Yeni Üyelik
30.
Bölüm

26. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

 

Herkesin bakışları Emir'in sorduğu soruyla bana dönerken, ben sorusunun verdiği o şaşkınlıkla ağzım açık bir şekilde, aval aval Emir'in yüzüne bakıyordum. Ne demişti o? 'Gönlünü fetheden birileri oldu mu, yoksa gönlünde hâla o adam mı var? Neydi adı... Haa Özgür...' Kafamı karıştıran şey şuydu: 'Bir zamanlar' gönlümde Özgür'ün olduğunu nasıl biliyordu? Dahası Özgür'ü nereden tanıyordu?
Emir bizden koptuktan yıllar yıllar sonra Özgür ile tanışmıştık ve onunla konuştuğumuz zamanlarda da Özgür'den hiç bahsetmemiştim. Hilal'in de söylediğini sanmıyordum. Eğer ki Hilal söylemiş olsaydı mutlaka bana bundan bahsetmiş olurdu.
Geriye tek seçenek olarak Efe kalıyordu. Efe söylemiş olabilir miydi? Efe ve Emir'in araları eskiden çok iyiydi. Birbirlerinden hiçbir şey saklamazlardı. Hala görüşüyor olabilirler miydi peki? Hayır hayır... Efe'nin söylemiş olma seçeneğini de elemem gerekiyordu. Efe, Özgür ile aramızda geçenlerin hiç birini bilmiyordu ki... Ee o zaman Emir Özgür'ü nereden tanıyordu? Kafam şuan allak bullaktı. Parmaklarımı saçlarımdan geçirip Hilal'e baktım. O da benim gibi Emir'in sorduğu soruyla allak bullak olmuştu. Kafasını ne oluyor gibisinden sallayınca omuz silktim. Bende şuan hiçbir şey bilmiyor ve anlamıyordum...

"Özgür kim?"Yusuf abinin konuşmasıyla yerimden hafifçe doğrulup saçlarımı geriye atarak ona baktım. Kaşları merakla kalkmış bir şekilde bana bakıyordu. Onun dışında bakışlarını sürekli üstümde hissettiğim başka biri daha vardı.

Asaf...

"Sadece eski bir tanıdığım. Emir'in de öyle söylediğine bakma öyle bir şey yok"dedim. Yusuf abi'ye baktıktan sonra Asaf'a kaçamak bir bakış attım. Bana öyle bir bakıyordu ki, sanki o adamın ismini bir daha anma der gibiydi... Hoş, o adamın ismini anmak bile beni rahatsız ediyordu ya...
Yusuf abi benim ondan çekinip hiçbir şey anlatamadığımı düşündüğü için tekrar Emir'e dönerek konuşmaya başladı.

"Neden Ela'ya öyle bir şey söyledin? Öyle konuştuğuna göre o adamı tanıyorsun." dedi merakla kaşlarını yukarı kaldırarak. Kafamı kaldırıp Emir'e baktım. Ondan gelecek cevabı Yusuf abi gibi ben de sabırsızlıkla bekliyordum. Özgür'ü nereden tanıdığını çok merak ediyordum.

"Hayır tanımıyorum."dediğinde, daha Yusuf abi konuşmadan hemen atıldım.

"Madem onu tanımıyorsun neden bana öyle birşey söyledin? onu nereden biliyorsun?"

"Bir ara Efe anlatmıştı. Senden konuşunca onun ismi de geçmişti. Ordan aklımda kalmış."dedi. Dediğiyle beraber kaşlarım çatılmıştı. Efe mi anlatmıştı? İyi de Efe birşey bilmiyordu ki... Böyle birşey nasıl olabiliyordu?

"Efe mi?"dedim anlamaz ve bir o kadar da dumura uğramış bir şekilde.

"Evet, biliyorsun ki Efe, Hilal ve Sen ile birbirimize her şeyi anlatırdık."dediği zaman onu kafamla onayladım. Doğruydu. O zamanlar birbirimize her şeyi anlatırdık. Ama şöyle bir şey vardı ki, Emir bizden çok Efe ile anlaşırdı. Ondan hiç birşeyi saklamazdı. Tek bir konu dışında...

Ablamm...

O zamanlar Emir'in ablamdan hoşlandığını ben ve Hilal anlamıştık. Bunu ona sorduğumuzda kızarıp kaçamak cevaplar vermişti. Bizim anlamamamız için elinden geleni yapsa da bizden kaçmamıştı. Efe çok da medeni bir insan olmadığı için Emir onun yanında ablamın ismini dahi anamıyordu. Efe sadece bu konuda biraz agresifti. Ablamla benim hayatıma kimsenin girmesini istemiyordu. Hoş, beni isteyen kimse de çıkmamıştı karşıma. Bi Asaf vardı... Onun da duygularının tam olarak gerçek olup olmadığını kestiremiyordum.

Efe'nin aksine Mert abi daha olumluydu bu konularda. Bana da, ablama da, Hilal'e de her zaman hiç bir konuda ondan çekinmememiz gerektiğini, onu bir arkadaş, bir dost olarak görüp onunla istediğimiz herşeyi paylaşabileceğimizi dile getirirdi hep.

Benim anlamadığım şey şuydu: Efe, ismimizi bir erkekle yan yana getirmek istemezken nasıl oluyordu da Emir'e, Özgür'den hoşlandığımı söylemişti? Üstelik Efe'ye hiçbir şeyden bahsetmemiş olmama rağmen...

Asaf hızla ayaklanınca bakışlarım hemen ona kaydı. Bakışları kısa bir anlığına beni bulunca kafasını çevirip yürüyerek yanımızdan uzaklaştı.
Neydi bu şimdi? Niye çekip gitmişti? Hilal dönüp bana ne oluyor dercesine göz kırptığında omuz silktim. Ben de anlamamıştım ki... Niye durup dururken kalkıp yanımızdan gitmişti ki? Özgür'den bahseden ben değilimdim ki. Hatta Emir, Özgür konusunu açınca bundan aşırı derecede rahatsızlık duymuştum.

"Ondan hiç bahsettiğini duymamıştım." Yusuf abinin konuşmasıyla kapıda olan bakışlarım ona dönmüştü. Ne dediğini tam idrak edemediğim için yüzüne aval aval bakıyordum. Aklım Asaf'ta kalmıştı. Ağzımdan 'hıı' diye bir ses çıktığında Yusuf abi koluma dokunup, "Ondan hiç bahsettiğini duymamıştım dedim."dedi. Derin bir nefes alıp verdikten sonra, önce Emir'e ardından da Yusuf abi'ye bakarak konuşmaya başladım.

"Dedim ya sadece eski bir tanıdığım. Çok da önemli biri değil. O yüzden anlatma gereği duymadım."dedim. Çünkü artık Özgür ile ilgili hiçbir şey ne duymak ne de konuşmak istiyordum.
Ayrıca bu konuyu Efe ile yalnız başıma konuşacaktım...

****************

Yarım saat olmuştu Asaf yanımızdan çekip gideli ve hala dönmemişti. Bir tarafta kafam onda iken diğer taraftan da ortamdaki sohbete katılmaya çalışıyordum. Yusuf abinin aklı hâlâ Özgür'de kalsa da benim o konu hakkında konuşmak istemediğimi anlayıp daha fazla üstelemeyerek konuyu kapatmıştı. Kulağıma yaklaşıp, 'bu konuyu şimdilik kapatıyorum ama sadece şimdilik. Bu konuyu tekrar konuşacağız'demişti kulağıma fısıldayarak.

Selim enişte benim yaşadıklarımı az çok bilse de, oturduğumuzdan beri hiç bir şekilde yorum yapmamıştı. Birlikte yemeğe gittiğimiz o gün olanlara bizzat kendisi şahit olmuştu. Özgür'ü Nil ile beraber masada görünce çok kötü olmuştum ve hemen orayı terk etmiştim. Hilal de yaşadıklarımı kısaca Selim enişteye anlatmıştı. Yusuf abilere Özgür'ün sadece eski bir tanıdığım olduğunu söylediğimde bana bakıp tebessüm ederek yanımda olduğunu göstermişti. Selim enişteye eskiden de çok büyük sevgim ve saygım vardı. Ama onu tanıdıkça, Hilal'e verdiği değeri gördükçe ona olan saygım kat ve kat daha da büyüyordu. O benim için artık bir ağabey gibiydi. Onun Mert abiden, Yusuf abiden ve Efe'den hiçbir farkı yoktu benim gözümde...

"Güzelim iyi misin? Nerelere daldın öyle?"Yusuf abinin koluma dokunmasıyla kendime gelerek oturuşumu hafif dikleştirip ona doğru baktım.

"Yok bir şey abi öyle sizi dinliyordum." dedim. Halbuki ortamdan tamamen kopmuştum artık. Neyi konuştukları hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bedenim buradaydı ama aklım başka yerdeydi.

"Bizi mi dinliyordun? Ama Emir kaç defa sana seslendi duymadın."kafamı kaşıyıp bakışlarımı yere indirdim. Kafamın onlarda olmadığını, dalıp gittiğimi anlamışlardı.

"Kusura bakma dalmışım seni duyamadım."dedim üzgün biri ifadeyle.

"Diyordum ki: Yarın başlasak mı?"

"Neye?"dedim anlamaz gözlerle.

"Fizik tedaviye. Bence daha fazla zaman kaybetmeyelim."dediğinde kafamı olumlu anlamda salladım. Doğru söylüyordu daha fazla zaman kaybetmemem gerekiyordu. Geç bile kalmıştım.

"Tamam o zaman bu akşam iyice dinlenmene bak. Çünkü yarın fazlasıyla egzersiz yaptıracağım sana"deyip göz kırptığında sadece gülümsemekle yetinmiştim. Tedaviye başladığımda ziyadesiyle yorulacağımı ve canımın çok yanacağını tabii ki de biliyordum. Bu beni korkutan birşey değildi. Hayatım boyunca yaşadığım şeydi sonuçta...
Değneğe tutunarak ayağa kalktığımda Yusuf abi ve Hilal bana ne oldu dercesine baktılar.

"Su içeceğim."dedim. Hilal hemen Selim eniştenin yanından kalkıp bana doğru geldi.

"Roz sen otur ben gider alırım."dediğinde kafamı iki yana sallayıp reddettim. İçerisi fazlasıyla sıcak olmuştu ve artık terlemeye başlamıştım. Biran önce buradan çıkmam gerekiyordu. Sıcaktan hararet basmıştı bana.

"Mavişim sen otur ben kendim alabilirim. Hem mutfağa kadar yürürsem biraz iyi olur ayaklarım için." Yüzüne bakıp şirince gülümsediğimde kafasını sallayıp Selim eniştenin yanına tekrar oturdu. O da biliyordu ki birazcık yürümeye ihtiyacım vardı. Yusuf abi tam itiraz edeceği zaman Hilal onu durdurup beni ondan kurtardığında Hilal'e bakıp teşekkür bâbında gözlerimi yumdum.
Yavaş ve temkinli adımlarla kış bahçesinden çıkıp mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Yürüdükçe ayaklarımın ve belimin sabahki ağrıya göre çok daha az ağrıdığını farkettim..Mutfağa girdiğimde Sıla da elinde çay tepsisi ile mutfaktan çıkmak üzereydi.

"Buyrun efendim birşey mi istemiştiniz?" diye sorduğunda kafamı iki yana sallayıp kenara çekildim kapıdan geçmesi için.

"Hayır Sıla'cım sen işine devam edebilirsin. Ben su içeceğim sadece" ona böyle hitap etmeme bir an şaşırsa da hemen yüzündeki o şaşkın ifadeyi silip tebessüm ederek mutfaktan çıktı. Sıla gittikten sonra tezgaha yaklaşıp dolaptan bir su bardağı alıp buzdolabına yöneldim. Buzdolabını açarak içinden su şişesini çıkarıp bardağımı doldurarak tekrar geri koydum. Bardağı dudaklarıma götürüp bir dikişte hepsini içtim. İçerisi o kadar sıcak olmuştu ki bedenim iyice mayışmıştı. Soğuk su içtikten sonra ferahlamıştım ama yine de susuzluğum geçmemişti.
Tekrar buzdolabına yönelmek için arkamı döndüğümde, Asaf'ı hemen dibimde görmemle elimdeki bardak yeri boylamıştı.

Ne ara dibime kadar gelmişti de ben duymamıştım?

"N-niye ö- öyle sessizce yaklaşıyorsun...? Ko-korktum..."dedim kekeleyerek. Onu birden karşımda görmek beni korkutmuştu. Hiç ses çıkarmadan sadece gözlerime bakıyordu. Birkaç saniye sonra üzerimdeki o korkuyu atıp niye öyle bakıyorsun der gibi kafamı salladım. Hiçbir tepki vermeyip sadece sessizce bakmakla kalmıştı.

"Bir şey mi istiyorsun?" Yine cevapsız kalmıştım. Yine o sessiz haline bürünmüştü. Neden yanımızdan çekip gittiğini, neden şimdi böyle davrandığını merak ediyordum. Ben bunların cevaplarını ararken onun böyle davranması beni iyice çıkmaza sokuyordu.

"İyi misin?"diye sordum bu sefer. Yine cevap yok... Yine sessizlik... Ne yapmaya çalıştığını anlamakta güçlük çekiyordum şuan. Neyin sessizliğiydi bu?
Sırtımı tezgaha dayayıp gözlerimi kapatarak derin derin nefes alıp verdim. Gözlerimi açıp yüzüne baktıktan sonra kafamı çevirerek yanından geçip kapıya doğru yürümeye başladım. Onunla daha fazla bu sessizlik oyununa devam edemezdim.
Kırılan cam parçalara basmamak için kenardan yürüyüp kapıya ilerledim.

"Ona olan sevgin bu kadar çok muydu da herkes tarafından biliniyor?" Asaf'ın sesiyle adımlarım kapıda durdu. Bugün Özgür hakkında fazlasıyla konuşulmuştu. Ve bu beni yeteri kadar rahatsız etmişti. Artık onunla ilgili hiçbir şey konuşmak istemiyordum. Üstelik geçmişte olan bir şeyden söz ediyordu. Şimdi Özgür'e karşı içimde sevgi kırıntısı dâhi yokken bunları dile getirmek çok saçmaydı.
Kafamı çevirip Asaf'a baktım. Her iki eli cebinde durmuş bir şekilde bana bakıyordu. Yavaş adımlarla yürüyüp tam önünde durarak doğrudan gözlerine baktım.

"Kim biliyormuş?"dedim gözlerimi kısarak. Hilal ve Seren yenge dışında kimseye anlatmamıştım. Tabii Seren yenge yüzünden Mert abi de olanları duymuştu. Efe'nin nasıl öğrendiğini hâlâ da bilmiyordum. Ayrıca özelimi kime anlatıp kime anlatmayacağım sadece beni ilgilendiren bir şeydi...

"Emir."dedi kısa bir süre sonra. Gözlerimi yumup sabır diledim. Şimdi ona açıklama yapsam onu önemsediğimi düşünürdü. Onu önemsediğim bir gerçekti evet ama bunu onun bilmesine gerek yoktu. Hatta ve hatta bu hissettiklerim önemsemekten çok daha fazlasıydı. Asaf'ı yakınımda görmek beni deli gibi heyecanlandırıyordu. Bunu çok geç fark etmiş olabilirdim ama bu bir gerçekti.

"Keşke deminki susma oyununa devam etseydin."dedim hiçbir açıklama gereği duymadan. Dönüp gideceğim sırada kolumdan tutup beni kendisiyle birlikte mutfaktan çıkarttı.

"Ne yapıyorsun, bırak beni?"dedim kolumu elinden kurtarmaya çalışarak. Bana dönerek eğilip hızlıca beni kucağına aldığında tam debelenecektim ki gözlerini gözlerime dikti.

"Ela göz uslu dur yoksa beline yine ağrı girecek."dedi. Koridoru geçerek çalışma odasının kapısını açıp içeri girdiğinde kapıyı ayağıyla kapatarak beni yavaşça yere indirdi. Beni yere indirdiği gibi ondan uzaklaşmaya çalıştım. Ona yakın oldukça hislerim ayyuka çıkıyordu. Antalya'dan döndüğümüzden beri onu görmemiştim ve onu ne kadar özlediğimi anımsıyordum. Antalya'dan döneli daha iki gün bile olmamıştı. Bu kısa sürede onu bu kadar özlemem normal miydi?

Ben geri geri gittikçe Asaf üzerime üzerime geliyordu. Ve o kara gözlerini gözlerimden hiç çekmiyordu. Sırtım masayla buluşunca artık gidecek bir alanım kalmamıştı. Aramızda bir adım kadar mesafe bıraktıktan sonra kolumdan tutarak beni kendine çekip yüzlerimizi birbirine yaklaştırdı. Şuan kalbim haddinden fazla atıyordu... Onu böyle yakınımda görmek, gözlerinin en derinine bakmak, yüzümde onun nefesini hissetmek, beni nefessiz bırakıyordu...

"O herifin ismini değil senin ağzından duymak, isminin onunla anılmasına bile tahammül edemezken Emir'in gelip o adama hâlâ birşeyler hissettiğini söylemesine dayanamıyorum. Biliyorum o söylenilen herşey geçmişte kaldı. Ama ne yapayım o adamın isminin seninle anılması bile beni çileden çıkarıyor. O yüzden yanınızdan çekip gittim."dedi kulağıma eğilip fısıldayarak. Ben onun dedikleriyle kendimden geçmiş bir şekilde kafam eğik yere bakarken eliyle çenemi kavrayıp yüzüne bakmamı sağladı.

"Ela göz görmüyor musun? Seni deli gibi kıskanıyorum."dedi. Beni kıskanmıştı... Böyle bir şey olabilir miydi gerçekten? Böyle düşününce bile içimde bir şeylerin uçuşmaya başladığını hissettim.
Bir kelebek misali...

Kafasını hafif öne eğerek göz göze gelmemizi sağladı. Bir an dünya dursun, kara gözlerini benden hiç ayırmasın istedim... Gözlerinde kaybolup gitmek istedim... Kafamda sanki şimşek çakmış gibi olup irkilerek kendime geldim. O düşünceleri hemen kafamdan silip Asaf'ı omuzundan ittirerek kendimden uzaklaştırdım. Bana bu kadar yakın olması şuurumu kaybettirecekti bir gün.

"Bana bir daha sakın bu kadar yaklaşma!" dedim sesimi yüksek tonda çıkarmaya çalışarak. Sesim titrek ve bir o kadar da kekeleyerek çıkmıştı aslında. Onu her gördüğümde böyle karmakarışık mi olacaktım? Elini dudağına götürerek hafif sırıttı. Ardından birkaç adım daha gerileyip kalçasını kitaplığa dayayarak bana baktı. Şuan aşırı kızardığımın farkındaydım ve bu onun fazlasıyla hoşuna gitmişe benziyordu. Bakışlarımı kaçırıp ona odaklanmamaya çalıştım.

"Ela!"kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda bu sefer bana ciddiyetle baktığını gördüm. Tekrar yanıma yaklaşıp yüzüme dokundu.

"Antalya'ya gitmeden önce seninle bir anlaşma yapmıştık. Her ne kadar hislerime karşılık vermeyeceğini söylesen de yine de arkadaş kalacağımızı söylemiştin. Tamam Antalya'da çok saçma davrandım, hatalıydım. Bunu kabul ediyorum. Ama hatalı olan sadece ben değildim. Sen de o gün Semra yenge ve Yasemin'in yalan yanlış kunuştukları herşeye hemen de inanmıştın."dedi. Eli hâlâ çenemdeydi. Evet, söylediği her şey doğruydu. Onların konuşmalarını duyunca Asaf'ın bana acıdığı için benimle ilgilendiğini düşünmüştüm. Benim yerimde kim olsaydı böyle düşünmez miydi ki zaten? Sonrasında yaptığımın yanlış olduğunu anlasam da artık çok geç olmuştu. Asaf bana kızıp soluğu Yasemin'in yanında almıştı. Benim kızdığım nokta da oydu ya zaten... O yüzden onu sevip onun yanında olmak isteyen yanıma rağmen yapamıyordum, ona güvenemiyordum.

"Ela, Antalya'da olup biten her şeyi geride bırakalım lütfen! Seninle arkadaş kalmak değil, se-"dediğinde sözünü tamamlamasına izin vermeden kafamı geri çekip ellerinden kurtuldum.

"Olmaz. Sana daha önceden de söyledim ben kimseyi hayatımda istemiyorum. Kendime bir yol çizdim ve bu yolda tek başıma devam edeceğim. Ne sen ne de bir başkası."dedim. Bir daha aynı acıları çekecek kadar güçlü değildim ben. Kendimde o gücü bulamıyordum.

"Ela izin ver o yolda beraber yürüyelim, el ele. İnan ki elini asla bırakmam, ömrüm yettiğince yanında olurum."dedi elimi tutarak. Kafamı iki yana salladım. Olmazdı. Onun elini tutmak istesem de tutamazdım.

"Olmaz..." Elimi çekip değneğe daha sıkı tutundum. Bütün ağırlığımı elimdeki değneğe verirken düşmemek için çabaladım.

"Neden? Hâlâ bana güvenmiyor musun? Seni üzeceğimi mi düşünüyorsun? Ela seni bu kadar severken, seni bırakıp asla gidemem ki..."dedi. O böyle konuştukça ona karşı ördüğüm duvarlar yıkılıyordu sanki. Ördüğüm duvarların yıkılmaması için bu odadan biran önce çıkmam gerekiyordu.

"Asaf... Olmaz... Lütfen! Bak ben üzülmekten ziyade, senin yanlış karar verip sonrasında pişman olmandan korkuyorum. Pişman olduğun zaman sende üzülürsün bende."deyip kapıya yöneldim. Bir an önce buradan çıkmam lazımdı. Çünkü onunla yalnız kaldıkça hislerim depreşiyordu. Onunla zaman geçirdikçe ona tutuluyordum. Ve böyle hissettikçe gardımı kaybediyordum.

"Ela! En azından arkadaş kalalım, Antalya'ya gitmeden önceki gibi. Lütfen!" Hiçbir şey demeden kapıdan çıkıp gittim. Ona verecek hiçbir cevabım yoktu. Asaf'la arkadaş kalmak... Hemde onu severken... Onu severken onunla arkadaş kalabilir miydik ki...? Amca çocukları olduğumuz için haliyle her zaman yanyana olacaktık evet. Ama buna ne kadar dayanabilirdim bilmiyorum.

********

Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes evlerine dağılmıştı. Nalan Hanım, Metin Bey ve Yusuf abi kendi odalarına çıkarken ben salonda oturmuş açtığım filmi izliyordum. Yusuf abi ve Metin Bey dinlenmem için odama çıkmamı söyleseler de reddedip salonda oturmuştum. Akşama kadar odamda uzanıp dinlendiğim için şimdilik çıkmak istememiştim.

Yarım saattir izlediğim filmden hiç bir şey anlamadığım için televizyonu kapatıp kumandayı masaya bıraktım. Aklım hâlâ Asaf'ta iken kendimi hiçbir şeye veremiyor, Asaf dışında hiçbir şey düşünemiyordum. Kendimi birdenbire onu düşünürken buluyordum. O yüzden yarım saattir izlediğim filmin konusunun ne olduğunu bile anlamamıştım. Aklım fikrim onunla dolmuştu. Ne ara onun aşkıyla böyle dolup taşmıştım? Onu neden bir türlü aklımdan çıkaramıyordum?

İç çekip derin nefes aldıktan sonra ellerimi gelişi güzel topladığım saçlarıma daldırıp saç diplerimi ovmaya başladım. Saç diplerimi biraz ovduktan sonra her iki elimle kafama baskı uygulayıp sıktım. Sanki kafama uyguladığım baskıyla Asaf'ı aklımdan çıkarabilecekmişim gibi... Böyle olmayacaktı biliyordum. Benim Asaf'ı düşünmemem için kafamı başka şeylerle meşgul etmem gerekiyordu.

Ama ne?

Dudağımı ısırıp düşünmeye başladım.
Birkaç saniye sonra aklıma gelen şeyle telefonumu masadan alıp saate baktım. Efe'yi arayabilirdim.
Saat 1'e çeyrek vardı. Muhtemelen Efe şu an uyanıktı. Hiçbir zaman erken uyuyanlardan olmamıştı. Onu arayıp hem biraz kafamı meşgul ederdim hem de Emir'in bugünkü anlattıklarını sorardım. Telefonu açıp rehbere girerek Efe'yi aradım.

Dıt... Dıt... Dıt... Dıt... Dıt...

Uzun çalışlar ardından nihayet telefonun diğer ucundan Efe'nin sesini duyabilmiştim.

"Hayırdır ikiz gecenin bu saatinde?"dedi telefonu açarak.

"Hiç, öyle sesini duymak istedim."dediğimde, ahizeden küçük çaplı bir kahkaha sesi işittim.

"Bu saatte mi?"dedi. Sanki beni görecekmiş gibi sadece kafamı salladım.

"İkizcim, seni senden daha iyi tanıdığımı unuttun herhalde? Sen bu saatte ancak canın sıkıldığında ya da içini dökmek istediğinde ararsın. Bu saatte beni özlediğin için aradığını sanmıyorum." Küçük bir serzenişte bulunup tekrar konuşmasına devam etti.
"Şimdi söyle bakalım, canın mı sıkkın yoksa başka bir şey mi?"dedi.

"Sana sormak istediğim bir şey var."diyerek direkt konuya girmek istedim.

"Bu saatte?"

"Ne varmış saatte? İkide bir aynı şeyi deyip duruyorsun. Hem senin geç yattığını biliyoruz da o yüzden aradık."dedim kızgın bir şekilde. Efe'ye, Emir'e anlattıklarından dolayı zaten kızgındım.

"Tamam tamam ne kızıyorsun? Hadi bekliyorum, sor bakalım ne soracaksan."

"Emir ile hâlâ konuşuyor musunuz?" Bir kaç saniye duraksadı.

"Hakan abinin kuzeni olan Emir'den mi bahsediyorsun?"

"Evet ta kendisi." Benim ondan başka tanıdığım Emir yoktu.

"Konuşuyoruz da, bunu neden sordun?"

"Türkiye'ye geri dönmüş."dedim sorusunu es geçerek.

"Biliyorum... Sen gece gece Emir'den bahsetmek için mi beni aradın?"dedi sesini yükselterek. Emir'den bahsetmem onu kızdırmıştı.

"Biliyorsun...? Ben sizin bu kadar sık konuştuğunuzu bilmiyordum. Dahası kendi özelini bırak, benim özelimi anlatacak kadar samimi kaldığınızı bilmiyordum."dedim sinirle gülerek.

"Ela ne saçmalıyorsun? Ben senin özelini kime anlatmışım? Ayrıca sana bunu kim söyledi?" Sesi biraz önceye nazaran daha sert ve öfkeli çıkmıştı.

"Benim Özgür'den hoşlandığımı falan söylemişsin Emir'e. Emir'e neden söyledin? Ben sana Özgür ile ilgili duygularınmdan bahsetmemişken sen nasıl anladın ki?"dedikten hemen sonra telefonun diğer ucundan Efe'nin homurdandığını duydum.

"Bir dakika bir dakika! Sen hangi duygulardan bahsediyorsun? Özgür ile sadece arkadaş değil miydiniz?"dedi. Kaşlarım istemsizce çatılırken Efe'nin ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Efe eskiden Özgür'den hoşlandığımı bilmiyorsa madem, neden Emir'e, Özgür'den hoşlandığımı söylemişti? Bunu kendi içimde tartıp biçerken hiçbir yanıt bulamıyordum.

"Ela!"ahizeden gelen yüksek sesle düşüncelerimden sıyrılıp tekrar Efe'ye döndüm.

"Sen Emir'e neden öyle söyledin?"diye sordum. Bunun cevabını merak ediyordum.

"İlk önce sen bi cevap ver. Özgür ile sadece arkadaş değil miydiniz?"

"Evet arkadaştık. Sonradan ona karşı bir şeyler hissettiğimi düşündüm. Zaten kendisi evlendi. Yakında çocuğu oluyor."dedim Özgür konusunu açmasın diye. Aramızda kısa bir sessizlik oluştu.

"Üzülme... Hem zaten o Özgür'den hiçbir zaman haz etmiyordum. Sırf Hilal'in arkadaşı diye sesimi çıkarmıyordum."dedi kısa bir süre sonra. Efe'nin dediği ile kendi kendime gülmeye başladım. Demin sinirlenen kardeşim şimdi üzülmeyeyim diye beni teskin etmeye çalışıyordu. Üzülmüyordum zaten... Ben o defteri bir daha hiç açılmamak üzere kapatmıştım.

"Üzülmüyorum... Dediğim gibi sadece öyle düşünmüştüm."dedim. Asaf'ı tanıyıp sevdikten sonra Özgür'e hissettiklerimin sadece arkadaşlıktan ibaret olduğunu anlamıştım. Ve o arkadaşlık da davranış ve tutumundan sonra yok olmuştu..Asaf'a duyduğum sevgi ile Özgür'e duyduğum sevgi arasında çok fark vardı. Özgür'ün yanında hiçbir zaman kalbim deli gibi atmıyordu. Ama Asaf... O bambaşkaydı. Onun yanındayken kendimi kaybediyordum sanki.

"Madem ki hiç birşey bilmiyordun, neden Emir'e, Özgür'den hoşlandığımı söyledin."dedim merak ettiğim soruyu sorarak.

"Şey..."deyip hafif öldürdükten sonra boğazını temizleyerek devam etti. "Emir ile ne zaman konuşsam sürekli sizlerden bahsediyordu. Bende Emir'in senden hoşlandığını düşündüm ve senin..."

"Ve benim Özgür'den hoşlandığımı söyleyip Emir'in önünü kesmeye çalıştın."dedim sözünün devamını getirerek. Efe daha konuşmadan tekrar söze girdim.

"Nasıl öyle bir kanıya vardın bilmiyorum ama Emir sadece çocukluk arkadaşımdı. Bak sadece arkadaşımdı diyorum. O yurt dışına çıktıktan sonra arada bir konuşuyorduk zaten. Bu iki sene içinde toplasan iki defa konuşmuşluğumuz ya olmuştur ya olmamıştır. O yüzden Emir'in benimle ilgili duyguları yok. Sen yanlış yorumlamışsın." Efe ile konuşup bizi ona sormuş olabilirdi ama çok nadir bizimle iletişime geçtiği için benim ve Hilal için artık sıradan biri olmuştu. Tekrar eski arkadaşlığımıza geri dönebilecek miydik bilmiyordum. Bunu bize gösterecek olan zamandı.
Efe'nin düşündüğü gibi bir şey kesinlikle yoktu. Emir'in bana karşı hislerinin olması imkansızdı. Çünkü Emir ablama deli gibi sevdalıydı. Sevdası hâlâ devam ediyor muydu bilmiyordum. Bunu da zamanla anlardık.

"Ama o sürekli sizden bahsedince bende öyle düşündüm. Malum Hilal nişanlıydı. Ablam desem Emir ile pek de samimi değildi. Ee geriye de sadece sen kalıyorsun."dediğinde kafamı hızlıca iki yana salladım. Sanki dediklerime inanmamış gibi bir tavrı vardı.

Efe herşeyi yanlış anlamıştı...

"Efe yok öyle bir şey, Emir ile sadece arkadaştık. O dediğin imkansız bir şey çünk-"sözümü tamamlamadan sustum. Az kalsın Emir'in ablama aşık olduğunu ağzımdan kaçıracaktım.

"Çünkü ne?"dedi. Telefonu kulağımdan çekip bir kaç saniye bekledikten sonra derin bir nefes alıp tekrar kulağıma götürdüm.

"Çünkü... Emir başkasına aşık... Yani aşıktı."dedim.

"Kime?"

"Bilmiyorum."

"Aşık olduğunu nereden biliyorsun?"

"Biliyorum işte, ama kim olduğunu bilmiyorum."diyerek yalan söyledim. Efe bir kaç dakika sessiz kalıp düşünmeye başladı.

"Peki sen bunları nereden biliyorsun? Emir mi anlattı?"dedi.

"Emir'in aşık olduğunu mu? Hayır o anlatmadı. Daha bizimle olduğu zamanlarda biliyordum."

"Her ikisi de"dedi Özgür'ü de kastederek.

"Onu Emir kendisi söyledi."

"Ne zaman? Onunla konuşmadığını söylemiştin?"

"Evet uzun zaman olmuştu konuşmayalı.
Ama bugün bize gelmişti. Hatta o kadar değişmişti ki onu ilk gördüğümde tanımadım."dediğimde Efe'nin karşı taraftan nasıl tepki verdiğini az buçuk tahmin ediyordum.
Efe'ye bu akşam olanları, Emir ile Yusuf abilerin arkadaş olduklarını kısaca anlattıktan sonra telefonu kapatıp yukarı çıkmıştım. Saat epey geç olmuştu ve uykum olmasa da artık uyumam gerekiyordu.

Yarın benim için birazcık yorucu bir gün olacaktı...

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. Sevgiler...

Loading...
0%