Yeni Üyelik
15.
Bölüm

13. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Hilal'in düğününden tam on gün geçmişti. Düğünün ertesi sabah herkes bizde toplanıp güzel bir kahvaltı yapmıştık. Hilal ve Selim enişte kahvaltıdan sonra balayı için İtalya'ya uçmuşlardı ve yarın döneceklerdi. Annemler ise beş gün önce gitmişlerdi. Babam abim ve ablam işlerinden dolayı gitmek zorunda kalmışlardı.

Annem eskiye göre daha az arayıp konuşuyordu benimle. Bunun sebebini kendisine sorduğumda ise 'bana Nalan hanımlarla daha fazla vakit geçirmem için yaptığını' söylemişti. Nalan hanım annemle ne konuştu, ne söyledi bilmiyorum ama annemin Nalan hanıma karşı tutumu değişmişti.

Giderken de 'bebeğim biliyorum senin için çok zor ama onları affetmeyi dene' demişti. Ona bu değişimin sebebini sormuştum. Ne olmuştu da annem Nalan hanıma karşı bu kadar yumuşamıştı?Bana sıkıca sarılıp öptükten sonra 'Her ne kadar çocuğunu vermişse de o bir anne. Sana nasıl baktığını gördüm kızım. Senin canın yandığında inan bana o da seninle acı çekiyordu. Hiç bir anne canından kanından bir parçayı bile isteye veremez.' deyip elini kalbimin üzerine koymuştu. 'Ben kızımı tanıyorum. Acı çekiyor biliyorum, hemde fazlasıyla ama benim kızım onları affedebilecek kadar kocaman bir yüreğe sahip.' dediğinde, o kadın için böyle konuştuğuna kızsam da bu yüce gönüllülüğünden dolayı ona sarılıp öptüm. Ona olan hayranlığım gün be gün artıyordu.

Bana nasıl bir insan olmak istersin deseler ben annem gibi bir insan olmak isterdim...

Annemlerden dolayı içim buruktu ve Hilal'in gelmesi bir nebze olsa da iyi gelecekti. Onu arayıp rahatsız etmek istemesem de beni kendisi arıyordu. Mutluluğu sesinden belli oluyordu. O mutlu oldukça benim olmayan keyfim yerine geliyordu.

O on günün içerisinde Asaf'tan uzak durmaya çalıştıkça sürekli dibimde bitiyordu. Yusuf evde yalnız kalmamam ve sıkılmamam için ya kendisi ya Bahar'ı ya da Asaf'ı benimle ilgilenmesi için yanıma yolluyordu. Ben ne kadar itiraz etsem de istemediğimi belirtsem de beni dinlemiyordu.

Bugün hava güneşli olduğu için bahçede oturmuştuk. Öğlen saatleriydi ve Yusuf işte olduğu için Asaf ve Bahar ikisi yanımdalardı. Sıla kahvelerimizi getirdiğinde kahvemi alıp teşekkür ettim.

"Kızlar hadi kalkın biraz dışarı çıkalım. Sizi sevebileceğiniz bir yere götüreceğim."dedi Asaf. Kahvesini masadan alıp içmeye başladı.

"Ben arkadaşlarımla buluşmaya gideceğim birazdan. Yusuf abi Ela'nın yalnız olduğunu söyleyince kızları ertelemek zorunda kaldım. Hatta şimdi gitmezsem geç kalırım. Siz Ela ile gidin."diyerek yarım kalan kahvesini masaya bırakıp ayağa kalktı. Beni öptükten sonra çantasını kapıp yanımızdan geçip gitti.
Asaf'la yalnız kalmamaya çalıştıkça sürekli aynı ortamda yalnız kalıyorduk ve bu beni aşırı derecede rahatsız ediyordu.

"Ee ne diyorsun? Gidelim mi?"dediğinde kafamı hızlıca iki yana salladım.

"Hayır diyorum. Sen istiyorsan gidebilirsin."

"Neden? Senin de gelmeni istiyorum."

"Ben istemiyorum. Bir nedeni yok sadece dışarı çıkmak istemiyorum."dedim.

"Sen benimle yalnız kalmaktan mı korkuyorsun?" Nasıl bir tepki veririm diye gözlerimin içine bakıyordu.

"Neden seninle yalnız kalmaktan korkacakmışım ki?"

"Bilmem. Belki de benden etkilenmemek için benden kaçıyorsun."dedi. Şaka mı yapıyordu yoksa ciddi miydi anlamak için ona baktığımda gayet ciddi duruyordu.

"Senden kaçmıyorum."dedim ona dik dik bakarak. Bana bakıp sırıtınca yanımdaki değneği ona fırlatmamak için zor tuttum kendimi.

"Senin işin yok mu? Kendi evinden çok buradasın."dedim konuyu değiştirerek.

"İşim var ama beni burada tutan artık neyse?"dediğinde öylece kalakaldım.
Ne demek istiyordu bu şimdi?
Kafamdaki düşünceleri hemen bir kenara atıp kaşlarımı çattım.

"İşin varsa gidebilirsin. Bana burada bekçilik yapmana gerek yok. Ben kendi başımın çaresine bakabilirim."dedim sinirli bir şekilde.

"İşim bu. Senin yanında kalmak. Şirket işleri beni biraz yordu. Şu anki halimden gayet memnunum. Hem abin seni bana emanet etti. Sen sıkılma diye sana dışarıya çıkmayı teklif ediyorum Ama sen kabul etmiyorsun."

"Kuzuyu kurda teslim etmiş haberi yok"dedim ağzımda geveleyerek. Asaf'ın duyup duymadığından emin değildim.

"Ne dedin sen?"dedi bir kaşını havaya kaldırarak.

"Bir şey demedim."ne dediğimi söyleseydim bu konuyu uzattıkça uzatırdı.

"Duydum seni"

"Duyduysan neden soruyorsun o zaman?"

"Demek kuzuyu kurda teslim etmiş."dedi benim söylediğimi tekrarlayarak. Bakışlarımı ondan çekip telefonumu alarak geriye yaslandım. Onunla ne kadar konuşsam konu başka yerlere gidecekti. O yüzden telefonumla uğraşıp onu boş vermeye çalıştım. Sıkılmaya başladığımda değneğimden destek alarak ayağa kalktım.

"Ben içeri geçiyorum. Bir daha Yusuf söylediğinde de gelme yanıma lütfen! Benimle ilgilenmek zorunda değilsin. Öyle yapınca ben kendimi daha kötü hissediyorum."dedim. Bana öyle davranmaları kendimi eksikmişim gibi hissettiriyordu. Ve ben bu duygudan nefret ediyordum.
Yanından geçeceğim sırada kolumu tutup beni durdurdu.

"Zorunda olduğum için senin yanına gelmiyorum. Senin yanında olmak istediğim için buradayım."dedi. Kolumu elinden yavaşça çekip hiçbir şey demeden eve girdim.

Asaf'ın benim aklımı karıştırmasına izin vermemeliydim. Eğer ki öyle bir hata yaparsam bu sefer öyle bir şeye dayanamazdım. Onun için Asaf'tan mümkün olduğu kadar uzak durmalıydım.
Salona geçip koltukta ayaklarımı uzatarak rahat bir pozisyon aldım. Televizyonda kanalları gezdirince bir belgesel programı gördüm.
Arada bir belgesel izlemeyi severdim. Ama şu an pek ilgimi çekmiyordu. İzleyecek hiçbir şey bulamayınca kumandayı öylece kanepeye bıraktım. Nalan hanım salondan içeriye girince televizyonu kapatıp ayağa kalkmaya çalıştım. Annem her ne kadar onu affetmemi söylese de içimden öyle bir şey gelmiyordu. Ona eskisi gibi davranmıyordum ama onunla birbirini seven anne kız gibi de olamazdım. Yanıma yaklaştığında kızarmış ve şişmiş gözleri dikkatimi çekti.

Ağlamış mıydı yoksa? İyi de neden?

"Ela lütfen otur. Tamam benimle konuşma ama lütfen gitme."dedi. Değneğimi kenara bırakıp tekrar oturdum.

"Birlikte bir kahve içelim mi?"dediğinde kafamı olumlu anlamda salladım. Asaf yüzünden demin kahvemi içememiştim. Nalan hanım bize kahve yapması için sılayı çağırmıştı. Sıla Nalan hanıma kahvesini servis ettikten sonra önüme kahve tepsisini tuttu. Kahvemi alıp ortadaki masaya bırakıp

"Teşekkür ederim."dedim.

"Afiyet olsun efendim"diyerek salondan çıktı.

"Siz iyi misiniz? Gözleriniz kızarmış."dedim. Gözlerini benden kaçırıp

"İyiyim. Dün gece pek uyuyamadım ondan."dedi. Anladım dercesine kafamı sallayıp önüme döndüm. Aramızdaki kısa bir sessizlikten sonra aklıma gelen şeyle bakışlarımı ona çevirdim.

"Size bir şey sorabilir miyim?"dedim. Aslında kafamda sormak isteyip de soramadığım bir sürü soru vardı.

"Tabii"kahvesinden bir yudum alıp masaya geri koydu.

"Eğer daha kötü bir durumda olsaydım. Yatağa bağlı ya da tekerlekli sandalye ye bağlı olsaydım, yine de beni geri kazanmak için uğraşır mıydınız?" Dedim. İç sesim bana onlar seni o yüzden terk ettiler dese de, bir yanım öyle olmamasını diliyordu.

Nalan hanım derin bir nefes alıp dolan gözlerini sildi. "Sen en kötü durumda olsaydın da ben seni geri kazanmak için elimden geleni yapardım. Baban da aynı şekilde "dedi. O zaman niye beni bıraktınız diye sormak istesem de alacağım cevaptan korkuyordum. Eğer ki Hilal'in dediğinin tam tersi olsaydı beni mecbur kıldıkları için bırakmamış sırf engelli doğduğum için beni terk etmişlerse, o zaman ne yapardım? Hiçbir şey olmamış gibi gurursuz gibi onların yanında kalmaya devam mı ederdim.

Öyle bir şeyin olmamasını diledim içimden. Eğer ki öyle bir şey olursa onları asla affetmez hayatlarından çıkar giderdim. Yusuf'la görüşürdüm, çünkü onun da hiçbir suçu yoktu....

Kahvemi içip biraz daha Nalan hanım'la oturduktan sonra değneğimden destek alarak ayağa kalktım.

"Ben biraz dışarı çıkacağım."dedim. Biraz yürüyüş yapıp hava almak istiyordum. Geldiğimden beri evdeydim hiç dışarı çıkmıyordum. Buraları pek bilmesem de fazla uzaklaşmam biraz yürüyüş yapıp dönerdim diye düşünüyordum.

"Şoföre haber vereyim. Seni istediğin yere bırakır istediğin zaman da gelir alır seni"dedi. Kahvesini masaya bırakıp kalkacakken onu durdurdum.

"Gerek yok uzağa gitmeyeceğim. Biraz yürüyüş yapıp dönerim."dedim.

"Seninle gelmemi ister misin?"dediğinde kafamı iki yana salladım.

"Biraz yalnız kalmak istiyorum."deyip yavaş yavaş salondan çıktım.
Bahçeye çıktığımda Meryem teyzenin eşi Erdem amca ağaçlarla ilgileniyordu.
Buraya geldiğimden beri onunla konuşma fırsatım hiç olmamıştı. Bahçeye çıktığım zamanlarda onun bahçe ile ilgilendiğini görüyordum.

"Kolay gelsin." Dedim yanından geçerken.

"Sağ ol kızım."gülümseyip işine tekrar döndü.

Sahile vardığımda soluklanmak için bir banka oturdum. Uzun bir mesafe gelmiştim ve bunun farkında bile değildim. Biraz deniz havası aldıktan sonra hemen yan tarafta bulunan simitçiden simit alıp aç olan karnımı biraz doyurdum. Hem yiyip hem de martılara atıyordum. Öğleden sonra olmasına rağmen etrafta tek tük insanlar vardı.
Deniz havası, dalga sesleri ve gökyüzünde uçuşan martılar. Onları hissettikçe kafamdaki düşünceleri unutuyordum.

Sahile kadar yürüdüğüm için ayağım hafif bir şekilde şişmişti. Şimdi o yolu tekrar yürüyerek gitsem hem daha fazla şişer hemde çok fazla ağrısı olurdu. Beni eve bırakması için Yusuf'u arayamazdım. Öğleden sonra toplantısı vardı. Kendisinin yerine Asaf'ı göndereceğini bildiğim için onu direkt kafamdan eledim.
Şoförün numarasını da kaydetmediğim için onu da arayamazdım.
Rehberden Kerem'in numarasını bulup arama tuşuna bastım. Birkaç defa çaldıktan sonra nihayet telefonu açmıştı.

"Kerem neredesin?"dedim daha o konuşmadan.

"Yoldayım eve gidiyorum." Kerem'in kendisine ait arabası var mıydı bilmiyorum. Yaşı daha küçük olduğu için araba kullanmaz diye düşünüyordum. Ama yine de şansımı deneyeyim dedim. Kendi arabası olmasa da şoförle gelip giderdi herhalde.

"Beni de eve bırakabilir misin? Sahildeyim"dedim.

"Tabii ki kuzen, yakınız oraya iki dakikaya oradayız."dedi. Teşekkür edip telefonu kapattım.
Birkaç dakika sonra Kerem tam da tahmin ettiğim gibi şoförle beraber gelmişti. Arabaya doğru gittiğimde şoför kapıyı açıp binmem için bekledi.

"Ya kusura bakma seni de yolundan ettim. Yusuf'u arayacaktım ama öğleden sonra toplantısı vardı. Benim de aklıma sen geldin."dedim.

"İyi yaptın. Benim de öğleden sonra dersim boştu eve gidiyordum. Bir daha da kusura bakma gibi kelimeler duymak istemiyorum."gözlerini kısarak bakıp ardından gülümsemeye başladı.

"Sen buraya kadar yürüyerek mi geldin?"

"Evet. Yürüyerek dönebilirdim ama ayağımı fazla zorlamak istemedim."onlar için uzun mesafe olmasa da benim için gayet uzun bir mesafeydi.

"İyi ki beni çağırdın o zaman."gülümseyip önüne döndü. Araba kısa bir yolculuğun ardından durdu. Şoför arabadan inip kapıyı açtı.

"Bir iki güne Antalya'ya gidiyormuşuz."dedi Kerem ben daha arabadan inmeden önce.

"Antalya'ya mı?"

"Evet babaannemin yanına"

"Öyle mi? Haberim yoktu."

"Benim de haberim yoktu. Dün annemler konuştuğunda duydum."Anladım dercesine kafamı salladım.

"Sen de geleceksin değil mi?"

"Evet geleceğim."dedim ardından arabadan inip Kerem'e hoşça kal dedikten sonra eve doğru yürüdüm. Zile basıp beklemeye başladığımda Zehra hemen kapıyı açmıştı.

"Hoş geldiniz Ela hanım"kapıyı aralayıp geçmem için yol verdi.

"Hoş bulduk"deyip asansöre doğru gittim.
Odama girip kapıyı arkamdan kapattım. Telefonu yatağın üzerine atıp ayağımdaki ateli çıkarttım.
Duş alıp rahat bir şeyler giymek için banyoya gireceğim sırada telefonum çalmaya başladı. Telefonu elime alıp baktığımda Efe arıyordu.

"Buyur canım."dedim. Efe ile aramız düzelmişti. Zaten ona fazla kırgın kalamazdım.

"İkizim ne yapıyorsun."aramız düzeldiğinden beri bana hep böyle hitap ediyordu. Gerçek ne olursa olsun sen benim ikizimsin ve bu gerçek asla değişmeyecek benim için diyordu.

"Yürüyüşe çıkmıştım yeni eve geldim. Duşa girecektim sen aradın." Yatağa oturup sırtımı yatak başlığına dayadım.

"Tamam o zaman ben kapatayım. Sen duşa gir."

"Hayır hayır sen konuş sonradan da duşa girebilirim. Zaten özledim seni "

"Aslında bugün seni başka bir şey için aramıştım."

"N'için" dedim. Telefonu hoparlöre aldım. Çekmeceden ağrı kesici krem alıp ayağıma sürmeye başladım.

"Bugün bizim için özel bir gün"dedi.

"Özel mi?"

"Sakın bana unuttum deme"dediğinde kafamı kurcalamaya başladım. Ama hiç bir şey aklıma gelmiyordu.

"Ya uzatmadan söyle işte. " dedim. Merak ediyordum ne unuttuğumu.

"Bugün bizim doğum günümüz."dedi. Kendi doğum günümü unutmuştum. Hoş onunda doğru olup olmadığını bilmiyordum. Belki de başka bir gün gelmişimdir dünyaya

"Ben unutmuşum onu ya"

"Fark ettim. İyi ki doğdun Ela'm iyi ki hayatımıza girdin."

"Teşekkür ederim Efe'm sende iyi ki doğdun kardeşim."dedim. Efe ile uzun uzun sohbet ettikten sonra telefonu kapatmıştık. Duşa girip yıkandıktan sonra giyinme odasına geçip siyah eşofman takımımı giyip yatağa oturdum. Saçlarımı tarayıp kuruttuktan sonra ördüm.
Ayağıma ateli tekrar takıp aşağıya indim. Akşam olmak üzereydi ve acıkmaya başlamıştım. Yusuf'ların gelmelerine az bir süre kalmıştı.
Salona girdiğimde kimse yoktu. Oturup masada ki dergilerden bir tane alıp incelemeye başladım.

"Ela hanım bu kutu size gelmiş."Zehra'nın sesiyle elimdeki dergiyi kapatıp masaya koydum.

"Tamam masaya bırakabilirsin."dedim. Kutuyu masaya bırakıp gideceği sırada

"Nalan hanım nerde? "Dedim.

"Odasında Ela hanım. Metin beyler geldiğinde haber vermemi söylediler."dedi. Kafamı anladım dercesine salladım.

Kutuyu kucağıma alıp baktım. Abimden gelmişti. Açıp baktığımda içinde bir albüm ve küçük bir not vardı. 'Güzelim iyi ki doğdun. Senin gibi bir kardeşe sahip olduğum için çok şanslıyım. Seni çok seven ailen' yazıyordu notta. Albümü açtığımda çocukluğumuzun olduğu fotoğraflar vardı. Her birine tek tek bakıp o anlara gittim. Çok zorlu günlerim olmuştu Ama yine de çok mutluydum. Çünkü yanımda ailem bildiğim insanlar vardı.

"Ela! Güzelim neden ağlıyorsun?" Yusuf'un sesi ile kafamı albümden kaldırıp ona baktım. Yusuf ve Metin bey karşımda durmuş merak içinde bakıyorlardı. Ağladığımı bile fark etmemiştim. Hızlıca yanaklarımdaki yaşları sildim.

"Yok bir şey. Abim çocukluk fotoğraflarımızı yollamış. Fotoğrafları görünce biraz duygulandım."dedim. Yusuf yanıma gelip oturunca Metin bey de hemen yanımda ki tekli koltuğa oturdu.

"Bende bakabilir miyim?"dedi Yusuf. Kafamı sallayıp albümü ona verdim.

"Ben de çocukluğunu merak etmiştim."dedi gülümseyerek. Albümün kapağını açtığında annemin kucağındayken çekilmiş bir fotoğrafımız vardı. O zamanlar beş yaşındaydım ama iki yaşındaki çocuklar gibiydim. Benimle aynı yaşta olanlara nazaran pek gelişmiyordum.
Başka bir fotoğrafa baktığında yerde emeklemeye çalışan bir fotoğrafım vardı. Bir tarafımda Efe bir tarafımda ablam vardı. Yusuf fotoğraflara bakarken ben de ona bakıyordum. Fotoğraflara baktıkça yüzündeki ifade değişiyordu.
Albümü kapatıp kenara koyduktan sonra beni kendine çekip sıkıca sarıldı.

"Keşke o zor zamanlarında yanında olabilseydim."dedi. Sarılışına karşılık verip kulağına doğru sessizce konuştum.

"Geçti artık o günler, bak şimdi çok daha iyiyim."
Yusuf'tan ayrıldıktan sonra kafamı çevirip Metin beye baktım. Gözleri dolmuş bir şekilde öylece elindeki fotoğrafa odaklanmıştı.

"Baba iyi misin?"dedi Yusuf ama Metin bey hiç bir tepki vermedi. Yanına gidip omuzuna dokunduğunda anca kendine gelmişti.

"Baba iyi misin?" Dedi tekrar.

"İ-iyi-yim"dolan gözlerini silip hızlıca ayağa kalktı. Salondan çıkıp gittiğinde Yusuf'la birbirimize bakakalmıştık.

"Ne oldu ki? "Dedim. Çocukluk fotoğrafımdan mı etkilenmişti?

"Sabahtan beridir bir garipti. Sürekli durgundu. Seninde çocukluk fotoğrafını görünce etkilendi herhalde "anladım dercesine kafamı salladım.

"Bugün senin doğum günün mü?"dedi yanımdaki nota bakarak.

"Evet. Yani bu zamana kadar öyle biliyordum."

"Neden söylemedin? Kutlardık."

"Unutmuştum. Efe arayıp haber verdi."aramızdaki kutuyu masaya koyup elimden tutup sarıldı.

"O zaman hayatımıza hoş geldin, iyi ki geldin."dedi. Gülümseyip ona karşılık verdiğimde kolları ile daha çok sardı.

Yusuf üzerini değiştirmek için odasına çıkınca bende Sıla'yı çağırıp kutuyu odama bırakmasını söylemiştim. Yemeğe geçtiğimizde de Nalan hanım ve Metin bey sessiz sedasız masada oturmuş tabaklarıyla uğraşıyorlardı. Sessiz geçen yemeğin ardından biraz salonda oturup odama geçtim.
Yatağımda uzanmış televizyon izliyordum. Sıkılıyordum ve yapacak hiçbir şeyim yoktu. Yusuf'un iki gündür işi çok yoğun olduğu için onu rahatsız etmek istemiyordum. Tüm kitaplarım evde olduğu için ders de çalışamıyordum. Son senemdi ve okulu da bitiriyordum artık. Televizyon sarmayınca kapatıp yataktan doğruldum. Kitaplığın yanına gidip yarım kalmış romanımı aldım. Tekli koltuğa geçip okumaya başladım.
Romana öyle bir dalmıştım ki kafamdaki tüm düşünceleri bir kenara bırakıp romandaki konuya odaklanmıştım.

Kapının çalmasıyla kafamı kitaptan kaldırıp "Gel" dedim. Nalan hanım elinde tuttuğu albümle yanıma doğru geldi.

"Biraz konuşabilir miyiz?"dedi. Gözlerine baktığımda kızarıklığı hala geçmemişti, aksine daha da kızarmış ve göz altları hafif morarmıştı.

"Olur konuşalım." Neden bu hale geldiklerini merak ediyordum. Karşıma geçip oturduğunda kafamla buyur seni dinliyorum dedim. Önce derin nefes alıp verdi. Ardından gözlerime bakıp konuşmaya başladı.

"Bugün senin doğduğun gün"

"Biliyorum. En azından bu yalan değilmiş." Kucağında ki albümü bana uzattı.

"Bu ne? Hediye mi yoksa?"dedim sahte bir gülümsemeyle.

"Sana hediye aldım ama kabul etmeyeceğini biliyorum. O yüzden sana bunu vermek istedim."elindeki albümü almadığım için aramızda ki sehpaya bıraktı.

"Seni neden bırakmak zorunda kaldığımı sormayacak mısın? Hiç merak etmiyor musun?"dedi. Merak ediyordum. Hem de çok ama daha fazla kırılmaktan korktuğum için soramıyordum.

"Zorunda kalmak mı?"kafasını yavaşça salladı.

"Merak ediyorum ama kaldıramayacağım bir şey duymaktan korkuyorum."dedim dürüstçe

"Sana bu duyguyu yaşattığım için üzgünüm. En hayırlısı buydu belki, belki de seni vermeseydim sende bizi bırakıp giderdin."dedi. Dediğinden hiç bir şey anlamamıştım.

"Ben niye bırakıp giderdim ki sizi?" Masada ki albümü alıp bana uzattığında elinden alıp kapağını açtım. Fotoğraflara baktığımda küçük çaplı bir şok yaşadım. Fotoğraflarda bir iki yaşlarında bir çocuk ve yanında da Nalan hanım ve Metin bey vardı ve çok mutlu gözüküyorlardı. Sayfaları her çevirdiğimde resimdeki küçük çocuğun, Nalan hanım ve Metin Bey'in yaşadıkları güzel ve üzücü anılara şahit oluyordum. İşin garib tarafı çocuk aynı benim çocukluğuma benziyordu ve engelli idi. Ama bu çocuk ben değildim. Ben doğduğum gün terk edilmiştim.

Beni verdikleri ailede yani annem ve babam da benimle böyle ilgilenmişlerdi ama içimde tarif edemediğim bir duygu oluşmuştu bu fotoğrafları görünce.

"Bu kim?"dedim Nalan hanıma bakarak. Gözleri yaşlarla dolmuştu.

"Kızım"dediğinde kaşlarım kendiliğinden havaya kalkmıştı.

"Kızın mı? Başka çocuğun da mı var?" dedim şaşırarak. Susup cevap vermediğinde yüzüne alay edercesine bakıp "Nerede. Onu da mı bıraktınız yoksa?"dedim. Nalan hanım ağlamaya başladığında inşallah öyle bir şey yapmamışsındır diye söylendim kendi kendime. Bir çocuğunu bırakan diğerini de bırakırdı elbet.

"Biz onu bırakmadık ama"deyip duraksadı. Devam et dercesine kafamı salladım.

"Ama o bizi bırakıp gitti."dedi hıçkırarak.

"Nasıl yani?" Kafam allak bullak olmuştu. Ne düşüneceğimi bilmiyordum.

"Bugün onun ölüm yıldönümü."dediğinde onu hiç görmemiş tanımamış olsam da kalbimin acıdığını hissettim.

"Neee?" Bu nasıl bir şeydi? Kader miydi? Benim doğum günüm onun da ölüm günüydü bugün.
Demek Metin bey de Nalan hanım da bugün bu yüzden üzgünlerdi.

"Bugün tam yirmi altı sene oldu onu kaybedeli" derin bir nefes alıp "ama o hep kalbimde yaşayacak."dedi gözlerindeki yaşları silerek.

"İlk çocuğun o muydu?"dedim. Kafasını sallayarak beni onayladı.

"Adı neydi?"dediğimde gülümsedi. Ama acı bir gülümseme

"Belki bunun tesadüf olduğuna inanmayacaksın ama onun da adı Ela idi. Ama o senin kadar güçlü olamadı. Senin gibi direnemedi." Sanki kızını yeni kaybetmiş gibi acı çektiğini görebiliyordum. Acı çektiğini görmek bana da acı veriyordu. Bunu kabul etmek istemesem de öyleydi. Bir ablam daha vardı ve onu tanıma fırsatım olmadan kaybetmiştim. Bunun acısı da omuzlarıma eklenmişti. Koltukta öne biraz eğilip ellerimi kucağımda birleştirip tırnaklarımla oynamaya başladım.

"Beni de kaybetmekten korktuğunuz için mi bıraktınız?"dedim.

"Evet. Baban sana da alışıp kaybetseydi bu sefer dayanamazdı."

"Bana alışmadan beni vermek istedi yani..." dedim gülümseyerek. Şu an gülümsüyor olabilirdim ama kalbim paramparçaydı.

"Baban senin doğduğunu bilmiyordu. Seni aldırdığımı sanıyordu."dediğinde kaşlarım istemsizce çatılmıştı.

"Nasıl yani?"dedim.

"Sana herşeyi anlatacağım. Belki bana hak verirsin belki de beni asla affetmezsin." Dedi. Kafam öyle bir karışmıştı ki ne düşüneceğimi ne hissedeceğimi bilmiyordum. Biyolojik babamın beni terk ettiğini düşünürken benim doğduğumdan bile haberi olmadığını öğreniyordum.

"Biz babanla severek evlendik. Babanın en büyük hayali bir kızının olmasıydı. Kız çocuklarına o kadar düşkündü ki bir kızının olmasını çok istedi. Evliliğimizin üzerinden üç yıl geçti ama çocuğumuz olmadı. Babanın kendi çocukları olsun diye ondan ayrılmak istedim ama kabul etmedi."deyip duraksadı. Devam etmesi için gözlerine baktığımda tekrar anlatmaya başladı.

"Bana gerekirse evlatlık alırız ama seni bırakmam dedi. Ben onun kendi kanından canından çocuğu olsun istiyordum ama beni hiç bırakmadı. Bir kaç ay sonra hamile olduğumu öğrendiğimde dünyalar benim olmuştu. O kadar mutluydum ki biri gelip mutluluğumu elimden alacak diye çok korkuyordum. Hastaneye gittiğimizde doktor bebeğimin iki aylık olduğunu ve bebeği aldırmamız gerektiğini söylediğinde tüm mutluluğum yerle bir olmuştu. Senelerdir beklediğim bebeğimi benden aldırmamı istiyorlardı. Spina bifida (meningomyolosel) teşhisi konulmuştu. Doğsa bile en fazla iki veya üç yıl yaşar. Konuşamaz , yürüyemez, iyileşme olasılığı da sıfır dediler.
Metin'i beklemeden hızlıca doktorun odasından çıktım. Böyle bir şeyi asla kabul edemezdim, etmedim de. Ne olursa olsun bebeğimi doğurmaya karar verdim. Metin ne kadar beni kararımdan vazgeçirmeye çalışsa da başaramadı. Benim hayatım da tehlikeye girdiği için doğurmamı istemiyordu. Herkesten vazgeçebilirdim ama bebeğimden vazgeçemezdim. Varsın yürüyüp konuşmasın, nefes alsın o bile bana yeter dedim."derin derin nefes alıp verdi. Anlatırken ne kadar zorlandığının farkındaydım.

"Zorlu bir hamileliğin ardından bebeğim dünyaya gelmişti. Tam gelişmediği ve hasta olduğu için birkaç ay boyunca kuvözde kaldı. Baban ile her gün onu camın arkasından izlerdik. Onu şehir şehir ülke ülke dolaştırdık. Ama Ela hiçbir tedaviye yanıt vermiyordu. Zaman ilerledikçe durumu daha kötüye gidiyordu. Yaşadığı üç yıl boyunca sürekli tedavi gördü ve acı çekti. Gördüğü yoğun tedaviden dolayı bazen sabahlara kadar uyumuyordu. Başında beklerken acısı bana geçsin diye dua ederdim. O acı çekerken ben kahroluyordum. Her gece kalktığımda babanın onu izleyerek ağladığını görüyordum. Evladının acı çektiğini görüyorsun ama elinden hiçbir şey gelmiyor. Ne acısını yok edebiliyorsun ne de "dedi ama devamını getiremedi. Hıçkırarak ağlamaya başlayınca yanına yaklaşıp elini tuttum. Her ne kadar ona kızgın olsam da kendimi tutamayıp ona sarıldım. Onunla beraber ağlamaya başladım. Ona sarıldığımda beni kendine çekip daha çok ağladı.

Ela'nın yaşadığı her şeyi ben de yaşamıştım. Aramızdaki tek fark O hayata tutunamamıştı.
Yerime geçip oturduğumda elimi bırakmadan tekrar anlatmaya başladı.

"Bir gün çok rahatsızlandı. Nefes almakta çok zorlanıyordu. Baban kucağına alıp hızlıca hastaneye gitmek için yola koyulduk. Daha hastaneye varmadan babanın kucağında can verdi."hem ağlayıp hem de anlatıyordu. Ona destek olmak için elini sıktım.

"Baban o günden sonra kendine gelemedi. Gece ter içinde sayıklayarak uyanıyordu. Kabuslar görmeye başladı. Psikolojisi gittikçe bozulmaya başlamıştı. 2 yıl boyunca psikolojik destek gördü. Ondan sonra Yusuf doğdu. Baban Yusuf'la birazcık da olsa toparlanmaya başlamıştı. Ama kimseyi Ela'nın odasına sokmuyordu. Temizlik dışında kimse odaya girmiyordu. Hâlâ da onun odasına kimseyi sokmuyor. Onu özledikçe o odaya girer elbiseleriyle oyuncaklarıyla hasret giderir."dedi, duraksayıp derin bir nefes aldı. Anlatırken o anlara gidiyordu.
Ela'dan bahsettikçe canı yanıyordu.

"Peki Yusuf'un ondan, yani Ela'dan haberi var mı?"dedim. Evet dercesine kafasını salladı.
İçimden Yusuf daha önceden bir ablamızın olduğunu neden bana söylemedi ki dedim.

"Ela'yı bu kadar sevip ona sahip çıkarken neden beni bıraktınız ki? Hastalığım yüzünden diyeceğim ama o da hastaydı. Üstelik ikimizin de hastalığı aynı iken neden ona sahip çıkıp beni terk ettiniz?"dedim. Beni çok seven bir ailede büyümüş olmama rağmen, ben içimde bir yerde Ela'yı kıskanmaya başlamıştım. Belki onu kıskanmam doğru bir şey değildi. Ama Ela'ya sahip çıktıkları gibi bana da sahip çıkmalarını isterdim.
Nalan hanım dediğimle gözündeki yaşları silip yanıma yaklaştı. Tam önünde durup çömeldi.

"Sana hamile olduğumu öğrendiğim gün içimden kız olsun diye dua ettim. Hissettim de bilmiyor musun, bir kızım olacağını hissettim. Sana da aynı teşhis konulunca bir kez daha yıkıldım. Doktorlar aldırmamız gerektiğini söylediğinde, Metin, 'ben onun da Ela gibi acı çekmesini istemiyorum. Bu sefer de ona alışıp onu kaybedersem dayanamam. Bunu bize yapma, bu sefer dayanamam' dedi. Biz Ela'nın ne kadar acı çektiğini gözlerimizle gördük. Senin de bu acıyı yaşamanı istemiyordum. Gözümüzün önünde eriyip gitmene dayanamazdım. İçim kan ağlaya ağlaya kabul ettim. Seni alacakları an sedyeden kalktım. Seni benden almalarına izin vermedim. Sana kıyamadım."dedi. Ağlamaktan gözlerim boğulu görüyordu. Yanaklarımı avuçlayıp baş parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi.

"İyi ki de seni benden almalarına izin vermedim."dedi yüzüme bakıp gülümseyerek.

"Beni almalarına izin vermedin ama benden vazgeçip başkalarına verdin."

"Nefes alabiliyordun ya o bana yetiyordu. Senin hayatta olduğunu bilmek bile beni hayatta tutuyordu."

"Peki Metin bey, onun benim hayatta olduğumu bilmediğini söylemiştiniz?"

"Bilmiyordu. Ona seni aldırdığımı söylemiştim."

"Neden? Sonuçta doğurmaya karar vermediniz mi?"

"Sana da bir şey olsaydı baban bu sefer dayanamazdı. Ona bu acıyı yaşatmaya hakkım yoktu. Bu sefer de ikinizi birden kaybedemezdim. İkinizin yokluğuna dayanamazdım."dedi.
Öyle bir karmaşanın içindeydim ki ne yapacağımı nasıl davranacağımı kestiremiyordum.
Nalan hanımın da Metin beyin de tarafından baktığımda onlar da kendilerince doğru olanı yapmışlardı. Kalbim onları bu yüzden suçlamamam gerektiğini söylüyordu. Ama aklım kalbimden yana değildi.

Kafamı ellerimin arasına alıp sıktım. Başım artık ağrımaya başlamıştı. Gözlerimi yumup koltuğa sırtımı yasladım. Bu öğrendiklerim acı vericiydi.
Aynı kanı taşıdığım bir insanın benim yaşadıklarımı yaşaması ve hayata tutunamaması beni derinden yaralamıştı
Derin bir nefes alıp Nalan hanıma baktım.

"Annemi nasıl buldun?"dedim. Tüm gerçekleri öğrenmek istiyordum.

"Doğum yaptığım hastanede kız kardeşim doktordu. Anneni çok iyi tanıyordu. Kızının hasta olduğunu söyledi. Ameliyat olması için de büyük bir meblağ gerekiyordu. Ameliyat parasını ödememi ve karşılığında da seni ona vermemi söyledi. Önce kabul etmek istemedim. Seni kendi çocuklarından ayırmayacağını sana gözü gibi bakacağını söyledi. Ben de başka çarem olmadığı için kabul etmek zorunda kaldım. Ama görüyorum ki kardeşim haklıydı. Zühre hanım seni öz evladı gibi benimsemiş ve seni kendi evlatlarından ayırmamış."dedi. Annem dünyalar iyisi bir kadındı. Öz ailem beni bıraktıkları için üzgün olsam da annemlerin yanında büyüdüğüm için kendimi gayet şanslı hissediyordum.

Annem dünya üzerindeki kanatsız bir melekti...

"Annenle aynı gün doğum yaptık. Benim bir kızım onun bir oğlu oldu. Seni ona verdikten sonra kardeşim sürekli senden bana haber getiriyordu. Herkese seni ve kendi doğurduğu çocuğu ikiz olarak göstermişti. Buda seni ne kadar benimsediğini ortaya koyuyordu. Zühre Hanım'ın seninle ilgilendiğini sana annesizliği tattırmadığını öğrendiğimde içim bir nebze de olsa rahatlıyordu.
Seni sürekli uzaktan izliyordum. Senin yakınında olup da sana dokunamamak çok kötüydü. On sene boyunca sürekli seni uzaktan izlemeye geldim. Seni geri almak istedim ama bu sefer de seni onlardan ayırmak istemiyordum. Sen onlara onlar sana o kadar alışmışlardı ki yapamadım. Onlara o kadar güzel gülüyordun ki o gülüşünü soldurmak haksızlık olurdu. İçim yana yana bu gerçeği kabul ettim. Sen artık onların kızıydın."dedi. Ona ilk defa minnetle baktım. Nalan hanım'dan nefret etmiyordum. Onun öz annem olduğunu öğrendiğim zaman da nefret etmemiştim. Hatta Onu ilk parkta gördüğümde kanım öyle bir ısınmıştı ki onu daha önceden tanıyormuş gibi hissetmiştim. Ona kızmıştım kırılmıştım. Onu affeder miyim bilmiyorum ama ona kırgınlığım hiç geçmeyecek onu biliyorum.
Aklıma gelen soruyla ona baktım.

"Siz doğum yaparken ya da hamilelik süresince Metin Bey'in hiç mi haberi olmadı?"dedim.

"Metin o aralar toplantılar için yurt dışına çıkıyordu. Ela'nın acısını unutabilmek için kendini işe vermişti. Ben de Yusuf'u alıp kardeşimin yanına gittim. Seni doğurana kadar onda kaldım. Baban Türkiye'de kalmak istemediği için sürekli orada kalıyordu. Bizi de götürmek istediğinde senden dolayı gitmek istemedim. Yanımda olmasan da seni uzaktan görebiliyordum hiç olmazsa. Sen 10 yaşına geldiğinde artık temelli yurt dışına çıkmak zorunda kaldık. Sana veda etmek için geldiğimde annenin sürekli seni götürdüğü parkta buldum sizi. Sizin yanınızdaki banka oturdum, seni doyasıya izleyebilmek için. O gün çok istediğim bir şey oldu. Annen size su almak için gittiğinde size göz kulak olmamı istedi. Annen gittiğinde seni kucağıma alıp öpüp kokladım. O 10 yılın ve sonrasının acısını çıkarta çıkarta sana sarıldım. Sonrasında da seni annene teslim edip gittim."dedi. Aramızda kısa bir sessizlik oldu.

"Ben doğduğumda büyüdüğümde sürekli yanımda annem vardı. Ben acı çekerken benimle acıyı çeken o oldu. Sizin anlattığımıza göre siz de görmüşsünüzdür. Çocukluğumun pek de iyi geçtiğini söyleyemem. Hep hastanelerde tedavilerle geçti çocukluğum. Bu süreçlerde yanımda sadece beni büyüten aile vardı. İlk konuştuğumda, ilk yürüdügümde benim yanımda siz değil onlar vardı. Ben onları ailem olarak bildim ve bu hep böyle devam edecek. Ela için de sizin için de çok üzüldüm. Keşke Ela da hayata tutunabilseydi. Biliyorum bana bakınca onu görüyorsunuz. Ama ben o değilim. Aynı anne babadan olabiliriz, aynı kaderi paylaşmış olabiliriz, aynı ismi taşıyabiliriz. Ona çok benziyor olabilirim ama o değilim."dedim aramızdaki sessizliği bozarak.

"O olmadığını biliyorum. Kimse kimsenin yerini tutamaz. Kalbimde onun yeri ayrı senin yerin ayrı. ikinizi de canımdan çok sevdim. Seni büyüten anne ve babana gelecek olursak. Sana onlarla görüşme, onları unut demiyorum, diyememde. Zaten senin onları ne kadar sevdiğini onların da seni ne kadar sevdiğini kendi gözlerimle gördüm. Bunu kabul ediyorum. Sadece sana yaklaşmamıza izin ver. Sana yaşattığımız bütün acıları yok edelim."dedi. Elimi tutup bana sarılınca sarılmasına izin verdim.
Derin bir nefes alıp ellerimi sırtına götürdüm. Biraz sarıldıktan sonra geri çekilip alnımdan öptü.

"Ama kıskanıyorum." Yusuf'un sesi ile Nalan hanımdan hemen ayrıldım. Gözümdeki yaşları silip Yusuf'a bakarak gülümsemeye çalıştım.

Loading...
0%