Yeni Üyelik
33.
Bölüm

28. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Nalan Hanım ve Metin Bey bir taraftan mutlulukla, bir taraftan da şaşkınlıkla yüzüme bakarken kendimden hiç beklenmeyecek bir şey yapıp yavaşça onlara yaklaşarak ikisine birden sarıldım. Bunu neden yaptığımı inanın bende bilmiyordum.
Annem bize bazen de kalbimizle hareket etmemiz gerektiğini söylerdi hep. Ben de bunu kalbimle hareket ederek yapmıştım. Peki onlara sarıldığım için pişman mıydım?

Hayır...

Nalan Hanım saçlarımı okşarken, Metin Bey sımsıkı sarılmıştı bana. Kendimi geri çekmek istesem de sırf mutluluklarını bölmemek adına kendimi geri çekmekten vazgeçtim. Biraz daha öyle kalıp sarılmalarına izin verdim.

"Gidebilir miyim?"dedim tekrar. Geri çekilip Metin Bey'in yüzüne bakarak gülümsemeye çalıştım. Genellikle bir yere gittiğimde önce babamdan izin alıyordum. Burada da önce Metin Bey'den izin almam gerekiyordu. Metin Bey yüzüme tebessüm ederek bakıp kafasını evet anlamında sallayarak yüzümü avuçladı.

"Ela, inan ki uzun yıllar sonra ilk kez bu kadar mutlu oldum."dedi, gülümseyip alnımdan öptü. Gözlerinden bir damla yaş süzülerek yanağından aşağıya doğru indi o an. Oysa sadece izin almıştım. Bu hareketim onlar için büyük bir adım olmalıydı...
Kafamı yavaşça aşağı yukarı sallayıp tebessüm etmeye çalıştım. Bakışlarım yan tarafa kaydığında Yusuf abiyi kapı pervazına yaslanmış bir şekilde bize bakarken buldum. Yusuf abi beni fark etmesiyle bize doğru gelirken, Nalan Hanım ve Metin Bey kendilerini toparlayarak gülümsediler.

"Biraz daha öyle sarılı kalsaydınız müdahale etmek zorunda kalırdım."dedi bir kaşını yukarı doğru kaldırarak. Biz ona öylece bakarken gelip tam karşımızda durarak ellerini cebine soktu. Yüzüne baktığımda anlamlandıramadığım bir ifade vardı.
Aramızda kısa süreliğine sessizlik oluştu.

"Niye öyle bakıyorsunuz ya? Sizi öyle görünce birazcık kıskandım, ne yapayım?"dedi gülerek. Yusuf abinin konuşmasıyla içimde tuttuğum nefesimi serbest bıraktım. Bir an Metin Beylere sarıldığım için öfkelendiğini sanmıştım. Yüzüne öyle bir ifade yerleştirmişti ki, beni öyle düşünmeye itmişti. Metin Bey ve Nalan Hanım Yusuf abinin söylemine gülerken Yusuf abi dayanamayıp onlara sarıldı. Birkaç saniye sonra Yusuf abi kolumu tutup beni de aralarına aldı.

"Biraz daha böyle sarılmaya devam edersek Ela yemeğe geç kalır."dedi Yusuf abi geri çekilerek. Yusuf abi doğru diyordu. Eğer şimdi çıkmasaydık geç kalabilirdik.

"Tamam çocuklar hadi siz gidin."Metin Bey gülümseyerek yerine geçip oturunca, Nalan Hanım da kapıya kadar bize eşlik etti. Arabaya binmeden önce bana tekrar sarılıp kulağıma fısıldadı.

"Ela'm bize bugün bu mutluluğu tattırdığın için çok teşekkür ederim."dedi ve ardından yanağımdan öptü. Birkaç saniye Nalan Hanım'ın yüzüne bakıp hiçbir şey diyemeden Yusuf abinin açtığı kapıya yönelip arabaya bindim.

Ne diyebilirdim ki?

Yusuf abi arabayı çalıştırıp evden biraz uzaklaşınca camı biraz indirip soğuk havanın yüzüme çarpmasını sağladım. Şuan bedenimin birazcık soğuk havaya ihtiyacı vardı. Nalan Hanımlara kızgın olmasam da onlara sarılacak kadar yakın olmak biraz değişik bir duyguydu. Şöyle ki, onlara yakın olmanın kötü hissettiren bir yanı vardı. Ama aynı zamanda beni mutlu eden, huzur veren bir tarafı da vardı bunu inkar edemezdim. İşte o iki duyguyu aynı anda yaşamak bana tuhaf hissettirmişti.

"Demin annemle babamı o kadar mutlu ettin ki, yıllardır onları böyle içten gülerken görmemiştim." Yusuf abinin sesi ile kafamı camdan çekip ona döndüm.

"Ben bir şey yapmadım ki. Sadece izin istedim o kadar. Onu da annem istediği için yaptım."dediğimde Yusuf abinin yüzündeki gülümseme hafif soldu.

"Zühre teyze istediği için mi annemlere sarıldın?"dedi. Gözü bir bende bir yoldaydı. Kafamı iki yana salladım. Annem istediği için onlara sarılmamıştım. Annem onlara biraz daha yakın davranmam gerektiğini söylemişti sadece. Ben onlara içimden geldiği için sarılmıştım.

"Hayır. O an içimden öyle geldi ve öyle yaptım."dediğimle beraber Yusuf abinin yüzü tekrar güldü. Biliyordum ki Yusuf abi aramızın düzelmesini her şeyden çok istiyordu.

"Ela eğer yanlış anlamazsan sana bir şey sorabilir miyim?"gözünü bir an yoldan alıp bana baktı.

"Tabii, seni dinliyorum."dedim.

"Burada, bizim yanımızda mutlu musun? Yani... Kemal amca ve Zühre teyze senin yanlarına geri dönmeni isteseler, bizi bırakıp gider misin?"Yusuf abinin sorduğu soruyla kaşlarım hafif çatılmıştı. Ondan böyle bir soru kesinlikle beklemiyordum. Bu soruya ne cevap vereceğimi ben de bilmiyordum.
Gerçekten de babamlar benden böyle bir şey isteselerdi Yusuf abileri bırakıp gider miydim?
Nalan Hanım'dan gerçekleri öğrenmeden önce bana bu soru sorulsaydı, o zaman kesinlikle cevabım evet olurdu. Her ne kadar babama kırgın olsam dahi annem ve abimler için giderdim. Ama şimdi...

Aklım bana git dese de, kalbim Nalan hanımları bırakıp gitmek istemezdi. Onlar beni bırakmış olsalar bile ben çekip gidemezdim. Ki, annem Nalan Hanımlarla aramı bu kadar düzeltmeye çalışırken benden böyle bir şey asla talep etmezdi.
Yusuf abi benim cevap vermekte zorlandığımı görünce kucağımda tuttuğum elimi kavradı.

"Zor bir soru oldu galiba?"dedi göz kırparak.

"Giderim desem, gitmeme izin verecek misin?"dedim aynı onun gibi göz kırparak. Yusuf abi bir an sorduğum soruyla gülümsedi. Ardından bana bakarak kafasını iki yana salladı.
Benden vazgeçmeyeceğini biliyordum... Ben de ondan vazgeçemezdim zaten.

"Yeni bulduğum, çocukluğumdan beri istediğim kardeşimi bulmuşken sence vazgeçer miyim?"dediğinde gülümsedim. Aramızda geçen kısa bir sessizlikten sonra derin bir nefes alıp Yusuf abi'ye dönerek içimdekileri aktardım.

"Biliyor musun, bana bu soruyu birkaç hafta önce, yani Nalan Hanım gerçekleri söylemeden önce sorsaydın sana cevabım kesinlikle evet olurdu. Ama şimdi cevabını kendim de bilmiyorum. Bir yanım özlediğim ailemin yanına gidip onlarla yaşamak isterken, diğer yanım sizi, özellikle de seni bırakıp gidemiyor. Ne kadar Nalan Hanımlara kırgın olsam da, onlar beni bırakmış olsalar da, kalbim onları bırakıp gitmekten yana değil." dedim dürüstçe. Yusuf abi kafasını sallayıp sessiz kalırken ben konuşmama devam ettim. "Ha... Şöyle bir şey de var... Ben Nalan Hanım'ı da, Metin Bey'i de affedemiyorum... İstesem de olmuyor... Yapamıyorum. Onlara bir anne baba gibi yaklaşamıyorum. Annem ne kadar onları affetmem gerektiğini, onlara yakın davranmam gerektiğini söylese de bir türlü olmuyor. Onlara yakın davrandıkça karmakarışık duygular içerisine giriyorum. Bir yanım mutlu bir yanım huzursuz oluyor."dedim. Yusuf abi birkaç saniyeliğine gözünü yoldan alıp bana bakarak elimi tutup hafif sıktı.

"Güzelim benim, yaşadığın şeyler kolay değil biliyorum. Bir yanda Zühre teyzeler bir yanda annemler... İki aile arasında kalıyorsun. Birini tutsam öbürü üzülür diye düşünüyorsun. Ama şöyle bir şey var ki, her iki aile de senin arada kalmanı değil, senin mutlu olduğunu görmek istiyorlar. Bizler her zaman senin yanındayız."deyip baş parmağıyla elimi okşadı.

"Zaman her şeyin ilacıdır. İnan ki her şey zamanla düzelip yoluna girecektir."dedi. İnşallah der gibi kafamı salladım. Her şeyin zamanla yoluna girmesini umarak gözlerimi kapatıp kafamı koltuk başlığına dayayarak sessizliğe büründüm.

Bir buçuk saatin sonunda araba Hakan abinin oturduğu apartmanın önünde durduğunda arabadan inerek apartmana girdim. Asansöre doğru yürüyüp binerek Hakan abilerin oturduğu katın numarasına bastım. Yusuf abi'ye benimle yukarı çıkmasını söylediğimde, bir arkadaşıyla buluşması gerektiğini söyleyip gitmişti. Onu Hakan abi ile tanıştırmak istemiştim ama bugün işi olduğunu ve arkadaşına söz verdiği için gitmek zorunda kaldığını söyleyerek başka bir gün Hakan abi ile tanışacağını söylemişti. Hatta en yakın zamanda onu bize davet edeceğini söylemişti.

Asansör durunca yavaş adımlarla çıkıp zile bastım. Birkaç saniye beklememin ardından Sevda abla kapıyı açıp güler yüzüyle beni içeri davet etti.

"Hoş geldin Ela'cım."deyip bana sarılınca ellerimi sırtında birleştirerek sarılışına karşılık verip kocaman sarıldım.

"Hoş bulduk abla"dedim geri çekilirken. Üzerimdeki montu çıkartmaya çalıştığımda Sevda abla hemen yardımcı olup çıkartarak çantamla beraber vestiyere astı. Ardından da elimden tutup baştan aşağı göz gezdirdi.

"Ela uzun zaman oldu seni görmeyeli. Ama seni çok iyi gördüm. Çok özlemişim seni"diyerek kocaman gülümseyip tekrardan sarıldı.

"Teşekkür ederim Sevda abla, bende sizi çok özledim."dedim içtenlikle. Sevda ablayı gördükten sonra onu daha çok özlediğimi anımsadım.

"Siz kapı önünde mi duracaksınız hep?" Hakan abinin sesiyle Sevda abla ile birbirimizden ayrıldık. Hakan abi bize doğru gelince ona bakıp gülümsedim. Onları çok özlemiştim...

"Hocam!"diyerek ona doğru iki adım atıp ona da sarıldım.

"Hoş geldin küçük prenses"dedi ve oda bana sarıldı. Bana çocukluğumdan bu yana çoğunlukla böyle seslenirdi.

"Hoş bulduk hocam, ayrıca artık büyüdüm."deyip gülümsedim.

"O kadar da büyüdün sayılmaz... Neyse daha fazla ayakta bekletmeyelim seni, salona geçelim"dediğinde kafamı sallayıp onlarla beraber salona doğru yürümeye başladık.

"Ela, şu 'hocam' kelimesini kaldırmamış mıydık?"dedi yan profilden bana bakıp göz kırparak. Evet kaldırmıştık ama ben saygı amaçlı söylüyordum.

"Doğru, kaldırmıştık."dedim hafif gülümseyerek.

Salona geçtiğimizde Selim enişte, Hilal ve Asaf'ı orda otururken gördüğümde birazcık şaşırmıştım. Onları burada görmeyi açıkçası beklemiyordum. Selim enişte ve Hilal neyse de, ama Asaf... Onu kesinlikle beklemiyordum. Bana da sürpriz olmuştu. Üçüsünün de bakışları salon kapısına döndüğünde beni görüp benim gibi şaşırmışlardı.
Hilal ile bugün hiç konuşamadığımız için onlarında bugün buraya geleceklerini bilmiyordum ve Hakan abi de bununla ilgili tek kelime etmemişti. Dahası Selim enişte öğle saatlerinde Yusuf abiyi arayıp bizi yemeğe davet etmişti.

"Hilal sizin ne işiniz var burada? Burada olduğunuzu bilmiyordum."dedim şaşkınlığımı dile getirerek. Asaf'a bakışlarım dönünce göz göze geldik. Dün akşamki konuşmamızdan sonra onun bir daha aklımı karıştırmasına izin vermeyeceğimi diye kendi kendimi tembihlemiştim. Ama o böyle her zaman yanıbaşımda iken bunu nasıl başaracaktım? Üstelik ona bu kadar çekiliyorken...

"Aslında biz de geleceğimizi bilmiyorduk. Hakan abi son anda davet edince kıramadım." Hilal'in konuşmasıyla bakışlarımı Asaf'tan çektim.

Onur ve Lale sesimi duydukları gibi hızlıca bakışlarını bana çevirmişlerdi. Onur oturduğu yerden kalkıp bana doğru hızla koştuğunda Lale sadece bana bakmakla yetinmişti. Galiba beni hatırlamıyordu.

"Ela abla!!"deyip sarılınca Onur, elimi saçlarına daldırıp karıştırdım. Ardından da öylece durup beni izleyen Lale'ye ilerledim. Kanepeye oturup kucağıma oturtarak yanaklarından öptüm.

"Lale'cim sen beni hatırlamadın mı?"dedim pamuk ellerinden tutup öperek. Kafasını iki yana sallayıp omuzlarını havaya kaldırdı. Uzun zaman sonra beni hatırlamaması gayet normaldi. Lale'yi en son gördüğümde üç buçuk yaşlarında falandı.

"Roz üzülme, beni de hatırlamadı. Ama sen yine de şanslısın. Baksana kucağında uslu uslu duruyor. Ben yaklaşmaya çalıştığımda yüz vermeyip Sevda ablanın arkasına saklandı küçük cimcime."dedi Hilal somurtarak. Selim enişte, Hilal'in somurtmasına gülümseyerek elinden tutup kulağına fısıldadı. Selim enişte her ne dediyse bu Hilal'i güldürüp epeyce utandırmıştı.

Lale'nin kucağımda oturduğundan beri dikkati sürekli ayağımdaki atelde ve kanara bıraktığım değnekteydi. Galiba kucağımda uslu durmasının sebebi de buydu. Ayağımdaki atel dikkatini baya bi çekmişti. Aslında bu durum beni pek de şaşırtmıyordu. Bir ortamda iken çocukların odak noktası olabiliyordum.

"Anneciğim hadi gel oyuncaklarınla oyna yemeği kurana kadar, bırakalım Ela ablan rahat otursun."deyince Sevda abla, Lale kafasını olumsuz anlamda sallayarak reddetti. Hilal, Lale'nin kucağımdan inmeyi reddettiğini görünce bozulup Lale'ye yalandan kaşlarını çattı.
Onun bu kıskanç haline gülerek Sevda ablaya döndüm.

"Abla sorun değil, ben halimden gayet memnunum."deyip gülümseyerek Lale'nin saçlarından öptüm. Sevda abla, Lale'nin kucağımdan inmeyeceğini anladıktan sonra kafasını sallayıp mutfağa gitti. Yardım etmek için Hilal de hemen peşinden gitti.

Sevda abla ve Hilal elbirliğiyle sofrayı kurup hazırladıktan sonra bizleri çağırmışlardı.
Masaya geçtiğimizde Asaf'ın yanıma oturmasıyla yerimden hafif kıpırdandım. Asaf bana yandan bir bakış atıp tekrar önüne dönünce önümde duran suyu alıp biraz içtim. Şu an avuç içlerim terliyordu.
Oturduğumuzdan beri bana göz ucuyla bakmak dışında benimle konuşmuyordu. Bana karşı hareketlerinde bir değişiklik vardı. Galiba bu davranışları dün akşamki konuşmamızdan dolayıydı.

"İyi misin?" Asaf'ın bana yaklaşıp sessizce konuşmasıyla, boğazımı temizleyip derin bir nefes aldım.

"İyiyim."dedim kafamı hiç kaldırmadan.

"Buraya geleceğini bilseydim inan ki rahatsız olmaman için gelmezdim." dediğinde, elimdeki çatalı tabağa geri koyarak kafamı hafif çevirip yüzüne baktım. Rahatsız olduğum bir gerçekti. Ama ben Asaf'tan değil, ona olan hislerimin onu gördükçe daha da körelmesinden rahatsızdım. Oysa onun burada olması beni rahatsız etmiyor, aksine garip bir şekilde beni heyecan sarıyordu. Onu görünce elimin ayağımın birbirine dolanmasına mani olamıyordum.

"Neden rahatsız olayım? Yok öyle bir şey."diyerek kısık sesle konuştum.

"Bilmem... Belki de beni görmek seni rahatsız ediyordur. Seni se-" deyip sözünü tamamlamadan sustu. Konuşmasının nereye varacağını bildiğim için üstelemeyip yemeğime döndüm.
Sofranın sağ köşesinde olan servis tabağına uzandım. Ama biraz uzağımda olduğu için elim yetişememişti. Hilal servis tabağına uzanıp alamadığımı görünce, tabağı bana doğru uzatmak istemişti ama Asaf ondan önce davranıp servis tabağını önüme koydu.
Kafamla teşekkür edip gülümsemeye çalıştım.

"Emir gelmiş."Hakan abinin sesiyle bakışlarımı önümdeki tabaktan çekip ona baktım.

"Evet"dedim. Hilal de kafasını sallayarak bildiğini belirtti.

"Onun geldiğini biliyor muydunuz?"

"Hayır... Bizde zaten dün gördük. O kadar değişmişti ki görünce tanıyamadık."dedi Hilal.

"Demek önce sizi görmek istemiş. Çünkü biz daha kendisini görmedik."dedi Hakan abi küçük bir serzenişte bulunarak. Elimdeki çatal bıçağı tabağa bırakıp Hakan abi'ye dönerek konuşmaya başladım.

"Yok abi. Aslında Emir bizim eve gelirken bizi değil, tedavi edeceği hastayı görmeye gelmişti. Onunla tanışacaktı."

"Nasıl yani?"dedi anlamaz gözlerle.
Hakan abi'ye, Emir'in Yusuf abinin arkadaşı olduğunu, benim bundan sonraki süreçte tedavimi üstlenen kişi olduğunu ve dün geceki olanları kısaca anlattığımda, ilk şaşırsa da sonradan benim adıma sevinmişti.

"Emir kendini çok geliştirmiş. Yapacağı tedavi sana çok iyi gelecektir. Eminim Emir ile çalışmanın sonucunda o değneği de atacaksın."dedi kısa bir süre sonra.

"Abi benim pek bir inancım yok ama inşallah dediğin gibi olur."dedim umutsuzca. Değneği bırakabileceğimi ve ağrılarımın azalacağı konusunda pek bir umudum yoktu. Artık onlarla yaşamayı öğrenmiştim.

"Hatırlıyor musun Ela? Seninle ilk tedaviye başladığımız zamanlarda da böyle umutsuzdun. Hatta konuşmak için çabalamıyordun bile. Sen o zamanlar tek tük kelimeler konuşuyor olsan da ben seni çok iyi anlıyordum. Doğru düzgün konuşamayacağını, yürüyemeyeceğini, iyileşmeye dair en ufak bir şansın olmadığını düşündüğün için çabalamak istemiyordun... Her şeyden vazgeçmek istiyordun... Ama sonrasında neler başarabildiğini kendi gözlerinle gördün... Ve hepimize de ne kadar güçlü olduğunu kanıtladın."dediğinde kafamı sallamakla kaldım sadece. Söylediği her şeyi ben başarmış olsam da artık o eski gücü de, inancı da kendimde bulamıyordum.

Hakan abinin dediklerinden sonra masadaki herkesin bakışları bana kaymıştı. Özellikle de Asaf'ın bakışları... Onun bana acıyan gözlerle bakmasını istemiyordum.

"Abi ben de her defasında Ela'ya bu söylediklerini hatırlatıyorum ama Ela eskiden çabaladığı kadar çabalamıyor."dedi Hilal, Hakan abi'ye beni şikayette bulunarak. Kafamı kaldırıp ona baktığımda bana gözlerini kısıp suyundan bir yudum alarak masaya geri bıraktı.

"Biz eski Ela'yı geri istiyoruz."dedi. Hakan abi ve Sevda abla, Hilal'e hak verir gibi kafalarını sallayarak bana baktılar.

Keşke her şey eskisi gibi olsaydı... Bu yaşadıklarımın hiçbiri yaşanmasaydı... O zaman her şey daha güzel olmaz mıydı? Ama işte... Keşke demekle hiçbir şey değişmiyordu...

"İnsanın istemesiyle olmuyor maalesef... Mesela ben yaşadığım her şeyin hiç yaşanmamasını isterdim... Şu an bu şehirde değil de annemlerin yanında olmayı isterdim. Ama sonuç... Bak buradayım..."dedim. Gözlerim dolmuştu. Ağlamamak için derin nefes alıp kafamı yan çevirdim. Masadaki herkes sessiz kalırken Hakan abi oturduğu yerden elini omuzuma koyarak destek verircesine sıvazladı.

"Bu son yaşadıkların hakkında bir şey diyemem ama herşeyin üstesinden gelebilecek kadar güçlü bir yapıya sahip olduğunu söyleyebilirim."deyip omuzumu hafif bir şekilde sıktı. Daha fazla ne onları ne de kendimi üzmemek adına sessiz kaldım. Biliyordum ki bu konularda konuşsaydık hem benim hem de onların tadı kaçardı.

Yemek faslı son konuşmalarımızdan sonra sessiz geçmişti. Hakan abi, Selim enişte ve Asaf yemekten sonra salona geçmişlerdi. Sevda abla ve Hilal de sofrayı kaldırıp mutfağa geçmişlerdi. Onlara yardım etmek istediğimde ise Sevda abla kabul etmeyerek beni salona göndermişti.

"Abla size yardım etmeme izin vermedin bari bırak siz kahve yapana kadar burada sizinle kalayım. Salondaki sohbet beni hiç sarmadı"diyerek mutfağa girdim. Salonda oturduğumuzdan beri konuştukları tek şey futboldu. Ve ben iyice sıkılmıştım.

"Konu maç mı?"diye sorunca Sevda abla kafamı sallayıp ona üzgün bir bakış attım.

"Erkeklerin bir araya geldiklerinde her zaman yaptıkları şey"dedi gülerek.

"Mavişim telefonunu alabilir miyim? Benim telefon salonda çocukların yanında. Yusuf abiyi arayacağım. Biz kalkana kadar anca buraya varır."dedim. Aslında asıl mutfağa gelme sebebim buydu. Onur telefonumla oynadığı için elinden almak istememiştim. Ve Yusuf abiyi arayıp gelmesini söylemem gerekiyordu.
Yusuf abi'ye taksiyle geri dönebileceğimi söylesem de reddedip onu aramamı söylemişti giderken.

"Roz aşağıda iki araba var. Yusuf'un gelmesine gerek yok, çocuğu buraya kadar yormayalım istersen!"dedi bana dönüp gözlerini kısarak.

"Peki o zaman ben haber vereyim." Telefonu Hilal'in elinden alıp balkona çıktım. Yusuf abiyi arayıp Selim eniştelerin de burada olduğunu, onlarla döneceğimi haber vererek kapattım.
Mutfağa girdiğimde mutfakta sadece Hilal vardı ve yeni kahve yapmaya başlamıştı. Yanına ilerleyip telefonu arka cebine koyduğum da hafif irkilerek bana döndü.

"Kızım niye öyle sessiz sessiz yaklaşıyorsun? Korktum."dedi. Ardından tekrar dönerek cezveye su doldurup ocağa bıraktı.

"Ben sessiz yaklaşmadım ki, sen dalmışsın"deyip omuzuna dokundum. Kafasını çevirip bana kısa bir bakış attığında hayırdır, neden daldın gibisinden kafamı salladım. Hiç birşey demeden omuz silkip işine döndü.
Masaya geçip oturduğum da Sevda abla kucağında Lale ile mutfağa girdi. Lale'yi yanımdaki sandalyeye oturtup Hilal'in yanına ilerledi.

"Hilal'cim sen geç otur gerisini ben hallederim. Bugün sana çok zahmet verdim. Çok yordum seni"dedi.

"Ne zahmeti abla, olur mu öyle şey!"diyerek, Sevda ablaya kısa bir bakış attı. Hilal kahveleri yapana kadar Sevda abla da yanına ikramlık birşeyler hazırlamıştı. Hilal kahveleri tepsiye dizip salona götürdüğünde Sevda abla da ikramlıkları alarak peşinden gitti.

"Hadi bizde gidelim"dedim ayağa kalkıp elimi Lale'ye uzatarak. Lale ile birlikte salona geçip Onur'un yanına oturduk. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar Hakan abi ve Sevda abla ile oturup sohbet etmiştik. Bazen geçmişten, bazen gelecekten, bazen de Hakan abinin o meşhur askerlik anılarından konuşup gülmüştük.
Artık kalkma vakti geldiğinde Hakan abiler ile vedalaşıp çıkmıştık.
Selim enişte ve Hilal ile arabaya doğru yönelirken Asaf'ın konuşmasıyla ona doğru döndük.

"Ela ile aynı güzergahta oturuyoruz ya, Ela benimle gelebilir. Yani sizin oraya kadar gelmenize gerek yok. Tabii Ela da isterse"deyip bana baktı. Asaf ile gitmek, hemde başbaşa... Üstelik oturduğumuzdan beri benimle doğru düzgün konuşmayan adamla...
Belki bu davranışlarının sebebi bendim ama oturduğumuzdan beri konuşmayıp neden şu an onunla gitmemi istiyordu?

Her ne kadar Asaf ile başbaşa kalmak istemesem de Selim enişteleri oraya kadar yormak istemiyordum. Üstelik saat gecenin yarısına geliyordu. Selim enişte beni eve bırakıp kendi evine gidene kadar saat çok geç olurdu.
Asaf'ı kafamla onaylayıp Selim enişte ve Hilal'e döndüm.

"Asaf haklı, beni eve bırakıp kendi evinize gidene kadar çok geç olur. Sizi oraya kadar yormayayım. Zaten Asaf ile aynı yere gidiyoruz."dedim.

"Bence de, yani çok yorgunum eve gidip hemen yatmak istiyorum."dedi Hilal gülümseyerek. Bana ima ile bakıp gülümsediğinde göz devirdim. Amacı benim Asaf ile yalnız kalmamdı.

Selim enişte ve Hilal arabalarına binip gittiklerinde biz de arabaya binip yola koyulduk. Asaf'ın arada bir gözünü yoldan alıp bana bakması dışında aramızda sessizlik hakim sürüyordu. Ne o tek kelime ediyordu ne de ben... Arabada oluşan bu sessizlik ne kadar sinir bozucu olsa da ağzımı açıp tek kelime edemiyordum... Onun yanında olup da onunla konuşamamak neden bu kadar zordu? Evet aramızdaki bu soğukluğun sebebi bendim ama bu kadar zor, bu kadar can yakıcı olacağını bilmiyordum. Ben buna nasıl dayanacaktım...? Asaf yanında olup da onu görmemezlikten nasıl gelecektim...? Dahası kalbim buna ne kadar dayanacaktı...?

Derin bir nefes alıp ellerimi göğsümde birleştirdim. Şu an içinde bulunduğum durum o kadar rahatsız ediciydi ki, bu yolculuk bir an önce bitsin, bu can yıkıcı sessizlikten kurtulayım istiyordum.

"Eğer üşüyorsan klimayı açabilirim?"dedi uzun bir sessizlikten sonra. Ona dönüp kafamı iki yana salladım. Üşümüyordum.
Anladım gibisinden kafasını sallayıp önüne dönerek tekrar eski haline büründü. Bir süre parmaklarımla uğraşıp kemirdim. Zamanın geçip yolculuğun bitmesini beklerken zaman geçip gitmek bilmiyordu. Daha yarım saat bile geçmemişti. Belki biraz uyurum diye gözlerimi yumup kafamı geri yasladım. Ama nafile, uyuyamıyordum. Oturduğum yerden huzursuzca kıpırdanıp kolumdaki saate baktım. Saat 12.30'a doğru geliyordu. Araba birden hızlanınca yerimden doğrulup Asaf'a kısa bir bakış attım. Şu an aşırı hızlı gidiyordu.

"Ne yapıyorsun? Biraz yavaşlar mısın lütfen!"dedim. Asaf beni dinlemek yerine daha da gaza basınca derin derin nefes almaya çalışıp elimi kalbime götürdüm. Aşırı korku ve stres yaşadığım zamanlarda kalbim sıkışır nefes almakta zorlanırdım. Şu an olduğu gibi... Çünkü Asaf normalin çok üstünde hız yapıyordu.

"A- Asaf lü- lütfen!!! Nefes alamıyorum." dedim nefes nefese. Asaf nefes almakta zorlandığımı görünce yavaşlayıp arabayı kenara çekip durdu. Araba durduğu gibi camı indirip kafamı hızlıca çıkarttım. Asaf arabadan inip hızlıca yanıma gelerek kapıyı açtığında arabadan inip kapıya tutundum. Kolumdan tutup yüzüme endişeyle bakınca bakışlarımı çevirip derin derin nefesler almaya çalıştım. Soğuk hava yüzüme çarptıkça nefes alışverişlerim düzene giriyordu. Kendimi biraz daha iyi hissettiğimde kolumu ondan kurtarıp arabaya bindim.

"Ela iyi misin? Biraz daha hava al istersen, ya da direkt hastaneye gidelim, bak rengin sararmış."

"İyiyim hastaneye gerek yok eve bırak beni!"dedim hiç kafamı kaldırıp yüzüne bakmadan. Onun yüzünden kriz geçirmek üzereydim. Yavaşça kapıyı kapatıp yerine geçerek bana doğru dönüp baktı. Ardından da uzanıp torpidodan pet şişesini çıkartarak bana uzattı.

"Biraz su iç" elindeki suyu alıp bir kaç yudum içtim. Kalbim çok hızlı atsa da biraz önceye nazaran çok daha iyiydim.

"Özür dilerim... Ben böyle olacağını bilmiyordum. Amacım seni korkutmak değildi. Çok özür dilerim."dedi aramızda geçen kısa bir süre sonra. Sessiz kalıp cevap vermeyince koluma dokundu.
Kendimi biraz geri çekip yine cevap vermedim.

"Ela!" Kafamı cama yaslayıp dışarı baktım. Şuan onunla konuşmak istemiyordum. Ona çok kızgındım. Böyle yaparak hem kendi hayatını hem de benim hayatımı tehlikeye atmıştı.

"Ela!"diye tekrar seslenince gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Kolumu tutup beni kendine yavaşça çevirince kapattığım gözlerimi açıp doğrudan gözlerinin içine baktım.

"Ne var, ne istiyorsun?"dedim.

"Özür dilerim. Gerçekten çok üzgünüm."

"Benden özür falan dileme." Kestirip atarak bakışlarımı camdan dışarı çevirdim.

"Ela!"

"Sana yavaşla dedikçe sen daha da gaza bastın. Neden? Amacın neydi, ikimizi de öldürmek mi?"dedim bağırarak.

"Hayır amacım seni bir an önce eve bırakmaktı. Bana yakın oldukça ne kadar rahatsız olduğunu görüyorum. Seni bir an önce bu dertten kurtarmak istedim."dediğinde bir an sessiz kalıp yutkundum.
Benim rahatsız olduğum sen değil kendi duygularım diyemedim.

Asaf sessiz kalıp konuşmadığımı görünce arabayı tekrar çalıştırıp yola koyuldu. Parmaklarımı kucağımda birleştirerek tırnaklarımla oynamaya başladım bir süre. Arabanın içinde nefes alışverişlerimiz dışında hiçbir ses yoktu.

"Ela! Benden rahatsız olduğunu gördükçe kahroluyorum."dedi ortamdaki kasvetli havayı bozarak. Sesi o kadar üzgün çıkmıştı ki, kalbimin en derininde büyük bir yara açmıştı. Ve onu böyle gördükçe o yara hiç kabuk bağlamayacaktı... Hep içime içime kanayacaktı....
Kafamı çevirip baktığımda, gözünü bir saniyeliğine bile olsa yoldan almadı.

"Seni bu kadar sevdiğimi neden görmüyorsun... Ya da görmek istemiyorsun?"ağlamamak için dişlerimi birbirine bastırıp gözlerimi yukarı doğru kaldırdım.

"Çok merak ediyorum. Gerçekten bunca zaman bana karşı içinde hiç mi bir şey hissetmedin? Beni hiç mi sevmedin?"dediğinde, dolan gözlerime rağmen kafamı çevirip ona baktım. Onu tanıdıktan sonra gerçek aşkın ne demek olduğunu öğrenmiştim. Onu gördükçe içim kıpır kıpır oluyordu. Onun o gülen yüzü, anlamlı bakışları, tatlı kahkahaları gözümün önünden hiç gitmiyordu. Benim kafam onunla dolup taşmışken onu sevmemem mümkün müydü? Onu böyle benim yüzümden üzgün gördükçe kendimden nefret ediyordum.

Gözünü yoldan alıp bana baktığında dolan gözlerimi gördü. Elini uzatıp göz yaşımı silmeye ve çalıştığında kafamı geri çektim.

"Seni sevsem bu neyi değiştirir ki?"dedim içime derin bir nefes çekerek.

"Her şeyi"

"Asaf! Seni sevsem de seninle birlikte olamam... Öyle bir şey imkansız "

"Neden?"

"Nedeni sence de belli değil mi?"dedim elimle kendimi göstererek.

"Daha biraz önce senin yanında kriz geçiriyordum. Ve o ne ilkti ne de son. Biliyorum o krizler bir gün benim sonum olacak. Onun için seni kendimle beraber o karanlığa çekemem, bu sana büyük bir haksızlık olur. Çünkü benim hayatımın bir garantisi yok. Kriz geçirdiğimde eskisi gibi olabilme ihtimalim var... Belki de eskisinden çok daha kötü..."dedim gerçekleri dile getirerek. Bunlar benim gerçeklerimdi. Bunu ondan saklayamazdım.

"Sen sadece bundan dolayı mı beni reddediyorsun?"dedi kaşlarını çatarak. Bakışları kısa bir anlığına ellerime kayınca kaşlarını daha da çattı. Tırnaklarımla neredeyse parmaklarımın derisini soymuştum. Çantamla elimin üzerini kapatmaya çalıştığımda bakışlarını tekrar yüzüme çevirdi.

"Bu önemli bir detay değil mi?"diyerek istemsizce gülümsedim.

"Değil... Ela bak bu hayatta hiçbirimizin bir garantisi yok. Sen bana yarın sakat kalmayacağımın ya da ölmeyeceğimin garantisini verebilir misin? Hayır... Onun için bu söylediklerin bahaneden başka bir şey değil. Zaten kaç günlük dünyada yaşıyoruz, bırak da yaşadığımız kadar mutlu olalım."dedi.

"Bu söylediklerim senin için bahane olabilir ama benim için değil."derin bir nefes alıp gözlerinin içine baktım. "Evet bu hayatta hiçbirimizin bir garantisi olmadığını biliyorum. Ama bizim de bir geleceğimiz yok. Seninle bir geleceğim olamaz çünkü ben daha kendime bile yetemiyorum. Onun için artık bu konu hakkında konuşmayalım lütfen!!"dedim. Gözlerim yaşlarla dolunca ağlamamak için dudaklarımı ısırdım.

"Sana tek bir şey soracağım. Evet ya da hayır demen yeterli."gözlerimin içine bakarak, "Beni seviyor musun?"dedi.

"Seni sevsem de sevmesem de bir şey değişmeyecek. Neden bunu anlamak istemiyorsun!"gözlerimden boşalan yaşları elimin tersiyle sildim.

"Evet ya da hayır?"dedi yüksek bir sesle

"Ha- Hayır"dediğimde ani bir frenle arabayı durdurdu. Arabanın ani durmasıyla öne savrularak kafamı çarptım. Elimi kanayan alnıma götürürken Asaf'ın sözleriyle kaskatı kesildim. Şu an alnımdan çok yüreğim kanıyordu...

"Bir daha karşına çıkmamak için elimden geleni yapacağım. Buna emin olabilirsin. Seni kalbimden silip atamam belki, ama kalbimdeki bu acıyla yaşamayı öğreneceğim."dedi.

Loading...
0%