@zozanli
|
Keyifli okumalar 💞
Ela'dan Sahip çıkmadığımız her değere bir gün başkası sahip çıktığında anlarız neleri kaybettiğimizi... Peki ben... Ben sahip çıkmadığım için mi kaybetmiştim Asaf'ı? Ya da onun bana olan sevgisi yalan olduğu için miydi? Bunu kendime sorduğumda iki cevapla karşılaşıyordum. İkisi de bana ayrı ayrı cevaplar veriyordu. Kalbim ayrı aklım ayrı... Kalbim onu her defasında kendimden uzaklaştırdığım için kaybettiğimi, aklım ise beni sevmediği, hiç bir zaman da sevmeyeceği için diyordu... Ama bugün anlamıştım ki, kalbimin değil aklımın bana doğru söylediğini... Asaf biraz önce Hazal ile evlenmek istediğini söylemesiyle bunu bana öyle bir kanıtlamıştı ki... Sofradaki herkes onları tebrik ederken, Murat Bey ve Ayla Hanım da, Asaf'ın her kararında onun yanında olacaklarını, bu evliliği kabul ettiklerini söyleyerek Hazal ve Asaf'ı tebrik ettiklerinde artık onu tamamen kaybettiğimi anlamıştım. "Roz!"Hilal'in kulağıma yaklaşıp fısıldamasıyla kafamı hafif çevirip ona baktım. Gözlerim dolduğu için her şey bana bulanık geliyordu. "İstersen kalk içeri geçelim. Ben bir şeyler uydururum."dediğinde kafamı evet anlamında salladım. Daha fazla bu konuşmaları kaldıramıyordum. Şuan sanki biri her iki eliyle boğazımı sıkmış gibi nefes alamıyordum. Hilal önce Selim'e yaklaşıp kısık sesle bir şeyler fısıldadı. Ardından ayağa kalkarak, "Afiyet olsun. İzninizle benim içeride bir telefon konuşmam gerekiyor."dedi. "Tabii kızım ama bir şey yemedin. En azından tabağındakileri bitirseydin."dedi Ayla Hanım. "Sağol Ayla teyze doydum."diyerek Ayla Hanıma tebessüm etti. Ardından da bana dönerek kısık ama herkesin duyabileceği bir şekilde konuştu. "Roz benimle içeriye gelebilir misin? Sana göstermek istediğim bir şey var." Kafamı sallayıp yavaşça yerimden kalkmaya çalıştığımda gözümün kararmasıyla Hilal'in koluna yapıştım. Nalan Hanım, Metin Bey ve Yusuf abi benim sarsılmamla birden ayaklanmışlardı. Yusuf abi masanın etrafından hızlıca koşup yanıma geldi. "Güzelim iyi misin?" Kafamı evet anlamında salladım. Ama başım hâlâ döndüğü için gözlerimi açamıyordum. Galiba aniden kalktığım için böyle olmuştu. "Yüzün bembeyaz olmuş, otur istersen biraz."deyip koluma girdi. Birkaç saniye gözlerim kapalı bekledikten sonra gözlerimi yavaşça araladım. "İyiyim abi, sadece başım döndü. Ben bi elimi yüzümü yıkasam iyi olur."dedim alnımı ovarak. Asaf'ı karşımda bana üzgün gözlerle baktığını gördüğümde kendimi daha kötü hissetmiştim. Bakışlarımı ondan hızlıca çektim. Onun daha fazla bana acıyan gözlerle bakmasını istemiyordum. "Teyze gerisini ben hallederim."dedi Hilal, Nalan Hanım'ın yüzüne bakıp tebessüm ederek. Nalan Hanım yüzünü bana çevirdiğinde kafamı sallayıp sorun olmadığını belirttiğimde istemeyerek de olsa bahçeye çıktı. Nalan Hanım bizden uzaklaştığında Hilal lavabonun kapısını açarak beni içeri götürüp yüzüme birkaç defa su çarptı. "Daha iyi misin?" Hilal'in sorusuyla kafamı iki yana salladım. Hiç iyi değildim... Aldığım nefes bile içime batıyordu. Şuan hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. "Hilal... nefes alamıyorum... ikisini yan yana görmek kalbimi acıtıyor."dedim elimi kalbimin üstüne bastırarak. Kalbim o denli acıyordu ki... "Onu birgün başkasının yanında göreceğimi biliyordum. Ama canımın bu denli yanacağını hiç düşünmemiştim." Akşamdan beri tutmaya çalıştığım göz yaşlarım artık yanaklarımı ıslatmaya başlamıştı. Daha fazla ayakta bekleyemeyeceğimi anladığımda sırtımı duvara yaslayıp yere çöktüm. "Sakin ol canım, bak böyle ağlamaya devam edersen atak geçirirsin." Kendini geri çekip göz yaşlarımı silerek beni sakinleştirmeye çalıştı. "Hilal ben bu acıya nasıl dayanacağım? Ben onları yan yana görmeye nasıl tahammül edeceğim?"dedim hıçkırıklarımın arasında. "Biliyorum Roz, çok zor ama bunu kendine yapan sensin. Sana her defasında söylemek istediğim buydu. Sen kendi ellerinle Asaf'ı Hazal'a ittin."dedi. "Korktum... korktum Hilal... birgün pişman olup bana mecbur olmasından çok korktum. Eğer ki benimle olduğu için pişman olduğunu hissetseydim, o zaman yaşayamazdım... Ben onun pişmanlığı olmak istemedim."dedim. Elimin tersiyle gözümdeki yaşları silip derin nefes almaya çalıştım. Ağladıkça nefesim daralıyordu. "Roz sakin ol lütfen!"dedi. Gözleri dolunca parmaklarıyla silerek akmasına izin vermedi. Beni sakinleştirmeye çalıştığı için ağladığını görmemi istemiyordu. "Beni her halimle sevdiğini, bana her fırsatta söylüyordun ya, bu muydu sevgisi? Bu kadar mıydı?"dedim acıyla gülümseyerek. "Her defasında onu geri itip, ben sana karşılık veremem diyen sendin ama."deyince kaşlarım olabildiğince çatılmıştı. Ben bu durumdayken bana Asaf'ı mı savunuyordu? Derin bir nefes alıp burnumu çektikten sonra lavabonun kenarına tutunarak ayağa kalkmaya çalıştım. Hilal kolumdan tutup yardım etmeye çalıştığında onu elimle durdurup ayağa kalktım. "Bana onu savunma lütfen..?"deyip gözümden inen yaşları sildim. "Roz ben sana onu savunmuyorum. Ben sadece olanları söylüyorum."dedi. Ellerini ıslatıp yüzümü sildiğinde yüzümü ellerinin arasından çekip sesli bir nefes aldım. "Tamam onu kabul etmedim ama o ne yaptı? Çekip gitti... İstanbul'u bırak ülkesini bırakıp gitti. Buradan çekip gittiğinde arkasında nasıl bir enkaz bıraktığını o bilmese de sen bizzat şahit oldun. Şimdi de bıraktığı enkaz darmadağın oluyor haberi yok."dedim alt dudağımı ısırarak. Boğazıma öyle bir yumru oturmuştu ki yutkundukça boğazım düğüm düğüm oluyordu. Asaf hazin konuşmamızdan bir hafta sonra Amerika'ya gitmiş ve aylarca dönmemişti. Bu süre zarfında hayatımda bir sürü şeyin değişmesinin yanısıra ben değişmiştim. O eski mücadeleci Ela gitmiş, yerine düşünceli, her şeye somurtan, hayattan zevk almayan, geceleri sürekli ağlayan bir Ela geçmişti. Her şeyi geçtim, sağlığımla ilgili herhangi bir şey de yapmamıştım. Emir'in her gün gelip beni çalıştırmak istemesine rağmen onu reddedip kabuğuma çekiliyordum. Metin Bey, Nalan Hanım, Yusuf abi, Hilal, Selim, annem, babam, abim, ablam ve Efe'nin tüm çabaları da benim eski halime geri dönmeme yetmemişti. Artık hiçbir şeyden tat alamıyordum. Verdiğim karar doğru muydu peki? Konuştuklarımdan sonra Hilal'in tutmaya çalıştığı göz yaşları gözlerinden seğirip yanaklarından aşağıya düştü. Kafasını hafif çevirip gözündeki yaşları silerek bana yaklaşıp omuzumu sıvazladı. Konuşmaya çalıştığı vakit onu kafamla reddedip tekrar konuşmaya başladım. "Ama biliyor musun? Bugün bana söylediğin o sözlerden sonra kendime bir şans vermiştim. Asaf'ı arayıp Türkiye'ye dönmesini söyleyecektim. Onu sevdiğimi söyleyecektim. Ama-"deyip sustum. Ne diyebilirdim ki? Asaf zaten son sözü söylememiş miydi? "Tamam canım şimdi boşver konuşmayalım bu konuları. Bırak geride kalsın. Hem sen neler atlattın, bunu mu atlatamayacaksın."dediğinde kaşlarımı çatarak ona döndüm. Daha demin Asaf'ı savunurken, şimdi de onu geride bırakmamı istiyordu. "Daha demin onu reddettiğim için beni suçluyordun. Şimdi de onu geride bırakmamı söylüyorsun."deyip bir kaşımı yukarı doğru kaldırdım. Bu saatten sonra Asaf'ı geride bırakmam gerekiyordu evet, ama bunu nasıl becerecektim? Onu unutmam mümkün olabilir miydi? Üstelik sürekli gözümün önündeyken... "Evet doğru. Ama seni üzgün görmeye dayanamıyorum. Bu konuyu sonraya bıraktım. Şimdi herkes seni merak ediyordur. Nalan teyzeyi zar zor bahçeye çıkarttık. Birazdan çıkmazsak buraya gelir."dedi. Kafamı sallayıp onu onayladıktan sonra elimi yüzümü tekrar yıkayıp derin bir nefes aldım. Kapıyı açmadan Hilal'e bakıp, "Benim Asaf yüzünden böyle olduğumu anlamamışlardır değil mi?"dedim yüzümü buruşturarak. Şuan herkesi geçtim Asaf'ın onun yüzünden bu hale geldiğimi bilmesini istemiyordum. O orada Hazal ile mutlu olurken, benim üzülüp kahrolduğumu bilsin istemedim. "Yok canım. Sen zaten kaç aydır sürekli bu haldesin. Fark edeceklerini sanmıyorum ama Asaf fark edebilir. O yüzden sakin ol, derin bir nefes al ve hiç bir şey olmamış gibi buradan çık."deyip kapıya yöneldi. Hiç birşey olmamış gibi buradan çık demek kolaydı. Ama ben buradan çıktığım gibi onları yan yana görecektim ve yine paramparça olacaktım. Biraz bekledikten sonra kafamdaki tüm düşünceleri silip derin bir nefes alarak Hilal'in açtığı kapıdan çıktım. Şimdi eve gitmek istediğimi söylesem Asaf ondan kaçtığımı düşünecekti. Hoş ondan kaçıyordum ya zaten... Bahçeye çıktığımızda herkes sofradan kalkmış havuz kenarında oturuyorlardı. Onlara doğru yavaşça ilerlediğimizde Asaf ve Hazal'ın orada olmadıklarını görmemle hem rahatlamış hemde içimde garip kıskanma belirtileri oluşmuştu. Yusuf abinin yanını işaret etmesiyle yavaşça gidip yanına oturdum. Beni kendine çekip şakağımdan öptükten sonra kulağıma yaklaşıp iyi misin diye sordu. Kafamı sallayıp iyi olduğumu belirterek omuzuna yaslandım. Bir süre sonra çay ve tatlı servisi yapıldığında yavaşça yerimden kalktım. Şuan da canım hiç bir şey istemiyordu. Sadece biraz yalnız kalmak istiyordum. Yaklaşık yarım saatti burda öylece oturmuş zamanın geçip gitmesini, bir an önce bu kâbusun bitmesini bekliyordum. "Güzelim ne oldu, birşey mi istiyorsun?" dedi Yusuf abi benden hemen sonra ayağa kalkarak. "Hayır abi biraz yürüyeceğim sadece" "Tamam canım hadi beraber gidelim o zaman." "Biraz yalnız kalmak istiyorum."deyip birkaç adım attığımda kolumdan tutarak beni durdurdu. "Ama-" "Yusuf bırak Ela'yı biraz yalnız kalsın. Belki o böyle daha rahat eder."diye araya girdi Selim enişte. Hilal ve Defne abla da Selim enişteyi onaylayınca Yusuf abi kafasını sallayıp gitmeme izin verdi. Yavaş adımlarla bahçenin arka tarafına doğru ilerleyip durarak derin bir nefes aldım. Artık çabuk yorulduğum için kaç dakikada bir durup dinleniyordum. Kafamı hafif yana çevirdiğimde Asaf ve Hazal'ı camdan konuşurlarken gördüm. Asaf birkaç saniye sonra yönünü benim olduğum tarafa çevirdiğinde bakışları beni buldu. Onu bugün başka biriyle görmeme, başka biriyle evleneceğini öğrenmeme rağmen onun gözlerine bakarken duygudan duyguya kapılıyordum. Bu çok yanlıştı. Artık ona karşı böyle duygular beslememeliydim. Asaf'a bu kadar bağlanabileceğimi asla tahmin etmezdim. Hazal'ın kollarını ona sarmasıyla bakışlarımı onlardan çekip değneğe daha sıkı tutunmaya çalışarak yürümeye devam ettim. Bastığım her adımda sanki yer ayaklarımın altından kayıp gidiyormuş gibi hissediyordum. Ben böyle nasıl yaşayacaktım? Ne kadar dayanabilecektim? Biraz uzandıktan sonra yaklaşan adım sesleriyle gözlerimi araladım. Kafamı çevirip gelene baktığımda Asaf'ı yanı başımda görmemle gözlerimdeki yaşları silerek doğruldum. Ayağa kalkıp yanından geçerken kolumdan tutmasıyla yerimde durdum. "Yine mi benden kaçacaksın?"dedi, gözlerimin içine bakıp vereceğim cevabı bekledi. Kafamı yana çevirerek gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. "Niye senden kaçayım? Senden kaçacağım bir durum mu var?"dedim sesimi yalın ve düz çıkarıp derince yutkundum. Şimdi ona avazım çıktığı kadar bağırıp çağırmak, neden diye hesap sormak istiyordum ama bunu yapamıyordum. Bana 'beni kabul etmediğin halde neden hesap soruyorsun' diyecek olsa verecek bir cevabım olmazdı. O yüzden boğazıma oturan yumruyu yutmak zorunda kalıyordum. "Yok. Ben geldim diye gidiyorsun ya, onun için sordum."deyip gözlerini kıstı. Kolumu ellerinin arasından kurtarıp, "Seninle alakası yok, ben sadece yalnız kalmak istiyordum."dedim. Bir kaç adım ondan uzaklaşıp eski yerime oturarak sırtımı ağacın gövdesine yasladım. "Biraz konuşabilir miyiz?"dedi kısa bir süre sonra. Cevap vermeyip elime küçük bir odun parçası alarak toprağı eşelemeye başladım. Bu saatten sonra benimle ne konuşacaktı ki? Konuşulacak ne kalmıştı? Asaf cevap vermediğimi görünce karşıma geçip bağdaş kurarak oturdu. "Buradan gidince mutlu olacağını düşünmüştüm."deyince kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Ben mutlu olayım diye mi gittin?"dedim kaşlarımı çatarak. "Evet. Hem o, hem de..." "Hem de?" "Seni unutabilmek için. Seni görmesem unutabilirim diye düşünmüştüm."dediğinde birkaç saniyeliğine bakışlarım gözlerinde kaldı. Beni unuttun mu demek istesem de cevabını bildiğim için sorma gereği duymadım. "Evlenme kararı aldığına göre beni unutman çok da zor olmamış."dedim yüzüme samimiyetten uzak bir ifade yerleştirerek. Bu sefer sessiz kalan taraf o olmuştu. "Hatırlıyor musun? Hakan abilerden döndüğümüz o gece bana bir soru sormuştun"dedim. Kafasını evet der gibi aşağı yukarı salladı. "Evet çok iyi hatırlıyorum. Hatta verdiğin o cevap daha dün gibi kulağımda."dedi. "Şimdi de ben sana bir soru soracağım. Evet ya da hayır demen yeterli."dediğimde kafasını tamam anlamında salladı. "Beni gerçekten sevdin mi?"dedim. Belki de bu konuları konuşmak artık yanlış ve uygun değildi. Ama birkaç ay önceye kadar beni sevdiğini, her koşulda yanımda olacağını söyleyen adam şimdi başka biriyle evleniyordu. Bunu sormak benim hakkımdı. Beni gerçek anlamda sevip sevmediğini merak etmiştim. Asaf elleriyle yüzünü sıvazlayıp istemsizce gülümsedi. "Seni sevdiğime hiçbir zaman inanmadın ve hiçbir zaman da inanmayacaksın öyle değil mi?"dediğinde kafamı iki yana sallayıp alayvari bir şekilde gülümsedim. Şuan yüzüm gülümsüyor olabilirdi ama içimde fırtınalar kopuyordu. "Madem seni sevdiğime inanmıyordun, neden şimdi bana bu soruyu soruyorsun?" "Sadece merak ettim. Her seferinde beni sevdiğini söylüyordun ya, neden bugün elinde başka bir kadınla gelip evleneceğini söyledin? Bana olan sevgin bu kadar mıydı?"dedim doğrudan gözlerinin içine bakarak. Gözlerim dolunca bakışlarımı ondan çekip eşelediğim toprağa çevirdim. 'Birde beni sevdiğine inanmamı istiyor'dedim ağzımın içinde geveleyerek. "Ela bu konuda beni suçlayamazsın. Ben sana her zaman açık oldum ve bulduğum her fırsatta seni sevdiğimi söyledim. Seni sevdiğimi ne zaman dile getirseydim beni hep itiyordun..."deyip kısa bir süre duraksadıktan sonra konuşmasını devam etti. "Her halükarda senin yanında olmak, her acına ortak olmak istedim ama sen bunu kabul etmedin. Sürekli bahaneler uydurup senden uzaklaşmamı istedin."dedi. "Onu seviyor musun?"dedim bütün söylediklerini es geçerek. Kafamı hiç kaldırıp bakmadım. Belki de vereceği cevabı duymak istemiyordum. İçimden bir ses hâlâ beni sevdiğini söylüyordu ama diğer bir ses bunun yalan olduğunu, onun Hazal'ı sevdiğini bas bas bağırıyordu. Hem Hazal'ı sevmeseydi neden onunla evlenmek isterdi ki? "Hazal'ı sevip sevmemem seni neden ilgilendiriyor ki? Hem sen değil miydin, benim seninle bir geleceğim yok, git kendi hayatını yaşa diyen? Bende dediğini yapıp hayatıma bir yön vermeye çalışıyorum."dediğinde kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gözümden dökülen yaşı umursamayarak elimin tersiyle silip derin bir nefes aldım. "Yaklaşma!"deyip sesli bir nefes aldım. Daha fazla göz yaşlarım inmesin diye kafamı kaldırıp gök yüzüne baktım. Şuan düştüğüm bu durumdan nefret ediyordum. Sırf bu yüzden Asaf'tan ve ona olan duygularımdan kaçmıştım. "Ela iyi misin? Bak rengin sararıyor"dedi. Yanıma yaklaşıp kolumdan tuttuğunda kolumu hızla geri çekip onu ittim. "Sana yaklaşma dedim!!!"sinirle bağırıp ayağa kalkmaya çalıştım ama dengemi kaybedip tekrar yere düştüm. "Ela iyi gözükmüyorsun."deyip tekrar yanıma yaklaşarak beni ayağa kaldırmaya çalıştı. "Tamam bırak beni iyiyim."dedim. Kolumu geri çekerek değneğe sıkıca tutundum. Ondan uzaklaşmak için birkaç adım attığımda sorduğu soruyla yerimde duraksayıp gözlerimi kapatarak dişlerimi sıktım. "Neden ağlıyorsun ki, sonuçta böyle olmasını sen istememiş miydin? Beni sevmediğini bilmeseydim gerçekten de benim evleneceğime üzüldüğünü düşünürdüm." Aptal olmasaydın benim seni ne kadar sevdiğimi görürdün dedim içimden. "Dediğimi yapıp hayatına bir yön verdin ya, şimdi o yön verdiğin hayatını git dilediğince yaşa. Neden ağladığıma gelecek olursak da bu seni ilgilendirmez. Haa neden ağladığımı çok merak ediyorsan"deyip ona iki adım yaklaştım. "Beni gerçek anlamda sevdiğini sandığım biri için, bak sadece sevdiğini sandığım diyorum. Ne kadar aptalım ki senin gerçekten de beni sevebileceğine inandım."dedim donuk bir şekilde yüzüne bakarak. Şu an kalbim o kadar acıyordu ki, sanki kalbimi çıkarıp paramparça ederek üstünde tepiniyorlar gibi hissediyordum. Asaf birkaç adımla aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi. Baş parmağı ile kalbimi işaret ederek konuşmaya başladı. "Olur da bir gün vicdanınla baş başa kalırsan eğer, kendine şunu hatırlat: Beni her koşulda kabul eden, benden sevgisini asla esirgemeyen biri vardı ama ben onu kabul etmedim de. Kendinden çok beni sevecek biri vardı de. De ki o küçük kalbin bu söylediklerinden utansın."dedi ve yanımdan uzaklaşıp gitti. Asaf'ın söylediklerinden sonra kendimde ayakta duracak güç bulamayarak dizlerimin üzerinde yere çöktüm. Dengesiz bir şekilde yere düştüğüm için ayağımdaki atelin demiri bacağımı sıyırıp geçmişti ve kanıyordu. Elimi dizime götürerek içim kan ağlaya ağlaya gözyaşı döktüm. Ağladığımı kimse duymasın diye hıçkırıklarımı bastırıp dudaklarımı dişledim. Canımı bu demirden çok Asaf'ın söylediği sözler yakmıştı. Yaklaşık yarım saat öyle yerde oturup sakinleşmeyi ve nefesimin düzene girmesini bekledim. Biraz sakinleştikten sonra gözlerimi silip burnumu çekerek derin derin nefes aldım. Biraz önceye nazaran nefes alışverişlerim düzene girdiği için değnekten destek alarak ayağa kalkıp üstümü silkeledim. Bacağıma baktığımda kanaması durmuştu ama derisi fazla soyulduğu için aşırı sızlıyordu. Sızlayan ayağıma rağmen yürüyüp kimseye görünmeden içeri geçtim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra bacağımdaki kanı temizleyip sardıktan sonra elbisemi biraz aşağı doğru çekiştirdim. Amacım yarayı elbisemle kapatıp kimsenin görmemesini sağlamaktı. Ama hareket ettiğimde yara görünüyordu. Yavaşça lavabodan çıkıp mutfağa doğru ilerledim. Biraz su içip kendime gelmem lazımdı. Mutfağa girdiğimde evin çalışanlarından 2-3 kişi oturmuş çay içiyorlardı. Benim mutfağa girmemle ayağa kalkıp bana döndüler. "Bir şey mi istemiştiniz Ela Hanım?"dedi Ayşe yanıma doğru gelerek. Kafamı iki yana sallayıp buzdolabına yöneldim. "Su içeceğim siz işinize dönebilirsiniz." "Ela kızım ayağına ne oldu, iyi misin?"dedi Seher, teyze çayını masaya bırakıp yanıma geldi. Seher teyze bu evin emektarıydı. Yıllardır bu evde çalışıyordu. "İyiyim, ufak bir sıyrık."dedim tebessüm etmeye çalışarak. Seher teyze kafasını sallayıp yerine geçip oturunca doldurduğum sudan birkaç yudum su içtikten sonra bardağı tezgaha bırakıp bahçe kapısına yönelerek bahçeye çıktım. Havuz kenarına yürüdüğümde orada sadece Metin Beyler, Murat Beyler ve Haluk amcalar oturuyorlardı. Onlara yaklaşmamla bakışları beni bulmuştu. Elbisemi aşağı doğru çekiştirip ayağımdaki yarayı görmemelerini sağladım. "Kızım iyi misin? Yüzün bembeyaz olmuş."deyip ayağa kalktı Nalan Hanım. Elimden tutup gözlerime baktığında bakışlarımı kaçırıp kafamı yere eğdim. "Gözlerin kızarmış, ağladın mı sen?"dedi, çenemden tutup kafamı kaldırarak yüzüne bakmamı sağladı. Kafamı iki yana sallayıp geri çektim. "İyiyim yok bir şeyim."dediğimde Nalan Hanım inanmasa da üstelemedi. "Peki canım gel otur ayakta bekleme" "Abimler nerde? Ben onların yanına geçeyim."dedim. Parmağıyla biraz ilerimizde oturan abimleri gösterince tebessüm edip onlara doğru ilerledim. Herkes pufların üzerine çember oluşturmuş şekilde oturmuşlardı. Selim, Hilal, Asaf, Hazal ve Yusuf abi yan yana oturdukları için Bahar ve Defne ablanın ortasına geçip yavaşça oturdum. Oturmamla beraber Defne ablanın gözü ayağındaki üst üste taktığım yara bandına kaydı. Elimle kapatmaya çalışsam da Defne ablanın gözünden kaçmamıştı. "Kuzum ayağına ne oldu senin?” dediğinde herkesin bakışları beni buldu. Yusuf abi ve Hilal ayağa kalkıp yanıma geldiklerinde elbisemin eteğini aşağıya doğru çekiştirdim. Yusuf abi elimi tutup kaldırarak bacağıma baktı. "Hadi kalk gidiyoruz."dedi. Kolumdan tutup kaldırmaya çalışınca kolumu geri çektim. "Nereye? Sakın bu ufak yara için hastaneye gideceğiz deme!"dedim kaşlarımı çatarak. "İlaç sürdün mü?"dedi bu sefer yanıma oturdu. Kafamı evet anlamında salladım. Yusuf abi ve Hilal'den sonra herkes başımda toplanıp bana bakınca, "Öyle bakmayın ya, bir şeyim yok. Sadece otururken ayağımdaki atelin demiri biraz sıyırdı o kadar."dedim. Kafamı kaldırdığımda Asaf tam karşımda olduğu için göz göze gelmiştik. Bi ayağımdaki yaraya bi yüzüme bakıyordu. Bakışlarımı ondan çekip derin bir nefes aldım. "Lütfen herkes yerine geçip oturabilir mi? Ben gerçekten iyiyim, ayağımdaki ufak bir sıyrık sadece. Endişelenmenizi gerektirecek bir durum yok."dedim. Herkes kafasına sallayıp yerine oturunca ben de rahat bir nefes alabilmiştim. Kısa bir süre sonra herkesin bakışları Defne ablaya dönmüştü. "Hadi sevgilim, Ela da iyi olduğuna göre sen devambedebilirsin."dedi Sinan abi. Konudan bağımsız olduğum için Sinan abinin ne demek istediğini anlamamıştım. Bahar'a yaklaşıp Sinan abinin neyden bahsettiğini sordum.
"Defne abla şarkı söyleyecekti."dedi. Kafamı sallayıp önüme döndüğümde Asaf ile tekrar göz göze geldik.
Ümidim tükendi bitiyor
Söylediği şarkının sözleri kalbime dokunmuştu. Bugün o kadar ağlamama rağmen Defne ablanın şarkıyı seslendirmesiyle gözlerim tekrardan dolmuştu.
Bir görünüp bir kaybolup beni düşürdün derde
Açmayan tomurcuk kurur mu
Bir görünüp bir kaybolup beni düşürdün derde Naz'ın kimseye fark ettirmemeye çalışarak kafasını yana çevirip gözündeki yaşları silmesiyle bakışlarım bu sefer onu bulmuştu. Olmadığın yerler diyar mı
Naz'ın onu ağlarken gördüğümü fark etmemesi için gözlerimi kapatıp kendimi Defne ablanın söylediği şarkıya verdim. Bir görünüp bir kaybolup beni düşürdün derde Herkesin birden alkış tutmasıyla kafamı dizimden kaldırıp Defne ablaya bakarak gülümsedim ve alkışlamaya başladım. "Abla muhteşem bir sesin var, ağzına yüreğine sağlık. "dedim elini tutarak. "Teşekkür ederim gülüm. Ama sesimin o güzel olduğunu düşünmüyorum. Öyle bazen kendi kendime söylüyorum."dedi sıcak ve samimi bir gülümseme sunarak. "Öyle deme Defne abla, Ela doğru söylüyor. Valla sesin harika, baksana hepimizi duygulandırdın."dedi Hilal araya girerek. Defne abla tebessüm edip teşekkür ettikten sonra Hilal, Kerem ve Sinan abinin ısrarıyla birkaç şarkı daha söyleyip bizi duygudan duymaya sürüklemişti. Küçük konserimiz Haluk amcaların yanımıza gelmesiyle son bulmuş ve herkes dağılmıştı. "Güzelim bekle yardım edeceğim. Zaten ayağını yaralamışsın."diyerek kolumdan tuttu. Kafamı sallayıp Yusuf abinin çıkmasını bekledim. Ayak bileğim ağrıyor ve bacağımdaki yara sızlıyordu. "Biraz yalnız kalmak istiyorum."dedim. Yusuf abi itiraz edeceği sırada Metin Bey'in omuzuna dokunmasıyla önümden çekilmişti. Yusuf abinin benim için endişelendiğinin farkındaydım ama bugün hem bedenen hem de ruhen çökmüş durumdaydım ve biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Bahçeye doğru ilerleyerek kendimi koltuğa bırakıp uzandım. Gözlerimi kapatıp sessizliğin içinde kaybolmak istedim. Şu an kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki, varlığım bu dünyadan yok olsun istedim. Belki de kendi çaresizliğim yüzünden Asaf'ı kaybetmiştim. Onu kendi ellerimle başkasına itmiştim ve bunun acısıyla aylardır kıvranıyordum. Bacağıma birinin dokunmasıyla daldığım düşüncelerden çıkıp gözlerimi açtım. Nalan Hanım elinde ilk yardım kutusuyla yanıma çöktüğünde sessiz kalıp onu izledim. Yavaşça ayağımdaki yara bandını çıkarıp kutuya bıraktıktan sonra yarayı pamukla temizledi ve ilaç sürüp üzerini kapattı. "Anne... Gitme..."dedim. Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayalım |
0% |