Yeni Üyelik
20.
Bölüm

SU CİNİ SON BÖLÜM 19

@zifiri

"Mihrap; sevmiyor musun derken bakışları dudaklarıma kaymıştı başını yüzüme yaklaştırdığında sanki mideme binlerce kelebek hücum etmişti o ise dudaklarımdan teğet geçip yüzünü boynuma yaslayıp saçlarıma doğru çıkmıştı kokumu içine çekerken konuşmaya devam etmişti.

"Arat; o böyle kokabilir mi ona böyle yaklaştığım da kalbimi göğüs kafesine karşı savaş açtırabilir mi beni ne kadar değiştirdiğinin farkında değil misin kalbimde senden başkasına yer yok aptal kadın ben buraya sadece sensiz yapamadığım için geldim eksik yanımı tamamlamak için dediğinde zorlukla yutkunmuştum.

"Mihrap; sen sen! Neler söylüyorsun derken şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırmıştım o ise bana daha da fazla yaklaşmıştı aniden dudakları dudaklarımın üzerine kapandığında midemdeki kelebekler bir bir özgürlüğünü ilan etmişti ve sanki vücudumun her yerine dağılmıştı soluğumu kesen bu adam da tıpkı benim ona aşık olduğum gibi bana aşıktı yaşadığım acı yitmiş yerini büyük bir mutluluğa bırakmıştı o beni seviyordu dudaklarının sıcaklığı kalbime işlerken sanki bu duyguyu ilk kez bu denli yoğun hissediyordum beni bıraktığında oldukça utanmış yanından kaçmıştım geri döndüğümde yüzümün halini gören herkes beni soru yağmuruna tutmuş köşeye sıkıştırmıştı.

"Tuana; sen nerelerdeydin canım yüzünün bu hali ne hasta mısın kıpkırmızı olmuşsun?

"Aysar; sen iyi misin Mihrap?

"Mihrap; iyim biraz dinlenmeliyim derken diğerlerinin sorularını es geçip odama kaçmıştım kendimi yatağın üzerine atıp çığlık çığlığa yastığı yüzüme kapatmıştım tüm bu yaşadıklarıma hala inanamıyordum duygularım karşılık almıştı o da beni seviyordu aklımda bir sürü güzel düşünceyle uykuya daldığımda kendimi perilerle bir savaşın içinde bulmuştum hepimiz periler tarafından köşeye sıkıştırılmıştık ve bizi yakalayan periler Arata karşı bizi koz olarak kullanılıyorlardı bizim yüzümüzden Arat yakalanmıştı ve Perilerden biri ona çöküntü sırasında kayıplara karışan o kara büyü kitabı ile büyü yapıyordu Aratın ise o an yere düşüşünü görüyordum yüzünün sarardığını büyü yüzünden acı çeke çeke gözümüzün önünde öldüğünü ve benim elimden o an hiç bir şey gelmediğini görüyordum rüyadan çığlık çığlığa uyandığımda ter içindeydim; bu da neydi böyle kötü bir rüya görmüştüm ve etkisinden de bir türlü kurtulamamıştım yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkayıp dışarıya çıktığımda herkes bahçedeydi.

"Seher; günaydın canım neyin var yüzün sapsarı?

"Mihrap; bilmiyorum kötü bir kabus gördüm sanırım etkisinden hala kurtulamadım Arat nerede?

"Tuana; Abim sabah erken saatlerde kabilesinden bir kaç kişi alıp etrafa bakmaya gitti sen gerçekten kötü gözüküyorsun Mihrap ne gördün de seni bu kadar etkiledi dediğinde onlara anlatıp anlatmamak da başta tereddüt etmiştim ama sonunda anlatmayı tercih etmiştim.

"Mihrap; rüyamda periler tarafından yakalanmıştık ve o lanet kara büyü kitabını bulmuşlardı ve Arata kara

büyü yapıyorlardı hiç birimiz bir şey yapamıyorduk onu gözlerimizin önünde öldürüyorlardı dediğimde hepsinin suratında korku belirmişti yerlerinde put gibi kalmışlardı.

"Seher; umalım da sadece bu bir kabus olsun canım.

"Tuana; belki de bir uyarı beynim durdu lanet olsun biz o kitabı nasıl unuttuk.

"Aysar; bu aklımızdan tamamen çıkmış olurda o kitap gerçekten ellerine geçerse bu hepimizin sonu olur dedi endişeyle ve devam etti; ne kardeşlerime nede sizlere bunun olmasına izin veremem.

"Tuana; o halde o kitabı onlardan önce bulmalıyız ama nasıl yerini bile bilmiyoruz.

"Mihrap; ben biliyorum dediğimde herkesin gözü benim üzerime dönmüştü.

"Tuana; nasıl yani nerede olduğunu biliyor musun onun yerini bize hemen söylemelisin Mihrap dedi ellerimi tutup.

"Mihrap; beni ayinde kurban edecekleri yerde çöküntünün altında kaldı onun yerini size nasıl tarif etsem.

"Tuana; dur canım ben ne yapacağımı buldum şimdi sakin ol ve derin bir nefes al olur mu senin zihnine gireceğim ve o kitabın yerini bulacağım dediğinde başımla onaylamış Tuananın zihnime girmesine izin vermiştim o an zihnime giren Tuana ile hipnoz olmuş gibiydim ve istediği görüntüyü yakalayan Tuana zihnimden çıkınca anca kendime gelmiştim.

"Tuana; kitabın yerini biliyorum hadi acele edelim abi onlarla birlikte giderken aklımda mantığımda ardım da bıraktığım Arat da kalmıştı ona bir şey olabilme düşüncesi bile tüm benliğimi kemiriyordu kalıntılara geldiğimizde Arat ile ilk karşılaştığım o anlar bir bir gözümün önüne gelmişti ölümüne korktuğum bu varlığa şimdi deli gibi aşıktım kalıntıların altındaki Kara Davut kitabını bulabilmek için Tuana ve Aysar güçlerini kullanarak kalıntıları yukarı doğru kaldırmaya alanı temizlemeye başlamışlardı sonun da Kara Davut kitabını bulmuştuk Aysar kitabı aldığı sırada Periler tarafından birden kuşatılıp etrafımız sarılmıştı daha ne olduğunu bile anlamaya fırsatımız olmadan etrafımızı saran Periler bizim savunmamızı düşürüp saldırıya geçmişti Tuanaya mavi ışıktan bir mızrak savurdukları sırada Ali Tuanayı itip onun önüne geçmişti mızrak kalbini parçalayıp geçerken hepimiz yerimizde öylece donup kala kalmıştık Alinin donuk bakışlarla dizlerinin üzerine düşüşünü gördüğümüzde hepimizin gardı düşmüştü bu anımızdan yararlanan periler arkadaşlarımı tek tek gözümün önünde yakalayıp öldürüyorlardı bense liderleri görünen bir peri tarafından üzerime atılan bir ağla yakalanmıştım. Tuananın boynuna mavi ışıktan bir halka attıklarında Aysar Tuanayı korumaya çalışırken perilerden bir kadın Seheri tek bir hamleyle biçip geçmişti boynundan başlayıp karın boşluğuna kadar inen derin bir yara alan Seher gözlerimizin önünde ağzından burnundan kan boşalarak çok kötü bir biçimde can vermişti Seherin bu halini gören Aysar delirmiş gibiydi gözlerinde yaş donup kalmıştı onun bu halinden yararlanan periler elindeki kitabı alıp Aysarı da kıskıvrak yakalamışlardı onlar bu anı mı bekliyordu gitmemişler ve dünyamızda bir yerlerde gizlenmişler mi idi ve Kitabı bulduğumuz anda da kafamıza çökmüşlerdi tüm arkadaşlarımı kaybetmiş hislerim artık acıyla körelmişti delirmiş gibiydim çığlık çığlığa arkadaşlarımın adını haykırırken bir bir yere düşen cansız bedenleri beni daha da çok çılgına çevirmişti Tuana da benden farksız görünüyordu bakışlarını bir dakika olsun Aliden ayıramamıştı yerinde donmuş kalmıştı öylece boynunu sıkan halkayı dahi fark etmiş bir hali yoktu.

"Mihrap; o kitap ile ne yapmayı planlıyorsun adi senin nasıl bir vicdanın var öldürdüğün

arkadaşlarımın o insanların ne suçu vardı diye bağırdığım da

görüyordum ki acımızdan zevk alıyorlardı.

"Peri; suçları düşmanımızın yanında olmaları bu kitap ile ne yapacağıma gelincederken kitabı açıp bir şeyler mırıldanmaya başladığın da kitabın sayfaları hızla

açılırken içinden çıkan siyah ışık huzmeleri perinin beynine akıyor gibiydi gözleri

zifiri siyaha bulanan peri yaptığı şeyi bitirdiğinde yüzünde sinsi bir gülümseme ile kitabı kapatıp bizlere döndü; korkmayın ilk sizi öldürmeyeceğim abiniz Arat'ı

öldürürken sizlere o anın her saniyesini izleteceğim.

"Aysar; seni adi pislik dostlarımı değer verdiğim kadını öldürdün bunu yapmana asla izin vermeyeceğim.

"Tuana; sen bir şeytansın onca insana kıydın abimi öldürmene izin vereceğimizi mi sanıyorsun adi herif.

"Peri; bunu nasıl yapacaksınız çok merak ettim bu halde mi bana engel olacaksınız derken kahkahalarla gülmeye başlamıştı.

"Mihrap; perinin sözlerinden sonra Arat gelmesin diye içten içe Allaha dua

ediyordum gördüğüm kabus gerçeğe dönmüştü bu şeytan kılıklı peri sevdiğim adamı da öldürecekti tıpkı arkadaşlarımı öldürdüğü gibi korkularım ile boğuşurken kulaklarıma Aratın sesi çalınmıştı korktuğum başıma gelmişti sesin geldiği yöne baktığım da onunla göz göze gelmiştik ve onun gözlerinde gördüğüm şu an asla geri adım atmayacağıydı biliyordum o gitmeyecek kendini bu zalimlerin eline bırakacaktı; hayır! Arat yalvarırım gelme kaç buradan diye bağırdım son bir umut.

"Aysar; kitap elinde kardeşim git çabuk buradan.

"Tuana; kahretsin!

"Arat; yerde yatan ölmüş insanlara baktığım da artık onlar için yapabileceğim hiç bir şey yoktu karşımda gördüğüm bu perilerin şakası yoktu sevdiğim kadının ve kardeşlerimin yakalanması benim elimi kolumu bağlamıştı canım pahasına da olsa artık geri çekilemezdim ya canımı ortaya koyacaktım ya da birlikte ölecektik

kardeşlerimi ve sevdiğim kadını bırak senin istediğin benim..

"Peri; bu ne sürpriz bizi hiç uğraştırmadın kendi ayaklarınla geldin Arat derken

perinin dudaklarından ölüm büyüsü için bazı sözler dökülmeye başlamıştı her bir

cümlede Arat fenalaşmaya gözlerinin rengi değişmeye başlamış yerinde donup

kalmıştı ve hiç birimiz ona ne yardım edebiliyor nede yerimizden kıpırdaya biliyorduk onun okumaya devam etmesi ile Arat dizlerinin üzerine düşmüş öylece yerinde kilitlenip kalmıştı gittikçe boynundan yüzüne doğru yayılan siyah damarlar ortaya çıkıyor ve tüm vücuduna yayılıyordu acıyla bağırdım Arat diye sevdiğim adamı gözlerimin önünde öldürüyordu o lanet peri ve benim elimden de hiç bir şey gelmiyordu.

"Mihrap; hayır! Arat! yapmayın yalvarırım durun öldürme onu.

"Aysar; Abi! Hayır hayır! Kes şunu seni piç kurusu kes şunu diye bağırdı onun

büyüsüne karşı tam ağzını açmıştı ki peri susturma büyüsü ile hem Tuanayı hem de Aysarı susturmayı başarmış şimdi her ikisine de Aratın o halini çırpınışlarını zorla izletiyordu.

"Mihrap; Arat! Hayır yapma diye bağırırken umursuz canilerin hiç biri merhamete gelmiyor durmuyordu Aratın gözlerinin içine bakıyordum çaresizce son bir kez konuşuyordu sevdiğim benimle yine beynimde geziniyordu özgürce.

"Arat; sonum var oluşum senden ne kadar kaçsam da her çıkış sanaydı ikinci bir şans tanıdı hayat bana ilmik ilmik işlendin bir kere yüreğime vakit artık Aşk'ı kıyamet derken acıyla gerilmişti vücudu.

"Mihrap; beni bırakma Arat ben sensiz yapamam ki eksilirim benliğimi yitiririm ben sensiz yapamam Arat ölürüm hayır! Arat hayır!

"Arat; beni unutma derken cümleleri tükenmişti o an Arat gözlerimin önünde yere yığılmış artık kendinden geçmişti bağırdım sesim çıkmayana dek İsyan ediyordum herkese her şeye beni tutan periyi nasıl atlatmıştım o anın verdiği acıyla onun elinden nasıl kurtulduysam Aratın yanına koşmuş yere çökmüştüm o kıpırdamıyordu güzel yüzü solmuştu aklımı kaçırmak üzereydim onu dizlerimin üzerine çekip sımsıkı sarıldım yüzümü yüzüne dayadım teni soğuktu yüzü solmuştu sevdiğimin benimde yüreğim buz tutmuştu onunla birlikte tükenmekte olan gözyaşlarım onun yanağından Aşağıya süzülürken daha da sokuldum sevdiğime kollarımla sardım sarmaladım soğuk bedenini onu benden alamasınlar diye o güzel kokusunu son kez çektim ciğerlerime bitmiş mi idi her şey umutsuzluğa yelken açıyordu benliğim o çaresizliğimin arasında dedemin sözleri yankılanmaya başlamıştı kulaklarım da silinmekte olan anılarım canlanıyordu beynim de Umudunu yitirme her şeyden üstün olan bir Yaratıcı vardır ezeli ve ebedi çaresiz misin aç yüreğini yaratıcına dedemin yıllar önce öğrettiği dua dökülmeye başlamıştı dudaklarımın arasından.

"Yüce Rabbimiz, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı

lütfet. Sözlerim ile gök kızıla bürünmüş idi birden göğün dört bir tarafını saran

şimşekler o an sanki içimde kopan fırtınaya eşlik ediyordu yer beşik gibi sarsılmaya başlamıştı herkes put gibi kalmıştı yerinde hiç biri kıpırdayamıyordu daha da sarıldım sevdiğim adamın bedenine sürekli aynı sözler dökülüyordu dudaklarımdan. Aniden etrafı saran sis perdesiyle göz gözü görmez bir hal almıştı korkuyla sarıldım sevdiğimin bedenine gök yüzün de aniden beliren yedi tane ışık kütlesi hızla yanımıza indi her biri öyle büyüktü ki herkes hayret ve korkuyla bakıyordu parlaklıkları bir insanın gözünü alacak kadar keskindi o ışık kütlelerinin her birinden bir insan sureti belirdi tenleri bembeyaz kusursuz bu varlıkların vücudunda ilk dikkatimi çeken her birisinin farklı renklerde kanatları

olduğuydu ve gözlerini açtıkları anda her biri etrafımızda ne kadar kötü peri varsa yok etmişti o kadar hızlılardı ki yüzlerinde tek bir mimik oynamıyordu ne öfke ne acıma hiç bir duyguyu barındırmıyordu bütün heybetleri ile karşımız da duran bu varlıklar neydi kimdi nereden gelmişlerdi bilmiyordum yoksa duama mı

karşılık gelmişlerdi diye aklımdan geçirirken o an içlerinden beyaz kanatlı olanı

bir adım öne çıkıp bana doğru geldi onları gördüğümden beri üzerimde tuhaf bir ürperti ve ağırlık vardı ve bu devasa varlık tam karşıma gelip az önce aklımdaki düşüncelerime karşılık konuşmaya başlayınca nutkum tutulmuştu karşısında.

"Bizler Amele'i Mümessil Melekleriyiz evet senin duana icabet Rab tarafından

gönderildik İnsan bizler yüce kainatın idare ve düzeninden sorumlu melekleriz siz insanlar duaya sarılmayı bıraktı inancı zayıf düştü ve kullanılması yasak olan kitap asırlar sonra tekrar gün yüzüne çıkıp kullanıldı biz tekrar kainatın düzenini sağlamak için geldik derken kitabı tek bir el hareketiyle havaya kaldırıp saniyeler içinde yok etti kitap binlerce toz zerresine dönüşüp rüzgarla savrulup yok oldu.

"Mihrap; si.. ssiz! Melek misiniz ama na.. nasıl?

"Melek; evet bizler insan suretine bürünmüş kainatın düzeninden sorumlu

Melekleriz insan.

"Aysar; Şükürler olsun abime yardım edin lütfen.

"Tuana; Arat abi derken o da yanıma diz çökmüş Aratın solmuş yüzüne dokunup göz yaşlarına boğulmuştu.

"Mihrap; sevdiğim adamı yavaşça dizlerimin üzerinden indirip o Meleğe doğru

yaklaştım; yalvarırım bana yardım edin sevdiğim adamı kurtarın ona kara büyü yapıldı dedim çaresizce. Sözlerime karşılık önce yerde yatan Arata baktı sonra bakışlarını bana çevirip Melek konuşmaya başladı.

"Melek; bu yarı Cin yarı Peri olan varlık büyü yüzünden hayat ve ölüm arasında sıkışıp kalmış o ne yaşıyor ne ölü kullanılması yasak olan Kitaptan yapılan bu büyü hem bedel alır İnsan hem bedel ödetir sen ne istediğini biliyor musun şimdi.

"Mihrap; ne olursa olsun yalvarırım söyleyin o benim her şeyim ne bedel gerekiyorsa yapacağım o böyle bir ölümü hak etmiyor.

"Melek; sen ne dediğini farkında mısın insan Bedeli oyun mu sanıyorsun bu sandığın kadar basit bir bedel değil.

"Mihrap; onu kaybedemem yalvarırım ne yapmam gerektiğini söyleyin bana?

"Melek; bu bedel ikinizden de çıkacak insan daha bu bedelin ne olduğunu bilebilmiyorsun.

"Mihrap; nedir ödemem gereken bedel o halde söyleyin bileyim?

"Melek; sevdiğin adamın zihninden seninle ilgili tüm anıları silinecek İnsan seni hatırlamayacak o seni sevdiğini bile anımsamayacak ve sen gün be gün değişeceksin vücudun katlanamayacağın acılara tabi tutulacak derin yavaş yavaş dökülmeye başlayacak ve sen sonunda acı çeke çeke öleceksin böyle bir bedeli ödemeye hazır mısın onun için ?

"Mihrap; Meleğin sözlerinden sonra ödeyeceğim bedel hayatım dahi olsa düşünmeden canımı bin kez verirdim sevdiğim adam için şu an kalbimi acıtan ise onun beni son nefesimde dahi bir kere bile hatırlamayacak oluşuydu olsun bu da kafiydi bana onun o deniz mavisi gözlerini tekrar görecektim ya yeter ki sevdiğim nefes alsın da benim nefesimde onun olsun ödeyeceğim bedel canım dahi olsa ben bu bedele razıyım dediğimde Melek düşünceli ve şaşkınlık içinde dikkatle baktı yüzüme Meleğin dediklerini duyan Aysar ile Tuana kararıma önce karşı da çıksalar benim halimi gördükten sonra kararımı asla değiştiremeyeceklerini anlayıp çaresizce susmuşlardı.

"Melek; istediğin buysa İnsan sana tek diyebileceğim bu büyüyü Biz Melekler bozamaz bu bizleri aşar bu kara büyüyü bozacak tek kişi yedinci katmanda yaşayan kara büyü hakkında hüküm sahibi Mitonadır.

"Mihrap; onu nasıl bulabilirim?

"Melek; onu bizim yardımımız olmadan asla bulamazsın insan buradaki görevimizi bitirdiğimizde seni o katmana bırakırız gerisi sana kalmış bizim iznimiz yoktur o katmana girmeye dediğinde son kez bakmıştım sevdiğim adamın yüzüne.

"Mihrap; iyi bakın sevdiğime o size emanet Aysar.

"Aysar; bundan emin misin Mihrap bunu yapmak zorunda değilsin derken zorlukla konuşuyordu.

"Mihrap; evet eminim Aysar lütfen kararıma saygı duyun ben böyle istiyorum derken diz çöktüm Aratın yanına Melekler kendi görevlerini yapmak için harekete geçtiğinde son kez sarılıp öptüm sevdiğimi titreyen ellerim ile solmuş yüzünün her çehresine dokunarak ezberledim yüzünü Tuana sonun da dayanamayıp yanıma çöküp sarılmıştı bana.

"Tuana; sen nasıl bir kalbe sahipsin böyle Mihrap sizin nasıl bir kaderiniz varmış.

"Mihrap; onun kaderi benim ölümüm ile hayat bulmak benim kaderim ise onun aşkıyla sonsuza sürgün olmak Tuana dedim. Melekler ise o an her birisi gökyüzüne yükselip ayrı yerlere dağılmıştı çok geçmeden ne yaptılarsa döndüklerinde içlerinden beyaz kanatlı olanı bana doğru yaklaştı.

"Melek; dünyanızda artık perilerin ve cinlerin hükmü kalmadı ve hepsi olması gereken yerdeler İnsan ve dünyanızdaki virüs yüce yaratıcının sayesinde insanların üzerinden kalktı şimdi gitme vaktidir kararın değişmediyse seni götürmeye geldik.

"Mihrap; sevinmeli idim buna ama sevincin kırıntısını hissetmiyordum yüreğimde buradan gitmeden önce sizden son bir şey istiyorum.

"Melek; nedir İnsan söyle?

"Mihrap; bunu giderken söyleyeceğim dedim Tuana ve Aysarla vedalaştım; Aysar Arata dikkat edin onu koruyun ne olursa olsun olur mu.

"Aysar; o senin sevdiğin adam olduğu kadar benimde abim Mihrap gözün arkada kalmasın geleceksin tekrar göreceksin onu belki tek çözümü bu değildir ha! benim ümidim hala var dedi. Melek gitme zamanıdır artık dediğinde son kez baktım hepsine Tuana Alinin yanına diz çökmüş son kez vedalaşıyor olmalıydı arkadaşımla belli ki ona söyleyecek çok şeyi vardı Aysar ise Seherin ölüsünün yanında diz çökmüş göz yaşlarına boğulmuştu Melekler ile gökyüzüne doğru yükselirken beni tutan Meleğe son isteğimi söylediğimde uzunca baktı bana.

"Mihrap; sizden son isteğim Aratın beni hatırlamadığı gibi oradaki Aysar ve Tuananın da beni unutmasını istiyorum beni hatırlayıp hiçbirinin acı çekmelerini istemiyorum dediğimde Melek başını eğdi onaylarcasına.

"Melek; istediğin buysa bunu yaparız dedi ve içlerinden biri havaya elini kaldırıp zaman akımını onlar için durdurmuştu işaret parmağını onlara doğru yönlendirdiğinde parmak ucuna onların başından çıkan küçük ışık kütleleri çekilmeye başlamıştı yaptığı şey bittiğinde ise diğer Melek devasa mavi renkteki kanatlarını çırptığında zaman tekrar kaldığı yerden akmaya başlamıştı bizde gözden kaybolup oradan uzaklaşmıştık o kadar hızlı ilerliyorduk ki beni bir ışık kütlesinin içine almışlardı uzay boşluğunu geçtiğimizde sırasıyla beyaz, mavi, yeşil, sarı, mor, siyah, renk saydam görünümlü bir katmandan geçmiştik ve kırmızı bir katmana geldiğimizde durmuştuk sanırım gideceğim yere gelmiştik; İşte insan Mitonanın yaşadığı yer bu katmanın ardında bize bundan sonrasında izin yoktur İnsan onu bulduğunda olanları anlat sana yardımcı olacaktır ama bedeli dediğim gibi ağırdır Allah yardımcın olsun.

"Mihrap; teşekkür ederim dediğimde Melekler beni beyaz bir ışık kütlesi içinde katmana doğru bıraktılar katmanın içine doğru savrulurken aklımda bin birdüşünceyle katmanın derinliklerine doğru çekiliyordum binlerce ışık zerresinin içinden geçiyordum sonunda bir dünyanın tabanından bulutlara kadar gelmiştim ve hızım iki katına çıkmıştı o kadar hızlı yere doğru iniyordum ki yere çakılır isem korkarım zerre mi dahi bulamazlardı korkuyla tam yere doğru çakılacağım sırada kırmızı bir ışık tarafından çevrelenmiş çembere alınmıştım bu ışık hızla yere çakılmamı engellemişti kırmızı kalkanın dışında mor damarlara benzer şimşek kıvılcımlarını andıran şeyler vardı etrafımdaki ışık dağıldığında yemyeşil koca bir alanda bulmuştum kendimi karşım da koca bir şelalenin önünde tuhaf giyimli bir adam duruyordu beni ilk gören oydu bense onu şu an fark etmiştim gözlerinin hareleri sarı oldukça beyaz tenli bellerine kadar inen düz kızıl saçları ve kızıl renk kanatları ile oldukça garip görünüyordu üzerinde beyaz bir kıyafet sırtından ve kollarından her yere döküm salmış uzun yamalar uçuşuyordu boyu neredeyse iki metre vardı benim onu o an incelediğim gibi o da beni inceliyordu.

"Mitona; vaktin geceye büründüğü zamansız bir bakışla yeni bir boyuttan gelen gözlerinde kendi krallığıma bakakalmış bu kadında kimdi neden bana böyle baka kalmıştı...

şaşkınlık ve merakla o da kadını inceliyordu kimdi bu ürkek bakışlı krallığımdaki kadına izin vermeli miydi hükmettiği krallığındaki varlığına yoksa kendi hükümsüzlüğü ile kadını mı kuşatmalıydı.

"Mihrap; karşımda gördüğüm bu kişi mi kurtarmıştı demin önce beni acaba aradığım adam bu olabilir miydi ona doğru yürümeye başladığım da pür dikkat keskin gözlerini üzerime dikmiş beni izliyordu tam karşısına geldiğimde ona sorup öğrenme gereği duymuştum; siz Mitona mısınız diye sorduğumda karşımdaki adamın yüzünde şaşkınlık oluşmuştu.

"Mitona; benim adımı nereden biliyorsun krallığıma izinsiz girdin kimsin sen ?

"Mihrap; ne inim ne cinim ben sadece sıradan bir insanım.

"Mitona; insan mı ? ölümlü bir insan tek başına benim Dünyama gelemez sen beni nereden tanıyorsun kimsin sen?

"Mihrap; tek başıma gelmedim zaten buraya beni Amele'i Mümessil Melekleri götürdü adım Mihrap.

"Mitona; ölümlü bir insanın benim hükümdarlığım da ne işi olabilir.

"Mihrap; buraya senin Kara büyünün hükümdarı olduğunu öğrendiğim için geldim çünkü asırlardır saklı olan kara büyü kitabı kötülük için kullanıldı ve sevdiğim adama kara büyü yapıldı o şu an hayatla ölüm arasına sıkışıp kaldı bu büyüyü bozacak tek kişi senmişsin.

"Mitona; kara büyü hükümdarı olduğumu kim söyledi peki sana?

"Mihrap; Melekler söyledi ama konumuz bu değil sevdiğim adamın fazla vakti yok bu kara büyüyü bozmak için hayatım dahi gerekiyorsa vakit kaybetmeden bozun bu büyüyü dediğimde Mitona ellerini arkasında birleştirip uzunca baktı yüzüme bu bakış beni rahatsız etmişti ama elimden de bir şey gelmiyordu belli ki bir şeyler söyleyeceğe benziyordu ama o bir süre daha sessizce bana bakıp etrafımda yürümeye başlamıştı ve bu beni daha da tedirgin etmişti.

"Mitona; demek hayatın dahi olsa bu büyüyü bozmamı istiyorsun İnsan sevdiğin adamı merak ettim şimdi acaba o da böyle düşünüyor mudur.

"Mihrap; bu seni ilgilendirmez ama merak ediyorsan söyleyeyim o beni ve sevdiklerini kurtarmak için Kara büyüye kurban gitti bu kitap var olmamış olsaydı tüm bunlar olmayacaktı.

"Mitona; varoluşunun sebebi vardır İnsan sebepsiz hiç bir şey olmaz bunu unutma.

"Mihrap; o halde buraya gelmemin sebebi de belli bana yardım edecek misiniz?

"Mitona; adın ne demiştin İnsan?

"Mihrap; adım Mihrap bana yardım edecek misiniz ?

"Mitona; hımm! umut bazen vicdansızdır Mihrap sana yardım edeceğim ama bedelinin ağır olduğunu biliyorsun acıyı ölümü yaşamak sözde durduğu gibi durmaz katlanabilecek misin ?

"Mihrap; biliyorum bedelini ben ödeyeceğim ama yeter ki Arat yaşasın.

"Mitona; sevdiğin adamın adı Arat mı?

"Mihrap; evet o yarı peri yarı bir cin.

"Mitona; bu daha da ilginç.

"Mihrap; ilginç olan ne ?

"Mitona; üstün olarak yaratılmış bir İnsanın kendisine tamamen zıt olan bir alemden Perain Melez bir varlığa aşık olması.

"Mihrap; kalp ne zaman ne mekan ne alem tanımaz sebebi açık değil mi.

"Mitona; hmm! ilginç pekala sana yardım edeceğim ama ben ne dersem diyeyim beni dinleyeceksin ve sorgulamayacaksın.

"Mihrap; daha kaybedecek neyim var ki söyleyeceğin her şeyi kabul ediyorum yeter ki bir an önce şu lanet büyüyü boz.

"Mitona; o halde bu büyüyü bozacağım. Onun peşinden giderken etrafıma baktığımda dikkatimi çeken bir şey olmuştu neden etrafta hiç kimse yoktu yoksa o bu tuhaf dünyada tek mi yaşıyordu.

"Mihrap; neden etrafta tek bir kişi bile yok?

"Mitona; ben varım ya yoksa kişiden sayılmıyor muyum gözünde derken benim ile dalga geçtiği ses tonundan anlaşılıyordu.

"Mihrap; bunu kastetmediğimi biliyorsunuz.

"Mitona; o halde gözlerin başkasını aramasın çünkü burada benden başka yaşayan hiç kimse yok İnsan dediğinde şaşkınlıkla ona bakakalmıştım.

"Mihrap; ama neden diye sorma gereği duymuştum ona o da aniden durup bana doğru dönünce bir an neye uğradığımı şaşırmıştım.

"Mitona; çok soru soruyorsun İnsan fazla merak iyi değildir derken işaret parmağını burnuma doğru bastırıp ittirmişti beni geriye doğru.

"Mihrap; özür dilerim tamam sormadım farz et. Tekrar önüne doğru dönüp yürümeye başladığında nihayet rahat bir nefes almıştım sonunda bir kuyunun önüne gelmiştik kuyu zifiri kara su ile doluydu ve bu görüntüye bakarken içimi ürpertmişti; buraya ne için geldik?

"Mitona; bana sol elini uzat İnsan.

"Mihrap; sözlerini ikiletmeyip sol elimi karşımdaki güvenmekten başka çarem olmayan bu adama uzatmıştım ona uzattığım elimi tutup işaret parmağının tırnağını avucumun içine bastırıp düz bir şekilde kesmişti bu canımı oldukça yaksa da dişlerimi sıkıp acımı içime atmıştım avucumu kuyunun üzerine çevirip kanımın kuyuya akmasını sağladığında ne yapmaya çalıştığını izliyordum bilmediğim bir dilde konuşmaya başladığında kara büyü yaptığını anlamıştım gözleri bembeyaz olmuştu bu ürkütücüydü kanım kuyuda ki suya damladıkça kuyunun içinden siyah ağaç köklerine benzer sisler çıkmaya başlamıştı.

"Mitona; kuyuya yaklaş ve elini suya sok İnsan dediğinde tereddütsüz onun sözlerini dinleyip korksam da parmaklarımdan sızan kanlı elimi kuyunun siyah sularına doğru daldırmıştım içim daha da ürpermişti ve birden kolumu saran siyah lekeleri görünce canhıraş bir ağrı saplanmıştı koluma kendimi geri çekemiyordum bir türlü ve siyah lekeler tüm vücuduma dağılmaya başlamıştı okadar canım yanıyordu ki çığlıklarım her yerde yankılanıp duyuluyordu sanki içten içe bir şey beni boğuyor gibiydi kara büyüyü bitiren Mitona ile benimde gücüm tükenmiş yere düşerken kendimden geçmiştim ne kadardır kendimde değildim bilmiyorum ama gözlerimi açtığım da kendimi bir ışık kütlesinin içinde bulmuştum ama bu öyle tuhaf bir ışık kütlesiydi ki bir ağaç sarmaşıklarını andıran vücuduma giren bin bir renkte uzun ışık huzmeleri ile çevriliydim kendime geldiğimi gören Mitona beni ışık huzmesinin içinden çıkarmıştı.

"Mihrap; ne kadardır kendimde değilim ? büyüyü bozabildin mi ?

"Mitona; bir aydır kendinde değilsin İnsan ve evet Kara büyüyü bozdum.

"Mihrap; bir aydır mı! Şükürler olsun büyü bozulduysa o hayatta olmalı şu anda acaba ne yapıyor şimdi onu görmeyi çok istiyorum kalan son zamanlarımı onun yanında onu görerek geçirmeyi istiyorum.

"Mitona; evet buraya göre bir ay senin dünyana göre üç yıl insan sevdiğin adam hayatta ve seni hatırlamayacak bunu da unutma.

"Mihrap; üç yıl mı! Biliyorum hatırlamayacak ama son zamanlarımı onunla geçirmeyi istiyorum ölmeden önce onu görmeyi istiyorum beni anlıyor musun?

"Mitona; buna emin misin burada zaman yavaş akıyor ama senin dünyanda hızlı ölümün daha hızlı ve erken olacak İnsan bunumu istiyorsun?

"Mihrap; bedeli bile bile kabul ettim zaten Mitona kalan saatlerimi saniyelerimi onu görerek geçirmeyi tercih ederim dediğimde düşünceli bir yüz ifadesiyle bana bakan Mitonanın gözleri gölgeler ardına gizlenmiş gibiydi o an onun ne düşündüğünü aklından neler geçirdiğini kestiremiyordum.

"Mitona; peki nasıl istersen İnsan dedi kararın buysa seni ona götüreceğim.

"Mihrap; teşekkür ederim bir an önce onu görmeyi istiyorum lütfen beni ona götür.

"Mitona; nasıl istersen derken gözlerinin hareleri daha da sarıya bürünmüş sırtından kanatlarını çıkarırken tüm vücudu ve kanatları saçları ile göğsünde beliren Anka'yı andıran döğmesi boydan boya alev almış gibi parlıyordu bana elini uzattığında gideceğimizi anlayıp içimi Arat'ı görecek olmamın heyecanı kaplamıştı Mitona elimi tuttuğunda beni kendisine doğru çekip etrafımızı kırmızı bir ışık katmanıyla çevrelemişti hızla geldiğim katmandan dışarıya doğru çıkıyorduk o kadar hızlı gidiyorduk ki vücudum yorgun düşmüş halsizleşmiştim gözlerim ellerime kaydığında siyah lekeler küçük küçük belirmeye başlamıştı bu canımı yaksa da onu görecek olmamın heyecanı ile tüm bu acılara katlanabilirdim. Dünyama geldiğimizde her şey o kadar değişmişti ki düzen oturmuş insanlar normal yaşamlarına dönmüştü Mitona insanların arasında fark edilmemesi için kılığını değiştirmiş insan görünümünü almıştı yanımda ilerlerken o da insanları izliyordu onun içinde tuhaf olmalıydı sonuçta tek yaşayan bir varlıktı; Dünyanda onların varlığını hissetmiyorum insan buradan gitmiş olmalılar.

"Mihrap; o halde kendi Alemine dönmüş olmalılar Mitona.

"Mitona; bu mümkün peki şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?

"Mihrap; o Aleme tekrar gitmeyi istiyorum bunu yapabilir misin dediğimde bir kaşını kaldırıp alayla gülümsemişti bana.

"Mitona; bunu kolayca yapabilirim İnsan lakin oraya gittiğinde aralarında ölümlü bir insan istemeyeceklerdir.

"Mihrap; beni istemeyeceklerini tahmin ediyorum oraya ilk gittiğimde de istememişlerdi ama aramızdaki mühür sayesinde dilek dileyerek gitmiştim şu an ne ile orada bulunabilirim bilmiyorum lütfen bana yardım et dedim çaresizce.

"Mitona; hmm! Bir düşünelim yollarınız kara büyü ile kesişmişti değil mi ?

"Mihrap; evet öyle olmuştu.

"Mitona; o halde bu kez oraya dua sayesinde gideceksin.

"Mihrap; ne! Nasıl?

"Mitona; basit İnsan sana bazı özel dualar ve isimler öğreteceğim.

"Mihrap; yapacağımız şey birinin canına mal olmasında kara büyüyü sevmiyorum.

"Mitona; garipsin insan kendi canını hiçe sayıyorsun lakin başkasına kıyamam diyorsun korkmana gerek yok bir insan ölmeyecek bu yapacağımız bir büyü değil ama Arat senin hadimin olacak ve bu onun hiç hoşuna gitmeyecek çünkü bu sefer aranızda kısa bir bağ değil ömür boyu bir bağ oluşacak ve her dediğini yapmak zorunda kalacak ama bunun için seni eğitmeliyim.

"Mihrap; evet bu hiç hoşuna gitmeyecektir ama ömrüm kısa belki üç dilek kadar zamanım dahi olmayacaktır bu gerçeği değiştiremeyiz değil mi bana öğreteceklerini kısa zamanda öğretmelisin dediğimde yine sessizce bakmıştı yüzüme.

"Mitona; ölüm ve kaderin önüne geçemeyiz insan bu dünyada sınanıyoruz bunu unutma bazen bazı sınavlardan geçeriz bu zor olsa da bazen de yanlışlarımızla kalırız sen yanlış yolumu doğru yolumu seçeceksin bunu zaman gösterecek sana bir şeyleri öğretmem uzun sürmeyecek bu saniyelerimi alır ben normal birisi değilim bunu unutma.

"Mihrap; doğru ölüm ve kaderin önüne kimse geçemez doğru ve ben ölümümü çoktan seçtim şimdi o yolda yürüyorum ve bundan zerre pişman değilim lütfen bana yapmam gerekeni söyle?

"Mitona; sana bazı sözleri ezberleteceğim ve sen bu sözleri gecenin üçte biri kaldığında sayısından şaşmadan söyleyeceksin ve suya kanından onun isminin harfleri sayısınca damlatacaksın her damlattığında onun ismini söyleyeceksin bende yanında olacağım dediğinde o an içimi hem korku hem de heyecan kaplamıştı onu tekrar görecektim ama beni nasıl bir Arat bekliyordu bilmiyordum beni bir daha hatırlamayacaktı ve nasıl bir tepki verecekti düşünmeye başlamıştım Mitona bana vakit kaybetmeden öğrenmem gereken bazı isimler öğretmişti ve verdiği sayısınca o vakte kadar öğrettiği sözleri okuyup tamamlamıştım ve vakit dolduğunda Mitonanın hazırladığı suya avucumu keserek kanımdan dört damla akıtmıştım Mitonanın tekrarladığı son sözler ile su kanımla karışmış titremeye başlamıştı kabın içindeki su binlerce su tanesiyle yukarı doğru kalkmıştı havada bin bir şekle bürünürken şaşkınlıkla izliyordum olanları sonunda su taneleri karşımda bir insan suretine bürünmeye başladığında aklıma Arat ile ilk karşılaştığım o an gelmişti su taneleri Aratın bedenine büründüğünde karşımda artık Arat vardı o deniz mavisi gözlerini açtığında odadaki tüm mumlar sönmüş gözlerimiz bir anda birbiriyle buluşmuştu tıpkı o zaman ki gibi tehlikeli bakıyordu gözleri ve bellerine inen beyaz saçları asırlar önce görmüş olduğum haldeydi beyaz tenine ne de güzel yakışmıştı üzerinde ki siyah kıyafeti kalbim hem o anın hüznünü hem de bu anın buruk mutluluğunu yaşıyordu.

"Arat; Kendi Alemimde kardeşlerim ile konuşurken birden kulaklarıma bazı seslerler gelmeye başlamış ve tüm bedenim gelen bu çağrıya kulak kesilmişti kollarıma baktığımda siyah damarlarım yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu bu Kara büyüye benzemiyordu dua ile yapılan bir şeydi ama tam olarak ne olduğunu bir türlü kestiremiyordum birden elimin üzerinde bir acı hissedince kardeşlerimde bendeki değişikliği fark etmiş neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı elimin üzerine baktığımda Arapça bir isim belirmişti o Arapça ismi okuduğumda aniden bir yere doğru çekilmiştim beni Hadimi olarak seçen bu Mihrap adındaki kadın da kimdi gözlerimi açtığımda İlk gördüğüm yeşil gözlü bir kadındı gözlerine bakarken kendimi bir tuhaf hissetmiştim bu durumdan rahatsız olmaya başlamıştım; beni buraya sen mi çağırdın kadın?

"Mihrap; evet seni buraya ben çağırdım dedim heyecanımı bastırmaya çalışarak.

"Arat; amacın ne İnsan beni köle olarak kullanmak mı derken öfkelenmeye başladığı her halinden belliydi.

Onun bu haline gülümsemeden edememiştim bu sahne o kadar tanıdık geliyordu ki bana geçmişi sanki tekrar yaşıyor gibiydim.

"Mihrap; sözleri canımı acıtsa da ona ne diyebilirdim ki kısa bir sessizlik oldu aramızda; niyetim seni incitmek değil kullanmakta değil kısa süreliğine beni yaşadığın aleme getirmeni istiyorum korkma seni alışık olduğun yaşantından men etmeyeceğim dedim ağlamaklı bir sesle kendimi bu durum da tutmak oldukça zordu benim için gözlerimde zor zapt ettiğim göz yaşlarımı görmesini istemediğim için ona aniden sırtımı dönüp bir iki adım uzaklaşmıştım bu halimi gören Mitona da hemen araya girmişti.

"Mitona; dua da kötü bir amaç aramamalısın niyeti seni köle olarak kullanmak ya da kötülük yapmak olsa idi seni hadimi olarak çağırmazdı Su Cini.

"Arat; kimsin sen normal bir varlık değilsin ve beni köle gibi kullanmayı isteyen bu kadınlasın ona sen mi yardım ettin?

"Mitona; ne o varlığımı mı yadırgadın melez evet normal bir varlık değilim ve yardıma ihtiyacı olan bu kadının yanındayım.

"Mihrap; bu kadar yeter niyetim seni köle gibi kullanmak değil sadece beni yaşadığın yere götür senden istediğim sadece bu yaşadığın alemi merak ediyorum dedim aralarındaki gerginliği uzaklaştırmak isterken bu kez Aratın tüm dikkati bana yönelmişti.

"Arat; seni neden benim alemime götüreyim insan niyetin nedir senin ben insanlara güvenmem derken bir saniye bile bakışlarını yüzümden ayırmamıştı.

"Mitona; niyeti sadece sizin alemi ve nasıl yaşadığınızı görmek hepsi bu ona bu yolculuğunda eşlik edeceğim niyeti seni köle gibi kullanmak olsa şu an senden rica ediyor olmaz zorla yaptırırdı bunu idrak et melez.

"Arat; senden hiç hoşlanmadım bana melez demekten vaz geç benim bir adım var o da Arat ve sen insan iyi niyetine beni inandırmak istiyorsan benim alemime bu kişiyi yanında getiremezsin dedi keskin bakışlarını Mitonaya çevirip.

"Mitona; böyle bir seçeneğin yok melez ve benden hoşlanmana da gerek yok o insan benimle ve bana ihtiyacı var senin alemine onunla birlikte gideceğiz.

"Mihrap; lütfen artık tartışmayın Mitona da bizim ile gelmeli yanım da olması gerek dedim artık tükenmek üzereydim kısa süre içinde yine halsiz düşmüştüm ve boynumdan yüzüme doğru yayılan bir ağrı peydah olmuştu birden kasılmıştım Aratın ise o an bakışları boynum ve yüzüm arasında şaşkınlık içinde gidip geliyordu gözlerimin önüne siyah küçük küçük lekeler gelmeye başladığında dizlerimin zembereği o an çözülmüş gibi yere yığılırken Aratın ani refleksiyle kendimi onun kolları arasında bulmuştum gözlerim kapanmak üzereyken onun o tanıdık güzel kokusunu ciğerlerime çekerken bilincimi kaybetmiş kendimden geçmiştim.

"Arat; neler oluyor bu kadında ki kara büyü belirtileri de nedir böyle kollarımın arasında kendinden geçen bu kadına bakarken bu hissettiklerim de neydi neden nefesimi kesmişti neden bu denli güzel kokuyordu kalbim neden göğüs kafesinden çıkacakmış gibi firar etmişti aklım düşüncelerim ile savaş halindeyken gözlerim bu yabancı kadının yüzünde kilitlenip kalmıştı.

"Mitona; bunları konuşarak vakit kaybederiz onu senin alemine götürmeliyiz fazla vakti yok melez onu burada tedavi edemem kendine geldiğinde sorularını ona yöneltirsin.

"Arat; sizler kimsiniz bilmiyorum ama bir yanlışınızı sezersem sizi buna pişman ederim.

"Mitona; kalbin biliyordur belki melez yanlışı bizler değil belki kalbin yapıyordur ha! Ne dersin derken yardımıma muhtaç olan kadını ondan çekip kucağıma aldığımda durumunun gittikçe daha da kötüye gitmesi beni daha çok endişelendirmeye başlamıştı yoksa ona acıyor muydum asırlar olmuştu bu duyguları unutalı bir zamanlar tıpkı insanlar gibi hissettiğim onların arasında yaşadığım dönemleri anımsatmıştı bu an bana.

"Arat; bana yabancı bu kadının kollarım arasından çekip alınması neden bu denli kıskançlık hissettirmişti oysaki şu anda birlikte olduğum kadın İrise bile böyle bir his beslemiyordum şu an karşımda bu yabancı varlığın kolları arasında tuttuğu kadın neden kalbime tanıdık geliyordu oysa şimdiye kadar öfkem onları kuşatmış yok etmiş olmalıydı elimi kolumu bağlayan neydi aklım düşüncelerim arasında savaş verirken kendi Alemime geçit açıp onları yaşadığım yere getirmiştim bu yaptığım iyi bir şey miydi hiç bir fikrim yoktu ve karşımdaki bu adamdan hiç hoşlanmamıştım yaşadığım yerdeki kabilem bizleri gördüğünde büyük bir şaşkınlık yaşamışlardı kardeşlerimde bu duruma şaşırmıştı ama durumu anlattığım da karşı çıkmamışlardı.

"Aysar; bunlar kim Arat abi birden ortadan yok oldun nereye gittin öyle?

"Tuana; neler oluyor abi ?

"Arat; uzun hikaye hadim olarak dünyalı bir insan tarafından çağırıldım şimdi buradayız sonra anlatırım her şeyi.

"Tuana; İris bundan hiç hoşlanmayacak abi umarım bir sorun çıkmaz.

"Arat; onunla ben konuşurum.

"Mitona; sözlerinizi bölüyorum ama fazla vaktimiz yok hayat ağacınız nerede melez?

"Arat; bizim hayat ağacımız olduğunu nereden biliyorsun yabancı ?

"Mitona; normal bir varlık olmadığımı sen söylemiştin melez unuttun mu beni sorgulama bana ağacın yerini göster.

"Arat; evet normal olmadığın kesin ve sinirlerimi bozuyorsun yabancı beni izle.

"Tuana; abi bu yabancı kim sence ?

"Aysar; bilmiyorum kardeşim bende senin kadar şaşkınım ama umarım Arat ile birbirlerine girmezler.

"Mitona; sonunda melez bizi hayat ağacına götürdüğünde kucağımda ki Mihrabı ağacın hemen altında bulunan küçük yaşam havuzuna yatırdım yüzü öylesine solmuştu ki vücudunu kaplayan siyahlıkların bazı bölümlerinde cildinde küçük yaralar oluşmaya başlamıştı onun zayıf bedenini izliyordum ne kadarda zayıf görünüyordu oysa kalbi çok güçlü bir kadındı su vücudundaki siyah lekeleri silerken yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı yaraları henüz kapanmamıştı acı acı inliyordu şu an canı çok yanıyor olmalıydı ama kalbi kadar değil bunu hissedebiliyordum onun yüreğindeki acısını hissedebiliyordum aşk denilen duygu güzel olduğu kadar can da yakan bir duyguydu ona bakarken ardımdan gelen yabancı bir kadının sesiyle ardıma dönüp baktığımda meleze doğru yaklaşan bir kadın görmüştüm.

"İris; neler oluyor duyduklarım gerçek mi Arat bu kadın ile adam kim amaçları ne ?

"Arat; söylentiler neden burada bu denli hızlı yayılıyor acaba sakin ol İris kısa süreli misafirler burada diyelim.

"İris; hadim olarak çağırdığını duydum bu kadının seni bu durum hiç hoşuma gitmedi seni seviyorum Arat senin için endişeleniyorum.

"Aysar; sakin ol İris her şey yoluna girecek.

"Tuana; evet abim doğru söylüyor o insanın sanırım yardımımıza ihtiyacı var haline baksana.

"Mitona; kulaklarımın duyduğu sözleri o an duymamayı tercih ederdim melezin birlikte olduğu bir kadın mı vardı peki bu durumu bu kadın nasıl kaldıracaktı şimdi o ayılmak üzereydi kim bilir neler hissedecekti bana yaklaşan o kadına döndüğümde öfkeyle suratıma bakan bir çift mavi gözle karşılaşmıştım.

"İris; beni iyi dinle yabancı koruduğun o kadın olurda sevdiğime zarar verirse sizi öldürürüm anladın mı.

"Mitona; neyin tehdidi bu yoksa korkun başka bir şey mi ? senin sevdiğim dediğin o adama en son zarar verecek kişi bile değil o gördüğün kadın ve sen ölümü seçen bir kadına hiç bir şey yapamazsın.

"İris; ne konuşuyorsun sen bilmece gibi derken daha da dikleniyordu Mitonaya; ben sevdiğim adamı kaybetmeyeceğim gerekirse onu sizden koruyacağım anladın mı beni.

"Arat; sakin ol İris buraya gel onlardan bana bir zarar gelemez.

"İris; ama aşkım senin için endişeleniyorum derken hızla koşup Aratın beline sarılıp ağlamaya başlamıştı.

"Mihrap; kendime geldiğimde tepemde görünen hayat ağacına baka kalmıştım yine o eski günlere geri dönmüş gibiydim sudan çıktığımda Arata sarılan bir kadın görmüş öylece onlara baka kalmıştım kimdi bu kadın kulaklarım yanlış mı duyuyordu o kadın aşkım mı diyordu sevdiğime hayat bana daha ne oyunlar oynayacaktı şimdi sırada son günlerimi onun bir başka kadınla sevgili oluşunu mu seyrettirecekti kalbimin üzerine koca bir taş oturmuş gibi kalmıştım karşılarında öylece.

"Tuana; sonunda kendine geldin yabancı kendini nasıl hissediyorsun derken güç kullanıp Mihrabın üzerini kurutur.

"Mihrap; kendime geldim mi yoksa hala bir kabusun içinde miyim bilmiyorum dedim bunu ben istemiştim değil mi her şeyi unutmalarını onlar mutlu görünüyordu evet her şeyi unutmuşlardı uzun uzun Aysar ve Tuanaya bakmıştım.

"Aysar; bize neden böyle bakıyorsun İnsan bize kim olduğunu anlatacak mısın?

"Mihrap; ben derken araya Mitona girmişti beni omuzlarımdan tutup yanına çekmişti.

"Mitona; bu kadar soru yeter onun şu an dinlenmesi gerek dinlenince sorularınızı yöneltirsiniz.

"İris; dur bakalım sen... Bana doğru yürüyen kadının öfkeli bakışları ile dikkatim ona yönelmişti deniz mavisi gözleri vardı tıpkı Aratın ki gibi bellerine inen düz siyah saçları ile ince zarif bir vücuda sahipti beyaz tenli bu kadın belli ki bana içindeki öfkesini kusacaktı yanıma yaklaştığında benden uzun boylu olduğunu fark etmiştim bana tepeden bakıyordu."İris; kimsin bilmiyorum ama olur da sevdiğim adama bir zarar verecek olursan seni mahvederim beni anladın mı derken yakama yapışmış kendine doğru çekmişti o an ki beni içten içe boğan hislerim adeta tüm benliğimi eziyordu bu kadın benden sevdiğim adamı mı koruyordu dönüp Aratın gözlerinin içine baktığımda varlığımın bir an oradan kaybolup yok olmasını istemiştim.

"Arat; bu kadın neden bana böyle bakıyordu bakışları beni delip geçiyordu sanki o an bir şey kalbimi sıkıyor gibiydi; İris!...

"Mitona; bu kadar yeter melez kadınını uzak tut yoksa sonuçlarına katlanırsın size bu İnsanın bir zararı olamaz ama sizin ona zararınız çok o yüzden artık kadınını durdur derken İrisin yakamdaki ellerini çekip geriye doğru ittirmişti.

"İris; sen ne diyorsun be! Derken öfkesini şimdi Mitonaya yöneltmişti kadın.

"Arat; bu kadar yeter İris hemen buraya gel ben kendimi koruyamayacak kadar aciz değilim şu saçmalıklarından vaz geç ve sana gelince yabancı bana ne yapmam gerektiğini sakın söylemeye kalkma senin karşında uşağın yok..

"Mitona; haklısın uyarmamam gerekli o halde koruduğum kadına yapılan bir yanlışta daha can yakmam gerekli bir dahakine yakarım o halde.

"Mihrap; bu kadar yeter derken zorlukla tuttuğum göz yaşlarım yanaklarımdan akarken hızla gözyaşlarımı silip zorlukla konuşmaya devam etmiştim; lütfen bize kalabilecek bir yer gösterin biraz dinlenmeye ihtiyacım var.

"İris; niyetin burada kalmak mı neden bir an önce buradan defolup gitmiyorsunuz.

"Tuana; İris lütfen sakin ol artık onlardan bize bir kötülük geleceğini düşünmüyorum kabalık ediyorsun.

"Mihrap; niyetim kötülük değil sadece bir süre yaşantınızı sizleri gözlemlemek kısa bir süre burada sizlerle zaman geçirmek hepsi bu.

"İris; sen bunu benim küllahıma anlat.

"Mihrap; sizi buna inandırmak için ne yapmalıyım dedim aklıma gelen son çare ile Aratı hadimlikten arz etmeliydim belki bu şekilde tekrar onun güvenini kazanabilirdim; seni hadimlikten arz ediyorum Arat özgürsün oldu mu artık niyetimi anlarsınız umarım.

"Arat; bu kadın ne yapmaya çalışıyordu böyle niyetinin beni kullanmak olduğunu düşünüyordum ama o beni arz etmişti bu İnsan kimdi; İris yeter artık sizde benimle gelin kalacağınız yeri göstereyim.

"Mihrap; zorlukla yürüdüğüm için Mitona bana yardımcı oluyordu sonunda Arat bizi onunla kaldığımız o ağaç eve götürdüğünde yine gözlerim dolmuştu.

"Arat; kalacağınız süre zarfında burada kalırsınız.

"Mihrap; teşekkür ederiz.

"Tuana; dinlendiğinde sana burayı gezdirmeyi isterim yabancı.

"Mihrap; olur kendimi toparladığım da bunu çok isterim bu arada adım Mihrap bana adımla seslenirsen çok sevinirim.

"Tuana; seni tanıdığıma sevindim tabi Mihrap benim adım da Tuana bu da abim Aysar ve Arat abimin sevgilisi İrisin sözleri için özür dilerim o fazla endişelendi aslında iyi bir kızdır.

"Mihrap; sizleri tanıdığıma memnun oldum sorun değil sadece her seven gibi sevdiğini korumaya çalışıyor sanırım daha fazla dayanamayacağım ayakta duramıyorum biraz dinlenmeliyim beni dinleneceğim yere götürür müsün Mitona.

"Tuana; tabi sorun değil iyice dinlen bizde gidelim.

"Mitona; gel bakalım İnsan onu kucağıma alıp ağaç eve çıkarmıştım içeri girdiğimizde onu yatağa yatırıp yanına oturdum; zor değil mi ?

"Mihrap; evet zor ölüm bile bu kadar canımı acıtamazdı ama bunu ben istedim öyle değil mi onların bir suçu yok.

"Mitona; peki senin suçun ne İnsan ?

"Mihrap; suçlu yok Mitona ben suçlu aramıyorum bazı şeyler elimizde değil işte elimizin dilimizin kolumuzun bağlı olduğu anlar olur bu da o onlardan biri işte.

"Mitona; hadi uyu dinlenmelisin İnsan ben dışarıda olacağım.

"Mihrap; peki teşekkür ederim Mitona.

"Mitona; neden ?

"Mihrap; bana yardım ettiğin yanım da olduğun için.

"Mitona; hadi uyumalısın artık biraz dinlen İnsan derken hızla odadan çıkmıştım bu hissettiğim de neydi şimdi benliğim şaşkınlık içindeydi yanaklarımdan süzülen göz yaşlarıma kaydı elim ağlıyor muydum ben asırlar sonra tekrar insani duyguları tadıyordum bu acı verici bir şey de olsa bu duyguları hissetmek güzeldi dışarıya çıktığımda güzel havayı ciğerlerime kadar çekmiştim etrafı izlerken o melezi fark etmiştim bir ağacın gövdesinin altına oturmuş bir şeyler düşünüyor gibiydi belli ki onu rahatsız eden bir şeyler vardı beyni bu İnsanı tanımasa da kalp bambaşka bir şeydi aklını karıştıran kalbinin derinliklerinde ona karşı hissettiği duygulardı ama buna bir anlam veremediği için bir ikilem içinde kalmıştı aşk çok karmaşık bir duyguydu ya bu karmaşada kaybolacaktı ya da yolunu bulacaktı.

"Mihrap; uyandığım da yanımda Mitona yoktu yavaşça toparlanıp yataktan kalktığım da uzun uzun oda da gözlerimi dolaştırdım bu evde ne çok anımız vardı onu giyinirken izlediğim o an gözümün önünde canlanırken kendi kendimete bessüm etmiştim odadan dışarıya çıktığım da yere inmek için sarmaşıklara yönelmiştim tıpkı eski günlerde ki gibi çok dermanım olmasa da sarmaşıklara tutunarak aşağıya doğru inmeye başlamıştım ama tutunduğum sarmaşıklardan biri kopunca aniden dengemi kaybedip kaymıştım tam yere çakılacağım sırada birinin beni tuttuğunu fark etmiştim gözlerimi açtığım da beni tutanın Arat olduğunu gördüğümde kısa bir şok yaşamıştım yine eskisi gibi onun mavilerinde kitlenip kalmıştım.

"Arat; çok sakarsın İnsan.

"Mihrap; biliyorum evet biraz sakar olabilirim sanırım derken burukça gülümsemiştim beni yere bırakabilirsin derken o anın verdiği şokla kekelemiştim.

"Arat; hımm! Bunu kabul etmende iyi bir şey.

"Mihrap; Aratın beni yere bırakmasıyla bir iki adım geri çekilmiştim; teşekkür ederim yere çakılmamı önlemeseydin sanırım bir yerimi incite bilirdim.

"Arat; önemli değil İnsan.

"Mihrap; ona bakmayı özlemiştim sevdiğim adam karşımdaydı hayattaydı bensizde mutluydu ona doya doya bakarken beyaz saçlarının arasına takılmış bir yaprağa elim gitmişti onu almak için uzandığım da şaşkınlıkla elime bakmıştı; saçında yaprak var Su Cini sadece onu almaya çalışıyorum korkma yemem seni dedim gülümserken yaprağı saçından aldığımda son sözlerim ile Aratın yanağında ömrümü verdiğim o tatlı gamzesi belirmişti bense öylece bakakalmıştım gülüşüne ve etrafımızı saran minik ışık zerrelerine dikkatim dağıldığında ışık zerrelerinin Arattan yayıldığını fark etmiştim bu biz birlikteyken olurdu ve yine oluyordu.

"Arat; bana neden öyle bakıyorsun İnsan neden sana bakarken kendimi garip hissediyorum.

"Mihrap; ne hissediyorsun Su Cini sana nasıl bakıyorum dedim buruk bir gülümseme ile.

"Arat; aklımı karıştırıyorsun İnsan bana böyle bakmayı kes.

"Mihrap; söylesene bana Su Cini senin aklını nasıl karıştırabilirim ben sıradan ölümlü bir İnsanım niyetim seni kızdırmak değil yanlış bir şey yaptıysam özür dilerim.

"Arat; benden neden özür diliyorsun. Kalbimin ve mantığımın sıkıştığı o an da ona ne diyebilirdim ki birbirimize öylece bakarken birden araya İris denen o kadın girmiş beni itekleyince yere düşmüştüm.

"İris; sen nesin bir büyücümü buraya Aratın aklını çelmek için mi geldin ondan uzak dur...

"Arat; İris! Sen ne yaptığını sanıyorsun kendine gel.

"İris; ben kendimdeyim Arat görmüyor musun bu kadın seni etkiliyor o büyücü bizi ayıracak.

"Mihrap; ben ben! Büyücü değilim derken Mitona gelmişti beni yerden kaldırıp bakışlarını İris denen o kadına yöneltmişti.

"Mitona; o bir büyücü değil korkun ne senin o sıradan bir İnsan nasıl etkileyebilir.

"İris; bal gibide büyücü ve bunu sende biliyorsun sende onun yardakçısısın o kadını sevdiğimden uzak tut.

"Mitona; diline dikkat et kadın ben kimsenin yardakçısı değilim ve o İnsan sıradan bir ölümlü ha! Sıradan bir İnsandan mı korkuyorsun yoksa sevdiğin adamın gözlerinde gördüğünden mi ?

"İris; ne saçmalıyorsun sen sevgilimin bu kadından hoşlandığından mı ?

"Arat; kesin şunu!

"Mitona; bu benim dilimden dökülmedi senin kalbinden döküldü Kadın ve seni son kez uyarıyorum bir daha bu İnsana dokunacak olursan seni buna pişman ederim beni anladın mı ?

"İris; sen beni tehdit mi ediyorsun sen kim olduğunu sanıyorsun derken güç kullanıp yerden çıkardığı sarmaşıklar ile Mitonayı sarmıştı.

"Arat; İris! Sen ne yaptığını sanıyorsun kes şunu.

"Mihrap; hayır! Dur ona zarar verme derken tüm vücudu sarmaşıklarla kaplanan Mitonayı gördüğümde ona doğru koşarken sarmaşıklar beni de bacaklarımdan yakalamış olduğum yerde kilitlemiş idi Arat İrisi durdurmuştu lakin İris hala sarmaşıkları üzerimizden çekmiş değildi benim yüzümden Mitonanın da başına bir şey gelsin istemiyordum insan kılığında ki Mitona sarmaşıkları bir anda parçalayıp çıkınca bakışlar bir anda ona dönmüştü gözleri sarı haline bürünmüş vücudundaki Anka ateş rengini almıştı başındaki kapşonu attığında pelerini yere düşmüştü kızıl kanatları vücudundan çıkarken saçları etrafında uçuşuyordu beyaz kıyafetinin altından alev almış beyaz teni tüm parlaklığıyla gün yüzüne çıkmıştı elini bana doğru uzattığında üzerimdeki sarmaşıklar toz halinde yere serpilmişti.

"Mitona; seni uyarmıştım kadın yanlış yapma dedim değil mi ?

"İris; sen sen! Nesin böyle ?

"Mitona; senin boyunu aşacak bir şeyim Cin derken karşımda ki bu pervasız kadına bir ders vermenin zamanı gelmişti.

"Mihrap; hayır! Mitona sakın lütfen yapma.

"İris; senin yardakçın bizlere hiç bir şey yapamaz bizler için değil kendin için kork yabancı siz artık haddi aştınız sen mi cezalarını verirsin ben mi vereyim Arat ?

"Arat; kes şunu hiç bir şey yapmayacaksın İris derken İrisi kolundan tutup sürükleyerek yanımızdan uzaklaştırıp götürmüştü.

"Mihrap; lütfen Mitona kendini kontrol et yanlış bir şey yapmanı istemiyorum ne sevdiğim adama zarar gelsin istiyorum ne sana lütfen sakinleş hadi buradan uzaklaşalım kendimi çok güçsüz hissediyorum bana yardımcı olur musun dediğimde Mitona koluma girmiş birlikte yürümeye başlamıştık her zaman gittiğim gölün yanına götürmüştüm onu da.

"Mitona; burası harika İnsan derken onun yüzünde ki ifadeye gülmeden edememiştim evet burası benim mabedim gibiydi buradayken hep bu göl kenarına gelirdim burayı bende çok seviyorum buranın yeri bende ayrıdır dediğimde uzunca baktı yüzüme onu çok mu seviyorsun dedi çok dedim canımdan öte peki ya o dediğinde aramızda kısa bir sessizlik olmuştu o da seviyordu canını verecek kadar dediğimde peki ya şimdi sevmiyor mu diyorsun.

"Mihrap; beni hatırlamayan biri sevebilir mi şimdisi için hiç bir şey diyemem dedim görüyorsun onun bir hayatı var ve yeni bir sevgilisi.

"Mitona; kalbi hatırlıyordur belki İnsan sana bakışlarını fark etmedin mi.

"Mihrap; kalbi unutmamış mıdır diyorsun.

"Mitona; kalp hiç bir şeyi unutmaz İnsan sen beyninle mi sevdin onu kalbinle mi dediğimde dönüp onun yüzüne bakmıştım.

"Mihrap; onu her şeyim ile sevmiştim dedim kalbim ruhum tüm benliğim her şeyim ile.

"Mitona; o halde o da seni öyle sevdi İnsan bundan şüphe etme.

"Mihrap; teşekkür ederim Mitona derken göz yaşlarım firar etmişti gözlerimden hıçkıra hıçkıra ağlarken Mitona beni göğsüne yaslayıp teselli etmeye göz yaşlarımı durdurmaya çalıştı fakat bunda pek başarılı olduğu söylenemezdi göz yaşlarım tükenene kadar ağlamıştım.

"Mitona; korkarım böyle ağlamaya devam edersen burada da küçük bir gölet oluşacak dediğinde nasıl yapmıştı bilmiyorum ama beni o an güldürmeyi başarmıştı geri çekilip yüzüne baktığım da onunda gülümsediğini görmüştüm.

"Mihrap; hayat ne tuhaf hem ağlatıyor hem güldürüyor dedim.

"Mitona; öyle hayat hem sillesini atar hem okşar dedi muzipçe.Akşam oluyordu ağaç eve döndüğümüzde benim dinlenmemi söyleyip odadan dışarı çıkmıştı yine yalnızdım bir başıma anılarla buram buram kokan bu evde her köşede onunla anılarımız vardı düşüncelerle uykuya dalmıştım sabah gün ışığıyla uyandığım da yataktan zorlukla kalkmıştım ayaklarımın bile takati yoktu dışarıya çıktığım da Mitona da ortalıklarda görünmüyordu zorlukla ağaç evden aşağıya indiğimde nefes nefese kalmıştım yine mabedim olan o göl kenarına gitmek istiyordum ayaklarım beni o yöne çekerken aklımda hala Arat da idi acaba şu an kendisi neredeydi sevgilisiyle miydi bunun düşüncesi canımı acıtsa da kıskanmaya ne hakkım vardı ki göl kenarına geldiğimde kıyıda bir taşın üzerine oturup ayaklarımı suya sokmuştum su o kadar sıcak ve güzeldi ki kemiklerime kadar sıcaklığı yayılmıştı suya girmeyi istemiştim etrafı kolaçan ettiğimde kimse yoktu üzerimdeki kıyafetleri cılız vücudumdan çıkarırken elbise ayaklarımın altına düşmüştü üzerimde iç çamaşırlarımla kaldığım da yavaşça suya girdim sıcak su bana çok iyi gelmişti suyun dibine daldığım da bir süre öylece suyun altını izlemiştim nefesim yetmeyince suyun yüzeyine doğru yüzmeye başladığım da küçük bir su perisini görmüş kısa bir şok yaşamıştım.

"Su Perisi; merhaba İnsan uzun zamandır ortalıkta yoktun.

"Mihrap; sen sen! beni nasıl hatırlıyorsun dedim şaşkınla.

"Su Perisi; neden hatırlama yayım İnsan dediğinde oldukça şaşırmıştım bu küçük peri benden korkup çamurun içine dalan küçük su perilerinden biriydi.

"Mihrap; bundan kimseye bahsetme olur mu.

"Su Perisi; neden İnsan?

"Mihrap; çünkü bu sırrımız olmalı bu sır ortaya çıkarsa çok insan üzülecek ve ben bunun olmasını istemiyorum beni anlıyor musun son sözlerim ile su perisi uzun uzun baktı yüzüme aramızdaki kısa süreli bu sessizliği bu sefer kendisi bozmuştu.

"Su Perisi; peki İnsan senin sırrını saklayacağım o halde derken birden Aratın sesi üzerine ikimizde su perisiyle sesin geldiği yöne dönmüştük Arat'ı gören küçük su perisi korkuyla suya dalıp gözden kaybolup gitmişti bense yerimde öylece kalakalmıştım.

"Arat; neymiş sırrın İnsan görüyorum ki kendine benim alemimden bir arkadaş edinmişsin.

"Mihrap; bu kadınca bir şey her şeyi öğrenmek zorunda değilsin benim özelimi neden sorguluyorsun derken onun kafasında bir şeyler kurmasını engellemeyi istemiştim.

"Arat; neymiş bu kadar özel olan üstelik benim alemim de sen ne karıştırıyorsun İnsan?

"Mihrap; Aratın zekasıyla yarışmam imkansızdı yine bir açığımı yakalamış şimdi de beni sorguluyordu bu durumdan nasıl kurtulmalıydım; bunun kadınca bir sır olduğunu söyledim sana gidip bunun ne olduğunu açıklayacak değilim şimdi izin verirsen sudan çıkmayı istiyorum uzaklaşırsan sevinirim dediğimde alayla bana bakmış yerinden dahi kıpırdamamıştı.

"Arat; böyle oyunlarla beni geçiştiremezsin İnsan gizlediğin şeyi açıklayana kadar sana o sudan çıkmak yasak derken yüzüne baktığımda şaka yapmadığını ve ciddi olduğunu gördüğümde iyice köşeye sıkışmıştım.

"Mihrap; durup seni dinleyecek değilim arkanı dönsen iyi edersin sudan çıkacağım.

"Arat; bende seni dinleyecek değilim İnsan sakladığın o sırrını söylemedikçe o sudan çıkmayacaksın niyetliysen de yerimden dahi kıpırdamayacağım cesaretin varsa çık derken adeta bana meydan okumuş kışkırtmıştı.

"Mihrap; beni kışkırtma Arat.

"Arat; hodri meydan İnsan.

"Mihrap; o kadar kızmıştım ki onun bu meydan okumasına karşılık bir an ne olacağını hiç düşünmeden suyun dışına çıkmak için kıyıya doğru yüzmeye başlamıştım o ise yerinden hiç kıpırdamadan öylece bana bakıyordu kıyıya yaklaştığımda ayağa kalkmış sudan dışarıya doğru yürümeye başlamıştım.

"Arat; bu İnsan ne yapıyordu böyle sakladığı sır neydi neden onunla böyle birbirimize meydan okumuştuk doğrusu onun cesaret edip sudan çıkacağını hiç düşünmemiştim ama suyun dışına doğru yüzmeye başladığında ona öylece bakakalmış gözlerimi ondan alamamıştım kıyıya doğru yaklaşıp ayağa kalktığında ise teninin beyazlığı adeta beni büyülemiş gibiydi üzerinde iç çamaşırları ile olacağı hiç aklıma gelmediği için bir an ne yapacağımı şaşırmıştım ama bakışlarımı o an ondan çekmek yerine bakışlarım beyaz teninden aşağıya süzülen su tanelerine kaymıştı bana doğru her adım atışında kalbim göğüs kafesime savaş açmış dört nala bilmediğim duygulara sürüklüyordu sanki beni öylesine etkilemişti ki bakışları o yeşil gözlere bakarken kendine esir etmiş gibiydi.

"Mihrap; sudan dışarıya çıktığımda bakışlarını bir saniye olsun üzerimden çekmeyen Arat yerinde öylece put gibi kalmıştı ben ise neredeyse ayak parmaklarıma kadar kızarmıştım taşın üzerine bıraktığım elbiseyi alıp üzerime geçirip giyinmiş tam gideceğim sırada Arat beni kolumdan tutup durdurmuştu.

"Arat; nereye gidiyorsun İnsan sana söylemiştim sakladığın sırrı söyleyene kadar hiç bir yere gidemeyeceğini.

"Mihrap; bende sana hiç bir şey söylemeyeceğimi söylemiştim şimdi kolumu bırak neme lazım sevgilin olmadık yerlerde bitiyor bu durumu nasıl açıklarsın sonra.

"Arat; konuyu bu denli saptırman seni kurtarmayacak İnsan benim hesap veremeyeceğim hiç bir şey yok.

"Mihrap; kolumu bırak dediğimde tekrar daha da sıkmış üzerime doğru gelmeye başlamıştı.

"Arat; madem öyle bende bunu kendi yöntemlerim ile çözerim İnsan derken zihnime girmeye çalıştığında beynime bir ağrı saplanmıştı yine vücudum kasılmaya başlamış boğazımdan canhıraş bir çığlık yükselmişti kollarıma baktığımda bileklerimi sarmaya başlayan siyah damarlar tüm bedenimi esir almış derim ayrılacak gibi olduğunda Arat'ı da siyah bir sıvı sarmalamış ikimizde dizlerimizin üzerine düşmüştük ama o neden acı çekiyordu zihnime girdiği için mi kara büyü yüzünden bedel ikimize de yansıyordu çünkü Arat yapmaması gereken bir şeyi yapıyordu; bu kara büyü de nedir İnsan neler oluyor bana nasıl bulaşıyor?

"Mihrap; zihnimden çık Arat çık derken acıyla inliyordum Arat zihnimden çıktığında kara büyünün etkisinden kurtulmuş kendini toparlamıştı ama ben hala kendimi toparlayabilmiş değildim; bir daha bunu yapma sakın dediğimde Arat hala yüzüme bakıyordu öyle bitkin düşmüştüm ki kara büyünün izleri hala yüzümden silinmemiş olmalıydı.

"Arat; neden böyle oldu anlat İnsan bu kara büyü neydi ?

"Mihrap; artık sorgulama Arat beni sorgulama derken ayağa kalkmaya çalıştığımda dizlerim beni taşımamış yere yığılırken Arat beni tutmuş düşmemi engellemişti ama şimdide onun kolları arasındaydım.

"Arat; neden İnsan bu Kara büyü ne bana bunu açıklamak zorundasın?

"Mihrap; açıklaması olmayan şeyleri bana sorma üzerime gelme artık derken acıdan dişlerimi sıkıyordum gözlerimin önüne siyahlıklar gelmeye başladığında daha fazla bu acıya katlanamamış bilincimi kaybetmiştim.

"Arat; kahretsin! Aç gözlerini İnsan onu kucağıma alıp hayat ağacımızın olduğu yere götürüp havuzun içine yatırmıştım kafamı kurcalayan o kadar soru vardı ki bu kadın kimdi onda ki bu büyü neydi onun zihnine neden girememiştim bana neden kara büyü bulaşmıştı onunla bir bağlantımız da yoktu o halde bana neden bu kadar tanıdık geliyordu bu kadın onu izlerken bir şey sayıkladığını fark edince sözlerine dikkat kesilmiştim.

"Mihrap; Arat..."Arat; bu İnsan neden benim adımı sayıklıyordu benden gizlediği sırrı neydi merak ediyordum yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında yeşil gözlerini aralamıştı etrafına bakıp beni gördüğünde havuzdan çıkmasına yardım etmiştim.

"Mihrap; kendimden geçtiğimde beni buraya sen getirmiş olmalısın teşekkür ederim.

"Arat; şu an nasılsın İnsan?

"Mihrap; iyim diyebilmiştim ama değildim işte ona bu kadar yakın olup dokunamamak her şeyden kötüsü de beni hatırlamamasıydı ne kadar zamanım kalmıştı bunu bile bilmiyordum ıslak elbisem tenime yapışmıştı ve esen rüzgar beni üşütünce titremeye başlamış kollarımla bedenimi sarmalamıştım bu halimi gören Arat etrafımı kırmızı bir ışıkla çevreleyip üzerimi kurutmuştu; teşekkür ederim dediğim sırada ardımdan gelen İris denen o kadının sesini işitmiştim.

"İris; sevgilim bende seni arıyordum derken Aratın yanına geçtiğinde öfkeli bakışlarını üzerime çevirmişti.

"Arat; neden beni arıyordun İris bir sorun mu var?

"İris; bir sorun yok sevgilim bu akşam karnavalımız var unuttun mu bunun için seni arıyordum.

"Arat; bu tamamen aklımdan çıkmış.

"İris; gidip hazırlanalım mı aşkım?

"Arat; olur derken bakışlarını bana çevirdiğinde beni de karnavala davet edip yanımdan uzaklaşıp hazırlanmaya gitmişlerdi.

"Hayat ne garipti uğruna ölümü göze aldığım adam şimdi başkasının sevgilisiydi ayaklarım beni misafir olduğum ağaç evin önüne getirdiğinde oraya tırmanacak gücü kendimde bulamamıştım yere oturup ağacın gövdesine yaslandığım sırada Mitona gelmişti.

"Mitona; sen iyi misin ?

"Mihrap; değilim Mitona değilim ama ne fark eder ki bitsin artık diyorum sabrım tükenmeden gelsin sonum.

"Mitona; neyin var İnsan senin yüreğin kararmış ?

"Mihrap; karardı ya ben bittim Mitona yaşayan bir ölüden farksızım şu halime bak benden iflah olur mu ben söyleyeyim olmaz gözümün önünde sevdiğim adam ama ona dokunamıyorum deli gibi seviyorum ama sevdiğimi söyleyemiyorum ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir sevgilisi var sence nasıl olmalıyım dediğimde o da susmuştu ne söyleyebilirdi ki söylenecek sözler bitmişti tükenmişti tıpkı benim gibi.

"Tuana; merhaba demek ikinizde buradaydınız bende sizi arıyordum buraya sizi karnavalımıza götürmeye geldim.

"Mitona; sana da merhaba peri ama Mihrap hanımın gelmek isteyeceğini sanmıyorum yine de teşekkür ederiz.

"Tuana; ama neden hadi söz veriyorum çok eğleneceksiniz lütfen gelin Mihrap.

"Mihrap; ben ben! Cidden gelemem teşekkür ederim.

"Tuana; ama neden sorun kıyafet mi yoksa dedi üzerime bakarak.

"Mihrap; ha.. hayır dedim zorlukla konuşuyordum ama Tuananın ısrarları bitmiyordu çaresiz kabul etmek zorunda kalmıştım Tuana da üzerime beyaz tek kollu yaka kısmı yapay elmas kristalleri ile işlenmiş ve kol kısmından göğüs altınakadar inen püskülleri vardı eteği ise düz kesim değil baldırımdan diğer diz kapağıma inen yan bir kesimi vardı ve alt kısmı püsküllerle çevriliydi saçlarıma güzel bir topuz yapıp yüzümün bir yarısına da beyaz ve gümüş karışımı taşlarla güzel bir şekil çizmişti yüzümün makyajını bitirdiğinde ayaklarıma beyaz sivri topuklu bir ayakkabı giydirmişti beyaz ayakkabımın tam bileğime oturduğu kısımda ve önünde gümüş beyaz taşlarla işlenmiş küçük boy bir kelebek süslemesi vardı benden sonra Mitonaya yöneldiğinde onları izlemeye başlamıştım.

"Tuana; sıra sizde size de güzel bir kombin yapabilirim isterseniz derken gülümsemişti.

"Mitona; gerek yok ben kendim halledebilirim.

"Tuana; güvenin bana güzel bir kombin olacak söz veriyorum dediğinde istemsizce Mitona gülmüştü sonra gözümüzün önünde etrafını beyaz bir ışıkla çevreleyip karşımıza kendi haliyle çıkınca Tuananın ağzı açık kalmıştı bal rengi gözleri daha da parlak sarı bir hal almış kızıl saçları etrafına kırmızı bir ışık saçıyordu üzerinde ise omuzu açık beyaz bir kıyafet vardı bir omuzundan aşağıya doğru uzun aynı renk dökümlü paçalar asılıyordu açık göğsü ve kolunu saran kızıl bir döğmesi ve sırtında kızıl bir Anka vardı.

"Mitona; artık hazır olduğumuza göre gidebiliriz.

"Tuana; harika gidelim o halde dedi. Hepimiz karnavalın olduğu yere doğru yola çıktığımızda her adımım yüreğime bir hançer saplıyordu sanki onları birlikte her gördüğümde canım öylesine çok yanıyordu ki o an yok olup gitmek istiyor kendi kendime lanet ediyordum düşüncelerim arasında dalgın halimi fark eden Mitona kulağıma eğilip.

"Mitona; ondan böyle kaçarak mı son anlarını geçireceksin İnsan kendine geldiğinde bana neler söylemiştin bunları hatırla dediğinde ona bakakalmıştım ne diyebilirdim ki haklıydı ama onun beni hatırlamaması ve başka bir kadınla sevgili olması canımı acıtıyordu.

"Tuana; siz fısır fısır ne konuşuyorsunuz öyle derken kıkırdamıştı biz ise ikimiz birden ona bakıp bir an ne diyeceğimizi şaşırmıştık ama Mitona son anda toparlamış ona cevap vermişti.

"Mitona; karnavala ayak uydurabilecek miyiz diye konuşuyorduk nede olsa sizlerden değiliz.

"Tuana; merak etmeyin bir sorun çıkmayacaktır karnavalımız çok güzeldir her yıl yapılır bu özelliği ise senede bir ortaya çıkan sevgi ağacımızdır sevgililer bu karnavalda gönüllerince eğlenir birbirleri için dans eder ve sevgi ağacımız yürek de olanları görür o kişileri seçer ve yüreklerindekileri ortaya döker işte karnavalımıza geldik burası hadi içeriye girin dediğinde önümüzdeki sarmaşıklarla çevrili bir duvar iki yana doğru açılıp bize bir kapı açmıştı içeriye girerken bir sürü cin bize bakıyordu Alemlerin de bir İnsan görmeleri onlar için garip olmalıydı her şey o kadar özenle hazırlanmıştı ki etraf küçük küçük rengarenk ışıklarla süslenmiş idi masalar beyaz ipek örtüleri ile örtülü etrafımızdaki sütunlar beyaz güllerle çevrelenmiş etrafımız da bir sürü cin dans ediyordu kadınları erkeklerinin etrafında dönüyor onlara değişik çeşitlerde meyveler yediriyorlardı gözlerim kalabalığın içinde bir an Arat ile kesişince yine o an onun o derin mavilerinde tüm benliğim ruhum hapis olmuş gibiydi ama aramıza birden bana öfkeyle bakan İris denen o kadın girince rahatsız olmuş bakışlarımı kaçırmıştım Tuana baktığım yöne dönüp baktığında abisi ile İrisi görünce bize dönüp gülümseyerek konuşmaya başlamıştı; abim pek dans etmekten hoşlanmaz İrisin işi zor bakalım sevgi ağacı onlar hakkında ne karar verecek çok merak ediyoruz.

"Mitona; daha önce katılmadılar mı karnavala?

"Tuana; hayır bu ilk olacak onlar için onlar bir aydır sevgililer doğrusu bizim ısrarlarımız olmasa idi İrisi kabul etmezdi ya biliyorum abim için zor birine tekrar aşık olmak ama en azından bizim için kabul etti.

"Mitona; zoraki bir birliktelik yani.

"Mihrap; duyduklarım bir yandan canımı yaksa da bir yandan içime su serpmişti o halde Arat bu kadını sevmiyordu ama İris denen o kadının ona derin şeyler hissettiği gerçeğini değiştirmiyordu.

"Tuana; zoraki demeyelim de umarım onun kalbini kazanmayı başarır abim için üzülüyorum.

"Aysar; zoraki olan ne imiş hoş geldiniz derken söze giren Aysar ile hepimiz ona dönmüştük.

"Mitona; aşk nasip işidir hesap işi değil bunu konuşuyorduk dedi imalı bir şekilde.

"Mihrap; hoş bulduk teşekkürler derken konuyu geçiştirmeye çalışmıştım ama her ikisi de bize şaşkınca bakmıştı.

"Tuana; öyle ama umarım bu hesap işi tutar derken gözlerim Arat ile İrise kaymıştı tekrar çalan müzik eşliğinde Aratın etrafında dönüyor dans ediyordu ama onun bu durumdan pek haz etmediğini fark etmiştim sevdiğim adama dokunuyor onun etrafında dans ediyordu onlara bakarken içimdeki kıskançlık duygusu gittikçe harlanıyordu bir an önce buradan ayrılmak geri dönmek istiyordum onlara sırtımı döndüğüm sırada önümüzdeki koca ağaç etrafına ışık saçmaya başlamış art arda kırmızı renkte çiçekler açmaya başlamıştı görüntüsü o kadar güzeldi ki içimi tuhaf bir his sarmıştı ağaca bakarken herkes ağaca dönmüş çığlık çığlığa gülüşmeler kulağıma gelmeye başlamıştı Tuananın bahsettiği ağaç bu olmalıydı.

"Aysar; sevgi ağacımız çiçek açmaya başladı zaman geldi bakalım kimleri seçecek.

"Mitona; gönülde ne olduğunu kestiremezsin bakalım neler saklıyormuş gönüller. Dediğin de bir an içimi korku kaplamıştı.

"İris; seni seviyorum aşkım senin için dans edeceğim lütfen kalbinde bana bir yer aç.

"Arat; kalbim dilde değil özde olanları dinler.

"İris; özde olduğunu sana ispatlayacağım o halde derken ortada açılan alanda onun etrafında dönüp dans etmeye başlamıştı ona her dokunduğunda kalbime binlerce bıçak saplanıyor gibiydi öyle bir patlama noktasına gelmiştim ki sanki damarlarımda kan değil ateş dolaşıyor gibiydi boğazımda sıkışıp kalan yumru gözlerimde ise hapsettiğim göz yaşlarım bana isyan etmişti bu durumu fark eden Mitona beni birden belimden tutup ortaya çekince yüzümü onun omuzuna saklamıştım birlikte dans etmeye başladığımızda İrisin her seferinde nefretle bana olan bakışlarını yakalıyordum.

"Mitona; savaş İnsan senin olanımı bırakacaksın.

"Mihrap; sen ne dediğini bilmiyorsun derken zorlukla yutkunmuştum Mitona ise tebessümle yüzüme dokunup göz yaşlarımı silmişti; buradan gitmek istiyorum yoksa dayanamayacağım derken ardımı dönüp Mitonadan uzaklaşırken Arat ile yine göz göze gelmiştik bana öyle bir bakmıştı ki gözlerinde anlayamadığım bir öfke vardı neden bana böyle bakıyordu ki kalbimi delip geçen bakışlarından kurtulup ardımı dönüp uzaklaşacağım sırada sevgi ağacından üzerime doğru binlerce kırmızı çiçek yaprakları gelip etrafımda dönmeye başlamış aynı anda herkesten bir fısıltı yükselmiş idi ayaklarım ise olduğu yerde kilitlenip kalmış vücudum istemsiz hareket etmeye başlamıştı Arata doğru döndüğümde gördüğüm aynı benim etrafımda dönen çiçek yaprakları onunda etrafını sarmıştı.

"İris; bu da ne demek oluyor.

"Mitona; aşk nasip işidir hesap işi değil sanırım ağaç sana ve diğerlerine bunu gösteriyor dediğinde İris öfkeden çıldırmak üzereydi. Çiçek yaprakları ayaklarımızın altına serilip kırmızı ışık huzmelerine dönüşmüştü yerden kıvrılıp birbirimize doğru kayıp gelen ışık huzmeleri ile ayaklarımız birbirine doğru hareket etmeye başlamış bizi karşı karşıya getirmişti sevgi ağacı neden bizi seçmişti oysa beni hatırlamıyordu hatırlamadığı birini nasıl sevebilirdi yoksa Mitonanın dediği gibi seven kalp unutmamış mıydı.

"Tuana; bu nasıl mümkün olabilir sevgi ağacı bu İnsanla abimi neden seçti?

"Aysar; bilmiyorum kardeşim en az bende senin kadar şaşkınım.

"Arat; sen kimsin İnsan? sevgi ağacı neden seni seçti?

"Mihrap; ben ben! sıradan bir İnsanım demiştim zorlukla sevgi ağacınız neden beni seçti bilmiyorum.

"Arat; sıradan olduğun için mi sevgi ağacı bizi seçti sen kimsin bana yalan söyleme.

"Mihrap; yanılmış olamaz mı sence bizi seçerken yoksa kalbinde bana karşı birşeyler olması gerekmez mi dediğimde bir an öylece yüzüme bakmıştı gözleri gölgeler ardına gizlenirken aklından neler geçirdiğini bilmiyordum ama bu beni korkutmaya başlamıştı bana doğru adım attığı an nefes almayı unutmuş zorlukla yutkunmuştum o ne yapmaya çalışıyordu.

"Arat; benimle konuşurken dilin ayrı gözlerin ayrı konuşuyor İnsan benden sakladığın şeyler var bunu sezmiyor muyum sanıyorsun ya da beni bir aptal mı sanıyorsun yanlış olan ağacımızın seçimleri değil bence söylediğin yalan.

"Mihrap; o halde hiç tanımadığın halde bana mı aşıksın Arat dediğimde duraksamıştı bu sorum onu allak bullak etmişti benim ise kaçış yolum olmuştu.

"Arat; doğru seni tanımıyorum İnsan ama göğsümde taşıdığım bunun aksine seni tanıyor gibi hangisi yalan söylüyor sence o mu sen mi dediğinde ters köşe yapmış bu kez allak bullak olan ben olmuştum duyduklarımın etkisinden bir süre kurtulamamış öylece ona bakakalmıştım.

"Mihrap; beni nasıl tanıyor olabilir ya da sevebilir?

"Arat; peki yeni tanıdığım biri adımı nasıl sayıklar İnsan ?

"Mihrap; son sözleri ile küçük bir şok yaşamıştım uyurken onun adını mı sayıklamıştım ve o da beni duymuştu şimdi ne diyecektim ona.

"Arat; evet bir açıklama bekliyorum?

"Mihrap; bilinç altıma işlemiş olmalı başka ne olabilir ki ?

"Arat; neden yalan söylediğini hissediyorum öyle ise İnsan derken beni kolumdan yakalayıp kendine doğru çekmişti kolumu öyle öfkeyle sıkıyordu ki buna rağmen şu anki kadar bakışları canımı yakmamıştı.

"Mihrap; canımı yakıyorsun dediğimde parmakları aralanmış sıktığı kolumu yine bırakmamıştı; bazen doğrular yalanlardan daha fazla zarar verir İnsana senin aklın karışmış ne hissediyorsan bende ki kara büyüden kaynaklı olmalı bu yüzden ne söylediğini bilmiyorsun Arat.

"Arat; yanlışlarla yaşayacağıma doğrularımla ölmeyi yeğlerim İnsan ve sözlerinin hiç birine inanmıyorum.

"Mihrap; biliyorum seni bu kısa sürede çok iyi tanıdım ve seni sözlerime nasıl inandırabilirim bilemem ama ben kara büyünün etkisi altındayım bana yaklaşanlarda bu etkinin altına giriyor ve sende bu etkinin altındasın.

"Arat; sendeki kara büyü etkilerini bende görüyorum İnsan ama bu bedel sadece sana yansıyan bir şey bana ya da bir başkasına değil o yüzden daha iyi yalanlar bul derken üzerimizde ki etki kalkmış ikimizde serbest kalmıştık sonunda etrafımızdaki cinleri ve diğerlerini şimdi fark etmiştik hepsi bize doğru yaklaşmaya başlamıştı ve birden bir tokat patladı yüzümde acıyla suratıma tuttuğum da İris ile karşı karşıya gelmiştik.

"İris; seni sürtük sen sevgilime büyü yaptın öyle değil mi derken beni boynumdan yakalamıştı ve bende kopan son nokta da bu olmuştu kollarıma baktığımda yine siyah damarlar belirmeye başlamış içimde ki öfke gün yüzüne çıkıyordu nasıl yaptım bilmiyorum o an İrisi bileğinden yakalayıp boynumdan çektiğim gibi suratına öyle vurmuştum ki beş parmağımın izi çıkmıştı her şey o kadar hızlı gelişmişti ki kimse bizi durduramamıştı onu boynundan yakalayıp kendime doğru çekmiştim kulağına eğilip...

"Mihrap; şimdi beni iyi dinle ben bir büyücü değilim sadece ölesiye seven bir kadın ve bunun bedelini canım ile ödüyorum bir daha dünyaya gelsem yine aynısını yapardım sakın beni sabrım ile sınama bir İnsan olabilirim ama bu zayıf olduğumu göstermez canımı hiçe saydıysam sana neler yaparım düşün dediğimde onu öyle itmiştim ki metrelerce ileri savrulmuştu o an nutku tutulmuş acıyla bana bakıyordu herkes şaşkındı bana ne olduğunu ben bile anlamamıştım ama kendimden geçmek üzereydim burnumdan sıcak bir şeyin aktığını hissettiğimde ayaklarımın bağı çözülmüşte dermanı kalmamış gibiydi yere düşerken birden belimden yakalayan Arat beni kucağına almıştı kalabalıkta sesler birbirine girerken kendimden geçmiştim gözlerimi açtığımda Mitona başımdaydı.

"Mitona; nihayet kendine geldin Mihrap kendini nasıl hissediyorsun?

"Mihrap; nasıl olmam gerekiyorsa öyle dedim derin bir nefes alıp ne kadardır kendimde değilim derken üzerime baktığımda pijama türü şeyler vardı neye baktığımı anlayan Mitona ellerini havaya kaldırıp merak etme üzerini ben değişmedim dediğinde o an gülsem mi ağlasam mı karar verememiştim.

"Mitona; üç gündür kendinde değildin dediği sırada içeriye Tuana girmişti.

"Tuana; kendine geldin demek nasılsın?

"Mihrap; iyim dedim ama aslında hiç de iyi değildim başım dönüyordu ve yavaş yavaş sonuma yaklaşıyor gibiydim.

"Tuana; berbat görünüyorsun seni bugün yıkayalım.

"Mihrap; buna gerek yok ben kendim hallederim dediğimde Tuana buna karşı çıkmıştı.

"Tuana; şu haline bak ayakta duracak halin yok Mihrap hayır cevabını kabul etmiyorum dediğinde azımı açıp tek bir kelime söyleyememiştim ne diyebilirdim ki başımı kaldıracak halim yoktu konuşmamız üzerine Mitona odadan sessizce çıkınca Tuana yanıma oturup özür dilemişti neden olduğunu sorduğumda suratıma üzgünce bakıp karnaval gecesi İrisin yaptıkları yüzünden olduğunu söyleyince susmuştum beni yıkayacağı yere götürmek için kaldırdığında duvarda asılı aynadaki halime baktığımda ne kadar korkunç göründüğümü fark etmiştim gözlerimin altı çökmüş ve morarmıştı Tuana üzerimdeki kıyafetleri çıkarırken onun karşısında cılız bir çocuk gibi kalmıştım tüm vücudum adeta erimiş gibiydi beni sıcak suyun içine yatırdığında geriye doğru yaslanıp gözlerimi kapatmıştım cılız vücudumu yıkarken yüzüme bir şey damlamıştı gözlerimi açtığımda Tuananın ağladığını görmüştüm.

"Mihrap; neden ağlıyorsun durumum o kadar mı kötü demiştim gülmeye çalışarak?

"Tuana; neden bu haldesin Mihrap?

"Mihrap; parmaklarımı saçıma götürüp annemde beni böyle yıkardı dedim elim saçlarımdan aşağıya kayarken elimde kalan bir tutam saçıma gitmişti gözlerim o an Tuana ile göz göze gelmiştik bakışlarını benden kaçırmıştı annem saçlarımı çok severdi baksana artık onlarda kalmayacak dökülüyorlar sanırım kapşonlu bir hırkaya ihtiyacım olacak.

"Tuana; ben sana ayarlarım derken zorlukla konuştuğu her halinden belliydi banyomu yaptıran Tuana beni güzelce kurulayıp odama getirmiş ve giydirmişti.

"Mihrap; söylesene Tuana sen hiç birini sevdin mi ?

"Tuana; hoşlandığım oldu ama sevdiğim olmadı neden sordun?

"Mihrap; öylesine.

"Tuana; peki sen hiç birini sevdin mi?

Diye sorduğunda bir an ne diyeceğimi bilememiştim.

"Mihrap; canımı verecek kadar dediğimde şaşkınca bakmıştı yüzüme.

"Tuana; onu çok sevmiş olmalısın o halde şimdi o nerede?

"Mihrap; nefesim kadar yakınımda dokunamayacağım kadar uzağımda dediğimde istemsizce dolmuştu gözlerim o benim her şeyimdi yaşama sebebim şimdi ise ecelim.

"Tuana; ödediğin bu bedel nedir Mihrap seni böyle tüketen sebep nedir?

"Mihrap; canımın canıdır Tuana derken gözlerim kapanmak üzereydi Tuana saçlarımı okşarken kendimden geçip uykuya dalmıştım uyandığımda ise yanımda kimse yoktu yerimde zorlukla doğrulup kalktığım sırada odama İris denen o kadın girmişti.

" İris; buraya senin ile konuşmaya geldim.

"Mihrap; inan seninle uğraşmaya mecalim bile yok yine ne istiyorsun benden?

"İris; sadece konuşmak Arat ile aranızda ne var onu çok seviyorum ama aramızda sen olduğun sürece onu kazanamam.

"Mihrap; ne demek istiyorsun aranıza nasıl girebilirim sizin söyler misin?

"İris; girdin işte damdan düşer gibi çıktın geldin senden nasıl etkilendi bilmiyorum belki de bu bir büyü dediğinde onun sözünü öfkeyle kesmiştim.

"Mihrap; yeter! Ortada büyü falan yok anla artık bunu gerçekten ne olduğunu merak mı ediyorsun Arat'ı sevdiğini söylüyorsun değil mi peki söyleyeceklerimi kaldırabilecek cesaretin var mı? O kadar öfkelenmiş timki onun canının da şu an en az benimki kadar yanmasını istiyordum.

"İris; evet onu deli gibi seviyorum ne öğrenmem gerekiyorsa anlat onu sevmeye cesaret ettiysem senden duyacaklarıma da cesaretim var.

"Mihrap; peki dinle o halde ben ölüyorum günlerim bile sayılı takatim bile kalmadı neden biliyor musun çünkü bedel ödüyorum sevdiğim dediğin o adam var ya benim yaşama sebebim oldu şimdi de ölümüm olacak bunu bile bile hala onu sevmeye devam ediyorum gözümün önünde seninle sevgili olduğu halde dediğimde İris büyük bir şok geçirmiş azından tek bir cümle çıkmıyordu konuşmaya devam ettim içimdekileri bir bir dökmeye niyetim vardı o da dinleyecekti; bizim yollarımız onunla çok önceden kesişti önce üç dilek ile birbirimize bağlandık ölesiye ondan korkarken sonunda ne oldu biliyor musun ikimizde birbirimize deli gibi aşık olduk zor dönemler atlattık ve üç yıl önce ona ölüm büyüsü yapıldığında hayat ile ölüm arasında sıkışıp kalmıştı o lanet büyü ya sevdiğim adamın canını alacaktı ya da bedelini ödeyip onu kurtaracaktım dedim.

"İris; sende bedel karşılığında canını mı ortaya koydun dedi gözlerinden yaşlar akarken sözlerine devam etti; peki neden seni hatırlamıyor?

"Mihrap; sorusuna gülüp geçtim önce, çünkü bu bedelimizdi sevdiğim adam beni hatırlamayacaktı tek hatırlayacak olanlar kardeşleri idi dedim.

"İris; onlar neden hatırlamıyor peki ?

"Mihrap; unutmalarını istedim ve gelen Meleklerden yardım istedim onlarda hafızalarını sildi dediğimde daha da fazla ağlamaya başlamıştı ve karşımda gördüğüm İrisin sureti Tuanaya dönüştüğünde yerimde öylece kalakalmıştım.

"Tuana; bir şeyler olduğunu sezmiştim neden bunu yaptın Mihrap neden derken yanıma koşup sarılmıştı bana ikimizde hıçkıra hıçkıra ağlarken bunun cevabını odaya giren Mitona vermişti.

"Mitona; çünkü hatırlayıp acı çekmenizi istemedi dediğinde Tuana ona doğru dönmüştü.

"Tuana; sende bunu biliyordun derken ayağa kalkıp Mitonanın göğsünü yumruklamaya başlamıştı hem ağlıyor hem de ona bağırıyordu Mitona ise ona hiç bir karşılık vermiyordu.

"Mihrap; yeter Tuana ona vurma artık onun suçu yok büyüyü bozan oydu dediğinde Tuana dizlerinin üzerine çökünce Mitona da yanına diz çökmüştü.

"Mitona; sakin ol lütfen.

"Tuana; nasıl sakin olayım tüm bunlar olurken biz her şeyi unuttuk derken birden yere düşüp bayılmıştı korkuyla yerimden kalkmaya çalıştığımda başım dönüp bende yere çakılmıştım Mitona Tuanaya baktıktan sonra hemen yanıma koşup sakin olmamı sadece bayıldığını söyledi beni tekrar kucağına alıp yatağa yatırdığında.

"Mitona; söylediğin gerçekler ile Meleklerin yapmış olduğu etki bozuldu Tuana oyüzden bayıldı hafızası geri geliyor ve bir an önce Aysarı bulsam iyi olacak dediğinde ne yapacağımı şaşırmıştım Tuanayı yanıma yatırıp hızla odadan çıkmıştı.

"Arat; karnavaldan sonra her zamanki mabedim olan ciya şelalesinin altına gitmiştim aklım karma karışık bir hale gelmişti bu kadın kimdi onda beni bu denli etkileyen neydi onu gördüğümde hislerime neden engel olamıyordum bu kadın sanki tüm benliğimi esir alıyor gibiydi şelalenin suyu vücuduma aktıkça zihnimde boğuştuğum düşüncelerimi öfkemi yavaş yavaş kontrol altına alıyordum bu kadının benden sakladığı şeyler neydi neden onun zihnine girdiğimde kara büyü beni etkisi altına almıştı aklımı kurcalayan cevapsız o kadar soru vardı ki düşüncelerim arasında etrafımda yabancı birinin varlığını hissetmiş etrafıma konsantre olmuştum bu o İnsanın yanında ki Mitona adında ki varlıktı burada ne arıyor olabilirdi onu izlemeye başladığım da panik bir hali vardı böyle hızlı nereye gidiyordu.

"Mitona; hızla Mihrabın yanından ayrılmıştım ama aklım ardımda bıraktığım o İnsanda kalmıştı hızlı olmalı bir an önce Aysarı bulmalıydım onu ararken varlığını bir mezarın başında görmüştüm ama biri tarafından takip edildiğimi fark etmiş yolumu değiştirmiştim bu Su Cini çok akıllı bir varlıktı ve beni şu an izlemesi işlerimi daha da zorlaştırmıştı bir şeyler yapıp onu atlatmalıydım sonunda bu fırsat karşıma çıkmıştı karşıdan gelen İrisi gördüğümde rahat bir nefes almıştım tahmin ettiğim gibi Arat'ı durdurmuştu bende Aysarın olduğu yere doğru yola çıkmıştım yanına vardığımda onu mezarın üzerinde baygın bulmuştum Tuana gibi aynı etkileri taşıyordu hafızası geri dönüyor olmalıydı onu kucağıma alıp Mihrabın olduğu yere gelmiş havalanıp ağaç eve çıkarmıştım içeriye girdiğimde Tuana daha ayılmamıştı ve Mihrabında durumu ondan farksızdı yine durumundan dolayı derin bir uykuya dalmış gibiydi Aysarı yere yatırıp Mihrabın yanına gittiğimde sayıkladığını fark etmiştim yine sevdiği adamın Aratın ismini sayıklıyordu terini silip anlına dokunduğumda ateş gibi yandığını fark etmiştim durumu gittikçe kötüleşiyordu ve onun için korkmaya başlamıştım Mihrabı hayat ağacına götürmeliydim ama Tuana ve Aysarı bu şekil burada nasıl bırakacaktım başka çarem yoktu Mihrabı bir an önce hayat ağacına götürmeliydim aceleyle onu kucağıma alıp dışarıya çıktığım sırada Arat ile karşıkarşıya gelmiştim ve yanında da zafer kazanmış gibi sinsi bakışlarını üzerime dikmiş İris duruyordu.

"Arat; sen burada ne karıştırıyorsun böyle erkek kardeşimi neden bayıltıp buraya getirdin amacın ne senin.

"İris; ne olabilir sevgilim o kardeşine zarar verip koruduğu kadını kurtarmanın peşinde bence.

"Mitona; yolumdan çekil Su Cini bu İnsanın fazla vakti yok kardeşine sıra gelince onu ben bayıltmadım kardeşin yaşıyor ve içeride şimdi önümden çekil.

"İris; hem suçlu hem güçlü bir yere gidemezsiniz.

"Mitona; sabrımı zorlama kadın çekilin önümden derken içeriden birden Tuana ile Aysar çıkınca bütün gözler onlara dönmüştü kucağımda hareketsiz yatan Mihrabı gördüklerinde endişeyle her ikisi de yanımıza koşmuştu ses üzerine kucağımda yavaş yavaş kendine gelen Mihrap gözlerini açtığında acıyla inlemişti.

"Mihrap; gözlerimi açtığımda içimde sanki bir volkan patlıyor gibiydi gittikçe kötüleşmeye başlamıştım ellerime baktığım da siyah damarlarım gün yüzüne çıkıyordu boynumda bir acı hissettiğim de acı bir çığlık yükselmişti boğazımdan tüm vücudumu bir anda sarmaya başlayan siyah lekeler belirdiğinde inanılmaz bir acı peydah olmuştu bedenimde acıyla bağırdım lekeler gittikçe büyüyordu derimde yaralar açılıyordu.

"Arat; ona ne oluyor böyle bu kara büyü ne ?

"Mitona; bedel melez bedel.

"Mihrap; Mitona canım yanıyor vücudum parçalanıyor Mitona dayanamıyorum bu acıya.

"Tuana; Mihrap ne olur dayan dayan!

"Aysar; hemen yaşam havuzuna götürmeliyiz onu vakit kaybetmeyelim derken her ikisi de hatırladıkları ile allak bullak olmuştu ve Arata bu durumu nasıl açıklayacaklarını bilmiyorlardı durum daha da kötüye gidebilirdi.

"Mitona; kahretsin Mihrap iyi olacaksın tamam mı biliyorum canın çok yanıyor dayan biraz derken onu kucağıma almıştım hayat ağacının yanına geldiğimde onu tekrar suya yatırmıştım ama yaraları iyileşmiyordu acıyla bağırıyordu.

"Arat; ona ne oluyor böyle neden hayat havuzu bir işe yaramıyor ?

"Mitona; çünkü ölüm büyüsü bedelini alıyor onun canını.

"Arat; bu ne demek o ölüm büyüsünün bedelini neden ödüyor?

"Tuana; Allah kahretsin derken içten içe kendi kendini yiyordu Mitona ile Tuana Aysarın zihnine girip onları Mihrap hakkında gerçeği söylemesinler diye uyarmıştı çünkü her şey tersine gidebilirdi.

"Aysar; bu acıya nasıl katlanılır lanet kara büyü.

"İris; size söylemiştim bu kadın bir kara büyücü kesin yaptığı büyünün bedelini canıyla ödüyor.

"Mitona; kes sesini sana söylemiştim o bir büyücü değil büyü hükümdarı benim derken Mihrap acıyla sözümü kesmişti.

"Mihrap; bırak ne düşünmek istiyorlarsa düşünsünler Mitona sırrım benimle kalmalı bana söz vermiştin unutma benim isteğimi gerçekleştirdin önemli olan bu derken acıyla ellerimi sıkmıştım artık daha fazla bu acıya dayanamıyordum başta Mitonanın bana dediği gibi ölüm sözde olduğu kadar kolay değilmiş bunu en acı şekliyle yaşıyordum şimdi.

"Arat; ne sırrı sen ölüyorsun İnsan derken kalbim içten içe isyan ediyordu neydi şimdi bu karşımda can çekişen kadın için tüm benliğim ve ruhum neden can çekişiyordu o elini bana doğru uzattığında onun elini tutup yanına oturdum bana bakan bu zümrüt yeşili gözlerinde başından beri gördüğüm keder o hüzün ne içindi.

"Mihrap; evet ölüyorum ama herkes bir gün ölmez mi ?

"Arat; ölür ölür de böylemi ölür İnsan sen ne için ölüyorsun sakladığın sır nedir neden susarsın?

"Mihrap; sorgulama Su Cini farzet ki canımın canı uğruna ölüyorum.

"Arat; kim bu uğruna canını verdiğin? Diye sorarken benliğim çığlık çığlığa bağırıyordu sanki kimeydi bu isyanı.

"Mihrap; kim olduğu önemli mi sen canını vermez miydin sevdiğin uğruna?

"Arat; verirdim elbet ama kimdir senin bu uğruna canını verdiğin sevdiğin?

"Mihrap; senin de dediğin gibi sevdiğim işte ada gerek var mı neden sorguluyorsun bu kadar?

"Mitona; izin ver İnsan bana izin ver?

"Mihrap; hayır! Mitona sana bu izni vermeyeceğim şansını zorlama lütfen beni anla zaten ölüyorum bırak huzur içinde öleyim derken yaralarımdan kan boşalmaya başlamıştı acıyla inledim.

"Mitona; ama bunu yaparsam benim vicdanımın huzuru kalmayacak Mihrap belki bir şansın olabilir bunu sevdiğin adamdan saklayamam bu ikinizin sınavı.

"Mihrap; hayır! Derken kanım ve göz yaşlarım arasında artık boğuluyor gibiydim bu acıya daha fazla katlanamıyordum sesim yerde gökte yankılanırken sonkez bakıyordum sevdiğimin gözlerine artık görüntümün de zifiri siyaha bulanması son kuvvetimi de benden götürmüştü gözlerim karanlığa kapanırken konuşmaları artık algılayamıyordum.

"Mitona; hayır! Hayır! Mihrap bizimle kalmalısın.

"İris; neden onun yanındasın Arat neden ona böyle bakıyorsun neden?

"Arat; bilmiyorum kahretsin! kalbimde anlayamadığım bir acı var neden neden! böyle hissediyorum derken istem dışı göz yaşlarım akıyordu bu insan kimdi beni bu denli onda etkileyen neydi kimdi bunu öğrenmeden seni hiç bir yere bırakmaya niyetim yok İnsan beni duyuyor musun aç gözlerini derken onu omuzlarından kavrayıp sarsmaya başlamıştım ama hiç bir tepki vermiyordu elleri iki yanına düşmüştü yüzü dudakları solmuştu.

"Mitona; bu sorunun cevabını sana ben vereyim Melez onu hatırlamıyorsun ama kalbin tanıyor bu tepkileri o yüzden veriyorsun o senin tüm benliğin ile sevdiğin kadın hatırlamıyorsun çünkü sana üç yıl önce ölüm büyüsü yapıldı.

"Arat; sen neler diyorsun!...

"İris; bu bu! yalan yalan söylüyorsun sus artık.

"Aysar; sus artık İris sus ve dinle.

"Tuana; Mitona doğru söylüyor abi derken göz yaşlarına boğulmuştu.

"Arat; anlat madem sevdiğim kadın neden onu hatırlamıyorum o neden bedel

ödüyor anlat dedi öfkeyle?

"Mitona; dinle o halde sana kara büyü yapıldığında ölüm ile yaşam arasında kaldın ve sevdiğin bu kadın bana geldi kara büyüyü bozmamı istedi bedelini bile bile senin hayatına karşılık kendi canını ortaya koydu ve bedeli üstlendi şimdi anladın mı ?

"İris; bu bu! gerçek olamaz olamaz uyan uyanda her şey yalan de derken dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başladı bu ağlayış kabul edemeyiş aslında Arat'ı kaybedişineydi onun kabul edemediği aşık olduğu adamın bu denli sevilmesiydi belki de.

"Tuana; Mihrap o kara büyünün yapıldığı gün Aysar abimle bizim anılarımızı gelen Meleklerden yardım isteyip sildirmiş abi sırf öleceği için acı çekmememiz için bunu bugün öğrendik.

"Arat; seni hatırlamadığıma mı kızayım insan yoksa seni kaybettiğime mi titreyen ellerim ile yüzünü avuçlarımın arasına almıştım anlımı anlına dayayıp usulca kendime çektim içimi titreten bu kadın beni terk mi etmişti tüm benliğim içten içe kendime isyan ederken şimdi onu geri istiyordum ya da onunla yok olmayı.

"Mitona; onun hayata dönmesini istiyor musun?

"Arat; her şeyden çok söyle bunun için ne yapmalıyım?

"Mitona; canından geçer misin onun için ?

"Arat; canım o olmadan can mıdır o yoksa ben de ölüyüm.Aratın son sözleri ile Mitona elinde siyah bir hançer oluşturup Arata uzattı o halde bu hançeri kendine saplarsan o hayata dönecek bunu gerçekten istiyor musun?

"İris; hayır bunu kabul edemezsin Arat seni seviyorum ölmeni istemiyorum.

"Mitona; o halde sen Aratın yerine yapar mısın bunu dedi İrise doğru yaklaşıp hançeri ona doğru uzatıp eline verdi hançeri eline alan İris bir hançere bir Arata baktı.

"İris; ben Arat'ı seviyorum onun ölmesini istemiyorum.

"Mitona; o halde hadi yap Aratın yerine sen kendine sapla hançeri.

"İris; hayır ben ben! bunu yapamam dedi.

"Mitona; sen daha sevdiğin için canını veremezken sevdiğini mi söylüyorsun kadın söylesene burada gerçek seven kim sen mi yoksa orada yatan o kadın mı? Bu sözlerden sonra İrisin ağzından tek bir cümle dahi çıkmamıştı öyle ya sevgi dilde değil yürekte olmalıydı yüreği olan sevmeliydi. Arat ayağa kalkıp Mitonaya doğru yürürken tam karşısına geçip gözlerinin içine bakarak hançeri istemişti Mitona elindeki hançeri Arata verdiğinde Arat bir dakika bile tereddüt etmeden hançeri havaya kaldırıp hızla kalbine sapladığı anda daha derisine girmeden ellerinin arasında toz zerrelerine dönüşüp ayaklarının altına serilmişti bunu gören Arat şaşkınlıkla Mitonaya bakar ve Mitonanın ise o an yüzünde anlam veremediği bir tebessüm vardı.

"Mitona; ikinizde sevginiz ile sınavınızı geçtiniz kara büyüyü yüreğinizde ki gerçek sevgiyle yendiniz derken Mihrabın yanına yaklaşır; böylesine güzel yüreği olan kadını sakın bırakma melez der parmaklarının aralarından hayat havuzuna akıttığı binlerce minik ışık zerreleri Mihrabın tüm bedenini sardıkça vücudunu yenilemeye başlar hayat ağacının rengi yavaş yavaş kırmızıya dönerken konuşmasına devam eder; böylesi bir aşkı dünyaya indirildiğim de bende sizin gibi tattım ben bir Melek idim ama yüce Yaradan beni İnsanlara sınav için yolladığında onları anlamam için bana sizlerdeki gibi bir nefis verdi öfkeyi nefreti aşkı her şeyi ayrı ayrı gördüm tattım ve İnsanların sınavı bittiğinde kendi katıma çıktım benim görevim burada sona eriyor.

"Arat; sana minnet borçluyum Mitona bana sevdiğim kadını kurtarmam için vesile oldun yardım ettin.

"Mitona; bana hiç bir şey borçlu değilsin Melez teşekkür etmek istiyorsan bu özel kadına çok iyi bak şimdi gitmeden önce yapacağım son bir şey var derken Aratın şakağına dokunup anılarını tek tek ona geri vermişti kendine gelen Arat zembereği kırılmış saat gibi anılarında oradan oraya savrulmaya başlamıştı eski haline döndüğünde ise yaşam havuzundaki sevdiği kadının yanı başına gitti ve onun kendisine gelmesini umutla beklerken sonunda beklediği olmuş Mihrabın o yeşil gözleri bir kez daha Arat için aralanmıştı.

"Mihrap; ben ben! bedenimden en son ayrılmıştım ölüyordum şimdi ise bedenimdeyim bu bu! nasıl mümkün olur derken sevdiğim adam ile göz göze gelmiştik seni bir daha göremeyeceğimi sanmıştım Arat bu bu! nasıl oldu? o hançeri kalbine sapladığını en son hatırlıyorum bunu nasıl yaparsın sen sen! iyimisin derken endişeyle olduğum yerden inip korkuyla Arata sarılmıştım.

"Arat; sakin ol ben iyim Mihrap yaptığım senin yaptığınla aynıydı benden elim kolum bağlı oturmamı beklemiyordun öyle değilmi derken onun yüzünü avuçlarım arasına almıştım; üzgünüm Mihrap gerçekten çok üzgünüm seni hatırlamadağım için affet beni.

"Mihrap; sana kızgın değilim aramızda affedilecek bir şey yok ki Arat ben seni deli gibi seviyorum yine olsa yine aynısını yapardım derken Arata sarılmış alışık olduğum o muhteşem kokusunu yine ciğerlerime çekmiştim.

"Arat; bende seni seviyorum tatlı belam bir daha beni o karanlığa bırakma.

"Mihrap; bırakmam bırakamam ki ömrüm Mitonaya dönüp baktığımda tebessüm ile bakıyordu bize; teşekkür ederim bana dünyamı bağışladın Mitona iyi ki tanıdım seni.

"Mitona; sana söylemiştim İnsan her şeyin bir sebebi vardır bana artık gitme vaktidir. Dedikten sonra dev gibi bir ışık huzmesine dönüşüp gök yüzüne doğru kayıp gözden kaybolup gitmişti hayatıma girişi kadar gidişi de hızlı olmuştu ona ne kadar teşekkür etsem azdı sevdiğime daha da sıkı sarıldım o an iki kişinin sesiyle başımı sevdiğimin göğsünden kaldırıp ardıma baktığımda Tuana ile Aysarı görmüştüm tüm içtenlikleri ile gülümsüyorlardı bana.

"Tuana; bizde buradayız ama.

"Aysar; iki aşık birbirini bulunca bizi unuttu kardeşim ne yapsınlar kendilerinden başkasını görmüyor artık gözleri.

"Arat; mızmızlanmayın ona daha yeni kavuştum çocuklar. Derken İrisin ikimize doğru geldiğini görmüş pür dikkat ne diyeceğine odaklanmıştım ama yüzüne baktığımda bir mahcupluk ezilmişlik sezmiştim belli ki o bu gün hayatının dersini almıştı.

"İris; sen kazandın İnsan ben Arat'ı sevmiş olsam da senin kadar sevmedim bu gün gördüğüm buydu ve bana düşen aranızdan çekilmek size mutluluklar dilerim deyip gözden sessizce çekilip kaybolmuştu.

"Aysar; evlilik şöleninizi hazırlamaya başlayalım biz o zaman yapışık aşıklar.

"Tuana; hadi kıskanma abicim seni de görürüz zamanı geldiğinde.

"Aysar; sen bana laf mı çarptın şimdi?

"Tuana; bilmem hissettin mi ? Derken her ikisi de kahkahalarla yanımızdan ayrılmıştı bize de baş başa hasret gidermek kalmıştı. Sonunda beklediğimiz zaman gelip çatmıştı Arat ile bizim düğün şölenimiz başlamak üzere idi Tuana ile Aysar bu şölen için çok çaba sarf etmişti her şey o kadar güzeldi ki mutluluğumu hislerimi o an kelimelere cümlelere dökmem imkansız gibiydi gelin odasında tüm gün benim ile Tuana ilgilenmişti. Üzerimde gerçek incilerle işlenmiş bir gelinlik vardı üstü düz omuzlardan açık sırt dekolteli eteği prenses gelinliği gibi kabarıktı saçımın topuzu beyaz çiçeklerle süslenmişti duvağım yere kadar iniyordu gelin odasına Aysar ile Arat girdiğinde Aratın gözleri üzerimde gezinip yüzüme dönmüştü Aysar elinde tuttuğu çiçek ile yanıma gelip.

"Aysar; gelinimizin çiçeği de geldi sanırım damat bey uzun bir süre gelinden gözlerini alamayacak şimdiden kaldı zaten çok güzel olmuşsun Mihrap.

"Mihrap; teşekkür ederim derken sanki ben Arat dan farklıydım bende bir an bile gözlerimi onun gözlerinden alamıyordum çok yakışıklı olmuştu üzerinde siyah bir damatlık vardı ve ona çok yakışmıştı saçlarını arkaya doğru toplamış salmıştı bana ellerini uzattığında kendimi ona doğru yürürken bulmuştum ellerimiz buluştuğunda bana öyle tatlı gülümsemişti ki oracıkta kalbim durabilirdi.

"Arat; çok güzelsin ışığım ben seni hak etmek için ne yaptım acaba?

"Mihrap; ya ben ne yaptım da seni hak ettim?

"Tuana; ahh! Kıskandım şimdi acaba bir gün beni de biri böyle sevecek mi?

"Aysar; bacakları sağlam kalırsa sever kardeşim derken göz ucuyla da süzmüştü kardeşini bizse onların o komik hallerini izlemeye dalmıştık.

"Tuana; aa! Böyle bir şey yapamazsın abi.

"Aysar; kim demiş öyle bir yaparım ki.

"Tuana; abiiii!

"Aysar; şaka şaka! pörtletme gözlerini öyle çok çirkin oluyorsun.

"Tuana; ne! Sen bana az önce çirkin mi dedin aşk olsun abi.

"Aysar; şaka yapıyorum güzel kardeşim benim hadi şölene geç kalacağız. Aratın kolun da şölenimize doğru giderken hala rüyada gibiydim ikimizde çok mutluyduk ve ikimizde birbirimizi deli gibi seviyorduk şölen yerine vardığımızda geçtiğimiz yolun üzerinde periler ve cinlerin oluşturdukları ışık huzmelerinden oluşmuş kalp halkaların içinden geçiyorduk masalar ipek beyaz örtülerle örtülmüş yüksek beyaz sütunlar rengarenk çiçekler ve güllerle çevrelenmişti etrafta içecek ve yiyecek taşıyan küçük su perileri vardı şölenimiz güzel bir müzik eşliğinde başladığın da her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü Tuana ile Aysar yüzüklerimizi getirdiğinde birbirimizin parmağına yüzüklerimizi takarken birbirimizi bırakmayacağımıza yemin etmiştik nikahımız kıyıldığında artık sevdiğim adamın karısıydım ve biz evlenmiştik kim derdi ki bir gün Su Cinine aşık olup onun ile evleneceğimizi ama mucizeler hala varmış işte şölenin ardından herkes evine dağılmış Arat ile baş başa kalmıştık Arat bakışlarını sabit bir noktaya dikip odanın bir köşesine bakarken gülümseyince ona neden güldüğünü sorma gereği duymuştum.

"Mihrap; neden güldün Arat ?

"Arat; aklıma seninle bir anımız geldi parmağı ile odanın ortasını gösterdiği yere baktığım da sözlerine devam etti; o gün ıslanmıştım üzerimi değiştirirken çarşaf ile üzerime düştüğün o anı hatırladım dediğinde bende kendimi tutamamış gülmüştüm.

"Mihrap; hatırlıyorum o gün beni çok utandırmıştın dedim bana doğru dönüp baktığın da yine gülümsemiş ti.

"Arat; öyle mi peki benden neden utanmıştın küçük hanım derken adım adım bana yaklaşmaya başlayınca zorlukla yutkunmuştum yine birbiriyle gözlerimiz buluştuğunda bana özlemle baktığını fark etmiştim.

"Mihrap; biliyorsun işte derken kekelemiş adeta kurduğum cümleleri yutmuştum yutmak ne kelime o an nefes almayı bile unutmuştum Arat yanıma vardığında yüzümü avuçlarının arasına alıp anlını anlıma yaslamıştı bense onun o derin mavilerinde her zaman olduğu gibi kaybolup gitmiştim.

"Arat; nefes al güzelim benden bu kadar çok mu etkileniyorsun. Dediğinde birbirimize o kadar yakındık ki nefeslerimiz birbirimizin yüzüne çarpıyordu.

"Mihrap; sen bu kadar yakınımdayken bu mümkün mü.

"Arat; yakınında olduğum da benden bu kadar çok mu etkileniyorsun.

"Mihrap; senin aksine senden fazla etkilendiğim doğru Arat dedim titreyen sesim ile.

"Arat; benim senden bu denli etkilenmediğimi mi düşünüyorsun. derken elimi tutup kalbinin üzerine getirdi en az onun kalbide benim ki gibi hızlı atıyordu onun da benim kadar zorlandığını fark ettiğim de şaşırmıştım oysa bunu bana hiç belli etmemişti.

"Mihrap; senin de kalbin çok hızlı atıyor tıpkı benim ki gibi ama bunu hiç belli etmiyorsun dediğimde Arat yanağıma yaklaşıp küçük bir öpücük kondurmuştu o an dizlerimin bağı çözülmüş de beni taşımaya gücü yetmiyor gibiydi Arat beni daha da sıkı sarıp kendine çektiğinde o da benim gibi kokumu içine çekiyordu.

"Arat; seni seviyorum Mihrap sen benim her şeyimsin.

"Mihrap; ben de seni seviyorum sende benim her şeyimsin Dünyamsın dediğim de dudaklarımız özlemle birbiriyle buluşmuştu o da en az benim kadar titriyordu bana her dokunuşunda dokunduğu yer alev alıyor tüm tabularımı bir bir yıkıyor gibiydi her dokunuşu ilmik ilmik kalbimin en derinliklerine işliyordu. Duvağımı çıkarırken saçlarımın üzerine küçük bir buse kondurup kokusunu içine çekerken ürkek bir çocuk gibi sokulmuştum onun göğsüne, gelinliğim ayaklarımın altına düşerken onun karşısında yarı çıplak kalan ben o an ki hissettiğim üryan duygularla yanaklarıma doğru bir kızıllık yayılmaya başlamıştı ikimizin de nefes alış verişi hızlanırken aldığımız nefesler sıklaşmış birbirine karışmıştı bana bakarken göz bebekleri daha bir büyümüş hareleri koyu bir sarıya bürünmüştü gerildiğimi fark eden Arat gözlerimin içine bakıp.

"Arat; sakin ol kendini bana bırak ışığım.

"Mihrap; haklıydı bu utangaçlığımı ürkekliğimi artık bir kenara bırakmalıydım obenim sevdiğim adamdı ve en az bende onu onun kadar istiyordum titreyen ellerim ile onun ceketini çıkarıp ellerim beyaz gömleğinin düğmelerine giderken dudaklarımız tekrar birbiri ile buluşmuştu acemice onun düğmelerini çözmeye çalışırken ellerimiz buluşmuş ardından da düğmelerin bir bir kopuşuyla yere düşen sesleri geriye kalmıştı sırtım soğuk yatağın zeminiyle buluşurken ikimizde üst üste yatağın üzerine düşmüştük nefes nefeseydik o an arzuyla çıplak tenlerimiz buluştuğunda ikimizde çekingenliği bir kenara atmış sevdiğim adamın elleri ruhumun derinliklerine doğru keşfe çıkmıştı dudakları boynum ve göğsüm arasında gezinirken elleri vücudumun kıvrımlarını keşifteydi teninin sıcaklığı beni kavururken ellerim onun saçları ve sırtında geziniyordu ruhumu esir alan bu adam bedenimi de esir almış gibiydi tüm benliğim onun adını haykırırken kalbimde yeşerttiği tarifi olmayan duyguları yaşıyordum bana her dokunuşunda mideme binlerce kelebek hücum ediyor gibiydi gem vurduğum duygular bir bir şahlanıp ortaya çıkıyordu üryan duygular tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkarken hiç bir kural tanımıyordu artık ve onun ateşinde kavrulup tüm benliğim ile bir bütün olmak istiyordu Aratın elleri haylaz bir çocuk gibi kalçalarıma indiğinde ikimizde arzuyla bir birimizi istiyorduk elleri baldırlarımda gezinirken ağırlığıyla üzerime geldiğinde kasıklarım da hissettiğim ağrıyla boğuk bir inilti yükselmişti ikimizden de hazın doruklarına çıkarken tutkuyla tekrar dudaklarımız birleşmiş o gece ruhumuz gibi bedenlerimiz de birbirine ait olmuştu onunla mutluydum o benim her şeyim olmuştu ve evliliğimizin üzerinden tam bir yıl sonra aşkımızın meyvesi olan bir oğlumuz dünyaya gelmişti adını ikimizin de isteği ile Alaz koyduk oğlum tıpkı babasına benziyordu onun gibi güzel bir gülümsemesi vardı ve onlar benim Mucizem olmuştular.

__SON__

 

Umarım romanımı severek okumuşsunuzdur sevgili arkadaşlar karakterleri kurguyu nasıl buldunuz düşüncelerinizi yorumlara yazarsanız çok mutlu olurum🙏

 

Loading...
0%