Yeni Üyelik
25.
Bölüm

22. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Herkes gittikten sonra aramızda koca bir sessizlik oluşmuştu. Ne onlar tek kelam ediyorlardı ne de ben. Açıkçası ben kendimde konuşacak hiç bir şey bulamıyordum. Ya da artık kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Kafamı kaldırıp onlara baktığımda, ikisi de üzgün ve aynı zamanda çaresiz görünüyorlardı. Haliyle bu olaylar beni etkilediği kadar onları da etkiliyordu. Beni bıraktıkları için ne kadar üzgün olduklarını da görebiliyordum. Kendimi bir anlığına olsun onların yerine koydum. Kendi canımdan bir parçayı bırakabilir miyim diye düşündüğümde, böyle bir şey düşünmek bile kalbimi paramparça ediyordu. Tek bildiğim şey, kendi çocuğumun benim hissettiklerimi, yaşadıklarımı yaşamasını kesinlikle istemememdi.
Nalan hanımı ve Metin beyi bu nedenle suçlamak istemiyordum. Onlar, benden önce doğan evlatlarını, yani Ela'yı kaybettikleri için, onun neler yaşadığını gördükleri için, benimde böyle acılar çekmemi istemedikleri için böyle bir girişimde bulunmuşlardı. Onun için onları suçlayamıyordum ama onlara kırgınlığım ve kızgınlığım bir türlü de geçmiyordu.

"Sofrada söylediğim şey doğru değildi. Sadece Semra hanım öyle bilsin istedim."dedim aramızdaki derin sessizliği bozarak. Nalan hanım bana bakıp kafasını salladı. Galiba o da onları çabucak affedeceğimi düşünmüyordu.

"Biliyorum. Bizi kolay kolay affedemeyeceksin. Ama bizi affedeceğin o günü sabırsızlıkla bekleyeceğiz. Bize içtenlikle sarılıp anne baba diyeceğin günü dört gözle bekleyeceğiz."dediğinde hiç bir şey diyemedim. O gün gelir miydi onu da bilmiyordum.
Nalan hanım cevap vermediğimi gördüğünde bana biraz daha yaklaşıp her iki elimi tuttu.

"Beni affetmesen de babanı affet kızım. Çünkü onun hiç bir günahı yok. O senin doğduğunu bile bilmiyordu."dedi. Evet, Nalan hanımın dediğine göre, Metin bey'in doğduğumdan haberi yoktu. O benim aldırıldığımı düşünüyordu. Ellerimi ellerinden çekip akan göz yaşlarımı sildim. Neydi bu gözyaşları şimdi? Neden ağlıyordum ki?

"Doğru ya, Metin bey benim doğduğumdan bihaberdi. O, ben daha sizin karnınızdayken benden vazgeçmişti. Öyle değil mi?"diyerek Metin beye döndüm. Metin bey dolan gözlerini kaçırdığında, Nalan hanıma tekrar dönüp konuşmaya devam ettim. "Aslında sizi affetmem gerekiyor. Nede olsa siz benim hayatımı bağışlamışsınız. Sizce de öyle değil mi?"dedim alayvari konuşarak. Galiba Semra hanıma olan öfkemi onlardan çıkarıyordum.
Nalan Hanım ayağa kalktı. Tam karşımda durarak, çöküp ellerini dizime koydu.

"Biliyor musun? Ela'm, bizim gözlerimizin önünde eriyip gitti ve hiçbir şey yapamadık. Elimizden dua etmekten başka hiçbir şey gelmiyordu. O, nefes aldığı son güne kadar hep acı çekti. Ela'nın çektiklerinden sonra, baban da ben de ablanın kaderini yaşama istedik. Senin de aynı acıyı çekmene gönlümüz razı olmuyordu... Bir gün anne olduğunda eminim ki bizi anlayacaksın. Yavrunun her canı yandığında senin canının bin kat daha fazla yandığını, onun gözünden düşen tek bir damla yaş için kahrolduğunu göreceksin."dedi. Ela'dan bahsederken bile sesinin titremesine içim titriyordu. Acaba beni de böyle seviyor mu diye düşünürken buluyordum kendimi. Elim kendiliğinden yanağında ki yaşlara giderken, son anda elimi geri çektim. Ne oluyordu bana böyle? Nalan hanımın ağlaması bana neden bu kadar dokunuyordu? İçimde adlandıramadığım duygular oluşuyordu artık.

"Onu bu kadar çok mu seviyordunuz?" Sorumun üzerine Nalan hanım kafasını sallamakla yetindiğinde, sağ gözümden bir damla yaş seğirip yanağımdan aşağı doğru indi. Sorduğum soruyu fark etmemle kendi kendime gülmeye başladım. Ondan bu denli sevgi ile bahsederken bu soruyu sormam saçmalıktı. Ondan bahsederken gözlerinin içi parlıyordu adeta.

Bir gün gerçekten anne olabilir miydim, O hissi yaşar mıydım? Böyle bir şeye ihtimal bile vermiyordum ve hiçbir zaman da vermemiştim. Ama eğer bir gün anne olma gibi bir şansım olsaydı, onu herkesten ve herşeyden daha çok seveceğime emindim ve benim yaşadığım zorlukları çekmesini asla istemezdim.

"O da, Sen de, Yusuf da bizim için en değerli varlıksınız. Üçünüzü de çok seviyoruz."dedi Nalan hanım kısa bir sessizlikten sonra. Birkaç haftadır sürekli sormak istediğim ve bir türlü fırsat bulup soramadığım şey aklıma gelince kafamı kaldırıp direkt Nalan hanıma ardından da Metin bey'e baktım.

"Size bir şey sorabilir miyim?"dedim. İkisi de pür dikkat bana bakıp kafalarını salladılar.

"Ela ile isimlerimizin aynı olması tesadüf mü?"dedim merakla. Çünkü bu ismi bana annem vermişti.

"Evet. Belki de bize inanmayacaksın, ama ismini Ela koymaları kesinlikle tesadüf. Ben sana Ela'nın ismini koymayı çok istiyordum. Ama buna hakkım yoktu. O hak Zühre hanımın hakkıydı artık. Ben o hakkımı çoktan kabetmiştim. "dedi. Dolan gözlerini kaçırıp derin bir nefes aldı. Metin Beye baktığımda, bedenen burda ama ruhen başka bir yerde gibiydi. Tam ona bakıp konuşacaktım ki, Yusuf abinin bize doğru koşarak geldiğini gördüm. O kadar telaşlı görünüyordu ki, kesin kötü bir şey olmuştu.

"Babaaa, yetiş babaannem fenalaştı."dedi nefes nefese. Metin bey, Yusuf abinin konuşmasıyla hızlıca yerinden kalkıp ona doğru koştu.

"Ne oldu?"

"Bilmiyorum. Birden fenalaştı." Metin bey koşarak yanımızdan uzaklaşınca, Nalan hanım da hemen peşinden koşmuştu. Ben de öyle Yusuf abi'ye baka kalmıştım. Ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Salondan sinirle çıkarken, babaannenin arkamdan seslenmesini umursamadan çıktığım için kendimde suçluluk duygusu hissediyordum. Keşke o an babaannenin sözüne kulak assaydım da, o sinirle çıkmasaydım diye geçirdim içimden.
Yusuf abinin kolumu tutmasıyla kendime gelebilmiştim.

"Hadi gel bizde gidelim."dediğinde kafamı sallayıp yürümeye başladım. Olabildiğince hızlı gitmeye çalışıyordum.

Yazardan

Azize hanımın çocukları ve bütün torunları hastahane koridorunda, Azize hanımdan gelecek güzel haberi beklemekteydiler. Bu gergin bekleyiş yaklaşık beş saat olmuştu ve hâlâ Azize hanımdan iyi haber gelmemişti. Sadece kalp krizi geçirdiğini öğrenmişlerdi. Saat gece yarısını geçtiği için, Yusuf, Ela'yı hastane koridorlarında daha fazla bekletmemek adına eve götürmeyi teklif etmişti. Ama Ela, babaannesinden bir haber gelmeden gitmeyeceğini dile getirmişti. Babaannesinin yerde öylece baygın bir şekilde yattığı görüntü aklından bir türlü gitmek bilmiyordu. Yanından bir saniye bile ayrılmayan Hilal'in omuzuna başını dayadığında gözleri Metin beyi buldu.

Metin bey, Azize hanımın en büyük oğluydu. Annesinden gelecek haberi koridorun bir ucundan diğer ucuna yürüyerek bekliyordu. Azize hanımın bu ikinci kalp kriz geçirişiydi. Yaşı gereği ikinci bir krizi atlatamamasından korkuyorlardı. Doktorlar ilk krizden sonra ikinci bir krizin onun için tehlike arz ettiğini belirtmişlerdi. Ela ve Hilal dışındaki herkes de bunun farkındaydı. Metin beyin gözü köşede tek başına oturan Semra hanıma kayınca sinirden yumruğunu duvara geçirdi. Bütün bu olanların suçlusu oydu. Şuan annem o halde ise bu onun yüzünden diye geçirdi içinden.

Nalan hanım eşinin sinirle yumruğunu duvara geçirmesi üzerine hızlıca ayağa kalkıp onun yanına gitti. "Sakin ol canım, annem güçlüdür. Bak bunu da atlatacaktır eminim"dedi Metin beyin kızarmış elini tutarak.

"Ona bir şey olmayacak, benim annem güçlüdür değil mi?"dedi. Bu dediğine kendisi de inanmak istiyordu.

"Evet, o çok güçlü. Hem daha yeni torununa kavuşmuşken onu bırakmaz. Ela'yı ne kadar sevdiğini görmedin mi? Onu hiç bırakıp gider mi?"dediğinde Nalan hanım, kafasını sallayıp sırtını duvara dayayarak gözlerini yumdu. Şuan en büyük gayesi de oydu. Annesini kaybetmemek...

Dursun Bey eşine öfkeli bir bakış atıp, ardından kafasını ellerinin arasına alarak baskı uyguladı.
Semra hanımı uyarmasına rağmen, Semra hanım diline hakim olamamıştı. Tek temennisi annesine kötü bir şey olmamasıydı. Eğer karısı yüzünden annesine bir şey olursa, bunu düşünmek bile istemedi.

Geçen uzun saatler sonrasında nihayet yoğun bakım ünitesinin kapısı açılmıştı. Herkes doktorun yanına doğru koşarken, Ela, hem Hilal'den hem de değnekten destek alarak ayağa kalktı. Hilal'in desteği ile ayakta zar zor durabiliyordu.

"Doktor, annem nasıl? Lütfen bize annemin iyi olduğunu söyle"dedi Metin bey. Herkes pür dikkat doktora odaklanmıştı. Ondan gelecek güzel haberi dört gözle bekliyorlardı. Doktor yüzündeki maskeyi çıkartıp aile üyelerine dönerek konuşmaya başladı.

"Azize hanım hayati tehlikeyi atlattı. Şuan durumu iyi. Yalnız, ağır bir kriz geçirdiği için bu akşam yoğun bakımda tutacağız kendisini. Yarın da normal odaya alacağız. Geçmiş olsun." deyip gittiğinde, orada ki herkese bir rahatlama gelmişti. Herkes sevinçle birbirlerine sarılırlarken, Ela babaannesinden gelen güzel haberle, hemen yanında duran Metin beyin boynuna sarılmıştı o an. Metin bey kızının boynuna sarılmasıyla adeta çifte sevinç yaşıyordu. Ela'dan böyle bir hamle beklemediği için haliyle şaşırıp mutlu olmuştu. Kızı ilk defa kendi isteğiyle ona sarılmıştı. Ela'nın bu davranışı onun için paha biçilemez bir davranıştı.
Ela boynuna sarıldığında, bir an aklına ölen kızı gelmişti. 25 yıl olmuştu onu kaybedeli ama ona özlem duymadığı tek bir gün bile yoktu...

Ela sevinçle Metin Bey'in boynuna sarıldıktan birkaç saniye sonra ne yaptığını anlayınca yavaşça ellerini indirip geri çekildi. Birkaç adım atıp Metin bey'den uzaklaştıktan sonra başının dönmesiyle Hilal'e tutunmaya çalışırken, hemen sağında olan Asaf, daha önce davranıp kollarından tutarak düşmesine izin vermemişti.

"İyi misin?"dediğinde Asaf, sadece kafasını saklamakla yetinmişti Ela. Ela'nın, babaannesini baygın gördükten sonra ne kadar üzüldüğünü ve kendisini suçladığını biliyordu. Ona onun suçsuz olduğunu söylemek istiyordu. Lakin, Ela ona kırgın olduğu için yaklaşamıyordu.
Metin bey, Nalan hanım, Yusuf ve Hilal hemen Ela'nın yanına koşmuşlardı. Yusuf ve Hilal, Ela'nın kollarına girerek hemen oturtmuşlardı. Yusuf kardeşine endişeyle bakıp konuşmaya başladı.

"Güzelim iyi misin?"dedi. Ela kafasını evet anlamında sallayıp abisini daha fazla endişelendirmek istememişti. Ama Yusuf'un endişeyle kendisine baktığını görünce, abisinin elini tutup yanına oturttu. Doğrudan gözlerinin içine bakıp konuştu.

"Abi iyiyim, sadece başım döndü."

"Sabahtan beri ağzına hiç birşey girmedi, tabii ki başın döner."diye hemen araya girince Hilal, Ela'nın ters bakışlarına maruz kalmıştı. Tabii ki Hilal, Ela'nın bakışlarını pek takmadı. Ela'nın yemek yememekte direnmesine sinir oluyordu. Söz konusu Ela'nın sağlığı olunca, Hilal'in gözü dönüyordu. Ela'nın bu huyunu hiç sevmiyordu.

"Hadi kalk güzelim annemlerle eve gidiyorsun. Çok yoruldun burada, eve gidip yemek ye, sonra da bi güzel dinlen. Hem doktor da kimsenin burda kalmalarına gerek olmadığını belirtti. Ben ve Asaf dışında herkes eve gidiyor. Hadi güzelim çok yorgun görünüyorsun. Yarın sabah erkenden gelirsin."dedi Yusuf ayağa kalkıp Ela'nın kolundan tutarak. Ela kolunu çekip kafasını iki yana sallayarak abisini tekrar reddetmişti. Her ne kadar hastahane ortamlarından nefret etse de, burda kalmak istiyordu.

"Hayır abi, babaanneyi görmeden hiç bir yere gitmeyeceğim. O orda baygın yatarken, eve gidip rahat bir şekilde yatağımda uyuyamam. Zaten kendimi kötü hissediyorum. Ona birşey olsaydı kendimi asla affetmezdim."dedi kendisini suçlayarak. Yusuf kardeşini kendisine döndürerek yüzünü avuçlayıp gözyaşlarını sildi. Alnından öptükten sonra sıkıca kardeşine sarıldı.

"Bitanem niye kendini suçluyorsun? Senin bir suçun yok ki"deyip yengesine ters bir bakış attı.
Yusuf yengesine bağırıp çağırmamak için adeta kendisiyle savaş veriyordu. Onun yüzünden babaannesi kalp krizi geçirmiş, kardeşi de suçu olmadığı halde kendisini suçluyor ve ağlıyordu.

Semra Hanım doktorun açıklamalarından sonra rahat bir nefes almıştı. Biliyordu ki eğer Azize hanım'a kötü bir şey olsaydı, ne kocası ne de çocuklarından hiçbiri onu affetmezdi...

"Abi... Ben onu dinlemeden çekip gitmeseydim belki de babaanne şu an bu durumda olmazdı."dedi. Göz yaşları yanaklarından süzülüp aşağı doğru inmişti.

"Ela'm, güzelim babaannemin durumu gayet iyi. Sende kendini bu kadar üzme, babaannem uyandığında seni böyle görmesin. Sonra bize kızar torunumun bu kadar ağlamasına neden izin verdiniz diye"deyip göz kırpmıştı gülümseyerek. Ela abisinin konuşmasıyla hafif tebessüm ederek kafasını salladı.

"Hadi o zaman kalk birlikte gidelim. Yüzün kireç gibi olmuş, biraz uyuyup dinlendikten sonra söz seni tekrar buraya getiririm. O zamana kadar babaannem de uyanır"dedi. Bu sefer Ela'nın itiraz etmemesi için içten içe dua ediyordu. Çünkü Ela'nın hali pekte iyi gözükmüyordu.

"Abi lütfen! Gitmek istemiyorum. Gitmeyeceğim."dedi üzerine bastırarak. Yusuf, Ela'nın ne kadar diretirse diretsin gitmeyeceğini anlayarak kafasını sallayıp istemeyerek de olsa kabul etti. Herkesi gönderdikten sonra, hastahanede O, Asaf ve Ela tek başlarına kalmışlardı.

"Eve gitmeyi kabul etmiyorsan o zaman kafeteryaya geçip bir şeyler atıştıracaksın. Yoksa seni kucağıma alıp eve götürürüm."dedi Yusuf kardeşinin elini tutup avucuna alarak. Ela kafasını sallayıp kabul etmişti. Kendisini aç hissetmiyordu ama ayık kalabilmek için kahve içmek istedi. Kahve içip kendini biraz toparlayabileceğini düşündü.
Babaannesinin karşısına böyle gözü yaşlı bir şekilde çıkmaması gerektiğini düşünüp kendisini biraz toparlamaya çalıştı.

"Ela siz Asaf'la kafeteryaya geçin benim birkaç maile bakmam lazım. Yarın yetiştiremeyebilirim. İşimi halledip hemen yanınıza gelirim."dedi. Antalya'ya geldiklerinden beri işlerini hep evden yürütüyordu. Yarın da babaannesiyle ilgileneceği için işlerini şimdiden halletmek istiyordu.

"Gerek yok ben kendi başıma da gidebilirim."dedi Asaf'ın olduğu tarafa hiç bakmadan. Asaf'ın gözlerinin sürekli üzerinde olduğunu ve onu rahatsız etmemek için yanına yaklaşmadığını görüyordu. Asaf, Ela'nın söylemine tepkisiz kaldı. Biliyordu ki kendisiyle hiçbir yere gitmek istemeyeceğini.

"Bu sefer boşuna inat etme, seni tek başına göndermem. Sabahtan beri bir şey yememişsin, şimdi başın döner düşer bir yerini incitirsin."dedi Yusuf. Ela'nın tek başına gitmesini asla göze alamazdı. Yeni kavuştuğu kardeşini gözünden bile sakınacağına söz vermişti kendine. Ona zarar verecek herşeyden koruyacaktı. Hilal gitmeden önce kesinlikle Ela'yı yalnız bırakmaması gerektiğini söylemişti Yusuf'a. Ela'yı yalnız bırakmak istemese de, Ela iyi olduğunu söyleyip göndermişti. Ela, Asaf'la gitmek istemese de, abisini kırmamak için kafasını sallayıp kabul etmişti.

"Tamam ama çabuk gel."deyip değneğe tutunarak ayağa kalktı.

"Tamam güzelim işimi halledip hemen yanınıza geleceğim."dedi kardeşinin alnından öperek.
Ela önden Asaf da hemen bir iki adım arkasından asansörün olduğu tarafa doğru yürüdüler.
Ela düğmeye basıp asansörün gelmesini beklemeye başladı. Bir kaç dakika sonra asansör geldiğinde ikisi de binmişti. Asaf bire basıp ardından göz ucuyla Ela'ya baktı. Ela, Asaf'ın kendisine baktığını hissediyordu ama hiç oralı olmadı. Sırtını dayayıp asansörün durmasını bekledi. Asansör durduğunda, Asaf Ela'ya yol verdikten sonra hemen peşinden çıkıp yanında yürümeye başladı.
Kantine geçtiklerinde hemen boş bulduğu masaya oturmuşlardı.

"Ne yersin? Tost, çay olur mu?"dediğinde, Ela kafasını iki yana salladı.

"Aç değilim. Kahve alsan kâfi"dedi kafasını hiç kaldırmadan.

"Olmaz. Demin başın açlıktan dönüyordu. Bir şeyler yemesen güçten düşüp hasta olursun."

"Aç değilim diyorum. Anlamıyor musun?"dedi kafasını kaldırıp Asaf'ın gözlerinin içine bakarak.

"Ama-"

"Kendi kahvemi kendim de alabilirim." Dedi Asaf'ın sözünü tamamlamasına izin vermeden. Kalktığı gibi başının dönmesiyle tekrar yerine oturmak zorunda kalmıştı. Asaf, Ela'nın geri oturup başını tuttuğunu görünce hızla yerinden kalkıp yanına gitti.

"İyi misin?"dedi endişeyle. Elini omuzuna koyup Ela'dan cevap bekledi. Ela omuzunda hissettiği elle elini alnından çekip, Asaf'ın omuzundaki eline baktı ve kendini biraz geri çekti. Asaf'ın eli Ela'nın kendini çekmesiyle boşluğa düşmüştü.

"Yok birşey, sadece biraz başım döndü." Dedi tersleyerek. Asaf derin bir nefes alıp sabır diledi.

"Birde aç değilim diyor."dedi ve Ela'nın cevap vermesini beklemeden kafeterya ya doğru gitti.
Ela kafasını kaldırıp cevap vereceği sırada karşısında kimseyi görememişti. Kafasını çevirip arkasına baktığında Asaf'ın kafeteryaya doğru gittiğini gördüğünde kendi kendine konuşmaya başladı.

"Hödük ne olacak?"deyip cebindeki telefonu masaya sinirlenip görültüyle bırakmıştı. Oradaki çalışanlar ve oturan birkaç kişi Ela'ya bakınca, Ela utanarak önüne dönüp parmaklarını dişlemeye başlamıştı.

"Az daha masayı kırıyordun."Asaf'ın sesiyle kafasını kaldırıp kaşlarını çattı. Asaf elindeki tepsiyi masaya bırakıp, getirdiği tostu ve çayı Ela'nın önüne koyup gülümsedi.

"Sen dua et senin kafanı kırmadım." Dediğinde, Asaf elini alnına götürüp gülümsedi. Aklına Ela ile tanıştıkları ilk gün gelmişti. Onun o hırçınlığı, asabi oluşu, her şeye rağmen dik duruşu onu en çok etkileyen faktörlerdi. Ela, Asaf'ın elini alnına götürüp gülümsemesiyle o günü anımsadığını anlamıştı.

"Onu da yaparsın. Ne de olsa daha önce yapmışlığın var" deyip göz kırptı ve yemesi için önündeki tostu işaret etti. Kendine aldığı çayı da önüne çekip karıştırmaya başladı. Ela kendisini aç hissetmiyordu ama baş dönmesinin geçmesi için tabağı önüne tam çekip yemeye başladı. Asaf'ın kendisine gülümseyerek baktığını gördüğünde, elindeki tostu tabağa bırakıp kaşlarını çatarak Asaf'a baktı.

"Biraz daha öyle bakarsan ikinci kez kafanı kırmış olacağım, o olacak"diyerek tekrar tostunu eline alıp ısırmaya başladı. Asaf tamam deyip önüne dönerek çayını yudumlamaya başladı. Eğer ki Ela'yı birazcık olsun tanımışsa inat edip yemeyeceğini anlamıştı. Onun için onunla uğraşmayıp, elindeki tostu bitirmesini bekledi. Ela birkaç ısırıktan sonra artık midesinin almayacağını anlayarak tostu tabağa bırakıp geriye doğru ittirdi.

"Doydun mu?"Asaf'ın sorusu üzerine kafasını sallayıp onayladı.

"Ama bir şey yemedin ki, hadi biraz daha ye lütfen!"dediğinde, Ela kafasını iki yanı sallayıp reddetti. Midesi daha fazlasını kaldıramıyordu.

"Daha fazla yiyemeyeceğim."dedikten sonra masaya tutunarak ayağa kalktı. Asaf ne oldu derecesine kafasını salladığında, "Kahve alacağım."dedi.

"Tamam sen otur ben alırım."dedi ayağa kalkıp Ela'yı tekrar yerine oturtarak. Ela fazlasıyla yorgun olduğu için hiç itiraz etmeden kabul edip yerine oturmuştu. Arkasını dönüp gideceği anda aklına gelen şeyle tekrar Ela'ya döndü.

"Şekerli içiyordun değil mi?"dedi. Aslında kahvesini nasıl içtiğini biliyordu. Yine de onun kendisiyle konuşması hoşuna gidiyordu.

"Evet ama bu sefer sade içmek istiyorum."dediğinde Asaf kafasını sallayıp kafeteryaya doğru gitti.
Birkaç dakika sonra elinde iki kahve ile kendisine doğru gelen Asaf'ı gördüğünde yüzündeki gülümsemeye engel olamadı. Kabul etmek istemese de Asaf'ın kendisi ile böyle ilgilendiğini görmek hoşuna gidiyordu. Ona kızgındı ama hastanede oldukları için kızgınlığını bir kenara bırakıp onunla sohbet etmek istedi. Asaf'ın babaannesine ne kadar düşkün olduğunu bu bir hafta içerisinde çok iyi anlamıştı. Ve babaannesi baygınken, Asaf'ın çaresizce ağladığını Hilal'den duymuştu. Ona rağmen kendisi ile ilgilenip yanında olması, bir nebze de olsa ona olan kızgınlığını gidermişti.

"Teşekkür ederim."dedi Ela kahvesini alırken.

"Rica ederim. Afiyet olsun."dedi. Kahvesinden bir yudum alıp Ela'ya gülümseyerek baktı. Ela kahvesini alıp yudumladığı gibi yüzünü ekşitmişti. Oldum olması sade kahveyi sevmiyordu. Çok nadiren içiyordu ve içtiğinde de yüzünü hep buruşturuyordu.

"Tadı içemeyeceğin kadar çok mu kötü?"dediğinde Asaf, kafasını evet anlamında salladı.

"Çok acı bir tadı var."dedi. Kahve fincanını masaya bırakıp bir yudum su içti.

"Madem içemiyorsun neden sade istedin?"dedi bir kaşını yukarı doğru kaldırarak.

"Uyanık kalabilmek için"dedi. Asaf anladım dedikten sonra ikisi arasında pek bi konuşma geçmemişti. Sessiz sessiz ikisi de kahvelerini içip bitirmişlerdi. Asaf'ın tekrardan o durgun haline dönmesi Ela'nın gözünden kaçmamıştı. Bu sefer de Ela onun yanında olup ona destek olmak istedi. Derin bir nefes alıp yutkundu. Asaf'ın masada duran eline uzanıp tutarak hafif bir şekilde sıktı.
Asaf'ın bakışları elini tutması ile hemen kendisine döndüğünde hızla elini geri çekerek arkasına yaslandı.

"Sadece moralimi düzeltmek için benimle uğraşıyordun değil mi? Yemek yiyeyim diye?"dediğinde, Asaf sadece susmakla yetindi. Ela oturduğu sandalyede kendini dikleştirerek dirseklerini masaya dayadı ve doğrudan Asaf'ın gözlerinin içine bakarak konuşmasına devam etti.

"Biliyorum aklın şu an babaannede, ben de onu çok merak ediyorum ve görmek istiyorum. Onu öylece yerde baygın halde gördüğümde, çok kötü hissettim. Benim ilk defa bir babaannem oldu. Babaannem ve dedem daha biz küçükken vefat etmişlerdi. Anneannem ise o annem evlenmeden önce vefat etmişti. O yüzden hep bir nenem olsun istiyordum."dedi gülümseyerek. Dolan gözlerinden birer yaş süzülünce elinin tersiyle silip tekrar konuşmaya devam etti. "Seren yengemin babaannesi bize geldiği zamanlarda, ona sarılır hasret giderirdim. Babaannemi yeni bulmuşken onu kaybetme düşüncesi çok korkunç geliyor. Üstelik şu an orada yatmasında benim de suçum varken."dediğinde, Asaf hemen sandalyesinden kalkıp onun yanındaki sandalyeye oturarak ellerinden tuttu.

"Ela göz! Sen de, diğer herkes de biliyor ki, senin bunda hiçbir suçunun olmadığını. Hepsi o yengem denen kadın yüzünden. Sen de kendini suçlayıp durma. "dedi sinirlenerek. Ela kafasını hayır anlamında sallayıp burnunu çekti.

"Keşke o an babaanneyi dinleyip gitmeseydim"dedi. Offf çekip ellerini saçlarından geçirerek saç diplerini çekiştirdi, kendi canını acıtmak istercesine.

"Şimdi babaannemin durumu çok iyi, inanıyorum ki eskisinden daha sağlam çıkacak oradan."dedi Asaf, Ela'ya güven verircesine. Kafeteryada biraz daha zaman geçirdikten sonra, Ela abisinin artık inmeyeceğini anlayınca kalkmak için masaya tutundu.

"Abim gelmeyecek galiba, bizde yukarı çıkalım artık."dediğinde, Asaf da onu onaylayıp ayağa kalktı..Birlikte yukarı çıktıklarında, Yusuf'un oturmuş bir şekilde telefona odaklandığını gördüler..Ela yavaşça Yusuf'a yaklaşıp yanına oturdu.

"İşin bitmedi mi daha?" Yusuf, Ela'nın sesiyle kafasını telefondan kaldırıp kardeşine baktı.

"Hayır güzelim daha bitmedi. Senin için bir oda ayarladım. Hadi sen odaya geç biraz uzan, yorgun görünüyorsun."deyip Ela'yı ayarladığı odaya göndermişti.

Ela odaya girdiği gibi hemen kendini yatağa bırakıp uzandı. Kendini o kadar yorgun hissediyordu ki, kılını kıpırdatacak güç bulamıyordu kendinde.
Gözlerini kapatıp dinlendirmek istedi ama bugünkü olan herşey bir bir aklına geldiğinde, gözlerini tekrar açıp tavanı izlemeye başladı. Belli bir süre sonra gözleri kendiliğinden kapanmaya başlamıştı. Tam uykuya dalacakken telefonun sesiyle uykusu bölündü. Gecenin bu saatinde kim arıyor ki diye kendi kendine söylenmeye başladı. Kim olduğuna bakmadan uykulu gözlerle telefonu açıp kulağına götürdüğünde, telefondaki kişinin sesiyle gözleri aniden açılmıştı.

"Ela! Çok özledim seni"dediğinde, Ela telefonu yüzüne kapatmıştı.

Neden beni arıyor ki? Hem de bu saatte diye düşünmeye başlamıştı.

Loading...
0%