@zozanli
|
Keyifli okumalar 💞
Bir insan duygularından kaçmak ister miydi? Kimisi evet kimisi hayır... Bu duygularından kaçan kişilerden birisi de bendim. Asaf'tan kaçmaya çalıştıkça yine tüm yollarım ona çıkıyordu. Önceleri bu hissettiklerime bir isim koyamıyordum. Ya da koymak istemiyordum. Kaçmak en kolay yol gibi görünüyordu. Ama şimdi... Asaf'tan ne kadar uzak durmaya çalışsam da, içimde bir yerlerde ona karşı bir şeyler hissetmeye başladığımı fark ediyordum. Bunun yanlış olduğunun farkındaydım ama bir türlü kalbime söz geçiremiyordum. Olmuyordu... Özgür'e karşı hissettiklerim böyle değildi. Bu hissettiklerim çok farklıydı. Bambaşka duygulardı. Bana her yaklaştığında garip bir şekilde heyecan yapıyor ve hislerimin daha çok derinleştiğinin farkına varıyordum... Evet bu hissettiklerim çok yanlıştı. Sonunu bile bile yanlışa yürümem doğru değildi. Benim kalbimle değil aklımla hareket etmem gerekiyordu. Asaf bana bir adım daha yaklaştığında aramızda sıfır mesafe kalmıştı. Elini yanağıma koyup parmağıyla dudağımın kenarını okşamaya başlayınca kafamı yana çevirmeye çalıştım. Ama izin vermedi. O kadar yakınımda duruyordu ki... "Ne yapıyorsun?"dedim. Konuşurken sesimin titremesine engel olamamıştım. Sesim kısık ve titreyerek çıkmıştı. "Asıl sen ne yapıyorsun? Beni kıskandırmak çok mu hoşuna gidiyor?"dedi aynı benim gibi kısık sesle konuşarak. "Ne saçmalıyorsun? Niye seni kıskandırayım ki? Niye böyle bir şey yapayım?"diye hemen atıldım. Benim atılmamla onun yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. "Bilmem, bende bunu sana soruyorum." Yanağımı okşar gibi parmaklarını yüzümde gezdirdi. Kafamı yana kaydırıp elinin temasını kestim. "Sorma, çünkü yok öyle bir şey. Sen kendi kafanda kurup duruyorsun. Öyle bir şeyin olması için senden hoşlanmam gerekmiyor muydu? Bırak hoşlanmayı senden etkilenmiyorum bile"dedim yalan söyleyerek. Bu söylediklerimin doğruluk payının olmaması beni geriyordu. "Demek benden etkilenmiyorsun bile, o zaman neden yanına yaklaştığım zaman yanakların kızarıyor, ellerin titriyor?"dedi gözlerimin içine bakarak. Ardından titreyen ellerime baktı. O ana kadar ellerimin titrediğini fark etmemiştim. Gitgide yanaklarımdaki sıcaklığı da hissediyordum. Elimi yanağıma götürdüğümde, Asaf küçük bir kahkaha attı. Gözüm yanağındaki gamzeye kaydığında, istemsizce elim yanağına gitti. Ne yaptığımı fark ettiğim an kendime engel olup elimi hızlıca indirdim. Ne yapıyordum ben böyle ya? Duygularımı bastırmaya çalışacağım yerde, az kalsın onun yüzüne dokunuyordum. "Ela göz, bir bilsen böyle ne kadar tatlı göründüğünü."dedi gülümseyerek. Gözleri dudaklarıma kayınca, derin bir nefes alıp onu göğsünden ittirerek kendimden bir kaç adım uzaklaştırdım. "Offf rahat bırak beni, hiç seninle ve saçma sapan düşüncelerinle uğraşamayacağım." deyip ondan biraz uzaklaştım. Birkaç adım attığım gibi tekrar kolumdan tuttu. Ona dönüp ne var der gibi kafamı salladım. "O adam, seni bir daha aradı mı?"dedi. Sesi deminkine göre daha ciddi çıkmıştı. Asaf'la daha fazla diyalogda kalmamak için kafamı iki yana salladım. Fakat Özgür üç gündü sürekli arıyordu. Ben telefona cevap vermedikçe, o ısrarla aramaya devam ediyordu. "Aradığı zaman haberim olsun."dediğinde, ona ters bir bakış atıp kolumu elinden çektim. "İyi geceler."diyerek ondan uzaklaşıp odaya girdim. Sabahtan hazırladığım valizden pijamalarımı çıkartarak lavaboya girip üzerimi değiştirdim. Rutin işlerimi de halledip yatağa oturarak ayağımdaki ateli çıkartıp kenara bıraktım. Baş ucumdaki gece lambaları söndürüp uzandım. Artık bu son gecemdi burada, uzun bir süre geleceğimi de sanmıyordum. Semra hanım ve Yasemin dışında, buradaki herkese kanım ısınmıştı ama burda kalmak iyi gelmiyordu. Semra hanım davranışlarıyla teyzeme çok benziyordu. Ama teyzemin onun kadar iğneleyici bakışları yoktu. Gece lambalarını kapatmama rağmen, odanın içi ay ışığından dolayı aydınlıktı. Kolumla gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Aklıma Asaf'la ilk karşılaştığımız an gelince kendi kendime gülmeye başladım. Nihayetinde adamın kafasında telefon kırmıştım. Nerde ve nasıl olduğunu bilmiyorum ama Asaf'la daha önceden karşılaşmış gibiydim. Daha önceden gördüğüm simaları asla unutmayan biriydim ama Asaf'ı nasıl hatırlamıyordum? ********** Dün gece Asaf'ı nerde gördüğümü düşüne düşüne uyuya kalmıştım. Sabah da gözlerimi Hilal'in sesiyle açmıştım. Beni dürte dürte uyandırmıştı. Şimdi ise, ben lavaboda elimi yüzümü yıkarken, o da benim için kıyafet çıkaracağını söylemişti. Arabayla İstanbul'a döneceğimiz için rahat bir şeyler çıkarmasını söylemiştim. Lavaboda işimi hallettikten sonra Hilal'in çıkarttığı kıyafetleri giyinip yatağa oturdum. Hilal kenara koyduğu ateli alıp karşımda diz çökerek ayağıma taktı. "Teşekkür ederim mavişim."dedim tebessüm edip yanağından öperek. "Roz kaç gündür seninle doğru düzgün oturup konuşamıyoruz. Azize teyzeydi, misafirdi derken seninle hiç vakit geçiremedik. Vallah aynı evin içinde sana hasret kaldım."dedi, son dediğine gülerek. Bu son dediğine onunla beraber ben de gülmüştüm. Haklıydı. Babaanne hastaneden taburcu olduğu günden beri, konaktan misafir eksik olmuyordu. Ben de babaanneyi biraz görüp, Yılmaz'ın sığınağı olan küçük şelaleye giderdim. Orada vakit geçirmek beni aşırı mutlu ediyordu. "Abartma mavişim, duyan olsa birbirimizi hiç görmedik sanır. Hem Selim'den birazcık uzaklaşabilsen daha fazla vakit geçirirdik."dedim gözlerimi kısarak. Elimi omuzuna koyup, öyle değil mi der gibi baktığımda kafasını iki yana salladı. "Bir kere sen benim hakkımı yiyorsun. Sabahın erken saati Selim'in yanından kaçıp senin yanına geldim."dedi ve ardından gözlerini devirdi. Sonrasında ise dudağını büzdüğünde kendimi tutamadan gülmeye başladım. "Oy oy kıyamam. Sabahın erken saatinde kocasının kollarından kaçıp benim yanıma gelmiş benim mavişim."dedim gülerek. Hilal de dayanamayıp gülmeye başladığında "Hadi kalk kahvaltıya geçelim de bir an önce yola koyulalım. Daha fazla o kadının suratını görmek istemiyorum."dedim. Kafasını tamam der gibi sallayıp ayağa kalktı. Kalkmam için elini bana uzattığında, elinden tutarak ayağa kalktım. "Haklısın kuzum, o ikisine katlanmak çok zor"dedi. Ardından koluma girdiğinde odadan çıkıp salona geçtik. Millet de kahvaltı masasına yeni yeni oturuyorlardı. Babaanne bizi salonunun girişinde gördüğünde hemen yanına çağırmıştı. Ben babaannenin sol tarafına oturunca, Hilal de yanıma oturmuştu. Bu sefer şansıma Asaf karşımda yoktu. O yüzden rahatça kahvaltımı edebilirdim. Masada göz gezdirdiğimde onu görememiştim. Yusuf abi de ortalıklarda görünmüyordu. İkisi dışında herkes sofradaydı. Neredeydiler ki bunlar? "Üzülmeyin lütfen! Sizi böyle üzgün görmek beni de üzüyor."dedim elini hafif sıkarak. "Elimde değil yavrum, sana çok bağlandım. Sana alıştıktan sonra bu evde seni görememek..."dedi ve sustu. Gözleri dolmuştu. Onu böyle görmek gerçekten yüreğime dokunuyordu. "Babaanne lütfen üzülmeyin. Yine gelirim. Olmadı siz gelirsiniz. Hem doktor durumunuzun çok iyi olduğunu söyledi."dedim gülümseyerek. Ona ilk defa böyle hitap ediyordum. Babaanne ona böyle hitap ettiğimi duyduğunda, bana sevgiyle bakıp gülümsedi. Onun gülümsediğini görmek beni de gülümsetmişti. "Günaydın güzel ailem!"Yusuf abinin sesiyle kafamı çevirdim. Yusuf abiyle beraber Asaf'ta gelmişti. "Günaydın oğlum. Hayırdır bugün geç indiniz kahvaltıya?"dedi babaanne. Asaf yerine geçip oturunca, Yusuf abi de yanıma gelip başımın üstünden öpüp yerine oturdu. "Babaannem, Asaf'la küçük bir işimiz vardı. Onu halledip geldik."dediğinde, babaanne kafasını sallayıp tabağına döndü. Kahvaltı bitimine kadar kafamı tabağımdan hiç kaldırmamıştım. Bir ara Hilal dirseğiyle koluma vurunca, kafamı kaldırıp ona bakmıştım. Çaktırmadan Asaf'ı işaret edip bana baktığını söylediğinde, Asaf'a baktım. Bana gülümsediğinde, ben de yapmacık bir şekilde gülümseyip tekrar önüme döndüm. Kahvaltı faslı bittikten sonra valizlerimiz araçlara konulmuş, babaannelerle vedalaşmış ardından da yola koyulmuştuk. Bu sefer Yusuf abi ile değil, kızlarla birlikte gelmeye karar vermiştim. Defne abla arabayı kullanırken, ben yanında Bahar ve Naz da arkada oturmuşlardı. Yusuf abi her ne kadar onunla gitmem için diretsede bu sefer kızları kırmak istememiştim. Hilal de bizimle gelmek istemişti ama Selim eniştenin ondan uzak kalmaya niyeti olmadığı için buna izin vermemişti. "Keşke Hilal yenge de bizimle gelseydi. Ne güzel eğlenirdik." Bahar iki koltuğun arasından kafasını uzatarak konuştu.. Kafamı sallayıp onu onayladım. Gerçekten gelseydi çok güzel olurdu. Ama işte Selim enişte... "Kuzum abin bu, karısını yanından bir dakika bile ayırmak istemiyor."dedi Defne abla gülerek. Arabanın içinde gülme sesleri yankılanınca aynadan arkaya baktım. Naz kafasını cama yaslamış bir şekilde dışarıyı seyrediyordu. Düşüncelere dalmış gibiydi. Antalya'ya gittiğimiz günden beri olan sessizliği dikkatimden kaçmamıştı. Çok az konuşuyordu. Çok az yiyordu. Kız kıza oturup vakit geçirdiğimizde ise, biraz oturup tekrar odasına çekiliyordu. Genellikle gününü odasında geçiriyordu. Birkaç kere de gece ağlamasına şahit olmuştum. Bir derdi vardı ama ne onu bilmiyordum. Yaklaşık bir saat yol katettikten sonra Defne abla esneyip arabayı kenara çekti. "Kızlar, biriniz benim yerime direksiyona geçebilir mi? Dün gece pek uyuyamadım. Migrenim tutmuştu."dedi. Ben ellerimi kaldırıp kafamı iki yana salladım. Araba kullanmayı daha tam kavramadığım için yapamazdım. Kendime o kadar da güvenmiyordum. "Abla valla benimde uykum var."dediğinde Bahar, Defne abla bu sefer de Naz'a yöneldi. Naz konuşmadan kafasını sallayıp tamam deyince, Defne abla arabadan inip Naz'ın yerine geçti. Defne abla ve Bahar koltuklarını geriye yatırıp uyuma pozisyonuna geçtiklerinde aynadan onlara bakıp tebessüm ettim. Arabada oluşan sessizlikten dolayı benim de yavaştan uykum gelmeye başlamıştı. Kendime gelmem için camı biraz indirip kafamı hafif çıkartım. Gelen havayı biraz soluduktan sonra kendimi şuan daha dinç hissediyordum. Camı tekrar kapatıp, aynadan Defne ablalara baktım. İkisinden de ses çıkmıyordu. Uyumuş olmalıydılar galiba "Naz sana bir şey sorabilir miyim?"dedim sesimin yüksek çıkmamasına dikkat ederek. Naz bir an gözünü yoldan alıp bana baktı. "Tabii"dedi kafasını sallayarak. Tekrar önüne dönüp yola baktı. "Bir sorunun mu var?"dedim. Naz'ın sorduğum soruyla bir an kaşları çatılsa da, hemen kaşlarını düzeltip tekrar bana baktı. "Yoo, hiç bir sorunum yok. Neden öyle söyledin ki?" "Bilmem. Antalya'ya gittiğimiz günden beri durgunsun. Keyifsiz görünüyorsun. Oysa Defne abla, senin ne kadar neşeli ve hayat dolu olduğunu söylemişti."dedim. Sırtımı kapıya yaslayıp yönümü ona çevirdim. "Hiç bir sıkıntım yok merak etme, sana öyle gelmiştir."dedi ve tekrar eski sessiz haline büründü. Konuşmak istemiyordur diye üstelemedim daha fazla. "Peki sen öyle diyorsan öyledir."dediğimde bana bakıp hafif tebessüm etti. Radyoyu açıp sesi biraz kısarak kafamı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattım. Radyoda çalan şarkıyla bende mırıldanmaya başladım. Şarkı söylemeyi değilde dinlemeyi çok severdim. Bizimkiler sesimin güzel olduğunu söylediklerinde, benimle dalga geçtiklerini düşünürdüm hep. Şarkıdan ve ortamdaki sessizlikten, bir süre sonra uyuya kalmıştım. Uzun bir yolculuğun ardından nihayet araba evin önünde durmuştu. Hilal ve Selim enişte doğrudan kendi evlerine geçmişlerdi. Naz'da önce Defne ablayı ardından da Bahar'ı evine bırakıp en son bizim kapıda durmuştu. Yolda Yusuf abinin arabasına geçmek istesem de izin vermemişti. "Aslında değneğimi getirsen ben kendim yürüyebilirim."dediğimde kafasını iki yana salladı. "Olmaz, amcamlar birazdan burda olurlar. Onlar gelene kadar sen bana emanetsin. Şimdi düşersen mazallah..." Elini dişine vurup ardından arabanın kapısına iki kez vurdu. "Hiç o riski göze alamam. Amcamı bırak, Yusuf abi beni öldürür."diye devam etti konuşmasına. Her ne kadar kendi başıma yürümek istesem de, Naz'ın yardım teklifini kabul edip koluna girdim. "İstersen tüm ağırlığını bana ver."deyip koluma sıkıca sarıldı. "Sağol canım. Ağırlığımı sana versem bu sefer ikimiz birlikte düşeriz." Aslında düşmezdim. Sadece vücudum uyuştuğu için yürümekte biraz zorlanırdım. "Düşmeyiz güven bana"dedi göz kırparak. Kolunu belime sarıp daha sıkı tutmaya çalıştığında gülümseyerek ona baktım. "Öyle sıska gibi göründüğüme bakma, ben çok güçlüyümdür."dediğinde, "Sonradan ikimizde düşmeyelim?"dedim göz kırpıp gülerek. Bir kaşımı yukarı kaldırıp doğrudan kapkara gözlerine baktım. Ona biraz takılıp güldürmek istemiştim. Kaç saatti yoldaydık ve Naz'ın bir kez olsun gülümsediğini görmemiştim. Defne abla, Bahar ve ben konuştuğumuzda, bize hiç katılmamış sadece ona bir şey sorduğumuzda mecburen cevap vermişti. Yusuf abi ve Metin beylerin arabaları da arkamızdan geldiğinde, o tarafa kafalarımızı çevirdik. Yusuf abi hızlıca arabadan inip yanımıza doğru koşarak geldi. "Kızlar ne oldu?"dedi endişeli bir sesle. Bize daha doğrusu bana bir şey olduğunu sanmıştı. Metin bey ve Nalan hanımda hemen yanımıza gelip ne oldu diye baktılar. "Yok bir şey abi. Demiştim ya 'arabada fazla oturunca uyuşuyorum' diye, ayaklarım biraz uyuşmuş. Biraz üzerinde yürüyünce toparlanırım hemen."dedim endişesini yok etmek istercesine. Yusuf abi kafasını sallayıp diğer koluma girdi. "Naz sen bırak güzelim ben hallederim."dediğinde Yusuf abi, Naz bana bakıp bırakayım mı diye sorunca, kafamı evet anlamında salladım. "O zaman ben eve geçiyorum."deyip Metin bey'e ve Yusuf abi'ye baktı. "Kal istersen, akşam yemeğinden sonra gidersin."dedi Yusuf abi. Ben de Yusuf abiyi kafamla onaylamıştım. Naz'ı sevmiştim. Onunla daha fazla zaman geçirmek istiyordum. "Yok abi, yorgunum. Gidip biraz dinlensem iyi olacak."dedi. Yusuf abi kafasını tamam anlamında sallayınca, bizleri öptükten sonra arabasına atlayıp gitti. Nalan hanım arabadan çıkardığı değneği bana getirdiğinde teşekkür edip aldım. "İçeri mi geçelim yoksa biraz yürüyelim mi?"dedi Yusuf abi. Ayaklarımın biraz açılması için yürümem gerekiyordu. Tam cevap verecekken Meryem teyze ve Fatma ablanın bize doğru geldiklerini gördüm. Meryem teyze bana sıkıca sarılarak yanaklarımdan öptü. Ben de aynı onun gibi sıkıca sarılıp ellerinden öptüm. Meryem teyze benim için çok farklı biriydi. Onu burada annem yerine koymuştum. Bu aileye katıldığımdan beri bana bir anne şevkatiyle yaklaşmıştı. Şimdi ona sarılınca onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Meryem teyzeye sarılıp özlem giderdikten sonra Fatma ablaya da sarıldım. "Meryem abla, Ela geldi bizim papuç dama atıldı bakıyorum."dedi Yusuf abi yalandan alınmış gibi yaparak. Meryem teyze, Yusuf abinin hayıflanmasına gülüp ona da sarıldı bu sefer. "Nasılsın kızım? Yolculuk nasıl geçti?"dedi bana dönüp sevgiyle baktı. Meryem teyzenin bana böyle sevgiyle bakması içimi ısıtıyordu. "İyiyim Meryem teyze teşekkür ederim. Yolculuk da, fazla oturmak dışında gayet güzeldi."dedim tebessüm ederek. Meryem teyze ve Fatma abla içeri geçtiklerinde, ben de Yusuf abi ile bahçede yavaş yavaş dolaşmaya başladım. Yürüdükçe ayaklarım açılıyor ve rahatlıyordu. Ayaklarım yoruluncaya kadar dolanıp durdum. Oturmak istemediğim için kalçamı koltuğun arkasına dayayarak ayakta biraz soluklandım. Yeteri kadar oturmuştum zaten. "Yoruldun mu?"Yusuf abinin sorusu üzerine kafamı evet anlamında aşağı yukarı salladım. "Peki o halde hadi içeri geçelim güzelim."dedi tekrar koluma girerek. "Abicim artık kendim yürüye bilirim."dedim. Kafamı kaldırıp yüzüne gülümsedim. Bu itiraz istemiyorum gülümsemesiydi. Yusuf abi de artık bunu çok iyi anlamıştı. İtiraz etmeden hemen kafasını salladı. Yorgundum ama kendi başıma yürüye bilecek durumdaydım artık. Yusuf abi kolumu bıraktı ama kolunu omuzuma atarak yanımda yürümeye devam etti. Tekrar gözlerine bakıp gülümsedim. Onun bu hareketi açıkçası hoşuma gitmişti. Fazla ilgi manyağı biri değildim ama bazen annemlerin ilgi odağının sadece ben olmasını isterdim. Annemler de bunu fazlasıyla bana gösteriyorlardı. Yusuf abiden de aynı ilgiyi görmek hoşuma gidiyor, beni mutlu ediyordu. Yusuf abi bana odamın kapısına kadar eşlik edip üzerini değiştirmek için odasına gitmişti. Kapı kulpunu çevirip yavaş adımlarla içeri geçerek kapıyı arkamdan kapattım. Daha akşam yemeğine çok vardı. Duş aldıktan sonra biraz uzanıp dinlenebilirdim. Telefonumu komodinin üzerine bırakıp lavaboya geçtim. Üzerimi çıkarıp kirli sepetini attıktan sonra duşakabine girerek suyu ayarlayıp oradaki tabureye oturdum. Suyu açtığım gibi gözlerimi kapatıp kafamı geriye doğru yatırarak suyun yüzüme çarpmasını sağladım. Suyun altında ne kadar kaldığımı bilmiyorum ama vücudumun yeteri kadar rahatladığını hissediyordum. Suyu kapatıp yavaşça ayağa kalktım. Fayanslar kaymaz olduğu için, korkmadan, rahatça hareket edebiliyordum. Askılıktan bornozumu alıp giyindim. Önümü sıkıca kapatıp lavabodan çıkarak direk yatağa uzandım. Şu an üzerimi değiştirerek yorulmak istemediğim için, yatağa bornozla girmeyi tercih etmiştim. Sıcak suyun verdiği rahatlıkla güzel bir uyku çekebilirdim. Burayı özleyeceğimi hiç tahmin etmemiştim ama içeri girdiğim gibi bu evi, bu odayı özlediğimi fark etmiştim. Kafamın altındaki yastığı düzeltip, üzerimi örttükten sonra gözlerimi yumup sessizliğin tadını çıkarmaya başladım. Duşun ve sessizliğin verdiği rahatlıkla hemen uykuya dalmıştım. Telefonun yüksek sesiyle gözlerimi isteksizce araladım ve elimle telefonu aramaya başladım. Telefonu elime alana kadar sesi kesilmişti. Bir gözüm kapalı bir şekilde telefonun ekranına bakıp diğer elimle gözlerimi ovuşturarak yatakta doğruldum. Sırtımı yatak başlığına dayayıp arayan kişiye baktım. Hilal arıyordu. Eğer önemli birşey için aramadıysa beni güzel uykumdan ettiği için benden çekeceği vardı. Telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Mavişim eğer önemli birşey için aramadıysan benden çekeceğin var haberin olsun. Beni güzel uykumdan ettiğin için." dedim uykulu sesle. Hâlâ gözlerimi açamayacak kadar çok uykum vardı. "Sen uyuyor muydun? Hemde bu saatte" dedi. Sesinden şaşırdığı belli oluyordu. Saat kaçtı ki? Telefonu kulağımdan çekip saate baktığımda kapalı olan diğer gözüm de şaşkınlıkla açılmıştı. Ne ara bu kadar saat geçmişti? Uyuduğumda saat 17:30du. Şimdi ise saat 20:47 geçiyordu. Nasıl bu kadar uyuya kalmıştım? Oysa yeni uyumuş gibiydim. Hâlâ çok uykum vardı. Gözlerimi zar zor açık tutabiliyordum. Yarım saat uyurum diye yatağa girmiştim. Ama yakışık üç buçuk saat uyumuştum. "Roz orada mısın, konuşsana?"Hilal'in sesiyle tekrar telefonu kulağıma götürdüm. "Haa, evet burdayım. Duş alıp yatağa girmiştim. Uyuyakalmışım."dedim. Kafamdaki havlu yana kayınca, havluyu kafamdan çıkarıp saçlarımı serbest bıraktım. "Seni aramam iyi olmuş o halde, yoksa aramazsam sabaha kadar uyurdun."dedi gülerek. "Hayırdır sen neden aradın? Yoksa sesimi mi özledin?"dedim. Hilal'in şimdi bana göz devirdiğine emindim. "Özleyemez miyim?"dedi yapmacık bir sinirle. "Bu kadar çabuk mu? Kızım daha sabah ayrıldık."dedim gülerek. Hilal ile konuşmak uykumu açmıştı. Üzerimdeki örtüyü kaldırıp yataktan ayaklarımı sarkıttım. Dağılan saçlarımı elimle düzeltip kulağımın arkasına iliştirdim. "Neyse ya ben sana ne diyecektim? Haa, yarın kahvaltıyı dışarda yapalım mı? Ben seni aslında onun için aramıştım. Eski günlerdeki gibi, ikimiz başbaşa vakit geçirelim."dediğinde kafamı salladım. Ben de özlemiştim eski günleri... "Olur." "Tamam o zaman bebeğim, yarın haberleşiriz."deyip telefonu kapattı. Telefon kulağımda öyle kala kalmıştım. Kendi kendime gülüp telefonu yatağa bırakarak değneğime uzandım. Kapı yavaşça açılınca kafamı çevirip kapıya doğru baktığımda Yusuf abinin gülen yüzüyle karşılaştım. "Uyanmışsın."dedi gülerek. Kapıyı tam açıp içeri girdi. "Evet, neden uyandırmadınız?" "Çok güzel uyuyordun, babam da uyandırmama izin vermedi. Dedi kendisi uyanana kadar kimse uyandırmasın benim kızımı" dediğinde anladım der gibi kafamı salladım. Kalçasını makyaj masasına dayayıp bana baktı. Hâlâ gülüyordu. "Neden gülüyorsun?"dedim bir kaşımı yukarı kaldırarak. "Hiç" birkaç saniye sonra kahkaha atıp eliyle ağzını kapattı. Etrafıma göz gezdirdiğimde, ortada gülünecek bir şey de yoktu. Ee o zaman bu adam niye durup dururken gülüyordu ki? "Abi niye gülüyorsun ya?"dediğimde, gülerek parmağıyla saçlarımı işaret etti. Kaşlarımı çatarak ayağa kalkıp aynanın karşısına geçtim. Kendimi aynada gördüğümde, dayanamayıp bende kahkaha attım. Gerçekten de çok komik bir görüntüm vardı. Saçlarım elektrik çarpmış gibi yukarı doğru kalkmıştı. Hemen elimle saçlarımı düzeltmeye çalıştım. "Kafamda havluyla yatınca böyle oldu."dedim gülerek. Yusuf abi yanıma gelip başımın üstünden öperek sarıldı. "Çok komik görünüyordun. Ama yine de çok güzeldin."dedi. "Sende baya güldün ama"dedim yalandan kızmış gibi yapıp biraz somurttum. "Ama ne yapayım çok komiktin."tekrar güldüğünde, onu göğsünden ittirip kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Ama beni kendine daha çok çekerek sarılıp şakağımdan öptü. "Yemek yediniz mi?"dedim ondan ayrılarak. "Yok, bende onun için buraya gelmiştim." "Tamam, sen in ben giyinip" parmağımla saçlarımı işaret edip " saçlarıma biraz çeki düzen verip hemen geliyorum."dedim gülümseyerek. Yusuf abi kafasını sallayıp alnımdan öptükten sonra odadan çıktı. Giyinme odasına geçip dolaptan mavi ve siyah karışımı eşofman takımını çıkarıp kenara koyduktan sonra üzerimdeki bornozu çıkarıp köşedeki koltuğun üzerine attım. Eşofmanlarımı giyindikten sonra makyaj masasının önündeki pufa oturup saçlarımı taradım. Tabii bunların hepsini yapana kadar, hem belimde, hem kalçamda hemde ayak bileğimde müthiş bir ağrı meydana gelmişti. Artık gerçektende bir an önce kendi tedavime başlamam gerekiyordu. Yoksa böyle giderse o eski günlerdeki zor günlerime geri dönerdim. Belki de daha zor günler... Çünkü bu sefer yanımda annemler de olmayacaktı. Yavaş ve dikkatli adımlarla odadan çıkıp asansöre doğru yürüyerek asansöre binip düğmeye bastım. "İyi akşamlar."dediğimde bana döndüler. Yavaşça Yusuf abi'ye doğru yürüyüp yanına oturdum. "İyi akşamlar kızım."dedi Metin bey ve Nalan hanım bana bakıp tebessüm ederek. "İyi misin?" Yusuf abi kolunu omuzuma atıp kulağıma fısıldamıştı. "Evet, neden?" "Yürürken sanki zorlanıyor gibiydin."dedi. Eskisinden daha yavaş ve temkinli geldiğim için gözünden kaçmamıştı herhalde. "Üzerimi değiştirene kadar birazcık ayaklarım yoruldu. Önemli birşey yok."dedim aynı onun gibi kısık sesle konuşarak. "Anneme söyleseydin keşke, sana yardımcı olurdu."dediğinde kafamı kaldırıp doğrudan gözlerinin içine baktım. Ayaklarım ne kadar yorulsada Nalan hanımdan yardım talep etmezdim. Edemezdim... "Tamam annemden yardım istemiyorsun onu anladım. En azından Zehra ya da Sıla'dan yardım isteseydin. Onlar sana yardımcı olurlardı."dedi. Ben cevap vermeyip sessiz kalınca "Ela, kendini yormanı istemiyorum."dedi elimi tutup baş parmağıyla okşadı. "Efendim sofra hazır, buyrun."Sıla'nın bizi sofraya çağırmasıyla koltukta doğrulup ayağa kalkmaya çalıştım. Ama Yusuf abi beni kolumdan tutup kalkmama izin vermedi. "Ela" sesi kısık çıkmıştı. Bakışlarımı ona çevirip kafamı salladım. "Yardıma ihtiyacım yok, ama olduğu zaman söylerim. Tamam mı?"dediğimde, gülümseyerek kafasını salladı. Ayağa kalkıp elimden tutarak kalkmama yardım etti. Akşam yemeğinden sonra Metin bey ve Nalan hanım dinlemek için odalarına çekilmişlerdi. Yusuf abi de çalışma odasına geçmişti. Ben ise biraz salonda oturup televizyon izledikten sonra canım sıkılmış bahçeye çıkmıştım. Şimdi kendimi tüm kötülüklerden arınmış gibi hissediyordum. Semra Hanım yoktu, Yasemin yoktu, dahası Semra Hanım'ın o iğrenç bakışları yoktu. Değil onlarla aynı çatı altında yaşamak, onlarla aynı havayı solmak bile istemiyordum artık. Dumanı üstünde tüten çayımdan bir yudum içip önümdeki masaya bıraktım. Daha fazla Semra hanımları düşünüp kendime eziyet etmek istemiyordum. Kollarıma sardığım örtüye daha çok sarılarak arkama yaslanıp gökyüzünü izlenmeye başladım. Hava soğuktu ama yine de çok güzeldi. "Güzelim! Ne yapıyorsun burada, bu soğukta?"Yusuf abinin gelmesiyle hafif yana kaydım. "Hiç, öyle sessizliğin tadını çıkarıyordum. Kaç gündü pek yalnız kalamıyordum."dedim oturması için yanımı işaret ederek. Hemen yanıma çöküp arkasına yaslandı. Kafamı omuzuna yaslayıp gözlerimi kapattığımda o da kafasını kafama yasladı. "Abi, sana bir şey soracağım."dedim kısa bir süre sonra. Yusuf abi konuşmamla kafasını kaldırıp bana baktı. "Tabii seni dinliyorum güzelim."dedi sıcacık bir gülümseme ile. "Antalya'dakiler buraya geldiklerinde burada mı kalıyorlar? Yoksa Murat beylerde mi?"dediğimde soru soran gözlerle baktı bana. "Bizde kalıyorlar da neden sordun?"dedi. "Hiç, sadece merak ettim." "Semra yengeden dolayı soruyorsun değil mi? Ama merak etme bir daha sana asla öyle davranamaz. Babam da amcam da onu uyardılar."dedi kısa bir süre sonra. "Bana öyle bakması ya da öyle davranması umrumda değil. Bu hep alışkın olduğum şeyler, ama annemler hakkında öyle konuşması... Bu kabul edebileceğim bir şey değil. Çünkü benim annem de, babam da öyle paraya tamah eden insanlar değil. Asla da olmazlar."dedim. Semra hanımın o sözleri aklıma geldikçe sinirlerim tavan yapıyordu. "Biliyorum güzelim. Sen Semra yengenin söylediklerini takma, biz hepimiz Kemal amcanın da, Zühre teyzenin de ne kadar iyi insanlar olduğunu kendi gözlerimizle gördük. Şimdi bunları kafana takıp üzme kendini."dedi. Beni kendine çekip şakağımdan öptü. "Takmıyorum ama onlarla aynı çatı altında kalmak da istemiyorum. Onun için geldikleri zaman ben Hilal'erin yanında kalırım." "Onlar?"kaşları aniden çatılmıştı. "Semra yenge dışında herkesle iyi anlaştığını sanıyordum."dedi. Yerinden doğrulup yönünü bana çevirdi. "Yoo herkesle iyi anlaştım zaten. Özellikle de Fırat abi, Yılmaz ve Merve'yi çok sevdim. Ama Yasemin, onu sevmedim. Semra hanım gibi kötü niyetli biri, aynı onun gibi küçümseyici tavırları vardı." Dediğimde Yusuf abinin kaşları iyice çatılmıştı. Sinirden yumruk yaptığı elini tutup hafif sıktım. "Sana kötü mü davrandı? Ya da seni kıracak birşey mi söyledi?"dedi sinirle. Kafamı iki yana salladım. Bana kötü davranamazdı zaten. Öyle bir şey yapsa asla sessiz kalmazdım. Kendimi ezdiren bir kişi asla olmamıştım. Beni ancak engelimden vurabilirdi. Oda artık alıştığım bir durumdu. Acıtıyordu ama eskisi kadar değil... "Hayır öyle bir şey yapmadı. Ama beni sevmediği, benden hoşlanmadığı aşikardı. Benim onu sevmediğim gibi o da beni sevmedi."dedim gülümseyerek. Yusuf abi tam konuşacağı sırada telefonum çalınca, o da susmak zorunda kaldı. Telefonu masadan alıp arayana baktığımda gülümsedim. Derin arıyordu... Derin, teyzemin kızıydı. Teyzeme rağmen bana bir kardeşi gibi davranan, teyzemin aksine çok merhametli biriydi. Teyzemden dolayı ondan uzak durmaya çalıştıkça, o daha çok yanımda yer almaya çalışıyordu. Üniversiteye gittikten sonra da, tatiller dışında pek görüşemez olmuştuk. Uzun zaman sonra sesini duymak bana iyi gelecekti. "Derin!"dedim telefonu açıp kulağıma götürerek. "Ela'm, nasılsın canım?" Sesini duyduğumda onu ne kadar özlediğimi anımsadım. "İyiyim teşekkür ederim canım. Sen nasılsın?" "Ehh iyi valla ne olsun, okul ve ev arasında mekik dokuyorum."dedi. Biraz duraksayıp, "Aslında ben şeyy..." dedikten sonra sustu. Bir şey diyecekti ama söylemekte kararsız gibiydi. "Derin iyi misin? Ne oldu, neden sustun?" "Ben bugün seni görmeye gelecektim ama annem-" "Gerçekleri anlattı. Sizin aileyle bir bağım olmadığını, başkasının çocuğu olduğumu söyledi. Öyle değil mi?"dedim sözünü tamamlamasına izin vermeden. Dediğimle Yusuf abi kafasını telefondan kaldırıp bana baktı. Ardından ayağa kalkıp içeri doğru geçti. Herhalde yalnızken daha rahat konuşabiliriz diye düşündü. "Ela ben gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu olanlara inanmak istemiyorum. Lütfen bana doğru olmadığını söyle"dedi. Derin'in sesiyle bakışlarımı Yusuf abiden çektim. Derin'in bu olanlara inanmak istemediği konuşmasından belli oluyordu. "Maalesef doğru. Senin bu inanmak istemediğin gerçekleri ben bizzat kendim yaşadım." "Biliyorum çok acı bir durum. Duyduğumda çok üzüldüm. Buradan ayrılman herkesi çok üzdü zaten"dedi üzgün bir şekilde. Onun üzüldüğünü biliyordum. Ama herkesin bu duruma üzüldüğünü sanmıyordum. En azından teyzemin üzüldüğünü hiç sanmıyordum. "Teyzemde mi üzüldü?"dedim istemsizce gülümseyerek. "Derin yapma Allah aşkına, senin üzgün olduğunu biliyorum ama teyzem, o değildir. Teyzemin beni pek sevmediğini hepimiz çok iyi biliyoruz." dediğimde Derin'in iç çektiğini duydum. Sustu, birşey diyemedi. O da çok iyi biliyordu ki annesinin beni hiç sevmediğini. Beni neden sevmediğini hâlâ da anlamış değildim. Bir insan neden bir çocuğa kin beslemek ister ki? Bu kadın beni çocukluğumdan beri sevmiyordu zaten. Oysa benim ona hiç bir kötülüğüm dokunmamıştı. Hatta çocukken çok korkardım ondan. "Tamam annemin sana iyi davrandığını söyleyemem. Neden öyle davrandığını da inan bilmiyorum. Ama ben annem değilim. Sana da asla öyle davranmadığımı biliyorsun. Seni hiçbir zaman abimden ve Deniz'den ayırmadım. Şimdi biyolojik ailen ortaya çıktı diye seni asla bırakmam. Sen benim hep arkadaşım ve kardeşim olarak kalacaksın."dedi uzun bir sessizlikten sonra. "Derin'im senden yana hiçbir sıkıntım yok ki, olamaz da. Sen benim için her zaman çok değerli oldun. Biyolojik ailemin yanındayım diye, ya da teyzemin bana olan davranışları yüzünden sana olan sevgim asla değişmeyecek."dedim. Derin ile uzun uzun konuştuktan sonra telefonu kapatıp cebime bıraktım. Artık soğuktan vücudumun ürpermeye başladığını hissettiğimde değnekten destek alıp ayağa kalktım. Dışarısı soğuk olmasaydı, sabaha kadar burada oturup gökyüzünü izlemek istiyordum şu an. Yavaş yavaş salona doğru ilerlediğimde şömine'nin hâlâ sönmediğini gördüm. "Gelmişsin. Ben de sana bakmaya geliyordum."dedi Yusuf abi salonun girişinde durarak. "Hava bayağı soğudu. İçeri girmek zorunda kaldım." Elimi şömine'ye doğru uzatıp ısınmaya çalıştım. "Uyumaya çıktın sanıyordum."dedim. Yusuf abi elindeki bardaklarla yaklaşıp yanıma oturdu. "Yok, sen arkadaşınla rahat konuş diye içeri girdim."dedi. Bende ilk öyle düşünmüştüm. Sonradan gelmeyince uyumaya gittiğini sandım. "Konuştuğum kuzenim idi. Teyzemin kızı."dedim. Anladım der gibi kafasını sallayıp çayından bir yudum aldı. Bardağı her iki elimin arasına alarak sıcak bardağı kavradım. Soğuktan üşüyen vücudum çayı içtikçe ısınıyordu. "İyi anlaşıyorsunuz galiba. Çünkü o aradığında çok mutlu oldun."dediğinde kafamı sallayıp onu onayladım. "Kuzenlerimden en anlaştığım kişi diyebilirim. Üç kuzenim vardı zaten, buradakileri saymazsak eğer "dedim hafif gülümseyerek. "Genel olarak mı?" Kafamı aşağı yukarı salladım. "Sadece bir tane teyzem vardı. Birde halam ama o biz daha küçükken vefat etmişti." "Anladım. Tek teyze olduğuna göre aranız çok iyidir."dediğinde kendi kendime gülmeye başladım. Anlaşmayı bırak beni hiç sevmeyen bir teyzem vardı. "Ama ondan bahsettiğini ya da onunla konuştuğunu hiç görmedim."dedi. "Belki de sandığın kadar iyi anlaşan teyze yeğen olmamışız."dedim. Biraz duraksadıktan sonra Yusuf abi'ye dönüp, "Beni pek sevmeyen bir teyzeye sahiptim."dedim istemsizce gülümseyerek. "Neden?" Omuz silktim. Nedenini bende bilmiyordum ki... "Senin, Zühre teyzenin öz kızı olmadığını biliyor muydu?"dedi "Bilmiyorum. Ama çocukluğumdan beri hep kendi kendime sordum 'bu kadın beni neden sevmiyor' diye. Belki de o yüzden sevmemiştir."dedim buruk bir gülümsemeyle. Aklıma o günler gelmişti. "Biz daha küçükken, teyzem bize geldiği zaman çocuklarının yanıma yaklaşmasına asla istemiyordu. Çocuktum, ama anlıyordum. Derin bir gün benimle ilgilenirken ona öyle bağırmıştı ki..." Ellerimdeki bardağı öyle sıkmıştım ki parmak boğumlarım bembeyaz olmuştu. "Ama Derin, o sanki teyzeme inat daha çok yanıma gelmeye çalışıyordu."dedim gülümseyerek. Yusuf abi elimdeki bardağı alıp masaya koyduktan sonra yönünü bana çevirip ellerimden tuttu. "Teyzen sadece sana karşı mı öyleydi? Yoksa abinlere karşıda mı öyleydi?"dedi kaşlarını çatarak. "Hayır, onlara karşı öyle değildi. Özellikle ablamı çok seviyordu. Ama ablam, onun bana karşı tutumunu gördükçe teyzem ile konuşmuyordu." Dedim. İç çekip yanaklarımı şişirdim. Benim yüzümden teyzem ile ablamın arası açılsın asla istemiyordum. Ablama ne kadar ‘benim için teyzeme kötü davranma, o seni çok seviyor’ desem de, ablam yine de beni dinlemeyip teyzeme soğuk davranıyordu. "Zühre teyze ve Kemal amca o kadının sana öyle davranmasına nasıl izin verdiler anlamıyorum."dedi. Sinirlenip ayağa kalkarak elini saçlarının arasından geçirdi. Sinirden salonun içinde dolanmaya başladı. "Annemin de, babamın da defalarca uyarmasına rağmen, teyzem o huyundan asla vazgeçmedi. Babam da en son onun bizim evle ilişkisini kesmekte çare buldu. Annemi görmeye gelmesine bile izin vermedi."dedim ona bakarak. Ayağa kalkıp onun yanına gitmeye çalıştığımda, beni tekrar yerime oturttu. "Güzelim, acı çektiğin o tüm günler için affet beni olur mu? Senin yanında olamadım." Karşımda diz çöküp ellerini dizlerime koydu. Gözleri dolmuştu. Elimi yanağına götürüp okşadığımda, gözünden bir damla yaş seğirip elimin üzerine düştü. Parmağımla dolan gözlerini silip gülümsedim. "Senin bir suçun yok ki. Senin, benim varlığımdan bile haberin yoktu ki. Eğer daha önceden senin kardeşin olduğumu bilseydin, mutlu olmam için elinden geleni yapardın, bunu biliyorum. O yüzden sakın kendini suçlama"dedim. Ardından onu kendime çekip sıkıca sarıldım. "Seni mutlu etmek için elimden geleni yapacağım. Bu sana bir abi sözü"deyip sarılışıma karşılık verdi. |
0% |