@zirvelerbenimm
|
Bu kurgu da geçen kişiler, kurum ve olay örgüsü tamamen hayal ürünüdür gerçeklikten bağımsızdır. Küfür ve argo kelimeler içermektedir.
Bu benim yayınladığım ilk kurgum olucak, dolayısıyla acemiyim, yazım yada imla hataları olabilir. Bu hikaye için çok heyecanlıyım çünkü hiç beklemediğim bir anda aklıma düştü. Sizinde benim kadar sevmeniz dileğiyle, lafı çok uzatmak istemiyorum. Buyrun efendim..
Keyifli okumalar...
-Defileden 10 gün sonra İhanet; iki ucu keskin bıçak gibidir. Değdiği yeri parçalar, yarlar, kanatır. İnsan seçemez bıçağı tutan elin sahibini. Ve insan seçemez ödeyeceği bedeli. Nerede, ne zaman ve kim tarfından ihaneti tadıcağını bilemezsin. Unutamaz yaşadığı ihaneti ve her daim hatırasında kalır ödediği bedelleri. İhanet; Hakedilmeyen ömür boyu unutulmayan bir dersttir. Yarası kabuk bağlar artık kanamaz deriz, sızım sızım sızlar. Ne gözünün düşmeyen yaşı nede göğsünde ki ağrısı diner. Ne zaman ki kabul edersin işte o zaman boğazında yumru olur, yutkundukça hatırlatır kendini. Kimi; dostum beni sırtımdan vurdu der, kimi; sevdiğim bana ihanet etti der. Kimine göre şekilleri farklıdır fakat ihanet tek bir kapıdır. Adam elinde ki bardağı masaya bıraktı, kafasını geriye doğru yatırarak son bir kaç haftadır yaşadığı gerginliği üzerinden atarak gevşemek istedi ama bu pek mümkün değildi. Küçücük sandalyeye koca bedeni sığmıyordu ve sürekli oturuşunu düzeltmek zorunda kalıyordu. Yarım bıraktığı bardağını tek dikişte bitirdi. Bu mereti kesinlikle sevmiyordu. Tek isteği biraz rahatlayıp gevşemekti. Bir kaç hafta öncesine kadar kardeşim dediği adam tarafından ihanete uğramıştı ve bu yenilir yutulur bi'şey değildi. Yıllardır canı bu kadar yanmamıştı. Halbuki yakmak onun işiydi. Histerik bir gülüş peyda oldu dudağında. İnsan kardeşine neden ihanet ederdi ki? para ve güç için mi? bu iki boktan sebep bile olamazdı. Ne kadar da acınası bir haldi. Karşısında ki adamı bardağını tekrardan doldurdu. Emir almasına gerek yoktu. Adam başını cama doğru çevirerek çiseleyen yağmuru seyretmeye başladı. Adamın suskunluğu etrafındakileri bi hayli tedirgin ediyordu. Fırtına öncesi sessizlik gibi. Bulindukları yer şehir dışına yakın küçük bir balık lokantasıydı ve geldiklerinde beri abileri dedikleri adam hiç konuşmamıştı. Bu kesinlikle hayra alamat değildi. Çünkü kendisi sessizlikten epey uzak, fazlaca gürültü çıkarıp birilerini sürekli rahatsız ederdi. Daha fazla daynamayarak "abi neden bu kadar sessizsin, normalde ortalığı ayağa kaldırman gerekiyordu yada yakman?" konuşan en sağdık adamlardın biri olan Harun'a çevirdi bakışlarını. "İhanete ilk kez uğramıyorum fakat kardeşimdi lan o benim" dedi içi yanarak. Elle tutulur bir sebep arıyordu ama yoktu. "Abi beni nasıl anlamak istersin bilmiyorum ama Yunus denen piçi ilk günden beri gözüm tutmamıştı. Haklısın on yılı aşkındır birlikte iş yapıyoruz ama içinde varmış itin. Fırsatını da bulunca emeline ulaşmış oldu." Diye kendi fikrini belli etti Harun, abisini üzgün görmek hiç hoşuna gitmiyordu. Adam normalde de gülmüyordu ama en azından hüzünlü değildi. Ortalığı ateşe vermesini isteyeceğini hiç düşünmemişti. Yanlarında ki sandalyeler eş zamanlı çekilerek görültüyle iki kişi daha oturdu. "Yanar abim n'haber?" diye şakıdı İsa. Neşesi her daim yerinde olan tek kişiydi ve etrafındakilere de bulaştırırdı. Ters bi bakış attı adam. Gözlerini deviren Musa hemen lafa girdi. "Lan abinin halini görmüyor musun? adam zaten dağılmış bi'de seninle mi uğraşsın dingil" dedi. Konuşmaya pek niyeti yoktu adamın, karşısındakilere hala tepki vermeden bakıyordu. İsa patronu bi'umut belki konuşur diye tam konuşmaya yeltenmişti ki Harun tam zamanında dizine vurdu. Diz kapağı yerinden çıkmış gibi tepki veren İsa, Musa'nın da kaş göz yapmasıyla masumca yerine sindi. Bu adamlar onun için hiç düşünmeden canlarını verirlerdi keza kanıtlamışlardı da. Onlar hep birlikte bir aileydi. Kaşlarını çatarak yüzünü buruşturdu. Bu halinden derhal sıyrılması gerekiyordu. Ergenler gibi tripte atarsa tam olur. Bu kadar hızlı dağılacak biri değil, sadece duygusal boşluğuna gelmişti o kadar. O kadını gördüğünden beri bi tuhaftı zaten. Kendi kendine kızmaya başlamıştı, yine aklına gelmişti. Patronlarının mimiklerini takip eden üçlü şaşkına dönmüştü. Yüzü şekilden şekle giriyordu. Önce tiksinti sonrada kızgınmış gibi duruyordu. Kendine fazla yükleniyordu. Bu üçünün ortak düşüncesiydi. Karşısında ki adamlarına şöyle bi bakış attı. Sadece kendisi içiyordu ve bu hiç hoşuna gitmiyordu. Gerçi bu aralar hoşuna gitmeyen pek çok şey oluyordu. "Siz niye içmiyorsunuz?" diye sordu. Bu soruyu bekleyen İsa hemen atladı. "Lan Musa doldur bana da" bardağı masanın ortasına doğru itekledi. "Ulan sürahi elinin altında ya kendin doldursana" diye sinirle söylendi Musa. Bu ikilinin atışmadığı gün kıyamet alameti gibi bi'şeydi. "Uzatın bardaklarınızı Allah'ın cezaları, daha fazla sesinizi çıkarmayın. Patlatırım bir yerlerinizi zürriyetsiz kalırsınız" olaya müdahale eden Harun ikisini dizginleyen ikinci kişiydi. Bir müddet kimseden ses çıkmadı. Bardaklarını yudumlayarak atıştırmalıklardan yiyorlardı. Ufak bir boğaz temizlemesiyle konuşmaya niyetlendiğini belli eden Harun gözlerini patronuna dikti. "Bu saatten sonra yapılacak belli biliyorsun, infaz emrini çıkarmadan yandaşlarını da bulmamız gerekiyor. Bir müddet daha sessiz kalarak geriye çekildiğimizi düşünmelerini sağlayalım ki..." lafını Musa tamamlamıştı. "Cesaretlenip ortaya çıksınlar. Arka planda araştırıyor oluruz abi" dedi. "Böylelikle masadakilerden hangisi dost hangisi düşmanımız belli olur." diyerek arkadaşlarına katıldığını belli etti İsa. Adam kollarını masaya yaslayarak eğildi. "Herkes üzerine düşeni eksiksiz bi'şekilde yapacak. Bu saatten sonra kimse gazabımdan kurtulamaz" İhanet kendisine yapılan büyük bir darbeydi. Bunu kimsenin yanına bırakmayacaktı, herbirini mekanlarında ateşe verecekti. İşte bu onun yeminiydi. Bakışlarını Musa'ya çevirerek suskunluğuna bi son verdi. "Sana verdiğim listeyi ne yaptın?" "Hepsini donuna kadar araştırdım. Hiç birinin kaçış noktası yok, hepsi avucumuzun içinde abi merak etme. Köşe bucak sakladıkları ne kadar ifşaları varsa artık elimizin altında. Hepsine de ayrı ayrı dosya hazırladım kasada duruyorlar. Kimsenin ruhu duymadı kasaya koyduğumu." Başını olumlu salladı ve aynında ki İsa'ya döndü. "Köstebek ne alemde?" elinde ki bardağı bırakıp kaşlarını çatarak cevap verdi. Nadiren ciddi olduğu anlardan birindeydi. "Depoda çocuklar birazcık sevmiş olabilirler ama hala nefes alıyor" sevme şekilleri normal insanlardan farklıydı ama ne yapsınlardı sevgi konusunda bonkörlerdi. Duyduklarından memnun olmuşçasına dudakları iki yana kıvrıldı. Bundan sonra öyle bir yangın başlatacaktı ki geriye sadece küller kalacaktı ve o külleri de savuracaktı. Mekandan ayrılarak malikaneye geçtiler. Üç adam da evlerine gitmek yerine malikaneye gelmişlerdi. Böyle dostun, düşmanın belli olmadığı bir zaman diliminde abilerini yalnız bırakmak istememişlerdi. Normal zamanlarda da evine pek gitmeyen İsa için değişen bir işey yoktu. Sınırsız yeme-içme fırsatını asla göz ardı edemezdi. Bir geceyi daha tetikte bekleyenler her hengi bir saldırı olmayınca gerçektende Yanaroğlu'nun geri adım attığını düşünerek büyük bir gaflete kapıldılar. Birlikte Yanaroğlu'na darbe yapan bu dört kişi sabahı coşkuyla karşıladı. Halbuki arka planda bir mezarları bile olmayacaktı. Gerçek anlamda olmayacaktı.
☀️ -Defileden bir gün önce-
Arabada çalan şarkıya eşlik ederek sıkışık olan trafikte sakinliğimi korumaya çalışıyordum. Tabi bu berbat bir durumdu. Kalabalık şehirde yaşamak kesinlikle işkenceydi. En kısa zamanda buradan gidecektim. Hemde en acilinden. Evet İstanbul'dayım. İşim gereği bir çok yere gitmem gerekiyordu. Fakat hiç bir yer beni İstanbul kadar bıktırmamıştır. Kimine göre efsanelerle dolu bir şehirdir, tabi zorluklarına katlanabiliyorlarsa. Bense zorlanmaktan nefret ederim, buda beni bu şehirden uzaklaştırıyordu. Umutlar yarınlarda saklıdır derler ya, çokça inandığım bir laftır. Benim içinde yarın büyük bir gün. Türkiye genelinde ses getiren bir defile vardı ve bende o defilenin baş mankenlerinden biriydim. Çünkü Güneş ILKIN büyük bir yıldızdı. Oflayarak saçımı geriye doğru savurdum. Sıkışık bir trafik içinde Avrupa yakasına geçmeye çalışıyordum. Milim milim ilerleyerek pek başarılı olduğum söylenemezdi. Derin bir nefes daha aldım, tam 3 saat 17 dakikadır yoldaydım. Kahretsin ki iş çıkış saatine denk gelmiştim. Bu tamamen aptal asistanlar yüzündendi, daha erken bir saatte haber vermiş olsalardı bende ona göre yola çıkardım. Gidince ilk işim onları kovmak olucaktı. Sinirlerim iyice gerilmişti. 'Bu ne Allah aşkına sanki herkes karşıya geçmek için tek yol buraymış gibi doluşup durmuşlar yola. Tamam, benim işim acil peki sizin nasıl bi aciliyetiniz varya sıkıştırdınız trafiği.' Kendi kendime konuşmaya da başladım ne güzel. Sadece gerginken farkında olmadan konuşurdum. Yada çatıcak birini bulursam daha iyi olucaktım. Ne yapayım bende böyle biriydim. Telefonum çaldı. Anlaşılan gönüllü biri vardı, pekala kendisi beni arayarak büyük bi hata yapmıştı. Airpods kulaklığımı takarak telefonun açma tuşuna bastım. Arayan menajerimdi. "Ne var?" sert bi giriş yapmıştım, bozuk bir sinirle ne kadar iyi olabilirdim ki. "Anlaşılan trafik canavarı iş başında. Patron ne bu sinir, daha sakin olmayı dene yoksa gencecik yaşında kırışık suratlı olucaksın. Sonra demedi deme." "Kes sesini! Kırışırsam da kırışırım aptal herif. Senin yüzünden bu haldeyim zaten, saçma salak konuşup iyice sinir etme adamı. Ayrıca canavar değilim!" "Tamam tamam demedim bi şey, aslında benim yüzümden değil Sertap saatleri karıştırmış." Sinir kat sayımı artırıyordu ama farkında değildi. Kahkahama engel olamadım, en sonunda beni delirtecekti. "Aptalsın ya aptal! Beceriksiz menajerinim asistanı var ya, inanamıyorum sana! Beceriksizliğini; kendine bir asistan bularak kapatmaya çalışıyorsun ama asistanın senden daha beceriksiz. Hayatımda senin kadar beceriksiz birini daha görmedim. Tabi beceriksiz asistanında buna dahil." Derince soluklandım. "Tam beş defa beceriksiz kelimesini kullandın hemde hakkını vererek" Hay Allah'ım ben ne diyorum bu ne diyor. "Pekala, eğer beni yolda hemde araba kullanırken;sinirden gaza basarak zincirleme kazaya neden olup, o kazada ölmem gibi bir amacın varsa kesinlikle doğru yoldasın. Çünkü bunu başarmana son bir." "Aman dikkat, sen bizim gözdemizsin öyle kötü düşünme. Senin için rezene çayı yapıyorum, içtikten sonra ne sinir kalır nede stres. Bay bay bebeğim." "Ne çayı bütün bitkileri birleştirsen bile kolay kolay sakinleşeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Geldiğimde sakın gözüme gözükme çünkü ilk işim seni kovmak olucak. Asistanında buna dahil. Benden habersiz işe aldığın, dolaylı yoldan olsa bile maaşını benim ödediğim asistanın." "Okey. Peki baş..." Dayanamayarak telefonu suratına kapattım.Daha fazla küfretmek istemiyordum ve nefessiz kalmak. Tam altıda son provalar yapılmaya başlanacaktı. Dünyaca ünlü bi tasarımcı Türkiye'de de bir defile düzenliyordu. Son derece başarılı bi manken olarak geri kalmamıştım ve yapılan teklifi kabul etmiştim. Bu defilede görünmek beni yurtdışında da tanınır hale getirecekti. Büyük bir fırsattı ve son derece verimli kullanacaktım. Yavaş yavaş trafiğin açılmasıyla daha da sakinleştim. Aynadan arkamı kontrol ederek gaza basıp önümde ki arabaya makas attım. Hızla yol almıştım. Umarım yaptığımdan dolayı ceza falan almazdım. Şimdilik tek istediğim bu programı en güzel şekilde geçirmekti. ... Nihayet mekana gelebilmiştim. Arabamdan inerek içeriye doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Saatime baktığımda 17:51 geçiyordu. Daha da hızlandım, beklemekten ve bekletilmekten nefret ederdim. Yüzlerce kişi çalışıyordu. Çalışanların arasından geçerken -keşke benimkiler de bu kadar çalışkan olsalar- diye içimden geçirmeden de edemedim. Boğaza sıfır son derece şık ve iç açıcı bi mekandı. Bizim giyinmemiz için ayarlanan kulise girdiğimde işçi arılar gibi giren çıkan belli değildi. Fazla kalabalık ve bunaltıcıydı. Şöyle bi göz gezdirdim ve evet, benim için ayarlanan makyaj masasını bularak gidip oturdun. Gerçi altında ki sağ olsun hemencecik bulmamı sağlamıştı. "Çık şuradan" bu adama aptal dediğim için kendimi tebrik ediyorum, çok yerinde bir tespit olmuş. Şu koca cüssesiyle masanın altına saklana bileceğini düşünüp, yetmiyormuş gibi birde icraata geçirmesi yok mu? gelde çıldırma. Kafasını masanın altından çıkararak alttan alttan bana baktı. "Nasıl gördün hemen, bazen senden tırsmıyor değilim" "Tahmin etmek çokta zor değil. Nede olsa kaçabileceğin tek yer benim masamın altı olur. Üstelik şu koca cüssenle küçücük masanın altında görünmediğini mi sanıyordun." Yüzüne doğru eğilerek konuştum. Derince yutkundu benden korkuyordu. Hoşuma gitmiyor değildi. Bazen kendimi cadı gibi hissediyordum. Umarım bu normaldir. Atıf arkama geçerek omuzlarıma masaj yapmaya başladı. Gergin olduğumun pekala farkındaydı. Defileden dolayı olduğunu da biliyordu. Masajla rahatlamaya başlamıştım. Bir yandan da beni hazırlamaya başlamışlardı. İlk giyeceğim elbise için makyajım bi tık ağır, saçımda su dalgası yapılacaktı. İki defa podyuma çıkacaktım ve bunu yapacak tek kişi bendim. Yarın gece; yıldız, ay gökte ne kadar parlak şey varsa hepsinden daha parlak olacaktım. Tıpkı Güneş olan ismim gibi ışık saçacaktım. Düşüncelerimden önüme bırakılan bi fincan bitki çayıyla sıyrıldım. Burnumdan seslice nefes verdim. Atıf'a olan sinirim daha geçmemişti. Başımı çevirerek ondan tarafa baktım, tepemde dikiliyordu. En nefret ettiğim şeylerden biride buydu. Birilerinin bana üstten bakması, mecazen değil gerçek anlamda. Ben otururken yada uzanmışken tepemde birilerinin dikilerek bana bakması. Aşağılık kompleksi mi diyorlar her ne haltsa işte. Tepeden bana bakıldığında yetersizlik gibi saçma sapan hisler doluyor içime. Bunu bastırmak oldukça zor. Bakışımdan anladığını düşünüyorum çünkü birkaç adım geriledi. Tabi arkasında suç ortağıyla, göz ucuyla şöyle bi baktım. Zayıf cılız bir kızdı. Elleriyle sıkı sıkıya tuttuğu defterlerini göğsüne bastırıyordu. Sanırım ilk iş deneyimiydi, fazla acemi duruyordu. Uzanarak fincanı alıp bi yudum içtim. "Bir süre gözüme gözükmeyin" bağırıp çağırmak yerine onları sakince yanımdan uzaklaştırmıştım. Çünkü ben gayet olgun bir kadındım. ._. Tamamen hazır bir şekilde podyuma açılan kapının ardında sıramın gelmesini bekliyordum. Sıranın bana gelmesiyle podyuma çıktım. Gayet emin adımlarla yürüyüşümü tamamlayarak geri döndüm. Tekrar beni ikinci çıkışım için hazırlamaya başladılar. Yine aynı şekilde provayı tekrarladık. Kaçıncı çıkışımdı artık hatırlamıyordum. Sürekli elbise değiştirmekten yorulmuştum. Ve nihayet bitmişti, tabi bende. Kendi üslerimi giyerek benim için ayarlanan otele gitmek için çıkışa doğru yürümeye başladım. Kapıdan çıkıyordum ki, bayan Casandra'yla karşılaştım. Anında yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim. asık suratlı insanlar çekilmez oluyorlardı çünkü. (diyalaglar ingilizce) "Ah tatlım harikasın" "Teşekür ederim" "Yarında böyle parlamanı umuyorum" "Daha iyi olacağımdan emin olabilirsiniz" "Senin hakkında güzel şeyler düşünüyorum. Erkenden söylemek istemezdim ama nedense moralini yükseltmek istedim." "Çok incesiniz, güzel düşünceleriniz içinde teşekkür ederim" "Yarın görüşmek üzere" "Görüşürüz" Derin bir nefes çektim. Kesinlikle çok iyi gelmişti. Enerjiyi fullemiş bir biçimde yoluma devam ettim. Günümü bundan daha iyi bitiremezdim. Aklımın bi köşesinde çalan şarkıya eşlik ederek ilerledim. Bayan Casandra dünyaca ünlü İngiltereli bir sitilistti. Neredeyse her ülkede defileler düzenlemiş ününe ün katmıştı. İşinde ki titizleriyle ve tutkusuyla kesinlikle rol modelimdi. Yaptığı defileye bu kadar yakından tanık olmak benim için tarif edilemeyecek kadar önemliydi. Ve içinde bulunmak... Arabama binmek için ilerlerken bıraktığım yerde bulamayınca, şüpheyle etrafıma bakındım. Telefonumu çıkarıp Atıf'ı arayacakken arabam önümde durdu. Şükürki ben söylemeden harekete geçmişti Atıf efendi. Arka kapıyı açarak bindim. "Güneş hanım hoş geldiniz, nasıl geçti yoruldunuz mu?" "Ha şöyle, az saygılı ol. İyiydi önemli olan yarını da güzel atlatmak." "Size saygım sonsuz biliyorsunuz. Bazen sinirlenmeniz iyi geliyor deşarj oluyorum desem yeridir." Tebessüm ederek "iyi bari en azından işe yarıyormuş. Direk otele gidelim dinlenmek istiyorum artık." "Emredersiniz majesteleri" yüzümde tebessümle kayıp giden yolu izlemeye başladım. ... Arabanın durmasıyla kapattığım gözlerimi araladım. Bir an önce yumuşacık bir yatakta deliksiz bi uyku çekmek istiyordum. Uyuşuk hareketlerle arabadan indim. Atıf'ta benimle birlikte inince, anlamayarak yüzüne baktım. O'da yüzüme anlamsızca bakmaya başladı. Boş boş birbirimize bakmaya başladık. Daha fazla saçmalamayalım diye konuşmaya başladım yoksa bu sabaha kadar devam ederdi. "Sen hayırdır?" tek kaşımı kaldırarak merakla yüzüne baktım. "Eee bende burada kalıcam ya" "Hadi canım daha neler" sesimi azıcık kalınlaştırarak inanamıyormuş gibi çıkardım. Gerçekten deli edecekti beni. "Tatlım! zaten aynı yerde kalıcağımızı biliyorum, arabayı park etmeden nereye gidiyorsun." Aydınlanmış bir yüz ifadesi belirdi yüzünde. "Haa o mu? ıı şey vale varya ondan şey ettim" Sadece laf israfıydı bu adam. "Sanki çok çalışıyorsun ya! bi zahmet arabayıda kendin park ediver. Başkaları senin yapman gereken işleri yaparlarsa sana ihtiyaç duymam saçma olmaz mı sencede?" Kafa sallayarak tekrar arabaya binip park alanına doğru sürdü. Neyi kastettiğimi gayet iyi biliyordu. Ona fazla yüklendiğimi düşünmüyorum. Bu aralar fazla stresliyim, eğer benimle çalışıyorsa nazımı da çekmek zorundaydı. Atıf beş yılı aşkındır benimle çalışıyor. Başta bana katlanması onu zorlasa da başarılı bir şekilde işin altından çıkmıştı. Minicik nazım varsa ne olmuş. Uyuşuk adımlarla otelin lobisine giriş yaptım, saat dokuza geliyordu. Topuklu çizmelerimin zeminde bıraktığı sesle bir kaç kişinin bakışı bana dönmüştü. Dikkat çekmek benim işimdi. Dudağımın kenarını kıvırmadan edemedim. Tabi yüzümde ki maskeyle kim olduğuma dair pek bir fikirlerinin olduğunu sanmıyorum. Bir çalışan hemen yanıma geldi. "Efendim hoş geldiniz, buyrun size eşlik edeyim." Kafamı sallayarak onayladım. Tek isteyim odama çıkmak ve uyumaktı. Resepsiyon görevlisine ismimi vererek oda numaramı öğrendim. Atıf hala gelmemişti. Kim bilir ufak(en büyük boy) valizimi getirmek için ne uğraşlar veriyordu. Sesli bi nefes vererek asansöre ilerledim. Görevli benim yerime düğmeye basmıştı. Lüks bir oteldi, altı beni kurtarmazdı zaten. Bakışlarımı lobinin içine doğru çevirdim, bulunduğum ortamı hala incelememiştim. Benim için büyük kayıptı. Gayet hoş dekore edilmişti. Her köşe başına çiçekler konulmuştu, spot ışıkları rengarenkti, buda garip bir şekilde göze güzel geliyordu. Daha önce rengaren bir otel lobisi görmemiştim. Değişik. Kristal taşları anımsatan avizesi tepmizde parlıyordu. Masalar ve sandalyeler beyaz renkli örtülerle örtülmüştü. Sade renkti beğenmedim. Asansörün gelme sesiyle bakışlarımı önüme çevirdim. Kapı açılınca bi kaç kişi inmişti. Bende binmek isteyince biriyle omuzlarımız çarpıştı. Çarpışmamız sert değildi ama ben fazasıyla yorgun hissettiğimden olsa gerek sarsılmıştım. Çarptığım kişi atik bi hareketle belimden tutarak asansörün kapısına çarpmama mani oldu. Yüzüne baktığımda bana üstten bakışlarını yakaladım. Siyah saçlar, gece mavisi gözler ve karanlık bakışları gördüm. Evet bir insanın bakışları karanlık olabilir miydi bilmiyorum ama aklıma ilk bu tabir gelmişti. Mavi gözlerde karanlık bakışlar vardı. Sanki aydınlığını kaybetmiş gibi. Birden irkilerek ondan uzaklaştım. Kesinlikle artık uyumam gerekiyordu. Benim ondan uzaklaşmamla geriye doğru adımlayarak arkasını dönüp hızla uzaklaştı. Çıkacağım kat numarasına basarak beklemeye başladım. Çok garip hissediyordum. Bakışmamız en fazla beş saniye falan sürmüştü. Bana neden saatler gibi geldi? Yorgunluktan canım, başka neyden olabilir ki değil mi? Odama girerek hızlı hareket etmeye başladım. Önce güzel bir duş aldım sonra Atıf'ın bin bir zorlukla getirdiği valizimi yerleştirdim. Defileden hemen sonra gitmeyecektim. Bir kaç gün daha kalıp kafa dinleyecektim. İşlerimi hallederek kendimi sırt üstü yatağa bıraktım. Gözlerim kendiliğinden kapanıyordu artık. Ama bir görüntü belirdi kapalı gözlerimin altında. Karanlık bakışlar. Kaşlarım istemsizce çatıldı, çok anlamsız bir şey yaşıyordum şuan. Yorganımın altına girerek düşüncelerimden sıyrıldım. Uyku her şeyin ilacıydı bana göre. Yarının ne getireceğinden habersiz güzel bir uykuya daldım.
-Bitti-
Bol güneşli günler dilerim... Hatalar olduysa affola. Oy ve Yorum yapmayı unutmayın lütfen 🫠
|
0% |