Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@zozanli

 

Hayat bazı insanlar için çok zor olabiliyordu. Çoğu insan yaşadığı hayatı kabul etmemekle kalmaz isyan ederdi. Ama öyle insanlar da vardı ki yaşadığı hayattan ders çıkarırdı... Umut eder, çabalar, direnirdi hayatın getirdiği olumsuzluklara karşı.
Yaşadığım onca şeye rağmen, asla ama asla pes eden biri olmamıştım. Kaderimde ne varsa razı gelmiştim. Biliyordum ki kaderimde ne varsa elbet onu yaşayacaktım.

Bana umutsuz vakaymışım gibi baktıklarında kendi kendime söz bir vermiştim. Bu savaşta kaybetme olasılığım ne kadar yüksek olursa olsun savaşmaktan asla vazgeçmeyecek hep direnecektim. Tedaviye cevap vermediğim çoğu zaman kendimden nefret ettiğim oluyordu.
İçim rahatlayana kadar kendimi odaya kapatıp hıçkırarak ağladığım oluyordu. Hem de çoğu zaman... Ardından hiçbir şey olmamış gibi tedavime tekrardan odaklanırdım. Vücudum tedaviye cevap verene kadar hep direnirdim. Doktorların imkansız dedikleri çoğu şeyi başarmıştım...

Peki şimdi seni yüzüstü bırakıp giden bir insan için mücadele etmek doğru muydu? Üstelik seni olduğun durumdan dolayı terk edip gidebilen birisi için mücadele etmek?

Kafamı iki yana salladım. Değmeyen birisini düşünmek bile içimi acıtıyordu.
Gözyaşlarımı silip bahçeye doğru yavaş yavaş yürüdüm. Gözlerim ağladığım için kızarmış ve ağrımaya başlamıştı.
Eve baktığımda ışıklar sönük olduğu için annemlerin hâlâ dönmediğini anladım. Ben erken dönmüştüm aslında.
Abimlere çıksam şimdi soru yağmuruna tutar diye vazgeçtim. Bahçedeki büyük salıncağa oturdum. Kafamı geriye yaslayıp gözlerimi kapadım. Her şeyi kafamdan silip atmak istedim.
Telefonum çalmaya başlayınca kafamı yasladığım yerden kaldırıp telefonu çantamdan çıkarıp ekrana baktım.

Ablam arıyor...

"Efendim ablamm"dedim telefonu açıp kulağıma götürerek. Sesim ağlamaklı çıktığı için hiç bir şey sormaması için içimden dua ettim.

"Ela'cım ne yapıyorsun?"

"Bahçede oturmuşum."dedim. Hafif öksürüp çatallaşan sesimi düzelttim.

"Ama annem senin, Hilal ve Selim ile yemeğe çıktığını söylemişti."

"Evet ama biraz erken döndüm."

"Ela sen iyi misin? sesin ağlamaklı gibi geliyor"

"İyiyim merak etme, sen ne zaman dönüyorsun?"dedim konuyu değiştirmeye çalışarak.

"Yarın geleceğim. Sinem izin vermedi bugün döneyim."dediğinde kafamı salladım. Sinem ablamın üniversiteden arkadaşıydı.

"Anladım abla, Sen ne için aramıştın?" dedim.

"Öyle seni merak ettim."

"Sağ ol ablacığım."deyip telefonu kulağımdan çekecektim ki tekrar ablamın sesini duydum.

"Ela gerçekten iyi olduğuna emin misin? İstersen hemen gelebilirim. Hiç kimse senden önemli değil. Bunu biliyorsun." Ablamın dediğiyle yüzümde tebessüm oldu. Onlar benim yanımda oldukları sürece ben her zaman toparlanabilirdim.

"Ablacığım iyiyim ben merak etme. Sen arkadaşında kalabilirsin. Hiçbir sorun yok."

"Peki o zaman yarın görüşürüz."deyince, bende görüşürüz deyip telefonu kapattım.
Kafamı geri yatırıp tekrar gözlerimi kapadım. Yarım saat öylece kaldım. Sürekli Özgür ve Nil'in el ele olan görüntüsü geçiyordu gözlerimin önünden. Sinirle gözlerimi açıp oturur pozisyona geçtim. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip sabır diledim.

"Ela!"Seren karşıma geçip oturunca yüzüme bakıp:

"Ne oldu, iyi misin? Neden ağladın, gözlerin kızarmış?"diye sorular sormaya başladı.

"Yok birşey iyiyim"deyip bakışlarımı yere çevirdim.

"Erken döndün, camdan görünce seni merak ettim."

"Sıkılmıştım döndüm."dedim kısaca

"Bir sıkıntı yok değil mi?"

"Yok... Olsa da artık söylemeyeceğimi biliyorsundur... Ben dersimi çoktan aldım." dedim alaycı bir ifade takınarak.

"Ela kaç gündür seninle o gün hakkında konuşmak istiyordum. Ama bir türlü yapamadım."üzgün olduğu yüzünden belli oluyordu ama beni kırdıktan sonra bunun benim için pekte önemi kalmamıştı.

"Ne konuşacağız? Yine abime bir arkadaşımı ayarladığımı iddia ederek bana hakaret mi edeceksin ya da Özgür için pek bi kıymetin yok mu diyeceksin...? Seni bu halinle kimse sevemez mi diyeceksin...? Haa..." dedim ses tonuma dikkat etmeden. Kendimi kontrol edemiyordum. Sinirli anıma denk gelmişti Seren.
Normalde bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Konuşacağı sırada elimle durdurup tekrar konuşmaya başladım.

"Aslında haklısın... Ben Özgür için pekte önemli biri değilim... Hiçte olamadım." dedim. Göz yaşlarım her bir kelimem ile bir bir süzüldü yanaklarımdan aşağıya doğru.

"Ela ben o gün sadece kızgın olduğum için o laflar ağzımdan öyle çıktı. Söylediklerimde samimi değildim. Sinirle olan bir şeydi. Hemen pişman oldum." dedi. O da ağlamaya başlamıştı.

"Senin canın yandığı için sende benim canımı yakmak istedin. Emin ol benim canım daha çok yandı ve hâlâ çok yanıyor." kalkacağım sırada Seren kolumdan tutup kalkmama engel oldu.

"Ela lütfen beni affet çok üzgünüm..!"

"Sana kızgın değilim, Sana çok kırgınım. Bana güvenmeyip o sözleri söylemen beni çok kırdı. En çok da Özgür ile ilgili söylediğin şeyler çok canımı yaktı."dedim. Aramızda küçük bir sessizlikten sonra Seren tekrar konuşmaya başladı.

"Haklısın. Senin güvenini kırdım. Söylememem gereken sözler söyledim ve bunun için gerçekten çok üzgünüm. Konu Mert olunca kendimi kontrol edemiyorum. Onu ne kadar sevdiğimi sen de biliyorsun."

"Onun da seni ne kadar çok sevdiğini biliyorum ve bunu sen de çok iyi biliyorsun." Kafasını sallayınca konuşmaya devam ettim.

"Sana abim konusunda kırgın değilim biliyorsun." Ellerimi avucuna alıp ardından göz yaşlarımı sildi.

"İstemeden de olsa aptallık ettim. Bunun için senden çok özür dilerim."dediğinde biraz duraksadım. Yüzüme acı bir tebessüm yerleştirip
"O söylediğin sözler ne kadar acı da olsa doğruydu. Özgür değil başkası da olsa bu halimle beni kabul etmezdi. Beni kabul eden biri olsa da ailesi kabul etmez. Bu hep böyle olacak biliyorum." dedim. Hıçkırıklarımı bastırmak istedim ama beceremedim. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Seren dayanamadı o an beni kendine çekip sarıldı.

"Öyle deme canım senin karşına öyle biri çıkar ki, iyi ki... İyi ki Özgür benden vazgeçti dersin"dedi sırtımı sıvazlayarak. Bu dediğine istemsizce gülmüştüm. Böyle bir şeyin olmayacağını ikimiz de çok iyi biliyorduk.

"Kandırılma yaşımı çoktan geçtiğimi düşünüyorum yenge" kafamı omzundan kaldırıp yüzüne baktım. Ona tekrardan yenge dediğim için beni kendisine tekrar çekip sarıldı.

"Hatırlatırım sana, bak demedi deme."dedi kulağıma doğru.

"Yenge ben odama geçip biraz uyursam iyi olur. Biraz başım ağrıyor." dedim konuyu kapatmak için.
Kalkıp arkama döndüğümde, abim karşımızda duruyordu. Sinirden alnında de ki damarları görünüyordu. Kaşlarını çatmış sinirle yengeme bakıyordu.
Abimi daha önce hiç bu kadar sinirli görmemiştim.

"Abi!!"

"Mert!" dedik ikimiz aynı anda. İki adımda yanımıza geldi.

"Seren bu duyduklarının hepsi yalan de... Sen yanlış anladın de... Ben öyle bir şey yapmam de..."dedi. Seren yengenin karşısına geçip gözlerinin içine baktı. Seren yengeden ses çıkmayınca kolundan tutup kendisine bakmasını sağladı.

"Cevap versene Seren!!"gözleri dolu dolu Seren yengeye bakıyordu. Ondan asla böyle bir şey beklemiyordu. Gerçi ben de beklememiştim...
Seren yenge tekrar sessiz kalmıştı. Seren yenge sessiz kaldıkça abimin öfke'den yüzü kızarmaya başlıyordu.

"Nasıl böyle yaparsın? Nasıl olur da Ela'nın kalbini kırarsın? Ela'nın ne kadar hassas olduğunu bilip, ona o kelimeleri nasıl söylersin?"dedi bağırarak.
Öyle bir bağırmıştı ki, Seren yenge ve ben abimin bağırmasıyla yerimizden korkuyla sıçramıştık.

"Mert çok üzgünüm istemeden oldu. Kendimi kontrol edemedim. Biliyorum ne kadar özür dilersem hatamı telafi etmez ama gerçekten çok üzgünüm. Kaç gündür doğru düzgün Ela'nın yüzüne bakamıyorum."dedi ağlayarak. Sırf bu yüzden bu konunun tamamen kapanmasını istemiştim.

"Abicim kızma ona lütfen! Ne yaptıysa seni sevdiğinden, istemeyerek yaptı. Hem bizim aramız da düzeldi ben onu affettim zaten."dedim. Abimi yatıştırmak için araya girmek zorunda kalmıştım. Abim aşırı derecede sinirliydi şuan. Yanlış bir şey yapıp sonradan üzülsün istemiyordum.

"Benim sevdiğim, benim aşık olduğum kadın bu olamaz. Benim sevdiğim kadın sevdiklerime, aileme, özellikle de kardeşlerime değer verirdi."dedi sakinleşmeye çalışarak. Ellerini saçlarının arasından geçirip bir sağa bir sola volta atıp duruyordu. Biraz sakinleştikten sonra yengemin kaşısına geçip kolundan tuttu.

"Ya her şeyi geçtim, sen Ela'ya o sözleri nasıl sarfedersin kafam almıyor. Sen böyle bir insan değildin. Ela'yı kendi kız kardeşinden ayırmazdın, ne oldu sana?"

"Sadece yanlış anladım onu. İnanmamam gereken birine inandım. Bu yüzden Ela'dan binlerce kez özür dilerim."dedi bana bakarak. Hatasının farkındaydı ama bunun için biraz geç kalmıştı.
Abime yaklaşıp elinden tuttum.

"Abicim sırf bu yüzden sana geçen gün anlatmak istemedim. Öğrenince yengemle aranız bozulur diye korktum. Aranız benim yüzümden bozulursa kendimi çok kötü hissederim. Her insan hata yapabilir. Bunun için lütfen bu konuyu burda kapatalım sonsuza kadar!" dedim. Abim ben daha fazla üzülmeyeyim diye kafasını salladı ama yengeme taraf hiç bakmadı. Yengeme çok kızgındı.
Ben kırgındım ama affetmistim onu. Her ne kadar beni kırdıysa da abim için affetmistim onu. Abim onu deli gibi seviyordu çünkü.
Abim benim en değerlimdi. Onu mutsuz görmeye dayanamazdım. O benim kahramanımdı...

Ece'nin ağlama sesi gelince yengem eve doğru yürümeye başladı. Gözü sürekli abimdeydi. Abim dönüp bakmayınca ağlayarak hızla yukarı çıktı.
Abim yere çimlerin üzerine oturup sırt üstü uzandı. Elini bana uzatıp "Gel" dedi. Lafını ikiletmeden hemen yanına gidip koltuktan destek alarak yere oturdum. Abim başımı yaslamam için kolunu açtığında usulca uzanıp kafamı koluna yatırdı. Beni kendine çekip sarıldığında ona sıkıca sarıldım. Bugünkü yaşadıklarımdan sonra abimin şefkatli kollarına ihtiyacım vardı.
Abim ile hiç konuşmadan sadece sarılarak yıldızları izlemeye başladık.
Her zaman abim, ablam ve Efe ile birlikte saatlerce yıldızları izlerdik. Annem gelip bizi zorla içeri götürene kadar.
Daha küçükken, sanırım on bir veya on iki yaşlarındaydım. O zamanlar yürümekte çok zorluk çekiyordum. Bazen bir kaç adım atana kadar canım çıkıyor sanırdım. Abim de beni kucağına alıp çıkarırdı. Beni yere uzatıp yanıma uzanırdı. Bir kolunda ben, bir kolunda ablam gök yüzündeki yıldızları izlerdik.
Efe de bizi öyle görünce 'beni dışlıyorsunuz' der bize küserdi. Ablam da dayanamayıp kolundan tutarak çekerdi omzuna.

"Abi"deyip aramızda ki sessizliği bozdum.

"Hmmm"

"Eski günlerimizi çok özledim"dedim kafam hâlâ omzundayken.
Yüzünü bana çevirip baktı. Beni kendine daha çok çekip alnımdan öptü.

"Bundan sonra sık sık yaparız. Efe de gelsin. Sonra bozuluyor bize biliyorsun."dedi gülümseyerek. Kafamı salladım. Efe'nin adı geçince onu ne kadar çok özlediğimi fark ettim.

"Sana bir şey itiraf edeyim mi?"dedim abimin kafasını dağıtmak için. Benimle konuşurken bile düşünceli gözüküyordu çünkü.
Bana 'ne' der gibi bakınca "Biliyor musun küçükken seni çok kıskanırdım ablamdan."dedim gülerek. Abim de dayanamayıp gülmeye başladı.

"Neden?" Bir yandan benimle konuşuyordu bir yandan da saçlarımla oynuyordu.

"Bilmiyorum ama aranızdaki iletişimi çok kıskanırdım." Bu söylediğim sadece abimin kafasını dağıtmak için değildi. Doğrusu bunda gerçeklik payı da vardı.

"Öyle mi?" Biraz duraksadıktan sonra konuşmasına devam etti. "Ama ben bunu hiç farketmedim."dedi.

"Ablamla dışarı çıktığınızda size çok kızardım. Beni yanınızda götürmüyorsunuz diye, özellikle de sana çok kızıyordum. Geldiğinizde de hatırlarsan sizinle konuşmuyordum."dedim. O günleri hatırladıkça gülüyordum.

"Evet sürekli bize trip atıyor konuşmuyordun."Baş parmağıyla burnumun ucunda dokundu. "Ama elimden geldiğince de seni çıkarıyordum. Bazen annemden izinsiz götürdüğüm için fırça yiyen ben oluyordum."dedi kaşlarını havaya kaldırarak. Evet çoğu zaman annemden gizli çıkarırdı beni, sonra da annem bi güzel ona kızardı. O zamanlar bir sürü ameliyatlar geçirmiştim. Annem de yaralarım iyileşene kadar enfeksyon kapmayayım diye dışarı çıkmama bile izin vermiyordu
Aklıma gelen anıyla abime yüzümü tam döndüm.

"Abi hatırlıyor musun? Bir gün hava çok yağmurluydu. Sen, Ablam ve Efe üçünüz bahçeye yağmurda ıslanmak için çıkmıştınız. Annem benim çıkmama izin vermemişti. Ben de balkonda oturup sizi izlemeye başlamıştım. İşte o gün sizi çok kıskanmıştım. Daha doğrusu size çok imrenmiştim." Sağlığımla ilgili konulara girince abim çok duygulanırdı. Şuan olduğu gibi, sadece göz yaşları eksikti. Biraz daha konuşsam onların da akacağına emindim.

"Hatırlıyorum güzelim ama senin bilmediğin bir şey vardı. O gün seni çıkarmak için anneme ne dil döktüm haberin yok. Seni çıkarırdım çıkarmasına ama annem senin çok hassas olduğunu, hemen üşütüp hasta olabileceğini söyledi. Biliyorsun ki o zamanlar senin hasta olman tedavini aksatman anlamına geliyordu. O gün seni balkonda bize bakarken gördüğümde de hemen içeriye senin yanına gelmiştik."dedi gözleri dolarak.
Abimle sohbet ede ede saatin ne çabuk geçtiğini anlayamamıştık. Saate baktığımda 11:45 idi ve annemler de hâlâ dönmemişti

"Abi ben odama geçeyim annemler gelene kadar. Yorgunum biraz dinlensem iyi olacak." dedim.

"Ben sana söylemeyi unuttum. Annem aradı bugünlük orada kalacaklarmış. İzin vermemişler dönmelerine. Senin bize gelmeni söyledi. Seni aramış ama açmamışsin. Ben de sana haber vermeye gelmiştim. Sonra da konuşmalarınızı duydum."

"Ben odama geçer uyurum zaten, şimdi hiç yukarı çıkmayayım. "

"Olmaz! "dedi kesin bir dille. İtiraz etsem bile kabul etmeyeceğini bildiğim için sesimi çıkarmadım.

"Aferin. Her zaman böyle ol, abinin sözünü dinle" dedi beni sinir etmek için. Yanından kalkmak için harekete geçmiştim ki kolumdan tuttu.

"Nereye? Biraz daha burda kalalım. Birlikte geçeriz içeriye. " kafamı salladım. Kısa bir süre sonra abim tekrar konuşmaya başladı.

"Yarından itibaren o sürekli ertelediğin şeyi yapmaya başlıyoruz tekrar "kafamı iki yana salladım. İstemiyordum.

"Hayır abi yaa, olmuyor işte zorlamanın bir faydası yok "dedim. Hayatımda çok zorlukları aşmıştım. Hep çalışmıştım ve karşılığını zor da almıştım ama bir türlü elimde ki bu değnekten kurtulamamıştım. Degneksiz bir iki adımdan öteye gidemiyordum. Ne kadar çalışırsam çalışayım bu değnekten kurtulamıyordum. Ben de artık kabullenmek zorunda kalmıştım.

"Sen güçlü bir kızsın bunu da atlatacağına eminim. Şimdi bunu düşünme, gözlerini kapat ve güzel şeyler düşün." Nerden nereye geldiğimi, neleri başardığımı söylüyordu. Bu kadar zorluğu aşan bir kız bunu da aşar diye düşünüyordu.
Vücudum ikinci veya üçüncü denememde cevap veriyordu gördüğüm tedaviye ama bunda hiçbir işaret dahi görmemiştim o kadar denememe rağmen. Bir kıvılcım kadar da bir etki görseydim üstüne giderdim.
Gözlerimi kapatıp abimin deyimiyle güzel şeyler düşünmeye başladım.

Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Yatakta uzanmış yastığa sarılmış bir pozisyondaydım. Demek ki dün gece orda uyuya kalmışım. Nasıl uyudum, nasıl buraya getirildim hiç fark etmemiştim.
Yorganı üzerimden çekip yataktan doğruldum. Yastığın altına elimi götürüp telefonumu kavrayarak aldım.
Her zaman uyurken telefonu yastığımın altına bırakırdım, bu alışkanlığım haline gelmişti. Elimi attığım gibi telefonum elime gelmişti. Abim bu huyumu bildiği için telefonu yastığın altına bırakmıştı.
Telefona baktığımda Annemden, Hilal'den ve Efe'den bir sürü cevapsız aramalar gördüm.
Hilal'e ve Efe'ye 'sonra ararım' diye mesaj çektim. Annem şimdiye gelmiştir diyerek onu aramaktan vazgeçtim.
Saat 10:15 ti. Baya uyumustum, deliksiz. Yavaşça yataktan kalkıp lavaboya girerek elimi yüzümü yıkadım. Gözlerim dünden dolayı hâlâ şişti. Elimi yüzümü bi güzel yakadıktan sonra saçlarımı da toparlayıp odadan çıktım. Salona doğru ilerlediğimde Ece'nin o çok sevdiğim o gülüşüyle karşılaştım.

"Günaydın prenses"

"Günaydın halacığım" Elimden tutup mutfağa doğru sürüklemeye başladığında onu durdurdum.

"Halacığım biraz yavaş yürüyelim. Ben senin gibi hızlı koşamıyorum ki"dedim gülümseyerek. Bana bakıp kafasını salladı.

"Özür dilerim hala unutmuşum." Dediğinde dayanamayıp kendime çekerek saçlarından öptüm.

"Anne ve baba nerede?" Ortalıkta abim de yengem de gözükmüyordu.

"Babam işe gitti. Annem de mutfakta kahvaltı hazırlıyor bizim için."dediğinde kafamı sallayıp tebessüm ettim. Mutfağa girdiğimizde yengem kahvaltı hazırlıyordu. Öyle bir dalmıştı ki bizim mutfağa girdiğimizi bile fark etmemişti.

"Günaydın." Seslenmemle yengem irkilip bize doğru dönünce yüzü sapsarı olmuştu.

"Günaydın canım"dedi.

"Korkutmak istememiştim."dedim yüzüne bakarken.

"Yok canım dalmıştım. Birden seslenince.... Hadi oturun kahvaltı hazır." Ece elimi bırakıp masaya oturunca, ben ayakta öylece kaldım. Hiç kahvaltı edesim yoktu.

"Yok yenge kahvaltı yapmayacağım, aç değilim. Annem de gelmiştir, en iyisi aşağıya ineyim."dedim. Seren yenge kafasını iki yana salladı.

"Olmaz. Abin kahvaltı yapmadan evden çıkmana izin vermememi söyledi. Akşam yemeği de yememişsin. Zühre anne de yeni geldi zaten, kahvaltı yaptıktan sonra inersin canım." Peki deyip kahvaltı sofrasına oturdum. Yengem tabağıma kahvaltılıklardan doldurunca ben de Ece'nin tabağını doldurmaya başladım.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra aşağıya inmek için kalktım.

"Yenge kahvaltı için teşekkür ederim." Seren yenge dalgın bir şekilde öylece tabağıyla oyalandığı için beni duymamıştı. Yerimden kalkıp yanına doğru giderek ellerimi omuzlarına koydum.

"Abim seni affeder merak etme. Ona sadece biraz zaman ver." dedim gülümseyerek. Abimin gerçekten de biraz zamana ihtiyacı vardı.

"Olmazsa tekrar konuşurum onunla. Beni kırmaz, sana da kıyamaz" Göz kırpıp elini tuttum. Benim kızgınlığım da kırgınlığım da buraya kadardı işte.

"Ela..! Yüzüne bakınca kendimden utanıyorum. Ben sana neler söyledim, sen benim için neler yapıyorsun. Ben nasıl olurda Serhat'ın sözüne inandım. " Gözleri dolmuştu. Ece'yi işaret edip ağlamaması için uyardım.

"Hepsi geçti gitti. Bunları konuşup canımızı sıkmanın bir anlamı yok... Ben herşeyi unutup yoluma bakıyorum. Sen de herşeyi unut gitsin... Ben şimdi aşağı iniyorum, sen de Ece'yi giydirir gelirsin." dedim. Yengem beni kendine çekip sarıldı ve kulağıma fısıldadı

"Teşekkür ederim Ela, bu kadar yüce gönüllü olduğun için" bende sarılmasına karşılık verip kolumu beline sardım.

Merdivenden yavaşça aşağıya inip kapı ziline bastım. Kapı bir dakika sonra açılınca, annemin boynuna sarıldım.

"Hoş geldin bebeğim" dedi yanaklarımdan öptü.

"Hoş buldum annem"

"Kahvaltı yapmadıysan direkt mutfağa geç"

"Kahvaltı yaptım anneciğim, odama geçip duş alacağım."dedim. Annemin yanağından öpüp odama doğru yürümeye başladım.
Annemin arkamdan 'deli kız' deyip güldüğünü duyunca bende gülümsedim.
Odama geçtiğim gibi lavaboya girip duş akabine girerek suyu kendime göre ayarlayıp ılık suyun altına girdim. Kışın olsun, yazın olsun hep ılık suyla yıkanmayı severdim.
Yaklaşık bir saat suyun altında kalıp tüm yorgunluğu üstümden attım. Bornozu üzerime geçirip yavaşça lavabodan çıktım. Zemin ıslak olduğu için daha çok dikkat etmem gerekiyordu. Ben de elimden geldiğince dikkatli olmaya çalışıyordum.

Düşersem mazallah...

Dolaba yaklaşıp içinden eşofman takımımı çıkardım. Bugün evden çıkmayacağım için rahat bir şeyler giymek istedim.
Eşofmanlarımı giyip saçlarımı da kuruttuktan sonra telefonu alıp Efe'yi aradım. Üçüncü çalışta açmıştı telefonu

"Efendim Ela" dedi ismimin üstüne bastıra bastıra.

"Ela değil abla diyeceksin. Sana bunu bir türlü kabul ettiremedim."dedim sesimi kızgın bir şekilde çıkarmaya çalışarak. Bu bizim Efe ile aramızda sürekli şakalaştığımız bir konuydu.

"Sen nasıl ablam oluyormuşsun? İkimizde aynı gün doğduk. Farkındaysan ikiziz biz" dedi ukala bir şekilde. Bu dediğine güldükten bir kaç saniye sonra hafif öksürüp sesimi sert çıkartmaya çalıştım.

"Olsun. Yine de bana abla de "dedim.
Efe ile biraz konuşup hasret giderdikten sonra telefonları kapatmıştık.
Ardından Hilal'i de arayıp konuştuk.
Onunla konuşmamız kısa sürmüştü. Beni merak ettiği için akşam üzeri uğrayacağını söyleyip kapatmıştı.

Uzun zamandır roman okumadığım için çekmeceden abimin bana hediye ettiği romanımı alıp köşede duran sallanan sandalye ye oturdum. Kapağını açıp okuyacağım sırada kapının tıklatıldığını duydum. Annem kapıyı iki kez tıkladıktan sonra kapıyı aralayıp "Kızım gel kahve yaptım, beraber içeriz diye. Seren de geldi."dedi.

"Roman okuyacaktım, ama neyse geliyorum. Sonra okurum." dedim. Romanımı tekrar yerine bırakıp annemin peşinden salona gittim. Etrafa baktığımda Ece'nin olmadığını gördüm.

"Ece nerde?"diye sordum yengeme

"Bahçede oyuncakları ile oynuyor" kafamı sallayıp tekli koltuğa geçtim.
Kavelerimizi içtiğimiz sırada annem bana bakıp öyle bir dalmıştı ki... Oturuşumu dikleştirip, elimdeki fincanı masaya koydum.

"Anne hayırdır? Bana öyle bir dalmışsın ki, görende uzun zamandır beni hiç görmemişsin sanır. Daha dün yan yanaydık"dedim gülerek.

"Hiç öyle dalmışım. Ayrıca ben kızımı özlemiş olamaz mıyım? " Yalancıktan gözlerini devirince yerimden kalkıp "Oy oy annem beni çok özlemiş"deyip gülümseyerek yanına gittim ve sarıldım.

Annemlerle sohbet ede ede vaktin nasıl ilerlediğini fark edememiştik.

Akşam üzeriydi ve artık hava serinlemişti. Telefonumu ve değneğimi alıp bahçeye çıktım.
Bahçemiz küçüktü ama çok güzeldi. Babamın kendi elleriyle yetiştirdiği rengarenk çiçekler vardı. En köşede ahşaptan yapılmış bir kamelya, Ece için kurulmuş salıncak, hemen çiçeklerin yanında da sallanan kocaman bir sandalye. Babam o sandalyeyi benim için oraya koymuştu. Çiçeklere aşırı ilgim vardı. Sırf orda ayakta çok durmayayım diye koymuştu. Bazen onlara dokunur içimi dökerdim. Zamanın nasıl geçtiğini anlamazdım. Ayakta olduğum için de ayaklarım çok ağrıyordu.

Kamelya ya geçip oturdum. Gökyüzüne baktığımda bulutluydu. Biran önce yağmur yağsın diye içimden dua etmeye başladım. Yağmurlu havaları çok severdim. Yağmurlu havaları sevdiğim kadar gök gürültüsünden de korkuyordum. Korkuma rağmen yine de yağmurda ıslanmayı seviyordum.
Küçüklüğümde yapamadığım için biraz buruktum. Tüm çocuklar yağmur yağdığında sokağa çıkıp, ellerini yana açıp kendi etrafında dönerlerdi. Ben de balkondan üzgün üzgün bakardım onlara. Şimdi de annem izin vermiyordu ama ondan gizli gizli çıkardım yağmura..
Telefonum çalmaya başlayınca düşüncelerimden sıyrıldım.
Hakan hoca arıyordu...
Hakan hoca, o zorlu süreçte yanımda olan, pes ettiğimde bana yol gösteren, bu seviyeye ulaşmama sebep olan, kısacası en büyük destekçim olan doktorumdu. Otuz beşli yaşlarda, uzun boylu, esmer, siyah gür saçlı, hafif göbekli biriydi. Ona çok saygı duyuyor ve çok güveniyordum. Artık aileden biri gibi olmuştu. O ve eşi Sevda abla... İki tane de çocukları vardı. Lale ve Onur. Lale altı, Onur ise on yaşındaydı.
Üç sene önce İstanbula taşınmışlardı. Her zaman arar durumumu sorardı. Ara sıra gelmek için burdaki evlerini de boşaltmamışlardı.
Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde ben daha konuşmadan o konuştu.

"Ela nasılsın?" dedi. Sesi gayet neşeli geliyordu.

"İyiyim hocam teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"

"Bende iyiyim teşekkür ederim de, hani biz bizeyken hoca yoktu abi vardı." Evet sadece fizik merkezinde hocam diyordum.

"Peki Hakan abi "

"Hah şöyle."dedi. Ben gülünce konuşmasına devam etti. "Tedaviye başladın mı? " Bunu soracağı kesindi zaten. Her aradığında nasılsın faslından sonra ilk sorduğu bu soru olurdu.

"Hayır"dedim direkt. Artık eskisi gibi içimden gelmiyordu. Bunun çok yanlış olduğunu biliyordum ama artık fiziksel olarak da psikolojik olarak da kendimi iyi hissetmiyordum. Belki de zamanla eski halime dönerdim bilmiyorum...

"Ela biliyorsun ki tedavi görmediğin için bir süre sonra gerilemeye başlarsın. En azından fizik tedavi merkezine gitmesen de kendin yap egzersizleri. Hepsi bildiğin egzersizler. Bir fizyoterapist eşliğinde yapsan daha iyi ama sen onu yapmayacaksın biliyorum."dedi. Haklı olduğunu biliyordum. Derin bir nefes aldım. Şimdi hayır istemiyorum dersem Hakan abi bana kızacaktı haklı olarak.

"Tamam Hakan abi kendim yapmaya çalışırım." Konuştuğumuz esnada bahçe kapısından Ablam ve Hilal içeri girdi. Bana baktıklarında telefonla konuştuğumu gördüklerinde ablam kafası ile işaret verip içeri gireceğini belirtti. Kafamı tamam anlamında salladığımda Ablam içeri Hilal de yanıma doğru geldi.

"Sen güçlü bir kızsın Ela, o kullandığın değneği de atarsın. Ben buna inanıyorum. Seninle neler başarmadık ki... Birkaç sene öncesini düşün."dedi beni motive etmek için. Konuşacağım esnada Hakan abi'ye birinin seslendiğini duydum.

"Ela benim kapatmam lazım. Beni çağırıyorlar. Kendine dikkat et fazla zorlama kendini tekrar ararım. Evdekilere selam söyle." Öyle hızlı konuşmuştuk ki, kesin acil bir durum olmuştu.

"Tamam Hakan abi, sende Sevda yengeye selam söyle çocukları da öp benim için." dedim. Aramayı sonlandırıp telefonu önümde ki masaya koydum. Hilal'e dönüp "Hoş geldin mavişim "dedim. Ardından onu yanaklarından öpüp sarıldım. O da aynı şekilde sarılıp öptükten sonra "Hoş buldum Roz" Gözlerini üzerimde gezdirip "Seni düne kıyasla iyi gördüm."dedi.

"İyiyim merak etme, dün dünde kaldı. Bundan sonra hiç bir erkek için gözlerimden yaş gelmesine izin vermiyeceğim. "dedim kararlı bir şekilde. Bunu başarabilir miyim bilmiyorum ama deneyecektim.

"Katılıyorum Roz, hiç bir erkek için üzülme. Çünkü değmiyor."

"Dün Selim'e de arkadaşına da ayıp oldu. Masadan kalkmamalıydım. Ama yapamadım. Benim adıma Selim'den de arkadaşından da özür dile."dedim mahçup bir şekilde.

"Saçmalama istersen. Selim sana asla darılmaz biliyorsun. Arkadaşı da sen gittikten beş dakika sonra geldi. Selim'in de dediği gibi öyle bir insana benzemiyor. Selim bugün gidene kadar da hep seni sorup duruyordu. Seni arayacaktı izin vermedim. Sen rahatça kafa dinle istedim" ona tekrar sarıldım. Bu kadar anlayışlı bir arkadaşa sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyordum.
Beni kendinden uzaklaştırıp tekrar konuşmaya başladı.

"Bu Asaf var ya, çok yakışıklı biriydi."dedi bana göz kırparak. Hemen koluna bir tane şaplak vurdum.

"Ben ne diyorum sen ne diyorsun. Selim bu söylediklerini duysaydı seninle evlilik kararını tekrar gözden geçirirdi."dedim aynı şekilde göz kırparak. Hemen gözlerini devirip "Ben senin için diyorum kızım. Bana ne Asaf'ın yakışıklılığından, Asaf dünya ahiret kardeşimdir. Selim'i hiç bir şeye değişmem, o benim tek varlığım." Onun bu hali beni gülümsetmişti. Ardından ilk başta söylediği şeye kaşlarımı çattım.

"Ben sana diyorum ki, bundan sonra erkeklerle işim olmaz. Canımı yakmalarına izin vermem diyorum. Sen gelip bana Asaf'ın yakışıklılığından bahsediyorsun."

"Roz her erkek aynı değil."

"Bu konuyu kapatabilir miyiz?" Dedim. Peki deyip sustu.
Evet her erkek aynı olmayabilirdi ama insanın güveni bir kere kırıldı mı bir daha kimseye kolay kolay güvenemiyordu...

Loading...
0%