__ Görüyorum ki uyanmışsın!
__ Onun sesiyle yerimde hepten bocalamış paniğe kapılmıştım o yine neler planlıyordu; Burası neresi beni nereye götürdün böyle neyin peşindesin sen?
__ Ne o benden korkuyor musun? sorunun cevabı çok basit dileklerini bir an önce dile insan.
__ Evet aslında içten içe ondan çok korkuyordum fakat ondan ne kadar korksam da cinden kaçamayacağım da büyük bir gerçekti birden panikle arkamı döndüğümde o tam karşımda duruyordu gözleri karanlık gölgeden sıyrılmış bir şekilde bana bakıyordu. Bayılmadan önceki onun son sözlerini hatırlayınca dilek dilemez isem ebediyen bu dünyada sıkışıp kalacağını söylemişti bu demek oluyordu ki dilek dilemedikçe bana dokunamazdı beni hayatta tutmasının sebebi dilek mühürü ile bana mühürlü kalmasıydı. Bu fırsatı iyi değerlendirmeli ve hayatta kalmalıydım karşımda ki bu varlık çok tehlikeliydi ama bir o kadar da çok akıllıydı bir şekilde onun bu zayıf noktasını yakalamıştım ama emeline ulaşmasına asla izin vermemeliydim; Neden dilek dilemeliyim dilersem bana ne yapacağını gayet iyi biliyorum senden asla dilek dilemeye niyetim yok.
__ Bu cesaret mi yoksa aptallık mı insan bana meydan okur gibisin istersem seni burada öldürürüm ve buna da kimse engel olamaz.
__ Şu an ondan oldukça korksam da bunu ona belli edemezdim; Beni öldürecek olsaydın yardım etmez orada bırakır giderdin ama beni kurtardın çünkü beni kurtarmanın sebebi dilek dilemeden ölürsem ebediyen bu ucube dediğin dünyamızda sıkışıp kalırsın öyle değil mi su cini? Son sözlerim ile cinin yüzünde bir sinir kası oynamıştı oldukça sinirlenmiş olsa da şu an öfkesini dizginlemeye çalıştığı da büyük bir gerçekti o an gözlerinde anlam veremediğim bir tehlike sezmiştim.
__ Göründüğünden daha zekisin insan ama cin olmadan adam çarpmaya çalışıyorsun farkında değilsin ve şu an kendi hayatınla kumar oynuyorsun.
__ Beni korkutmaya mı çalışıyorsun su cini hayatım bu zamana kadar zaten korku içinde geçti bu taktiğin işe yaramaz boşuna beni korkutmaya çalışma dilek dilemediğim sürece bana hiç bir şey yapamazsın bu dünyadan ayrılman için benim dilek dilemem gerekiyor değil mi? Ancak kendi dünyana bu şekilde geri dönebilirsin ama ben ölürsem ebediyen bu dünyada hapis kalırsın.
__ Bu sözlerimi hatırlayacağını doğrusu düşünmemiştim evet bu doğru bu dünyada sıkışıp kalırım ama bu dünyada sıkışıp kalırsam ve geri dönemezsem senin hayatını zindana çeviririm elbet dilek dileyeceksin ama bugün ama yarın çünkü neden biliyor musun siz insanlar çok zayıf varlıklarsınız ve zamanı geldiğinde dileklerini tek tek benden dileyeceksin ve son dileğini dilediğinde tekrar görüşeceğiz son sözleri ile birden binlerce su tanelerine dönüşerek ortadan kaybolmuştu. Bense korkudan tuttuğum nefesimi salmış yerimde iki büklüm olmuştum oysa onun bir an beni öldüreceğini düşünmüştüm ama bana dokunmamıştı tıpkı tahmin ettiğim gibi olmuştu. Dilek dilemediğim sürece bana dokunamazdı kendimi toparladıktan sonra olduğum yerden çıkmış tek başıma saklandığım eski yerime geri dönmüştüm bir duş alıp üzerimdeki kıyafetten kurtulup kendi kıyafetlerimden birini giymiştim böylesi daha iyiydi banyonun verdiği rahatlıkla beni bir uyku bastırmış kanepenin üzerine uzanıp biraz kestirmiştim iki saat sonra uyandığımda ter içindeydim aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamıştım görmüş olduğum kabusla kanepeden apar topar kalkıp elimi yüzümü yıkadım şu an tek bildiğim yine açlıktan midem kazınmıştı evde yiyebileceğim hiç bir şey yoktu anlaşılan o ki yine karnımı doyurmak için dışarıya çıkmalıydım yanıma sırt çantamı da alarak dışarıya çıktığımda etraf çok sessizdi ve bu sessizlik çok ürkütücüydü tek bildiğim onların gece uyuyup gündüz avlanıyor olmalarıydı. Ama bu son günlerde gece avına çıkanlarıda vardı ve çok dikkatli olmalıydım yol boyunca korkuyla ilerlerken olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordum. Sonunda adımlarım beni bir inşaat alanına doğru götürmüştü aniden duyduğum bir ses üzerine hemen duvarın dibindeki çöp konteynırının olduğu yere yaklaşmıştım sesin geldiği o yöne baktığımda evrim geçirmiş bir kaç köpeğin bir insan cesedini parçalara bölerken birbirlerine hırlamaları beni dehşete düşürmüştü hemen olduğum yerdeki duvarın arkasına saklanmıştım şu an beni görmemeleri için dua ediyordum o sırada birden elimin üzerine yukarıdan bir şey damlayınca ne olduğunu anlamak için yukarı baktığımda elime damlayan şeyden bir kaç damlada anlıma damlamış panikle ne olduğuna baktığımda bir kan damlası olduğunu fark etmem uzun sürmemişti. İnşaatın birinci katından aşağıya sarkan başı parçalanmış bir insan cesedi idi. Dökülen kanı silmeye çalışırken ardımdan gelen bir hırıltıyla irkilmiş dönüp baktığımda evrim geçirmiş köpeklerin beni fark ettiğini anlayıp hızla yerimden doğrulup koşmaya başlamıştım. O an onlardan kaçmayı bir şekilde başarmıştım ama bilmediğim sokaklara girmiş kaybolmuştum etrafıma bakıp bir çıkış yolu ararken kırık dökük bir markete rastlamıştım içeriye girip baktığımda ancak bir kaç konserve abur cubur çerezlik bir şeyler bulmuştum ve bir kaç tanede içecek aceleyle bulduklarımı sırt çantama doldurup marketten çıktım. Saklandığım yere geri döndüğümde neredeyse sabah olmak üzereydi aceleyle kapıyı açıp ardından kilitlemiştim sırt çantamı çıkarıp kanepenin üzerine attım üzerime bulaşmış kan ve kokusu beni oldukça iğrendirmiş bir an önce banyo etme ihtiyacı duymuştum. Aceleyle banyoya girip üzerimdeki kıyafetleri çıkarmış suyun altına girmiştim o an ne kadar sabunla üzerimi yıkasam da üstüme bulaşan kan öyle çok tiksin meme neden olmuştu ki vücudumdan kazıyıp atamıyordum bir türlü. Duştan sonra havlu mu vücuduma sarıp tam dışarıya çıktığımda evrim geçirmiş bir kaç insanın aldığım tüm önlemlere rağmen evime girdiğini ve etrafta buldukları her şeyi yerle bir ettiklerini görmüş çığlık çığlığa banyoya geri doğru kaçarken yolumu kesmişlerdi ve aralarında kapana kısılmıştım; Lanet olası ucubeler buradan nasıl kaçacağım hayır! bana yaklaşmayın çığlık çığlığa onlardan kaçmaya çalışırken su cini tam önümde belirmişti benimse o an üzerimdeki havlunun bir parçası merdivenlerin korkuluğuna sıkışmış zombilerden birinin tam üzerime atılacağı sırada geri doğru kaçarken cin onu yakalamış duvara fırlatmıştı o kadar hızlıydı ki saniyeler içinde hepsini öldürmüş bedenlerini toza çevirmişti benim ise korkudan soluğum kesilmiş beynim durmuş gibiydi ve öylece ona baka kalmıştım. Cin tam karşıma geçip bana doğru döndüğünde yüzündeki öfke ve şaşkınlığın yerini tedirginliğe bırakmıştı. Bunun sebebini o an anlayamasam da başını yana çevirip işaret parmağıyla gösterdiği şeye baktığımda onun karşısında çırılçıplak durduğumun daha yeni farkına varmış ayaklarımın dibinde yere serili havlumu hızla yerden alarak bedenime sarmış. Çığlık çığlığa banyoya geri kaçmıştım.
__ Sen sen! Durmuş neye bakıyordun öyle burada ne işin vardı cin diye kelimemi tamamladığımda havlu mu tutan ellerim titriyordu fakat o an banyodan dışarıya çıkma cesaretini de kendimde bir türlü bulamamıştım. O kadar çok utanmıştım ki onun yüzüne bakabilecek cesaretim bile yoktu. Fakat merakıma yenik düşüp banyonun kapısını aralayıp ona baktığımda cinin çoktan bana doğru sırtını dönmüş olduğunu görünce biraz rahatlatmıştım. Olanları hatırladıkça sanki başımdan aşağı kaynar sular dökülüyordu. Biliyordum ki bu görüntüyü ne benim zihnimden nede onunkinden silmem imkansız dı ve bu talihsiz kazayla su cinin beni bu halde gördüğüne hala inanamıyordum bu utanç verici olay yüzünden şu an neredeyse yerimde tepinmek üzereydim gittikçe artan bu sessizlik beni içten içe tedirgin ederken hiç beklemediğim bu sessizliği bozan ilk kişi su cini olmuştu.
__ Orada daha ne kadar saklanmayı düşünüyorsun insan üzerine git hemen bir şeyler giyin.
"Onun sözleri üzerine şu an ben hiç olmadığım kadar şaşkın ve tedirgindim ama o ise olanları görmezden mi geliyordu yoksa aklında başka fikirler mi vardı sonuçta o bir cin de olsa erkek olduğu gerçeğini değiştirmiyordu kafamda gezinen bu çılgın sorular bir toz dumanı gibi aklımdan bir anlıkta olsa kalkınca birden gözüm üzerimde ki havluya tekrar gitmişti. Üzerime hemen bir şeyler giyinmeliydim ama su cini buradayken bunu nasıl yapacaktım çaresizce tekrar ona seslenmek zorunda kaldığıma hala inanamıyordum; Hey! sen oradayken odama girip nasıl kıyafetlerimi alacağım diye ona söylenirken kekelediği mi fark etmiş susmuştum. O ise durduğu konumu hiç bozmayarak yerinden kıpırdamamıştı bile ve hala bana arkası dönüktü.'
__Dinle insan sana bakmaya meraklı değilim kıyafetlerini nasıl alacağına da gelince bunun için önce o saklandığın delikten çıkman gerekli değil mi? Kıyafetlerin bu odada olduğuna göre bu durumda kıyafetleri benim sana getirmemi beklemiyorsun herhalde diye üstüne birde dalga geçince hepten yerimde bocalayıp kıpkırmızı kesilmiştim ama benimle böyle iğneleyici konuşup dalga geçmeye hakkı yoktu onu buraya nede olsa ben davet etmemiştim o an nasıl böyle bir şeye cesaret ettim bilmiyorum öfkem miydi bana bu cesareti veren yoksa aptallığım mı bilmiyorum birden banyodan çıkıp cinin karşısına dikilmiştim bu hareketimi oda beklemiyor olmalıydı ki bir an bana bakarken kilitlenip kalmıştı. Fakat bu şaşkınlığı umduğumdan daha kısa sürmüş üzerimde dikili kalan bakışları tehlikeli bir hal almıştı.
__ Sen sen! Ne kadar kendini beğenmiş ve ukala bir varlıksın hiç utanman da yok buraya pat diye geldin ve bir şeyler gördün ne kadarını gördüğünü de bilmiyorum ama o görüntüyü hemen aklından silsen iyi edersin. Dediğimde azımdan çıkan bu sözler için şimdiden pişmanlık duymaya başlamıştım.
__ Buraya gelmemin tek sorumlusu sensin insan çünkü belayı bir mıknatıs gibi üzerine çekiyorsun ve ne kadarını gördüğüme gelince tümünden mi yoksa fazlalıklarından mı bahsetmemi istiyorsun derken son cümlelerini üzerime bakarak söylemişti.
"Şu an fark etmiştim ki onu tama mi ile kışkırtmıştım oysaki bir kaç saniye öncesi benimle göz göze bile gelmekten kaçınıyor ve olayları geçiştiriyordu, bu meydan okuma benim açımdan yanlış bir adım olmuştu, ama bunun farkına varmam da biraz geç olmuştu.
__ Seni ben davet etmedim imalı ve kibirli bakışlarını çek üzerimden cin ve buradan git beni fazlasıyla tedirgin ettiğin yetmedi mi sen çok kötü ve vurdum duymazsın. Düşüncelerimi onun suratına kusup rahatlamış aramızdaki mesafeyi uzatmak için bir kaç adım geri gitmiştim. O ise bu son kelimelerimden sonra üzerime doğru diktiği bakışları daha da çok utandırmak yada köşeye sıkıştırmak istermiş gibi bir hal almıştı. Benim geriye doğru gittiğim adımlar duvara doğru çarpıp bittiğinde onun benim üzerime doğru gelmekte olan adımları durmamıştı. Bana doğru iyice yaklaştığında korkudan kalbim delice göğüs kafesime savaş açmış gibi hızlanmış ve utancımdan baştan aşağıya kızarmaya başladığımı hissediyordum o ise sol kolunu tam başımın yanına yaslayıp eliyle çenemden yakalayıp sıkmış zorla yüzüne bakmamı sağlamıştı. Elini çenemden çektirip sağ taraftaki boşluğa bir an hamle yapmaya çalıştığımda ise bu sefer de sağ eliyle önümü kesmişti. sırtım duvara dayandığında iyice köşeye sıkışmış ve panikle ellerimi önümde kenetlemiştim. Cin yeterince beni utandırdığına emin olunca birden geri çekilmiş beni rahat bırakmış bana arkasını dönüp bir iki adım uzaklaşmıştı.
__ Sence ben bu durumdan utanmalı mıyım ya da sana arkamı dönmem vurdum duymazlıkmı? Bu konuyu irdeleyen sence ben miyim sen mi oldun? O küçük beynin ile fazla ileri gidiyorsun ve bir şeyi de unutmuşa benziyorsun ben zaten sizin gibi olamam çünkü ben sizin alemden bir varlık değilim eğer bu durumdan yararlanmak isteseydim bunu az önce ki düşmüş olduğun durumdan anlamış olamayacak kadar aptal biri olduğunu düşünmüyorum bunu sana yapabilecek kadar gücüm olduğunu da pekala fark etmişsindir ama şu var ki siz insanlar beni tiksindiriyorsunuz bu durum ya da başka bir durum benim için bir şey ifade etmiyor aklında saçma şeyler türetme insan.
"Şu an anlamıştım ki az önceki yaptığı hareketle bana bir ders vermek istemiş doğrusu bunda da fazlasıyla başarılı olmuş. Beni fazlasıyla utandırmıştı.
__ Ben ben! böyle bir şey düşünmedim cin sen sadece bana kendi düşüncelerini kabullendirmeye çalışıyorsun bunlar benim sözlerim değil senin sözlerin ve düşüncelerin.
__ Ne diyormuşum ben dediklerimden sen ne anladın derken adım adım bana doğru yürümeye başlamıştı bense o üzerime yaklaştıkça geri geri gidiyordum ve iyice tedirgin olmaya başlamıştım sırtım duvara değdiğinde o tam karşımda durmuş bir elini duvara dayayarak yüzünü bana doğru yaklaştırmıştı; Aklından neler geçiyor senin kaçık kadın onun ile göz göze geldiğim de beni utandırmak ister gibi değil de gözlerinde daha çok canımı yakmak istermiş gibi bir ifade bürünmüştü. Gözlerini git gide yine o zifiri bir siyahlık sarmaya başladığında aniden su tanelerine dönüşüp ortadan kaybolmuştu ben ise karmaşık duygularla yerimde öylece kala kalmıştım. Şu an fark ediyordum ki o beni öldürecek kadar öfkelendiği bir anda beni öldürmemek için ortadan kaybolmuştu ve ben yine kendi kendime söylenmeye başlamıştım; Bu bu! ne sanıyor kendini kibirli kendini beğenmiş cani onu buraya ben davet etmedim kendi geldi beni kurtarmış olsada bunu yapmasının sebebi dilek dilememi istemesi olduğu gerçeğini değiştirmiyor; Ah! Şimdi bunları düşünme şu an düşünülecek daha önemli şeyler var hayatta kalmak gibi mesela neyse ki gitti burasını da keşfettiler lanet ucubeler artık daha fazla burada kalamam acilen burayı da terk etmeliyim aklımı toparlayıp acele ile üzerimi giyinip yanıma lazım olabilecek bir kaç şey alarak hemen oradan ayrılmıştım artık nerede yaşayacağım hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu yolumda ilerlerken benzini ful olan kırmızı bir otomobil bulmuştum üzerinde anahtarı yoktu kabloları koparıp kısa devre yaptırarak sonunda otomobili çalıştırmayı başarmış hemen yola koyulmuştum ve daha önce hiç bilmediğim yerlere doğru uzun bir yolculuğa çıkmıştım. Kim bilir beni bu uzun yolculuğun ardında neler bekliyor bilmiyordum ama şu an kendimi daha önce hiç olmadığım kadar oldukça özgür ve huzurlu hissediyordum yollara dökülmüş evrim geçirmiş bir sürü insan vardı ama aracın hızına hiç biri yetişememişti. Yolumun üzerinde bir sürü kasaba geçmiştim. Ama benzin bitene kadar durmaya niyetim yoktu, ve nitekim de öyle olmuştu üç yüz kilo metre sonra otomobilin benzini bitmişti. Artık daha fazla araç işime yaramazdı otomobilden inip gecenin karanlığında kendime emniyetli bir yer aramaya koyulmuştum acaba su cini şu an neredeydi ve yine bir yerlerden beni izliyor olabilir miydi diye düşünmeye başlamıştım ahh! nereden aklıma geldi yine bu off! neyse kendime bu geceyi geçirebileceğim emniyetli bir yer bulmalıyım derken kalın gövdeli bayağıca büyük bir ağaç dikkatimi çekmişti. Bu geceyi bu ağaçta geçirebilirim sanırım yarında başımın çaresine bakarım deyip ağaca tırmanmaya başlamıştım. Ağacın tepesine kadar neredeyse çıkmıştım kalın düz sıh bir dalını seçip üzerine oturup sırtımı gövdesine dayadığım da gerçekten de çok yorulmuş ve biraz dinlenip güç toplamaya ihtiyacım vardı. Ruhen ve bedenen öyle yorulmuştum ki artık hiç bir şeye takatim kalmamıştı. Bir ara gök yüzünde ki yıldızlara takılmıştı gözlerim o kadar çok yıldız vardı ki gökyüzünde bu bana eski günleri hatırlatmıştı eskiden de böyle ailem ile gök yüzündeki yıldızları izlerdik. Bir zamanlar benimde bir annem babam ve küçük bir erkek kardeşim vardı ama üç yıl önce onları kaybetmiştim o gün aniden gözümde canlanmıştı yeniden. Babam bize yiyecek bulmak için sokağa çıkmıştı. Ama geri dönerken peşine takılmış bir grup evrim geçirmiş insanı fark etmemişti. Eve geldiğinde annem kapıyı açmıştı. ben ise yukarı ki katta bebek odasındaydım annemin çığlığı üzerine bebeği kucağıma alıp aşağıya doğru koştuğumda evrim geçirmiş insanlar çoktan içeriye evimize doluşmuşlardı babam bir kaçına vurup annemin etrafına yaklaşmalarına engel olmaya çalışıyordu sonunda bir kitaplığı önlerine devirip annemi de alarak hep birlikte yukarıdaki kata kaçmıştık babam kapının ardına bir şeyler koyup bir süre onları engellemişti ama çok güçlülerdi ancak bu onları bir süre engelliye bilmişti annem kardeşim ile beni tavan arasında ki pencereden çıkarırken onunla göz göze gelmiştik; Biz onları oyalarken kardeşini alıp kaç buradan derken gözleri yaş dolmuştu yoksa hepimiz burada öleceğiz çok kalabalıklar başka şansımız yok kızım çaresizce babama bakmıştı. Annemin o bakışları hiç bir zaman gözümün önünden gitmiyordu oradan onlarsız gitmeyi istemesem de arada küçücük bir bebek vardı eyer onları dinlemeseydim erkek kardeşimde bu vahşetten nasibini alacaktı çaresizdim gitmeyi istemiyordum ama başka seçeneğim de yoktu annemin tam bebeği kucağıma verdiği sırada evrim geçirmiş insanlar kapıyı bir hışımla kırıp içeriye doluşmuşlardı annem pencereyi üzerime örterken; kaç lütfen kızım başka seçeneğin yok durma kardeşini kurtar diye bağırmıştı. Onların kana susamış yüzlerini unutamıyordum bir türlü o an cama doğru bazıları yöneldiğinde bende çatı merdivenine yönelmiştim. Kardeşimi sıkı sıkı kendime bağlayıp merdivenlerden inerken annem ve babamın çığlıkları her yerde yankılanıyordu o an elimden ağlayıp kendimi kahretmekten başka bir şey gelmiyordu onlar böyle bir ölümü hak edecek hiç bir şey yapmamıştı. Aynısının kardeşimin başına da gelmesini istemiyordum çatıdan indiğimde olabildiğince hızla koşarak oradan uzaklaşmıştım. Kucağımdaki kardeşim uyanmış sanki annem ile babama olanı anlamış gibi ağlamaya başlamıştı. Nefesim kesilinceye kadar koşmuş bir süre sonrada yolumun üzerinde bir grup insanla karşılaşınca rahatlamış kendimi biraz olsun güvende hissetmiştim. Rastladığım bu grup ikisi kadın altısı erkekten oluşuyordu. Onlarda benim gibi bu vahşetten kaçıyorlardı bir süre onlarla kaçarak yaşamaya devam etmiştim. Fakat onlara karşı ne kadar şansımız olabilirdik ki gün geçtikçe tek tek bizi avlamaya başlamışlardı. Kardeşim bile bu vahşete kurban gitmişti virüs içimizden birine bulaşmış ellerimin arasından kardeşimi alıp canice üzerine yumulmuştu o an hiç bir şey yapamamıştım çünkü peşine diğerlerini de getirmişti ve kardeşimi kurtarmaya fırsatım bile olmamıştı. Durumun ciddiyetini fark eden arkadaşlarımdan biri kendimi daha fazla tehlikeye atmamam için sonunda beni bayıltarak alıp götürmek zorunda kalmıştı ama o arkadaşımın da sonu tıpkı diğerleri gibi olmuştu aralarından ise bir sağ kurtulan ben olmuştum. Artık ne konuşacak bir arkadaşım nede kendimi ifade edebileceğim bir insan vardı. Hayatımda artık yapayalnızdım insan yüzü görmeyeli yıllar olmuştu. Bana kalan ise sadece anılarım ve etrafımda benim konuşabileceğim bom boş duvarlardan ibaretti. Keşke zamanı geri sara bilseydim ve annem ile babam kardeşim yanımda olsalardı ama biliyordum ki bu imkansız dı gözümden akmaması için zorla tuttuğum göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken bu olanlara içten içe isyan ediyordum yorgunluğun ve yaşadıklarımın verdiği ağırlıkla o an halsiz düşmüş uykuya dalmıştım. Rüyamda Ailemi görüyordum hepsi yanımdaydı ve Yine eski günlerdeki gibi ailemle bir aradaydık annem babam ve kardeşim yanımdaydılar ama hayatın acı yüzü rüyamda bile kabusum oluyor yakamı bırakmıyordu bir türlü. Zaman tekrar o güne akıyordu sanki o sahneleri tekrar tekrar yaşıyordum gördüğüm kabusun etkisiyle o an sıçrayarak uyandığımda birinin yanımda olduğunu ve beni kollarımdan tuttuğunu fark etmiştim başım o kişinin omzuna yaslıydı o an ise benim kafamı kaldırıp onun kim olduna bakabilecek halim bile yoktu ve üzerime bir ağırlık çökmüştü vücuduma yayılmakta olan binlerce minik ışık zerreleri dikkatimi çekmişti bir an ve bu minik ışık zerreleriyle birlikte göz kapaklarım daha da bir ağırlaşmıştı. Ruhen ve bedenen o kadar huzura ve birinin varlığını yanımda hissetmeye ihtiyacım vardı ki yanımda ki kişinin varlığı bir anlıkta olsa korkularımdan ve yaşadığım bu sonu gelmez kabustan bir kurtuluş bir sığınaktı. O anın büyüsü bozulur diye gözlerimi açmak bile gelmemişti içimden yanımdaki kişinin koluna sarılıp o anki sığınağım olan o omuza yaslanmış yıllar önce kaybettiğim o huzuru bulmuştum sanki şu an tek istediğim bu huzurlu anımın hiç bitmemesi idi bu kez gördüğüm bir kabus değil bana huzur veren bir rüya idi ve ben bu rüyadan asla uyanmayı istemiyordum sabaha karşı gün ışırken uyandığımda ağaçtan düşmemem için yaslandığım dala kalın bir sarmaşıkla bağlı olduğumu fark edince küçük bir çaplı şok yaşamıştım. Bunu yapan kişi kim olabilir diye düşünürken o an aklıma bir tek su cini gelmişti. Ama o neden böyle bir şey yapsın ki sonuçta o bir cindi duygusuz tehlikeli bir varlıktı diye aklımdan geçirirken bir yandan da sarmaşıktan kurtulmaya çalışıyordum ama sarmaşıklar öylesine sıkıydı ki bir türlü onlardan kurtulamıyordum sonra ne olduysa sarmaşıklar kendiliğinden üzerimden kayar gibi çözülüp aşağıya düşmüştü bu hayret verici bir şeydi yanımda ise hiç kimse yoktu gerçekten şu an neler olduğuna bir anlam veremiyordum fakat dün gece gördüğümün bir rüya olmadığını neden şimdi fark edebilmiştim yanımda olan ve o omzuna yaslandığım kişi kimdi etrafa baktığımda kimse görünmüyordu karmaşık düşüncelerle yavaşça ağaçtan inip yolumda ilerlemeye başladığım da neden etraf bu kadar sessizdi bunda bir gariplik vardı oysa şu an onların avlanma vaktiydi birden bir ses üzerine düşüncelerimden sıyrılmış sesin geldiği yöne döndüğümde gördüklerime inanamamıştım bu bir grup insandı ama sıradan insan topluluğu değildi üzerilerinde ki üniforma ve ellerinde tuttukları silahlar sayesinde onların Türk askeri olduklarını anlamam uzun sürmemişti içimde büyüyen büyük bir sevinç ve heyecanla yanlarına doğru koşarak gittiğimde onları tedirgin etmiş olmalıydım ki hepsi elindeki silahlarının namlularını bana doğru çevirmişler di; Sakin olun bende sizin gibi bu virüsten kaçarak yaşayan bir insanım lütfen şu silahlarınızı üzerimden çekin derken içlerinden birisi sağ elini havaya kaldırarak onlara durmaları komutunu verince üzerime doğrulttukları silahlarını indirmişlerdi.
__ Sakin olun çocuklar virüsten etkilenmiş olsa bu belli olurdu indirin silahlarınızı kusurumuza bakma evrim geçirmiş insan görmekten artık canlı bir insan gördüğümüzde emin olamıyoruz bu konuda çok kötü deneyimlerimiz oldu diye mırıldanmıştı.
__ Sizi anlıyorum bu zamana kadar nasıl hayatta kaldım sanıyorsunuz nihayet karşımda benim gibi canlı kanlı insanları görmek çok güzel tek olmadığıma sevindim.
__ Bende sevindim insanların sayısı giderek azalıyor bizde saklandığımız yere geri dönüyorduk sizde bizimle gelin bu arada ismim Pusat ya sizin isminiz nedir?
__ Memnun oldum Pusat benimde ismim Mihrap derken ona elimi uzatmıştım o sırada el sıkışırken kolunda ve yüzündeki bir kaç yara izi dikkatimi çekmişti o bir doksan boylarında siyah saçlı iri siyah gözlü beyaz tenli ve yapılı bir askerdi.
__ Bende Mihrap hanım bunlarda benim askerlerim Ali, Halit, Vedat ve Deniz, maalesef asker sayımız az çok kayıp verdik benimle birlikte beş kişiyiz gördüğünüz gibi.
__ Tanıştığımıza memnun oldum beyler Vedat denilen askerin diğerlerine göre daha atılgan ve çapkın olduğu her halinden belliydi bir seksen boylarında sarışın iri yeşil gözlü yapılı bir erkekti içlerinde en içine kapanık ve utangaç olan her halinden de belli olduğu gibi Deniz adındaki asker dikkatimi çekmişti kumral kahve rengi saçlı kahve renkli gözlü bir yetmiş beş boylarında zayıf bir erkekti Halit denilen kişi ise bir atmış beş boylarında siyah saçlı ela gözlü beyaz tenli sıska denilebilecek kadar zayıf bir askerdi Ali adındaki asker ise bir doksan boylarında siyah saçlı mavi gözlü beyaz tenli yapılı sportif bir vücuda sahipti ve içlerinde en tez canlı asker de oydu sanırım.
__ Hadi tanışma faslını çabucak bitirip geri dönelim ortalık iyice kızışmadan zombi kılıklı zebanilere rast gelir isek onlardan kurtulma şansımız sıfır silah stoğumuz sınırlı çocuklar. Bende o gün onların aralarına katılmış yola koyulmuştuk onların saklandığı yere geldiğimizde koca bir alanın metrelerce yukarıya doğru çıkan çelik düz bir güvenlik duvarı ile çevrili olduğunu görmüştüm. Pusatın işaretiyle güvenlik duvarının üzerindeki askerler kapıyı açmışlardı içeriye girdiğimizde ise bu vahşetten kaçıp buraya sığınmış ve burada yaşamakta olan bir sürü insan dikkatimi çekmişti ve burada kendilerine zorda olsa yeni bir yaşam kurmuşlardı etrafıma baktığımda korkuyla bizlere bakan kimi kadının çocuğunu uyutmaya çalışırken kimisini de daha yeni kesilmiş bir hayvanın başında derisini yüzerken bulmuştum. Bazı erkekler ise kendi aralarında tavla oynuyorlardı yaşı kemalin de bazı yaşlı kadınlar ellerinde taşıdıkları kapta ki sularla çamaşır leğenine su döküp diğerleri de ayaklarıyla çiğneyerek çamaşırları yıkıyorlardı en az benim şaşkın olduğum kadar onlarda bana şaşkın ve ürkek bir şekilde bakıyorlardı.
__ İşte burası bizim gizli sığınağımız nasıl buldun?
__ Harika kendimden başka yaşayan insanları görmek çok güzel derken bize doğru gelmekte olan bir adam dikkatimi çekmişti ona bakarken ilk gözüme çarpan kocaman iri kap kara gözleri olmuştu tıpkı gözlerinin karası gibi uzun siyah kirpikleri kalın siyah kaşları vardı teni ise beyazdı boyu bir doksan ve siyah saçları omuzlarına kadar iniyordu yanımıza vardığında yüzündeki sabırsızca bakışları gelir gelmez Pusat adındaki kişiyi soru yağmuruna tutacağa benziyordu.
__ Bu kim Pusat?
__ Buraya dönerken yolda karşılaştık efendim oda evrim geçirmiş insanlardan kaçıyordu.
__ Hımmm! sağ bir insan ha! Üstelik bir kadın güçlü bir kız olmalısın o yaratıkların elinden sağ salim kaçabildiğine göre demişti beni baştan aşağıya süzen bir bakışla.
__ Pek sayılmaz bu zamana kadar şansım varmış diğelim.
__ Peki bir adın var mı? Şanslı bayan.
__ Af edersiniz kendimi tanıtmayı unuttum adım Mihrap ya sizin?
__ Tanıştığımıza sevindim Mihrap benim adımda Demir, elini tokalaşmak için bana uzattığında mecburen bende diyerek elimi ona uzatıp tokalaşmak zorunda kalmıştım ama o anki bana bakışlarından hiç hoşlanmadığımdan tokalaşmayı kısa kesip hemen geri çekilmiştim.
__ Ona dinlenebileceği bir yer göster Pusat karnı da açtır yiyecek bir şeyler ver. Yanımızdan uzaklaşırken bakışları göz ucuyla süzüp geçmişti beni.
__ Hadi gel sana kalacağın yeri göstereyim Mihrap hanım tamam diyerek onun ardında sessizce yolumda ilerliyordum beni kalacağım yere götürdüğünde küçük bir odaya girmiştik odada küçük bir ranza vardı ve bir kaç küçük komidin camın önünde ise küçük bir masa ve sandalye duruyordu.
__ İşte kalacağın yer burası rahatına bak bende bu arada sana gidip biraz yiyecek bir şeyler getireyim demiş ve odadan çıkmıştı. Bense rahat bir nefes alıp ranzaya oturmuştum bundan sonra hayatım yoluna girecek miydi hiç bir fikrim yoktu ama hala korkuyordum belkide bu tedirginliğimi ve korkuyu hiç bir zaman üzerimden atamayacaktım diye düşünürken birden su cinin sesiyle irkilmiştim sesin geldiği yöne baktığımda masadaki sandalyede oturmuş bacaklarını masanın üzerine atmış sol kolunun dirseğini dizine yaslamış iri deniz mavisi gözleriyle bana doğru bakıyordu.
__ Kendine yeni arkadaşlar bulmuşsun şimdiden ama burada emniyette olduğuna emin misin İnsan? İmalı bir sesle anlaşılan sırf buraya beni tedirgin etmek ve yoklamak için gelmişti.
__ Yinemi sen! Ne zaman beni rahat bırakacaksın.
__ Bu sorunun cevabını biliyorsun aslında yine kaşları çatılmıştı.
__ Benim cevabımı da sen biliyorsun su cini benim senden dilek dilemeye falan niyetim yok bunu artık kafana yaz ve rahat bırak beni.
__ Zamanı geldiğinde dileyeceksin insan er yada geç biliyorum ki siz insanlar zayıf varlıklarsınız bunu vakti geldiğinde sende göreceksin ve bu işi kendi yöntemlerimle de halledebilirdim ama senin düşeceğin zavallı yardım dilenmelerini görmekten mahrum kalmak istemem bunun zevkini çıkara çıkara her köşeye sıkıştığın anı büyük bir zevkle izleyeceğim.
__ O şu an resmen benimle oyun oynuyordu ve bu kelimelerinden sonra resmen kan beynime sıçramış öfkeme hakim olamayacak kadar gözlerim dönmüştü ağaçta geçirdiğim o geceki bir ihtimal cinmi diye düşündüğüm kişi o olamazdı bu kelimelerinden sonra anlıyordumki bu cinin kalbinde o merhamet acıma duygusu yoktu; Lanet olasıca beni rahat bırak defol derken ilk bulduğum şeyi ona doğru fırlatmıştım bunu o an hangi cesaretle yapmıştım bilmiyorum ama bu benim yaptığım en büyük hata olsa gerekti onun tepkisi ise birden ortadan yok olup arkamda belirmek olmuştu ve daha ne olduğumu anlamadan beni boğazımdan yakalayıp yatağa çivilemiş üzerime çıkmıştı. Onun kızdığında ne kadar tehlikeli olabileceğini unutmuştum öfkeli ve bu ani hareketim onun kızdırmıştı. Boğazımı sıktıkça nefes almakta git gide zorlanmaya başlamıştım ve bana ne yapıyorsa felç olmuş gibi yerimden kıpırdayamıyordum ve o adeta öfkeden burnundan soluyordu.