Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@zozanli

 

 

"Ela'm, kızım hadi kalk ne çok uyudun sen öyle" annemin o narin sesiyle gözlerimi yavaşça araladım. Yatağıma uzanalı daha bir saat bile olmamıştı. Kendi başıma yaptığım egzersizlerden sonra yorgun düşüp biraz dinlenmek istemiştim.

 

"Anne biraz daha lütfen! Hem daha yeni uyudum. Yorgunum."dedim uyuklayarak.

 

"Ama kızım akşam oldu. Birazdan babanlar burda olurlar." Sesi biraz öncekine nazaran daha yüksek çıkmıştı. Bu, birazdan kalkmazsan odaya geliyorum demekti. Üzerime örttüğüm ince poları kenara ittirip "Tamam anne yaa kalktım."diyerek yavaşça yataktan doğrulup ayağa kalktım.

 

Annem Zühre 50'li yaşlarında uzun boylu, beyaz tenli, çok hafif kilolu, türbanlı bir kadındır. Babamla birbirine o kadar yakışıyorlar ki, onlara her zaman imrenerek bakıyordum. Onlar benim bu hayattaki örnek alabildiğim tek çiftti.

 

Annem ile babamın anlattığına göre görücü usulü evlenmişlerdi. Zamanla birbirine çok aşık olmuşlar ve bu aşktan dört tane evlatları olmuş.
Ablam Eva 26 yaşında uzun boylu, beyaz tenli, saçları beline kadar uzun ve kara gözlü. Gözleri aynı annemin gözlerine benziyor.
Abim Mert 30 yaşında. En büyüğümüz, evli ve dünyalar güzeli bir kızı var.
Abim orta boylu, esmer ve aynı zamanda çok yakışıklı... Babamdan sonra güvendiğim iki insandan biridir kendisi...

 

İkizim Efe, boy olarak anneme çekmiş. Uzun boylu, esmer, kirli sakallı, çok yakışıklı ve uyuz biri. Çift yumurta ikiziyiz biz.

 

Ve ben Ela, 20 yaşındayım. Kumral saçlı, ela gözlü, orta boylu ve zayıf biriyim. Abim, Ablam ve Efe, hepsi saçlarını annemden almışlar. Babam da zaten siyah saçlıydı. Saçlarına yeni yeni aklar düşmüştü. Babamlara saçlarımın neden siyah değil de kumral olduğunu sorduğumda 'kızım sen halan'dan almışsın saçlarını" derdi hep.
Ben küçük yaşımda bir kaza geçirmiş ve hayatım alt üst olmuştu. Yürüme yitimi kaybetmiştim. Tüm hayatım hastane ve rehabilitasyon merkezlerinde, iyleşmem için çabalamaktan geçti ve şimdi tek değnekle yürüyebiliyorum. Bu benim ve ailem için çok zor ve acılı bir süreç olmuştu. Ve bu süreç eskisi kadar zorlu olmasa da hâlâ devam ediyordu.

 

"Hadi yavrum kalk artık"annem tekrardan seslenince değneğimi elime alıp odadan çıktım. Odadan çıktığım gibi burnuma enfes kokular gelmişti. Bütün ev mis gibi yemek kokuyordu. Yavaş yavaş mutfağa doğru ilerleyip kapı girişinde durdum. Sırtımı kapı pervazına dayayıp biraz annemi izledikten sonra sessiz adımlarla ona yaklaşıp tam dibinde durdum.

 

"Ooo anneciğim her yer mis gibi kokuyor."deyip annemin yanağından öptüğümde, beni fark etmediği için hafif irkilmişti.

 

"Kızım öyle sessiz sessiz yaklaşılır mı? Korkuttun beni"dedi bana sahte bir kızgınlıkla bakarak.

 

"Korkutmak istememiştim. Özür dilerim annecim."Dudağımı büker gibi yaptığımda, annem dayanamayıp bana sarılmıştı. Gülümseyerek annemden ayrılıp ocaktaki tencereleri işaret ettim.

 

"Bugün yemekte ne var? Evi mis kokular sarmış."dedim.

 

"Tavuk sote, pilav, çorba, kıymalı börek ve tatlı olarak da yanında kadayıf var. Sevdiğin yemekleri yaptım bebeğim."dedi yanağımı okşayarak. Annem yemekleri hazırlarken bende masaya geçip oturdum.

 

"Anneciğim, Abimler ne zaman dönüyor. Ece'yi çok özledim." dedim. Abim ve Seren yengem şehir dışına çıkmışlardı. Bir hafta önce Abim ve yengem, yengemin ailesinin ziyaretine gitmişlerdi.

 

"Bugün dönüyorlar, bilmiyor muydun? "
Başımı hayır anlamında salladım. Haberim yoktu.

 

"Desene bu hazırlıklar abim için"dedim göz kırpıp gülümseyerek. Annemle uğraşmayı çok seviyordum.

 

"Olur mu öyle şey kızım. Hem yemekler senin sevdiğinden. Abinler için hazırlık yapsaydım onların sevdiği yemekleri pişirirdim." Ocağın altını kısıp dolaba yöneldi.

 

"Biliyorum anneciğim, sadece şaka yapıyorum." dedim tebessüm ederek.

 

"Anneye öyle şaka yapılmaz küçük hanım."dedi. Kaşlarını çatarak yanıma gelip elindeki portakal suyunu bana uzattı. Annemi tanımayan gerçekten de sinirlendiğini düşünürdü. O derece rolünü iyi oynuyordu.
Annem çocuklarına asla bağıran sinirlenen bir kadın değildi. Bir yanlışımızı gördüğü zaman, çok güzel bir dille bizi uyarırdı. Babam da aynı şekilde...

 

"Annem biliyorsun seninle uğraşmayı çok seviyorum "deyip öpücük attığımda, elleriyle yanaklarımı avuçlayıp alnımdan öptü.

 

"İyi ki benim bebeğim oldun." Gözleri dolmuştu. Ağlamamak için kafasını yan tarafa çevirdi ve derin nefes aldı. Neden durup dururken gözleri dolmuştu ki?

 

"Sen de iyiki benim annemsin de, neden gözlerin doldu? Sanki her an ağlayacak gibisin."dedim. Gözlerine bakmaya çalıştığımda gözlerini kaçırdı. Elini tutup bana bakmasını sağladığım sırada kapı zili çalmaya başladı.

 

"Yok bir şey bitanem. Öyle duygusal bir anıma denk geldi. Hadi sen kapıya bak." Tamam deyip yavaş yavaş kapıya doğru yürümeye başladım. Zil tekrar çalmaya başladı.

 

"Tamam geldim. "deyip kapıyı açtım. Gelen babam ve ablam idi. Babamı görünce hemen boynuna sarılıp yanaklarından öptüm.

 

"Hoş geldin babacığım"

 

"Hoş bulduk kızım"dedi o da beni öperek.

 

"Bize de bir hoş geldin demek yok mu kız?"dedi ablam yüzüne sahte bir kızgınlık ifadesi koyarak. Gülümsedim.

 

"Sende hoşgeldin abla "dedim göz kırparak. Ablam ayakkabılıktan terlik çıkarıp giydikten sonra babam için de bir çift terlik çıkartıp önüne koydu.

 

"Biliyorsun babamı görünce herkesi unutuyorum."dediğimde ablam koluma girmiş salona doğru çekistirmeye başlamıştı. Düşmemek için değneğime sıkıca tutunurken 'korkma düşmene izin vermem' der gibi bakıp yürütmeye devam etti.

 

"Biliyoruz canım senin babamı ne kadar çok sevdiğini. Aramızdaki bu sevgiyi bazen kıskanmıyor değilim haa... " bir kaşını kaldırıp bana baktığında gülmüştüm. O sırada babam mutfağa annemin yanına geçmişti.

 

"Kıskanma ablamm, ben seni de çok seviyorum."dedim sarılıp öperek.

 

"Biliyorum Ela'm, sadece sana takılıyorum. Bende seni seviyorum hemde çok"dedi. Yanaklarımı sıkıp odasına yöneldi.

 

"Abimler gelene kadar ben üstümü değiştireyim, çok terlemişim."deyip odasına girdi.
Annemler mutfakta, ablam da odasında olduğu için tek başıma salonda oturuyordum.
Abimler gelene kadar kanepede uzanmaya karar verdim. Daha abimlerin gelmesine yarım saat vardı. O sırada Hilal'i aramak için telefonu elime aldım ve numarasını çevirdim. Hemen ilk çalışta telefonunu açması beni şaşırmıştı.

 

"Roz kalp kalbe karşıymış. Bende tam seni aramak için telefonu elime almıştım."

 

"O yüzden hemen cevap verdin. Normalde üç dört defa aradıktan sonra açıyorsun."dedim.

 

"Sen de hemen laf sok, açıyoruz ya işte"dedi gülerek.

 

"Mavişim özledim seni ya, kaç gündür görüşemiyoruz."diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım. Hilal benim en yakın arkadaşımdı. Kardeşim, dostum, sırdaşım, herşeyimdi. Onunla bir gün bile görüşmesek, telefonla konuşur özlem giderirdik.

 

"Evet ya, gelsene bana biraz takılırız. Ne zamandır da bende kalmıyosun."dedi. Bu fikir çok güzeldi ama abimler geleceği için bunu kabul etmem imkansızdı. Abimi çok özlemiştim... Onu görmeden hiçbir yere gidemezdim.

 

"Çok isterdim ama abimler birazdan gelecekler."dedim. Aklıma yeni gelen fikirle sözlerime devam ettim. "Sen bize gelsen? Akşam yemeğinden sonra babamdan izin alır sana geçeriz. Annem nefis yemekler yaptı. Kaçırmak istemezsin, eminim."dedim. Hilal'in, annemin yemeklerini geri çevirmeyeceginden emindim.

 

"Biliyorsun ki Zühre sultanın yemeklerine hayır diyemeyeceğim. Geliyorum, on dakika ordayım."dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Bende telefona bakıp gülmeye başladım. Yüzüme kapatmanın acısını nasılsa ondan misliyle çıkarırdım.
Değneğimi alıp mutfağa geçtiğimde annemler de masada oturmuş çay içiyorlardı. Babamın yanağından öpüp yanındaki sandalyeye oturdum.

 

"Ablan nerde kızım?"diye sordu annem.

 

"Odasında. Abimler gelene kadar üzerini değiştirmek istediğini söyledi. Geldikleri zaman haber verin dedi."dedim. Annem kafasını anladım der gibi sallayıp, bardağında kalan son yudumu içerek masaya bıraktı.

 

"Anneciğim yemeğe bir misafirimiz daha var." Annem misafirin kim olduğunu zaten biliyordu. Tek yakın arkadaşım vardı. O da Hilal'di.

 

"Tamam canım buyursun gelsin. Zaten Hilal kızımı özlemiştim." Annem de, babam da Hilal'i kendi çocuklarından ayırmaz, onu kendi evlatları gibi sevip sayarlardı.
Kendime çay koymak için kalktığım sırada kapı zili çalmaya başladı.

 

"Ben bakarım." deyip kapıya yöneldim. Hilal gelmiştir diye düşünüyordum. Kapıyı açmam ile abimleri karşımda gördüğümde hemen abimin boynuna sarıldım.

 

"Abiciğim, hoş geldin. Çok özledim."

 

"Bende çok özledim güzelim."deyip şakağımdan öptü. Abimden üniversitesi yılları dışında hiç bu kadar uzak kalmamıştım. Altlı üstlü oturuyorduk. Abimler bizim üst katta kalıyorlardı ama sadece uyumak için orayı kullanıyorlardı. Günün geri kalanını hep bizimle geçirirlerdi.
Yengeme başımla selam verip hoş geldin dediğimde, abimin bakışlarına maruz kalmıştım. Abim, yengemle aramızdaki sorunu anlamasın diye, yengeme de sarılıp gülümsemeye çalıştım. Abimin arkasında duran miniğime gözüm kayınca yavaşça eğilip yanaklarından öptüm.
Abimler salona doğru geçerken ben de tam kapıyı kapatıyordum ki, Hilal'in 'dur kız kapatma kapıyı' demesiyle tekrardan açtım. Sanki maratonda koşmuş gibi nefes nefese kalmıştı. Ayakkabılığın üst rafından terlik alarak uzattım.

 

"Hoş geldin canım, hayırdır neden nefes nefese kaldın?"dedim içeriye buyur ederken.

 

"Hiç sorma Roz, sokağın başından buraya kadar köpek kovaladı."dedi. Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Kafasını kaldırıp bana baktığında kendimi tutamayıp kahkaha attım.

 

"Rozzzz"dedi ismimi uzatarak. Tamam 'sustum' der gibi ağzıma fermuar çektim. Genellikle bana Roz diye hitap ederdi. Benim göbek ismim Roza olduğu için, o da bana kısaca Roz diye seslenirdi. Bende ona maviş diyordum çünkü masmavi gözleri vardı.
Hilal koluma girdiği gibi salona geçip abimin yanına oturmuştuk. Kısa bir süre sonra Hilal annemlere yardım etmek için mutfağın yolunu tutmuştu.
Annem, Seren ve Hilal sofrayı kurarken bende kanepede kafamı abimin göğsüne yaslanmış telefonla uğraşıyordum.

 

"Abin geldi bizi unuttun bakıyorum küçük hanım"dedi babam bir kaşını yukarı doğru kaldırarak. Telefonu hemen bir köşeye bırakıp babama çevirdim bakışlarımı.

 

"Seni unutmam hiç mümkün mü? Sen benim burama kazınmışsın"deyip elimle kalbimi gösterdim. Bu söylediğim söze babam tebessüm ederek tekrar televizyona odaklandı.

 

"Ela'm sana birşey soracağım ama bana doğruyu söyle "deyip işaret parmağı ile burnumun ucuna hafifçe vurdu abim.

 

"Buyur abicim, bir dakika ya ben sana ne zaman yalan söylemişim."deyip göz devirdim.
Ne soracağını da az buçuk tahmin ediyordum. Eğer ki tahmin ettiğim şeyi sorarsa o zaman ona doğruyu söyleyemezdim. Yalan konuşmakta istemiyordum, sorduğu şeyi bir şekilde geçiştirmem lazımdı.

 

"Seren ile dargın mısınız ?"dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Doğru tahmin etmiştim.

 

"Hayır abi" deyip parmaklarımla oynamaya başladım. Abim bana bakınca yalan söyleyip söylemediğimi anlıyordu.

 

"Peki neden ona soğuk davranıyorsun? Siz Seren ile çok iyi anlaşıyordunuz. Sizi daha önce hiç böyle görmedim. Sana kötü bir şey mi dedi ya da ne bileyim başka bir şey?"dedi. Eliyle çenemi tutup kaldırarak doğrudan gözlerimin içine baktı. Sanki gözlerini kaçırma der gibi bakıyordu.

 

"Haydi sofraya yemek hazır"diyerek beni abimin sorularından kurtaran anneme içimden binlerce kez teşekkür ettim. Çenemi abimin ellerinden kurtarıp yavaşça doğruldum. Abimin sorularından kurtulmuştum, ama şimdilik...

 

"Yok öyle bir şey abicim, sana öyle gelmiştir"dedim tebessüm etmeye çalışarak. Değneğimi tutunup kalkacağım sırada abim kulağıma yaklaşıp

 

"Bu konuşma burada bitmedi güzelim. Bu konuyu tekrar konuşacağız ve sen bana her şeyi olduğu gibi anlatacaksın bundan kaçışın yok"dedi sevecen bir tavırla. Ben de kafamı aşağı yukarı sallamakla yetindim. Ne tür bir açıklama yapacağımı bilmiyordum. Abime olanları olduğu gibi anlatamazdım. Anlattığım an yengemle araları bozulurdu ve bu benim en son isteyeceğim şey bile değildi.
Abim çok duygusal, çok naif bir insandı. Bana, ablama ve Efe'ye aşırı düşkündü. Özellikle de bana karşı.
Bana hep der 'Ece'yi nasıl seviyorsam seni de aynı şekil seviyorum. Hatta daha fazla'
Belki de bana karşı bu kadar düşkün olması ya da olmaları olduğum durumdan dolayıydı bilmiyorum.

 

Abimle konuştuktan sonra keyfim kaçmıştı. Biraz huzursuz hissediyordum. O gün olan tartışma, yengemin bana söylediği o kırıcı sözler, hepsi bir bir aklıma gelince modum düşmüştü.

 

Babam masanın baş köşesinde, annem de tam karşısında oturuyordu.
Abim, yengem ve Ece sağ tarafta otururlarken, Ablam, Ben ve Hilal de tam karşılarında oturmuştuk.

 

"Bir sorun mu var Roz? Yüzün
neden asık?"Hilal'in kulağıma fısıldaması ile daldığım düşüncelerden irkilerek elimdeki kaşığı düşürmüştüm.

 

"Ödümü kopardın kız"deyip göz devirdim.

 

"Sen hayırdır neden düşüncelere daldın öyle? Yemek de yemiyorsun görüyorum"

 

"Yok bir şey"deyip kaşığımla yemeğimi karıştırmaya devam ettim.

 

"Yok dediğine göre kesin var bir şey"deyip dirseği ile beni dürttü, benden bir şey kaçmaz der gibi.

 

"Size geçince konuşuruz"dedim. Ben anlatmasam da zorla anlattırırdı bana.

 

"Tamam bu gece uyumak yok o zaman, sabaha kadar dertleşeceğiz"deyip göz kırptı bana, başımla onayladıktan sonra tekrar yemeğine dönmüştü.
Herkes yemeğe öyle bir dalmıştı ki kimseden ses çıkmıyordu Ece dışında.
Sessiz ortamı biraz dağıtmak için Hilal

 

"Kemal amca Ela bugün bende kalabilir mi?"deyip sevimli görünmeye çalışarak babamdan izin koparmaya çalıştı.

 

"Bugün olmaz, hem ben kardeşimi çok özlemişim."dedi abim araya girerek.

 

"Mert abicim zaten Ela hep yanında, hep dipdibesiniz. Bu günlük arkadaşım benim olsun lütfen, o benim de kardeşim"dedi başını omuzuma koyup babama bakışlarını çevirdi. Babam olur derse abim de kabul etmiş olurdu.
Babam kafasını olumlu anlamda salladığında Hilal sevinçle yerinden kalkıp babama sarıldı ve yanağından öptü.
Hilal'in babası Murat amca ve babam çok yakın arkadaşlarmış hatta kardeş gibiymişler. Babamın dediğine göre
Murat amca, Hilal daha on yaşında iken vefat etmiş, Hilal'i de babama emanet etmiş. O yüzden Hilal'i bizden ayırmaz, bize nasıl sevgisini gösterirse ona da aynı gösterirdi.
Annesi de üç yıl önce vefat etmişti.
Hilal'i toparlamak çok zor olmuştu. Babam bizde kalması için çok çaba sarf etmişti ama hilal bunu kabul etmemişti. O yüzden bizim evin bir sokak aşağısında ev almıştı, tüm itirazlarına rağmen...
Hilal yaşadığı onca acıya rağmen çok güçlü bir kızdı.

 

Aradan bir saat geçmiş, yemekler yenmişti. Hilal ve ben onun evine doğru yürümeye başlamıştık. Abim bizi eve bırakmak için ne kadar ısrar etse de kabul etmeyip eve tek başımıza gelmiştik.
Eve girdiğimiz gibi ben salona geçip kanepeye uzandım. Hilal de mutfağa geçip içecek birşeyler hazırlamaya başlamıştı.

 

"Kahve mi içelim, yoksa soğuk bir şeyler mi?"diye seslendi mutfaktan

 

"Soğuk bir şey olursa güzel olur maviş."dedim. Yaz ayında olduğumuz için aşırı sıcaktı. Bunun için soğuk içecek daha iyi olur diye düşündüm.

 

"Evet seni dinliyorum Roz, hadi"dedi. Elindeki tepsiyi sehpaya bırakıp kanepede bağdaş kurarak bana döndü.

 

"Ne anlatayım?"

 

"Hadi ama Roz ne demek istediğimi biliyorsun, canın neden sıkkındı. Biz yemek kurana kadar iyiydin sonra birden yüzün düştü. "

 

"Abim bir şey sordu o yüzden "dedim. Ardından limonata bardağından bir yudum alıp biraz serinlemek istedim.

 

"Ne sordu peki? Seni bu kadar üzen şey ne merak ettim. Benim tanıdığım Mert abi seni üzecek, seni kıracak her şeyden uzak tutmak için elinden geleni yapar."
dediğinde kafamı salladım. Abim üzülmemi asla istemezdi. Zaten bunun için uğraşıyordu.

 

"Tabiki de "dedim. Hilal'de ee o zaman sorun ne der gibi başını salladı.

 

"Abim Seren ile aranızda bir sorun mu var dedi"

 

"Roz ben de sana onu soracaktım. Hakkaten aranızda bir sorun mu var? Orada olduğum süre boyunca hiç konuşmadınız. Konuşmayı bırak, onun olduğu tarafa bakmıyordun bile, ama o sürekli sana bakıp sanki konuşmak istiyormuş gibiydi."

 

"Biraz tartıştık."

 

"Ne zaman ve neden?"dedi direkt.

 

"İki hafta önce-"dedim sözümü daha tamamlamadan hemen atıldı.

 

"İki hafta önce ve benim bundan haberim yok"dedi kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakarak.

 

"Hemen o kaşlarını çatma mavişim. Senin o zaman moralin bozuktu, Selim ile aran bozuktu, ondan söylemedim." dedim yanağına küçük bir öpücük kondurarak. Kafası Selim ile doluyken onu kendi dertlerimle daha fazla sıkamazdım.
Selim, Hilal'in nişanlısıydı. O günlerde araları limoni olduğu için yeteri kadar üzgündü...

 

"Olsun, yine de bana anlatmalıydın."dedi. Biraz duraksadıktan sonra tekrar konuşmaya başladı.

 

"Ne dedi de seni bu kadar üzdü? Seren yenge ile aranız gayet iyiydi, çok iyi anlaşıyordunuz."

 

"Evet çok iyi anlaşıyorduk ama beni yapmadığım bir şeyle suçladı."dedim. Omuzlarım kendiliğinden düşüvermişti.

 

"Ne ile suçladı seni?"dedi. Sesi biraz sinirli çıkmıştı.

 

"Bizim liseden arkadaşımız Irmak vardı ya, güya abim ile onun arasını yapıyormuşum" dedim burukça gülümseyerek.

 

"Nee?"diyerek şaşkınca bana baktı ve devam etmem için kafasıyla işaret verdi.

 

"Bu yüzden tartıştık işte"

 

"Peki nerden bu kanıya varmış? Yani senin öyle bir şeyi asla yapmayacağını bilmiyor mu?"

 

"Serhat söylemiş"

 

"Seren Yengenin kardeşi olan mı?"

 

"Evet "

 

"İyi de o yalancının, düzenbazın teki ve bunu herkes çok iyi biliyor. Seren yenge ona nasıl inanır?"

 

"Kardeşi olduğu için olabilir mi?"dedim göz kırparak.

 

"Kardeşinin nasıl biri olduğunu da biliyor ama"dediğinde kafamı sallamakla yetindim.

 

"Seni dinliyorum devam et"dedi birkaç dakika sessizlikten sonra

 

"Ne diyeyim? Anlattım işte" gözlerimi kaçırarak kafamı öne eğdim.

 

"Roz hadi uğraştırma beni bu kadar olmadığını biliyorum. Sen böyle bir şey için bu kadar kendini üzecek biri değilsin, yani bir yalan uğruna bu kadar üzülmezsin "beni benden daha iyi tanıyordu.

 

"Senden de bir şey kaçmıyor ya "dedim

 

"Eee tabii ki tanıyorum seni kızım"

 

"Seren yenge bana dedi ki..."dedim boğazımı temizleyerek. Böyle bir şey nasıl söylenirdi ki?
Hilal, parmaklarımla uğraşıp, dudağımı kemirmeye başladığımı görünce omuzuma dokunup hadi anlat der gibi baktı.

 

"Şey... Irmak'la abinin arasını yapacağına, biraz Özgür'e odaklansaydın, neden seninle görüşmek istemediğiyle ilgilenseydin belki de şuan Özgür yanında olurdu dedi. Özgür ile olanları ona anlatmıştım."dediğimde gözümden yaşlar bir bir süzülmeye başladı.

 

"Özgür zaten seni istemiyordu değil mi? Ben olsam bende istemem senin gibi birini dedi." diye devam ettim. O konuşmaları tekrar zihnimde canlanınca elimle kafamı tutup sıkmaya başladım. Sanki o sözleri yok etmek istercesine...

 

"Neee"kaşlarını çattı. Böyle bir şey beklemiyordu. "Nasıl öyle bir şey söyleye bilir?"dedi onunda gözleri dolmuştu.

 

"Ama biliyor musun doğru diyor. Kim ister ki benim gibi birini, bak Özgür de ona hissettiklerimi öğrendiğinden beri benimle iletişimini kesti."dediğimde yerinden doğrularak boynuma sarıldı. Ardından elleri ile yanaklarımdan tutup hafif şekilde kaldırarak baş parmakları ile göz yaşlarımı sildi. O sildikçe yerine yenisi akıyordu.

 

"Sakın bir daha böyle konuşma Roz! O zaten seni hak etmiyor. Bir daha o adam için tek damla akıttığını görmeyeyim. Sil at aklından, senin hayatına öyle biri hiç girmemiş varsay. Sen ondan çok daha iyilerine layıksın. Bunu hiçbir zaman unutma."diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı.

 

"Ayrıca Seren yenge de çok ayıp etmiş, bu söyledikleri ona hiç yakışmadı."dedi.

 

"Boşver ya geride kaldı, hem kime güvenmem gerektiğini de çok iyi anlamış oldum. Öyle olanları hatırlayınca kötü oldum."dedim. Burnumu çekip derin bir nefes aldım.

 

"Aynen kuzum hiç kimse için üzülmeye değmez."sehpaya bıraktığım limonatayı alarak ellerimin arasına bıraktı. Bardağı dudaklarıma götürüp bir kaç yudum içtim.

 

"Abime ne diyeceğimi bilmiyorum. Yarın bana kesinlikle ne olduğunu soracak."dedim al dudağımı kemirerek.

 

"Doğruyu anlat ama son kısım hariç. Çünkü Mert abi öğrenirse Seren yenge ile arası bozulur."dedi. Benimde korkum bu yüzdendi.

 

"Yengemi siler kesin, olan Ece'ye olur. Benim yüzümden aralarının bozulmasını kesinlikle istemiyorum." dediğimde kafasını salladı.

 

"Neyse boşver şimdi bunları, ne yapalım film izleyelim mi?"dedi. Evet anlamında gözlerimi kapatıp açtım. Tam kalkacağı anda telefonu çaldı.

 

"Selim arıyor hemde görüntülü " Yüzünde kocaman bir gülümseme ile telefonu açıp odasına doğru ilerledi.
Hilal odaya geçince bende kanepede uzandım. Konuşması her zaman olduğu gibi uzun sürecekti.
Selim Hilal'in en zor zamanında hayatına girmiş kahramanıydı. İki sene önce tanışmış ve birbirlerine zamanla aşık olmuşlardı. İki ay sonra da evleneceklerdi.
Yarım saat kadar sonra elinde telefonu ile salona girdiğinde otuz iki dişi birden görünüyordu, buda demek oluyordu ki güzel bir haber almıştı.

 

"Hayırdır mavişim yüzünde güller açıyor? Selim ne dedi de bu kadar mutlu görünüyorsun?" dedim sırıtarak. Koşarak yanıma gelip ellerimden tutunca, onun bu haline gülümsedim.

 

"Roz Roz Roz! Selim yarın buraya geliyor ve bir hafta da burda kalacak."dedi ardından boynuma sarılıp kocaman öptü.

 

"Çok sevindim canım" dedim tebessüm ederek. Onu mutlu görmek beni de mutlu ediyordu.

 

"Bu arada sana selam söyledi."dediğinde kafamı salladım.

 

"Sen ne çabuk kapattın telefonu? Size en az iki saat vermiştim."dedim şaşırmış gibi yaparak.

 

"Arkadaşları yanındaydı ondan" Hemen dibimde oturarak başını dizime koyup uzandığında saçlarıyla oynamaya başladım.

 

Uzun uzun sohbet ettiğimiz için film izlemeyi de unutmuştuk. Çenelerimiz ağrıyıncaya kadar oturup sohbet etmiştik. Hilal ayakta uyukladığı için onu odasına gönderip yatmasını söylemiştim.
Hilal odasına geçince ben de bana hazırladığı oda yerine salondaki kanepeye uzanmıştım.
Yarın hafta sonu olduğu için Hilal de işe gitmediği için geç saate kadar oturmuştuk ve benim hala uykum olmadığından dolayı odaya geçmek istememiştim.
Kanepede uzanmış pozisyonda tavanı izliyordum. Gözlerim ağrıyor ama uyuyamıyordum. Telefonu elime alıp sosyal medyada biraz gezinmeye başladığımda gördüğüm şeyle telefonu tekrar kapatıp masaya attım.
Özgür'ün bir kızla fotoğrafını görünce istemsizce kaşlarım çatılmıştı.
Ona karşı bir şeyler hissediyordum ya da öyle sanıyordum, bilmiyorum. Ona karşı ne hissettiğimi tam olarak bilmiyordum. Onun dışında hiç bir erkekle arkadaşlık dâhi kurmamıştım. Onunla da Hilal sayesinde tanışmıştık.
Özgür, Hilal'in çok yakın arkadaşıydı. Benimle tanıştıktan sonra zamanla çok iyi arkadaş olmuştuk.
Üçümüzün buluştuğu zamanlarda çok güzel vakit geçirirdik. Bazen bana kaçamak bakışlarını yakalardım. O zamanlar benden hoşlandığını hissetmiştim.
Sonradan Hilal'e, bana karşı boş olmadığını, benden hoşlandığını ve onun için çok değerli olduğumdan bahsetmişti.

 

Ailesi ile tanıştıktan sonra benden uzaklaşmaya başladı. Aramıza git gide mesafe koyup soğuk davranarak beni kendinden soğutmaya çalıştı.
Ona karşı bir şeyler hissettiğimi söylediğimde ise beni istemediğini, sırf Hilal'e ayıp olmasın diye benimle arkadaş olduğunu dile getirdi.
Çok sonradan öğrendim ki, sırf ailesi beni istemediği için, onların ailesine uygun görmedikleri için ve engelli olduğumu söyledikleri için benden vazgeçip uzaklaşmıştı.
Seven insan sevdiği için çabalamaz mıydı? Onu kaybetmemek için elinden geleni yapmaz mıydı?
Özgür yapmamıştı. Karşısına çıkan ilk zorlukta kaçmıştı... Benden vazgeçmişti...
Onun aşkı da, sevgisi de onun gibi kocaman bir yalandı.
Buda bana bir daha hiç bir erkeğe güvenmemem gerektiğini açık açık söylüyordu.

 

**************

 

Ertesi gün uyandığımda saat 12:15 idi. Dün gece hiç uyuyamadığım için erken uyanamamıştım. Normalde uykuyu çok seven bir insan değilimdim; ancak geceleri çok geç yattığım zaman sabahları diğer günlere nazaran daha geç kalkıyordum.
Dün gece ise sabahlamıştım. Yatakta biraz gerindikten sonra üzerimdeki çarşafı kaldırarak kenara bıraktım.
Hilal çoktan uyanmış olmalıydı ama ortalıkta görünmüyordu. Değneğimi alıp kalkacağım sırada komodinin üstünde bir not gördüm.

 

"Ben havaalanına Selim'i karşılamaya gidiyorum. Çok güzel uyuyordun uyandırmaya kıyamadım, haa bu arada kahvaltın hazır, yapmadan çıkma" demişti. Notu okurken yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Hilal her zaman beni benden daha çok düşünüyordu.
Lavaboya girerek rutin işlerimi halledip bir güzel kahvaltı yaptıktan sonra Hilal'in odasına geçtim.
Gardrobunda bana uygun yeşil, kalın askılı, diz altına kadar uzanan bir elbise çıkartıp giyindim. Saçlarımı açık bırakarak hafif makyaj yapıp evden çıktım.
Şimdilik eve gidip Seren yenge ile karşılaşmak istemiyordum. Ondan ne kadar uzak durursam benim için o kadar iyiydi. Onun için parka gidip orada biraz diye düşünmüştüm.
Park bizim evin bir sokak aşağısındaydı. Oraya kadar yürümek beni biraz zorlayacaktı ama yine de gitmekten yana kullandım tercihimi.
Parka daha varmadan yol üzerinde markete uğrayıp atıştırmalık bir kaç şey alarak parka doğru yol aldım. Daha önce Hilal ile planlayıp gitmeyi düşündüğümüz parka şuan tek başıma ilerliyordum. Tabii o zaman Selim'in buraya gelmesi hesapta yoktu.
Parka vardığımda baya kalabalıktı. Hafta sonundan dolayı insanlar buraya akın etmişlerdi. Hemen boş bulduğum bir ağacın gölgesine geçip oturdum. Atel takılı olan ayağımı uzatıp sırtımı ağaca dayadım.
Hava çok güzeldi, hafif rüzgar esiyordu.
Etrafa baktığımda tek başına oturan sadece ben vardım. Çoğunlukla aileleri ile gelenler bulunuyordu. Kimileri de sevgilileri ile gelmişlerdi. Önümden el ele yürüyerek geçiyorlardı. Kimi anne babalar da çocuklarının peşinden koşturuyorlardı. Bu çok güzel bir manzaraydı. İnsan böyle uzaktan baktığında kendini böyle bir durumun içinde hayal etmekten alıkoyamıyordu. Sevdiğin adam, sen ve çocuğun...
Acaba benim de bir gün böyle bir ailem olur muydu?
İçimdeki ses bana bunun imkansız olduğunu söylüyordu.
Tanımadığım bir ses kulağıma dolunca düşüncelerimden sıyrılıp kafamı kaldırarak karşımda duran kadına çevirdim bakışlarımı.
Öyle bir dalmıştım ki, karşımda duran kadının ne istediğini anlamamıştım.

 

"Pardon, oturabilir miyim?" dedi yabancı kadın. Karşımda kıyafetinden zengin olduğu belli olan bir kadın vardı. Koyu kumral saçları, kahverengi gözleri ile çok güzeldi.

 

"Tabi buyrun"dedim tebessüm ederek.

Loading...
0%