Yeni Üyelik
31.
Bölüm

27. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Ertesi sabah geç yatmama rağmen güne erken uyanmıştım. Sabah yorulacağımı bildiğimden midir bilmiyorum ama dün gece pek bir rahat uyuyamamıştım. Kısa bir duşun ardından saçlarımı kurutup giyinerek aşağı inmiştim.
Aşağı indiğimde Meryem teyze ve Fatma abla dışında kimse uyanmamıştı. Fatma abladan kahve isteyip bahçeye çıkarak temiz hava almak istemiştim. Beni ancak temiz hava ve sert bir kahve kendine getirebilirdi. Bahçede kahvemi içip temiz hava aldıktan sonra biraz daha bahçede kalıp içeri geçmiştim. Daha kahvaltıya geçmeden Yusuf abi bir sürprizi olduğunu söyleyip beni evin bir kat aşağısına indirerek üç dört oda büyüklüğünde bir odanın önüne getirip yavaşça kapıyı açmıştı.
Kapının açılmasıyla birlikte benimde gözlerim kocaman açılmıştı. Bir fizik tedavi merkezinde bulunması gereken ne varsa bu odada vardı; Yürüme robotlarından tut dambılına kadar... Daha önce hiç görmediğim ve ne işe yaradığını bilmediğim bir sürü alet bulunuyordu. Odanın en köşesinde de bana göre dizayn edilmiş bir havuz vardı. İşime yarayan yaramayan ne varsa hepsini bu odaya doldurmuştu.
Bu odayı ne zaman düzenlediğini sorduğumda ise, biz daha Antalya'da iken yaptırdığını söylemişti.

Günümün yarısından fazlasının geçeceği oda da biraz daha kalıp aletleri inceledikten sonra Yusuf abi ile beraber yukarı çıkıp kahvaltıya geçmiştik.
Kahvaltıyı yaptıktan yarım saat sonra Emir gelmişti. Emir'i tedavi odasına gönderip odama çıkarak üzerime tedaviye uygun rahat bir şeyler giyindikten sonra Emir'in yanına inmiştim.

Emir ile geçen yaklaşık dört saatlik yorucu tedavinin ardından bitkin bir halde verandaya geçip kendimi gelişigüzel kanepeye atmıştım. Şuan bir saattir uzandığım yerden yorgun ve bitkin bir şekilde Yusuf abi ve Emir'in sohbetine maruz kalmıştım. Odama çıkacak takatim yoktu. Uzun zaman olmuştu kendimi bu kadar yorgun hissetmediğim.

"Bu kadar çok mu yoruldun?"Emir'in sesiyle kafamı çevirip ona baktım. Yusuf abi ile karşımda oturmuş kahve içiyorlardı. Kafamı sallayıp tekrar gözlerimi yumarak uyku moduna geçtim. Dün gece çok geç uyuyup sabah da erken saatte uyanmıştım ve şu an aşırı yorgun olduğum için uyumak istiyordum.

"Açıkçası bu kadar yorulacağını tahmin etmemiştim. Sen çabuk pes ettin. Senden daha iyi perform-"daha cümlesini tamamlamadan kafamı kaldırıp gözlerimi belerterek ona baktım. Ne demek çabuk pes ettin? Dört saat boyunca aralıksız çalışan sanki oydu.

"Tamam tamam şaka yaptım."dedi gülerek. Kaşlarımı çatıp hafif doğrulmaya çalışarak oturur pozisyona geçtim. Eğer tanıdığım eski Emir ise benim burada rahatça uzanıp uyumama asla izin vermeyecekti.

"Hiç değişmemişsin. Yine eskisi gibi sinirlisin."dedi. Masadaki kahvesine uzanıp eline alarak içmeye başladı.

"Sen de eskisi gibi şakacısın."dedim manalı manalı bakıp yüzümü buruşturarak.

"Ela mı sinirli?"Yusuf abi bana bakıp ardından da Emir'e bakınca Emir onu kafasını sağlayarak onayladı.
Evet çocukken agresif bir yapıya sahiptim ama bu olduğum durumdan kaynaklanan bir şeydi. Etrafımdaki bütün çocuklardan farklıydım ben. Etrafımdaki herkes gülüp koşup oynarken, ben tekerlekli sandalyeye konulmuş bir şekilde onların koşup eğlenmesini izliyordum. Ben de onlar gibi koşup eğlenmek isterken, değil koşmak oturduğum sandalyeden bile kalkamıyordum. Ve haliyle bu durum da beni angresifleştiriyordu. Kimi zaman, abime, kimi zaman ablama, kimi zaman da Efe'ye, Hilal'e ve Emir'e patlıyordum. Ama zamanla bazı şeyleri kabul ederek o agresifliğimi bırakmıştım.
O zamanlarda yaşadıklarım bana çok şey katmıştı. Sahip olamadığım şeylerin ne kadar kıymetli ve değerli bir hazine olduğunu anlamıştım; Hissetmek, rahatça konuşabilmek, ayağa kalkabilmek, adım atabilmek gibi... Ben bunların hepsini yavaş yavaş, acı çeke çeke kazanmıştım...

"Aa doğru, seni ilk gördüğümde yanına yaklaşmaya korkuyordum."dedi Yusuf abi gülümseyerek. Ardından ayağa kalkıp yanıma gelerek sağ kolunu omuzuma atarak beni kendine doğru çekip şakağımdan öptü.

"Aşk olsun abi... O korkmuş halin miydi? Oysa yanımdan bir dakika bile ayrılmak istemiyordun." Ters bir bakış atıp ondan uzaklaşmaya çalıştım. Beni kendine daha çok çekip gülerek yanağımdan öptü.

"Şaka yapıyoruz güzelim. Sen yorgun olduğun için biraz seninle uğraşıp güldürmek istemiştik. Ama sen biraz ters tepki verdin."dedi sağ kaşını hafif yukarı kaldırarak.

"Yaşadığım şeyler kolay olmadığı için öyle sinirli görünmem gayet de normal değil mi? Ayrıca Emir'in öyle dediğine bakma, ben sinirli falan değildim. Yani... Emir'in dediği kadar değildim."dedim gözlerimi kısıp ardından da Emir'e baktım. Bana bakıp tebessüm ettikten sonra elindeki kahve fincanını masaya bıraktı.

Yusuf abinin de, Emir'in de bana takıldıklarını elbette ki biliyordum...

"Şaka bir yana, sen gerçekten çok güçlüsün Ela. Dün akşam seni öyle karşımda görünce çok şaşırdım. Yani... Seni burada görmek dışında, seni ayakta görmek, hemde hiç kimsenin yardımı olmadan... İtiraf etmem gerekirse senin bu kadar toparlanabileceğini beklemiyordum..." Benim hastalığımdaki kişilerin toparlanması veyahut iyileşmesi tam bir mucizeydi ve o mucizenin bir örneği de bendim. Bu çok zor olmuştu ama başarmıştım.

"Hatırlarsan seni en son gördüğümde tekerlekli sandalyeye bağlıydın. Zühre teyze ve Kemal amcanın yardımıyla zar zor kalkabiliyordun. Ama şimdi... Karşımda birçok şeyi başaran bir Ela duruyor. Seni böyle gördüğüm için çok mutlu oldum."dedi gülümseyerek. Emir'in gözlerindeki şaşkınlığı ve mutluluğu görebiliyordum. Bunu dün akşam beni ayakta görürken fazlasıyla belli etmişti.
Yusuf abi, Emir'in dediklerinden sonra elimi tutup hafif sıktı. Omuzumdaki koluyla beni kendisine daha çok çekip sararak kulağıma yaklaşıp benim duyabileceğim bir şekilde konuştu.

"Bundan sonra her zorluğunda seni asla yalnız bırakmayacak bir abin daha var. Bütün zorlukların üstesinden hep birlikte geleceğiz."dediğinde kafamı kaldırıp gözlerine bakarak tebessüm ettim.
Mert abim ve Efe'den sonra Yusuf abi gibi bir abim olduğu için kendimi çok şanslı hissediyordum. İyi ki onlar benim hayatımdalardı...

"Teşekkür ederim."dedim bakışlarımı Emir'e çevirirken.

Biz Emir ile oturup eski anılarımızdan konuşurken Yusuf abi telefonu çaldığı için yanımızdan biraz uzaklaşmıştı. Emir ile konuştukça fark etmiştim ki, değişen sadece fiziki görüntüsüydü. Onun dışında Emir bizim eski Emir'di. Bakışıyla, gülüşüyle, şakacı tavrıyla aynı Emir'di.

"Bu arada Hakan abinin de, o Efe'nin de alacağı olsun. Efe ile her zaman konuşmama rağmen bana senin bu durumundan hiç bahsetmedi. Dahası bir hafta önceye kadar İzmir'de onun yanındaydım. Bana senin iyi olduğunla alakalı tek bir kelime bile söylemedi. Varya onu gördüğüm yerde kafasını kıracağım."dedi sitem ederek. Haklıydı. Ama eminim ki Efe onu yanlış anladığı için ona benden bahsetmemiştir.

"Ayrıca seninle de konuşuyorduk. Sen de bana söyleyebilirdin ama Sen de hiçbir şey söylemedin."dedi gözlerini kısarak.

"Evet konuşuyorduk, ama arada bir. Ve hatırlarsan seninle ne zaman konuşsaydık sen sürekli bizimkilerden bahsediyordun."dedim. Bizimkilerden kastım ablamdı. Lafı dolandırır bir şekilde ablama getirirdi. Güya bana çaktırmadan ablamın hayatına biri girdi mi girmedi mi diye ağzımdan laf almaya çalışıyordu. Gözlerini kaçırıp elindeki telefonu ile oyalanmaya başlayınca benim neyden bahsettiğimi o da anlamıştı. Yüzüne baktığımda hafif kızardığını fark etmemle ablama karşı hâlâ bir şeyler beslediğini anlamıştım.

"Hâlâ seviyor musun?"dedim bakışlarımı hiç çekmeden. Emir dediğim ile beraber kafasını kaldırıp hızlıca bakışlarını bana çevirdi.

"N-ne ne diyorsun sen?"

"Emir aptala yatma. Senin karşında da aptal yok. Benim neyden bahsettiğimi ikimiz de gayet iyi biliyoruz."dedim. Ağrıyan bacağımı önümde duran masanın üzerine uzatarak Emir'e dik dik bakmaya başladım. Bakışlarını tekrar kaçırıp eline aldığı suyu bir dikişte içti.

"Yok öyle bir şey."dedi kısa bir süre sonra. Ona emin misin der gibi baktığımda ellerini saçlarından geçirip burun kemerini sıkarak ayağa kalktı.

"Ne zaman anladın? Yani... Bunu ne zamandan beridir biliyorsun?"dediğinde gözlerine bakıp gülümsedim.

"Sen saklamaya çalıştığından beridir biliyorum. Yani anlayacağın uzun zaman oldu."deyip göz kırptım. Emir dediklerimden sonra paçası tutuşmuş gibi bir o yana bir bu yana dolanıp durdu. Şu an aşırı gergin görünüyordu. Neyin gerginliğiydi bu? Benim ablama söyleyeceğimden mi korkuyordu acaba?

Önümde birkaç tur attıktan sonra yanıma yaklaşıp tam önümde durarak masaya oturdu. Ayağımı hafif kenara çekerek biraz daha doğrulmaya çalıştım.

"Başka kim biliyor? Efe...?"bana soru soran gözlerle bakınca kafamı iki yana salladım.

"Aslında..."deyip dudağımı iki dişimin arasına alarak ona masum masum baktım. Ardından elimdeki telefonu kucağımda döndürmeye başladım. Emir böyle davrandığımı gördüğünde endişeyle kolumu tutup beni kendine çevirdi. Madem demin Yusuf abi ile bir olup benimle uğraşıyordu, bende şimdi biraz onunla uğraşabilirdim.

"Aslında ne? Ela sözünün devamını getirsene. Efe biliyor mu?"

"Sen önce bi yavaş olsana. Biliyorsun ki sabahtan beridir egzersiz yapıyorum, yorgunum. Niye öyle çekiştiriyorsun?"deyip bir kaşımı yukarı kaldırdım. Halbuki beni çok yavaş çevirmişti. Sadece onunla biraz uğraşmak istediğimden küçük bir tepki ile başlamıştım.

"Elaa! Söylesene ya, Efe biliyor mu?"dedi. Eli hâlâ kolumdaydı. Kolumu hafifçe elinden çekip kafamı belli belirsiz salladım.

"Evet... Yani galiba"dedim. Birden ayaklanıp dolanmaya başlayınca kafamı çevirip onun görmeyeceği şekilde sırıttım. Şuan ki görüntüsü o kadar komikti ki...

"Nasıl yani, gerçekten anlamış mı?"dediğinde tekrar eski halime bürünüp gözlerimi yumarak onu onayladım. Ne yapacağını bilmiyormuş gibi birkaç dakika öylece bekleyip düşünmeye başladı.

"Demek ki tam saklayamamışsın duygularını."dedim.

"Peki Eva, O da biliyor mu? Anlamış mı?"dedi. Asıl öğrenmek istediği buydu aslında. Omuz silkerek bilmediğimi söylediğimde sıkıntıyla nefes alıp verdi. Ablamın haberi var mı yok mu bilmiyordum. Ablam biraz ketum olduğu için bizimle pek birşey paylaşmazdı. Bildiğim kadarıyla eskiden hayatında biri vardı ama şu an tam olarak bilmiyordum.

"Ne yapacağım ben şimdi, nasıl onların yüzüne bakacağım?"diyerek eliyle yüzünü avuçladı.
Emir'i daha fazla korkutmamak adına bu oyuna bir son vererek küçük bir kahkaha attım. Bu hassas bir konuydu. Bu yüzden Emir'i daha fazla endişelendirmek istememiştim. Ellerini yüzünden çekip bana öldürücü bakışlar attığında elimle ağzımı kapatıp gülmeme son verdim.

"Şaka yapıyordun? Efe'nin hiç bir şeyden haberi yok?"dedi karşıma geçip gözlerini kısarak.

"Aslında, şey..."

"Aslında ne? Ela şunu doğru düzgün anlatsana Allah aşkına!" sesi biraz önceye nazaran daha yüksek çıkmıştı. Sesinin yüksek çıktığını fark etmesiyle birileri duydu mu diye etrafı kolaçan etmeye başladı. Yusuf abi telefonla konuşarak bizden uzaklaştığı için Emir'in sesini duymamıştı.

"Aslında Efe senden şüpheleniyor. Ama
işin içinde birazcık yanlış anlama var."dediğimde, kaşları merakla yukarı kalktı.

"Nasıl yani?"

"Efe, senin ablamdan değil de benden hoşlandığını düşünmüş. Ama öyle bir şey olmadığını, yanlış anladığını kendisine söyledim merak etme."dediğimde, Emir'in yüzündeki o endişe yok olmuştu. O da benim Efe'den ilk duyduğum anki gibi bir an afallasa da hemen toparlanmıştı.

"Ne zaman seni sorsaydım sürekli kaçamak cevaplar veriyordu. Demek ki bu yüzdenmiş."dedi kısa bir süre sonra. Kafamı sallayıp onu onayladım. Küçük bir yanlış anlamaydı sadece. Ama gerçek şuydu ki: o yanlış anlamada bir gerçeklik payı vardı. Evet, Emir bana değil ama ablama aşıktı. Ve bunu Efe bir gün mutlaka öğrenecekti.

"Ablamla konuşmayı hiç düşünmedin mi?"diye sorduğumda kafasını iki yana sallayıp yerinden kalktı.

"Ona söylediğimde beni kabul etmeyip geri çevirirse bir daha onun yüzüne asla bakamam ki. Ela, ben bunu göze alıp onu bile bile kaybedemem. Zaten onun beni sevebileceğine pek bir ihtimal vermiyorum. O yüzden kapatalım bu konuyu. Kaç yıl oldu onu içimde taşıdım. Bırakalım hep orada olsun. Ben buna bile razıyım."dedi. İç çekip yüzünü sıvazladıktan sonra soluğu camın yanında buldu. Camı açıp kafasını çıkartarak gelen soğuk havayı soludu. Emir'i böyle çaresiz gördüğümde içimde bir yerlerin acıdığını hissettim. Hiçbir şey diyemedim...
Ben daha kendime çare olamıyorken, Emir'e ne diyebilirdim ki? Emir'in dedikleriyle aklımdan, yüreğimden, hafızamdan silmeye çalıştığım Asaf yine geri gelmişti. Dün akşam sabaha kadar Asaf'ı kafamda kurup durmuştum ve hiçbir sonuca varamamıştım. Onu kafamdan da, yüreğimden de silmek zor, belki de imkansızdı.

Her insan sevdiğinin yanında olmasını, onu sevmesini ister ama kimi insanlar vardır ki, hiçbir beklenti duymadan sadece sevdiğinin içinde yaşamasına bile razı olur.

Emir gibi...

Benimle Emir'in durumu çok farklıydı. Asaf beni sevdiğini söylüyor olabilirdi evet, ama biz farklı dünyaların insanlarıydık. Asaf sağlıklı biriydi ama ben... Ben değildim. Bu bizim aramızda bir sorundu ve bu sorun hep devam edecekti.

Bütün ağırlığımı elimdeki değneğe verip ayağa kalktım. Sanki üzerimde olan bütün yorgunluk gitmiş yerini hüzün sarmıştı. Ama bu daha acı vericiydi. Yavaş adımlarla Emir'in yanına ilerleyip omuzumu cama yaslayarak Emir'e baktım.

"Efe'den bu kadar korktuğunu bilmiyordum."dedim. Amacım onu da kendimi de bu moddan çıkarmaktı. Manidar bir bakış atıp ne tepki vereceğini bekledim.

"Korkmak değil de, bana olan güveni biter. Efe'nin güvenini sarsmak istemiyorum ama..."deyip bana masumca baktı.

"Ama... Ama insan sevince kendine engel olamıyor, değil mi?"dedim. Kafasını sallayıp üzgünce bakışlarını yere indirdi.

Sevmek böyle bir şeydi işte... Ne kadar direnirsen diren onu aklından da yüreğinden de silip atamıyorsun. Ben Asaf'a bağlanmamak için elimden geleni yapmıştım. Ondan uzak durmaya çalıştım, onun bulunduğu ortama katılmamaya çalıştım, onunla göz teması kurmamaya çalıştım, ama olmuyordu... Ben ondan uzak durmaya çalıştıkça sürekli kendimi onun yanında buluyordum.

"Aşık olmuşsun gibi konuşuyorsun. Hayırdır, ne iş? Yoksa o Özgür denen çocuğa mı gönlünü kaptırdın?"yönünü bana çevirip göz kırpınca omuz silktim ve cevap vermeden tekrar yerime geçip oturdum. Artık Özgür'ün isminin geçtiği konuları dahi konuşmak istemiyordum. O derece benim için önemsizleşmişti.

Emir cevap vermeyip tekrar yerime geçtiğimi görünce o da gelip tam karşımda oturarak bana dik dik bakmaya başladı. Bana bir süre öyle bakınca huzursuzca yerimden kıpırdandım.

"Emir, bakma öyle... Sandığın gibi bir şey yok. Ben aşık falan değilim... Öyle bir şey yok."dedim açıklamada bulunarak. Emir bana inanmıyormuşçasına baktığında gözlerimi devirerek bakışlarımı başka tarafa çevirdim.

Yusuf abi de nerede kalmıştı? Telefon konuşup gelecekti ama yarım saat olmuştu ve hâlâ ortalıkta görünmüyordu. Bir an önce gelmesi lazımdı. Yoksa Emir'in sorularına maruz kalacaktım.

"Peki Efe'nin bahsettiği o çocuk kim?"diye sorunca bıkkınlıkla nefes verdim. Konu neden iki de bir Özgür'e geliyordu...? Ben her seferinde onun ismini duymak zorunda mıydım..?

"Önemli biri değil. Hele senin düşündüğün gibi hiç değil. O sadece eski bir arkadaş. Efe de sırf sen yanlış anla ve benimle ilgili duygularından vazgeç diye sana öyle dedi. Gördüğün üzere hepsi bir yanlış anlama."dedim tek nefeste. Konu nasıl ondan bana gelmişti?

"Ama-"

"Aması falan yok, o evli biri ve çocuğu oluyor."diyerek kestirip attım. Emir'in artık bu düşünceyi kafasında silip atmasını umarak...
Emir dediklerimden sonra kafasını anladım der gibi sallayıp geriye yaslanarak sağ ayak bileğini sol dizine yatırdı.

"Özgür olmadığına göre o zaman başka biri. Kimmiş bakalım benim arkadaşımın gönlünü fetheden kişi?"dedi göz kırparak. Yanımdaki yastıklardan birini kavrayarak ona doğru fırlattım.

"Sana öyle bir şey yok dedim. Kapat artık şu konuyu."

"Arkadaşına söylemeyecek misin?"

"Ne arkadaşı be? Arkadaşmış..."dedim yüzümü buruşturarak. "Hangi arkadaştan bahsediyorsun? Beni yıllarca arayıp sormayan, aradığında da sürekli başka şeyler soran, arkadaşlığımızı unutan, arkadaştan mı?"dediğimde, Emir'in demin yüzünde oluşan o gülümsemesi yok olmuştu. Emir'e bu konuda gerçekten de kızgın ve de kırgındım. Madem o bunca yıl beni arayıp sormamışsa ben de bunu onun yüzüne vurmaktan çekinmeyecektim.

"Tamam haklısın, o konuda sana bir şey diyemem. Ama seni de, Hilal'i de, arkadaşlığımızı da unutmadım, unutmam. Sizden ne kadar uzak olursam olayım, benim en yakın arkadaşlarım sizlerdiniz ve hep siz olacaksınız. Sen, Hilal ve Efe..."dedi. Telefonum çalmaya başlayınca kafamı iki yana sallayıp telefonu elime aldım. Hakan abi arıyordu.

"Hakan abi arıyor. Bu konuyu şimdilik rafa kaldırıyorum. Daha sonra bunun hesabını soracağım."diyerek telefonu açıp kulağıma götürdüm. Emir kafasını sallamakla yetinirken ahizeden Hakan abinin sesi yükseldi.

"Ela'cım nasılsın?"

"İyiyim teşekkür ederim Hakan abi, sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim teşekkür ederim canım. Döndünüz mü Antalya'dan?"dedi.

"Evet abi birkaç gün önce döndük." Kafamı hafif yana çevirdiğimde Yusuf abinin bize doğru geldiğini gördüm. Nihayet telefon konuşması bitmişti.

"Çok güzel, o zaman akşam yemeğine bize geliyorsun. Sevda da, çocuklar da seni çok özledi. Onur sürekli seni sorup duruyor."dedi gülerek. Ben de onları çok özlemiştim.
Bugün çok yorgundum ve canım dışarı çıkmaktan yana değildi. Ama Hakan abiyi de kırmak istemiyordum. Uzun zaman sonra onlarla tekrar bir araya geleceğim için reddetmek istemiyordum.

"Tamam abi"deyip telefonu kapatarak masaya koydum.

"Kusura bakmayın telefon konuşmam biraz uzun sürdü."diyerek yanıma oturdu Yusuf abi. Emir sorun yok der gibi kafasını sallarken ben sessiz kaldım.

"Demin Selim aradı. Ela'yı da al yemeğe bize gelin diyordu. Ben Ela'ya söyleyeyim eğer evet derse sana haber veririm dedim."dediğinde kafamı iki yana sallayıp reddettim. Bu akşam olmazdı.

"Abi bu akşam olmaz. Bu akşam başka yere davetliyim."dedim.

"Nereye?"

"Hakan abi'ye. Gel deyince kırmak istemedim. Hem biliyorsun Antalya'ya gitmeden önce davet etmişti. Ben de döndüğümüzde geleceğimi söylemiştim."
dedim. Yusuf abi kafasını tamam der gibi sallayınca tebessüm edip değneğimden destek alarak ayağa kalktım.

"Ben biraz yukarı çıkıp uyuyacağım. Yorgunum ve başım uykusuzluktan aşırı derecede ağrıyor."diyerek önce Emir'e ardından da Yusuf abi'ye döndüm. Biraz uyuyup dinlendikten sonra hazırlanıp Hakan abilere giderdim artık.

"Tamam güzelim sen git biraz dinlen. Akşam da gideceğin yere ben bırakırım."dediğinde Yusuf abi kafamı sallayıp tamam dedim.

"Emir daha buradasın değil mi?"dedim Emir'e dönerek.

"Hayır... Ben de şimdi çıkacağım. Neden sordun?"

"Hakan abilere birlikte giderdik, onun için."

"Yok Ela'cım ben direkt eve gideceğim. Ben daha sonra uğrarım Hakan abilere. Kaç gündür eve doğru düzgün gitmiyorum. Biraz daha böyle devam edersem annem beni eve almayacak."dedi gülerek. Dediği ile beraber Yusuf abi ve ben de gülmüştük.

"Peki o zaman yarın görüşürüz."diyerek içeri doğru adımladım.

*************

Odama çıkıp biraz dinlendikten sonra kalkıp kısa bir duş aldım. Bornozu üzerime geçirip saçlarımı havluyla kurulayarak banyodan çıktım. Giyinmek için giyinme odasına yöneleceğim sırada telefonun çalmasıyla yönümü değiştirdim. Arayan annemdi...
Kaç gündü doğru düzgün onunla konuşamamıştık. Ve haliyle sesine hasret kalmıştım. Tebessüm ederek telefonu açıp kulağıma götürdüm.

"Annecim!!!"

"Kuzum... Bitanem... Nasılsın?" Sesini duyunca gözlerim hafif boğulanmıştı.

"İyiyim annelerin sultanı. Sen nasılsın, abimler nasıl?"

"Bizler de iyiyiz kuzum, sen iyiysen biz her zaman iyi oluruz."dediğinde yüzümde kendiliğinden bir gülümseme belirdi. Onlar, ben iyi oldukça iyi oluyorlardı. Ben de, onlar iyi oldukça mutlu oluyordum. Şimdi olduğu gibi... Çünkü annemin sesi iyi geliyordu.

"Sen neden telefonu geç açtın? Biraz önce iki kez aradım ama açmadın."dedi. Giyinme odasına geçip dolabın kapısını açarak göz gezdirdim. Kulağım annemde gözüm dolaptaydı.

"Banyodaydım annem duymamışım." dediğimde, annem anladım der gibi bir ses çıkardı. Telefonu hoparlöre verip kenara koyarak dolaptan kendime kıyafet çıkarıp giyinmeye başladım.

"Yavrum ne yapıyorsun, o sesler ne?" Ses, kıyafetleri karıştırıp çıkartırken çıkmıştı.

"Hazırlanıyorum."

"Bir yere mi gidiyorsun?"dedi. Elbisemin düğmelerini kapatıp üzerimi düzelttim.

"Evet anne Hakan abi yemeğe davet etti. Oraya gideceğim."

"Çok güzel. Uzun zamandır onları görmemiştin. Onları görmek sana iyi gelecektir."dediğinde kafamı salladım. Onları özlemiştim ve onları görmek beni çok mutlu edecekti.

"Peki oraya gideceğini annen ve baban biliyor mu? Gideceğini haber verdin mi onlara?"dedi. Annemin dediğiyle ayağıma takacağım atel elimde öylece kalakaldı. Onlara haber vermemiştim ve söylemeyi de düşünmüyordum. Tamam onlarla aram eskisi gibi değildi ama bir yere gittiğimde onlardan izin isteyecek kadar da yumuşamamıştım.

"Hayır söylemedim. Haber vermem gerektiğini de düşünmüyorum."dedim açıklayıcı bir dille. Biliyordum ki, annem benim düşündüğümün aksini düşünüyordu ve benim fikrimi değiştirmek için elinden geleni de yapacaktı.

"Buradayken bir yere gittiğinde ya babandan ya benden ya da abinden izin alıp öyle giderdin. Şimdi de öyle yapman gerekiyor bebeğim."

"Anne, oradayken bambaşka bir hayatım vardı. En önemlisi de yanımda siz vardınız. Beni herşeyin üstünde tutan bir babam vardı... Ama şimdi..."deyip sustum. Bu konuyu konuşmak istemiyordum. Bu konu hakkında konuşmaya devam etsek, biliyorum ki annemin de benim de canımız yanacaktı.

"Bitanem, aramızda ne kadar mesafe olursa olsun biz her zaman senin yanındayız, bunu biliyorsun. Baban da eskiden olduğu gibi seni her şeyin üstünde tutuyor. Bu hiçbir zaman değişmeyecek."dediğinde sessiz kaldım.

"Sana birşey soracağım... Benim sözüme hâlâ itimat ediyor musun? Yani... Sözüm sende hâlâ geçiyor mu?"dedi kısa bir süre sonra. Annemin sözüyle kaşlarım istem dışı çatılmıştı. Ne demekti bu şimdi? Annem neden bana böyle bir şey soruyordu ki?
Bu dünyada en çok itimat ettiğim kendisiydi zaten...

"Anne ya o nasıl bir söz? Tabii ki de sözün ben de her zaman geçiyor ve geçecek. Bu dünyada en çok güvendiğim kişi sensin."dedim. Tabii ki de annemin sözü üstüne söz söylemezdim.

"Madem öyle, madem sözüm hâlâ sende geçiyor, benim sözlerime itimat ediyorsun. O zaman bu dediğimi de yap. İnan bana güzel kızım onları affetmeye çalışırsan hiç pişman olmayacaksın. Bunu onlara haber vererekten yapmaya başlayabilirsin." Derin bir nefes alıp annemin dediklerini düşünmeye başladım. Madem annem böyle istiyordu ben de onu kırmayacaktım. Onun dediğini yapıp Nalan Hanımlara daha yakın davranmaya çalışacaktım.

"Peki anne dediğin gibi olsun. Onlara haber verip izin alırım merak etme."

"Güzel gözlüm beni kırmayacağını biliyordum. Seninle ne kadar gurur duysam yine de azdır."deyince gülümsedim. Benimle gurur duyan bir annem vardı. Daha ne olsun?
Benim için annemi üzmek, yüreğimin bir parçasını söküp atmak demekti. O beni bu günlere zorluklar içinde getiren kadındı. Beni doğurmuş olmasa da kendi doğurduğundan asla ayırmamıştı. Bunu bana hissettirmemişti bile... Asıl böyle bir annenin evladı olmak gurur vericiydi.

Telefonu kapattıktan sonra ayağıma ateli takıp kalan son hazırlıklarımı da yaparak çantamı alıp aşağı inmiştim. Aşağı indiğimde Zehra elinde tepsi ile mutfağa girmeden önce hemen seslendim.

"Zehra!!"kafasını çevirerek bana bakıp ardından birkaç adımla yanıma geldi.

"Buyrun Ela Hanım, birşey mi istemiştiniz?"

"Metin Bey eve döndü mü?"diye sordum. Normalde bu saatte eve döndüklerini bildiğim halde yine de sorma gereği duymuştum.

"Evet efendim. Nalan Hanımla birlikte salondalar." Kafamı tamam anlamında salladım.

"Yusuf abi nerde?"

"Yusuf Bey odasındalar efendim."

"Tamam teşekkür ederim, gidebilirsin." Zehra kafasını sallayıp gidince ben de yönümü salona çevirdim. Salona geçtiğimde Metin Bey ve Hanım oturmuş karşılıklı kahve içiyorlardı. Nalan Hanım'ın gözü kolumdaki çantaya takılınca ayağa kalkıp yanıma geldi.

"Bir yere mi gidiyorsun canım?"dedi. Kafamı evet anlamında salladım. Nalan Hanım ve Metin Bey nereye der gibi bana baktıklarında, "Hakan abi akşam yemeğine davet etti. Oraya gideceğim."dedim.

"Hakan abi?"diye hemen sordu Metin Bey.

"Eski doktorum."dedim. Metin bey anladığını belirtir gibi kafasını salladı.

"O zaman ben Meryem'e söyleyeyim şoföre söylesin arabayı hazırlasınlar."dedi Nalan Hanım tebessüm edip koluma dokunarak.

"Hayır gerek yok Yusuf abi beni oraya bırakacağını söyledi." İkisine doğru hafif tebessüm edip yavaş adımlarla salondan dışarıya çıkmaya başladım.
Anneme verdiğim sözle kapıda durup tekrar onlara doğru döndüm.
Nalan Hanım da Metin Bey de neden durup onlara döndüğümü merak ettikleri için gözlerini üzerimden hiç çekmeden bana bakıyorlardı.

"Bir şey mi oldu kızım?"dedi Nalan Hanım

"Hayır. Yani... Şey... Hakan abilere gidebilir miyim?"dediğimde ikisi bana hayretle bakıyordu. Benden böyle bir şey beklemedikleri gösterdikleri şaşkınlıktan belli oluyordu. Açıkçası ben de kendimden beklemiyordum. Hem annemin Nalan Hanıma iyi davranmam gerektiğini söylemesi hem de Nalan Hanım'dan gerçekleri öğrenmek gardımın biraz kırılmasına sebep olmuştu.

"Ela... Sen bizden izin mi istiyorsun? Yanlış anlamadım öyle değil mi?" Şaşkınlıkla sordu Metin Bey. Ardından Nalan Hanım'la beraber yanıma doğru geldiler.

"Hayır yanlış anlamadınız. Sizden gitmek için izin istiyorum."dedim. İkisi de şaşkınlıkla bana ardından da birbirine baktılar. Yüzlerinde öyle bir tebessüm oluşmuştu ki, yaptığım bu hareketten dolayı mutlu olmuştum. Onların yüzündeki tebessümü gördükçe annemin her zaman söylediği söz aklıma gelmişti.
Annem bize her zaman şöyle derdi:
Bir sözle veya bir tebessümle insanları mutlu ettiğin an en mutlu olduğun andır. Eğer ki bir insanın mutluluğuyla mutlu olabiliyorsan bu yüreğindeki merhamettendir.

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Şimdiden herkese teşekkürler...

Loading...
0%