Yeni Üyelik
20.
Bölüm

18. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Şuan gördüğüm manzara öyle güzel öyle muhteşem görünüyordu ki bakmaktan gözlerimi alamıyordum. Daha önce burayı hiç görmemiştim. Evi dolaşma gibi bir niyetim de hiç olmamıştı. Salon, mutfak ve kendi odam dışında hiçbir yeri dolaşmamıştım. Yusuf abi beni evin terasına çıkarttığı için buradan tüm şehri görebilmek mümkündü. Evin biraz ilerisinde uzun ve geniş olan serayı görünce bakışlarımı oraya çevirdim.

"Burası çok güzel. Şimdi şu serada olmak çok güzel olurdu."dedim gülümseyerek. Bitkilerin içinde olmak onlara dokunmak tarif edilemez bir duyguydu benim için.

"Burayı seveceğine emindim." Yanıma yaklaşıp kolunu omuzuma dolayarak beni kendine çekip sarıldı.

"Oradaki sera da sizin mi?"diye sorduğumda kafasını aşağı yukarı sallayıp, "Bizim"dedi beni de işaret ederek.

"Abin, senin çiçeklere böceklere ayrı bir düşkünlüğünün olduğunu söylemişti."dediğinde kafamı sallayarak onayladım.

"Evet çok seviyorum. Bazen saatlerce onlarla ilgilenip konuşurdum. İçimi dökerdim. Bir insana içini dökmekten çok daha iyi gelirdi. Karşılık vermeselerde en azından seni dinliyorlar"dedim.

"Haklısın. Birine güvenip de derdini anlatamıyor insan"dedi. Birlikte geniş salıncağa geçip oturduğumuz da sağlam olan ayağımı altıma çekip Yusuf abiye döndüm.

"Abi sana birşey sorabilir miyim?"dediğimde kafasını tâbi anlamında aşağı yukarı salladı.

"Gerçekten de sevdiğin biri yok mu? Hiç aşık olmadın mı bu yaşına kadar?"dedim. Kolunu omuzumdan kaldırıp önümüzdeki masadan bitki çayını alıp içmeye başladı.

"Oldum ama onu kaybettim."dedi hüzünlü bir şekilde.

"Kaybettin? Nasıl yani? Seni terk mi etti?"Dedim sorularımı ardı ardına sorarak. Biraz duraksayıp ardından derin bir nefes aldı.

"Öldü."dedi birden. Öldü mü?

"Nee?" Ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Böyle bir cevap asla beklemiyordum. Yusuf abi'ye baktığımda gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Trafik kazası geçirdi. Ela, ben onu kurtarmaya çalıştım ama... Gözümün önünde ellerimden kayıp gitti."dediğinde tutmaya çalıştığı göz yaşları yanaklarından aşağı inmeye başladı.

"Çok üzüldüm."biraz yaklaşıp ona sıkıca sarıldım. Ellerini sırtımda birleştirip kafasını omuzuma koydu. Yusuf abi için çok üzülmüştüm. İnsanın sevdiğini kaybetmesi zor bir durumdu. Ona hatırlatıp üzdüğüm için çok üzgündüm ama böyle bir şeyin olabileceği aklıma gelmemişti ki. En fazla sevdiği kız başka birini seçmiştir diye düşünmüştüm. Ama ölüm, o bambaşka bir şeydi...

"Abi hatırlatıp seni üzdüğüm için özür dilerim. Ben bilmiyordum..."dedim üzgün bir ifade ile. Her iki eliyle omuzlarımdan tutarak kendini geri çekip gülümsemeye çalıştı.

"Özür dinlenecek bir şey yok güzelim. Esra benim zaten hep aklımda, hiç çıkmadı ki. Onu çok özlediğim zaman böyle duygusallaşıyorum."dedi. Gözündeki yaşları her iki eliyle silip kendini toparladı.

"Adı Esra mıydı?"

"Evet"dedi kafasını sallayarak.

"Şey.."deyip sustum. Esra'nın ne zaman öldüğünü ve kazanın nasıl olduğunu merak ediyordum ama Yusuf abi'ye bunu sorup onu daha fazla üzmek istemediğim için susmuştum.

"Beş yıl oldu Esra beni bırakıp gideli. Esra'dan sonra kalbime dokuna bilen hiç kimse çıkmadı karşıma. Kimse Esra gibi beni sevemez. Ben de kimseyi, Esra'yı sevdiğim gibi sevemem."dedi kısa bir süre sonra. Sanki içimi okurmuş gibiydi. Derin bir nefes aldıktan sonra tekrar kafasını omuzuma koyup derin düşüncelere daldı.

"Kaza Amerika'da mı oldu?"dedim elimi saçlarına götürürken.

"Evet "

"Oralı mıydı?"

"Hayır. O da İstanbullu idi. Oraya okumak için gelmişti, kuzeninin yanında kalıyordu. Aynı okuldaydık. Ona ilk görüşte aşık olmuştum. O çok farklı biriydi. Çok merhametliydi. Kalbi o kadar güzel bir insandı ki onu sevmemek mümkün değildi."Dedi. Esra'dan bahsederken gözlerinin içi parlıyordu. Ağlamamak için dişlerini birbirine bastırıp kafasını yana çevirdi.

Yusuf abi, Esra'dan bahsederken o kadar duygulanmıştım ki gözlerim dolu dolu olmuştu.
Yusuf abi ne güzel sevmişti. Esra'yı kaybedeli tam beş yıl olmuştu. Ama ondan bahsederken bile gözlerinin parlaması kalbime dokunmuştu.
Sevgi bu değil miydi zaten? İstediğim şey mümkün olmayabilirdi evet, ama ben Yusuf abi gibi seven birinin karşıma çıkmasını isterdim.

Yavaşça doğrulup ayağa kalktım. Yusuf abinin tam karşısındaki masanın üzerine oturup ellerini avucuma alarak bakışlarını kendime çevirdim.

"Abi, emin ol Esra senin böyle üzülüp ağlamanı hiç istemezdi. Esra hayatta olmasa da senin mutlu olup hayatına devam etmeni isterdi. O hep kalbinde olacak biliyorum ama kalbini başkalarına kapatmaman lazım çünkü hayat devam ediyor."

"Başka birini sevemiyorum."dedi. Doğruldu.

"Çünkü sen karşına çıkanlarda Esra'yı arıyorsun."dediğimde, derin bir nefes alıp ellerini saçlarından geçirdi.

"Başka birini hayatıma alıp seversem Esra'ya ihanet etmiş olmaz mıyım? Ela, Ben ona ihanet edersem onun beni affetmemesinden korkuyorum."dedi. Kafamı iki yana salladım. Keşke her insan Yusuf abi gibi sevebilseydi. Koşulsuz, saf ve temiz bir sevgiyle.

"Başkasını sevdiğin zaman Esra'ya ihanet etmiş olmazsın. Çünkü artık Esra bu hayatta değil. Senin de hayatına devam etmen lazım."dedim. Dediğim sözler her ne kadar acı olsa da gerçekti. Bu bizim yaşadığımız hayatın gerçekleriydi. Yusuf abi'ye baktığımda o kadar duygulanmıştı ki bıraksaydın şimdi hıçkırarak ağlamaya başlardı.

"Biliyor musun? Sen mükemmel bir insansın. Eminim Esra da, senin o güzel kalbine vurulmuştur." Elini tutup sıkarak kendimce ona destek olmaya çalıştım.

"Baksana abim olduğunu öğreneli daha iki ay bile olmadan sana ne kadar çok bağlandım. Oysa ki daha buraya gelmeden önce seni asla abim olarak görmeyeceğim ve seni kabul etmeyeceğim diye kendi kendime söz vermiştim. Ama sen merhametin ve şefkatin ile bütün tabularımı bir bir yıkıp geçtin" dedim gülümseyerek. Biraz olsun onun güldürmeye çalışmıştım ve de bunda başarılı olmuştum.

"Sen buraya gelmeden önce beni biliyor muydun? Yani bir abin olduğunu biliyor muydun?"dedi bir kaşını havaya kaldırarak.

"Biliyordum. Aslında gerçekleri öğrenmeden önce Nalan hanımla karşılaşmıştık."

"Nasıl yani?"dedi merakla. Bu konu onun dikkatini çekmeye başlamıştı. Benim de istediğim oydu zaten. Aklını başka yere versin ki daha fazla üzülmesin. Bu konu beni üzecekti ama olsun dedim içimden.

"Nalan hanımla parkta karşılaşmıştık. Daha öz annem olduğunu bilmiyordum."

"Peki annem biliyor muydu?"

"Bilmiyorum. Hiç sormadım. Ama o gün konuştuğumuzda bilmiyor gibiydi. Yani kızından bahsederken o kızın ben olduğumu bilmiyordu sanırım. Bana bir oğlu olduğundan bahsetti, yani senden. Bir de bırakmak zorunda olduğu kızından bahsetti. Biliyor musun? O gün orada o bahsettiği kız için o kadar üzülmüştüm ki. Bir hafta boyunca o kız aklımdan hiç çıkmamıştı. O zavallı kızın ben olduğumu hiç düşünmemiştim."dedim acı bir şekilde gülümseyerek. Beni kendine çekip sarıldığında ellerimi sırtına götürüp sarılışına karşılık verdim.

"Bana diyordun ya 'sen mükemmel bir insansın ' aslında mükemmel olan sensin."deyip alnımdan öptü

********

Ertesi gün çok geç bir saatte uyanmıştım. Yusuf abi ile gece geç saatlere kadar konuşup dertleşmiştik.
Yusuf abi bana biraz Esra'dan bahsetmişti. Onunla nasıl tanıştığını, ona nasıl aşık olduğunu, onu hâlâ ne kadar çok sevdiğini bir bir anlatmıştı. Ben de ona nasıl bir çocukluk geçirdiğimden bahsetmiştim. Konuşa konuşa gece geç saati bulmuştuk.

Yatakta biraz gerinip örtüyü üzerimden kaldırarak ayaklarımı yataktan sarkıtıp doğuruldum. Değneğimi elime aldığım gibi balkona doğru ilerleyip perdeleri açtım. Perdelerden dolayı öğle saatinde odam kapkaranlıktı. Balkon kapısını açıp balkona çıktığımda yüzüme değen güneşle gözlerimi kırpıp elimi kaldırarak güneşin yüzüme çarpmasını engelledim. Diğer günlere nazaran bugün hava güneşli ve çok sıcaktı. Tam da bahçede oturup güneşlenme günüydü.

Balkonda biraz oturup hava aldıktan sonra içeri geçip duşa girdim. Ilık suyu ayarlayıp bi güzel yıkandım. Üzerime bornozu geçirip duş akabinden çıktım. Saçlarımı kurulayıp kuruttuktan sonra giyinme odasına geçtim. Elimi elbiselerin üzerinde dolaştırıp ne giyinsem diye düşünmeye başladım.
Siyah beyaz karışımı dizlerimin hemen üstünde biten bir elbise çıkartıp aynanın karşısına geçerek üzerimde tuttum. Hava sıcak olduğu için bugün sahile kadar yürümeyi düşünmüştüm. Hem yürümüş hem de hava almış olurdum.

"Bence o elbise sana çok yakışır"Meryem teyzenin sesiyle arkama dönüp Meryem teyzeye gülümseyerek baktım.

"Meryem teyze geldiğini hiç duymadım." Dedim. O kadar kendime odaklanmıştım ki Meryem teyzenin geldiğini bile duyamamıştım.

"Yeni geldim. Kapıyı tıklattım ama sen duymadın."dedi.

"Ne giyineyim diye bakınıyordum. Fark etmemişim."dedim. Kafasını sallayıp, "Sen giyin ben odadayım."diyerek giyinme odasından çıkıp kapıyı kapattı. Meryem teyze çıktıktan sonra çıkarttığım elbiseyi giyinip çıktım. Ben çıkana kadar Meryem teyze yatağımı toparlamış bir şekilde yatağa oturmuştu.

"Sana demiştim bu elbise sana çok yakışır diye. Çok güzel olmuşsun kızım"dedi beni görünce.

"Teşekkür ederim Meryem teyze" Gülümseyip yanağından öptüm.

"Saçlarını örmemi ister misin?"dediğinde kafamı sallayıp hemen önündeki pufa oturdum.

"Çok geç olmuş. Neden beni uyandırmadınız?"dedim Meryem teyze saçlarımı tararken.

"Yusuf bey oğlum izin vermedi. Çok geç saatte uyuduğunuzu söyledi. Kendisi uyanana kadar kaldırmayın dedi "

"Abim çıkmış mı peki?"dedim.

"Evet."Saçlarımın ucunu toka ile bağlayıp ayağa kalktı.

"Sen inene kadar ben sana kahvaltılık bir şeyler hazırlayacağım."dedi. Kapıya yöneleceği sırada elini tutup yanağından öperek teşekkür ettim.
Meryem teyze çıkınca, yatağın kenarına bıraktığım ateli ayağıma takıp büyük boy aynanın karşısına geçtim. Saçlarımın önlerinden bir kaç tutam çıkarıp bıraktığımda daha hoş bir görüntü ortaya çıkmıştı.
Değnekten destek alarak yavaşça odamdan çıkıp aşağıya indim. Mutfağa geçtiğimde Sıla ve Zehra çalışıyorlardı.

"Kolay gelsin"dedim. İkisi de bana doğru dönerek yaptıkları işi bıraktılar.

"Sağolun Ela hanım."dedi Sıla tebessüm ederek.

"Meryem teyze nerede?"dedim. Meryem teyze ortalıklarda görünmüyordu. Gelirken salonda da görmemiştim.

"Veranda da, Nalan Hanım'ın yanında"kafamı sallayıp balkon kapısına doğru ilerlediğimde

"Kahvaltınızı salona mı kurayım efendim?"dedi Zehra bana bakarak.

"Hayır. Biraz bahçede oturmak istiyorum. Oraya getirirsiniz."dediğimde kafasını sallayıp işine döndü. Bahçeye çıkıp biraz güneşte bekledikten sonra kaslarımın yavaş yavaş gevşediğini hissetmeye başlamıştım.

Biraz ileride bahçeyi sulayan Erdem amcayı gördüğümde yanına doğru ilerleyip onu izlemeye başladım. Kendini işine o kadar kaptırmıştı ki yanında durduğumu fark etmemişti bile. Elindeki ibrik ile bahçeyi suladıktan sonra saksılarda bulunan çiçeklere bir bir su verip yapraklarına dokunuyordu. Kasımpatılar, zambaklar, kır çiçekleri, karanfil, nilüfer ve daha bir sürü...
Aynen Gül bahçeleri gibiydi burası.

"Erdem amca bütün bunları siz mi yetiştirdiniz?"dedim ortamdaki sessizliği bozarak. Kafasını çevirip gülümseyerek bana baktı.

"Evet. Bunlar benim çocuklarım gibidir. Çok özenerek büyüttüm bunları."elindeki ibriği almak için eğildiğimde beni durdurup hemen köşedeki sandalyeyi alıp yanıma geldi.

"Ela hanım bu ibrik ağırdır siz kaldıramazsınız."diyerek getirdiği sandalyeye oturmamı işaret etti.

"Erdem amca lütfen bana öyle hitap etme. Bana sadece ismimle seslen. Ben seni de Meryem teyzeyi de kendi annem babam gibi seviyorum. Onun için sizli bizli konuşmayalım lütfen!"dediğimde kafasını sallayıp omuzundan tutarak beni sandalyeye oturttu.

"Meryem bana seni anlatırken, çok mütevazı olduğunu söylemişti. Seni öve öve bitiremiyordu ve seninle konuştukça ne kadar haklı olduğunu görüyorum. Dün burada yoktun ve yokluğun çok belli oluyordu. Sanki yıllardır hep burada bizimle yaşamışsın gibi bir his bıraktın. Çok az bir süre oldu ama sana çok alıştık."dedi ardından tekrar ibriği eline alıp saksıda duran çiçekleri sulamaya başladı.

"Ben de sizleri çok sevdim ve çok alıştım. Özellikle Meryem teyze, bana hep anne şefkati ile yaklaştı."Meryem teyze buraya geldiğimden bu yana, bana hep bir anne gibi davranmıştı.
Ayağa kalkıp tekrar Erdem amcanın yanına doğru gittim.

"Ben de biraz sulayabilir miyim?"dedim saksıdaki çiçekleri işaret ederek.

"Olur ama bununla değil. Bu senin için biraz ağır olur."dedi. Elindeki ibrik biraz büyüktü ve suyla dolu olduğu için kaldırabilmem pekte mümkün görünmüyordu. Yanımdan ayrıldıktan bir dakika sonra elinde küçük bir ibrik ile geldi.

"Al bakalım bunu."diyerek elindeki küçük ibriği bana uzattı. Bir Erdem amcaya bir de elindeki ibriğe bıktım. Bu ibrik fazlasıyla küçüktü.

"Erdem amca bu benim için biraz küçük değil mi?"dedim gülümseyerek.

"Yok kızım. Elimizde şu an sadece bunlar var. Büyüğünü sana vermeyeceğime göre bununla idare edeceksin."dediğinde gülümseyerek kafamı sallayıp küçük ibriği elime alarak kasımpatıların olduğu saksıyı sulamaya başladım.

"Ela hanım kahvaltınız hazır."diyerek yanımıza gelen Zehra'ya döndüm.

"Tamam teşekkür ederim. Birazdan gelirim."deyip Zehra'yı gönderdim. Biraz daha çiçekleri suladıktan sonra Erdem amcaya teşekkür ederek onun yanından ayrıldım. Ellerimi yıkayıp kahvaltı masasına geçtim. Nalan Hanım'ın yukarıda verandada bana gülümseyerek baktığını gördüğümde masaya dönüp kahvaltımı yapmaya başladım.

"Telefonunuz çalıyordu efendim"dedi Sıla yanıma gelip telefonu uzatarak. Telefonu alıp kafamla teşekkür ettim. Telefon tekrar çalışmaya başladığında açıp kulağıma götürdüm.

"Efendim abi"dedim. Yusuf abi arıyordu.

"Ne yapıyorsun canım?"

"Kahvaltı yapıyorum. Sen ne yapıyorsun?"

"Afiyet olsun canım. Ben de çalışıyorum."

"Teşekkür ederim." Çayımdan bir yudum alıp tekrar konuştum. "Sen de dün gece benimle aynı saatte uyudun. Ama sabah erkenden kalkıp gitmişsin."

"Yapmam gereken işler vardı. Yarın Antalya'ya gideceğimiz için bitirmem gerekiyordu."dedi.

"Anladım."

"Aslında seni başka bir şey için aramıştım."

"Tabi abiciğim buyur seni dinliyorum."dedim.

"Seni biriyle tanıştırmak istiyorum"dedi.

"Kiminle?"dedim merak içinde. Beni kiminle tanıştırmak istiyordu ki?

"Bir arkadaşımla"dediğinde aramızda kısa bir sessizlik oldu.

"Abi şey... Ben kimseyle tanışmak istemiyorum."dedim. Kimsenin bana acıyarak bakmasını istemiyordum. Hilal'in düğününde, Yusuf abilerin arkadaşları Melis ve Helin ile tanıştığımda da bana aynı öyle acıyarak bakmışlardı. Pek belli ettirmek istemesem de çok rahatsız oluyordum.

"Ela'cım neden tanışmak istemediğini biliyorum. Ama Emir öyle bir insan değil. Kendisi bir fizyoterapisttir zaten. Ona biraz senden bahsettim. Seninle tanışmak istediğini söyledi."dedi biraz duraksadıktan sonra tekrar konuşmasına devam etti. "Mert abi geçen gün beni aradı. Senin artık tedaviye başlaman gerektiğini söyledi. Fizyoterapist eşliğinde olmasa da kendi egzersizlerini yapman gerektiğini belirtti. Ama ben senin fizyoterapist eşliğinde yapmanı istiyorum. Şimdi sana yurt dışında tedavi gör desem kabul etmeyeceğini biliyorum. En azından bunu kabul et lütfen!"dedi. Yavaş yavaş gerilemeye başlamıştım. Bunun farkındaydım. Artık, tekrar tedaviye başlamam gerektiğini de biliyordum. Egzersizlerimi kendim evde yapmaya karar vermiştim. Değnekten kurtulma şansım olmasa da tekrar eski halime dönmek istemiyordum. Üstelik şu an yanımda bana destek olan ailem de yoktu. Tekrar eski halime dönersem bu kadar toparlamayabilirdim.

"Abi fizyoterapiste gerek yok. Evde kendim çalışırım. Zorlandığım zamanlarda eski fizyoterapistimden yardım alırım."Hakan abi bu işi bırakmıştı ama yardım istediğim zaman bana asla hayır demezdi.

"Ela hemen kestirip atma lütfen! Emir ile bi tanış, istemezsen seni zorlamam zaten."

"Peki tanışırım. Ama Antalya'dan döndükten sonra olur mu?"dedim biraz düşündükten sonra.

"Olur tabii ki güzelim."deyip telefonu kapatmıştı.
Kahvaltımı bitirdikten sonra kanepede güneşin tadını çıkarmaya başladım. Sahile kadar yürümeyi planlamıştım ama şu an kalkmaya hiç hevesim yoktu. Mayışmış durumdaydım. Kolumla gözlerimi kapatıp güneşten koruyordum.

"Merhaba"duyduğum sesle kolumu indirip doğrulmaya çalıştım. Karşımda benim yaşlarımda kumral saçlı, yeşil gözlü, zayıf çok güzel bir kız durmuş bana gülümseyerek bakıyordu.

"Merhaba"dedim kıza bakarak.

"Sen Ela olmalısın değil mi?"dedi karşımdaki kanepeye oturarak. Kıza biraz baktıktan sonra kafamı sallayıp, "Evet de sen kimsin?"dedim.

"Ben Naz"deyince kaşlarım kendiliğinden yukarı kalkmıştı. Bu Asaf'ın kardeşi Naz olmalıydı.

"Defne ablanın kardeşi olan Naz mı?"diye sorduğumda kafasını sallayıp onayladı.

"Seninle tanıştığıma çok sevindim."dedi tebessüm ederek.

"Ben de."dedim aynı şekilde tebessüm ederek. Gülüşüyle bakışıyla konuşmasıyla aynı Asaf'a benziyordu.

"Ablam abim özellikle de Kerem senden o kadar çok bahsetti ki gelir gelmez ilk seni görmek istedim."dediğinde gülümsedim.

"Kerem ile çok iyi anlaştık."dedim.

"Aaa Naz sen ne zaman geldin? Seni Antalya'da görmeyi bekliyorduk." Diyerek yanımıza gelen Nalan hanım Naz'a sarılıp öptü.

"Daha yeni geldim yengecim. Annemlerin yanına gitmeden ilk size uğradım. Değerini bil"diyerek göz kırpıp güldü. Naz'ın bu şakacı ve sevimli tavrı ona ısınmama sebep oluyordu.

"Sanki buraya neden geldiğini bilmiyoruz. Sahi sen tek başına mı geldin buraya?"diye sordu Nalan hanım.

"Yok abim bıraktı." Asaf buraya gelmişti ve içeri girmeden gitmişti.

"Asaf neden içeri girmeden gitti ki?" Nalan hanım benim merak ettiğim soruyu sorunca direkt Naz'a baktım.

"İşi vardı. Birazdan beni almak için gelecek."dedi. Dünden dolayı bana kızmış mıydı acaba? Ondan mı içeri gelmemişti?

"Tamam güzellerim siz oturun ben size içecek bir şeyler gönderirim. Benim çıkmam lazım. Dışarıda biraz işlerim var"dedi Nalan hanım. Ardından kalkıp içeri geçti. Nalan hanım gittikten kısa bir süre sonra Sıla elinde tepsiyle yanımıza gelip limonatalarımızı bırakarak gitti. Yaklaşık yarım saat kadar öylece havadan sudan konuşarak geçirmiştik. Naz da Hilal gibi konuşmayı fazlasıyla seven birine benziyordu.

"Abim de gelmedi yaa. Hemen işini halledip geleceğini söylemişti."dedi kolundaki saate bakarak.

"Belki işi bitmemiştir."dediğimde Asaf'ı bize doğru gelirken gördüm. Göz göze geldiğimizde bakışlarını benden çekip Naz'a baktı.

"Abicim nerde kaldın ya? Bizde tam senden bahsediyorduk."diye sitemde bulundu.

"Güzelim işim biraz uzadı kusura bakma. Çıkalım istersen?"dedi. Benim olduğum tarafa hiç bakmıyordu.

"Tamam abi"deyip ayağa kalktı. Değnekten destek alarak ayağa kalkmaya çalıştığımda, "Ela otur lütfen! Kalkmana gerek yok biz gideriz."dedi Naz.

"Ben de çıkacaktım zaten"dedim ayağa kalkarak.

"Öyle mi? Tamam bizimle gel seni istediğin yere bırakırız."

"Gerek yok teşekkür ederim. Gideceğim yer uzak değil zaten. Sahile kadar yürüyüp hava alacaktım sadece"dedim gülümseyerek.

"Sana eşlik edeyim istersen?"dediğinde kafamı iki yana salladım. Kız daha yeni gelmişti ve ailesini görmeden beni görmeye gelmişti.

"Sağol canım. Sen ailenin yanına git onlar seni çok özlemiştir."dedim

"Tamam o zaman ben eve geçeyim. Abim de seninle gelsin. Yalnız başına gitme "dedi. Asaf'la gitmek mi? Hayır. Ben Asaf'la yalnız kalmak istemiyordum. Şuan benimle konuşmuyor olması beni sevindirmesi gerekirken neden benimle konuşmayıp bana bakmaması beni üzüyordu?

"Gerek yok gerçekten"diyerek Asaf'a çaktırmadan baktığımda kaşlarını çatmış bir şekilde önüne bakıyordu.

"Naz ısrar etme. Yalnız başına gitmek istiyorsa bırak yalnız gitsin. Israr etsen de değişen hiçbir şey olmayacak. O sadece bildiğini okur."diyerek arabasına bindi. Naz bir ona bir bana bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştı.

"Abim ile aranız mı bozuk?"diye sorduğunda kafamı hayır anlamında salladım.

"O zaman niye böyle konuştu?"dedi bir kaşını havaya kaldırarak

"Bilmem... Hadi sen git abini bekletme. Yarın görüşürüz"dedim.

"Görüşürüz."deyip arabaya bindi. Naz arabaya biner binmez Asaf gaza basıp gitti. Arkada öylece arabaya donuk bir şekilde bakakaldım. Ardından derin bir nefes alarak yürümeye başladım. Sahile kadar yürüyüp boş bulduğum bir banka oturarak denizi izlemeye başladım. Deniz havası almak bile içimdeki sıkıntıyı gidermemişti. Telefonumu elime alıp rehbere girdim. Elim sürekli onun numarasına gidiyordu ama cesaret edip arayamıyordum.

Hem onu arayıp ne diyebilirdim ki?

Neden sürekli onu düşünüp duruyordum? Tamam bana çok yakın davranmasını istemiyordum ama beni görmezden gelmesi de canımı yakıyordu. Telefonun tuşunu kapatıp çantama attıktan sonra ellerimi göğsümde birleştirdim. Biraz öyle oturduktan sonra yanıma birinin oturmasıyla kafamı çevirdim. Asaf yanıma oturarak benimle birlikte denizi izlemeye başladı. Daha yarım saat önce beni görmezden gelen o değil miydi? Şimdi neden buraya gelmişti?

"Neden geldin?"dedim kısa bir sessizlikten sonra.

"Bilmem. Yürüyordum ayaklarım beni buraya getirdi."

"Bahçedeyken yüzüme bile bakmıyordun. Şimdi değişen ne?"dedim ona bakarak.

"Senden uzak durmamı isteyen sen değil miydin?"dedi doğrudan gözlerime bakarak.

"Evet ama yapmıyorsun. Bak yine buradasın."

"Çünkü yapamıyorum. Ela Ben senden gitmeye çalışsam da ayaklarım beni sana getiriyor."

"Sana evet desem biliyorum ki ileride o ayakların seni benden götürecek."dedim. Ona alıştıktan sonra beni bırakması bende büyük bir yıkım sağlayacaktı.

"Korkuyorsun biliyorum. Bana güvenmen için ne yapabilirim inan onu da bilmiyorum."dedi bana dönerek. Asaf'a gerçekten de inanmak istiyordum. Ama ya beni yarı yolda bırakırsa diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.

"Peki şöyle yapalım. Hislerime karşılık vermekten korkuyorsun onu anladım. Bunun için seni zorlamak istemiyorum. Ama senden uzak kalmakta istemiyorum. En azından arkadaş olalım. Yeter ki benden kaçma. Ben buna bile razıyım."dedi.

"Sadece arkadaş?"

"Evet sadece arkadaş." Biraz düşündüm. Onunla arkadaş olabilir miydim?

"Tamam"dediğimde gülümseyip bana sarıldı. Ellerim öylece kucağımda kalırken hiç bir tepki vermedim. Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki kalbimin sesini duyacak diye korkuyordum.
Ben bu kısa süre zarfında nasıl olmuştu da Asaf'a bu kadar bağlanmıştım? Oysa kendimi ne kadar da uzak tutmaya çalışmıştım.

"Pardon. Sen tamam deyince kendimi tutamadım."dedi geri çekilirken.

"Sorun değil"deyip gülümsemeye çalıştım. Parmaklarımı kucağımda birleştirip parmaklarımla oynamaya başladım. Asaf'a baktığımda o da aynı benim gibi parmaklarıyla oynuyordu. Demin içimde olan sıkıntı yok olup gitmiş gibi hissediyordum şuan. Bankın kenarına koyduğum değneğimi alıp ayağa kalktım.

"Neden kalktın ki şimdi?"dedi. Ayağa kalkıp ellerini cebine soktu.

"Eve gideceğim."dedim. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Yan yana durduğumuzda benden çok daha uzun duruyordu.

"Ama bak aynısını yapıyorsun. Yine benden kaçıyorsun. Seninle anlaştığımızı sanıyordum."

"Hayır sadece üşüdüm biraz. Üzerime de hiçbir şey getirmemişim." Dedim. Hava hafiften esiyordu. Üzerimde de sadece elbise olduğu için yavaştan üşüyordum. Üzerindeki ceketi çıkarıp kollarıma sardı hemen.

"Tamam sen otur. Ben söyleyeyim arabayı getirsinler."dediğinde kafamı sallayıp banka geri oturdum. Bana inanmayan gözlerle baktı. Ardından telefonunu almak için elini cebine götürdüğünde olmadığını fark etti.

"Burda" dedim telefonunu uzatarak. Ceketini bana verdiğinde telefonu iç cebindeydi. Telefon konuşmasını bitirdikten sonra yanıma gelip oturdu.

"Beni şaşırtıyorsun"dediğinde ona doğru baktım.

"Neden?"

"Sana otur dediğimde lafımı ikiletmeden hemen oturdun." Gülümseyip sırtımı banka dayadım.

"Şu ana kadar beni tanımış olman gerekirdi."dedim.

"O ne demek?"dedi bana doğru tam dönerek.

"Eve kadar hiç yürüyesim gelmiyordu. Buraya yürüyerek geldiğim için hafiften ayağım da ağrıyordu."dedim gülümseyerek.

"Yani beni kullandın."dedi. Bir kaşını yukarı kaldırıp gözlerimin içine baktığında dayanamayıp güldüm.

"Hayır seni kullanmadım. Sen kendin söyledin seni bırakayım diye."dedim göz kırpıp. Bir an gözlerime öyle bir dalmıştı ki gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım.

"Biliyor musun? Sen çok değişik bir kızsın."dedi biraz duraksadıktan sonra "Öyle mi?"dedim. Kafasını sallayıp arkasını banka dayayarak denizi izlemeye başladı. Araba geldiğinde Asaf beni eve bırakıp gitmişti. Eve gittiğimde Nalan hanım daha dönmemişti. Ben de odama çıkıp yarın için birkaç parça kıyafet hazırlayayım diye düşünmüştüm.
Odama çıktığımda Meryem teyze bana yardım etmesi için Sıla'yı göndermişti. Çıkardığım kıyafetleri Sıla valize yerleştirip çıktıktan sonra yatağıma uzandım.

Neden bilmiyordum ama içimde garip bir his vardı...

Loading...
0%