Yeni Üyelik
24.
Bölüm

21. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Yaklaşık üç ay oluyordu Asaf'ı tanıyalı. Onu tanıdığım günden beri ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Onun böyle canını sıkan, gözünü döndüren neydi? Yılmaz'ın yanımda oluşu muydu? Bana karşı bir şeyler hissettiğini söylemişti ama duygularının bu derece kıskanacak kadar olduğunu düşünmüyordum. Ki, artık bana karşı bir şey hissettiğine de inanmıyordum. Üstelik bu hafta gördüklerimden sonra bana söylediği her şeyin yalandan ibaret olduğunu anlamıştım. Bana uzak ve soğuk davranışlarını da bırak, karşımda o kıza sarılışı ona olan inancımı yerle bir etmişti.

Şuan gözü öyle bir dönmüştü ki, canımı yaktığının farkında değildi. Kolumu ellerinden kurtarmaya çalıştıkça daha çok sıkıyordu.

"Ne yapıyorsun? Bırak kolumu canımı yakıyorsun."dedim sesimi yükselterek. Kolumu sıktığını yeni fark etmiş gibi elini hemen gevşetti ama bırakmadı. Beni kendine bir adım daha yaklaştırıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

"Ne yapmaya çalışıyorsun?"dedi. Kendini sakin tutmaya çalıştığı sesinden belli oluyordu.

"Anlamadım."dedim. Kaşlarımı çatıp doğrudan gözlerinin içine baktım.

"Neredeydiniz?" Sorusunun üzerine ağzımdan istemsizce küçük bir kahkaha çıktı. Bana hesap mı soruyordu, üstelik canımı yakacak şekilde?

"Af buyur anlamadım."dedim sinirden gülerek. Ne yapmaya çalıştığını gerçekten anlamıyordum. Bir haftadır yüzüme bakmaya tenezzül etmeyen adam, şimdi karşımda dikilmiş bana hesap mı soruyordu?

"Neredeydiniz?"dedi tekrardan sesini yükselterek.

"Önce o sesini alçalt."

"Ela bak sabrımı sınama, soruma cevap ver. Neredeydiniz bu saate kadar?" Kafamı yana çevirip derin bir nefes alarak sabır diledim. Bana hangi hakla hesap sorabiliyordu?

"Sana ne? Nerde olursak olalım bundan sana ne? Sen kim oluyorsun da bana hesap soruyorsun? Üstelik sen bunu hangi sıfatla soruyorsun?"dedim. Ses tonum olduğundan çok daha yüksek çıkıyordu. Kafasını yana çevirip boşta kalan eliyle sakalını sıvazladı.

"Hangi sıfatla soruyorum öyle mi?"dedi.

"Evet öyle. Sana ne kimle konuşuyorsam, kimle görüşüyorsam? Kiminle konuşup, kiminle görüşeceğimi sana mı soracağım?"dedim. Kendimi geri çekmeye çalıştığımda beni daha sıkı tuttu.

"Ela! Sana olan duygularımı biliyorsun."
Dediğinde kendimi geri çekmeyi bırakıp gülmeye başladım. Ne duygularından bahsediyordu?

"O yalan olan duygularından mı bahsediyorsun?"dedim.

"İnanıp inanmaman sana kalmış ama o gün sana söylediğim her şeyde samimiydim."

"Yapma Asaf karşında aptal yok. Neyin doğru neyin yalan olduğunu anlayacak yaştayım. Hadi varsayalım ki öyle bir şey var, bu bana hesap soracağın anlamına mı geliyor? "dedim bir kaç saniye sonra. Şimdi ona, madem bana karşı duyguların var, neden her gördüğümde seni Yasemin'in yanında buluyordum, neden gözümün önünde ona sarılıyordun desem onu kıskandığımı düşünecekti.

"Sana hissettiklerim hakkında yalan söylediğimi gerçekten düşünüyor musun?"dedi bir kaşını yukarı doğru kaldırarak. Aslında ona inanmak istemiştim ama o kıza sarıldığı zaman hayal kırıklığına uğramış, ona inanmayı bırakmıştım.

"Düşünmüyorum. Öyle olduğunu biliyorum... Her neyse ne istiyorsun? Hesap sorman bittiyse gidebilir miyim? Yorgunum."

"Ben sana hesap sormuyorum. Sadece neredeydiniz diye sordum."

"Ne yapacaksın nerde olduğumuzu? Bir dakika ya, sen bana tripli değil miydin? Benimle doğru düzgün iki kelime etmiyordun. Seninle konuşmaya çalıştığımda ise bana yüzünü çevirip o Yasemin denen kızın yanında soluğu alıyordun. Ne oldu şimdi beni merak etmeye mi başladın?"dedim yalandan gülümseyerek. Asaf'a o gün öyle davrandığım için hatalı olduğumu biliyordum. Semra hanım ve Yasemin'den duyduklarıma inanmamam gerekiyordu ama içimdeki o kuşku beni buna teşvik ediyordu. Sonrasında yaptığımdan pişman olup, onun gönlünü almak için yanına gitmiştim. Benimle konuşmak istemediğini belirtip Yasemin'in yanına gittiğinde bu sefer de ona ben kırılmıştım ve ona çok kızgındım. Çünkü ne zaman onunla konuşmaya çalışsaydım onu o kızın yanında görürdüm ve ona olan inancım daha da yok oluyordu.

"Sana kızmıştım. Kalbini kırmamak için senden uzak durmaya çalışıyordum."

"Keşke o gün kalbimi benimle konuşarak kırsaydın. İnan ki, beni Hilal'in ve Selim eniştenin yanında kırıp gittiğin kadar canım yanmazdı."dedim.
O gün Hilal, Selim enişte ve Asaf verandada oturmuş sohbet ediyorlardı. Ben onunla konuşmak, kırdığım kalbini onarmak için yanlarına gittiğimde benimle hiç konuşmadan arkasını dönüp gitmişti. Selim enişte, Asaf'ın neden böyle davrandığını sorsa da Hilal onu geçistirmisti. Kırgın bir şekilde onların yanından kalkıp içeri geçtiğimde onu ve Yasemin'i tek başına konuşurlarken bulmuştum.

"Sana çok kızgındım. Sen tanımadığın insanların sözlerine inanıp benim sana acıya bileceğimi nasıl düşünürsün. " dediğinde şaşırmıştım. Çünkü duyduklarımı Hilal dışında kimse bilmiyordu.
Hilal, Asaf'a söylemiş olabilir miydi? Peki Asaf, Yasemin'in o gün söylediklerini bilip de neden ona bu kadar yakın davranmıştı? Çünkü aramızın bozulmasına onun ve Semra hanımın söyledikleri sebep olmuştu.

"Sen nerden biliyorsun? Kim sana bunu söyledi?"dedim merakla.

"Ne önemi var nereden veya kimden duyduğumun, Bu neyi değiştirir ki? Bu zamana kadar hiç mi tanımadın beni? Eğer böyle bir şey olsaydı, senin yanında kalbim bu denli hızlı çarpar mıydı?"dedi. Elimi kaldırıp kalbinin üstüne koydu. Bana bu kadar yakın olması, ona dokunuyor olmam kalp atışımın hızlanmasına neden oluyordu. Hayır hayır bana bu kadar yaklaşmasına izin vermemeliyim.

"Duyuyorum."dediğinde kafamı kaldırıp ona anlamaz gözlerle baktım.

"Ne-neyi?"dedim. Asaf'ın kekelediğimi duyunca yüzündeki gülümseme bariz ortaya çıkmıştı. Gülümsediğinde yanağında çıkan gamzeyi yeni fark etmiştim. Yanağında çıkan o gamze ona o kadar yakışıyordu ki bunu inkar edemezdim.

"Kalbinin nasıl hızlı attığını."dedi. Yavaş yavaş kızardığımı hissedebiliyordum. Bana ne oluyordu böyle? Neden onun yanında elimin kolumun bağlandığını hissediyordum? Beni nasıl bu kadar çabuk etkisi altına alabiliyordu? Bakışlarımı gözlerinden çekip hızlıca kolumu ellerinden kurtararak bir kaç adım ondan uzaklaştım.

"Kimsenin sözüyle hareket etmemem gerektiğini biliyorum ama bu elimde olan bir şey değil. Seni daha ne kadardır tanıyorum ki? Ne düşündüğünü nasıl bilebilirim?"dedim. Biraz duraksadıktan sonra gözlerimi gözlerine çevirerek konuşmaya devam ettim. "Biraz empati kursan nasıl hissettiğimi anlarsın belki. Ama biliyor musun o gün sana öyle davrandığım için suçluluk duygusu hissetmiştim."dedim. Ayağıma giren sancıyla ağzımdan küçük bir 'ahh' çıktığında Asaf aramızdaki mesafeyi bitirip tekrar dibime kadar geldi.

"Ne oldu? İyi misin?"dedi. Ayağımın ağrısını o kadar çok hissediyordum ki, üzerinde durmak bana işkence gibiydi. Acısı o kadar çoktu ki artık yüzüme yansıyordu.

"Ayağıma sancı girdi. Çok kötü ağrıyor."dedim acı içinde yüzümü buruşturarak. İçeri geçip krem sürmem lazımdı. Adım attığım gibi iki büklüm olmuştum. Asaf beni düşmekten son anda kurtarmıştı.

"Ela hadi hastaneye gidelim. Kötü görünüyorsun."dedi. Beni kucağına almak için eğildiğinde onu elimle durdurmuştum.

"Gerek yok. İçeri geçip krem sürsem ağrısı geçer. Şimdi kimseyi de telaşlandırmak istemiyorum."dedim. Yusuf abi öğrendiği zaman hastaneye götürmek için fazlasıyla ısrar ederdi. Onun için kimsenin bilmemesi daha iyiydi.

"Tamam o zaman, şuraya oturalım ayağının ağrısı biraz geçtiğinde içeri geçersin."dedi eliyle salıncağı göstererek. Kafamı sallayarak salıncağa doğru yönelmeye çalıştığımda ayağımda hissettiğim derin acıyla düşmemek için Asaf'ın koluna tutundum.
Kolumdan tutarak itiraz etmeme müsaade etmeden hızlı bir şekilde eğilip beni kucağına aldı.
Asaf'ın ani hareketle beni kucaklaması korkuyla boynuna sarılmama neden olmuştu. Daha demin onunla tartışırken, şimdi bu hâlde olmamıza anlam veremiyordum. Şu an Asaf'ın kucağında olup da boynuna sarılmak çok değişik bir duyguydu ve ben bu duyguyu sevmemiştim. Çünkü öyle şeyler hissetmek istemiyordum. Bu his benim hoşuma hiç gitmiyordu... Bakışlarımı kaçırıp sessizleşerek beni salıncağa bırakmasını bekledim. Beni yavaşça salıncağa bıraktıktan sonra ayağımın altına küçük bir yastık bırakıp ardından da üzerindeki ceketi çıkarıp omuzlarıma bıraktığında hafif tebessüm ederek kafamla teşekkür ettim.

"Keşke hastaneye gitseydik. Böyle içim hiç rahat değil."dedi karşımdaki koltuğa oturarak.

"İyiyim. Fazla yürüdüğüm ya da ayakta kaldığım zaman böyle oluyor. Krem sürdükten sonra ağrısı geçiyor."dediğimde hemen ayağa kalktı.

"Kremin nerede? Ben hemen gidip getireyim."dedi. Bir kaç gündür bana soğuk davranan adam gitmiş yerine sevgi dolu, merhametli, sahiplenici bir adam gelmişti sanki.

"Hilal'e söylerim hemen getirir."

"Kimsenin telaşlanmasını istemiyorsan söyle gidip alayım."dediğinde kafamı salladım.

"Kaldığım odada çantamda"der demez hemen gitmişti. Asaf gittiğinde tuttuğum nefesimi bırakıp derin derin nefesler alıp verdim.

"Ela göz! Ağrının böyle geçeceğine emin misin?"dedi yanıma gelerek. Asaf'ın gelmesi beş dakika bile sürmemişti.

"Evet şimdi süreceğim bir kaç dakikaya ağrısını dindirir."dedim. Kremi almak için elimi uzattım.

"Ayak bileğin mi ağrıyor?"dedi eğilerek. Herhalde ayağıma kendisinin krem süreceğini düşünmüyordu değil mi?

"Evet ama ben sürerim."dedim. Kremi elinden alıp yerine geçmesini işaret ettim. İtiraz etmeyip yerine geçip oturması aslında beni şaşırtmıştı ama yine de ısrar etmemesine sevinmiştim. Ayağımdaki ateli çıkartıp kenara koyduktan sonra kremi ayak bileğime sürüp yavaşça ovmaya başladım. Ovdukça ayağımdaki şişlik daha çok ağrıyordu.

"Çok mu ağrıyor?"Asaf'ın sesiyle bakışlarımı ayağımdan çekip ona çevirdim.

"Hayır."

"Ama yüzün öyle demiyor. Ayağına her dokunduğunda kaşların çatılıyor."dedi. Sessiz kalıp ayağıma odaklanmaya çalıştım. Kremi yedirdikçe şişliğe rağmen sızısı yavaş yavaş azalıyordu.

"Anlaşılan bugün fazlasıyla ayakta kalmışsın. Baksana öğle saatlerinde gidip akşamında döndünüz."dedi aramızdaki sessizliği bozarak. Konu tekrar Yılmaz'a gitmişti. Aslında Yılmaz dönmek üzere olduğumda yanıma gelmiş ve birlikte eve dönmüştük.

"Fazla ayakta kalmadım. Gittiğim yer konağa biraz uzak bir mesafedeydi. Gidip gelmek beni biraz yordu."dedim.

"Neden o kadar uzağa gittiniz ki?"

"Yalnız kalmak istedim biraz."

"Yılmaz'la?"dedi bir kaşını yukarı doğru kaldırıp bana baktı. Elini yumruk yapmış bir şekilde sıktığını gördüğümde sinirlendiğini anlamıştım.

"Hayır tek başımaydım. Yılmaz yanıma çok sonradan geldi."dediğimde yumruk yaptığı elini serbest bıraktı. Ona neden açıklama gereği duymuştum ki? Varsın beni Yılmaz'la bilseydi.

"İkiniz de ortalıkta olmayınca birliktesiniz sanmıştım."dedi. Kafamı anladım der gibi sallayıp önüme dönerek ayağımı tekrar ovmaya başladım.
Asaf'la hiç bu kadar yakın olmamıştım. Yanağımdan öptüğü o gün dışında... Şu an, bir kaç gündür üzerimde hissettiğim o kırgın ve kızgın bakışlarını görmemek beni mutlu etmişti ama yine de ona kızgındım.

"Yılmaz'la iyi anlaştınız sanırım."dedi kısa bir sessizlikten sonra. Yılmaz'la benzer bir çok noktamız vardı. Onunla aynı kaderi yaşamıştık. İkimiz de gerçek aileleri tarafından terk edilen birer çocuktuk.

"Evet çok iyi anlaştık. Ona çok çabuk ısındım. Sanki yeni tanışmışız gibi değil de çok daha önceden onu tanıyormuşum gibiyim."dedim. Madem o beni kızdırıyordu, ben de onu biraz kızdırabilirdim. Ama Yılmaz hakkında söylediklerimin hiçbiri yalan değildi. Ona gerçekten çok çabuk ısınabilmiştim.

"Galiba burada herkesten çok Yılmaz ile anlaşabildin."dedi. Benim söylediklerimden sonra kaşları aniden çatılmıştı. Yılmaz, Asaf'ın düşündüğü gibi bir yaklaşımda hiç bulunmamıştı bana karşı. Onun ki sadece dostça bir yaklaşımdı.

"Fırat abi, Merve, Ebru, Melek, Aslı ve Cihan'la da anlaştık. Ama haklısın. En çok Yılmaz'la vakit geçirmeyi sevdim."dedim. Fırat abi, Cihan ve Aslı da Semra hanımın çocuklarıydı. Semra hanımın, çocuklarının hiçbirinin ona çekmemesi çok güzel şeydi. Onun aksine çok merhametlilerdi. Özellikle de Fırat abi ve Merve...

"Bunu görebiliyorum zaten. Ne zaman görsem sürekli yan yanasınız."dedi dişlerini birbirine sıkarak. Onun böyle sinirlendiğini görmek beni içten içe keyiflendiriyordu. Tam cevap vermek üzereyken Yasemin'in gelmesiyle susmuştum.

"Asaf! Yemeğe gelmiyor musun?"deyip Asaf'ın yanına oturdu. Beni görünce de sanki yeni görmüş gibi bana bakıp, "Aaa sen de mi buradaydın? Görmedim."dedi yüzünde samimiyetsiz bir gülümsemeyle. Beni görmezden gelmişti. Aynı onun gibi samimiyetsiz bir şekilde gülümseyip önüme döndüm. Asaf'la biraz konuştuktan sonra önce ona sonra bana döndü.

"Özel konuşmuyordunuz değil mi?"

"Aslında özel konuşuyorduk. Sen gelince-"dedim sözümü tamamlama gereği duymadım. O sözümün nereye gittiğini çok iyi anlamıştı. Bu kızdan mümkün oldukça uzak durmaya çalışıyordum. Çünkü ne zaman bir arada otursak beni sinir etmek için elinden geleni yapıyordu.

"Peki ben sizi yalnız bırakayım."deyip ayağa kalktı.

"Bi zahmet..."dedim kendi kendime. Sesim onların duyacağı bir şekilde çıkmıştı. Asaf bana bakıp kafasını iki yana sallayarak tekrar önüne döndü.
Yasemin sesimi duymuş olmalı ki bir kaç adım attıktan sonra durdu ve bana döndü.

"Bir şey mi dedin?"dedi.

"Hayır. Bizde birazdan geliyoruz diyordum. "dedim sahte bir gülümsemeyle. Kafasını sallayıp bana ters bir bakış atarak arkasını dönüp eve doğru yürümeye başladı. Aklına bir şey gelmiş gibi tekrar bize döndü.

"Yemeğe birazdan geçerler. Siz de çabuk gelin. Biliyorsunuz Azize teyze vaktinde herkesin sofrada olmasını istiyor."dedi ve gitti. Emir verir gibi konuşması üzerine kendimi tutamayarak küçük bir kahkaha attım. Kendisini bu ailenin bir bireyi olarak mı sanıyordu? Oysa sadece Semra Hanım'ın yeğeniydi. Bu aile ile herhangi bir bağı yoktu.

"Ne oldu? Neden gülüyorsun?"Asaf'ın sorusuyla kendimi toparlayıp arkama yaslandım.

"Yok bir şey. Sadece konuşma tarzına güldüm. Görmedin mi babaanneyi bahane ederek burada fazla kalmamamız gerektiğini belirtti. Benimle yalnız kalmanı istemediği için kendince böyle bahaneler uyduruyor. Yemeğin ne zaman kurulduğunu buradaki herkes kadar az çok biliyorum."dedim. Daha yeni karanlık çökmüştü ve yemeğin kurulma vaktine biraz daha vardı.

"Niye seninle yalnız kamamı istemesin ki?"dediğinde istemsizce gülümsedim.

"Nedeni ayan beyan ortada değil mi? Kız sana abayı yakmış durumda. Bunu fark etmeyecek kadar kör değilsindir. Buradaki herkes Yasemin'in seni sevdiğini biliyor. Bence sen bunun gayet de farkındasın. Şimdi bana bilmiyormuş ayağına yatma."dedim. Geçtiğimiz günlerde Hilal, Merve, Bahar, Naz ve ben birlikte otururken, Bahar ve Merve bunu dile getirmişlerdi. Yasemin'in, Asaf'a davranışları bunu açıkça belli ettiriyordu zaten, onlar bunu dile getirmeden önce de anlamıştım.

"Biliyorum."

"Biliyorsun?"

"Evet biliyorum."dedi sağ ayak bileğini sol dizine yatırarak. Sakin tavırları yüzünden sinirlerim tavan yapmak üzereydi. Yanımdaki değneği kafasına fırlatmamak için kendimi zar zor tutuyordum. Madem beni sevdiğini söylüyordu. O zaman ona aşık olan o kıza neden bu kadar yakın davranmıştı?

"Madem beni sevdiğini söylüyorsun neden ona umut veriyorsun o zaman?"dedim. Ateli ayağıma takıp yavaşça ayağımı salıncaktan indirdim.

"Ona umut vermiyorum. Yasemin ona arkadaşça yaklaştığımı biliyor."dedi.

"Sen arkadaşça yaklaştığın her kıza sarılıyor musun? Yoksa bu sadece Yasemin'e özel bir şey miydi?"dedim.

"Ha, sen ondan bahsediyorsun. Ben ona sarılmadım o bana sarıldı." Kafamı inanmıyorum der gibi iki yana sallayıp değneğe tutunarak ayağa kalktım. Ayağımdaki ağrı demine göre daha azdı. Bastığımda hâlâ çok ağrıyordu ama burda daha fazla kalmak istemiyordum. Asaf'la oturup Yasemin'den konuşmamız nedense hiç hoşuma gitmemişti. Onları her yan yana gördüğümde Yasemin'in bana bakıp nispeten Asaf'a daha çok yaklaşması ve Asaf'ın da buna izin vermesi bu dediklerini çürütüyordu.

"Ela otur şuraya lütfen! Bileğine krem süreli çok olmadı. Bırak biraz etkisini göstersin." dedi ayağa kalkıp yanıma doğru gelerek.

"Gerek yok ben iyiyim."dedim. İçeri doğru birkaç adım ilerledim. Her adım attığımda sanki ayağıma iğneler batırıyorlarmış gibi hissediyordum.

"Ela göz! Böyle çekip gidersen kıskandığını düşüneceğim."dediğinde kendi kendime gülmeye başladım. Benim onu kıskandığımı düşünüyordu. Hayır kesinlikle onu kıskanmıyordum. Benim kızdığım nokta bana hislerinden bahsettikten sonra kalkıp ona aşık olan bir kıza çok yakın davranmasıydı. İşte ben bunu kabul edemiyordum.

"Seni kıskanmak mı?"kafasını sallayıp bana birkaç adım daha yaklaştı.

"Seni neden kıskanayım ki? Seni kıskanabileceğim bir durumumuz yok."

"Peki Yasemin'le konuşmam seni neden bu kadar rahatsız ediyor?"dedi. Yüzümdeki gülümsemeyi silip ona bir adım yaklaştım.

"Yasemin ya da başka herhangi bir kızla konuşman beni rahatsız etmiyor. Benim rahatsız olduğum konu ne biliyor musun? Söylemlerinin ve eylemlerinin birbirini tutmaması. Bana beni sevdiğini, benden hoşlandığını söyleyen adam bi bakmışsın ki bir başka kızın yanında, hemde burun buruna ve sarmaş dolaş, üstelik bunu benim gözüme soka soka yapıyor."dedim. Gerçekten de Asaf'ın, Yasemin'le veya başka bir kızla konuşması beni rahatsız etmiyor muydu? Yoksa rahatsızlığımı Asaf'ın bilmesini istemiyor muydum? Bunu kendi içimde sorguladığımda verecek bir cevabım yoktu.

"Sana olan duygularımın gerçekliğinden şüphe duyuyorsun biliyorum. Belki de hiç inanmıyorsun. Ama sana olan hislerim gerçek ve kalpten. Yasemin'e gelecek olursak, ona asla senin sandığın gibi yaklaşmadım. Sadece senin öyle anlamanı istedim. Sen onların sözlerine inanıp bana güvenmediğin için sana kızgındım ve seninde öyle hissetmeni istedim. Kendimce sana ceza vermek istemiştim."dedi. Elini koluma koyacağı sırada kolumu geri çektim.

"Ceza mı? O sözleri söyleyen kıza yakın davranarak mı ceza veriyorsun?"dedim kaşlarımı çatarak.

"Ela yaptığımın yanlış olduğunu biliyorum ama ben kızgın olduğum zaman doğru düzgün düşünemiyorum."dedi. Bana küçümseyerek bakan, beni görmezden gelen, benim buradaki varlığımdan rahatsız olan o kıza yakın davranarak beni cezalandırmak istediğini söylüyordu.
Derin derin nefes alarak elimi saçlarımdan geçirip sakin kalmaya çalıştım.

"Anladım. Senin kalbini kırdığım için bana öyle davrandın. Ama keşke, beni küçümseyen, hor gören o kızla değilde başka biriyle beni cezalandırsaydın. Yine de teşekkür ederim sana inanmamam gerektiğini bana kanıtladığın için." diyerek arkamı döndüm. Özgür'den sonra ders almam gerektiği yerde, ben bir aptal gibi Asaf'a inanmak istemiştim.

"Ela özür dilerim."dedi kolumu tutarak.

"Lütfen! Birbirimizi yeterince kırdık zaten, daha fazla konuşmayalım." Kolumu ellerinden çekip ondan uzaklaştım.

"Ela!!!" Arkamdan seslenmesini umursamadan yürümeye devam ettim. Salona girmeden önce gözlerimde ki yaşları silip yüzüme yalandan bir gülümseme yerleştirerek içeri girdim. Herkes salonda oturmuş sohbet ederken, benim salona girmemle kafalarını bana doğru çevirdiler. Hilal, Selim eniştenin yanından kalkarak benim yanıma geldi.

"Roz, iyi misin? Yüzün solgun gözüküyor."dedi elimi tutarak. Elini hafif bir şekilde sıkıp kafamı salladım.

"İyiyim canım yok bir şeyim."dedim sessizce. O sırada Asaf yanımdan geçip Naz'ın yanına oturdu. Hilal bir Asaf'a bir bana bakıp kafasıyla ne oldu dedi. Yok bir şey anlamında omuz silktim.

"Herkes tam olduğuna göre hadi yemeğe geçelim." Babaannenin sözüyle bakışlarımı babaanneye çevirdim. "Siz buyurun, Ben ellerimi yıkayıp üzerimi değiştireyim, hemen geliyorum."dedim. Babaanne peki deyip kalktığında Yılmaz hemen koşup koluna girerek masaya doğru götürdü.

"Ela!" Salondan tam çıkacağım sırada Yusuf abinin sesiyle durdum.

"Güzelim neredeydin? Akşam üstü seni almaya geldim ama yoktun."dedi.

"Beni almaya mı? Neden?"

"Evet. Seni çıkarmak istemiştim. Arabayla biraz dolaşırdık."dediğinde tebessüm ederek uzanıp yanağından öptüm.

"Konağın arka tarafında küçük bir şelale varya, oradaydım. Biraz yalnız kalmak istedim."

"Yılmaz'ın geçilmez kalesi, oraya gitmene nasıl müsaade etti? Yılmaz oraya kimseyi yaklaştırmazdı."

"Müsaade istememiş olabilirim"kafamı yana büküp masumca yüzüne baktım. İlk oraya gittiğimde yalnız başıma gitmiştim. O kadar huzur dolu bir yerdi ki, artık kaldığım diğer günler de gitmeye başlamıştım.

"Yılmaz da beni orda gördüğünde kovmadı zaten"dedim gülüp şakaya vurarak.

"Tamam güzelim seni fazla bekletmeyeyim ayakta."deyip alnımdan öptü. Kafamı sallayarak kaldığım odaya doğru yürüdüm. Hilal hemen peşimden gelip koluma girince, "Mavişim hadi sen yemeğe geç, Ben de üzerimi değiştirip geleceğim."dedim. Sözümü dinlemeyip beni yürütmeye devam etti.

"Olmaz. Ben de sana yardım edeceğim."

"Ne yapacaksın? Ellerimi yıkamama mı yardım edeceksin yoksa giyinmeme mi? Sağol mavişim, çoğu zaman yardım ettin ama şimdi kendim yapabiliyorum biliyorsun değil mi?"dedim göz kırparak. Moralimi düzgün tutmaya çalışıyordum Hilal Hiçbir şey anlamasın diye.

"Roz fazla konuşma da yürü, yoksa seni odaya kadar çekiştiririm. Sen de bunu biliyorsun değil mi?"dedi tehditkar bir tonda. Kafamı sallayıp yürümeye devam ettim. Odaya girdiğim gibi telefonu yatağa atıp lavaboya girerek elimi yüzümü yıkadıktan sonra dolaptan üzerime rahat bir şeyler çıkarıp giyindim.

"Ne oldu? Hâlâ barışmadınız mı? İçeri girerken ikinizin de suratı sirke satıyordu." Hilal'in konuşmasıyla üzerimi düzeltip ona döndüm.

"Hayır."dedim direkt.

"Ne konuştunuz peki? Sizi konuşurken camdan gördüm. Hararetli hararetli konuşuyordunuz."

"Sonra anlatırım. Şimdi aşağı yemeğe inmemiz lazım."

"Tamam yemekten sonra"dediğinde kafamı sallayıp, koluna girerek odadan çıkıp asansöre bindik.

"Öğleden beri yoktun. Neredeydin? Seni aradım ama bulamadım."

"Bugün herkes bi 'neredeydin' diye tutturmuş gidiyor."

"Başka kim sordu? Asaf mı?"

"Evet. Beyefendi bana neredeydiniz diye hesap soruyordu."dedim. Aşağı kata indiğimizde asansörden inip Hilal'in koluna girerek salona doğru yol aldık.

"Sen ortadan kaybolduktan sonra bahçede dolanıp durdu. Bana bir kaç defa Ela nereye gitti diye sordu."

"Boşver artık ne yaptığıyla ne ettiğiyle ilgilenmiyorum."dedim. Salona girdiğimizde herkes masadaydı.

"Roz şimdilik konuyu kapatıyorum. Bana döndüğümüzde herşeyi bir bir anlatacaksın."dedi kulağıma yaklaşarak. Tamam anlamında kafamı sallayıp masaya geçtik.

"Afiyet olsun"dedik Hilal ile birlikte. Hilal, Selim eniştenin yanına oturunca, daha babaanne söylemeden ben de hemen Hilal'in yanındaki boş sandalyeye oturdum. Babaannenin yanındaki sandalyede Asaf oturduğu için onunla karşı karşıya oturmak istememiştim. Herkes yemeğini yerken ben tabağımdaki çorbayla oynamakla meşguldüm. Kahvaltıdan sonra hiçbir şey yememiştim ama kendimi hiç aç hissetmiyordum. Çenemi avucuma yaslayıp önümdeki çorbayı karıştırmaya devam ettim. Asaf'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum ama kafamı kaldırıp ona bakmak dahi gelmiyordu içimden. Ona neden inanmak istedigimi hâlâ anlamıyorum.

"Ela kızım, neden yemek yemiyorsun?" Babaannenin sesiyle kafamı kaldırıp ona baktım.

"Pek aç hissetmiyorum."dedim.

"Kaç gündür durgunsun kızım, bir sorun mu var?"kafamı hayır anlamında iki yana salladım. Ne diyebilirdim ki, sevgili torununuz canımı fazlasıyla sıktı mı diyecektim?

"İyiyim bir sorun yok."deyip geçiştirdim.

"Belki de ailesini özlemiştir."Semra Hanım bana bakıp konuşunca, elimdeki kaşığı masaya bırakıp sandalyede geriye yaslandım.

"Haklısınız. Çok özledim ailemi."

"Ama onların seni o kadar özlediklerini düşünmüyorum. Eğer öyle olsaydı seni bırakmazlardı, sence de öyle değil mi? En azından seni yanlarında tutabilmek için bir şeyler yaparlardı." Elindeki kaşığı masaya bırakıp parmaklarını birbirine geçirerek sözlerine devam etti. "Ama şaşırdığım, anlamadığım başka bir şey var. Neden seni terk ede-"

"Semra!!!!" Metin beyin bağırmasıyla sözü yarıda kesilmişti. "Ne dediğini kulağın duysun."deyip Dursun Beye döndü. Metin bey sesini öyle bir yükseltmişti ki, Semra hanım birden irkilmişti.
Bu kadın nasıl bu kadar acımasız olabiliyordu gerçekten anlamıyorum. Benim üzülmemle eline ne geçecekti ki?

"Dursun karının diline hakim ol, yoksa elimden bir kaza çıkacak." Dursun bey eşine uyarır tonda baktığında, Semra hanım sinirlenerek Metin beye döndü.

"Neden abi? Söylediklerim yalan mı? Siz onu terk etmediniz mi? Ailem dediği kişiler de onu başından atmadılar mı?"dediğinde gözlerim benden izinsiz akmaya başladı. Hilal elimi tutarak hafifçe sıktı destek olurcasına. Semra hanıma ne diyebilirdim ki? Söylediği her şey doğruydu. Onlar beni terk etmişlerdi. Babam da beni başından atmıştı. Onun için diyecek hiç bir sözüm yoktu.

"Semra eğer bu sofrada oturmak istiyorsan tatsızlık çıkarma ve insanlar hakkında da bilip bilmeden konuşma. Onların Ela'ya ne kadar düşkün olduğunu biliyoruz. Şimdi böyle abuk sabuk konuşup tadımızı kaçırma." Diye araya girdi babaanne.

"Anne belki de bizden para sızdırmak için Ela'ya hâlâ yakın davranıyorlardır." dediğinde sözünün devamını getirmesine izin vermeden ayağa kalkıp oturduğum sandalyeyi büyük bir görüntüyle devirdim. Yusuf abi hızlıca yerinden kalkıp yanıma gelerek kolumdan tuttu.

"Güzelim lütfen sakin ol. Bak sana bir şey olacak diye korkuyorum."dedi beni sakinleştirmeye çalışarak. Kolumu ellerinden çekip Semra hanıma döndüm. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım ama olmuyordu. Sakinleşemiyordum. Bu kadın anneme babama iftira atarken ben sakin kalamıyordum. Bu kadın hangi cürretle benim aileme iftira atabilirdi? Annem de babam da asla paraya tamah eden insanlar değillerdi.

"Yeterrr!!! Ailem hakkında böyle ithamlarda bulunamazsınız. Buraya geldiğimden beri o acıması bakışlarınız, küçümseyici tavırlarınız, alttan alttan laf sokmalarınızı hep görmezden geldim. Sırf büyüğümsünüz diye size saygısızlık etmek istemedim ama benim ailem hakkında böyle konuşmanıza izin vermem. Sakın bir daha ailem hakkında tek kelime dahi etmeyin. Bu size ilk ve son ikazım."dedim.

"Seni başından atan aileni mi koruyorsun? Hadi onu da geçtim. Onlar seni bu yaşa kadar büyüttükleri için onlarla arandaki bağı anlıyorum. Peki, Nalan ve Metin abi seni terk etmediler mi? Neden onların yanına döndün? Yoksa onları affettin mi?"dedi. Bu kadın benim sinirlerimle oynuyordu.

"Anne lütfen!"Fatih abi annesine sinirli bir bakış atıp onu uyarmasına rağmen hala konuşuyordu.

"Onları affedip affetmemem sizi ilgilendiren bir durum değil. Bu benimle onların arasında, ama çok merak ediyorsanız size söyleyeyim. Evet onları affettim. Ama benim de merak ettiğim bir şey var, nasıl bu kadar kötü kalpli olabiliyorsunuz? Benim ya da bir başkasının üzülmesi size neyi kazandırır?"dedim sinirlenerek. Semra hanımın cevap vermesini beklemeden değneğe tutunarak salondan çıktım. Bu kadının yüzünü daha fazla görmeye tahammül edemiyordum. Yarına kadar idare etmem gerekiyordu. Yarın Semra hanımı da o yeğeni olacak kızı da artık görmeyecektim. En azından uzun bir süre.

Nalan Hanım ve Metin bey'i hâlâ affetmemiştim. Sadece Semra Hanım'ın öyle bilmesini istedim. Öyle söylediğim için Nalan Hanım da Metin bey de umutlanacaklardı biliyordum. Ama o an içimden öyle söylemek geçmişti. Hoş ben onları affetmek istesem de affedemiyordum ya...

Dışarı çıktığım gibi yüzüme soğuk havanın çarpmasıyla, gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Eğer nefesim düzene girmese panik atak geçirebilirdim. Çünkü gittikçe nefesim sıkışıyor, nefes almakta zorluk çekiyordum. Sanki biri her iki eliyle boğazıma sarılmış durmadan sıkıyor gibi hissediyordum şuan. Biraz yürüdükten sonra merdivenin sert zeminine oturup ellerimi saçlarımdan geçirerek saç diplerini çekiştirdim.
Bugün her şey üst üste gelmişti. Önce Yılmaz'dan öğrendiklerim sonra Asaf'la tartışmamız şimdi de Semra Hanım'ın aileme iftira atması. Bütün bunlar bana ağır gelmeye başlamıştı. Şu an öyle çaresizdim ki, kendimi boğuluyormuşum gibi hissediyordum. Bu gerçek peşimi asla bırakmayacaktı. Nerede olursam olayım bu terk edilme gerçeği hep yüzüme vurulacaktı.
Derin derin nefes alıp, gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim. Sildiğim her yaşın yerine yenisi akıyordu. Hava soğuktu ve üzerime bir şey almadığım için titriyordum. Ama bu benim umrumda bile değildi. Ancak bu soğuk hava beni kendime getirirdi. Hilal yanıma oturup bana sarıldığında, ona sıkıca sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladım.

"Roz sakin ol lütfen, bak atak geçireceksin. Derin derin nefes al hadi canım" deyip sırtımı sıvazladı.

"Her şey üstüme üstüme geliyor. Daralıyorum. Boğuluyorum artık. Savaşmaktan da kabullenmekten de yoruldum... Hilal benim artık dayanacak gücüm kalmadı."

"Sen neler atlatmış bir kızsın. Bunu mu atlatamayacaksın?"

"İkisi aynı değil. O zamanlar benim savaşım sadece kendimleydi. Ben kendimi yenmeye çalışıyordum. Ama şimdi hiç bir şey yapamıyorum. Görmedin mi kadın annemleri neyle suçluyordu. Bana söylediklerini saymıyorum bile" gerçekten de bana söylediği hiç bir şey umrumda değildi. Ama annemlere iftira atmasını kaldıramıyordum.

"Roz o kadının söylediklerini takma, o sadece sizin aranızda huzursuzluk çıkarmaya çalışıyor." Dedi cebinden çıkardığı mendili uzattı. Uzattığı mendili alıp gözyaşlarımı sildim.

"Güzelim!"Yusuf abinin sesiyle kafamı kaldırıp ona baktım. Hemen arkasında da Selim enişte, Asaf, Merve, Ebru, Defne abla, Naz, Kerem, Bahar ve Yılmaz vardı. Hepsi peşimden gelmişlerdi.

"Biraz daha iyi misin?"dediğinde kafamı sallayıp bakışlarımı kaçırdım. Kimsenin beni ağlarken görmesini istemiyordum.

"Ela ben annem adına çok özür dilerim. Gerçekten çok utanıyorum. Bize kızsan da küssen de seni anlarım."dedi Merve yanımıza çökerek. Ellerimden tutup kafasını eğdi. Elimi çenesine götürüp kafasını kaldırdım. O utanılacak bir şey yapmamıştı ki...
Hayat böyleydi işte Semra hanım yapıyordu. Merve utanıyordu.

"Ben size niye kızayım ki?"dedim ve ona sarıldım.

"Çocuklar bize biraz müsaade eder misiniz?"Nalan hanım ve Metin beyin gelmesiyle Hilal ve Yusuf abi dışında hepsi yanımızdan uzaklaşmışlardı. Hilal yanıma yaklaşıp kulağıma fısıldadı. "Kendini kötü hissettiğin an, ne olursa olsun bana seslen. Ben hemen arkanızda olacağım. Tamam mı?"dedi gitmeden önce. Kafamı salladım. Yanağımdan öpüp gittikten sonra Yusuf abi de bana sarılıp, bizi Nalan hanım ve Metin beyle baş başa bırakıp gitti...

 

Bölümü nasıl buldunuz? En sevdiğiniz sahne hangisiydi? Haydi yorumlarda buluşalım.🥰😍 Sevgiyle kalın canlar💞

Loading...
0%