Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@zozanli

 

İnsanların bana çok farklıymışım gibi bakmalarını bazen anlayamıyordum. Nereye gitsem bakışları ya ayağımda ki atele ya da elimdeki değneğe takılıyordu. Şuan yanımda oturan kadının da gözü sürekli ayağımdaki atele takılıyordu. Ama bu kadın diğerleri gibi acıyarak değil de çok farklı bir şekilde bakıyordu.

"Yanlış anlamazsan bir şey sorabilir miyim?" Kadına bakıp kafamı salladım. "Tabi sizi dinliyorum."dedim. Ne soracağını her ne kadar tahmin etsem de merak ediyordum.

"Bu ayağındaki demir acıtmıyor mu?"dedi. Ayağımla ilgili bir şey soracağını tahmin etmiştim ama canımın acıması ile ilgili soracağını düşünmemiştim.

"Çok değil... Bazen."dedim. Tebessüm etmeye çalışıp bakışlarımı kaçırdım. Eskiden sağlığım hakkında bu gibi sorular sorulduğunda yüzüm düşüyor, moralim bozuluyor, içe kapanık bir hal alıyordum. Aslında büyüdükçe bu duruma alışır olmuştum...

"Peki nasıl böyle oldun desem, çok ileri gitmiş olur muyum?"dedi üzgün bir şekilde. Yüzünde hikayemi merak etmiş olduğu bir ifade vardı.
Ben daha önce hiç kimseye kendimle ilgili veya nasıl böyle olduğumla ilgili hiçbir şey anlatmamıştım. Hilal dışındaki arkadaşlarıma bile... Şimdi ise bir yabancıya anlatmak doğru gelmiyordu ama şimdi birazcık da olsa içimi dökmek istiyordum. Biraz düşündükten sonra kafamı eğip yere baktım. Çocukken yaşadıklarım aklıma gelince gözlerim dolmuştu. Derin bir nefes alıp dolan gözlerimi sildim.

"Özür dilerim seni kırmak istememiştim."dedi. Elini elimin üstüne koyduğunda kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerindeki pişmanlık duygusunu görebiliyordum.

"Hayır kırılmadım. Ben sadece, eski yaşadıklarımı anımsayınca bir anlığına kendimi kötü hissettim."dedim. Çünkü yaşadıklarım pek de kolay şeyler değildi.

"Anladım." elimi tutup avucuna alarak hafif bir şekilde sıktı.

"Eğer anlatacakların seni üzecekse bırak kalsın."diyerek omuzumu sıvazladı.
Anlatacaklarım beni ne kadar üzebilirdi ki? Anlatacaklarımın hepsini kendim yaşatmıştım zaten...

"Annemin dediğine göre ben daha çok küçükken bir kaza geçirmişim ve doktorlar benim için pek de umutlu konuşmamışlar. Yaşasam da asla normal insanlar gibi bir hayatım olmayacakmış. Yürüme ihtimalim bile yokmuş o zamanlar, zaten onbeş yaşıma kadar sürekli hastanelerde ameliyatlar geçirdim, tedavi gördüm. İlk yürüdüğüm zaman doktorlar bunun bir mucize olduğunu söylediler. Çünkü yürümem olanaksızdı. Annem ve babam asla vazgeçmedi. Ben büyüdükçe benimde vazgeçmeme asla izin vermediler."dedim. Tanımadığım birine hayatımı anlatmak iyi gelmişti bana, biraz rahatlamıştım.
Kafamı kaldırıp kadına baktığımda, gözyaşılarını siliyordu.

"Şey... Ben sizi üzmek istememiştim. Üzgünüm."dedim. Gözlerindeki yaşları silip tebessüm etmeye çalışarak bana baktı.

"Bana birini hatırlattın. O yüzden biraz duygulandım."anladım dercesine kafamı salladım.

"Bu arada ben Nalan "dedi elini uzatarak

"Ben de Ela"dedim ve elini sıktım. Nalan Hanım'ın ismimi duymasıyla kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı.

"Ela mı?"diye sorduğunda kafamı sallayarak onu onayladım. Neden bu kadar şaşırmıştı ki?

"Çok tuhaf, sanki seni daha önceden tanımış gibiyim. Yüzün çok tanıdık geliyor."dedi az önceki şaşkınlığını geride bırakarak.
Nalan Hanım herhalde birine benzetmiş olmalıydı beni. Çünkü ilk defa burada görüyordum onu.

"Sanmıyorum. Belki de birine benzettiniz."dedim. Kafasını sallayıp deminki hüzünlü haline büründü.

"Nalan hanım buralı değilsiniz herhalde çünkü sizi daha önce buralarda hiç görmedim."dedim aramızdaki kasvetli havayı yok etmeye çalışarak.
Aslında burası küçük bir kasabaydı ve herkes birbirini tanıyordu.

"Hayır buralı değilim İstanbul'dan geldim. Küçük bir tatil yapayım dedim" dedi yüzüne küçük bir gülümseme takınarak.

"İyi yapmışsınız bizim buralar güzeldir."

"Bana Nalan teyze diyebilirsin "dedi gülümseyerek. Neden bilmiyorum ama bu kadına kanım ısınmıştı.

"Buyur Nalan teyze" dedim elimdeki kola ve cipsten uzatıp.

"Teşekkür ederim Ela'cım yağlı ve asitli şeyler bana yasak ama yine de seni geri çevirmemek için bir tane cips alayım" dediğinde gülümsedim.
Bir kaç dakika aramızda kısa bir sessizlik oldu.

"Nalan teyze çocuğunuz var mı?"dedim sessizliği bozarak

"Bir oğlum var bir de kızım vardı."

"Vardı?"

"Kaybettim kızımı"dediğinde yaşlar süzüldü yanaklarından. Nalan teyzeyi öyle görünce içimden keşke sormasaydım diye geçirdim.

"Başın sağolsun Nalan teyze çok üzüldüm."

"Kızım ölmedi yaşıyor."dediğinde şaşkınca yüzüne baktım. Ne demekti bu şimdi?
Daha demin kızımı kaybettim dememiş miydi bu kadın?

"Nasıl yani?"dedim anlamayarak.

"Çok uzun hikaye ama kızımı kendi ellerimle başka bir aileye vermek zorunda kaldım."dediğinde aval aval yüzüne bakakaldım.
Bir insan kendi öz çocuğunu nasıl olurda başkasına verebilir ki, sebebi her ne olursa olsun?

"Peki hiç karşısına çıkmadınız mı, ya da hiç haber almadınız mı?"

"Verdikten birkaç sene sonra sürekli haberlerini almaya çalıştım ama Türkiye'den gittikten sonra hiç haber alamadım ve sağlık durumunu çok merak ediyorum."

"Hasta mıydı?"dediğimde Nalan teyzenin yüz ifadesi birden değişti.

"Daha doğmadan sağlık sorunları olduğunu öğrendik. Yaşasa bile hiç yürüyemeyecekti aldırmamı söylediler, ama ben ona kıyamadım."hem konuşup hem ağlıyordu onun için üzülüyordum ama en çok da o kıza üzülüyordum. Eğer yaşasa bile bunları öğrendiği zaman yıkılacaktı.

"Sağlık sorunlarından dolayı mı bıraktınız?"dediğimde daha çok ağlamaya başladı.

"Ben ona gözüm gibi bakardım ama dediğim gibi bırakmak zorunda kaldım... Umarım bir gün beni affeder."

"Umarım bir gün kızınızı bulur çok mutlu olursunuz"dedim. Daha fazla kadını üzmemek, yarasını deşmemek için bu konuyu kapatmak istemiştim.
İçimde bir yerlerde bu kadına kızıyordum. Kızımı bırakmak zorunda kaldım demişti ama sebep her ne olursa olsun kızını bırakmamalıydı...
Biraz sessizlikten sonra Nalan teyzenin telefonu çaldığında pardon deyip benden biraz uzağa gitti.
Ben de saate baktığımda bayağı ilerlemişti. Konuşmaya dalınca saatin geç olduğunu fark ettim.
Telefonu elime alınca Hilal'in cevapsız aramalarını gördüm. Tam geri arayacağım sırada tekrar aradı.

"Efendim mavişim"

"Roz nerdesin ya? Arıyorum arıyorum açmıyorsun. Öldüm meraktan, sana bir şey oldu sandım."dedi sesini biraz yükselterek. Endişelendiği sesinden belli oluyordu.

"Mavişim sakin ol, bizim evin oradaki parktayım. Aradığını yeni gördüm, telefonum sessizde kalmıştı. Ben de zaten kalkıyordum şimdi eve geçeceğim."

"Orda bekle geliyoruz. Zühre teyzeden izin aldım bizimle akşam yemeğine geleceksin."

"Ben niye geliyormuşum, siz ikiniz gidin. Hem benim ne işim var sizinle? Siz başbaşa takılın iki sevgili"dedim yüzümü buruşturarak.

"Roz çok konuşma bekle orda geliyoruz."dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Biliyordu itiraz edeceğimi.
Arta kalan çöpleri topladığım sırada Nalan hanım geldi yanıma.

"Ela benim gitmem gerekiyor tanıştığıma memnun oldum."dedi sevecen bir tavırla.

"Memnun oldum Nalan teyze, bende zaten kalkıyordum."dediğimde gelip bana sarıldı.

"İstersen seni gideceğin yere bırakabiliriz?"deyince kafamı iki yana sallayıp tebessüm ettim.

"Teşekkür ederim ama birazdan arkadaşlarım gelip alacak." kafasını tamam dercesine sallayıp vedalaşarak gitti.
Bende hemen toparlanıp Hilal'leri beklemeye başladım çok geçmeden hemen gelmişlerdi el ele

"Roz çok beklettik mi?"dedi sarılıp öptükten sonra.

"Hayır canım"dedim ve Selim'e elimi uzatıp tokalaştık.
"Hoş geldin enişte"dedim sevecen bir tavırla. Hilal için değerli olan kim varsa benim için de çok değerliydi. Ve bunların en başında da Selim geliyordu.

"Hoş bulduk Ela"dedi aynı benim gibi sevecen bir tavırla.

"Hadi gidelim. Nasılsınız faslını yemekte de konuşabilirsiniz."dedi Hilal araya girerek. Koluma girip beni yavaşça yürütmeye çalıştığında Selim de yanımızda yürümeye başladı.

"Daha erken değil mi yemek için?" Hilal'e bakarken bir yandanda önüme bakıyordum.

"Önce bir şeyler içeriz. "dedi Selim.

"Ne yapalım biliyor musunuz? Gidip bir şeyler içelim sonra siz yemeğe bende eve geçerim. Sizde romantik romantik takılırsınız." dedim Hilal'e göz kırparak.

"Olmaz Roz sende bizimle geleceksin."

"Mavişim yorgunum ayağım da ağrıyor biraz, eve geçip dinlensem daha iyi. Hem Selim daha buralarda olduğuna göre gideriz bir gün."dediğimde istemeyerek de olsa kafasını sallayıp kabul etti.

Kafede biraz oturup erken kalkmıştım. Kendimi yorgun hissettiğim için Hilal de, Selim de pek itiraz edememişlerdi.
Eve geldiğimde hemen ayağımdaki ateli çıkartıp ılık su ile güzelce bir duş alarak üzerimdeki teri atmıştım. Üzerime rahat bir şeyler giyip yatağıma geçtim. Ayağımın ağrısı geçinceye kadar
biraz uyumaya çalıştım ama bir türlü uyuyamıyordum.
Bugün Nalan Hanım'ın dediklerinden oldukça etkilenmiştim. Bir insan kendi öz evladından nasıl olur da vazgeçebiliyordu. Nalan Hanım'ın hangi sebepten dolayı kızını bıraktığını çok merak ediyordum.
Karşılaştığımızda ona o kadar kanım ısınmıştı ki, onu tanımadığıma rağmen kendime çok yakın hissetmiştim. Ama kızını bıraktığını söyleyince ona hissettiğim o yakınlık birden yok olmuştu.
Annem beni sırf engelli olduğum için bırakmak isteseydi onu affedebilir miydim? Bunu düşününce bile içim paramparça oluyordu. Ama ben çok şanslıydım, benim annem yüce gönüllü bir insandı.
O kadar zor zamanlar geçirmiştim ki, bu günlere gelmek için en büyük destekçim annemle babam olmuştu.

"Ela'm hadi gel yemek ye!"annemin yüksek çıkan sesini hemen yanı başımda duyunca birden irkilmiştim.

"Anne yaa korktum öyle birden seslenince"

"Kızım kapıyı tıklattım ama duymadın. Geldiğin gibi odaya girdin, iyi misin? "

"İyiyim anneciğim ayağım biraz ağrıdığı için uzanmıştım. "

"Yine mi yordun kendini?"dedi sesini azarlar tonda çıkarıp bir kaşını yukarı doğru kaldırarak bana baktığında, kafamı sallayıp gülümsemeye çalıştım. Parka kadar yürümek ayağımı baya yormuştu. 10 dakikalık mesafede olsa da benim için bayağı uzun sürmüştü.
Annemin sahte kızgınlığı geçinceye kadar yüzüne tebessüm ederek baktım.

"Yemeğini buraya getiriyorum o zaman, sen uzan tekrar."dediğinde yatakta oturur pozisyona gelerek hızlıca ona sarıldım. O kızgın ifadesi ben gülümseyince hemen yok olmuştu.

"Annem biliyorsun tek başıma yemek yemeyi sevmiyorum."dedim dudağımı büzerek. Çünkü annem sırf ayağıma daha fazla basıp ağrıtmamam için bana yemeği odada yedirtirdi.

"Tamam o zaman sen yavaşça gel. Ben yemekten sonra ayağına ağrı kesici krem sürerim birseycigin kalmaz kuzum." dedi en sevdiğim gülümsemesini sunarak. Yanımdan kalkacağı sırada elinden tutarak ona sıkıca sarıldım.

"Seni çok seviyorum anne. İyi ki beni sen doğurdun, iyi ki benim annemsin."dedim

"Ben de seni çok seviyorum bitanem."dedi yanağımdan öperek.

"Bugün duygusal günündesin, kalk beni ağlatacaksın yoksa"diye devam etti gülerek...

Annem odadan çıktıktan sonra değneğimi alarak yavaşça yerimden kalktım. Yavaş adımlarla odadan çıkıp bahçeye çıktım. Annemler akşam yemeğini bahçeye kurmuşlardı. Babam ve abim ağrım olduğunu anlamasınlar diye yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirerek masaya geçip onlara katıldım.
Yemek faslından sonra babamlar içeri geçmişlerdi. Ben de masada duran bardağımı elime alıp, yengemle yalnız kalmamak için içeri geçtim.
Elimdeki bardağı mutfağa bıraktıktan sonra salona geçip abimin karşısındaki koltuğa oturdum.

"Ne oldu güzelim, neden o kaşlarını çattın? Yemekte de biraz durgundun" diye sordu abim. Kaşlarımı çattığımın farkında bile değildim.

"Bugün fazla ayağımın üstüne bastım. Biraz ağrım var"dedim. Ağrım olduğu zaman yüzüm kendiliğinden düşüyordu.

"Krem süreyim mi?"

"Yok abicim annem birazdan süreceğini söyledi."kendim de sürebilirdim ama benimle ilgilenmeleri aşırı hoşuma gittiği için hiçbir zaman kendim yapmıyordum.

"Annemin şimdi işi vardır. Dur ben hemen krem alıp geliyorum."diyerek ayağa kalkıp salondan çıktı.
Abim salondan çıktığında ayağımı kanepeye uzatıp yavaştan ovmaya başladım.

"Biraz yukarı kayabilir misin canım?"diyerek kaymam için bekledi. Ellerimden destek alarak biraz yukarı kayıp ona yer açtım. Mert abi oturup sol ayağımı kucağına alarak krem sürüp ovmaya başladı. Yirmi dakika kadar masaj yapıp ovduğu için ağrısı baya hafiflemişti.

"Tamam abim şimdi daha iyi teşekkür ederim."

"Rica ederim güzellik. Ben ellerimi yıkayıp geliyorum." tamam deyince yanağımdan öperek gitti.
Babam bugün grip olduğu için bize pek yaklaşmak istemiyordu. Yemeğini de odasında yemişti. Şimdi de odasında uzandığı için annem onunla ilgileniyordu.

"Karşılıklı birer kahve içelim mi güzelim?" Abim elinde iki fincan kahve ile salon kapısından girince ona hayran gözlerle bakmaya başladım. Bu dünyadaki en büyük şansım ailemdi. Onlar benim mutluluk kaynağımdı. Özellikle de Mert abim... O bu dünyada görüp görebileceğim en mükemmel abiydi.

"Hay hay abiciğim."deyip uzattığı kahveyi alıp burnuma doğru götürerek kokladım.

"Çok güzel kokuyor. Ellerine sağlık abim"

"Afiyet olsun canım benim."dedi. Yanıma oturup kahvesini içmeye başladı.

"Abi sen ne zaman kahve yapar oldun?" dedim bir kaç saniye sonra. Ona takılmak çok güzeldi. Bana ters bir bakış attıktan sonra gülümseyip kulunu omuzuma atarak beni sardı.

"Biliyorsun Sen ve Eva dışında kimseye yapmıyorum. Sadece bir kez Serenle anneme yapmıştım."dedi göz kırparak. Kafamı sallayıp yanağından öptüm.
Abim bir kahveyi, bir de omleti çok güzel yapardı. Onu da sadece ben ve ablam dışında kimseye yapmıyordu.

"Yengem nerde?"onu akşam yemeğinden sonra ortalıkta hiç görmemiştim.

"Yukarda Ece'yi uyutuyor"dedi kahvesini yudumlarken

"Aranız düzelmedi mi daha? Sofrada da hiç konuşmadınız."dedi bedenini bana doğru çevirerek. Bu konuyu unutmadığını ve muhakkak açacağını biliyordum.

"Aramız bozuk değil ki"dedim.

"Hadi ama Ela, seni senden daha iyi tanıyorum. Sen kimi kandırıyorsun ki?Sofradayken Seren sürekli gözünün içine bakıyordu. Ama sen kafanı tabağından hiç kaldırmıyordun."dedi doğrudan gözlerimin içine bakarak. Evet benimle konuşmak istiyor gibiydi ama ben ona kırgın olduğum için onun tarafına hiç bakmıyordum.

"Abi senden de hiçbir şey kaçmıyor ya " dedim dik dik bakarak.

"Tamam birazcık tartışmış olabiliriz ama bunu ikimiz halledebiliriz. Abi ikimizin arasında kalmanı istemiyorum. Aramızda düzeltilemeyecek bir sorun yok merak etme."dedim yanağına kocaman bir öpücük kondurarak. Aramızda kalıp üzülmesini kesinlikle istemiyordum. Seren abim için çok değerliydi. Benim yüzümden abimin üzülmesini kaldıramazdım.

"Hadi abi sen karının çocuğunun yanına çık, bende gidip uyuyacağım. Dün gece Hilal ile geç yattıgımız için uykum var."
abim kafasını sallayıp şakağımdan öpünce daha fazla bu konuyu irdelemediği için rahat bir nefes almıştım.

"O zaman iyi geceler dünyanın en yakışıklı abisi"deyip ayağa kalkarak ona öpücük attım.

"İyi geceler güzelim."diyerek gülümsedi.

Odama geçip yatağıma uzandığım gibi uykuya dalmak istiyordum. Yatakta bir sağa bir sola dönüyor bir türlü uyuyamıyordum. Saate baktığımda 11:45 idi. Ayağımın ağrısı geçmişti ama hala sızlıyordu. Sırt üstü uzanıp ellerimi kafamın altında birleştirerek hayallere daldım, ne kadar süre geçti bilmiyorum ama nihayet uykuya dalmıştım.

************

3 gün sonra...

Bugün tam üç gün olmuştu evden hiç çıkmayalı. Hilal'in ne kadar gel buluşalım deyip ısrar etmesine rağmen, onu bir şekilde ikna edip evden çıkmamıştım. Aslında biraz da kendimi Hilal'in olmadığı bir ortama alıştırmaya çalışıyordum. Bir iki ay sonra zaten evlenip uzaklara gidecekti. Kendimi şimdiden bu duruma alıştırıyordum. Onsuz zor olacaktı ama kendimi bir an önce bu duruma alıştırmam gerekiyordu. Yoksa ne Hilal benden ayrılabilirdi ne de ben ondan.
Telefonum çalmaya başlayınca düşüncelerimden sıyrılıp telefona baktım. Arayan Hilal'di...

"Söyle mavişim"diyerek telefonu kulağıma götürdüm.

"Neredesin kaçak?"

"Bahçede uzanmışım. Sen neredesin?"

"Hazırlanıyorum birazdan çıkacağım. Sen de hazırlan seni almaya geleceğiz."

"Ben gelmezsem olur mu? Valla hiç evden çıkasım yok. Hem Selim yanında, baş başa takılın işte."gerçekten de evden hiç çıkasım gelmiyordu.

"Olmaz Roz, üç gündür kendini eve kapatmış çıkmıyorsun."dedi sesini kızar tonda çıkararak. Daha fazla kendimi eve kapatıp hem Hilal'i hem de Selim'i endişelendirmek istemediğim için kabul ettim. Biraz daha böyle devam etseydim Selim yanlış anlayıp onu görmek istemediğimi düşünebilirdi.

"Tamam siz gideceğiniz yeri bana konum atın ben kendim gelirim. Hem annem birazdan gelir o gelince ben de çıkarım."
dedim cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım.
Akşam üzeriydi ve Hilal aramadan yarım saat önce bahçeye çıkmış çimlerin üzerine uzanmıştım. Gök yüzünü izliyordum. Kolumdaki saate baktığımda geç olduğunu görmemle uzandığım yerden doğrulup ayağa kalktım. Anca hazırlanırım diye hemen odaya geçip dolabımın kapısını açarak göz gezdirdim.
Diz altı siyah bir etek, üzerine de sıfır kol kırmızı bluz giydim. Saçlarıma da dağınık bir topuz yapıp aynada kendime baktım. Tam istediğim gibi olmuştum. Makyaj yapmayı seven biri olmadığım için çantamdan kırmızı rujumu çıkarıp dudaklarıma hafif bir şekilde sürerek hazırlığımı bitirdim. Ve çıkmak için annemleri beklemeye başladım.
Annemleri beklerken yarım saat daha geçmişti. Biraz daha bekleseydim geç kalacaktım. Anneme haber verip çıkmam gerekiyordu.
Annemi aradığımda babamla beraber babamın bir arkadaşının evinde olduklarını, akşam yemeğinden sonra döneceklerini, anahtarı yengeme teslim etmemi söylemişti.
Çantamı alıp kapıdan çıkarak yukarı çıkacaktım ki, Seren yenge kucağında Ece ile merdivenlerden iniyordu.

"Annem anahtarları sana bırakmamı söyledi."diyerek anahtarları ona doğru uzattım. Anahtarı elimden alıp gülümsemeye çalıştığında bakışlarımı ondan çekip Ece'ye baktım. O kadar sevimli diyordu ki, onu tutup ısırasım geliyordu. Şu an içimde Seren'e olan o saygı da sırf Ece ve abim içindi.

"Çok güzel olmuşsun, bir yere mi gidiyorsun?"

"Teşekkür ederim. Hilal'lerin yanına gideceğim."dedim yüzüme zoraki bir tebessüm yerleştirerek.

"Ben de yalnızsın diye Ece'yi alıp yanına inmiştim. Belki biraz konuşuruz diye" dünden beri benimle konuşmak istediğinin farkındaydım. Belki de yaptıklarından pişman olmuştu. Ama ne fayda... Kırıp döktükten sonra gelen pişmanlık bir işe yaramıyordu.

"Konuşacak bir şey kalmadı. Sen o gün söyleyeceklerini söyledin."deyip kestirip attım. Yanından geçip gidecekken kolumdan tutup beni durdurdu.

"Bir dakika"diyerek Ece'ye döndü.

"Annecim sen babanın yanına git. Ben halan ile biraz konuşup hemen geleceğim."Ece kafasını sallayıp bana dönerek öpücük atıp merdivenlerden yukarı çıktı.
Ece içeri geçtikten sonra Seren tam karşıma geçip konuşmaya başladı.

"Ela özür dilerim sana söylediğim herşey için çok üzgünüm. O kelimeler nasıl ağzımdan çıktı inan ki bilmiyorum." Ailesinin yanından geldiğinden beri sürekli benimle konuşmaya çalışıyordu ama ben onun kalbini kırmamak adına sürekli kendimi ondan uzak tutmaya çalışıyordum.

"Bu konuda konuşmak istemiyorum."dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. Ne zaman bu konuda düşünsem istenmediğim aklıma geliyordu.

"Gerçekten çok üzgünüm, yapmamam gereken bir hata yaptım."dedi. Elimi tutup bana üzgün gözlerle baktığında elimi geri çekip ondan birkaç adım uzaklaştım.

"Seren lütfen! Bak şimdi abim duyacak. Tatsızlık çıksın istemiyorum."dedim. Dışarıdan korna sesi geldiğinde dış kapıya yönelip gelen taksiye binerek evden uzaklaştım.
Hilal'in attığı konuma varınca onlarında kapıda beklediklerini gördüm. Taksiden inerek onların yanına doğru yavaş adımlarla ilerledim.

"Yeni mi geldiniz?"dedim Hilal'e sarılarak.

"Evet canım."birbirimize sarılıp öptükten sonra Selim ile tokalaşıp içeri geçtik. Selim'in daha önceden bizim için ayırdığı masaya oturup biraz soluklandıktan sonra garsonun getirdiği mönülere göz gezdirdik.
Selim ve Hilal yan yana ben de Hilal'in karşısındaki sandalyeye oturmuştum.
Garson siparişlerimizi almak için yanımıza geldiğinde, Selim'in arkadaşının da bize katılacağını öğrenip, sipariş vermeyi arkadaş gelene kadar ertelemiştik.
Geldiğimiz yer gayet şık bir restorandı.

"Hilal, arkadaşının da geleceğini söylememişti."dedim ortamdaki sessizliği bozarak.

"Ben de bilmiyordum ki, Selim bana da yoldayken söyledi."dedi Hilal, Selim'e göz devirerek.

"Asaf benim çok yakın arkadaşım. Onu sizlerle daha önceden tanıştırmak istemiştim ama onun işlerinden dolayı bir türlü kısmet olmamıştı. Hazır fırsat bulmuşken sizi tanıştırayım dedim. O da yeni geldi zaten, yarın birlikte döneceğiz İstanbul'a"

"İyi de bir hafta için gelmemiş miydin? Daha bir haftan dolmadı ki."

"Maalesef acil bir işim çıktı dönmek zorundayım."Hilal'i koluyla sarıp başının üstünden öptü. Hilal'e baktığımda gözleri dolu dolu oluyordu. Belli ki Hilal daha Selim'e doyamamıştı.

"Anladım"dedim.

"İsterseniz Asaf gelene kadar birşeyler içelim." biz onayladıktan sonra eliyle garsona işaret verip bizim için sipariş verdi.

"Ee Roz anlat bakalım, kaç gündür bizi neden reddedip duruyordun?"diye sordu Hilal. Selim de başıyla onu onaylayınca ikisi bana bakıp benden cevap beklediler.

"Sizi baş başa bırakmak istedim. Birazda senden uzak kalayım dedim. Ne o sürekli dibimdesin."dedim küçük bir kahkaha atarak. Ona takıldığımı bildiği için o da benimle beraber gülmeye başladı.

"Şaka bir yana sensizliğe alışmam lazım. Malum bir iki aya evlenip bizden uzağa gidiyorsun."dedim

"Ela öyle düşünme istediğiniz zaman görüşürsünüz. Hilal buraya gelir sen bize gelirsin."kafamı kaldırıp Hilal'e baktım. Ağlamamak için bakışlarını benden çekti. Ben de hilal'den farksız değildim şu an. Ağlamamak için dudaklarımı ısırdım.
Bir kaç dakika sonra Hilal kalkarak yanıma gelip bana sıkıca sarıldı.

"Selim'in dediği gibi ne zaman istersen yanına gelirim, Sen gelirsin. Hem belki sana ordan birini buluruz ve sende temelli oraya taşınırsın."deyip göz kırptı. Bu haline dayanamayıp bende gülmüştüm. Tabii ki de öyle bir şey olmayacaktı.

"Sizin dostluğunuz çok güzel birbirinize karşı olan bu samimiyetiniz takdire şayan. Bizde Asaf ve Yusuf ile böyleyiz.
Gerçi Asaf ve Yusuf Amerika da büyüdüler ama her fırsatta görüştük. Ben oraya gittim onlar Türkiye'ye geldiler. Bulduğumuz her fırsatta yan yana geldik."dedi. Hilal'e bakıp ardından bana baktı.

"Akrabalık bağlarınız mı var yoksa sadece arkadaşmısınız?"dedim. Bir yudum su içip tekrar masaya bıraktım.

"Asaf ve Yusuf kuzen oluyorlar. Benim babam da onların aile dostu. Metin amca, Murat amca ve babam çok yakın arkadaş. O yüzden onları çocukluğumdan beri tanırım. Biz birlikte büyüdük sayılır."kafamı anladım der gibi salladım. Onlar da bizim gibi çocukluk arkadaşıydılar.
Selim bize biraz arkadaşlarından, aralarındaki dostluklarından bahsederken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık.

"Galiba arkadaşın gelmeyecek"dedim kolumdaki saate bakıp ardından bakışlarımı kapıya doğru çevirerek. Epey zaman geçmişti ve görülür de kimse yoktu. Gelenlerde başka masalara geçip oturuyorlardı.
Selim de saatine bakarak

"Acıktıysan Asaf gelene kadar sipariş verebiliriz."dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım. O kadar beklemiştim biraz daha bekleyebilirdim.
Elimi boynumdaki kolyeye götürüp kafamı hafif yan çevirdiğimde gözüm hemen çaprazımızda oturan kişilere takıldı. Özgür karşısında oturan sarışın kızın elini avucuna koymuş bir şeyler anlatıyordu. Her ne anlatıyorsa bu kızı bayağı güldürüyordu.
Bu geçen sosyal medyada Özgür'ün yanında gördüğüm kızdı.
Onları öyle görünce boynumdaki kolye kopup boncukları masanın üzerine dağıldı.
Özgür beni fark edince zor tuttuğum göz yaşlarım benden izinsiz yanaklarından süzülmeye başladı.
Özgür yüzündeki o gülümsemeyi silip kızın ellerini bıraktı.

"Roz iyi misin?"dedi Hilal elimdeki kolyeye bakarak. Ben cevap vermeyince benim odaklandığım tarafa baktı.

"Bunun ne işi var burada?"dedi. Sinirlendiği sesinden belli oluyordu.

"Roz bana bak." elimden tutup ona bakmamı sağladı.
Selim anlamaz gözlerle bir bana bir Hilal'e bakıp duruyordu.

"Sakın değmeyen biri için göz yaşlarını tüketme" baş parmağı ile gözlerimi silince kafamı biraz geri çekip derin bir nefes alarak bulunduğum bu durumdan kurtulmaya çalıştım. Onun yüzünden gözyaşı döktüğümü görmesini istemiyordum.
Masanın kenarına bıraktığım değneğimi alıp ayağa kalktım.

"Ben gidiyorum daha fazla burada kalmam istemiyorum."deyip Selim'e döndüm.
"Selim, arkadaşından da senden de özür dilerim. Ama daha fazla burada kalamam. Lütfen kusura bakma!"dedim mahçup bir şekilde. Selim kafasını sorun yok der gibi sallayınca ona minnetle tebessüm ettim.

"Tamam bizde geliyoruz"Hilal çantasını eline alacağı sırada onu durdurdum.

"Hilal hayır, siz kalın lütfen! Birazdan Selim'in arkadaşı da gelir ona ayıp olmasın. Ben bir taksiye atlar giderim siz beni merak etmeyin."dedim sesim ağlamaklı çıkıyordu.

"Olmaz... Ben seni yalnız bırakamam."

"Lütfen!!!" derin bir nefes alıp Hilal'e baktım. Daha fazla bu tabloyu görmek istemiyordum.

"Peki git ama kendini fazla üzme, seni hak etmeyen biri için değmez."dedi. Son cümleyi biraz yüksek sesle söyledi ve Özgür'ün olduğu tarafa bakıp kaşlarını çattı.
Çantamı koluma takıp çıkışa doğru yürümeye başladım. Özgür'ün gözü beni fark ettiğinden beri sürekli bizim masadaydı bunu hissediyordum. Çıkmadan son kez olduğu masaya baktım hala bana bakıyordu. Yanında ki kıza bakıp gülümseyerek bir şey söyledi.
Daha fazla bu manzaraya katlanmamak için bakışlarımı onlardan çekip çıkışa yöneldim. Ellerimi sinirle yumruk yaptığımda tırnaklarım avuç içime batmıştı.
Dışarı çıktığımda görünürde hiç taksi bulunmuyordu. Yavaş yavaş yürüyüp eve gitmeye kalksam, ayağımın aşırı derecede ağrısı olurdu. Benim yürüye bileceğim bir mesafe değildi ama başka çarem de yok gibiydi.
Restorandan biraz uzaklaştığımda durup derin derin nefes almaya başladım. Ağlamaktan görüş açım bulanıklaşmıştı.

"Ela!!!" duyduğum sesle olduğum yerde kala kaldım. Ne gidebiliyor nede arkamı dönebiliyordum.
Gözyaşlarımı silip gelen hıçkırıklarımı bastırdım ve yavaşça arkama döndüm. Özgür üzgün bir ifade ile bana bakıyordu. İkimizde birbirimize öylece bakıyor konuşmuyorduk. Bu sessizlikten sıkılmaya başlayıp bir iki adım ona yaklaşıp

"Ne istiyorsun?"diye sordum.

"Biraz konuşalım lütfen!!"

"Konuşacak bir şeyimiz yok, lütfen gider misin?"Onu arkamda bırakıp yürümeye başladım.

"Ela lütfen!!"kolumdan tutup yönümü kendisine çevirdi. Kolumu hızla çekip bir iki adım geri çekildim. Tam konuşacağım sırada duyduğum sesle ikimizin de başı sesin geldiği tarafa döndü.

"Sevgilim!" yavaş yavaş bize yaklaşıp Özgür'ün elini tuttu.

"Sana içeride beklemeni söylemiştim."Özgür kızgın bir ifadeyle bunu söylerken yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı.

"Sen gelmeyince merak ettim seni, o yüzden geldim canım"dedi ve bana bakarak

"Beni arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?"dedi yüzünde samimi olmayan bir ifadeyle.

"Ben Nil özgür'ün nişanlısıyım"sağ elini uzatıp gözlerimin içine baktı.
Sağ elimde değneğin olduğu bilerek elini uzatmıştı .
Ben öylece tepkisiz dururken onun yüzündeki sırıtışı görmemle yumruğumu sıktım. resmen dalga geçip eğleniyordu.

"Nil sen içeriye geç ben geliyorum."sesi öyle yüksek ve sert çıkmıştı ki itiraz istemiyorum dercesine. Nil kafasını sallayıp bizden uzaklaşınca Özgür derin bir nefes alıp yanıma yaklaştı.

"Ela ben gerçekten çok üzgünüm böyle olmasını hiç istemedim Nil adına da özür dilerim yaptığı davranıştan dolayı"kafamı iki yana salladım. Yanağımdan bir damla yaş düşerken elimin tersiyle gözümdeki yaşı sildim.

"Ben seni gerçekten çok sevdim ama olmadı aileme karşı çıkamadım. Nil ile olan ilişkim de sadece ailem istediği için kabul ettim"boş boş yüzüne baktım yüzümde en ufak bir mimik bile oynamıyordu. Sadece gözlerimi kırptığım da istemsizce dökülen bir kaç damla haricinde. Konuşmalarını tepkisiz kaldığımı görünce omuzlarımdan tutarak konuşmaya başladı.

"Ela lütfen konuş, bağır çağır ama lütfen konuş benimle"gözlerimi sımsıkı kapatıp dudaklarımı birbirine bastırdım.
Sol elimi göğsüne koyup tüm gücümle itmeye çalıştım. Boşluğuna denk geldiği için bir iki adım geriye doğru sendeledi.

"Ne dememi bekliyorsun? Tebrik mi edeyim, mutluluklar mı dileyeyim? "diye bağırdım. Gözyaşlarım benden izinsiz akıp gidiyordu. Bu duruma lanet ettim. Onun yanında ağlayıp güçsüz görünmek istememiştim ama kendimi tutamıyordum.

"Ailem yüzünden seni kaybettim biliyorum ama arkadaşlığımızı kaybetmek istemiyorum. Seninle arkadaş kalabiliriz." dediğinde istemsizce kahkaha attım. Bir de arkadaş kalabiliriz diyordu. Onunla bu saatten sonra değil arkadaş, yüzünü bile görmek istemiyordum.

"Sen beni de, arkadaşlığımı da çoktan kaybettin. Hem ailenin benimle arkadaş kalmana izin vereceğini mi sanıyorsun."dedim yüzüme samimi olmayan bir gülümseme takıp alay ederek.

"Lütfen!!"

"Seninle arkadaşlığımız ta beni reddettiğin gün bitti. Peki neden bunu biliyor musun?"dedim biraz duraksayip konuşmaya devam ettim.

"Eğer ki sana karşı duygularım karşılıksız olsaydı, kalbinde başka biri olduğunu bilseydim, sevdiğin kişiyle sana mutluluklar dilerdim. Ama sen bana karşı hislerinin olduğunu Hilal'e söyleyerek beni kandırdın. Sana açıldığımda ise sırf ailen beni istemediği için sen beni reddettin. Benden vazgeçtin, benim için hiç çabalamadın... Şimdide gelmiş ben seni çok sevdim diyorsun... Sevgi bu değil, sen sevgiyi çok yanlış yorumlamışsın. Şimdi git nişanlının yanına beni de yalnız bırak. Umarım bir daha hiç karşılaşmayız. Sana geri kalan hayatında mutluluklar."deyip arkamı dönerek yürümeye başladım. Arkamdan gelmemesi üzerine rahat bir nefes aldım. Artist konuşacak gücüm de takadim de kalmamıştı.
Ayağımın ağrısı artınca kaldırıma oturup ayağımı uzattım. Başımı ellerimin arasına alıp sakinlesmeye çalıştım. Kalbim o kadar acıyordu ki, hıçkırarak ağlamaya başladım. Ne kadar süre orda öyle kaldım bilmiyordum.
Yanıma yaklaşıp duran arabanın sesiyle kendime geldim. Kafamı kaldırıp baktığımda Hilal ve Selim arabadan inip yanıma geliyorlardı. Telaşlı bir şekilde...

"Roz iyi misin? Ne oldu, neden burada oturuyorsun?"diye sıraladı sorularını.

"Beni eve bırakır mısınız?" şimdi konuşacak kadar iyi hissetmiyordum. Hilal kolumdan tutup arabaya doğru götürürken, Selim önceden açmış olduğu kapıyı tutup binmemizi bekledi.
Ben arkaya oturup kafamı cama yasladım. Hilal de hemen yanıma oturup beni kendine çekerek başımı omzuna koydu.
Eve varana kadar ikisinin de ağzından tek kelime bile çıkmamıştı.
Arabadan inmeden önce ikisine bakıp konuşmaya başladım.

"Sizinde gecenizi mahvettim... Kusura bakmayın. "dedim. İkisi de saçmalama der gibi bakınca kendimi hemen toparlayıp tekrar konuşmaya başladım.

"Bir daha beni davet ederken iki kez düşünün derim"dedim sahte bir gülümsemeyle, biraz da iyi olduğumu göstermeye çalışarak.

"Bir daha böyle konuşursan bozuşuruz."dediğinde Hilal tebessüm ettim.

"Her şey için teşekkür ederim... İkinize de..."dedim minnet dolu gözlerle. Ardından Selim'e dönüp:

"Kendine dikkat et, yarın için de hayırlı yolculuklar. Arkadaşından da benim adıma çok özür dile, ona da çok ayıp oldu."dedim mahcup bir şekilde.

"Sağol Ela'cım, Asaf öyle şeyleri sorun edecek bir insan değil.
Asıl sen kendine dikkat et, hiçbir şeyi de kafana takma. Bundan sonra sık sık görüşeceğiz zaten. Yusuf da gelir o zamana kadar."kafamı sallayıp gülümseyerek arabadan indim. Araba uzaklaşıncaya kadar arkasından baktım. İyi ki Hilal gibi bir arkadaşım var diye geçirdim içimden...

Loading...
0%