Yeni Üyelik
16.
Bölüm

14. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Nalan hanım kızı Ela'nın, yani benimle aynı kaderi yaşayıp hayata sıkı sıkı tutunamayan ablamın anılarını anlatırken beni bir hayli üzmüştü. Yaşadığım onca şeyi sanki tekrardan yaşıyormuşum gibi hissetmiştim. Aklıma destekli veya desteksiz tek bir adım dahi atamadığım o günler gelmişti. Çocukken bazı şeyleri anlayamıyorsun ama büyüdükçe insan bazı gerçeklerle yüzleşiyor. Kendini kusurlu, eksik, kendi işini bile karşılayamayan işe yaramaz gibi hissedersin. Bunu kabul etmek istemesen de çevrendekiler bu duyguyu sana öyle güzel hissettirirler ki...

Neyse ki Ela mücadeleyi bıraktığında bu duyguların hiçbirini yaşamamıştı...

Yusuf odaya girince Nalan hanımdan ayrılıp ağladığımı yansıtmamak için ona gülümseyerek bakmıştım. Benim üzüldüğümü görüp de üzülmesini istemiyordum. Bu kısa zamanda Yusuf'a gerçekten de bağlanmıştım. Yanımıza gelip ikimize birden sarılmıştı. Nalan Hanım'ın kızarmış gözlerinden ağladığını görüyordu ama hiç bir şey sormadan Nalan hanımı alıp odadan çıkmıştı.
Onlar çıktıktan sonra nefes alamadığımı hissedip balkona çıktım. Bu öğrendiklerim düşündüğümün aksine daha da ağırdı. Derin derin nefes alıp gelen soğuk havayı içime çektim. Nefesimi düzene sokana kadar derin derin nefes alıp verdim. Akşam olduğu için hava bayağı soğuktu. Bu soğuğun bacağım için iyi olmadığını bilsem de içim ürperene kadar balkonda kalıp soğuk havayı soludum.

İçeri girdiğimde saate bakmak için telefonuma baktım. 11:10 geçiyordu ve hiç uykum yoktu. Telefonu yatağa koyacağım sırada çalmaya başladı. Tanımadığım bir numara arıyordu. Acaba yine Özgür mü diye açmak istemedim. Israrla çalmaya devam edince meşgule atıp yatağa attım.
Su içmek için sürahiyeye yöneldiğimde boş olduğunu gördüm. Odadan çıkıp fazla ses çıkarmadan aşağı indim. Mutfağa girdiğimde Sıla ve Fatma abla daha uyumamışlardı.

"Buyrun Ela hanım bir şey mi istemiştiniz?"dedi Sıla beni gördüğünde.

"Susadım. Odada su kalmamıştı."dedim. Yaptığı işi bırakarak yanındaki bez ile ellerini silip ayağa kalktı.

"Ela hanım kusura bakmayın, ben odaya su koymayı unutmuşum. Siz çıkın ben size hemen getiriyorum."dediğinde kafamı iki yana sallayıp dolaba yöneldim.

"Sorun değil. Yukarı çıkmana da gerek yok ben su içer çıkarım."dedim gülümseyerek. Dolaptan su şişesini çıkararak bir bardak doldurup içtim.
Su bardağını tezgaha bırakıp Fatma abla ve Sıla'ya döndüm.

"İyi geceler"dedim tebessüm ederek.

"Size de iyi geceler"dedi ikisi birden.

Balkonda soğuk havada kaldığım için ayağım hafiften sancılanmaya başlamıştı. Ayağıma fazla yüklenmemek için ayak ucuna basarak yavaş yavaş mutfaktan çıktım. Salonda oturmuş elindeki çerçeveye bakan Metin Bey gözüme takıldığında yönümü değiştirip salona doğru yavaşça ilerledim. Metin Bey'in sırtı bana dönük olduğu için beni fark etmemişti. Ona biraz daha yaklaşıp kalçamı koltuğun kenarına dayadım. Nalan Hanım'ın anlattıklarından sonra içimde öyle garip bir duygu oluşmuştu ki şu an karşımda olan Metin Bey'e yaklaşmak isteyip de yaklaşamıyordum. Daha fazla burada böylece durup duygusallaşmamak adına kendimi biraz toparladım. Salondan çıkmak için yeltendiğimde Metin Bey'in konuşmasıyla yerimde kalakaldım. Elindeki çerçeveye bakıp konuşuyordu.

"Ela gözlüm! Bugün tam yirmi altı yıl oldu seni kaybedeli ama inan ki seni düşünmediğim, seni özlemediğim tek bir günüm bile olmadı. Sen hep benim göz bebeğimdin ve hep de öyle kalacaksın."dedi ardından derin bir nefes alıp devam etti. "Biliyor musun? Senin bir kardeşin daha varmış. Benim de ondan yeni haberim oldu. Bir görsen aynı sana benziyor. Bakışı, gülüşü, kokusu aynı sen... Onda seni gördüm... Bana bu kadar yakın olup da uzak olması çok zor be ela gözlüm. Onu ancak o uyurken sevip sarabiliyorum. Onu ilk gördüğümde bahçede yağmurun altında sırılsıklam bir haldeydi. O kadar mutluydu ki ellerini iki yana açmış yağan yağmurda gülümsüyordu."dedi. Ardından duraksadı. Beni daha fark etmediği için yerimden yavaşça kalkıp biraz daha yaklaştım. Olduğum yerden elindeki çerçeveyi rahatça görebiliyordum. Çerçeveye damlayan göz yaşlarını görünce ağladığını farkettim. Elim omuzuna doğru giderken yumruk yapıp geri çektim elimi

"Ela gözlüm sana bir şey diyeceğim ama kızma bana olur mu? O geldikten sonra acım biraz olsun hafifledi. Onu görünce sarılmamak için adeta kendimle savaş veriyorum. Bize o kadar uzak davranıyor ki ona yaklaşamıyoruz. Aslında ona hak veriyorum. Kim olsa benim gibi bir babayı kabul etmezdi. Ama Ela gözlüm inan ki senin çektiklerini onun da çekmesini istemedim. Sen her acı çektiğinde benim içim parçalanıyordu. Yaşıtlarını gördüğün zaman onlara öyle bir bakışın vardı ki beni bitiriyordu ve elimden hiç bir şey gelmiyordu. Ben sadece senin yaşadıklarını yaşasın istemedim... Keşke beni affedip sarılsaydı, bir kerecik baba deseydi. O zaman yer yüzünde ki en mutlu baba ben olurdum. Ama bunu ona söylemeye yüzüm yok."dedi ağlayarak. Dudaklarımda ki tuzlu tadı alıncaya kadar ağladığımın farkında bile değildim. Nasıl oldu bilmiyorum ama kendimi onun yanına otururken buldum.

"Baba"dedim. Sesim öyle yavaş çıkmıştı ki ben bile kendi sesimi tam duyamamıştım. Ona baba demek tarif edilemez bir duyguydu. Ona baba dediğim için pişman mıydım peki? Bilmiyorum. Ama o an içimden öyle geçmişti. Her zaman duygularımla hareket eden bir insan olmuştum. Annem ve babam beni böyle yetiştirmişti.

Metin Bey ona baba dediğimi duyduğu an bana umutla döndü. Yaşlı gözlerle bana bakıp acı bir tebessüm sundu. Elinde ki çerçeveyi ters çevirip yanına bıraktı. Nalan Hanım'ın bana gerçekleri anlattığından haberi yok gibi görünüyordu.

"Ela gözlüm!"dedi. Gözlerindeki dolan yaşlar yanaklarından aşağıya doğru bir bir süzülmeye başladı. Bana Ela'ya hitap ettiği gibi hitap etmişti.
Biliyordum beni onun yerine koyuyordu. Ama ben o değildim. Bugün onun en acı günü olduğu için ses etmedim. Yanındaki çerçeveye uzanıp elime aldım. Ela'nın kendisine gülümsediği bir fotoğraf karesi idi.

"Demin sana söylediğim ve şimdi yapacağım şey sadece bir defalık olacak o da sadece onun için"dedim Ela'yı işaret ederek. Çerçeveyi masaya bırakıp ona sıkıca sarıldım. Bugünlük beni Ela'nın yerine koymasına izin verdim. Ama sadece bugünlük.

"Beni onun yerine koyduğunu biliyorum. Bugünlük ona sarıldığın gibi bana sarıl, Onu sevdiğin gibi sev, bunu Ela'ya borçluymuşum gibi düşün. Sabah kalktığımda ben aynı ben olacağım. Çünkü ben o değilim."dedim. Bana öyle bir sarıldı ki sanki yirmi altı yılın özlemini çıkarır gibi...

"Teşekkür ederim kızım."dedi. Beni kendinden ayırıp alnımdan öptükten sonra tekrar sarıldı.
Daha fazla bu tabloya dayanamayıp Metin Beyden hızlıca ayrıldım. Değneğimi alıp hiç bir şey demeden ondan uzaklaşıp odama gittim.
Odaya girdiğim gibi kendimi yatağa bıraktım. Kenardaki örtüyü kafama kadar çekip gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Nalan Hanım'ın dediklerini, demin yaşadığım her şeyi kafamdan silip atmak istedim. Ama olmuyordu sanki her şey gözümün önünde tekrar canlanıyor gibiydi.Daha fazla düşünmemek için telefonu elime alıp kurcalamaya başladım. Odadan çıkmadan önce arayan numaranın bir kaç defa daha aradığını gördüm. Kimdi bu? Neden ısrarla arıyordu ki? Umarım Özgür dışında biri aramıştır dedim içimden. Çünkü şuan Özgür'ü çekecek ne halim kalmıştı ne de sabrım.

Sabah kalktığımda uykusuzluktan dolayı başım, soğukta kaldığım için de ayağım ağrıyordu. Bütün gece yatakta dönüp durmuştum. Üzerimdeki örtüyü kaldırıp köşeye ittirdim. Şakaklarımı biraz ovduktan sonra uyuşan ayağımı elimle destek alarak yataktan sarkıttım. Ağrımın biraz hafiflemesi için kahvaltı yapıp ilaç almam lazımdı.
Ayağımı biraz hareket ettirdikten sonra telefonumu cebime koyup değneğe tutunarak ayağa kalktım. Elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı toparlayarak odadan çıktım. Üzerimdeki eşofmanları değiştirme gereği hiç duymadım. Asansöre bineceğim sırada Yusuf da arkamdan gelip koluma girdi.

"Günaydın güzellik"dedi şakağımdan öperek.

"Günaydın. Bugün geç kalmışsın, işe her zaman erken giderdin." Ben kalktığım da çoktan işe gitmiş oluyordu.

"Ben aynı vaktimde gidiyorum da sen bugün biraz erkencisin "dedi göz kırparak. Telefonumu cebimden çıkarıp saate baktım. 08:15 geçiyordu.

"Çokta erken değilmiş."dedim hafif tebessüm ederek. Aşağıya indiğimizde salona geçip direkt hazır olan sofraya oturduk. Metin Bey masanın baş köşesinde Nalan Hanım da hemen karşısında oturuyordu. Bizde Yusuf'la yan yana oturmuştuk.

"Günaydın çocuklar."dedi Metin Bey.

"Günaydın" dedim sessiz bir şekilde. Yusuf ikisine gülümseyerek bakıp günaydın dedikten sonra önümdeki servis tabağını eline alarak kahvaltılıklardan doldurmaya başladı.

"Sahanda yumurta seviyor musun?"dediğinde kafamı evet anlamında salladım.

"Ben hallederim."dedim elindeki servis tabağını alıp önüme koydum. Kahvaltı yaparken Nalan Hanım ve Metin Beye bakmamaya çalıştım.
Çatalımda ki salatalığı ağzıma götüreceğim sırada telefonum çalmaya başladı. Çatalı tabağa geri koyup telefona baktım. Yine aynı numara arıyordu. Meşgule atıp masaya bıraktım ardından kahvaltımı yapmaya devam ettim.

"Aç istersen?"dedi Yusuf çayından bir yudum alarak.

"Tanımadığım bir numara."dedim. Anladım der gibi kafasını sallayıp kahvaltısına döndü.
Kahvaltımı bitirip mutfağa geçtiğimde Meryem teyzeler de mutfakta kahvaltı yapıyorlardı.

"Afiyet olsun"dedim.

"Buyur kızım"dedi Meryem teyze ayağa kalkıp yanıma geldi.

"Meryem teyze ağrı kesici kremin nerede olduğunu soracaktım. Sen kahvaltını yap ben sonradan da gelirim."ne kadar ağrım olsa da kahvaltısını bölmek istemedim.

"Ben kahvaltımı bitirdim. Sen salona geç otur ayakta kalma, ben hemen sana getiririm."dedi tüm sevecenliğiyle. Kafamı sallayıp salona doğru yavaşça yürüdüm. Koltuğa oturup ayaklarımı uzattım. Meryem teyze hemen arkamdan gelip yanıma oturunca ayaklarımı çektim kendime doğru.

"Ela kız, sen ayaklarını uzat ben sürerim."dedi. Ayağıma uzanıp yavaşça kucağına doğru çekti.

"Meryem teyze sen zahmet etme ben sürerim."

"Ne zahmeti kızım. Sen de benim bir evladım sayılırsın."peki deyip ayağıma krem sürmesini izledim. O kadar dikkatli o kadar hassas dokunuyordu ki ayağıma, sanki incitmekten korkar gibiydi dokunuşları. Kremi sürüp iyice yedirdikten sonra ayağımın altına bir yastık bıraktı. Kalkmamamı tembihleyip gittiğinde ardından gülümseyip arkamı koltuğa yasladım.

"Ela ne oldu ayağına?"Yusuf salona girince gözü direkt yastıkta olan ayağıma takıldı.

"Yok bir şey sadece biraz ağrıyordu, krem sürdüm. Birazdan ağrısı geçecek."

"Kalk hastaneye gidiyoruz."

"Hayır hastaneye falan gitmeyeceğim. Ben iyiyim hastaneye gitmeyi gerektirecek bir durum yok."dedim. Yanıma yaklaşınca elinden tutup yanıma oturttum.

"Galiba dün gece fazla balkonda oturdum. Biraz soğuk aldım. O yüzden ayağıma ağrı girmiş olabilir."dedim. Genelde öyle oluyordu. Ya fazla ayakta kaldığımda ya da soğuk olduğunda çok ağrım oluyordu.

"Neden dikkat etmiyorsun Ela? Niye soğukta o kadar oturuyorsun?" dedi elimi tutup hafif bir şekilde sıktı.

"Dün gece öğrendiklerimden sonra nefes almaya ihtiyacım vardı."dedim. Ardından aklıma gelen şeyle yönümü ona çevirdim.

"Ben sana kızgınım hem"kaşlarımı çatıp tekrar önüme döndüm. Aslında ona kızgın değildim. Hastane konusunu kapatması için öyle demiştim.

"Neden kızgınsın? İstemeyerek de olsa seni üzecek bir şey mi yaptım?"

"Neden bana daha önceden bir ablamız olduğunu söylemedin?"dediğimde, önce biraz duraksadı. Ardından çektiğim elimi tekrardan tutup beni kendine doğru çevirdi.

"Ben sana söyleyecektim ama sen üzülme diye sana söylemekten vazgeçtim."

"Benimle aynı hastalığı taşıdığını biliyor muydun peki?"dediğimde kafasını evet anlamından salladı.

"Sen de mi beni onun yerine koyuyorsun?"dedim. Saçmalıyordum şu an çünkü Yusuf onu görmemişti bile.

"Neden seni onun yerine koyayım ki? Ela ben onu hiç tanımadım ki, onu sadece resimlerde gördüm."dedi kolunu omuzuma atıp beni kendine çekti. Sessiz kalıp cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki? Adam haklıydı. Onu bunu söylemem saçmaydı.

"Şirkete geç kalmıyor musun?"dedim biraz bekledikten sonra.

"Birazdan çıkarım. Sen ne yapacaksın? Biliyorsun bugün Haluk amcalara davetliyiz."

"Biliyorum. Defne abla bugün babasının evine geçecekmiş beni de oraya çağırdı. Oraya gideceğim sonra da Defne abla ile Haluk amcalara geçeriz diye konuşmuştuk."dedim.

"Gel seni de bırakayım o zaman "

"Daha erken, ben bir iki saat sonra çıkarım."

"Tamam güzelim. Şoför zaten dışarıda, seni istediğin yere bırakır. Kendine dikkat et ayakta kalma ve bahçede oturma fazla, yoksa seni zorla hastaneye götürürüm ona göre"dediğinde kafamı salladım. Alnımdan öptükten sonra "Seni sen olduğun için çok seviyorum."dedi ve kenarda duran yastığı arkama koydu.

"Teşekkür ederim"dedim içtenlikle gülümseyerek.
Yusuf çıktıktan sonra Nalan Hanım da yanıma gelip biraz oturmuştu. Dünkü konuları tekrar açmaması için pek konuşmamıştım. Ayla Hanım'ın aramasının ardından derneğe gidiyorum diye çıkmıştı evden. Biraz uzanıp ayağımın ağrısı geçtiğinde değneğimi alıp odama çıktım. Kısa bir duş alıp giyinme odasına geçtim. Dizlerimin bir karış altında olan koyu yeşil elbiseyi alıp giyindim. Saçlarımı da kurutup salık bir şekilde bıraktıktan sonra hafif de bir makyaj yaptım. Telefonu çantama koyup odadan yavaşça çıktım. Aşağıya indiğimde Meryem teyze de salondan çıkıyordu.

"Ela kızım çıkıyor musun?"dedi.

"Evet Meryem teyze"

"Tamam bekle ben şoföre söyleyeyim arabayı kapıya getirsin."kafamı salladığımda hızla dışarıya çıktı. Ben de acele etmeden yavaş yavaş dışarı çıkmaya başladım. Araba kapıya gelene kadar bende anca çıkardım. Şoförün yardımıyla arabanın arka koltuğuna geçip oturdum. Şoför arabayı çalıştırıp yola çıktığında dikiz aynasından bana bakıp konuştu.

"Ela hanım nereye gidiyoruz?"

"Murat Beylerin evine"dedim. Peki efendim deyip yola döndü tekrar. Kısa bir yolculuğun ardından Murat beylerin evinin önünde durduğumuzda arabadan inip şoförü geri yolladım. Kapıya gittiğimde bahçede oynayan küçük Mira'yı görünce onun yanına doğru yürümeye başladım.

"Mira güzelim ne yapıyorsun burada tek başına? Annenler nerede?"dedim yanında ki küçük sandalye ye oturarak.

"Annem içeride. Kerem dayım ile oynuyorduk ama o da okula gitti." O kadar tane tane konuşuyordu ki tutup ısırasım geliyordu.

"Ela abla benimle oynar mısın?"dediğinde kafamı sallayıp gülümsedim.

"Tabii ki seninle oynarım." Uzanıp yanağından öptüğümde o da beni öpmüştü. Bana bebeğini uzattığında elinden alıp onunla oynamaya başladım. Mira ile vakit geçirdikçe kafamdaki tüm sorunlar yok oluyordu sanki.

"Güzelim içeri geçelim mi artık?"dedim. Hava güneşliydi ama soğuk bir rüzgar estiği için üşümeye başlamıştım.

"Biraz daha oynayalım."dedi boynunu büküp tatlı tatlı bakarak.

"Prenses hadi Ela ablanı dinle bak hava soğuk üşütüp hasta olursun." Asaf'ın sesi ile ikimiz de ona döndük. Bunun ne işi vardı burda şimdi? Defne abla onun evde olmadığını söylemişti. Mira Asaf'ı gördüğü gibi yerinden hızlıca kalkıp ona doğru koşarak boynuna atladı.

"Hoş geldin."dedi kucağında Mira ile yanıma doğru geldiğinde.

"Hoş bulduk."dedim hafif tebessüm ederek.

"Seni burada görmeyi beklemiyordum."
Dedi. Değneğimden destek alarak ayağa kalktım.

"Defne abla bize gel deyince kırmak istemedim. Mira'yı da bahçede yanlız başına görünce yanına geldim." Neden ona açıklama yapıyorum ya dedim içimden.

"Hadi prenses koş bakalım bir içeriye"Mira'yı kucağından indirdiği gibi Mira koşarak yanımızdan ayrıldı. Hızlı yürümek istesem de ayağımın ağrımaması için yavaş adımlarla içeriye doğru yürümeye başladım.

"Seni burada görmek beni çok mutlu etti."dediğinde kaşlarım çatıp ona ters bir bakış attım.

"Aynı şeyi kendim için söyleyemeyeceğim maalesef. Senin bu kadar erken döneceğini bilseydim Defne ablaya dışarıda buluşmayı teklif ederdim."dedim. Gözlerimi kısarak ona bakıp salona girdim. Şöminenin karşısındaki ikili koltuğa oturup değneğimi kenara koydum.

"Çok açık sözlüsün bakıyorum."dedi. Hemen yanındaki tekli koltuğa oturup ayak ayak üstüne attı.

"Ne yapalım, ben de böyle biriyim."dedim. Daha fazla laf dalaşına girmemek için telefonumu elime alıp kurcalamaya başladım. Abim arayınca ayağa kalkıp bahçenin kapalı alanına girdim. Abimle yaklaşık yarım saat konuştuktan sonra içeriye geçtim. Asaf aynı bıraktığım yerde oturmuş bilgisayardan bir şeylere bakıyordu. Yerime geçip oturduğumda kafasını bilgisayardan kaldırıp bana baktı. Ardından tekrar önündeki bilgisayara döndü.
Ortadaki masada duran dergilerden bir tane alıp oyalanmaya başladım.

"Ne içersiniz efendim?"kafamı kaldırıp karşımda ki yardımcı kıza baktım.

"Ben bir şey almayayım teşekkür ederim."dedim. Kız Asaf'a döneceği sırada "Defne abla nerede?"diye sordum. Ortalıklarda çalışanlardan başka hiç kimse görünmüyordu.

"Defne Hanım migreni tuttuğu için misafir odasında uzanmış dinleniyor. Siz geldiğinizde haber vermemi söylemişti. Sizin geldiğinizden daha haberi yok. Mira'yı uyuttuğum için haber vermeyi unutmuşum kusura bakmayın."dedi mahçup bir şekilde

"Tamam sorun değil."dedim.

"Ayşe ben yukarı çıkıp üzerimi değiştirene kadar sen bize iki tane orta şekerli kahve yap."deyip Ayşe'yi gönderdi.

"Ben üzerimi değiştirip hemen geliyorum merak etme"dedi kucağındaki bilgisayarı masaya koyup ayağa kalkarken.

"Acele etmene hiç gerek yok. Hatta inmeye de bilirsin. Ben dergilerle idare ederim Defne abla gelene kadar"dedim gülümsemeye çalışarak.

"Yok. Biz evimize gelen misafirleri yalnız başına bırakıp odalarımıza çekilemeyiz. Sen de evin bir üyesisin ama yine de seni tek başına bırakamam."dedi ve çıktı.

"Ukala şey "dedim elimdeki dergiyi masaya atarak.

"Duyuyorum seni." Salona doğru seslenince kafamı uzatıp nerede diye bıktım. Ama kimse görünmüyordu. Telefonum tekrar çalmaya başlayınca masadan alıp arayana baktım. Mavişim arıyordu. Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde konuşmama fırsat vermeden hemen konuşmaya başladı.

"Roz çok özledim seni. Ben aramasam seni sen hiç akıl edip aramıyorsun."dedi bir çırpıda.

"Ben de seni çok özledim mavişim ama sen balayındasın ya arayıp sizi rahatsız etmek istemiyorum."

"Biliyorum, kızım ne yapayım özlüyorum seni o yüzden" Ben de onu çok özlüyordum. Ondan hiç bu kadar uzak kalmamıştım. Ama yine de balayında oldukları için aramak istememiştim.

"Zaten akşam buradasınız. Herkes Haluk amcalarda toplanacak biliyorsun. Bol bol hasret gideririz."dedim gülerek. Bu sırada Asaf üzerini değiştirip gelmişti. Telefonla konuştuğum için o da telefonuyla ilgileniyordu.

"Evet biliyorum. Akşamı iple çekiyorum. Sen neredesin? Evde misin?"dedi.

"Yok evde değilim. Defne ablanın yanına geldim."

"Defne ablaların evinde misin?"

"Hayır canım. Defne abla babasının evinde ben de oraya geldim."

"Anladım canım. Tek başına mı gittin? Yoksa Yusuf da yanında mı?" Hilal Hanım beni daha fazla sorguya almadan kapatmam gerekiyordu. Şimdi böyle konuşursa Asaf da duyup yanlış anlayabilirdi.

"Tek başıma geldim mavişim."

"O da orada mı?"dediğinde telefonumun sesini kısıp çaktırmadan Asaf'a bakmaya çalıştım ama bana bakıp sırıttığını gördüğümde içimden Hilal'e saydırdım. Beni onun diline düşüreceğinden haberi yoktu.

"O kim?"dedim sesimi yavaşça çıkararak.

"Roz kimden bahsettiğimi biliyorsun."dedi kahkaha atarak.

"Hilal kapat şu telefonu. Benim canımı sıkma"dedim ardından onun konuşmasını beklemeden telefonu kapatıp koltuğa attım.
Asaf kahkaha atınca içimden keşke Hilal'in telefonunu açmasaydım diye geçirdim.

"Ne gülüyorsun?"dedim sinirlenerek. Kahkahasını bastırarak kendini koltukta dikleştirip konuşmaya başladı.

"Ela göz sana bir şey diyeceğim ama doğruyu söyleyeceksin."dediğinde kafamla söyle dedim.

"Siz Hilal ile benden mi bahsediyorsunuz?"deyip gülmemeye çalıştı.

"He başka derdimiz yok oturup gece gündüz senin hakkında konuşuyoruz."

"Biliyordum zaten benden hoşlandığını."dedi, tuttuğu kahkahasını tekrar bıraktı.

"Saçma sapan konuşup benim tepemin tasını attırma. Şu değneği kafana atmamı istemiyorsan susarsın bence."dedim dişlerimin arasından.

"Tamam tamam sakin ol. Sadece şaka yapıyorum."dedi ellerini havaya kaldırarak.
Ayşe'nin getirdiği kahveyi alıp ona sırtımı dönerek içmeye başladım.

"Ela! Hilal neden sana Roz diye hitap ediyor. Kaç defa sana öyle seslendiğini duydum." Aramızda geçen kısa sessizliği yine konuşarak bozdu.

"Sana ne?"dedim ona hiç bakmadan.

"Hadi ama Ela! Bak iki medeni insan gibi konuşmaya çalışıyoruz burda." Kahve fincanını masaya koyup ona döndüm. Sen kim medeni insan kim demek istesem de kendimi tuttum.

"İkinci ismim Roza, o da bana kısaca Roz diyor. Oldu mu?"dedim.

"Roza?"dediğinde kafamı salladım.

"Anladım. Güzelmiş."dedi. Teşekkür edip gülümsemeye çalıştım zor da olsa. Telefonu elime alıp saate baktım. 14:50 geçiyordu. Zaman ne çabuk geçiyordu. Biraz daha oturup Defne ablanın gelmesini beklemeye başladım.

"Ela dün akşam seni o kadar aradım. Neden telefonlarıma cevap vermedin." Asaf'ın konuşmasıyla tekrar ona döndüm. Beni mi aramıştı? Yoksa dün arayan numara o muydu?
Özgür olmasın da kim olursa olsun demiştim ama Asaf aklıma gelmemişti.

"Dün gece sürekli arayan kişi sen miydin?"dedim kaşlarımı yukarı kaldırarak.

"Evet. Sen kimi bekliyordun ki?"dedi göz kırparak.

"Numaramı nasıl aldın?"dedim. Sorusunu es geçtim.

Defne abladan ya da Kerem'den almıştır kesin diye geçirirken içimden "Kerem'den aldım." deyip beni onayladı.

"Numaramı sana vermemesi için kaç defa uyarmıştım oysa."dedim gözlerimi kısarak.

"Kerem'den istedim ama vermedi. Ben de gizlice aldım."dedikten sonra göz kırptı.

"Neden arıyordun ki?"dediğimde Defne abla salona girdi.

"Ela'cım kusura bakma canım seni buraya çağırdım ama seninle ilgilenemedim. Migrenim tuttu hâlâ başım çok ağrıyor."dedi.

"Olur mu öyle şey abla ne kusuru, bende şimdi sana bakıp gidecektim."dedim.

"Abla istersen hastaneye gidelim. Bak geçecek gibi gözükmüyor " Yusuf ablasının yanına gelip koluna girince birlikte üçlü kanepeye oturdular.

"Yok Alim geçer birazdan."dediğinde şaşırmıştım. Ali mi?

"Abla Asaf haklı kalk gidelim hastaneye"dedim şaşkınlığımı bir kenara bırakarak

"Yok gülüm ben iyiyim. Dinlenirsem geçer."

"Tamam o zaman sen odaya geç uzan. Ben de zaten gidiyorum."dedim.

"Tamam ama seni Asaf bıraksın eve."

"Abla gerek yok ben şoförü çağırırım."dedim.

"Abla sen odaya geç dinlen. Ben onu bırakırım merak etme "dedi Asaf. Defne ablayı odasına gönderdiğinde çantamı alıp dışarı çıktım.
Şoförü arayıp telefonu kulağıma götürdüğümde telefonun kulağımdan çekilmesiyle kafamı çevirdim.

Asaf'ı tam karşımda gördüğümde "Ne yapıyorsun sen?"dedim sinirle.

"Seni ben bırakacağım." Kolumu tuttuğunda hızlıca kolumu geri çektim.

"Gerek yok ben şoförle gideceğim."

"Ela hadi arabaya. Zorlama beni lütfen!"dedi tekrar kolumu tutarak.

"İstemiyorum. Neden anlamak istemiyorsun?" Kolumu hızlı çekerken bir anda dengemi kaybettim. Yere düşeceğim sırada Asaf beni belimden tutup kendine çektiğinde aramızda yok denecek kadar az bir mesafe vardı.

"Az daha düşüyordun aptal!"dedi. Konuşurken nefesi nefesime karışıyordu. Kendimi geri çekmeye çalıştığım da belimde ki kolu beni öyle sarmıştı ki yerimden dahi kıpırdıyamıyordum

"Bırak beni"dedim.

"Biliyor musun? Kendini benden uzak tutmaya çalıştıkça sana daha çok çekiliyorum"dedi. Kendimi geri çektiğim sırada dudaklarını yanağıma değdirmesiyle bir an kaskatı kesildim. Kalp atışlarım hızlandı. Gözlerim istemsizce kapandı.

Ne oluyordu bana böyle?

Loading...
0%