan sizin alemden cinler idi belkide artık bu savaşın bitmesi lazım doğru ben nefretime yenildim ama senin hala bir şansın var bırakalım bizden sonraki nesiller barış içinde yaşasın derken yüzüme bile kaldırıp bakamadığı yerde sabitlediği bakışlarını sürekli benden kaçırıyordu ben ise şimdi neyin peşinde olduğunu merak ediyordum o beni kandıra bileceğini mi sanıyordu fakat körelmiş benliğim onunla oyun oynamak istiyor bu tiyatroda ona inanmış rolü kes diyordu...
__ Peki ne düşünüyorsun Araf sence bizler tekrar bir birine güvenip bir araya gelebilir miyiz sizin alem ne der sonra derken yüzünde alayla gezinen bakışlarım kedinin fareyle oynadığı gibi o an onunla oynuyordu...