@zozanli
|
Keyifli okumalar 💞
Asaf'tan İnsan sevdiği birini sırf fiziki görünüşten dolayı terk edip başka birini hayatına alabilir miydi, Onun için hiç savaşmadan, hiç çaba sarf etmeden? Üstelik sevgisi bu kadar saf ve temizken ona bu ihaneti etmek adamlığa sığıyor muydu?
Omuzumda titreyerek ağlayan Ela'ya baktığımda çok savunmasız görünüyordu. Onu böyle savunmasız, güçsüz görünce o herife lanet ettim. O Özgür denen herifle ilgili anlattıkları beni derinden sarsmıştı. Böyle bir şeyi tahmin etmemiştim. Kalbinde başka biri var diye hislerime karşılık vermiyor sanmıştım. Buraya geldiğinden beri Onu ilk defa böyle çaresiz görmüştüm ve bu beni derinden yaralıyordu. Ela'yı tanıdığım günden beri onu bir türlü aklımdan çıkaramıyordum. Önceleri sadece beni terslediği için onunla uğraşıp sataşmak istiyordum. Ama onu tanıdıkça hislerim değişmeye başlamıştı. Tanıdığım diğer kızlar gibi değildi. O çok farklıydı, herşeyiyle... Ela ile ilk karşılaşmamız biraz kötü olmuştu benim açımdan, kafama telefon fırlatmıştı. Bu da yetmezmiş gibi üstüne bana diklenerek hiç bir lafımın altında kalmamıştı ve bu beni ona daha çok çekiyordu. İşteyken de evdeyken de sürekli kendimi onu düşünürken buluyordum. Kafamdaki tüm düşünceleri bir kenara bırakıp Ela'ya döndüm. "Ela göz, hadi seni eve bırakayım. Bak soğuktan titriyorsun."dedim. Kafasını omuzumdan kaldırıp yüzüme baktı. Ardından benden uzaklaşıp banka sırtını dayadı. Ağlamaktan gözleri kızarmış ve de şişmişti. Ayağa kalkıp tam önünde durarak elimi uzattım. Kafasını iki yana sallayıp titreyen ellerini göğsünde birleştirdi.
"Eve bu şekilde gidemem. Evdekilere böyle görünmek istemiyorum. Abim bu halimi görürse benim için endişelenir."dedi kendini toparlamaya çalışarak.
"Tamam. Eve gitmek istemiyorsan gitmeyiz ama burası çok soğuk üşütürsün. İstersen bize gidelim, hem ablam da bizde sıkılmazsın. Yarın sabah da kahvaltıdan sonra seni eve bırakırım."diye öneride bulundum. Biraz düşündükten sonra başını sağa sola salladı.
"Size rahatsızlık vermeyeyim. Defne abla da rahatsızdı."dedi bakışlarını yere indirerek.
"Üzgün olduğun zamanlarda böyle saçmaladığın oluyor mu?"dediğimde bakışlarını yerden kaldırıp gözlerini devirdi. Değneğini eline alarak ayağa kalktı. Adım attığı gibi sendeleyip yere düşecekken onu belinden kavrayıp tuttum. Yüzüne baktığımda kaşları çatık bir şekilde, atel takılı ayağını tutuyordu.
"Ne oldu? Bir yerin mi ağrıyor?"
"Ayağıma sancı girdi."dedi. Canının fazla acıdığı yüzünden belli oluyordu. Kucağıma almaya yeltendiğimde kafasını hızlıca iki yana sallayıp beni durdurdu.
"Hayır. Yürüyebilirim."dedi.
"Ela göz şimdi inat etmenin zamanı değil. Acı çektiğin yüz ifadenden belli. Ayağına basıp da fazla zorlama istersen. Abin seni bana emanet etti. Sana bir şey olursa abin beni mahveder"dedim. Bir şeyler mırıldanıp kafasını olmaz anlamında tekrar sallayınca omuzlarından sıkıca tuttum.
"O zaman bana dayanarak tüm ağırlığını bana ver."dedim. Kafasını kaldırdığı gibi yüzüme sinirle bakıp ağırlığını bana verince gülümsedim.
"Biz buraya yürüyerek gelmiştik. Nasıl döneceğiz ki? Taksiyle mi?"dediğinde, göz kırparak biraz ilerideki arabamı işaret ettim. Şaşırdı.
"Arabayı ne zaman getirdin?"
"Oturduktan hemen sonra Kadir abi'ye mesaj çektim buraya bırakması için"kafasını sallayıp tekrar yürümeye başladı. Arabanın yanına geldiğimizde ön kapıyı açıp oturmasına yardım ettikten sonra Yusuf'u arayıp Ela'nın bizde kalacağını haber verdim. Ardından arabaya bindim.
"Ben mesaj çekmiştim."dedi kemerini bağlamaya çalışırken. Kemerini bağlayamayıp bana dönünce ne oldu der gibi baktım. "Takılı kaldı. Araban da senin gibi sinir bozucu."dedi kaşlarıyla beni işaret ederek. Tekrardan bağlamak için elini kemere attığında onu durdurup, "Bırak ben hallederim."dedim. Uzanıp kemerini taktığımda yüzlerimiz o kadar yaklaşmıştı ki birbirine doğrudan gözlerinin içine baktım. Nefesini yüzümde hissedecek kadar yakındık birbirimize. Birkaç saniye öylece ela gözlerinde tutulu kaldım. Kalbim şu an olduğundan daha hızlı atıyordu. Ağlamaktan kızarmış olan gözlerini kaçırıp kafasını yana çevirdiğinde kendimi geri çektim. Kemerimi takıp arabayı çalıştırdım. Yol boyunca kafasını hiç camdan çekmemişti. Onun tarafına baktığımda sessizce iç çekişlerine şahit oldum. O üzüldüğünde ben neden bu kadar etkileniyordum? Evet ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım ama bu aşk mıydı bilmiyorum. Peki, Özgür'den bahsettiğinde neden bu kadar sinirlenmiştim? Ona yaşattıkları yüzünden mi? Yoksa...? Kafamdaki düşünceleri bir kenara bırakıp yola odaklandım. Kapıya geldiğimizde, hızlıca arabadan inip Ela'nın kapısını açtım. Temkinli bir şekilde inip değneğe tutunduğunda bende diğer koluna girdim. Az önceye nazaran daha iyi görünüyordu. Arabada klimayı açtığım için herhalde sıcaklık iyi gelmişti "Teşekkür ederim. Daha iyiyim. Bundan sonrasını kendim yürüyebilirim."dedi gülümsemeye çalışarak. Peki deyip kolunu bıraktım fakat yanından fazla uzaklaşmadım. Ne olur ne olmaz diye. "Annenler gelmiş midir?"dediğinde omuzlarımı bilmiyorum dercesine yukarı kaldırıp zile bastım. "Anahtarın yok mu? Defne abla sesten dolayı uyanabilir"dedi. Ona bakıp gülümsedim bu düşünceli tavrından dolayı. Kolumda ki saate baktım. 23:50 geçiyordu. Ablam bu saatte asla uyumazdı. "Yanımda anahtar taşımayı sevmiyorum."dedim. "Hoş geldiniz efendim."dedi Esma kapıyı açarak. "Hoş bulduk. Annemler döndü mü?"dedim. "Evet efendim biraz önce döndüler. Uyumak için de odalarına çekildiler."dediğinde kafamı sallayıp Ela'yı elimle buyur ettim. Yavaşça içeri girip salonun kapısında durdu. Ne yapacağını bilmiyormuş gibi etrafa bakınmaya başladığında Esma'ya döndüm. "Esma, Ela için misafir odasını hazırla lütfen"deyip Esma'yı gönderdim. Ela'ya döndüğümde sanki bizim eve yeni gelmiş gibi etrafa bakınıp duruyordu. "Ela rahat ol lütfen. Kendi evindeymiş gibi rahat olabilirsin. Amcamlarda nasıl davranıyorsan burada da öyle davranabilirsin."dedim. Çünkü fazlasıyla kendisini kastığını görebiliyordum. "Ne orada ne de burada kendimi evimdeymiş gibi hissetmiyorum."dedi gözlerimin içine bakarak. "Aaa Ela'cım hoş geldin. Bu ne güzel sürpriz"diyerek yanımıza gelen ablamla Ela'nın yüzü gülümsediğinde ablamı ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anladım. "Hoş bulduk abla. Seni uyandırdık galiba" mahçup bir şekilde ablama baktığında, ablam koluna girip salona doğru yavaşça götürdü. "Uyanıktım canım."dedi. Ela'nın yanına otururken ben de tam karşılarında oturdum. "Sen iyi misin? Gözlerin kızarmış."dedi Önce Ela'ya ardından da bana bakarak. "Abla, Ela iyi merak etme. Ailesinden bahsedince biraz duygulandı o kadar."dedim. Çünkü Ela'nın pek konuşacak takadı kalmamıştı. Bana minnet dolu bir şekilde bakıp ablama döndü. "İyiyim abla, sadece biraz dinlenip uzanmak istiyorum."dedi. "Tamam canım sana odaya kadar eşlik edeyim."diyerek ayağa kalkan ablamla birlikte bizde kalktık. Ablam Ela'yı misafir odasına götürürken bende odama çıkıp üzerimi değiştirdim. Özgür'ü çok mu seviyordu? Onun adı geçtiğinde bile bu kadar etkileniyorsa demek ki çok seviyordu. Ellerimi saçlarımdan geçirip geriye yaslandım. Bu düşünce bile sinirlerimi bozuyordu. "Ne yapıyorsun burda? Ne düşünüyorsun?"ablamın sesiyle düşüncelerimden sıyrılarak ona döndüm. "Uyku tutmadı. Ela, o iyi mi şimdi? Uyudu mu?"dedim Ela'yı merak ederek. Kafasını evet anlamında sallayıp sandalyeyi çekerek yanıma oturdu. "Biraz yorgun görünüyordu. Naz'ın pijamalarından birini verdim. Hemen giyinip yattı."deyince anladım dercesine kafamı salladım. "Sen iyi misin peki?" Dedi elimi kavrayıp sıkarak. Özgür'ü öğrenmeden önce gayet iyiydim ama şimdi bilmiyorum. Ela'ya yaşattıkları, Ela'nın onu sevdiğini öğrenmek ve onun için hâlâ gözyaşı döktüğünü görmek bana dokunuyordu. "İyiyim. Bir sıkıntı yok"dedim. "Seni hiç böyle düşünceli görmemiştim. Bir iki haftadır düşünceli ve tuhaf davranıyorsun."dedi doğrudan gözlerimin içine bakarak. Biliyordu ki gözlerimin içine baktığı zaman yalan söyleyemediğimi. "Bir şey yok abla, işle ilgili"dedim gözlerimi kaçırarak. "Yalan söylemeyi de hiç beceremiyorsun. Hepimizde biliyoruz ki birkaç haftadır işlerle babamlar dışında sadece Yusuf'un ilgilendiğini" Çenemi tutup yüzümü kendisine çevirdi. "Sorun ne? Ela mı?"dedi. Yoksa ablam, Ela'dan hoşlandığımı anlamış mıydı? "Ela ne alaka?"dedim anlamamazlıktan gelerek. "Ali'm, Ela'ya nasıl baktığını gördüm. Ondan hoşlandığını biliyorum. Bunu anlayacak kadar seni tanıyorum. Bu çok güzel bir şey ama"dedi ve durdu. "Ama?" "Ela çevrendeki diğer kızlardan çok farklı. Yaşadıkları hiç kolay şeyler değil. Şimdi de zor bir süreçten geçiyor. Onu üzmenden korkuyorum." Evet Ela'nın yaşadıkları kolay şeyler değildi. Kim onun yerinde olsaydı şu ana kadar pes etmiş olurdu ama bu onu sevmem için engel değildi ki... Onu sevip tüm yaralarını sarmak istiyordum. Her şeyin üstesinden birlikte gelmek istiyordum. "Onu neden üzeyim ki? " "Ela çok hassas ve kırılgan, bazen bazı şeyleri yanlış anlayabilir." "Neyse abla, bunları konuşmamızın bir önemi yok ki, çünkü Ela'nın kalbinde başka biri var."dedim konuyu kapatması için. "Nerden biliyorsun? Kim söyledi?"dedi sorgular gibi. "Kendisi söyledi."Ela'nın parkta söylediği o sözler zihnimde tekrar yankılanınca derin bir nefes alıp o sözleri sindirmeye çalıştım. "Peki senin ondan hoşlandığını biliyor mu?"dedi. Kafamı evet anlamında sallayıp ayağa kalktım. "Abla, Ela başkasını seviyor. Benim onu sevmem hiçbir şeyi değiştirmez ki. O yüzden bu konu hakkında daha fazla konuşmayalım. Hadi sen de git uyu. Bugün zaten rahatsızdın. Ben de Ela'ya bakıp uyuyacağım."dedim. Ela'nın iyi olup olmadığını merak ediyordum. Onu görmeden rahat edemezdim. Tam mutfaktan çıkıyordum ki ablamın dediği ile yerimde duraksadım. "Bence, Ela da sana karşı bir şeyler hissediyor. O da sana senin ona baktığın gibi bakıyor. Senin onu sevmen, ne kadar doğru bilemiyorum. Çünkü o senin kuzenin, dahası senin kardeş gibi bildiğin adamın kız kardeşi. Senin de ona kardeş gözüyle baktığını düşünüyordur eminim."dedi ayağa kalkıp tam karşımda durdu. Doğruydu. Benim Ela'ya o gözle bakmayacağımı düşünüyordu. Daha bu akşam Ela'yı bana emanet ederken 'kardeşim kardeşindir' demişti üstünü çizerek. Ama Yusuf da biliyordur ki sözün kalbe geçmediğini. "Bak Ali'm, ben senin mutsuzluğunu asla istemem. Ela'yı da kendi kardeşimmiş gibi sevdim. Ela'nın da üzülmesini asla istemiyorum. Sadece duygularından tam emin olup öyle adım atmanı istiyorum."dedi. Mutfaktan çıkıp beni de düşüncelerimle baş başa bıraktı. Kendimi bir an dışarıda buldum. Eşofmanlar dışında üzerimde bir şey olmadığı için biraz üşüyordum ama soğuk havayı içime çekmek bir nebze de olsa rahatlıyordu. Bir süre dışarıda kalıp kendime geldikten sonra içeriye girip Ela'nın kaldığı odanın kapısında durdum. Kapıyı çalıp çalmamakta kararsızdım ya uyuyorsa diye. Onu uyandırmaktan korkuyordum. Kapıyı yavaşça aralayıp baktığımda uyuduğunu gördüm. Uyanmaması için sessiz adımlarla başucuna kadar yürüyüp açmış olduğu üzerini örttüm. Ellerim saçlarına doğru giderken son anda kendimi durdurdum. Neyse ki uyuyordu. Yoksa odasına izinsiz girdiğim için kafama yine bir şeyler fırlatacaktı. Odasına izinsiz girmem çok yanlıştı bunu biliyordum. Ama onun iyi olduğunu görmeden uyuyamayacağımı da biliyordum. Sessiz adımlarla odadan çıkıp kapıyı yavaşça örttüm. Artık gönül rahatlığıyla uyuyabilirdim. Ela uyuyordu ve şimdilik iyi gözüküyordu. Odama girdiğim gibi kendimi yatağa atıp yorganı o kafama kadar çekip gözlerimi yumdum. Ertesi sabah uyanıp gözlerimi açtığımda hemen yanımda uzanmış gülümseyerek bana bakan Mira'yı görünce kolundan tuttuğum gibi kendime çekip öpmeye başladım. Bizde kaldığında her zaman sabahları gelip yanıma uzanırdı. Beni uyandırıp onu gıdıklama mı sağlardı. "Günaydın dayıcığım."diyerek yanağımdan öptü. "Günaydın prenses"dedim. Yatağa yatırıp gıdıklamaya başladığımda kahkaha atıp ellerimden kurtulmaya çalıştı. "Ya day-dayı bıra-k"dedi kahkaha eşliğinde. Gülmekten kelimelerini tam getiremiyordu. Biraz gıdıkladıktan sonra yanaklarından öperek serbest bıraktım. "Herkes uyandı mı bakalım küçük canavar?"dedim yataktan kalkarak. "Evet dayı herkes uyandı." Saçını yüzünden çekip doğruldu. Aklına yeni bir şey gelmiş ki kafasını bana çevirdi. "Biliyor musun dayı, Ela abla da burada."dedi. "Biliyorum prenses."dedim tebessüm ederek. Herkes gibi o da Ela'yı hemen sevmiş, çabucak benimsemişti. "Ben onun yanına gidiyorum."dedi ve koşarak odadan çıktı. Hemen de beni satmıştı. "Günaydın!"diyerek salona girdiğimde Ela dışında herkes bana dönüp gülümseyerek günaydın dediler. Ela'nın yüzü olduğum tarafa dönük olduğu halde kafasını kaldırıp bakmamıştı bile. Annemin yanağından öpüp Ela'nın tam karşısındaki sandalyeye geçip oturdum. Ablama gözüm kaydığında bir bana bir Ela'ya baktığını gördüm. "Ela'cım, neden kahvaltı yapmıyorsun? Canının çektiği bir şey varsa, söyle hemen getirelim." Dedi babam Ela'nın kahvaltı yapmadığını görünce. "Teşekkür ederim. Pek aç hissetmiyorum."dedi kafasını kaldırıp babama bakarken. Kahvaltı faslı devam ederken. Ela babamın, annemin ve ablamın ısrarları sayesinde birkaç lokma zorla ağzına götürmüştü. Kahvaltımı bitirip kalktığım sırada telefonum çalmaya başladı. Elimi cebime atıp telefonu çıkardığımda Naz'ın aradığını gördüm. "Ooo küçük hanım Sen bizleri arar mıydın?"dedim sitem ederek. Naz birkaç senedir İzmir'de kalıyordu. Her gün arıyordu ama yetmiyordu. Onu özlüyorduk. Ablam başıyla işaret verip kim olduğunu sorduğunda telefonu kulağımdan çekip "Aşk olsun abi. Ben sizleri her gün aramıyor muyum?" Naz'ın sesini duyunca telefonu tekrar kulağıma götürdüm. "Naz, özlüyoruz seni. Artık bu özleme bir son verip de gelsen. En son babaanneme gittiğimizde seni soruyordu. Gel de bu sefer birlikte gidelim. Bir kaç gün sonra gideceğiz."dedim. "Ben de sizleri çok özledim. Artık dayanamıyorum. İki gün sonra ordayım. Bunu haber vermek için aramıştım zaten"dedi. "Nee!!! Gerçekten mi?" İnanamıyordum şuan. "Evet abi siz olmadan olmuyor artık. " "Güzelim, çok sevindim ama benim şimdi kapatmam lazım. Ela'yı eve bırakacağım. Dışarıda bekliyor." Camdan baktığımda dışarıda oturmuş bekliyordu. "Bizde mi kalmıştı?"diye sorunca sanki görecekmiş gibi kafamı salladım. Ona Ela'dan bahsetmiştik. Onu görmeyi çok istediğini belirtip bizden fotoğraf çekip göndermemizi istemişti. "Tamam abiciğim sen Ela'yı bekletme, benden de herkese selam söyle"deyip telefonu kapattı. "Gidelim istersen?" Sesimle bana baktı. Kafasını sallayıp değneğe tutunarak ayağa kalktı. Kadir abi arabayı kapıya getirdiği için direkt arabaya bindi. "Bırak istersen ben yapayım?"diye sorduğumda sessiz kalıp yavaşça elindeki kemeri bıraktı. Uzanıp kemerini takarken kafasını sanki mümkünmüş gibi geri çekmeye çalıştı. Kemerini takıp geri çekilerek arabayı çalıştırdım. Ses etmedim. "Beni Hilal'lere bırakabilir misin?"dedi. Gözümü bir an yoldan alıp ona baktım. Kafamı sallayıp tekrar yola odaklandım. Hilal'lerin evinin önüne gelene kadar Ela'dan hiç ses çıkmamıştı. Kafasını cam tarafına çevirmiş eve varana kadar dışarıyı seyretmişti. Kapıyı açacağı sırada kolundan tutup engelledim. Kolunu elimden kurtarıp bana ne var dercesine baktığında "Aramızdaki sorunu hallettiğimizi sanıyordum."dedim. Şimdiye kadar sessiz kalmıştım ama artık dayanamıyordum. Dün her şeyi geride bıraktığımızı sanmıştım. En azından benden artık kaçmayacağını düşünmüştüm. "Aramızda bir sorun yok."dedi bana bakarak. Yüzünde anlamadığım bir ifade vardı. "O zaman neden benimle konuşmuyorsun? Dün akşam seninle konuştuktan sonra artık benden kaçmayacağını sanmıştım. Ama sen hemen sabahında aramızda duvarlar örmeye başlamışsın bile." Kafasını yana çevirip derin bir nefes aldıktan sonra tekrar bana döndü. "Dün akşam fazla üzerime geldin. Ben de anlatmamam gereken şeyleri anlattım. Duymak istemediğim kelimeler duydum."dedi dün akşamki sözlerimi kastederek. "Duymak istemediğin kelimeler öyle mi? Haklısın... Fazla üzerine geldim. Senin başkasına aşık olduğunu bilseydim inan ki sana o kelimeleri söylemezdim." "Ben kimseye aşık falan değilim."diyerek sesini yükseltip kaşlarını çattı. Tam konuşacaktım ki arabanın içi telefonumun sesi ile doldu. Ela'ya bakıp ardından telefonu cebimden çıkarıp arayana baktım. Nehir arıyordu. Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde Ela arabanın kapısını sinirle açıp itti. "Nehir birazdan seni arayacağım."diyerek telefonu hızlıca kapattım. Ela'nın elini tutup inmeden önce durdurdum. "Ela lütfen dur. En azından inmene yardım edeyim."dedim. "İstemez. Senin yardımına da ihtiyacım yok. Sen git arkadaşını bekletme "dedi elimi iterek. Arabadan inip kapıyı hızlı bir şekilde çarpıp gitti. Ne oldu ki şimdi? Neden bu kadar sinirlenip kapıyı çarparak gitti ki? Kalbinde başkasının olduğunu bilmeseydim Nehir'i kıskandığı fikrine kapılırdım. Ama böyle bir şeyin mümkün olmadığı bir gerçekti. Çünkü hâlâ Özgür'ü sevdiğini, onu unutmadığını biliyordum. Şimdi peşinden gitmeye kalksam daha çok sinirlenirdi. Artık az çok tanıyordum. Nehir ile konuştuktan sonra arabayı çalıştırıp müziği açarak şirkete doğru sürdüm. Ben de Selim de tüm işleri Yusuf'un omuzlarına yüklemiştik ne zamandan beri. Şirketin önüne arabayı park edip indim. İmza atmam gerektiği günler dışında pek uğramıyordum buraya. İçeri girdiğimde yanımdan geçenler başıyla selam verip işlerine dönüyorlardı. "Hoş bulduk Selma, odama orta şekerli bir kahve getirebilir misin lütfen!" "Tabii efendim hemen"diyerek gittiğinde odama girip yerime oturdum. Masamdaki dosyaları inceleyip imzaladıktan sonra Selma kahvemi getirip önüme koyunca başımla teşekkür ettim. Selma çıktıktan hemen sonra Yusuf elinde kahve fincanı ile odaya girdi. Elimdeki dosyayı masaya bırakıp Yusuf'un karşımdaki koltuklardan birine oturduğunu izledim. "Ela nerede? Eve mi bıraktın?"dedi elindeki kahve fincanını masaya koyarak. "Hilal'in yanına gitmek isteyince oraya bıraktım." Anladım der gibi başını aşağı yukarı salladı. "Dün siz çıkarken eve geleceğini söylemişti. Neden fikrini değiştirdi ki?"dedi. Yusuf'un bunu soracağını biliyordum. Dün gece telefonda konuşurken Ela'nın ablamın yanına gitmek istediğini söylemiştim. "Biliyorsun dün ablamın migreni tutmuştu. Ela da ablamı merak ettiği için onu görmek istedi."dedim küçük bir yalan söyleyerek. Yusuf'a, Ela'nın bana anlattıklarını anlatamazdım. Bu onun özeliydi. Kendisi isterse zaten anlatırdı. Üstelik ağlamasına ben sebep olmuştum. "Onu merak ettim sadece. Sabah birkaç defa aradım ama cevap vermedi. Acaba onu üzecek ya da kıracak bir şey mi yaptım? Onun için mi eve gelmek istemedi."dedi eliyle sakalını sıvazlayarak. "Bilmeyerek de olsa onu üzmekten korkuyorum. Bana abi deyip beni kabul etti. Benim hayalim gerçek oldu. İnanabiliyor musun?"dedi. Yusuf'un kardeş özlemini hepimiz biliyorduk. Bir kız kardeşinin olmasını her şeyden çok istiyordu. Şimdi onu bulmuşken kırmak ya da kaybetmek istemiyordu. Yerimden kalkıp karşısındaki koltuğa oturdum. "Öyle düşünme. Ela öyle her şeye kırılacak birine benzemiyor. Ki, sen de onu üzecek bir şey yapmazsın. Aradığını duymamıştır kesin"dedim. Ona gerçeği şimdilik anlatamazdım. Ağladığını görüpte senin üzülüp onun için endişelenmeni istemedi diyemedim. Yusuf'un telefonu çalınca yüzündeki o üzgün ifade yok oldu birden. "Ela arıyor..."dedi telefonunun ekranını bana çevirerek. Bu haline gülümseyip, "Demiştim sana. Sen konuş ben dışarıdayım."dedim. Ayağa kalktığım gibi kahve fincanını alıp çıktım. Selim'in odasına doğru ilerleyip kapıyı çalmadan direkt içeriye girdim. Kafasını dosyalara gömmüş bir şekilde dosyaları incelerken gördüm onu. "Balayından sonraki ilk gün işe gelmek nasıl bir duygu?"dedim takılarak. Kafasını dosyadan kaldırıp dosyayı katlayarak çekmeceye koydu. "Berbat. Hilal'e sarılmak varken ben burada dosyalara sarılıyorum. Eve gitmek için resmen dakika sayıyorum."dediğinde kendimi tutamayıp küçük bir kahkaha attım. "Önceden seni eve zar zor sokuyorduk. Şimdi de evden hiç çıkmak istemiyorsun. Sen şimdi bizimle takılmak da istemeyeceksin."dedim gülerek. O sırada Yusuf da içeri girip oturunca beraber gülmeye başladık. Ela ile konuştuğu için mutlu olduğu gülümsemesinden belli oluyordu. "Karım dururken neden sizinle takılayım oğlum. Siz aşık olup evlenince göreceğim ben sizleri. O zaman da böyle konuşup gülebilecek misiniz?" dedikten sonra duraksayıp Yusuf'a baktı. Yusuf acıyla gülümsedi. Selim dediğinden hemen pişman olup konuyu değiştirmek istedi. "Aşk demişken Melis beni aradı. Düğünden sonra telefonlarına çıkmıyor muşsun?"dedi bana dönüp hafif boğazını temizleyerek. Ela'ya yaptığı terbiyesizlikten sonra Melis'le olan arkadaşlığımızı gözden geçirmeye karar vermiştim. Melis hoş, güzel bir kızdı. Onu gören her erkeği etkileyebiliyordu. Ama onu tanıdığımdan beri ona sadece arkadaşça yaklaşmıştım. Melis'e karşı asla öyle duygular beslememiştim. Beni sevdiğini söylediğinde ise onunla arama mesafe koymuştum, beni yanlış anlamaması için. Üniversite yıllarında tanışmış ve arkadaş olmuştuk. Yusuf, Selim, Helin ve Melis'le beraber takılırdık. Çok yakın olmuştuk. Onu da Helin'i de kardeş gibi görüyorduk. Melis'in duygularını öğrendiğimde kendimi bir adım geri çekmek zorunda kaldım. Çünkü Melis'in üzülmesini asla istemiyordum. "Oğlum kaç senedir kızı peşinden koşturuyorsun. He de seni de evlendirelim. Bak, Melis çok iyi ve çok da güzel bir kız. Seni çok seviyor. Bu devirde böyle güvenebileceğin birini bulmak çok zor."dediğinde Selim, Yusuf da başıyla onayladı. "Saçmalamayın lan. Benim Melis'e o gözle bakmadığımı biliyorsunuz." Dedim. Kahvemi alıp içmeye başladım. "Bu kadar zamandır hiç mi birşey hissetmedin? Kızın sana olan duyguları, yaklaşımı hiç mi seni etkilemiyor?" Yusuf'un sorusu üzerine bir kaşımı kaldırıp ona döndüm. "Ben Melis'e asla öyle bir yaklaşımda bulunmadım. Bana karşı hislerini öğrendiğimde kendimi geri çektim sırf umutlanıp üzülmesin diye. Bunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. Şimdi ne diye bu konuyu açıp benim canımı sıkıyorsunuz. Lütfen bu konu hakkında konuşmayalım."dedim. "Yoksa başka biri mi var? Eğer öyle bir şey varsa ve bize söylemiyorsan bozuşuruz. Biz sana olan biten her şeyi anlatıyoruz." Yusuf 'başka biri mi var' dediğinde aklıma direkt Ela'nın gelmesi ile bakışlarımı Yusuf'tan çektim. Bu yaptığım doğru muydu? Benim Ela'ya bir şeyler hissetmem ne kadar doğruydu? "Başka biri yok. Olsaydı söylerdim."dedim. Ayağa kalkıp kapıya yönelmiştim ki Yusuf'un sesi ile durdum. "Akşam hep beraber bir şeyler yapalım. Kızları da alırız. Ela için de değişiklik olur. Geldiğinden beri sürekli evde sıkılmıştır."dedi. Kafamı olur anlamında sallayıp çıktım. Ela'dan Dün akşamdan beri kafamda hâlâ Asaf'ın sözleri dönüp duruyordu. Bana, benden hoşlandığını söylediğinde ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Tuhaf bakışları vardı evet ama bana karşı böyle hisler beslediğini ve bunu açıkça dile getirmesi beni oldukça şaşırtmıştı. Kalbimde Özgür'ün olduğunu, ondan dolayı onun hislerine karşılık vermek istemediğimi düşünüyordu. Ben Özgür'ü Nil ile nişanlandığı gün kalbimden çıkarıp atmıştım. Sadece bana yaşattıkları ve söylediği o kırıcı sözler beni derinden yaralamıştı. Asaf'ın dün akşam sürekli, Özgür'ü sevdiğimi ima etmesiyle kan beynime sıçramıştı. Dolmuş olan içimi ona boşaltmıştım. Özgür'ün yaşattıklarını, beni nasıl bırakıp başka biriyle evlendiğini, beni nasıl yüzüstü bırakıp gittiğini bağırıp ağlayarak anlatmıştım. Duydukları karşısında bir an afallasada sakinleşmem için beni kendine çekip sarılmıştı. Akşam onlar da kalmak istememiştim ama gidecek başka bir yerim de yoktu. Hilal'in yanına gitmeye kalksaydım olmazdı. Yeni evli çift, onlara rahatsızlık vermek istemediğim için Asaf'ın teklifini kabul edip onlara gitmiştim. Akşam orda kaldığımdan Defne abla dışında kimsenin haberi yoktu. Gece hiç uyumadığıma rağmen sabahın erken saatinde kalkmıştım. Gece hiç uyumadığım için şişmiş olan gözlerim daha beter olmuştu. Kendimi oldukça yorgun ve bitkin hissediyordum ve bu yorgun halim hâlâ üzerimdeydi. Kahvaltıda Mira'nın şen şakrak hali olmayan keyfimi yerine getirmişti ta ki Asaf'ı salondan içeriye girerken görene kadar. Annesini öptükten sonra gelip tam karşımdaki koltuğa oturması beni biraz germişti. Onun tarafına hiç bakmamaya çalışıp önümdeki tabakla oyalanmıştım. Açıkçası dünkü itirafından ve anlattıklarımdan sonra onun yüzüne bakmaktan çekiniyordum. O yüzden onunla göz teması dâhi kurmamaya çalışıyordum. Kahvaltı sırasında Naz diye birinin aramasıyla Asaf'ın yüzünde gülücükler açınca sinirlenip sofradan kalkmıştım. Bana ne olmuştu böyle? Neden başka bir kızla konuştuğu için sinirlenmiştim ki? Defne abla ve Ayla hanımla vedalaştıktan sonra bahçede Asaf'ın gelmesini beklemiştim. Onunla gitmemeye kalksaydım bir ton laf edip kafamı şişirirdi yine. Beni Hilal'lere bırakması dışında hiç konuşmadım kapıya varana kadar. Kapıya vardığımızda da beni sinirlendirip kapıyı çarpıp gitmeme sebep olmuştu. İçeri girdiğimde Hilal'e sarılıp öptükten sonra direkt Hilal'in benim için hazırlattığı odaya girip uyudum. Derin uykumdan Hilal'in boriton sesiyle uyandığımda ona öldürücü bakışlar atıp yatakta biraz doğruldum. Öyle bir bağırmıştı ki az kalsın kalbim ağzıma geliyordu "Rozzzz!!!"deyip omzundan sarstı. "Ne bağırıyorsun kızım ödüm koptu." "Bir saattir seni uyandırmaya çalışıyorum. Sana bir şey oldu sandım. Senin uykun normalde bu kadar ağır değil o yüzden çok korktum."dedi elimi kalbinin üzerine koyarak. "Uykusuzdum. Dün gece pek uyuyamadım." Dün gece bir ara Asaf kaldığım odaya sessizce girip yanıma yaklaşmıştı. Uyuduğumu sanmış, sessiz girdiği gibi sessizce çıkmıştı odadan. "Hadi kalk salona in. Ben sana bir şeyler hazırlayayım. Baksana rengin solmuş. Zühre teyze seni böyle görseydi kadıncağızın yüreğine inerdi." dedi. Keşke annem yanımda olsaydı diye geçirdim içimden. Ona şuan çok ihtiyacım vardı. Gözlerimi kapatıp açarak kendime gelmeye çalıştım. "Keşke burda olsaydı da başımı dizlerine koyup başımı okşasaydı."dedim. Elini omuzuma koydu teselli etmeye çalışarak. Ardından yanağımdan öperek çıktı. Yataktan çıkıp salona doğru yavaşça yürüyüp koltuğa oturup yaslandım. Telefonuma baktığımda Yusuf abinin ve Efe'nin birkaç defa aramış olduğunu gördüm. Bugün telefonumu hiç elime almamıştım. İkisiyle de konuştuktan sonra telefonu masaya koyup değnekten destek alarak ayağa kalktım. Lavaboya girip elimi yüzümü güzelce yıkadıktan sonra aynadaki yansımama baktım. Çok bitkin bir halde görünüyordum. Yüzümü kuruladıktan sonra salona geçip cam kenarındaki tekli koltuğa oturdum. "Roz ne oldu? Neden bu kadar düşüncelisin? Geldiğinde de çok yorgun görünüyordun."dedi. Önümdeki masanın üzerine oturup ellerimden tutarak direkt gözlerimin içine baktı. Ona Asaf'ın beni öptüğünü ve bana benden hoşlandığını itiraf ettiğini söylememiştim ve şu an söylemeyi de düşünmüyordum. Çünkü bunu daha kendime kabul ettiremiyordum. "Olan bir şey yok. Aynı bildiğin şeyler işte."dedim. Bana inanmayan gözlerle bakıp bir kaşını yukarı doğru kaldırdı. "Döndüğümden beridir bir garip davranıyorsun. Bunu fark etmediğimi mi sandın. Bir şeyler olmuş. Hadi şimdi öt bakalım." Dedi kararlı bir şekilde. "Şimdi beni boşver. Sen anlat bakalım evlilik nasıl gidiyor. Mutlu musun?"konuyu değiştirip sıyrılmak istemiştim. "Roz! Konuyu değiştirmeye çalışma. Seni senden daha iyi tanıyorum. Kesin bana söylemediğin bir şey olmuş. Şu gözlerinin haline baksana. Gözlerin resmen kan çanağına dönmüş."dedi. Hilal'den kaçmak mümkün değildi. Ellerimi teslim oldum der gibi yukarı doğru kaldırdım. Mecbur anlatacaktım. Aslında nasıl bir tepki vereceğini de merak ediyordum. "Şey... Nereden başlasam"dedim. Nereden başlayacaktım ki? Terk edilme sebebimi mi, öldüğünü öğrendiğim ablamı mı, yoksa Asaf'la dün olanları mı ya da Asaf'ın beni öptüğünü mü? "Asaf'tan başla. Neden seni buraya bırakırken kapıyı çarpıp çıktın. Üstelik çok sinirli gözüküyordun." "Kapıya geldiğimizde sen içerideydin. Kapıyı çarptığımı nereden gördün?"dedim soru soran gözlerle. "Camdaydım, sizi gördüm." "Dün gece biraz tartıştık. Sabah da aynı konu açılınca sinirlenip çıktım bende." "Dün biz kalktıktan sonra mı?" Kafamı evet anlamında salladığımda, "Neden tartıştınız ki?"dedi. "Maviş, yemin ediyorum kendimi sorgu odasındaymışım gibi hissettim şu an"dedim gülerek. "Bırak şimdi sorgu odasını. Sen neden tartıştınız onu anlat." "Dün siz gittikten sonra biraz çıkıp yürümek istedim. Yusuf abi de tek başıma gitmeme izin vermediği için Asaf'ı da benimle gönderdi. Parka varana kadar çok sessizdi. Onu ilk defa bu kadar sessiz görmüştüm. Benim yürüyüş yaptığım sırada Özgür aramış. Asaf da telefonu açıp onunla konuşmuş."dedim. "Özgür mü? O hâlâ seni arıyor mu?"dedi şaşırmış bir şekilde. "Numarasını engellediğim halde başka numarlardan arıyor."dedim omuz silkerek. Bana devam et der gibi bakıp çatık kaşlarını düzeltti. "Sonra da bana neden ondan kaçtığımı sordu." "Demek o da anlamış senin ondan kaçtığını."dedi bana göz kırparak. Kolunu yakaladığım gibi cimcik atıp sinirli bir bakış attım. "Ee neden kaçtığını anlattın mı ona? Gerçi daha bana da anlatmadın."dedi, son cümlesini söylerken gözlerini gözlerime dikmişti. "Ben kaçmıyorum ondan. Siz kendi kendimize uyduruyorsunuz bunu." Oysa bu dediğime ben bile inanmamıştım. Onu gördüğüm zaman oradan kaçıp gitme isteği oluşuyordu bende. Hilal de bu dediğime inanmamıştı zaten. "Her neyse zaten kendisi biliyormuş benim ondan neden kaçtığımı. Güya kendisinin benden hoşlandığını bildiğim için ondan kaçıyormuşum."dedim. Yüzüme aval aval bakıp birden çığlık attı. "Ne dedin sen? Asaf senden hoşlandığını mı söyledi?"dediğinde kafamı sallayıp onayladım. "Biliyordum yemin ederim biliyordum. Sana bakışlarından anlamıştım."dedi. Ardından kalktığı gibi yanıma oturup sarıldı. Biraz sarıldıktan sonra geri çekilip konuşmaya devam etti. "Eee senden hoşlandığını söylediğinde ne dedin sen?" Hilal herşeyi anlattırana kadar peşimi bırakmayacaktı, bunu biliyordum. "İstemiyorum dedim. Hilal, ben artık o defteri kapattım. Sonrasında pişman olacağım hatalar yapmak istemiyorum. Özgür bana neler yaşattı? Sen kendin bunlara şahit oldun. Aynı şeyi tekrar yaşarsam bu sefer kaldıramam." "Roz ben seni anlıyorum ama her insan aynı değil ki. Kendine de ona da bir şans versen?"dedi. Elini yanağıma götürüp dolan gözlerimi sildi. Evet, her insan aynı olmayabilirdi ama ben o güveni bir kere kaybetmiştim. "Yapamam."dedim kafamı iki yana sallayarak. "Roz yoksa kalbinde hâlâ..."deyip gözlerimin içine baktı. Sözünün devamını getirmesin diye kafamı iki yana salladım. Öyle bir şey yoktu. "Hayır tabii ki de. Sen de Asaf gibi saçmalama istersen. O benim için, beni bırakıp o kıza gittiği gün bitti."dedim. "Asaf, Özgür'ü biliyor mu?"diye sorunca başımla onaylayıp ona aramızda geçen tüm konuşmaları bir bir anlattım. Asaf'ın beni öptüğünü söylemeye biraz çekiniyordum. Ama bunu ondan sakladığımı öğrense benimle günlerce konuşmayacağını da biliyordum. Parmağımı ağzıma getirip tırnağımı dişledim. Bakışlarımı yerdeki halıya çevirdim. "Roz niye bakışlarını kaçırıyorsun?"dedi. Eliyle çenemi tutup kendisine çevirdi. "Asaf... Beni öptü"dedim bir anda. Bana imalı imalı bakınca hemen kaşlarımı havaya kaldırarak "Öyle bakmasana kızım ya, aklından ne tür şeytanlıklar geçiyor biliyorum. Düşündüğün gibi değil sadece yanağımdan öptü."dedim. Ellerimi yanaklarıma doğru sallayıp serinlemeye çalıştım. "Yusuf da tam arayacak zamanı buldu."dedi. yüzünü buruşturup telefonu bana uzatarak. Telefonu açıp kulağıma götürdüm gülümseyerek. "Efendim abi" "Ne yapıyorsun güzelim?" "Hiç, Hilal ile oturmuşuz öyle"dedim. Hilal'e bakıp göz kırptım. "Akşam yemeğini dışarıda yiyelim diyoruz. Biz bize gençler olarak. Size de uyar mı?"dedi. "Ben gelmesem olur mu? Biraz kendimi yorgun hissediyorum."dedim. Bu sefer gerçekten de kendimi yorgun hissettiğim için gitmek istemiyordum. "Tamam o zaman senin iyi olduğun bir gün gideriz." "Abi siz gidin ya, başka bir günde birlikte gideriz. Benim yüzümden gitmezseniz kendimi kötü hissederim." "Senin için düzenlemiştik zaten, değişiklik olsun diye. Sen gelmiyorsan biz de gitmeyiz."dedi. Hilal yanımda oturduğu için abimin konuştuklarını duyuyordu. Başıyla gidelim deyince, "Tamam abi geleceğim."dedim. "Çok az işimiz kaldı. Hemen bitirip çıkacağız. Sizde o zamana kadar hazırlanırsınız."deyip telefonu kapattı. Ayağa kalkmaya çalıştığımda kolumdan tutup beni tekrar oturttu. "Önce bir şeyler ye sonra gider hazırlanırız."dedi getirdiği tepsiyi kucağıma bırakarak. "Mavişim şimdi yersem orada nasıl yiyeceğim?" "Birkaç lokma sadece, çok güçsüz görünüyorsun."dedi bana melül melül bakarak. "Annemi de hiç aratmıyorsun ha"dedim. Bana hazırladığı sandviçten birkaç ısırık aldıktan sonra Hilal'in odasına geçip hazırlanmaya başladık. "Sen bu elbiseyi giy, bu renk sana çok yakışıyor. Saçlarını da dalgalandırdık mı çok güzel olursun."dedi dolabından çıkardığı kahve tonlarındaki elbiseyi bana uzatarak. "Podyuma çıkmıyoruz canım. Alt tarafı yemek yemeye gidiyoruz."dedim gözlerimi kısarak. Çok konuşma deyip elbiseyi elime tutuşturunca lavaboya geçip giyindim. Ben giyinene kadar kendisi de açık tonlarında mavi bir elbise giymiş makyajını da bitirmişti. "Sence Selim beni böyle beğenir mi?"dedi ayağa kalkıp elbisesini düzeltirken. "Parmağında yüzüğünü taşıdığına göre seni her halinle beğeniyordur."dediğimde parmağını yüzüğünde gezdirip gülümsedi. Yanıma yaklaşıp kolumdan tuttu ve makyaj masasına doğru götürüp oturttu. "Soluk yüzle yemeğe katılmayı düşünmüyorsun herhalde"dedi. Başımı tamam derecesine salladığımda makyajımı yapmaya başladı. "Roz, Nalan hanımla aranız nasıl? Ona hiç sordun mu seni neden bıraktığını?"dedi yanıma oturarak. Hilal'e, Nalan hanımın bana anlattıklarını, beni neden terk edip gittiğini, benimle aynı hastalığı taşıyan bir ablam olduğunu ve öldüğünü anlattığımda gözleri dolmuştu. "Bak işte, senin düşündüğün gibi olmamış. Hangi anne çocuğunu bile isteye bırakıp gitmek ister ki?"dedi. "Bilmiyorum. Ne düşüneceğimi nasıl hissedeceğimi bilemiyorum. Onlara yakın davranmak istiyorum ama olmuyor... İçimden gelmiyor. Sebep ne olursa olsun bunu kabul edemiyorum." "Ama Yusuf'u kabul ettin. Ona abi diyorsun." "Yusuf'un bir suçu yok ki. O da en az benim kadar suçsuz." "Peki kendini hiç onların yerine koydun mu? Allah korusun böyle bir şey başına gelse ne yaparsın? Neler çektiğini neler hissettiğini sen herkesten çok daha iyi biliyorsun. Kendi yaşadıklarını çocuğunun da yaşamasını ister miydin?" Kafamı iki yana salladım. "İşte onlar da, Ela'nın çektiklerini senin de çekmeni istemedikleri için öyle bir şey yapmışlardır."dedi. Olaya hiç bu yönden bakmamıştım. Benim yaşadığım hayatı bir başkasının yaşamasını ister miydim? Hayır. Üstelik bu benim kendi canımdan bir parçaysa.... Belki de Hilal haklıydı. Empati kurmam gerekiyordu. "Tamam onlara bu konuda hak veriyorum ama ya bu kadar şanslı olmasaydım? Ya beni verdikleri aile kötü bir aile olsaydı? O zamanda bu kadar toparlanabilir miydim sence? Peki onlar bana bunun hesabını verebilir miydi? Bunları düşününce onlara olan kızgınlığım daha da artıyor." "Ablanı kaybettikleri için senin de hayat tutunamayacağını düşünmüşlerdir. Sana alışıp kaybetmekten korkmuşlardır."dedi elimi tutup gülümsemeye çalışarak. "Bilmiyorum Hilal. Biraz zamana ihtiyacım var. Onlara içtenlikle anne baba diyemiyorum, diyemem de. Ćünkü benim annem de babam da var. Bugüne kadar hep onları bildim. Bundan sonra ne olur gerçekten bilemiyorum. Nalan hanımın anlattıklarından sonra kızgınlığım biraz geçti bunu kabul ediyorum ama onları affedemiyorum. Olmuyor. Yapamıyorum."dolan gözlerimi tavana diktim ağlamamak için. Hayatım öyle karmaşık bir hale gelmişti ki kendimi toparlamaya çalıştıkça yeni sorunlarla karşı karşıya kalıyordum. Bu sorunların üstesinden gelip kendi hayatıma yön verebilir miydim? |
0% |