Yeni Üyelik
23.
Bölüm

20. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Her insanın kendine göre bir sıkıntısı vardı, küçük büyük fark etmeksizin; kimisinin sağlık problemi, kimisinin aşk, kimisinin psikolojik vesaire...
Şu anda odada ağlayan Naz'ın ne gibi bir sıkıntısı vardı merak ediyordum. Neden böyle hıçkıra hıçkıra ağlıyordu? Havada kalan elimle kapıyı yavaşça tıkladım. İçerden hiçbir ses gelmeyince kapıyı tekrar tıklayıp hafif araladım. Naz yatakta bağdaş kurmuş bir şekilde, kucağında bir kutu peçete ile sırtını yatak başlığına dayamış ağlıyordu.
Kapıyı çaldığımı da duymamıştı herhalde.

"İyi misin?" Sesimle beraber kafasını kaldırıp bana baktı. Kan çanağına dönmüştü gözleri. Bakışlarını kaçırıp elindeki peçeteyle yüzünü sildi. Odaya girmem doğru muydu bilmiyorum ama Naz'ın sesini duyunca dayanamadım. Yavaş adımlarla odaya girip kapıyı ardımdan kapatarak geçip yatağın kenarına oturdum.

"Su içmeye kalkmıştım. Ağladığını duyunca seni merak ettim. Kapıyı çaldım ama duymadın."dedim. Elindeki peçete ile tekrar gözyaşlarını silip burnunu çekti.

"İyi misin?"dedim tekrardan. Burnunu tekrar çekip derin nefes aldı.

"İyiyim."

"Canını sıkan bir şey mi oldu?"dediğimde kafasını iki yana salladı.

"Konuşmak istersen seni dinlerim."

"İstemiyorum."dedi. Onu rahatsız etmek istemiyordum. O yüzden değnekten destek alarak ayağa kalktım.

"Peki. Ben seni yalnız bırakayım o zaman."deyip kapıya yöneldim. Onunla konuşup teskin etmek istemiştim ama Naz bunu reddettiği için hiçbir şey yapamamıştım.

"Ela!" Kapıyı açacağım sırada Naz'ın seslenmesi ile ona döndüm.

"Konuşmasak ama yanımda kalsan olur mu?"dedi. Gülümseyerek kafamı sallayıp yanına yaklaştım.

"Olur tabii ki."dedim. Yana kayması için kafamla işaret verdiğimde yana kayıp yatakta bana yer açtı.
Yatağa oturup sırtımı yatak başlığına dayadığım gibi kafasını omuzuma yasladı.

"Teşekkür ederim"dedi ağlamaklı sesiyle.

"Hadi biraz uyumaya çalış. Bak çok bitkin gözüküyorsun."dedim. Kafasını dizime yatırıp saçlarını okşadım.

"Böyle bacağın ağrımasın."dedi. Kafasını kaldırmaya çalıştığında elimle omuzundan tutup engel oldum.

"Sen beni düşünme canım, ben iyiyim. Hem ayağım ağrırsa söylerim."dedim. Sessizce iç çekip dizlerini karnına doğru çekerek sessizliğe gömüldü. Neden ağladığını merak ediyordum ama sormaktan çekiniyordum.

Naz'ı ilk gördüğümde deli dolu, her şeyden keyif alan biri olarak düşünmüştüm. Öyle derdi tasası olan birine benzemiyordu. Yanıma geldiği ilk gün bende öyle bir izlenim bırakmıştı. Naz'la birbirimizi tanıyalı daha iki gün olmuştu. Aynı kandan olabilirdik ama birbirimizi hiç tanımıyorduk. Onu tanımadığım için belki de yüzündeki o sahte gülümsemeyi anlamamıştım. Naz'ı ağlarken görmek beni üzüyordu evet ama yanında olmaktan başka hiç bir şey gelmiyordu elimden.

Uykuya daldığını düşündüğümde başını yavaşça kaldırıp yastığın üzerine koydum. Ayağım hareketsiz kaldığından dolayı uyuşmuştu. Elimle ayağımı yataktan sarkıtıp yavaşça ayağa kalktım. Naz'ın üzerini örtüp geri çekildiğimde elimden tutup, "Gitme lütfen!"dedi uykulu sesiyle.

"Tamam canım buradayım hiçbir yere gitmiyorum."deyip tekrar yatağa oturdum. Naz'ın yanına uzanıp ona doğru dönerek elinden tuttum.
Bir süre sonra göz kapaklarım ağırlaşmaya başlayıp uykuya dalmıştım.

Sabah gözlerimi açtığımda Naz'ın hâlâ uyuduğunu gördüm. Naz'ın uyanmamasına dikkat ederek ses çıkarmadan yataktan kalkıp odadan çıktım. Kapıyı ardımdan yavaşça kapatıp arkamı döndüğümde Hilal ile karşılaştım. Bana ne oluyor dercesine bakıyordu. Yavaş adımlarla yanına doğru yürüyüp yanağından öptüm.

"Günaydın mavişim."

"Günaydın."diyerek bir kaşını yukarı doğru kaldırıp beni süzdü.

"Senin Naz'ın odasında ne işin var?"dedi.

"Kızın canı biraz sıkkındı. Onun yanında kalmamı istedi, ben de kaldım."diyerek koluna girdim ve kaldığım odaya doğru yönlendirdim. Naz'ın ağladığını ona söyleyemezdim. Bu onun özeliydi. Ki, neden ağladığını ben de bilmiyordum.

"Neden? Nesi var ki?"

"Bilmiyorum. Sadece yanında kaldım. Hiç konuşmadık."dedim. İşaret parmağını şakağına dayayıp düşünürmüş gibi yaptı.

"Rozz, kafamda beni aşırı derecede rahatsız eden senaryolar canlanıyor şu an."dedi. Kapıyı açıp geçmem için yol verdiğinde yüzüne anlamsızca bakıp odaya girdim.

"Öyle mi? Neymiş seni aşırı derecede rahatsız eden konu?"dedim kaşlarımı havalandırarak. Ne diyeceğini açıkçası merak etmiştim.

"Bu iki günde Naz'la çok iyi anlaştınız." dediğinde havalanan kaşlarım bu sefer çatılmıştı.

"Ne alaka?"dedim. Bilmiyorum der gibi omuz silkti.

"Şimdi Naz'ı bırak da seni rahatsız eden konu ne tam olarak anlamadım."dedim yatağa geçip otururken.

"Konu tam olarak bu zaten."dedi. Karşıma geçip kalçasını makyaj masasına dayadı.

"Seni rahatsız eden konu, Naz'la anlaşmamız mı?"

"Baksana sabah sabah kızın odasından çıkıyorsun."dediğinde ona saçmalama der gibi baktım. Hilal kıskanınca çok tatlı oluyordu. Ama aşırıya kaçmadığı sürece... Aşırı kıskandığı zaman çok asabi oluyordu. Selim eniştenin bu konuda Hilal'den çekeceği vardı.

"Yanında kalmamı istedi kızım. Ne yapsaydım, hayır mı deseydim?"

"Ne bileyim. Seni o odadan çıkarken gördüğümde garip hissettim."dedi. Ellerini göğsünün tam altında birleştirip ayağını salladı. Gayet de ciddi gözüküyordu.

"Burnuma buram buram kıskançlık kokusu geliyor."dedim göz kırparak. Gülmemek için dudağımı ısırdım.

"Roz sen benim arkadaşım, benim kardeşimsin. Benden başka birisiyle konuşabilir ama uyuyamazsın. Seni kimseyle paylaşamam. Kimse kusura bakmasın."dediğinde tuttuğum kahkahamı bir anda salıverdim.

"Mavişim abartma istersen." Gülmeye son verip ayağa kalkarak yanına gittim. Elinden tutarak yatağa doğru ilerletip oturttum.

"Mavişim, senin yerin bende her zaman ayrıdır. Sen bunu çok iyi biliyorsun. Naz'ın yanına gitmem demek olmuyor ki onu senin yerine koyuyorum. Naz benim biyolojikmen kuzenim olabilir. Ama sen benim can yoldaşımsın, senin de söylediğin gibi kardeşimsin. Bu hayatta hiç kimse senin yerini dolduramaz."deyip sıkıca sarıldım.

"Aşık olacağın kişi de mi?"dedi geri çekilirken.

"Hiç kimse. Ayrıca biz seninle artık birlikte uyuyamayız."dedim daha Hilal konuyu aşk meşk işlerine getirmeden.

"Nedenmiş o?"

"Kızım sen artık evlisin. Kalkıp sizin aranızda uyuyacak halim yok ya..."gözlerimi devirerek yüzüne baktığımda gülümseyip göz kırptı.

"Roz sen orayı dert etme, istediğin zaman gel hallederiz. Bize geldiğinde Selim'i misafir odasına postalarız."deyip sırıttığında bende ona eşlik ettim.

Dolaba yerleştirdikleri kıyafetlerimden kırık beyazı, dizlerimin bir parmak üstünde olan elbiseyi alarak giyinmeye başladım. Çekmeceden de siyah kemeri çıkartıp göğüs altında duracak şekilde taktım. Hilal'in yatakta oturmuş elini çenesinin altına koymuş bir şekilde bana baktığını gördüğümde "Niye öyle alıcı gözüyle bakıyorsun?"dedim bir kaşımı yukarı kaldırarak. Omuz silkip ayağa kalktı.

"Roz dün Asaf'la ne konuştunuz?"dedi. Ateli elime alıp ayağıma takacağım sırada elimden alarak kafasıyla yatağı işaret etti.

"Hiç. Öyle oturduk biraz"dedim. Yatağa oturup bacağımı uzattım.

"Dün bilerek gönderdi beni."

"Nasıl?"

"Selim beni çağırmamıştı. Sizi yalnız bırakmam için öyle söylemiş." dedi. Ateli ayağıma takıp yanıma oturdu.

"Fark etmiştim." Ayağa kalkıp banyoya yöneldiğimde Hilal de hemen peşimden geldi.

"Fark etmene rağmen gitmeme bir şey demedin. Neden?"dediğinde sorusunu cevapsız bırakarak banyoya girerek elimi yüzümü yıkayıp kuruladım.

"Rozz cevap versene!"

"Kızım gidip kocanla ilgilensene. Bak eniştem şimdi uyanmıştır. Seni odada görmeyince nereye kayboldu bu kız diyecek."

"Senin yanında olduğumu biliyor. O yüzden sen Selim'i dert etme. Biliyorsun ki ben cevap almadan gitmeyeceğim."dedi elini beline koyarak.

"Ne yazık ki biliyorum." Yüzümü buruşturarak yanından geçip lavabodan çıktım. Pufa oturup saçlarımı taradığımda arkama geçerek tarağı elimden aldı. "Cevap vermediğine göre sen de onunla yalnız kalmak istedin. O yüzden benim gitmeme ses etmedin."dedi. Aynadan bana bakıp kaşlarını havaya kaldırdı.

"He, onunla yalnız kalmak istedim. O yüzden senin gitmene ses çıkarmadım. Birazdan da hazırlanıp onun yanına gideceğim. Beni bekliyor olmalı."dedim göz kırparak. Yüzüme sen ciddi misin der gibi bakıyordu.

"Gerçekten mi?"dediğinde ters bir bakış atıp tarağı elinden hızla çekerek aldım .

"Hilal'im sen gidip hazırlanmayacak mısın? Bak birazdan kahvaltıya geçerler." Ona ters ters baktığımı gördüğünde kafasını sallayarak eğilip yanağıma bir öpücük kondurdu.

"Hemen de o kaşlarını çatıp sinirlenme, ben sadece Asaf'la aranız düzeldi mi diye ağzını yokluyordum."dedi açık bir dille.

"Çok açık sözlüsün. Takdir ettim seni " dedim aynadan bakıp gülümseyerek. Bana sarılıp sevimli bir şekilde sırıtarak yanaklarımdan öptü sulu sulu.

"Teşekkür ederim bebeğim, biliyorsun ben her zaman açık sözlüyümdür."diyerek kapıya doğru gitti.

"Ben gidip hazırlanayım. Birlikte kahvaltıya geçeriz... Gerçi o suratsız kadının ve yeğeni olacak o meymenetsiz kızın yüzünü görmek istemiyorum ama yapacak bir şey yok."dedi. Hilal'in böyle konuşması her ne kadar yanlış olsa da beni güldürmüştü. Cevap vermeyip önüme dönerek saçlarımı taramaya devam ettiğimde kafasını kapı eşiğinden uzatarak konuşmaya devam etti.

"Rozz! Saçlarınla o kadar uğraşmana gerek yok, Asaf seni her halinle beğeniyor zaten "deyip güldüğünde elimdeki tarağı ona doğru fırlattım.

"Iskaladın canım, şansını başka zaman dene"dedi ve kapıyı kapatarak gitti. Gülerek tekrar aynaya dönüp solan yüzüme hafif makyaj yaptım.
Dünün yorgunluğu ve uykusuz geçen bir geceden sonra yüzüm solduğu için hafif makyaj yapma gereği duymuştum. Hazırlanmam tamamıyla bittiğinde masadan destek alarak ayağa kalktığım sırada telefonumun çalmasıyla tekrar yerime oturdum. Telefona baktığımda arayan kişiyle yüzümde kocaman gülücükler açılmıştı. Ablam arıyordu. Bu olaylar olduğundan beri ablam sanki bana karşı biraz mesafeli gibiydi. O eski ablam gitmiş yerine sanki bambaşka biri gelmişti. İstanbul'a Hilal'in düğünü için geldiğinde de aynı o mesafeyi koruyordu. O zamanlar ona nedenini sormak istemiştim ama belki de ben yanlış anlamışım diye sormaktan vazgeçmiştim. Belki de gerçekten ben yanlış anlamıştım. Ama neden öyle hissediyordum? Düşüncelerimi bir kenara bırakarak telefonu açıp kulağıma götürdüm. Ablamın o narin sesini işittigim gibi kafamdaki tüm olumsuz düşünceler yok olup gitmişti.

"Ela! Nasılsın canım? Neden telefonu bu kadar geç açtın?"

"İyiyim ablamm teşekkür ederim. Sen nasılsın? Ayrıca telefonu geç açmadım."dedim.

"Ben de iyiyim teşekkür ederim canım."dedi gülerek.

"Güzelim."

"İkiz"

Hattın diğer ucunda abimin ve Efe'nin sesini duyduğumda yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü.

"Abim! Efem! Ya çok özledim sizleri"dedim özlemle. Gerçekten de çok özlemiştim. Burnumda tütüyorlardı.

"Bizde seni çok özledik."dedi abim

"Annemler nasıl?"

"Annemler iyi merak etme güzelim. Sen iyi olunca biz hepimiz de iyi oluyoruz."

"Ben iyiyim abim. Sizleri özlemek dışında hiçbir sorunum yok."

"Aslında biz Sana, Hilal'e ve Efe'ye güzel bir haber vermek için telekonferans yaptık. Hilal'i aradık ama açmadı."deyince, "Güzel haber mi?"dedik Efe ile aynı anda. İkimizin aynı anda aynı tepkiyi verdiğimizde abim ve ablam bu halimize gülmüşlerdi.

"Evet"dedi abim

"Hilal demin yanımdaydı. Siz söyleyin ben ona söylerim."dedim.

"Peki. Duymaya hazır mısınız?"dediğinde sanki abimler görecekmiş gibi kafamı salladım. Eminim Efe de aynı şeyi yapmıştı.

"Yeniden baba oluyorum."dediğinde abim, benden de Efe'den de hiç ses çıkmamıştı. Böyle bir şey beklemediğimiz için haliyle şaşırıp kalmıştık.

"Ela, Efe orda mısınız?"dedi ablam ikimizden de ses çıkmayınca.

"Eva! Galiba bunlar dillerini yuttular. Ben bile ilk duyduğumda böyle bir tepki vermemiştim."Dedi abim gülerek.

"Evet abi. Baksana ikisinden de ses çıkmıyor." Şaşkınlığımı bir kenara bırakıp konuşmaya başladım.

"Abiciğim... Ben... Ben çok mutlu oldum. Tebrik ederim seni. Birden baba oldum deyince ne diyeceğimi şaşırdım."dedim.

"Sağ ol güzelim."

Abimlerle biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapatıp ayağa kalktım.
Yusuf abinin dünkü konuşmasını hatırladığımda açıkçası biraz tedirgin olmuştum. Babaannenin kahvaltıya geç kalınmasından hoşlanmadığını söylemişti ve ben daha ilk günden kahvaltıya geç kalmıştım. Yine de abimin demin verdiği güzel haberden sonra kim ne söylerse söylesin keyfimin kaçacağını sanmıyordum. Bugün aldığım en güzel haberdi. Ben yeniden hala oluyordum. Koridorda bir kaç adım atmıştım ki omuzuma konulan kolla kafamı çevirip kolun sahibine baktım. Yusuf abi tüm yakışıklılığıyla yüzüme bakıp gülümsediğinde bende aynı şekilde gülümseyip yanağına bir öpücük kondurdum.

"Günaydın yakışıklı"dediğimde yüzündeki gülümseme daha da büyüdü.

"Günaydın Ela'm, hayırdır yüzünde güller açıyor. Güzel bir haber mi aldın?"

"Evet çok güzel bir haber aldım."

"Neymiş bakalım seni bu kadar mutlu eden haber?"deyip göz kırptı.

"Hala oluyorum yeniden"dedim yüzümde kocaman bir gülümseme ile.

"Çok güzel bir habermiş gerçekten. Mert abi ile konuştuğunda tebriklerimi iletirsin"dediğinde kafamı tamam anlamında salladım.

"Sadece kahvaltıya kendim geç kaldım sanıyordum."dedim kafamı çevirip Yusuf abi'ye bakarak.

"Aslında kahvaltıya geçecektim ben, ama senin telefon konuştuğunu duyunca biraz bekledim. Birlikte sofraya geçelim diye."

"Yani benim yüzümden sen de geç kaldın. Babaanne kızar mı sence?"dedim biraz dudak büzerek.

"Sanmıyorum. Babaanne sana kızmaya kıyamaz."dedi göz kırparak

Salona girdiğimizde herkesin kahvaltı sofrasında olduğunu gördüğümüzde yüzüme hafif tebessüm yerleştirerek günaydın deyip oturduk.
Babaanne hemen yanındaki boş sandalyeyi işaret etmişti bana. Babaannenin yanına oturduğumda Yusuf abi de yanıma oturmuştu. Babaannenin diğer tarafında ise Asaf ve Semra hanımın yeğeni olan kız oturuyorlardı.

"Biraz beklettim kusura bakmayın."dedim babaanneye bakarak. Herkesin sofrada oturup beklediğini gördüğümde kahvaltıya fazlasıyla geç kaldığımı anlamıştım. Babaanne bana gülümseyerek bakıp masanın üzerine koyduğum elimi tuttu.

"Ne kusuru yavrum. Sen iyi uyuyabildin mi onu de bana"dedi. Babaannenin sözleriyle Naz kafasını kaldırıp bana baktı. Gülümsedim. Onu ağlarken gördüğüm için sanırım biraz utanmıştı.

"Evet iyi uyudum."dedim bakışlarımı tekrar babaanneye çevirirken. Babaanne kafasını sallayıp gülümsedi. Göz ucuyla tekrar Naz'a doğru baktım.
Dün gece ağlayan Naz'la, şimdi kahvaltıda oturan Naz birbirinden çok farklı görünüyorlardı. Sanki gece hıçkıra hıçkıra ağlayan o değilmiş gibiydi. Şu an mutlu gibi görünüyordu.

"Yusuf! Hadi yine iyisin, bu sefer de Ela sayesinde babaannemin bastonundan kurtuldun." Defne ablanın sesi ile bakışlarımı Naz'dan çekip Defne ablaya döndüm. Babaanne, Defne ablaya baktığı zaman, Defne abla mesajı aldım der gibi önüne döndü. Ama bir yandan da babaanne görmesin diye başını eğerek gülüyordu.

"Hadi afiyet olsun."dedi babaanne otoriter sesiyle.
Yusuf babaannenin çok merhametli, yufka yürekli olduğunu söylemişti ama yine de ona karşı biraz çekiniyordum. Duruşuyla görünüşüyle insanı biraz korkutan bir yapıya sahipti. Herkes babaannenin afiyet olsun demesiyle kahvaltısını yaparken kimseden çıt çıkmıyordu. Nalan hanım bana poğaça tabağını uzattığında canım istemese de onu kırmamak adına bir tane alıp kafamla teşekkür ettim. Bu harekettim hoşuna gitmiş olmalı ki bana sıcacık bir gülümseme sunmuştu. Nalan hanımın anlattıklarından sonra ona biraz olsun yumuşamıştım ama ona bir anne gözüyle bakmıyordum asla. Bakamıyordum. Beni ne kadar sevse, bana ne kadar bir anne gibi yaklaşsa da olmuyordu. Bana o duyguyu katamıyordu.
İçimde, ona ve Metin beye karşı tarif edemediğim bir duygu vardı. Bu kızgınlık mıydı, kırgınlık mıydı, sevgi miydi bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı ki, bu duyguların beni bazen huzursuz ettiğiydi.

"Asaf rica etsem şu reçelden uzatabilir misin?" Düşüncelerimden Asaf'ın yanında oturan kızın sesi ile çıktım. Kafamı kaldırdığım gibi Asaf ile göz göze geldik. Bana hafif gülümseyip ardından kıza reçeli uzattı.

"Teşekkür ederim"dedi kız gülümseyerek. Asaf kafasını hafifçe sallayıp kahvaltısını yapmaya devam etti.

"Güzelim ekmeğine reçel süreyim mi? " dediğinde Yusuf abi bakışlarımı ona çevirip evet anlamında kafamı salladım. Ekmeğin üzerine reçel sürüp bana uzattığında elinden alarak küçük bir ısırık aldım.

"Teşekkür ederim."dedim yüzüne gülümseyerek.

"Afiyet olsun canım"

Kahvaltı faslı bittikten sonra biraz hava almak için bahçeye çıkmıştım. Kış ayında olmamıza rağmen bugün hava oldukça sıcaktı. Bahçede biraz dolandıktan sonra ayağım ağrımaya başlamıştı. Yavaş ve dikkatli adımlarla salıncağa doğru yürüdüğümde Semra hanımın ve yeğeni Yasemin'in konuştuğunu duyunca arkamı dönüp gideceğim sırada ismimin geçmesi ile yerimde durdum.

"Teyze, Ela benim için sorun teşkil etmiyor. Asaf'ın, ona o gözle bakacağını düşünmüyorum."

"Bence sen dikkatli ol yine de. Baksana geldiklerinden beri sürekli onun yanında"

"Teyze sen Asaf'ı tanımıyor musun? Sadece o kıza acıdığı için yanında duruyordur. Asaf'ın çevresinde o kadar kız varken onlara bakmayıp sakat bir kıza mı bakacak?"dediğinde, konuştuklarını daha fazla dinlemek istemediğim için oradan uzaklaştım. Arka bahçeye gidip kendimi salıncağın üzerine bıraktım. O kızın ve teyzesinin söyledikleri hâlâ kulağımda çınlıyordu. Gerçekten de Asaf bana acıdığı için mi yanımda duruyordu? Böyle bir şeyin olmamasını diledim içimden. Aslında böyle bir şeye ihtimal vermiyordum ama içimde bir yerde 'ya öyle bir şey varsa' diyordu. O konuşmalardan sonra ayağımdaki ağrıyı bile unutmuştum. Şimdi yavaş yavaş sızısını hissediyordum.Bahçede biraz oturduktan sonra yanıma Naz'ın gelmesiyle ayağımı salıncaktan indirip Naz'a yer açtım. Kafamdaki o düşünceleri silip Naz'a odaklanmaya çalıştım.

"Rahatsız olma lütfen, Ben yerde de otururum."dediğinde elinden tutarak yanıma oturttum.

"Böyle iyiyim"dedim gülümsemeye çalışarak. Naz'a hafif dönüp yönümü ona çevirdim. Gözlerini kaçırdığında dün geceden dolayı biraz çekindiğini anlamıştım. Elini tutup avucuma aldım kendini daha rahat hissetmesini sağlamak için.

"Şey... Ben dün gece için teşekkür ederim."dedi kafası eğik bir şekilde.

"Teşekkür edilecek bir şey yapmadım ki."

"Yanımda olman bile yeterliydi." Kafasını kaldırıp bana baktığında gözlerinin nemlendiğini gördüm.

"Peki daha iyi misin?"dediğimde kafasını salladı.

"Ben... Dün gece..."deyip sessizleşti. Belli ki dün gece hakkında konuşacaktı ama yapamıyordu. Ben zaten onun kendisini zorlamasını istemiyordum.

"Naz! Kendini zorlama lütfen! Eğer anlatmak istemiyorsan anlatma. Ben Dün geceyi o kapıdan çıkarken unuttum bile. Ne zaman konuşmak istersen ben buradayım."dedim gülümseyip elini hafif bir şekilde sıkarak.

"Teşekkür ederim Ela."deyip sarıldığında ben de ellerimi sırtına götürüp sarılışına karşılık verdim.

"Hanımlar ne yapıyorsunuz burada tek başınıza?" Asaf'ın gelişiyle Naz'la birbirimizden ayrılmıştık. Asaf'ı görünce aklıma yine o kız ve dedikleri gelmişti ve gerilmeye başlıyordum.

"Hiç abi, öyle konuşuyorduk."

"Hadi içeri geçin. Havanın böyle sıcak olduğuna bakmayın. Soğuk bir rüzgar esiyor hastalanırsınız. Hem babaannem de ikinizi salona bekliyor."

"Neden?"dedim ifadesiz bir şekilde.

"Soğuk rüzgar esiyor ya babaannem de sizin hasta olmanızı istemiyor. O yüzden içeri girmenizi söyledi." Kafamı sallayıp ayağa kalkmaya çalıştığımda Naz'ın elini bana doğru uzattığını gördüğümde elini tutup ayağa kalktım. Naz'la içeriye doğru yürürken Asaf da arkamızdan geliyordu. Bir anda kolumu tutmasıyla durup kafamı ona doğru çevirdim. Naz Asaf'a ne oldu der gibi baktığında "Güzelim sen içeri geç biz de hemen geliyoruz."dedi. Naz kafasını sallayıp içeri geçerken Asaf'a bakıp ne oldu dedim.

"Seni merak ettim. Dün biraz gergindin ya daha iyi misin diye merak ettim."

"İyiyim."dedim belli belirsiz bir ifadeyle. Doğru söylemem gerekirse annem, babam, kardeşlerim ve Hilal dışında birinin beni böyle düşünüyor olması garip hissettiriyordu beni. Ama ya bana acıdığı için böyle davranıyorsa...? Nedenini bilmediğim bir şekilde Asaf'ın yanında kendimi hem mutlu, hem huzurlu, hem de tedirgin hissediyordum. Şimdi de bir belirsizlik hissi oluşmuştu içimde. Asaf'ın bana acımadığına inanmayı çok istiyordum.

"Ela!"Asaf'ın elimi tutmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp kendime geldim.

"Dokunma bana"dedim kendimi geri çekerek.

"Tamam Ela sakin ol. Sadece elini tuttum."dedi her iki elini havaya kaldırarak.

"Bana bir daha sakın dokunma" deyip Asaf'ın dinlemeden içeri doğru yürümeye başladım.
Salona girdiğimde arkamdan Asaf da gelmişti. Hilal'in yanına doğru gideceğim sırada babaannenin komutuyla onun yanına oturmuştum. Babaannenin yanında çekindiğim için kendimi biraz gergin hissediyordum ve demin Asaf'ın yanından hiçbir şey demeyip geldiğim için bana kırgın bir şekilde bakması beni daha çok geriyordu. Bunu yüzüme yansıtmamak için hafif bir şekilde gülümsedim. Yusuf abinin yanıma gelip oturması ile derin bir nefes alıp arkama yaslandım.
Asaf karşımızdaki koltukta hafif çaprazımda oturuyordu. Ona baktığımda bakışlarını kaçırıp önüne dönerek telefonuyla uğraşmaya başladı. Galiba bu sefer onu gerçek anlamda kırmıştım...

"Ela'cım siz Hilal ile daha önceden tanışıyordunuz değil mi?"dedi Safiye hanım bana bakıp ardından Hilal'e baktı. Safiye hanım, babaannenin en küçük çocuğuydu. Bu da demek oluyordu ki benim halam oluyordu.

"Evet biz Hilal ile çocukluk arkadaşıyız."dedim.

"Yaa ne güzel işte, yine bir aradasınız. "

"Hala! Ela ve Hilal de aynı Asaf, Selim ve Yusuf gibi birbirlerinden hiç ayrılamıyorlar."dedi Defne abla.
Onları tanıdığım günden beri çok iyi anlaştıklarını gözlemlemiştim. Birbirlerine gerçekten de çok değer veriyorlardı.

"Bizi de aralarına almaları için o kadar çok uğraştık ki, ama o üçüsü sanki ittifak kurmuşlardı. Bizi aralarına almıyorlardı."dedi Yılmaz, bana ve Hilal'e bakarak. Yılmaz, Safiye hanımın en büyük oğluydu. Ebru ve Melek adında iki tane de kız kardeşi vardı.

"Neden?"dedim Yılmaz'a bakıp ardından Selim enişteye bakarak.

"Biz üçümüz daha çok anlaşıyorduk diyelim."dedi Selim enişte.

"Onlar İstanbul'a taşındıktan sonra aramızda kopukluklar oluştu aslında. Onlar sürekli yan yana olunca arkadaşlıkları daha çok güçlendi."dediğinde Yılmaz, Yusuf abinin Amerika'da büyüdüğü aklıma geldi.

"Mesafeden dolayı olsaydı onlar da birbirlerinden kopmuş olmazlar mıydı? Çünkü bildiğim kadarıyla Yusuf abi Amerika'da büyümüştü."dedim. Eğer mesafeden dolayı olsaydı Yusuf abi onlarla bu kadar iyi anlaşamazdı.

"Evet ama Selim ve Asaf sıklıkla Amerika'ya gidiyorlardı. Hatta belli bir süre sonra Asaf da orada okumaya başladı."

"Anladım."deyip sustum. Bu konu hakkında fazla yorum yapmak istememiştim. Sonuçta herkesin düşüncesi farklı olabiliyordu. İnsanlar bazen en yakınındakilerine, yani aileden birine bile duygularını açamazken, arkadaşına, dostuna içindekileri birebir anlatabiliyordu. Ben öyleydim. Duygularımı pek açığa vuran biri değildim. Hilal dışında kimseye pek içimi dökemiyordum. Abim de, ablam da, annem de hatta diğer yarım bildiğim Efe de benimle konuşmak istedikleri zaman bir bahane uydurup konuyu kapatırdım. Onlar da her zaman beni anlayıp, ben istemediğim müddetçe beni zorlamıyorlardı.

"Hakikaten Selim, Sen Asaf ve Yusuf olmadan nasıl durabildin Türkiye'de. Valla hayret ediyorum."dediğinde Hilal düşüncelerimden sıyrılıp ona bıktım.

"Hayatım biz hep iletişimdeydik zaten. Sıkıldığım an onların yanına gidiyordum."dedi Hilal'in elini tutarak. Hilal, babaanneler salonda oldukları için elini hızlıca çekip kaşlarını çattı. Onun bu haline gülüp kafamı kaldırdığımda Asaf'ın bakışlarıyla karşılaştım. Ona baktığımı gördüğü gibi hemen bakışlarını kaçırmıştı.

"Hilal! sizin Ela ile akrabalık bağlarınız var mıydı? Yani Ela'nın büyüdüğü aile ile"dedi Merve konuyu değiştirerek. Merve, Semra hanımın ortanca kızıydı. Semra hanımın aksine güler yüzlü, sevecen, iyi niyetli birisine benziyordu.

"Hayır. Babalarımız askerlik arkadaşıydı sadece. Ama babam vefat edince Kemal amca bize sahip çıktı. Sonrasında ise annem vefat etti. Ben yalnız kalınca Kemal amca da, Zühre teyze de bana annemlerin yokluğunu aratmamak için ellerinden geleni yaptılar. Yani Ela ile birlikte büyüdük denilebilir."dedi bana bakıp acı bir şekilde gülümsedi. Değdiğimden destek alarak yavaşça ayağa kalkıp Hilal'in yanına doğru gittim.
Bahar, Hilal'e doğru gittiğimi gördüğünde ayağa kalkıp yerini bana verdi. Hilal'in yanına oturup elinden tuttum destek verircesine.

"Başın sağ olsun kızım. Kendini sakın yalnız hissetme. Burada kocaman bir ailen var. Sen artık bu evin gelini değil bir kızısın."dedi babaanne.
Diğer aile büyükleri de, kafalarını sallayıp babaanneyi onayladılar.

"Teşekkür ederim."dedi Hilal kafasını kaldırıp babaanneye hafif bir şekilde tebessüm ederek.
Merve, Hilal'in yanına gelip eğilerek ellerinden tuttu.

"Üzgünüm. Seni üzmek istememiştim."dedi bizim duyacağımız bir şekilde. Hilal kafasını hızlıca iki yana salladı.

"Sorun değil. Konu annemle babama gelince duygusallaşıyorum bazen"dedi. Telefonum çaldığında müsaade isteyip Hilal'i de alarak salondan çıkmıştım. Hem Hilal'in moralini düzeltmek için ona güzel haberi vermek istemiştim, hem de Asaf'ın kırgın bakışlarına daha fazla dayanamıyordum. Sakin kafayla düşününce biraz ileri gittiğimi anlamıştım ama iş işten geçmişti. Asaf bana kırılmıştı.

*******

Bir hafta sonra

Bu gün tam yedi gün olmuştu Antalya'da kaldığımız. Dün yola koyulmak için hazırlandığımızda babaannenin ısrarları bizi vazgeçirmişti. Metin bey ve Nalan hanım kararı bana bırakmışlardı. Ben de ne kadar istemesem de babaannenin ısrarlarına dayanamayıp iki gün daha kalmayı kabul etmiştim. Bu yedi gün içerisinde Asaf'ın bakışlarını hep üzerimde hissetmiştim ama benimle bir iki kelime dışında hiç konuşmamıştı. Bu durum beni fazlasıyla üzüyordu ama buna ben sebep olmuştum.

Dün herkesin çıkması ile konakta sadece babaanne, Asaf, Naz ve ben kalmıştık. Naz odasına çekilmişti. Asaf da bana kırgın olduğu için bir köşede oturmuş telefonu ile uğraşmıştı. Benim sıkıldığımı gören babaannede beni yanına çağırarak sohbet etmişti. Babaannenin aslında göründüğü kadar sert olmadığını anlamıştım ama yine de onun yanına oturduğumda geriliyordum. Babaanne de bunu anladığı için yanında rahat davranmam gerektiğini belirtmişti.

Semra hanım ve yeğeni Yasemin dışında buradaki hiç kimse ile bir sorun yaşamamıştım. Herkes çok cana yakın davranmışlardı bana. Semra hanımın iğneleyici bakışları hep üzerimdeydi ve ben bundan aşırı derecede rahatsızlık duyuyordum. Buradan gitmek isteme nedenlerimden birisi de oydu. Daha fazla bu kadının bakışlarına maruz kalmak istemiyordum ama babaanneyi de kırmak istemiyordum.

"Yine buradasın" Yılmaz'ın sesiyle gözlerimi açıp kafamı kaldırdım. "Benim yerimde gözün var gibi hissediyorum"dedi gülerek. Gülümsedim.

"Yarına kadar idare et sende"dedim. Yanıma oturduğunda dizlerime bıraktığım şalı düzelttim.

"Burası insana huzur veriyor değil mi?" Dediğinde kafamı salladım. Gerçekten burası insana huzur veriyordu. Buraya geldiğimizin ikinci günü burayı keşfetmiştim. Kaldığımız konak ormanlık alanda olduğu için konağın arkasında küçük bir şelale bulunuyordu. Konağa biraz uzak bir mesafedeydi ama o kadar güzel ve huzurlu bir yerdi ki yorulmaya değerdi. Asaf'a sinir olunca buraya gelir sakinleşirdim. Benimle konuşmuyor oluşu beni en çok sinirlendiren etkendi. Onun için her gün gelip bir kaç saat kalıyordum. Burası huzur depolamak için gayet ideal bir yerdi.

"Kuşların cıvıltıları, suyun çıkardığı o şırıltı, börtü böcek dışında hiçbir sesin çıkmaması çok rahatlatıcı"dedim.

"İnsanlardan bıkmış gibi konuşuyorsun."

"Bıkmak değilde biraz yoruldum diyelim. Biraz sessizliğe ihtiyacım var. Sessizliğe gömülüp hiçbir şey düşünmek istemiyorum."

"Bu yaşadıkların seni yormuş anlaşılan."dedi. Eline aldığı taşı suya atıp ellerini dizlerinde birleştirdi.
Benim yaşadıklarım bir insanın kolay kolay kaldıracağı bir şey değildi. Üstelik yaşadıklarım dışında sürekli kafamın içinde dönüp dolaşan bir adet Asaf vardı.

"Sence de bu yaşadıklarımdan sonra yorulmam normal değil mi?" Dediğimde kafasını salladı.

"Aslında seni anlıyorum."dedi. Benim yaşadıklarımı yaşamayan birisinin beni anlayabileceğini sanmıyordum. O yüzden kafamı olumsuz bir şekilde salladım.

"Sen annenin karnında engelli olarak doğmadın. Yıllar sonra tanımadığın insanların karşına çıkıp senin gerçek annen ve baban biziz dediğini duymadın. Hayatın bir yalan üzerine kurulmadı. Sebebi her neyse terk edilen sen olmadın. Çocukluğumda yaşadığım zorlukları saymıyorum bile. O yüzden sen beni anlayamazsın."dedim doğrudan gözlerinin içine bakarak. Yılmaz'ın bir an kendi kendine güldüğünü gördüğümde şaşırmıştım. Neden durup dururken gülüyordu? Bu anlattıklarımın gülünecek bir tarafı yoktu oysaki.

"Komik olan ne? Bu anlattıklarım sana komik mi geliyor?"dedim. Yılmaz'ın güldüğünü gördüğümde kaşlarım kendiliğinden çatılmıştı.

"Hayır hayır... Gülmemin seninle alakası yok."dedi. Yüzündeki o gülümseme aniden silinmişti.

"Ee o zaman neden gülüyordun?"dedim kaşlarımı havaya kaldırarak. Derin bir nefes alıp ardından bana bakarak konuşmaya başladı.

"Demin dedin ya, sen ailen tarafından terk edilmedin diye işte ona güldüm. Engelli doğmamış olabilirim ama bu terk edilmediğim anlamına gelmiyor."dediğinde ağzım açık bir şekilde ona baka kalmıştım.

"Nasıl yani? Sen de mi terk edildin?"dedim şaşkınlıkla. Yılmaz kafasını sallayıp acı bir şekilde gülümsedi.

"Peki Safiye Hanım seni neden terk etti?"

"Beni terk eden Safiye anne değil ki... Orhan Baba ve Safiye anne benim koruyucu ailem. Ben onların yetimhaneden aldıkları evlatlık bir çocuktum. Yani seninle ortak bir yönümüz var. İkimiz de terk edildik ama sen benden daha şanslıydın." Yılmaz'ın dedikleri ile kafam karmakarışık olmuştu.

"Şanslı mı? Hangi açıdan?"dedim.

"En azından sen çöp konteynerine bırakılmamıştın. Sen çocukluğunu güzel bir ailede geçirdin. Ben 10 yaşıma kadar yetimhanede büyüdüm." Yılmaz anlattıkça ben duygudan duyguya geçiş yapıyordum. Bir haftadır buradaydım. Ne Safiye hanımın ne de Orhan Bey'in, Yılmaz'a karşı herhangi bir olumsuz davranışını görmemiştim. Yılmaz evlatlık olduğunu söylemeseydi öyle bir şeyin olabileceğini asla tahmin edemezdim.

"Çöp konteyneri mi?"dedim. Kafasını sallayıp beni onayladığında gözümden bir damla yaş aktı. Benim terk edilmemden sonra Yılmaz'ın terk edildiğini duymak beni biraz sarsmıştı.

"Beni bir çöpmüşüm gibi çöp konteynerine atmışlar."dedi yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi.
Doğurmakla anne olunmayacağını Yılmaz'ın anlattıklarıyla bir kez daha idrak etmiştim. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Kafamı, sırtımı yasladığım ağaca yaslayarak gözlerimi kapattım. Gözlerimde biriken yaşlar teker teker süzülürken yanaklarımdan, elimin tersiyle silip burnumu çektim.

"Ela ağlama lütfen! Seni üzmek için söylememiştim."

"Sen öyle anlatınca biraz duygulandım."

"Üzülme. Hem ben burada mutluyum. Annemi, babamı, ailemi çok seviyorum."dedi elini omuzuma koyarak.

"Hep mutlu ol. Kimse için üzülmeye değmez. Üstelik öyle ebeveynler için hiç değmez."dediğimde bana bakıp gülümsedi.

"Bunu demin konuşan, ağlayıp üzülen sen mi söylüyorsun?"dedi. Gülümsedim. İçinde olduğumuz durum her ne kadar üzücü olsa da yine de gülümsemiştim.

"Haklısın üzülmemek insanın elinde olan bir şey değil."dedim. Değneği elime aldığımda Yılmaz bana bakıp, "Nereye?"dedi.

"Hava kararmaya başladı. Artık dönsek iyi olur."dedim. Hava yavaş yavaş kararmaya başladığı için artık konağa dönmemiz gerekiyordu. Yavaş ve dinlene dinlene yürüdüğüm için anca varırdık.

"Tamam hadi gidelim."deyip elini uzattı kalkmam için.

"Teşekkür ederim. Kalkabilirim."dedim. Değneğime tutunarak ayağa kalktım. Üzerimi silkeledikten sonra yavaşça konağa doğru yürüdük. Yarım saatin sonunda nihayet konağın bahçesine varabilmiştik. Fazla yürüdüğüm için ayağımın şiştiğini hissedebiliyordum. Karşımızda Asaf'ın bize kaşlarını çatarak baktığını gördüğümde ona doğru yürüyüp yanından geçeceğim sırada kolumdan tutarak beni durdurdu. Yılmaz kafasını ne oldu dercesine salladığında, "Yok birşey kardeşim."dedi dişlerini sıkarak. Yılmaz bana baktığında sorun yok deyip onu içeri gönderdim.

Asaf kendinden öyle bir geçmişti ki şuan kolumu sıktığının farkında bile değildi...

Loading...
0%