Yeni Üyelik
17.
Bölüm

SU CİNİ BÖLÜM 16

@zifiri

"Mihrap; ne saçmalıyorsun sen neden seni dikizliyecekmişim sadece kazayla üzerine düştüm hepsi bu vücudunun nesini dizikliyeceğim sana bakmaya meraklı değilim ben nereden bu fikre kapıldın bilmem derken onun yüzüne bakmadan konuştuğum için çok rahat konuşmuştum ama içim içimi yiyordu şu an bir yandanda kendimi ele vereceğim korkusuyla elim ayağıma dolaşmıştı.

"Arat; bilmem nesi cazip geldi de dikizledin sana sormalı insan demişti.

"Mihrap; hey! Ben seni dikizlemedim tamam mı diye parlamıştım birden ona dönüp.

"Arat; eminim öyledir insan daha sen kendi yalanına inanmazken bana mıinandırmaya çalışıyorsun demişti yüzündeki alaycı bir ifadeyle.

"Mihrap; seninle çene yarışına girmeyeceğim cin neye inanmayı istiyorsan ozaman ona inan derken camın kenarındaki oturağa oturmak için eğildiğimde çok kötü yere düşmüştüm kafamı kaldırıp baktığımda ise oturağın biraz daha ileride olduğunu fark ettiğimde yerin dibine girmiştim resmen başımı kaldırıp cinin yüzüne bakmaya bile cesaret edemiyordum tamamen rezil olmuştum yerden kalkmaya çalışırken hiç beklemediğim bir an da cin yanıma eğilip beni kolumdan tutup kaldırmak için hamle yaptığında onun yüzüne bakamamıştım bile.

"Arat; aklın nerede senin insan. Derken yüzündeki gülümsemeye takılmıştı bir an gözlerim.

"Mihrap; ne var insanlık hali düşemem mi bana gülmeyi kes cin o yüzündeki gülümsemeyi görmeyecek kadar kör değilim demiştim.

"Arat; neden gülmek yasak mı komik bir şey gördüğünde gülersin değil mi sizin değiminizle.

"Mihrap; bunu komik mi buluyorsun sen ama bu bana göre hiç komik değil demiştim.

"Arat; ama bana göre komik insan hadi konuşmayı bırakta üzerindeki ıslak kıyafetlerini çıkar ve benim kıyafetlerden rahat bir şeyler giy üzerine demişti.

"Mihrap; hayır çıkarmayacağım neredeyse kurudular zaten üzerimde demiştim.

"Arat; çıkarmayacak mısın hasta olup başıma dert mi olmak istiyorsun sen çıkartmayacaksan o halde ben mi çıkarayım ne dersin insan derken bakışlarıkısılmıştı birden.

"Mihrap; onun sözleri üzerine birden ellerimi önümde kenetleme gereği duymuştum; daha neler tamam tamam! baş belası üzerimi değişmemi istiyorsan evden dışarıya çık o halde demiştim.

"Arat; bak nasılda hem fikir olduk gördün mü insan isteyince oluyormuş demek ki ve şuna da bir açıklık getirelim burası benim evim ve sayende üzerim ıslak haliyle benimde üzerimi değişmem lazım şimdi sen burada giyinirken bende şurada kendi üzerimi giyineceğim derken yere düşen örtüyü alırken göz ucuyla da hala beni izliyordu yerden aldığı örtüyü tekrar yerine takıp örtünün arkasına geçmişti; ve şunu da unutmadan söyleyeyim insan bu defa örümcek görürsen lütfen örtüden uzak dur demişti onun bu son sözlerinden sonra peşinden bir şey savurmamak için kendimi zor zapt etmiştim ama sinirden yerimde neredeyse tepindiği mi söyleyebilirdim o an içimden söylene söylene kendi tarafıma çekilip üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkarıp cinin kıyafetlerinden mavi bir gömlek ve bir pantolon bulup üzerime giyinmiştim ama kıyafetler üzerime o kadar bol ve uzun olmuştu ki paçalarını ve kollarını kıvırsamda eminim üzerimde çok komik ve bol durmuşlardı bu da hiç hoşuma gitmemişti ve bu demek oluyordu ki yine cine alay konusu çıkmıştı kendi kendime söylenirken birden cini karşımda görünce yine elim ayağıma dolanmıştı bu durumdan oldukça nefret etsem de buna engel olamıyordum bir türlü bakışlarım onun üzerinde gezinirken çoktan üzerini giyinmiş olduğunu fark etmiştim bu kez üzerinde beyaz bir tulum türünde bir takım vardı ona baktığımı fark eden cinin yüzünde alaylı bir gülümseme belirmişti.

"Arat; hım! Kıyafetlerim benim üzerimde bile bu şekil durmamıştır her halde bu kıyafetler bir numara büyük olsa da sana insan şimdilik seni idare eder en azından derken yüzündeki alaylı gülümsemesine takılmıştı birden bakışlarım onu alaylı bir ifadeyle de olsa gülerken görmeye alışık değildim bu hali garip gelmişti birden bana sanki şu an karşımda cin değilde başka biri duruyor gibi gelmişti.

"Mihrap; hey! Benimle alay etme cin diye bağırmıştım ona.

"Arat; işte bu da benim elimde değil insan sanırım seninle uğraşmak alışkanlık haline geldi derken gülümsemişti birden bana ben ise yine onun gülümsemesiyle yerimde bocalamış onun yüzünde takılı kalmıştı bakışlarım; ne o insan yine aklından neler geçiyor bana bu kadar dikkatli neden bakıyorsun diye sormuştu birden.

"Mihrap; bu ani dalıp giden bakışlarım artık onun gözünden kaçmıyordu ve buna engel olamamam ayrı bir tehlikeydi benim için bir insan duygularını bu kadar mıgizlemekte zorlanırdı bu duruma artık bir çare bulmalıydım yoksa bu gidişatın sonu hiç iyi olmayacaktı ve su cinine yeni bir eğlence çıkmış olacaktı nasıl bir durumun içinde olduğumu fark ettiğimde şöyle bir silkelenip kendime gelmiştim derin bir nefes alıp bu durumdan kurtulmak için aklıma gelen bir iki cümle ile bu işten sıyrılmıştım; hiçte bile sana bakmıyordum dalmışım öyle sadece düşünüyordum demiştim.

"Arat; neyi düşünüyorsun demişti.

"Mihrap; onun sorusu üzerine ne söyleyeceğimi düşünürken Aysarın söyledikleri aklıma gelmişti birden belkide aklıma gelen bu düşünce tek kurtuluş yolum du ve onun aklını karıştırıp konuyu bir şekilde saptır malıydım; söylesene cin duyduklarım gerçek mi Tuana ve Aysar ile gerçekten kardeş misiniz Su cinine sorduğum bu sorunun ardından yüzünde bir sinir kasının oynadığını fark etmiştim ne zaman onların adları geçse ne onların hakkında konuşulmasından nede onlardan hoşlanmıyordu kaldıki bu kadar özel bir soruyu yanıtlıyacağınıbile düşünmüyordum ama aramızdaki kısa bir sessizlikten sonra su cini konuşmaya başlamıştı bu şaşırtıcı bir durumdu benim için.

"Arat; onlarla annemiz bir olsa da asla onları kardeşim olarak görmedim ve görmeyeceğim de insan bu cevap merakını giderdi mi derken ona tekrar soru sormamı istemediğini inceden inceye de belirtmiş oluyordu ama neler olduğunu gerçekten merak ediyordum ve her şeyi öğrenmek istiyordum sonunda da merakıma yenik düşüp ona soru sormaya devam etmiştim.

"Mihrap; ama onlar bir peri nasıl olur siz nasıl kardeşsiniz senin annen onlarında annesi oluyor benim iyice aklım karıştı bu nasıl olabilir demiştim.

"Arat; neden bu kadar şaşırdın benim annem bir periydi babam ise bir cin demişti.

"Mihrap; o halde sen sen! Yani yarı cin yarı perisin öylemi peki annen ve baban nerede? Son sorumla birlikte su cini derin bir nefes alarak sırtını bana dönüp cama doğru bir iki adım yürüyerek konuşmaya devam etmişti sanki yüzüne yansıyan duygularını o anki hislerini görmemi istemiyor gibiydi ama sesinin tonundan anladığım kadarıyla bazı şeylere olan nefreti kadar özleminin de olduğu her halinden belliydi.

"Arat; evet öyleyim diyelim insan babam perilerin başı olan Arafın en küçük kızına aşık oldu yani benim anneme bizim alemde periler ve cinlerin bir araya gelmesi yada evlenmesi yasaktı bu yasak çiğnenirse sonucu ölümdü ama buna rağmen babam bu kuralları hiçe saydı anneme olan aşkının kurallardan üstün olduğuna inandı ve sonunda annemle herkesten gizli evlendiler ama mutlulukları pek uzun sürmedi ve sonunda yakalandılar babam perilerin yasalarına göre saf ateşte yakılarak öldürüldü annem ise o zamanlar bana hamileymiş aynı yasalar onun içinde geçerliydi fakat bir şekilde ölüm cezasından kurtarıldı çünkü annemin babası perilerin başıydı kızının ölümünü görmektense şu sözde çiğnenmeyen kuralları bir çırpıda çiğnedi olayı bir şekilde ört bas edip annemi baş yardımcısı olan Mira ile evlendirdi ben doğduktan sonra periler alemi cin aleminden olduğum için beni istemedi ve burada yaşayan ve aynızamanda babamın en yakın arkadaşı olan bir cine verilmişim sonradan öğrendim ki annemin evlenmiş olduğu adam da pek uzun yaşamamış bir başka kadın peri tarafından zehirlenerek öldürülmüş kader ne tuhaf değil mi o büyük aşkın ardından büyük bir ihanet ve lafta perilerin adaleti işte insan oğlu benim geçmişimde geleceğim de bu demişti.

"Mihrap; bu bu! Saçmalık ama babanı bu yüzden sırf bir periye aşık olup evlendiği için mi bu dehşet verici ve babana yapılanlar bütün bu olanlar büyük haksızlık bütün bunları yapan peri alemi öylemi seni kabul etmediler diyelim bunca zamandır neden oğlunu arayıp sormamış nasıl bu kadar sessiz kalabilmiş annen tüm bu anlattıkların inanılmaz ve büyük bir haksızlık son sözlerimden sonra cin bana doğru dönerken kaşları çatılmış yüzümün her hareketini incelemeye başlamıştı konuşmam da onu şaşırtan ve etkileyen ne olmuştu bilmiyordum ama cini ilk kez bu kadar şaşkın ve düşünceli kafası karışmış bir halde görmüştüm ve şu an ne düşündüğünü bilemesem de içten içe kafasından neler geçtiğini o an merak etmeye başlamıştım.

"Arat; evet insan babama olanları asla unutmayacağım ona yaptıkları haksızlığıadaletsizliği zamanı geldiğinde fazlasıyla ödeteceğim ama bir şeyi itiraf etmeliyim ki kırk yıl düşünsem senin gibi bir insanın bu sözleri söyleyeceğini ve bu şekilde düşüneceğini hiç tahmin etmezdim bu kelimeleri şu an sırf senin aklını okuyamadığım için mi söyledin peki tüm bu söylediklerine inanacağımınereden çıkardın demişti tüm dikkatini üzerime yönelterek.

"Mihrap; ne? Neden böyle düşündün ki ben ben! insan olabilirim ama iyiyi kötüden ayırt edebilirim değil mi bunun düpedüz bir katliam bir haksızlık olduğu gerçeğini kim göremez kim bu kadar duyarsız ve kör olabilir sen beni ne sandın cin aklımı okuyabilseydin eyer söylediklerim ile düşüncelerim arasında bir fark bulamazdın emin ol ben düşündüğün gibi bir insan olsaydım elimde olan dilek mühürüyle seni bir çıkmaza sürüklerdim ya da yok ederdim demiştim.

"Arat; göreceğiz insan zaman kimilerinin gerçek yüzünü kimilerinin de iki yüzünü gösterir ve ben insan oğlunda hiç bir zaman tek yüz görmedim seninde kaç yüzün var göreceğiz nede olsa zaman daralıyor diye kelimesini tamamladığında aynı sözlerindeki gibi bir ikilemde kaldığı her halinden anlaşılıyordu sonra aramızda anlam veremediğim bir sessizlik oluşmuştu ta ki aramızdaki bu sessizliği midemden gelen bir gurultu bozana kadar midem bu koşuşturmada acıktığını haykırıyor gibiydi o anın verdiği utanç ve panikle iki elimi de midemin üzerine bastırarak nolur duymamış olsun diye dua etmeye başlamıştım bu halimi gören cinin yüzü ise bir hayli alaycı olduğu kadar kendini gülmemek içinde bir hayli zorluyor gibiydi ve sözlerine şöyle devam etmişti; anlaşılan miden acıktığını haber veriyor insan demişti.

"Mihrap; evet acıktım acıkamam mı ben bir insanım acıkabilirim değil mi demiş omuz silkmiştim Bu tepkimden sonra yarı kızgın yarı alaylı yüzüme bakarak söyleyecekleri ile yine beni iğneleyeceğe benziyordu.

"Arat; hadi! benimle gel baş belası diye kelimesini tamamladığında düşündüğüm gibi olmamış anlaşılan bana yemek bulmak için beni bir yere götürüceğini söylüyordu.

"Mihrap; nereye ? Diye sorduğumda bana doğru dönerek yarı bıkkın yarı kızgın bir halde şu sözleri söylemişti.

"Arat; çok soru soruyorsun insan hadi yürü demişti.

"Mihrap; nedense yanıtını alamıyorum ama ne garip değil mi of! Tamam bekle geliyorum su cininin nereye gittiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu ama sessizce onun ardından gitmiştim sonunda onunla alabildiğine yeşillik ve daha önce hiç görmediğim çeşit çeşit rengarenk çiçeklerle kaplıydı cin elini bir yöne çevirip hareket ettirdikçe değişik sarı ve mor renkli bir çiçek an be an büyümeye ve açmaya başlamıştı her yaprak açışında etrafına bir parıltıyayıyordu olanları hayretle izlerken yüzümdeki şaşkınlığı gören su cininin sesiyle ona yönelmiştim.

"Arat; hadi çiçeğe yaklaş insan demişti.

"Mihrap; su cininin sözleri üzerine önce çiçeğe yaklaşmakta tereddüt etsem de sonunda cinin sözünü dinleyerek çiçeğin yanına kadar gelmiş olanları dikkatle izlemeye başlamıştım su cini açılan çiçeğin içinden çıkan bir şeyi eline alıp bana uzatmıştı bu şey tıpkı bir yumurta sarısına benziyordu rengi sarıydı ama çok farklı bir kokusu vardı cine bu nedir diye sorduğumda bu senin açlığını giderecek insan hadi onu ye diyerek elimi azıma kadar götürmüştü onun bu hareketiyle bir an ne yapacağımı şaşırmıştım bana verdiği bu şeyden ısırdığım da tadı tatlıydı ve çok güzeldi onu yedikten sonra gerçekten de o küçücük şeyle nasıl doymuştum şaşkındım; söylesene cin bu neydi böyle bir şeyi daha önce hiç tatmamıştım?

"Arat; bu normal insan o sizin dünyanızda yetişmez çünkü bu çiçeğin adı cuha çiçeğidir demişti.

"Mihrap; teşekkür ederim cin ondan böyle şeyleri beklemesem de onunla tartışmadan geçirdiğim zaman bana daha bir huzur veriyordu her zaman böyle olmasa da şu an benim durumum iyiydi ama dünyada bıraktığım arkadaşlarımın nasıl olduğunu da merak etmeye başlamıştım içten içe düşünceli bir ifade yüzümde belirmiş olmalıydı ki cinin sorusu üzerine birden düşüncelerimden sıyrılıp ona yönelmiştim.

"Arat; ne düşünüyorsun yine insan dalıp gittin derken bakışları yüzümü inceliyordu o an.

"Mihrap; arkadaşlarımı düşünüyordum ben buradayım onlar ise tehlikenin ortasında her an ölümle burun burunalar sadece durumlarını merak ediyordum demiştim.

"Arat; hım! Bunu neden merak ediyorsun senin onlardan farkın ne insan kendini benim yanımda güvende mi hissediyorsun yoksa diye sormuştu alaylı bir ses tonuyla bana bakarken.

"Mihrap; söylesene cin sen ne zaman bana işkence yapmaktan vaz geçeceksin ne zaman huzuru bulsam tamam her şey yolunda dediğim an pat! Sar başa nefes almama izin ver artık demiştim.

"Arat; benim eğlendiğim tarafta bu ya! İnsan bende seninle uğraştığımda huzuru buluyorum ne tuhaf değil mi derken alttan alttan gülmeye başlamıştı görünen o ki cin gerçekten benimle uğraşmayı seviyordu ben aksini düşünsem de.

"Mihrap; aman ne komik derken az ileride koca bir ağaç dikkatimi çekmişti dalları yere kadar değiyordu böyle bir ağaç daha önce hiç görmemiştim nar rengi çiçekleri vardı ağaç etrafına beyaz renkte minik ışık zerreleri saçıyordu cine bu ağaç çok farklı çok güzel cin söylesene bu ağacın adı nedir diye sorduğumda...

"Arat; o buranın hayat ağacıdır insan hadi yanına gidip gölgesinde dinlenelim biraz derken su cini önden o tarafa doğru yürümeye başlamıştı ben ise peşinden yürürken bir an bile bakışlarımı ağaçtan alamamıştım büyüleyici bir güzellikte idi insana huzur veren bir görüntüsü vardı ağacın yanına geldiğimizde ikimizde ağacın altına oturup sırtımızı gövdesine dayamıştık etrafımızda gezinen binlerce ışık zerreleri etrafa duyulmamış hoş bir melodiyi yayıyordu bir kaç tanesini ellerimin arasına aldığımda tenime işleyip yok oluyordu bu büyüleyici anın hiç bitmemesini istemiştim ilk defa o an bir ara dönüp su cinine baktığımda başınıağaca yaslamış gözleri kapalıydı sanırım uyuya kalmıştı bende onun taktiğini uygulayıp başımı ağaca yasladım içim öylesine huzur doluydu ki bir an içim geçip uykuya dalmıştım ne kadardır uyuduğumu bilmiyordum ama yüzüme değen bir şeyle uyanmıştım gözlerimi açtığımda su ciniyle göz göze gelmiştik gözleri öylesine derin bir maviliğe sahipti ki öylece bir süre birbirimize baka kalmıştık yüzüme düşen saçımı tutan parmakları birden aralanmış esen rüzgarla birlikte saçım onun yüzüne çarpmıştı bu durumdan rahatsız olan cin aniden apar topar ayağa kalkarak geri çekilmişti ve sonrada kaçar gibi yanımdan uzaklaşıp gözden kaybolmuştu biliyordum ki bazı şeyleri anlatmasa da benden kaçmasının tek bir sebebi olabilirdi onunda kafası en az benim ki kadar karışıktı birbirimize karşı bir şeyler hisset sekte bunu ne kendimize nede birbirimize itiraf edemiyorduk işte oda bu sebepten hissettiklerinden duyguları ve kuralları arasında sıkışıp bir ikilem yaşadığının farkındaydım o hislerini söylemek yerine kaçmayı tercih ediyordu benim ise buna ses çıkarmaya niyetim yoktu çünkü benim durumumda onunkinden farksızdı bu duyguları ne zaman ona karşı beslediğimi bilmiyorum ama kimi zaman tıpkı onun gibi tüm benliğimle bu duyguları inkar etmeyi seçiyordum tek bildiğim şey biz onunla gece ve gündüz kadar farklıydık ve duygularım beni içten içe boğuyordu kendi içimde savaş verirken ardımdan gelen bir ses üzerine o yöne dönmüştüm karşımda bembeyaz saçları ve sakallarıbirbirine karışmış yaşlı bir adam karşımda duruyordu ilk gözüme çarpan ise bana dikkatle bakan bir çift yeşil göz olmuştu.

"Adam; merhaba insan seni bu kadar derinden düşündüren nedir diye sormuştu bana.

"Mihrap; aramızda o an çekimser bir merhabalaşma olsa da merhaba diyerek kelimemi tamamlamıştım oysaki karşımdaki bu yaşlı adamı tanımıyordum ve şimdiden kim olduğunu merak etmeye başlamıştım o anın verdiği çekimserlikle; Sizi daha önce hiç burada görmemiştim siz kimsiniz diye ona sorarken ihtiyar adam ağacın dibine oturup derin bir nefes almıştı.

"Adam; adım Alaz ben bir ateş ciniyim beni buralarda görmemenin sebebi uzun zamandır buralarda olmadığımdandır Aratın bizim aleme bir insan getirdiğini duyunca geri geldim ve bu insan da siz olmalısınız demişti.

"Mihrap; evet benim adımda Mihrap diye kekelemiştim siz Aratı nereden tanıyorsunuz? Diye sormuştum.

"Alaz; demek adın Mihrap bizim alemimize davetsiz geldin ama hoş geldin insan Aratı nereden tanıdığıma gelince çünkü onu ben büyüttüm söyler misin onunla yollarınız nasıl kesişti? diye sormuştu.

"Mihrap; bu cevabın ardından bir an ne diyeceğimi şaşırmıştım teşekkür ederim bu bu! çok uzun bir hikaye özetle anlatmam gerekirse bir ayine kurban gitmek üzereyken yollarımız kesişti bu ayinde dünya alemine su cini Aratı çağırdılar ve oda geldi gelir gelmezde ayini başlatanları bir bir öldürdü ve geriye bir ben kaldım dedim dudak büzerek sanırım yakında onların yanına postalar beni de demiştim alayla.

"Alaz; ilginç komik bir insansın anladığım kadarıyla kendi hayatını bile dalgaya aldığına göre peki bu zamana kadar seni sağ tutmasının sebebi ne insan bu hayret verici demişti.

"Mihrap; yine cevap verirken alayla kendi kendime gülümsemiştim bir dilek son bir dilek bizi birbirimize bağlayan sonrasında beni öldürmemesi için hiç bir engel kalmayacak ateş cini işte beni hayatta tutmasının sebebi bu demiştim.

"Alaz; bu daha da ilginç insan o sana bir dilekle bağlı demek bu zamana kadar sana çoktan son dileğini dilettirme yolunu bulmuş olmalıydı kafasına koyduğu bir şeyi ertelemeyi sevmez çünkü onu ben yetiştirdim az çok huyunu biliyorum.

"Mihrap; bilmiyorum belki onu senin kadar tanıyamam ama beni öldürmek için eline bir çok fırsat geçtiği halde bunu neden hala yapmadığını bende merak ediyorum ama bir şeyi çok iyi biliyorum ki beni öldürmeyi her şeyden çok istiyor bu alenen açık bir gerçek demiştim.

"Alaz; hımm! Bunu yapmadıysa bizim ufaklığın kafasında ne tilkiler dolaşıyor acaba bu garip ve oldukça ilginç diye mırıldanmıştı.

"Mihrap; ilginç olan ne beni öldürmese de şu an için bunu yapmayacağı anlamına gelmiyor demiştim.

"Alaz; aptal çocuk o bunu isteseydi çoktan yapardı demişti.

"Mihrap; kim ben mi neden aptal oluyormuşum gerçekleri söylediğim için mi biliyor musun çok garip bir cinsin demiştim.

"Alaz; senin kadar garip değilimdir her halde insan bana öyle garip garip çocuksu bakma ah! Gerçekten çok safsın çocuğum deyip ayağa kalkarak bana arkasınıdönüp bir yere doğru yürümeye başlamıştı.

"Mihrap; garip miyim neyim garip anlamadım hey! Durun nereye gidiyorsunuz beni de bekleyin burada sizinle konuştuğum gibi iyi bir cin arkadaşım olmadısanırım sizinle anlaşacağız diye peşinden alel acele kalkıp koştururken bir yandan da hala konuşmaya devam ediyordum...

"Alaz; öylemi çocuk bunu nerden anladın? Derken gülümsemişti ama bu gülümseme sinsilik barındırmıyordu.

"Mihrap; bilmiyorum sadece size güvenebileceğimi hissediyorum bana kötü bir cin gibi görünmediniz beni öldürmeye de kalkmadınız demiştim.

"Alaz; seni neden öldüreyim bir insan olduğun içinmi demişti alaycı bir sesle.

"Mihrap; bilmem bir insan olduğum için buradaki herkes ölmemi istiyor ama siz beni görür görmez öldürmeye kalkmadığınıza göre iyi bir cinsiniz ya da yanılıyorsam asıl kişiliğinizi çok iyi saklıyor olmalısınız ve ben bunun aksine iyi biri olduğunuza inanmak istiyorum demiştim.

"Alaz; ah! Kaçık kız evet doğru ben o embesiller gibi değilim ama bir cinim değil mi sen hiç cinlerden korkmaz mısın diye sormuştu.

"Mihrap; niye yoksa korkmalımıyım demiştim.

"Alaz; ah! Sen cidden kaçıksın anlaşılan benden ya da başka bir cinden korkmuyorsun öylemi kaçık insan peki Arattan da mı korkmuyorsun diye sormuştu gözlerimin içine bakarak.

"Mihrap; hayır korkmuyorum ya da bazen korkuyorum her neyse demek onu siz büyüttünüz diye sormuştum.

"Alaz; hım! Garip evet ben büyüttüm insan demişti.

"Mihrap; ateş cini Alaz ile konuşurken onunla birlikte tepe yokuş bir yere gelmiştik etraf alabildiğine çeşit çeşit daha önce hiç görmediğim bitki ve çiçeklerle doluydu; buraya neden geldik cin? Diye sorduğumda...

"Alaz; benim bir adım var insan bana adım ile hitap et demişti.

"Mihrap; özür dilerim tabi Alaz o halde sizde bana ismim ile hitap edin böylesi daha iyi demiştim.

"Alaz; şimdi oldu işte buraya bitki toplamak için geldim peki sen neden peşime geldin Mihrap bu sorunun cevabını da sen verebilirsin sanırım demişti.

"Mihrap; bilmem sanırım meraktan peki bu topladığınız bitkileri ne yapacaksınız diye sormuştum.

"Alaz; iksir yapacağım meraklı söylesene onu nasıl buluyorsun diye sormuştu.

"Mihrap; ne iksiri ve kimi nasıl buluyorum derken pek bir şey anlamadım demiştim.

"Alaz; ah! Cidden senin saf olduğunu düşünmeye başlayacağım bu bitkilerden çeşitli iksirler olur mesela mutluluk iksiri ya da itiraf iksiri boyut iksiri bunun gibi bir sürü iksir bu merakını giderdi mi insan demişti.

"Mihrap; isimler konusunda anlaşmıştık sanıyordum bu iksirler ilginçmiş.

"Alaz; af edersin Mihrap oldu mu hangi iksir ilginçmiş mesela bende merak ettim.

"Mihrap; şimdi oldu hım! Mesela itiraf iksiri gerçekten içen insan her şeyi itiraf mı ediyor diye sormuştum.

"Alaz; evet neden merak ettin birinden bazı itiraflar mı duymayı istiyorsun yoksa demişti alaycı bir gülümsemeyle.

"Mihrap; yo! Sadece merak ettim peki bu sizlerde de işe yarıyor mu diye sormuştum.

"Alaz; merak içimden bir ses bundan fazlası var diyor yoksa bu bizlerden biri olan Arat mı oluyor sormak istediğin bu iksir Arattada işe yarar mı sorusuydu?

"Mihrap; yo! Hiçte bile ben böyle bir şey demedim neden iksirin ondan işe yarayıp yaramadığını sorayım ki demiştim.

"Alaz; bilemem artık ondan duymayı istediğin itirafa bağlı sanırım o demişti.

"Mihrap; bu cinden de hiç bir şey kaçmıyor çok akıllı ama cidden içten içe merak etmiştim cine bu iksirden içirseydim aklımdaki soruları yanıtlar mıydı itiraflarıneler olurdu diye düşünmeye başlamıştım kafamdaki bin bir düşünceyle birlikte bir parmak şıklamasıyla sıyrılmıştım.

"Alaz; hey! Kendini fazla ele veriyorsun insan demiş benimle dalga geçmişti.

"Mihrap; ne ne! bak yine insan dedin derken su cini Aratın sesiyle duraklamıştım.

"Arat; Baba ne zaman döndün haber bile vermedin.

"Mihrap; su cini Aratın Alaza baba diye seslenmesi beni oldukça şaşırtmıştı ona saygı duyuyordu ve ondan beklenmedik bir harekette olsa onu seviyor gibiydi nede olsa onu o büyütmüştü.

"Alaz; bugün döndüm evlat haber vermeye fırsatım olmadı ama bende yanına uğramayı düşünüyordum şu an da ama sen erken davrandın evlat derken gülümseyerek Arata sarılıp sırtına vurmuştu Arat ise Alazı selamlayıp sarılmasına karşılık vermişti tek bildiğim ikisi de o an mutlu görünüyordu; evlat buraya birinsan getirmek yasak biliyorsun bundan çok geç haberim oldu nasıl böyle kendini tehlikeye attın ya onun burada olduğunu öğrenirse o baş belası o zaman ne olacak oğlum bundan seneler önce ne olduğunu çok iyi biliyorsun perilerle aramızda olup bitenleri unuttun mu evlat? Alazın son sözleriyle Aratın yüzündeki mutluluk birden kaybolmuş yerini öfke almıştı.

"Arat; öğrensinler baba bak ben buradayım kaçmıyorum hayatının hatalarınıyapmayı istiyorlarsa bu kez onları durdurmayacağım ta ki bir daha bizim aleme karışana kadar bu kez onları öfkem karşılayacak ve nefretim yakacak bırak ne olacaksa olsun demişti öfke kusan bir ses tonuyla.

"Alaz; ah! Oğlum böyle yapma sana kaç kere dedim öfke keskin bir bıçak gibidir önüne geleni kesip biçer ama sonunda hep yine senin canın yanar evlat demişti.

"Arat; öfkem babamın öldürüldüğünü öğrendiğim gün başladı nefretim ise beni ve babamı bırakıp adaletsiz bir yaşamı seçen annem aşıladı onlar için öfkem ve nefretim artık kaçınılmaz baba ama şimdi bunları seninle konuşmayıistemiyorum seni görmeyeli uzun zaman oldu bunca zaman neler yaptın merak ediyorum bunları konuşmaya ne dersin demişti babasına.

"Alaz; biliyorum ne desem fikrini değiştiremeyeceğim evlat peki öyle olsun ama sana zarar gelmesini istemiyorum bunca zamandır ne yaptığıma gelince dolaştım gitmediğim görmediğim yerlere gittim evlat sana anlatacak çok maceralarım var demişti gülümseyerek.

"Arat; bana bir şey olmayacak baba gel hadi eve geri dönelim şu maceralarınıdinlemeyi istiyorum demişti alaycı yarı gülümser bir halde. Onları o an izlemek oldukça garip gelmişti bana Arat onun yanındayken hiç olmadığı kadar huzurlu ve mutlu görünüyordu sanki o öfkeli hali gitmiş yerine bambaşka bir adam gelmişti onlara baktığımı fark edince su cini bana doğru dönmüştü birden; bizi öyle daha ne kadar şaşkın şaşkın izlemeye devam edeceksin insan görünen o ki babam ile çoktan tanışmışsın at şu şaşkınlığı üzerinden artık hadi düş önümüze sende demişti.

"Alaz; oğlum nezaketine ne oldu senin derken hafifçe dürtmüştü Aratı.

"Arat; o nezaket dilinden anlayanlardan değil baba beni dürtmene gerek yoktu demişti.

"Mihrap; bende tam aksini düşünüyordum ne garip nezaketi bildiğini bile sanmıyorum ya neyse diyerek önlerine geçmiştim ama Alazın gülmesini işitebiliyordum ardımdan bu sözlerimden sonra Aratın bunu bir zaman sonra acısını çıkaracağında da emindim ama arada onun damarına basmayıseviyordum sanırım.

"Arat; bir ara bunu konuşuruz o halde insan uzun uzun. Aratın bu son sözlerinde ince bir tehdit sezmiştim bu demek oluyordu ki tutamadığım çenem yine başıma bela açmıştı eve vardığımızda ikisi uzun uzun konuşmuş özlem gidermişlerdi ben ise sonunda dayanamayıp bir yere kıvrılıp uyuya kalmıştım bir ara bir ses üzerine uyanmış ayağa kalkmıştım sesin geldiği yere doğru yürüdüğümde Alaz ve Aratı karşılıklı oturmuş gülüp konuşurlarken görmüştüm ama bir gariplik vardı Alaz sürekli hıçkırıyordu sanki sarhoş gibiydiler bunun imkansız olduğunu düşünsem de yanlarına yaklaştığımda ellerinde içtikleri bir bardak tuhaf bir içecek fark etmiştim ikisi de beni görünce gülmeye başlamışlardı.

"Mihrap; sizin neyiniz var tıpkı sarhoş olmuş gibi davranıyorsunuz o elinizdekiler de nedir diye sormuştum.

"Alaz; bunlar mı diye kahkayla gülmeye başlamıştı bunlar cin içeceği sizin deyiminizle şarap insan aa! Af edersin Mihrap demeliydim değil mi demişti.

"Mihrap; size inanamıyorum siz kör kütük sarhoşsunuz demiştim.

"Arat; öyle ise ne olmuş insan sen hiç sarhoş olmadın mı demişti bir kaşınıkaldırarak?

"Mihrap; şimdi bu dediğin ile ne alaka ben bilerek sarhoş olmadım bir kere bizim atıştığımızı gören Alaz tam bir iki cümle söyleyecek iken birden olduğu yere düşüp sızmıştı bu halleri oldukça komik de olsa bana sarhoş olduğum o günü hatırlatmıştı.

"Arat; sanırım sızdı onu alıp yatırsam çok iyi olacak.

"Mihrap; senin ondan farkın ne sanki sen ondan farklı durumda mısın şu haline bak demiştim.

"Arat; ne varmış halimde insan bana laf yetiştireceğini yardım et de onu yatağa yatıralım.

"Mihrap; kim ben mi diye ona sormuştum.

"Arat; burada senden başka bir kişi olmadığına göre insan şarabı ben içtim ama senin kafa iyi gibi bu akşam ne iş demişti.

"Mihrap; aman tamam anladım baş belası bir yandan ona söylenirken bir yandan da Alazı kaldırıp zorla taşıyarak yatağa yatırmıştık sonrasında ise Arat bir kaç adım ileri giderek başının altına bir yastık alıp yere uzanıp yatmıştı bir an ona öylece bakakalmıştım uyurken ne kadar masum ve savunmasız görünüyordu o an üşüyeceğinden korkup içeriden bir örtüyü alıp onun üzerine tam örterken aniden beni kolumdan yakalayınca geri çekilmeye fırsatım bile olmamış dengemi kaybedip yanına düşmüştüm onunla yan yana olmanın verdiği heyecanla bir an ne yapacağımı şaşırsam da o an uyanmaması için içten içe dua etmeye başlamıştım o elimi tutmasına rağmen o an uyanmamıştı ama elimi de bırakmamış aksine sıkıca sarılıp yanına doğru çekmişti ben ise uzun uzun öylece hiç kıpırdamadan ona baka kalmıştım ve saatlerce onu seyretmiştim belkide bir daha onu böyle yakından görmeye fırsatım dahi olmayacaktı kim bilir hayat insana neler getiriyordu hayatın bana verdiği bu değerli parçaya böyle bir ana sığdırmak güzeldi benim için arada içeriye esen rüzgar saçlarını yüzüne doğru savuruyor bembeyaz teninin üzerinde kömür siyahı saçları geziniyordu ama o bundan pek rahatsız oluyor gibi durmuyordu yüzünde anlam veremediğim bir huzur vardı sanki elimi uzatıp yüzüne düşen saçlarını geriye iterken yine gözüme o beyaz renge bürünmüş bir tutam saçı dikkatimi çekmişti elim onun saçlarıarasında gezerken birden aynı renk ışık zerreleri etrafta belirip binlerce parçaya bölünüp etrafımızda gezinmeye başlamışlardı bir an paniklemiş bir halde onun elini elimin üzerinden çekmeye çalıştığım sırada tamamen benden tarafa dönerek beni tam bileğimden sıkıca yakalamıştı ve o derin mavilikteki gözleri bir an aralanınca neredeyse kalbimin duracağını sanmıştım o ise bu durumuma hiç aldırış etmemiş bir fısıltı halinde dudaklarından şu cümleler dökülmüştü.

"Arat; yerinde öylece kal insan sen yakınımda olduğun zaman anlam veremesem de öfkem ve nefretim karanlıklar ardına saklanıyor ve yeniden nefes aldığımı hissediyorum derken yeniden gözlerini kapatmıştı ben ise öylece yerimde ona baka kalmıştım o an ona hiç bir şey diyememiştim azımdan tek bir kelime bile çıkmamıştı zaman sanki o an durmuş sadece bizim için akıyordu o sarhoşluğun etkisiyle mi böyle konuşmuştu bilmiyordum ama o an için bu beni neden bu denli mutlu etmişti anlayamamıştım bir an gözlerim bileğimi tutan eline kaymıştı diğer elimi onun elinin üzerine koyup gözlerimi kapatmıştım ve birden etrafımızı saran o minik ışık zerreleri ile uykuya dalmıştık sabahın yüzüme vuran ilk gün ışığıyla uyanan ise ilk ben olmuştum o telaşla elimi onun elinin üzerinden çekerken gözleri aralanmış kendine gelmişti olanların daha yeni farkına varan Arat ise kolumu bırakmamış öylece bir süre yüzüme baka kalmıştı bu denli yüzümde asılı kalan bakışlarında neden bir duygu kitlenmesi vardı anlayamamıştım.

"Arat; senin benim yanımda ne işin var insan diye sormuştu.

"Mihrap; onun bu son sözleri neden yine bu denli canımı acıtmıştı bilmiyorum ama o hep böyleydi ve sanırım hiç değişmeyecekti ve bana böyle yaptıkça onunda canının yanmasını istiyordum o anki çoğalan öfkemle birlikte bir iki cümle dökülmüştü dudaklarımdan; dün üzerini örterken elime kene gibi yapışınca bende seninle birlikte yerde sabahladım cevabım yeterince açık oldu mu şimdi kolumu bırakırsan elimi yüzümü yıkamaya gideceğim derken su cinin azından tek bir kelime dahi çıkmamıştı ve birden elimi bırakınca rahat bir nefes alıp bende ayağa kalkmıştım elimi yüzümü yıkamak için göl kenarına gittiğimde ise küçük parmak boyutundaki perilerin göletin çamur birikintisi kısmında birbirleri ile oynadıklarını görmüştüm o kadar minikler diki etraflarına sarı bir ışık saçıyorlardı üzerlerini ise çiçekler ile örtmüşlerdi onları izlerken beni fark ettiklerinde birden biri çamur birikintisinin içine girmiş diğerleri ise suya dalmıştı şaşkınlıkla olanları izlerken çamur birikintisine giren peri birden öksürerek dışarıya çıkmış kendi kendine çemkirmeye başlamıştı o kadar hızlı konuşuyordu ki ne söylediğini bile anlamamış o anki hali o kadar komiğime gitmişti ki gülmeye başlamıştım benim bu halimi gören peri ise bir an yerinde duraksamış hayretle bana doğru bakıyordu ama bu hareketim onun hoşuna gitmemiş olacaktı ki yerden aldığı bir avuç çamuru suratıma fırlatmıştı ben ise suratıma yediğim çamur yüzünden neye uğradığımı şaşırmış bende ona bağırmaya başlamıştım; Hey! Neden bunu yaptın gülmek suç mu diye sormuştum.

"Peri; hayır değil ama vara yoğa gülmek özellikle de böyle bir durumda iken bana gülersen suç insan senden korkup kaçarken yanlışlıkla çamura daldım ve sen bana güldün çok mu komik bu şu halime bak demişti.

"Mihrap; özür dilerim benden neden korktunuz ki benden size bir zarar gelmez derken yüzüme bakan peride gülmeye başlamıştı.

"Peri; neyse boş ver insan sende şu an oldukça komik görünüyorsun bizi korkuttun ama senin bize zarar vereceğini düşünürken hiçte öyle olmadığını fark ettim sen iyi bir insana benziyorsun adın ne senin diye sormuştu.

"Mihrap; adım Mihrap ya sizin derken birden su cininin sesiyle duraksamıştım periler ise onun sesiyle birden suya dalıp kaçıp gözden kaybolmuşlardı görünen o ki su cininden korkuyorlardı.

"Arat; yine kendine yeni arkadaşlar edinmişsin ne yazık ama arkadaşlıkları kısa sürdü insan demişti alayla.

"Mihrap; acaba senden korktukları için olabilirmi cin demiştim imalı bir sesle.

"Arat; korkmalılar insan korku nerede durmaları gerektiğini öğretir onlara sende korkmalısın derken kaşları çatılmıştı.

"Mihrap; bu şekilde nereye kadar devam edeceksin cin etrafındaki herkesi korkutarak uzaklaştırırsan sonunda yalnız kalırsın bunu mu istiyorsun demiştim.

"Arat; korkması gereken korkmalı insan benim yalnız kalmaktan korktuğumu mu sanıyorsun belkide yalnız kalmaktan sen korkuyorsundur demişti.

"Mihrap; beklenmedik bu sözleri üzerine bir an ne diyeceğimi şaşırmıştım; Evet cin ben yalnız kalmaktan unutulmaktan korkuyorum doğru peki sen hiç kendine sordun mu şuraya derken işaret parmağımla onun kalbinin üzerine dokunarak; kalbin yalnız kalmayı istiyor mu karanlıklar ardına öfkenin ardına gizlenmek istiyor mu diye hiç sordun mu Arat? Son sözlerimden sonra Aratın yüzü birden değişmişti şaşkındı ve tümüyle sersemlemişti o an beklemediği bu sorum karşısında gözlerini hiç gözlerimden ayırmadan öylece bana baka kalmıştı.

"Arat; sen ne demeye çalışıyorsun insan? Azında yine ne geveliyorsun bunu bilmiyorum ama aklından geçen her neyse bir an önce aklından silsen iyi edersin demişti.

"Mihrap; evet aklımdan bir takım şeyler geçtiği doğru cin ama dilin başka kalbin başka söylüyor aslında sen ölesiye yalnızlıktan ve etrafındaki değer verdiğin kişileri kaybetmekten korkuyorsun demiştim.

"Arat; sen ne saçmalıyorsun insan; derken bakışlarını benden kaçırıp etrafımda dönmeye başlamıştı şu an oldukça sinirli gözükse de bu kez susmaya niyetim yoktu bu zamana kadar susmam hiç bir şeyi değiştirmemişti aksine bana acıdan başka da bir şey de getirmemişti.

"Mihrap; dün gece bana söylediklerini hatırla cin belki o zaman hafızan tazelenir yoksa dün gece söylediklerini inkar mı edeceksin demiştim.

"Arat; dün gece çok sarhoştum insan sana ne söylemiş olabilirim ki? Şimdi azında bir şeyler geveliyorsun Derken merakla yüzümde gezinen bakışları o an bir cevap arıyor gibiydi.

"Mihrap; sen olanları kendine bile itiraf edemiyorsun kalbin başka söylüyor dilin başka dün gece elimi tutup adeta gitmemem için tüm sarf ettiğin sözlerimi merak ediyorsun o halde söyleyeyim o sarfettiğin sözleri Arat; sen yakınımda olduğun zaman anlam veremesem de öfkem ve nefretim karanlıklar ardına saklanıyor ve yeniden nefes aldığımı hissediyorum dedin sözlerin bunlardı söylesene Arat tüm bu sözleri söyleyen sen gerçekten ne hissediyorsun bunu anlamıyorum demiştim bir çırpıda.

"Arat; sorunun cevabı sana karşı hiç bir şey hissetmiyorum insan o gece fazlasıyla sarhoştum bilirsin sarhoş insanın söyledikleri kaile alınmaz derken bana karşı daha önce merakla bakan bakışları şimdi bakışlarımdan kaçar olmuştu ve biliyordum ki benim sarhoşken kendimi savunduğum sözlerle beni vurarak konuyu tamamen kapatacaktı ve öylede olmuştu doğrusu bir daha aynı konuyu irdelemeye cesaret edememiştim onun yanından uzaklaşırken bu sefer beni durdurmamış o da sessizce yanımdan uzaklaşıp gitmişti ben ise yol boyunca ayaklarımın beni nereye götürdüğünü bilmeden saatlerdir yürüyordum düşünüyorum da ondan ne duymayı istiyordum ki bundan bir kaç hafta önce ondan kurtulmanın yollarını arayan ben ona alıştığımın yanı sıra sanki yanında kalmak için bahaneler türetiyor gibiydim bu saçmalıktı gururum öylesine kırılmıştı ki artık mücadele gücümü tamamen yitirmiştim şu an onun yanından kaçar gibi uzaklaşmam ise sanırım adını koyamadığım duygulardan ve ondan tamamen uzaklaşıp biraz kendi kendime kalmak isteğimdi sonunda ise ayaklarım beni Alaz ile gitmiş olduğumuz o yere götürmüştü daha fazla gidemeyeceğimi anlayınca dizlerimin üzerine çöküp orada bulunan bir ağacın gövdesine yaslanmıştım zihnimde tekrarlanırken onun sözleri belkide tek gerçek anlam veremediğimiz duygulardı diye derin düşüncelerle nasıl içim geçmişti bilmiyorum ama rüyamda bilmediğim bir yere doğru yürüyordum etraf sessizdi ama alabildiğine yeşil koca bir alan ile çevriliydi etrafımda ise binlerce yeryüzünden aşağıya inen milyonlarca minik ışık zerreleri vardı o ışık zerreleri her toprağa değdiğinde topraktan filizlenerek çıkan rengarenk çiçekler etraflarına saçtıkları bin bir tane renkli tomurcuğa dönüşüp doğanın yeşil bitki örtüsüne karışıyordu fakat o çiçeklerin arasında yürüyen biri dikkatimi çekmişti o kişiye daha dikkatli baktığımda onu bir yerlerde görmüş olduğumu fark etmiştim bu bir kadındı ve daha dikkatli baktığımda bu kişinin bir zamanlar Aratın sevmiş olduğu kadının ta kendisi olduğunu anlamam uzun sürmemişti kısa bir süre sonra ise o da beni fark etmişti üzerinde ise bembeyaz bir elbise vardı elbisesi yerlere kadar sürünüyordu ama yüzünde anlayamadığım bir keder bir hüzün gizliydi eliyle bana peşinden gitmem için işaret ettiği sırada uykumdan uyanmıştım yerimden doğrulup kalktığımda kendi kendime bir rüyaymış diye aklımdan geçirirken önümden geçen o kadını gördüğümde bunun bir rüya olmadığını fark etmem uzun sürmemişti şaşkındım ve bir o kadar da ürkmüş tümüyle ürpermiştim o bildiğim kadarıyla bir ölüydü ve şimdi bana neden görünüyordu bana anlatmaya çalıştığı bir şey mi vardı onun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken o yine sessizliğini koruyor peşinden gitmem için bana işaret veriyordu ilk önce peşinden gidip gitmemekte kararsız olsam da sonunda korkum değil merakım galip gelmiş ayağa kalkıp peşinden giderken sonunda ormanlık bir alanda kocaman kayalıkların olduğu bir mağaraya girmiştik ve bir yerde durup sessiz olmam için beni uyarmıştı sanırım gizlenip benim bir yere bakmamı istiyordu onun dediğini yapıp kayalardan birinin arkasına saklanıp bakmamı istediği yöne baktığımda ise az ileride duran iki kişi dikkatimi çekmişti bunlar birer cindi ve içlerinden birini çok iyi tanıyordum neredeyse beni öldürmeye kalkan o ateş cinin ta kendisiydi diğer cini ise ilk kez görüyordum Beril denilen o kadın elindeki sarılı bir kağıt parçasını diğer cine verip ona bir şeyler söylemişti...

Loading...
0%