Yeni Üyelik
39.
Bölüm

33. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Ertesi sabah gözlerimi odayı aydınlatan güneşle araladım. Nalan anne camın önünde durmuş pardeyi açarken gözüme daha fazla güneş çarpmasın diye kolumla gözlerimi kapattım. Dün gece Yusuf abi ile konuşmam biraz uzun sürmüştü. Onunla uzun uzadıya konuşmuştuk. Ömer'in hastalığı dışında benim ne durumda olduğumu sorgulayıp durmuştu. Ona iyi olduğumu söylesem de inanmamıştı. 'Ama gözlerin öyle demiyor' demişti... Bana kalbinde biri mi var dediğinde bir an bakışlarımı kaçırıp konuyu değiştirmiştim. Ailevi sıkıntılarımızı hallettiğimizi düşündüğü için aklına o ilk o gelmişti herhalde.
Ona kalbimdekinden bahsedemezdim. Kalbimdeki benim için önceden ne kadar zorsa şimdi de imkansızdı. Ben bir imkansızı seviyordum, hem de deliler gibi...

Yusuf abi kalbimdekinin Asaf olduğunu, aylarca akıttığım o gözyaşlarımın onun için olduğunu bilseydi bana kızar mıydı?

"Haydi koca bebek kalk artık."Nalan anne odayı havalandırmak için camı açıp yanıma gelerek yatağa oturdu. Kolumu yavaşça gözlerimden çektiğimde Nalan annenin gülen yüzü ile karşılaştım. Elimden tuttu ve eğilerek alnımdan öptü.

"Günaydın."dedim boğuk çıkan sesimle.

"Gün ayalı çok oldu sen hâlâ uyuyorsun."dediğinde yerimden doğrularak yatağın diğer tarafına çevirdim bakışlarımı. Ece yanımda yoktu... Ece çoktan uyanmış olmalıydı. Ben Ece'yi unutup da nasıl bu kadar uyuyabilmiştim? Ece sabahları erken kalkardı ve birazda huysuz olurdu.

"Ece nerede?"üzerimdeki pikeyi kaldırıp kenara iteledim. "Beni neden uyandırmadınız ki? Ece sabahları biraz huysuzluk yapar, keşke beni uyandırsaydınız."dedim. Doğrulup üzerime sabahlığı geçirdim. Ece'nin burada tek başına kaldığı ilk sabahıydı ve daha fazla huysuzluk yapması olağandı. Onun için erken uyanmam lazımdı.

"Kızım önce bi sakin ol. Ece gayet iyi merak etme, kahvaltısını da yaptı. Şuan abin ile bahçede düzenlemelere yardım ediyorlar."dedi kolumdan tutarak.

"Düzenlemeler mi?"

"Evet. Şimdiden başladık."deyince kafamı sallayıp telefonumu komodinin üzerinden aldım. Saate baktığımda 11'i geçtiğini görmemle telefonu hızlıca yatağa bırakarak değneğime uzanıp aldım. Bir an önce hazırlamam gerekiyordu. Daha yengemin yanına hastaneye, ardından da Ömer için hediye bakmaya gidecektim.

"Anne benim bir an önce hazırlamam gerekiyor. Daha yengemin yanına hastaneye gideceğim sonra da Ömer için hediye bakacağım."dedim. Nalan annenin bana tuhaf tuhaf baktığını gördüğümde yerimde durup gözlerinin içine ne oldu dercesine baktım.

"Sen böyle bana anne deyince içim bir tuhaf oluyor. Sanki dünyalar benim oluyormuş gibi..."dedi. Gözleri doldu. Ona doğru bir adım attıp baş parmağımla dolan gözlerini sildim.

"Seninle parkta ilk karşılaştığımız günü hatırlıyor musun?"kafasını sallayıp göz yaşlarını sildiğim parmaklarımdan tuttu. "O gün seni gördüğümde kanım sana öyle bir ısınmıştı ki, seni tanımamama rağmen çok sevmiştim. Ta ki kızını bıraktığını öğrenene kadar. Tabii onun ben olduğunu bilmiyordum."istemsizce de olsa gülümsedim. "Sen o zaman kızının ben olduğumu biliyor muydun?" Kafasını iki yana salladı. Gözündeki yaşlar tekrar yanaklarından aşağıya süzüldü. "Ne yalan söyleyeyim, öz annem olduğunu öğrendiğimde seni asla affetmeyeceğimi söylemiştim. Seni de Metin babayı da, hatta babamı da affetmeyecektim. Size çok kırgındım, kızgındım..."dedim. Gerçi babama olan kırgınlığım hâlâ geçmemişti. İnsan en çok sevdiğine kırılıyordu ya, bende en çok babama kırılmıştım. Çünkü benden ne sebeple olursa olsun bu kadar çabuk vazgeçeceğini düşünmemiştim. Ona kırgınlığım geçmese de aramız biraz düzelmişti. Hatta Yusuf abi beni oraya götürdüğünde, gece kalkıp onun yanına giderek ona sarılmıştım ve sabaha kadar da onun göğsünde uyumuştum. Onu ne kadar özlediğimi, onsuz hayatımın bir anlamı olmadığını o an daha fazla anlamıştım.

"Biliyorum... Bize ne kadar kırgın da olsan kızgın da olsan haklısın. Bizi affetmeseydin bile seni ömrümüzün son demine kadar beklerdik."dedi saçlarımı kulağımın arkasına iliştirip gülümsedi. Nalan anne bana böyle bakarken içim bir tuhaf oluyordu. Duygudan duyguya geçiyordum. Ne kadar geçmişe dönsek bu sadece can yakardı, benim de, onların da. Bu yüzden geçmişe dönüp kendimizi üzmenin bir anlamı yoktu.

Ben yeteri kadar üzülmemiş miydim zaten!!

"Artık bu konulardan konuşmayalım. Bu konular sadece bizi üzer, ben daha fazla ne üzülmek istiyorum ne de kimsenin üzülmesini..."dediğimde gözlerini yumup kafasını salladı.

"Madem Ece abimin yanında ben de o zaman kısa bir duş alayım ve hastaneye geçeyim."dedim, derin bir nefes aldıktan sonra geri çekildim ve lavaboya doğru ilerledim.

"Yardım ister misin?"dedi Nalan anne daha lavaboya girmeden evvel. Kafamı hayır anlamında sallayıp lavaboya girdim. Ne kadar zorlansam da kendi işimi kendim yapmak istiyordum. Kısa bir duşun ardından saçlarımı kurutup giyinme odasına geçtim. Dolaptan beyaz pantolon, siyah büstiyer ve üzerine de beyaz ceket çıkartıp yavaşça giyinmeye başladım. Bileğimdeki morarma daha geçmediği için kapatıcı sürerek kapatmak zorunda kalmıştım.
Saçlarımı düzeltip ayağıma ateli taktıktan sonra artık hazırdım.

Aşağı indiğimde yönümü direkt bahçeye çevirdim. Abimleri görüp hemen çıkacaktım. Yusuf abi çalışanlara yardım ederken Ece de çimenlerin ortasında oturmuş balon şişiriyordu. Artık ne kadar şişire biliyorsa... Etrafta bir sürü balon vardı ve diğer süslemeler. Ece'nin yanına gittiğimde çalışanlardan biri hemen bir sandalye kapıp getirmişti. Yusuf abinin bize bakıp gülümsediğini gördüğümde adama sandalyeyi getirmesini onun söylediğini anlamıştım. Adama kafamla teşekkür edip sandalyeye oturarak Ece'nin saçlarından öptüm.

"Hala biliyor musun akşam burada birinin doğum gününü kutlayacaklar."dediğinde kafamı evet anlamında sallayıp gülümsedim.

"Sana dün gece söylediğim sürpriz buydu işte"dedim göz kırparak.

"Kimin doğum günü?"dedi ardından da elindeki balonu ağzına götürüp şişirmeye çalıştı. Dediğine bir an gülmüştüm. Sanki buradaki herkesi tanıyormuş da kimin doğum günü olduğunu soruyordu.

"Senin gibi küçük, tatlı birinin doğum günü. Geldiği zaman görürsün."

"Mira da gelecek mi?"elindeki balonu şişirdikçe ağzından indirdiği an havası sönüyordu.

"Evet halacığım o da gelecek."dediğimde yanaklarının yana doğru kıvrıldığını gördüm. Nalan anne zaten onları çağıracağını söylemişti. Ömer için aile arasında küçük bir kutlama yapacaktık. Emindim ki bu Ömer'i çok mutlu edecekti.

"Halacığım benim şimdi çıkmam lazım."dedim.

"Nereye gideceksin?"

"Anneni görmeye gideceğim. Sen burada Yusuf amcanın yanında kalırsın değil mi?" Elindeki balonu yere bırakıp ayağa kalktı.

"Ben de gelmek istiyorum annemin yanına"dedi elimi tutarak.

"Ama birtanem orası senin için uygun bir yer değil. Hem çocukları hastaneye almıyorlar."dedim. Dediğimle beraber yüzü düşmüştü. Dudaklarını büzüp kaşlarını çattığında elimle yanaklarını avuçladım. "Hadi ama halacım büzme o dudaklarını" baş parmağımla dudağına dokunup "Ben hemen gidip geleceğim."dedim.

"Kim benim arkadaşımı üzmüş bakalım." Yusuf abinin sesiyle bakışlarım ona doğru kaymıştı. Yanımıza gelerek Ece'yi kucakladığı gibi kendisine çevirdi.

"Hastaneye yengemi görmeye gideceğim de senin küçük arkadaşın bende geleceğim diyor."

"Hayır ya sen yanlış anlamışsındır. Benim arkadaşım beni burada yalnız bırakıp gitmez. Hem sen gidersen bütün bu süslemeleri ben tek başıma mı yapacağım? Baksana kocaman bahçe, akşama kadar hepsini yetiştiremem. Senin de bana yardım etmen lazım."diyerek Ece'ye baktı.

"Onlar da sana yardım eder"dedi Ece küçük parmağıyla biraz ilerimizdeki yardımcıları göstererek.

"Ama onlar senin kadar güzel süsleyemiyorlar. Hem akşam herkes geldiğinde onlara bahçeyi senin süslediğini söyleriz."dedi göz kırparak. Yusuf abinin söyledikleri Ece'nin hoşuna gitmiş olacak ki kısa bir an sessiz kaldı.

"Tamam hala sen git ama erken gel."dedi yüzünü bana çevirerek. Ayağa kalkıp yanına yaklaşarak yanaklarından öptüm.

"Tamam hemen geleceğim."dedim. Yusuf abi Ece'yi kucağından indirdiğinde, Ece, Fatma ablayla çalışanların yanına giden Asya'nın yanına doğru koştu. Fatma abla çalışanlar için içecek birşeyler getirmişti galiba çünkü elinde bardaklarla dolu bir tepsi vardı.

"Sağol abicim, Ece sana emanet... Ben çabuk dönerim."dediğimde kolunu omuzuma atarak benimle birlikte yürümeye başladı.

"Ece'yi merak etme, ben arkadaşıma iyi bakarım. Sen kahvaltı yaptın mı onu söyle" kafamı iki yana salladım. "Yolda bir şeyler atıştırırım."dedim.
Benimle ön bahçeye kadar geldiğinde Ece'nin ona seslenmesiyle geri gitmişti. Bahçenin dış kapısına doğru gittiğimde Adem abi, Selçuk abi ve bir kaç çalışan daha vardı orda, oturmuşlardı. Beni gördükleri gibi ayaklandılar.

"Ela hanım bir yere gidecekseniz bırakalım."dedi Selçuk abi. Gözümü birkaç saniye Selçuk abiden alıp Adem abi'ye baktım.

"Sağol abi.. Ben Adem abi ile gideyim, onunla biraz işim var."dedim tekrar Selçuk abi'ye dönerek. Selçuk abi kafasını sallarken, Adem abi hemen arabayı getireceğini söylemişti. Çantamdan kartımı çıkarıp Selçuk abi'ye uzattım. "Dün aldığın her şeyin ücretini buradan çek."dediğimde itiraz eder gibi kafasını iki yana salladı. "Gerek..."daha sözünü tamamlayamadan kartı eline tutuşturdum.

"Gerek var abi. Sende burada ekmeğinin peşindesin" dedim.

Adem abi arabayı getirdiğinde arabaya binip evden uzaklaşmıştık. Selçuk abi'ye onunla biraz işim olduğunu söylediğim için dikiz aynasından ikide bir bana bakıp ardından yola bakıyordu. Konuşmak istediğimi, dün Asaf'a neden haber verdiğini soracağımı biliyordu.

"Ela hanım biliyorum bana kızdınız ama ben sizi o mahallede yalnız bırakamazdım. Üstelik o adam size saldırmışken. Size birşey olsaydı ne Metin beye ne de Yusuf beye hesap verebilirdim."dedi daha ben konuşmadan. Onunda kendince haklı sebepleri vardı evet ama neden Yusuf abi değil de Asaf'a haber vermişti?

"Onun için yaptığını biliyorum ama keşke Asaf'a söylemek yerine abime haber verseydin..."dedim dikiz aynısından ona bakarak.

"Ben zaten Yusuf bey'e haber vermiştim. Ama Yusuf bey'in telefonuna Asaf bey cevap vermişti."dedi.
Kafamı sallayıp önüme döndüm.

Hastaneye vardığımda danışmadan yengemin kaldığı odayı öğrenip onun yanına çıkmıştım. Abimin de benden 15-20 dakika önce yengemin birkaç ihtiyacını almak için çıktığını öğrenmiştim.
Yengem ile biraz vakit geçirip durumu hakkında konuşmuştuk. Kendisinde de, bebeğinde de bir sorun olmadığını, yalnızca ara ara tansiyonunun düştüğünü söylemişti. Eğer bir aksilik çıkmazsa iki gün sonra doğumun gerçekleşeceğini söylemişti. Allah nasip ederse iki gün sonra Yiğit ali'm aramıza katılacaktı. Cinsiyeti belli olduğu o gün Yusuf abi beni oraya götürmüştü. Abim de, yengem de bebeğin ismini benim koymamı istediklerinde çok mutlu olmuştum ve adını Yiğit Ali koymuştum.
Umarım adı gibi Yiğit olurdu.
Yengemle biraz oturduktan sonra abimi de görüp çıkmıştım hastaneden. Yolda alışveriş merkezine giderken Defne abla aramıştı. Ona alışveriş merkezine gideceğimi söylediğimde o da geleceğini söyleyip kapatmıştı. Daha Defne abla gelmeden hediye işini halledip kafeteryaya geçmiştim. Oturup kahvemi yarıladıktan sonra Defne abla kapıda görülmüştü. Elimi kaldırıp yanıma gelmesini bekledim.

"Kusura bakma güzelim biraz geciktim."diyerek karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu.

"Sorun değil abla hoş geldin."dedim gülümseyerek.
Defne abla eliyle garsonu çağırıp sade bir kahve istedikten sonra arkasına yaslanıp bana baktı.

"Akşamki kutlama için mi bu hazırlıklar?"dedi masanın köşesine bıraktığım poşetleri kafasıyla işaret ederek. Kafamı salladım. Ömer ve Ece için beğendiğim birkaç şey almıştım. Akşamki kutlamadan haberi olduğuna göre Nalan anne onlara söylemiş olmalıydı.

"Ee nasıl gidiyor? Uzun zamandır hiç baş başa konuşamadık..."dedi oturduktan kısa bir süre sonra. Garsonun getirdiği kahveyi alıp teşekkür etti.

"İyi... Aynı şeyler işte, değişen birşey yok..."kahvemden bir yudum içip geri bıraktım. Aslında benim hayatımda bir iki sene içerisinde birçok şeyi değişmişti... Kendimi hiç beklemediğim bir anda başka bir ailenin içerisinde bulmuştum, kendi öz ailem... Dahası, kalbimi olmaması gereken birine kaptırmıştım. Oysa Özgür'den sonra kimsenin kalbimi kırmasına izin vermeyecektim...

"Hmm anladım, yani diyorsun ki içimdeki yangın hâlâ aynı."dediğinde bakışlarım kendiliğinden onu bulmuştu.

"Nasıl, anlamadım?"dedim. Kaşlarım hafif çatılmıştı. İçimdeki yangını nereden biliyordu?

"Ela'cım, Asaf'a aşık olduğunu ve şuan ne durumda olduğunu da görebiliyorum. Kendini mutluymuş gibi gösterip etrafa gülümsüyorsun ama öyle olmadığını biliyorum." Defne ablanın dedikleri ile bir an ne diyeceğimi şaşırdım. Asaf'a aşık olduğumu Nalan anne anlamıştı... Defne abla da bildiğini söylüyordu. Duygularımı bu kadar çok mu belli ediyordum?

Başka kimler anlamıştı acaba?

Biraz su içip derin bir nefes aldım. "Abla yok öyle bir şey, sen yanlış anlamışsın."diyerek gözlerimi kaçırdım.

"Ben yanlış anlamadım... Siz yanlış yapıyorsunuz... Birbirinizi severken birbirinizden uzak durmaya çalışıyorsunuz."dedi hala sözlerinde direterek.

"Defne abla yok öyle bir şey... Asaf Hazal ile kendine bir yol çizdi hem..."dedim bakışlarımı önümdeki kahve fincanına indirirken.

"Biliyor musun ikiniz için çok üzülüyorum. İkiniz de birbirinizi severken neden böyle yapıyorsunuz?" Elini masanın üzerinden uzatarak elimi tuttu. "Bak ben sadece ikinizin iyiliği için sana bunları söylüyorum, Asaf'a da söyledim. Sonradan pişman olacağınız bir şey yapmayın."dedi. 'sonradan pişman olacağın bir şey yapma' Hilal bana bu sözü her fırsatta söylemişti ama ben korkularım yüzünden Asaf'ı hep reddetmiştim. En son pişman olduğumda artık çok geç olmuştu... Zaten Asaf Hazal ile evlenme kararı almışken bütün bunları konuşmanın bir önemi kalmamıştı.... Gözlerimin yavaştan yeşermeye başladığını hissettiğimde derin bir nefes alıp kafamı yana çevirdim.

"Ela, Asaf seni severken onun başkasıyla evlenmesine izin verme. Asaf Hazal ile evlenirse bu Hazal'a da çok büyük haksızlık olur. Üçünüz de mutsuz olursunuz."dedi Defne abla ben sessiz kalırken. Asaf beni sevdiğini her söylediğinde ona inanmak istememiştim. Ona inandığım gün Hazal ile evlenmek istediğini söyleyerek inancımı yeniden kırmıştı. Ben şimdi Asaf'a nasıl güvenebilirdim ki?

"Abla, Asaf Hazal'ı sevmeseydi onunla evlenmezdi. Sevmediği biriyle neden evlensin ki? Hem bunları konuşmamızın bir önemi kalmadı artık... Asaf Hazal'ı seçti."dedim. Sözlerimle Asaf'ı sevdiğimi kabul etmiş olabilirdim ama artık bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Bu konu sadece benim canımı acıtıyordu... Hem de kanata kanata...

"Asaf'ın neden böyle bir karar aldığını inan ki bilmiyorum. Benim tek bildiğim Asaf'ın seni sevdiği... Hem de uzun zamandır. Sen buraya ilk geldiğin zamandan beri..." Beni seviyorsa neden Hazal'a gitmişti peki? Defne abla ve Nalan anne bile onu sevdiğimi anlamışken o nasıl anlamıyordu?
Şuan içimdeki ağlama isteğine engel olamıyordum.
Asaf'ın yakasından tutup neden diye sormak istiyordum.

"Abla lütfen!!"dedim. Dolan gözlerimi elimin tersiyle silerken yutkundum. Defne abla yerinden kalkıp yanıma gelerek kollarını bana dolayıp sarıldı. Etraftaki herkes dönüp bize bakarken biraz utanmıştım.

"Özür dilerim canım amacım seni üzmek değildi. Ama bir yandan sen bir yandan Asaf üzülürken buna kayıtsız kalamadım. Ben sadece ilerde mutsuz olmayın diye konuşmak istemiştim."dedi parmaklarıyla gözlerimden inen yaşları silerek.

Biraz daha oturup kendime geldikten sonra Defne abladan müsaade isteyip kalkmak istemiştim. Defne abla ben üzgün olduğum için kendini sorumlu tutup yalnız gitmeme izin vermeyerek kendisinin bırakacağını söylemişti. Ona gerek olmadığını şoför ile gideceğimi söylesem de kabul etmeyip Adem abiyi geri göndermişti.

Alışveriş merkezinden çıktığımızda Defne abla beni eve bırakıp Murat amcalara geçmişti. Akşam yemekten sonra hep birlikte geleceklerini söyleyip gitmişti. Kapıdaki görevli poşetleri taşıyıp eve doğru giderken bende yavaş adımlarla onu takip ediyordum. Kapıya geldiğimizde zile basıp adama döndüm.

"Tamamdır teşekkür ederim. Siz işinize dönebilirsiniz."dedim. Adam kafasını sallayıp giderken Sıla kapıyı açmıştı.

"Hoş geldiniz efendim."dedi kapıyı ardına kadar açarak.

"Hoş bulduk." İçeri geçip çantamı ve elimdeki poşeti vestiyere bıraktım. Sıla kapıdaki poşetleri alırken ona döndüm.

"Annemler nerede?"

"Nalan hanım mutfakta"

"Mutfakta mı?"Nalan annenin pek mutfağa girdiğini görmezdim. Sıla kafasını sallayıp vestiyere bıraktığım poşeti de aldı.

"Kimseyi mutfağa sokmadı. Bugün bütün yemekleri kendisi hazırlayacakmış."dediğinde şaşırmıştım. Mutfağa yönelirken Sıla'nın konuşması ile tekrar ona döndüm.

"Ela hanım bu poşetleri odanıza mı çıkartıyoruz."

"Mavi poşet senin, diğerlerini odama bırakabilirsin."dedim. Bana bakarken kaşları havalanmıştı.

"Benim mi?"dedi şaşırarak. Kafamı sallayıp gülümsedim. Dün onun kalbini kırdığım için özür amaçlı küçük bir hediye almıştım.

"Ne zahmet ettiniz Ela hanım çok teşekkür ederim."
Dedi gülümseyerek.

"Rica ederim Sıla'cığım ne zahmeti."

Sıla elindeki poşetlerle birlikte merdivenlerden yukarı çıkarken ben de mutfağa yönelmiştim.
Nalan anne ocağın başında durmuş yaptığı yemeği karıştırıyordu. Sıla'nın da dediği gibi mutfakta sadece o vardı. Sırtımı kapı pervazına dayayıp bir müddet onu öyle izlemeye başladım.
Annem de yemek yaparken her zaman onu izleyip mutlu olurdum. Şimdi karşımdaki bu tablo da bana aynı o günleri anımsatmıştı. Hastane dönüşü onunla konuşmuş olsam da onu özlediğimi anlamıştım. Her gün sesini duymak da artık yetmiyordu. Onu çok özlüyordum. Ona saatlerce sarılıp bırakmamak istiyordum.

"Ela'm ne zaman geldin sen? Duymadım."Nalan annenin sesi ile sırtımı kapı pervazından çekip ona doğru yürüdüm.

"Yeni geldim."diyerek ona yaklaşıp yanağından öptüm. Bu hareketim onu mutlu edip gülümsetmişti.

"Hadi gel otur, aç mısın?"kolumdan tutup beni masaya oturttu. Evet açtım. Bugün sadece bir parça simit yemiştim. Ama şimdi yersem akşama yiyemezdim.

"Açım ama akşam yemeğini bekleyeceğim... Babamlar nerde?" Nalan anne tekrar ocağın başına geçerken sordum. Çıkarken de Metin babayı görmemiştim.

"Baban ve Ece bahçedeler, abin de yarım saat önce çıktı. Haa ben Adem'i yolladım. Birazdan Dua ve Ömer burda olurlar."dediğinde kafamı sallayıp teşekkür ettim. Benim yerime herşeyi halletmişti.

"Haluk'ları ve amcanları da akşam yemeğinden sonra davet ettim, Dua ve Ömer rahat olsunlar diye. Şimdi herkesi yemeğe davet etseydim onlar rahat edemezler diye düşündüm."

"Çok iyi düşünmüşsün anne"dedim. Dua zaten utangaç bir tipe benziyordu. Şimdi kalabalık olsa doğru düzgün yemek bile yemezdi. Birkaç saat burda kalıp bize alışırsa o utangaçlığı biraz da olsa yok olur diye düşünüyordum.
Dirseklerimi masaya koyup ellerimi birleştirerek çenemi yasladım. Nalan anne buzdolabından yoğurt kabını çıkarıp tezgaha bıraktığı tencereye boşaltarak üzerine birkaç baharat ekledi ve karıştırmaya başladı.

"Bu yemeklerin hepsini sen mi yaptın?"dediğimde kafasını çevirip bana baktı. Bitirip kenara bıraktığı birkaç tencere vardı. Ne olduğunu bilmesem de çok güzel kokuyordu. Kapıdan içeri girdiğim gibi burnuma bu güzel kokular gelmişti. Açlık bu kokulardan sonra daha çok vurmaya başlamıştı.

"Evet ben yaptım. Tatmak ister misin?" Bana göz ucuyla bakınca daha fazla açlığa dayanamayıp kafamı evet anlamında salladım. Gülümsedi...
Dolaptan çıkardığı kâseye çorba doldurup önüme koyunca kafamı hafif eğip kokladım. Çok güzel kokuyordu.. "Ekmek ister misin?" Kafamı iki yana sallayıp kaşığı tabağa daldırarak karıştırmaya başladım.

"Daha önce mutfağa girdiğini görmemiştim."dedim bir kaşık çorbayı üfleyip içtikten sonra. En son Hilal benim için mutfağa girip kahvaltı hazırladığını söylemişti. Ondan öncesi ve sonrası bende yoktu. Bilmiyordum.

"Bu akşam senin için özel misafirler gelecek. Onun için herşeyi kendi ellerimle hazırlamak istedim. Umarım güzel olmuştur. Nadiren mutfağa girsem de, baban da abin de yaptığım yemeği beğenirler. İnşallah sizde beğenirsiniz."

"Çorba çok güzel olmuş ellerine sağlık. Ben beğendim. Ama diğer yemekleri tatmadığım için bilemiyorum. Onları da akşam yedikten sonra karar veririz."dedim gülerek. Çorbamı bitirene kadar Nalan anne de ocaktaki diğer yemeklerle uğraşıp arada bir de benimle konuşmuştu.
Çorbamı bitirdikten sonra Nalan annenin yanından ayrılıp Metin baba ve Ece'ye bakmıştım. Biraz onlarla oturduktan sonra kapı çalmıştı. Ya Dua ve Ömer gelmişti ya da abim... Kapıyı açmak için kalkıp gittiğimde Sıla da kapıyı açmaya gidiyordu. Onu durdurup kapıya kendim bakacağımı söyledim. Kapıyı açıp karşımda Dua ve Ömer'i görünce kocaman gülümseyip önce Ömer'e ardından da Dua'ya sarıldım.

"Hoş geldiniz."dedim içeri buyur ederken. Nalan anne, Metin baba ve Ece hemen peşimden kapıya gelmişlerdi.

"Hoş geldiniz kızım."dedi Nalan anne ve Metin baba sıcak bir tebessümle.

"Hoş bulduk efendim." Dua çekinir gibi bakışlarını kaçırdığında elinden tuttum.

"Seni bizimkiler ile tanıştırayım. Bu annem, bu babam ve bu da yeğenim Ece. Abim ise birazdan gelir."diyerek tek tek tanıştırdım.

"Siz zaten Dua'yı ve Ömer'i biliyorsunuz" dediğimde kafalarını salladılar.

"Kızım tekrardan hoş geldiniz. Siz salona geçin ben bir yemeklere bakıp geleceğim." Nalan anne mutfağa geçerken biz de salona doğru geçtik. Dua etrafa bakınırken Metin babadan dolayı pek de rahat görünmüyordu. Sadece Metin babadan dolayı böyle çekiniyorsa yemekten sonra herkes toplandığında hiç rahat edemeyecek gibi görünüyordu. Kendini fazlasıyla kastığı halinden belli oluyordu. İyi ki de Nalan anne kimseyi yemeğe davet etmemişti. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de Asaf ve Hazal geleceği için birazcık gergindim.

"Dua'cım rahat ol lütfen! Kendi evindeymiş gibi davran. Hem seni daha arkadaşımla tanıştıracağım, eminim ki onu çok seveceksin."dediğimde kafasını sallayıp tebessüm etti. Ömer'e baktığımda gözü karşımızda oturan Ece ve Metin babadaydı. Metin baba Ece'yi kucağına oturtmuştu. Normalde Ece anne ve babası olmadan kimsenin yanında durmuyordu ama Yusuf abi ve Metin babayı ayrı bir sevmişti. Metin baba da torunu olmadığı için herhalde Ece'ye ayrı bir ilgi duymuştu. Ömer'in onlara baktığını gören Metin baba tebessüm edip onu da yanına çağırdığında Ömer bir bize bir Metin babaya baktı. Onun yanına gidip gitmemekte tereddüt ediyordu sanki.

"Ömer'im hadi"diyerek elinden tutup Dua'nın kucağından kaldırdım. "Babam ve Ece'nin sana küçük bir sürprizi var"dedim kulağına fısıldayarak.
Ömer izin ister gibi Dua'ya bakıp ardından küçük adımlarını Metin babaya doğru attı. Metin baba ikisini alıp bahçeye çıkarken salonda ben ve Dua kalmıştık. Yemeği bahçede yiyeceğimiz için sofrayı bahçede kurmaya başlamışlardı yavaştan. Nalan anne kısa bir süre sonra yanımıza geldiğinde Dua ile sohbet edip ona biraz benden ve abimden bahsetmişti. Dua Nalan annenin sohbetinden sonra biraz açılmıştı. Kendini kasmadan konuşması, gülmesi beni baya mutlu etmişti.

"Efendim sofra hazır"dediğinde Zehra, Nalan anne gülen yüzünü Dua'dan çekip ona çevirmişti.

"Tamam. Yusuf geldi mi?"

"Yusuf bey bahçedeler, çocukların yanında"dediğinde Zehra, Nalan anne kafasını sallayıp ayağa kalktı.

"Kızlar siz sofraya geçin ben hemen geliyorum."dedi ve salondan Zehra ile beraber çıktı.
Değneğe tutunup ayağa kalktığımda Dua da beraberimde kalkmıştı.

"Değerini bil annem bütün yemekleri kendi elleriyle hazırladı. Onun mutfağa girdiğini pek görmemiştim."gülerek söylediğimde Dua da gülümsemişti.

"Annen çok tatlı çok sevdim onu"dedi. Bahçeye çıktığımızda Metin baba oturmuş, Yusuf abi ve çocuklarda top peşinde koşturuyorlardı.

"Farkettim."deyip kocaman gülümsedim. Dua'nın bakışları çocuklara kaymıştı.

"Çok güzel bir ailen var. Seni çok seven..."dediğinde gözleri dolmuştu. Gözlerinin dolduğunu gördüğüm o an kalbimin acıdığını hissettim. Yusuf abinin bize doğru geldiğini görünce derin nefes alıp gözlerini sildi. Yusuf abi Dua'ya baş selamı verdikten sonra yanımda durup kolunu omzuma attı. Kolunun altından çıkıp bir kaç adım uzaklaştım. Yaptığım bu hareketle Yusuf abi bir an şaşırsa da ses etmedi. Dua üzülmesin diye kendimi geri çekmiştim.

"Abi sana dün bahsettiğim arkadaşım, Dua."dedim gülümseyerek. Abim kafasını sallayıp Dua'ya elini uzattı.

"Ben de Yusuf, memnun oldum."dedi. Dua bir an elini uzatıp uzatmamakta tereddüt etmişti. Birkaç saniye sonra elini uzatıp tebessüm etmeye çalıştı.

"Memnun oldum."dedi kısık bir sesle.

"Ela dünden beri sizlerden o kadar bahsetti ki, açıkçası sizi merak ettim. Sizi o kadar sevmiş ki, anlat anlat bitiremedi."dedi Yusuf abi. Bir eli cebinde bana bakıp tebessüm etti. Gülümsedim...

"Biz de onu çok sevdik. Hele Ömer sabaha kadar uyumadı Ela ablaya gideceğim diye."dedi elimi tutup hafif sıktı gülümseyerek.

Nalan anne gelince onunla beraber sofraya doğru ilerliyorduk ki Yusuf abi kolumdan tutup beni durdurdu. Ne oldu der gibi baktığımda Nalan anne ve Dua'nın birkaç adım uzaklaşmasını bekledi.

"Hastane ve doktor işi tamam, her şey hazır. Sabah Emre'ye Ömer'den bahsettim. Onu bir an önce görmek istediğini söyledi. Hatta mümkünse yarın."
dediğinde kafamı saldım. Her şey hallolmuştu olmasına, ama Dua'yı nasıl ikna edecektim?

"Ben Dua ile konuşur yarın götürmemiz gerektiğini söylerim... Tabii eğer kabul ederse..."

"İstersen ben konuşayım?"kafamı iki yana salladım.

"Hayır hayır ben konuşur ikna etmeye çalışırım. Eğer yine ikna edemezsem sen konuşursun."Dediğimde kafasını sallayıp kolunu omzuma atarak sofraya doğru yürüttü. Ben, Dua ve Ece'nin arasındaki sandalyeye otururken o da Nalan annenin yanına oturmuştu. Metin babanın afiyet olsun demesiyle herkes yemeğe başlamıştı. Dua tabağına yemek almaya çekinirken Nalan anne ha bire önüne birşeyler uzatıyordu.

Yemek faslı bittikten sonra Metin baba, Nalan anne ve Yusuf abi havuz başında otururlarken, çocuklar da onlar için hazırlanan oyun alanına geçmişlerdi. Zehra da yanlarında duruyordu. Metin baba sırf Ömer'in mutlu olması için bugüne özel o oyun alanını hazırlatmıştı. Dün Ömer'in hastalığından onlara bahsetmemiştim ama bu sabah Yusuf abi onlara söylemişti. Bu yüzden de Nalan annenin gözü ne zaman Ömer'e kaysa boğulanıyordu.

Ben de Dua'yı alıp biraz yürüme bahanesiyle onlardan uzaklaştım. Amacım onunla biraz yalnız kalıp Ömer'in hastane işini konuşmaktı. Yaklaşık on beş dakika kadar yürüyüş yaptıktan sonra dinlenmek için büyük salıncağa oturduk. Bu süre zarfında Dua'dan hiç ses çıkmamıştı. Biliyordum ki aklı Ömer'deydi.

"Merak etme Ömer'in keyfi yerinde"diyerek bakışlarını üzerime çektim.

"Biliyorum ama ya bana seslenirse, ya bir şeye ihtiyacı olursa..."

"Zehra çocukların yanında, eğer seni çağırırsa o haber verir. Hem sen onu düşünme şimdilik, annemin bir gözü sürekli ordadır zaten. Mira da birazdan onlara katılır. O zaman seni hatırlayacak vakti olmayacak."dedim koluna dokunarak. Nalan anneye Dua ile konuşacağımı, çocuklara bakmasını söylemiştim.

"Mira kim?"

"Defne ablanın kızı, yani kuzenimin. Birazdan hepsi burda olurlar. Annem Ömer'in doğum günü için hepsini çağırdı."dediğimde kafasını anladım der gibi sallayıp sessizleşti tekrar. Önüne dönerek bakışları birbirine geçirdiği parmaklarına çevirdi.

"Dua sana birşey diyeceğim ama hemen kestirip atma lütfen!"dedim kısa bir süre sonra. Ne söyleyeceğimi biliyor gibi kafasını çevirip bana baktı birkaç saniye, sonra tekrar geri çevirdi.

"Abim Ömer için doktor, hastane ne gerekiyorsa hepsini ayarlamış, geriye sadece Ömer'i hastaneye götürmek kaldı ve doktor Ömer'i bir an önce görmek istediğini söyledi."dediğimde derin bir nefes verdi.

"Benim şuan o tedavinin ücretini karşılayacak durumumun olmadığını biliyorsun Ela."

"Sen orayı düşünme, abim her şeyi ayarladı. Hastane bizim zaten, doktor da abimin arkadaşı ve alanında çok iyi bir doktormuş. Senin tek yapman gereken şey yarın Ömer'i hastaneye götürmen, abim de babam da Ömer için ne gerekiyorsa yapacaklar."dedim. Kafasını olumsuzca iki yana salladı tekrar.

"Ela sen de ailen de çok iyisiniz. Çok teşekkür ederim ama olmaz bunu kabul edemem. Bunu dün de söyledim sana, Ömer'in tedavisi için gerekli olan parayı denkleştirip onu tedavi ettireceğim. Kardeşim için ne gerekiyorsa yaparım."dedi bakışları hâlâ parmaklarındayken. Elimi parmaklarının üzerine koyarak bana dönmesini sağladım.

"Kardeşin için elinden geleni yapacağını biliyorum canım. Ama ya geç kalırsan, ya Allah korusun Ömer'e birşey olursa o zaman bu yükün altından kalkabilir misin? O sorumluluğu alabilir misin? Bak bu bir çocuğun hayatı söz konusu, onun hayatı üzerine gurur yapma lütfen. Bırak Ömer geç kalmadan tedavisine başlasın." Dolan gözlerinden inen yaşları baş parmağımla sildim. Şuan neden kabul etmek istemediğini anlıyordum ama burada Ömer'in hayatı söz konusuydu. Önemli olan onun hayatıydı.

"Ona birşey olacak diye çok korkuyorum. Ömer benim bu hayata tutunacağım tek dalım, ona birşey olursa ben mahvolurum. Onu kaybedemem."dedi. Elimin altındaki parmakları titriyordu. Kendime çekip sarıldım.

"Onu kaybetmeyeceksin..."dedim sırtını sıvazlayarak. Biraz sakinleştikten sonra geri çekilip doğrudan gözlerine baktım.

"Tamam neden kabul etmek istemediğini anlıyorum. Şimdi sana bir teklif sunacağım. Eğer teklifimi kabul edersen hem sen sevinirsin hem biz hem de Ömer"dediğimde yaşlı gözleri merakla büyüdü.

"Ne teklifi?"

"Ömer yarın tedaviye başlasın, zaten tedavinin çoğunu hastane karşılar, geri kalanı da sen çalışarak ödersin. Çalışıp hem Ömer'in tedavisini karşılarsın hem de o evden çıkıp yeni bir ev tutarsın... Biliyorsun ki Ömer artık öyle bir yerde kalamaz. Onun hijyenik bir ortamda kalması ve sağlıklı beslenmesi lazım "dedim. Dün Yusuf abi ile bunu konuşmuştuk ve Yusuf abi onun için şirkette bir iş ayarlayacağını söylemişti.

"Ama benim bir işim yok ki, iş bulsam bile o kadar para vermezler."

"Artık bir işin var. Sen sadece çalışmak isteyip istemeyeceğini söyle"dedim gülümseyerek.

"Nasıl yani?"

"Nasılını boş ver şimdi, çalışmak istiyor musun istemiyor musun?" Kaşlarımı havalandırıp yüzüne baktığımda kafasını evet anlamında salladı.
Sıla'nın bize doğru geldiğini görünce ellerini birden çekip gözlerini sildi.

"Ela hanım misafirleriniz geldiler. Anneniz sizi çağırmamı söyledi."dediğinde kafamı sallayıp onu gönderdim ve Dua'ya döndüm.

"Tamamdır o zaman, Ömer tedaviye başladıktan sonra sen de işe gidersin. Merak etme abim iyi maaş verir."dedim gülümseyip göz kırparak.

"Abinin yanında mı çalışacağım?"dedi birkaç saniye sonra.

"Evet seni şirkette işe alacak."dediğimde dudağını dişlerinin arasına alıp düşünürmüş gibi yaptı.

"Orası nasıl bir yer, ben orada ne yapabilirim ki?" Dedi. Orasının nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum. Daha önce hiç oraya gitmemiştim.

"Bilmem, gidince görürsün artık."deyip ayağa kalktığımda Dua'nın konuşmasıyla kafamı ona doğru çevirdim.

"Ela sana birşey sorabilir miyim?"dedi ayağa kalkarak.

"Tabii"

"Siz burada sadece bu kadar kişi mi yaşıyorsunuz?" Dua'nın sorduğu soruyla bir an duraksadım.

"Evet"

"Peki abinin eşi?"dediğinde kaşlarım kendiliğinden çatıldı. Yusuf abi evli değildi ki, niye evli olduğunu düşünüp olmayan eşini soruyordu?

"Eşi mi?"dedim kaşlarım hâlâ çatıkken. Kafasını evet anlamında sallayıp yüzüme baktı.

"Abim evli değil ki." Bu sefer onun kaşları çatılmıştı.

"Boşanmış mı?"dedi gözü biraz ilerimizde oturan abimlere kaydı. Bir an sorduğu sorunun farkına varınca ne yapacağını şaşırır gibi yüzüme bakıp gözlerini kaçırdı. Neden böyle bir şey sorduğunu anlamamıştım ama yine de cevap verdim.

"Bir insanın boşanması için önce evli olması gerekir değil mi? Yusuf abi evli değil ki boşansın."

"Nasıl yani, o zaman Ece onun gayrimeşru..."

"Hayır tabiki de."sözünü tamamlamasına müsaade etmeden araya girdim. "Ece Yusuf abinin çocuğu değil."dedim yanlış anlamayı ortadan kaldırarak.
Dua, Ece'nin Yusuf abinin kızı olduğunu sanmıştı.
Tam Ece'nin Yusuf abinin değil Mert abinin kızı olduğunu söyleyecektim ki tekrar konuştu.

"Ama Ece'nin yeğenin olduğunu söylemiştin?" Kafamı salladım. Ece zaten benim yeğenimdi.

"Ece benim yeğenim ama Yusuf abimin kızı değil, Mert abimin kızı"dedim. Bu sefer daha da şaşırdı.

"Başka abin de mi var? Ama Nalan teyze sadece iki çocuğu olduğunu söylemişti... Sen ve abin.."

"Evet doğru. Biyolojikmen sadece iki kardeşiz ama benim bir abim, bir ablam ve hatta bir ikiz kardeşim daha var."dedim gülümseyerek. Dediğimle gözleri hayretle aralandı.

"Nasıl yani? "Eliyle alnını ovuşturdu. "Ela şuan kafam karıştı, seni anlamakta güçlük çekiyorum. Biyolojikmen sadece iki kardeşiz diyorsun, sonra da ikiz kardeşim var diyorsun... Ne düşüneceğimi şaşırdım, gerçekten seni anlamıyorum."dedi kafasını iki yana sallayarak.

"Kafanın karıştığını biliyorum. Şimdi sana oturup anlatmaya çalışsam kendi kardeşinin doğum gününe geç kalırsın. Çünkü birazdan pastayı keserler. Ama kafanın karışıklığını gidermek için sana şunu söyleyeyim, benim başka bir ailem daha var ve ben onlarla büyüdüm, onları ailem olarak bildim... Ta ki bir buçuk-iki sene öncesine kadar. Sonra evlatlık olduğumu öğrendim... Öyle işte..."dediğimde sadece anladım der gibi kafasını sallamakla yetindi. Deminki şaşkınlığı üzerinde olsa da soru sormayıp sessiz kalmıştı. Aramızda geçen kısa bir sessizlikten sonra onun koluna girip bizimkilere doğru yürüdük. Çocuklar dışında herkes bahçedeydi. Nedense gözüm direkt Asaf'ı aramıştı. Sırtı bize dönük bir şekilde Selim enişte ve Hilal'in yanında oturmuştu. Hemen yanında da Hazal vardı.

"Hoş geldiniz"dedim herkese hitaben.

"Hoş bulduk kızım."dedi Meral teyze sıcacık gülümsemesiyle. Ardından Dua'ya dönüp ona da sıcacık bir gülümseme sundu. "Sen de hoş geldin kızım"dedi tüm sevecenliğiyle. Dua kafasını sallayıp tebessüm etmişti. Meral teyzeden sonra Haluk amca, Murat amca, Ayla yenge ve diğerleri tek tek Dua'ya hoş geldin deyip tanışmışlardı. Daha fazla ayakta kalmamak için Dua ile beraber Defne ablanın yanına oturmuştuk. Yusuf abi bana bakıp Dua'yı işaret ederek konuşup konuşmadığımı sorgulayınca kafamı evet anlamında sallayıp baş parmağımı yukarı kaldırıp tamamdır dedim.

Gözüm bir an Asaf'a kaydı. Selim enişte ile kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Telefonunu cebinden çıkardığında gözüm direkt elindeki kızarıklığı bulmuştu. Ne olmuştu eline? Bakışlarımın eline kaydığını görünce hemen elini indirmişti.

"Kızım Zehra'ya çocukları buraya getirmesini söyler misin? Geç oldu artık pastayı keselim." Nalan annenin sesiyle bakışlarımı çekip Naz'a baktım. Naz kafasını sallayıp kalkarken, Nalan anne de mutfağa geçti. Birkaç dakika sonra Naz bir elinde Ömer bir elinde Ece ile bize doğru gelirken hemen arkasından da Mira ve Asya Zehra'nın ellerinden tutmuş geliyorlardı. Ömer, Naz'ın elini bırakıp koşar adımlarla bize doğru gelip ablasının kucağına oturdu. Ona yaklaşıp saçlarını karıştırdım ve ardından dudaklarımı saçlarına bastırıp öptüm.
Nalan anne elinde kocaman pasta ile gelirken herkes 'iyi ki doğdun Ömer' diyerek ayaklandılar.
Nalan anne pastayı Ömer'in tam önündeki masaya bırakıp ellerini birbirine vurarak diğerlerine katıldı. Ömer parıldayan gözlerle önündeki pastaya bakarken kulağına eğilip konuştum.

"Ömer'im dilek dilemeyi unutma" kafasını sallayıp gözlerini yumunca hayranlıkla ona baktım. Çok masumdu...

"Tuttum."dedi yumduğu gözlerini açarak.

"Tamam o zaman üç deyince üfle"dediğimde kafasını sallayıp pastaya doğru eğildi.

"Bir... İki..."herkes bir ağızdan bağırıyordu. "Üç..." dedikten sonra Ömer biriktirdiği tüm nefesiyle pastanın üzerindeki mumları üflemeye başladı.
Birkaç nefesle üfleyip mumları söndürünce herkes alkış tutmuştu.

"Yakışıklım... Nice sağlıklı güzel yılların olsun."dedim yanaklarından öperek. Yönünü bana çevirip boynuma sarılınca gülümseyip kollarımla sarıp sarmaladım.

"Hadi pastayı keselim."dediğinde Nalan anne, geri çekildim. Dua'ya baktığımda dolan gözleriyle kardeşine bakıyordu. Ama bu sefer mutluluktan gözleri dolmuştu çünkü Ömer çok mutlu görünüyordu.

Dua ve Ömer birlikte pastayı kesmişlerdi. Herkes Ömer için aldığı hediyeyi tek tek verirken geriye sadece benim aldığım hediye kalmıştı. Zehra'ya işaret verip Ömer için aldığım hediyeyi getirmelerini söylemiştim.

"Ömer'im bak bir sürü hediyen oldu."deyip üst üste koyulan paketleri gösterdim.

"Bunların hepsi benim mi oldu şimdi?"kafamı sallayıp evet dediğimde ablasına dönerek elinden tuttu. "Abla bunların hepsini doktor amcaya versek o zaman beni iyileştirir mi?"deyince kalbimin tam ortasında bir ağrı hissettim. Bir çocuk en çok oyuncaklarla mutlu olurken, o kendisine gelen oyuncakları doktora verip kendisini iyileştirmesini istiyordu. Herkes Ömer'in sözüyle üzülmüştü. Dua'nın gözleri dolmuştu. Ağlamamak için kafasını çevirip derin bir nefes aldı. Şu an en çok canı yanan oydu. İç çekip ağladığını gören Defne abla ve Hilal kalkıp yanımıza doğru geldiler. İkisinin de gözleri dolmuştu.

"Dua'cım hadi gel biz seninle biraz yürüyelim."dedi Defne abla. Dua kafasını sallayıp ayağa kalkınca Hilal ve Defne ablayla beraber bizden uzaklaştılar.

"Ela abla, ablama ne oldu? Ablam neden gitti?"dedi Ömer ablasının arkasından bakarken. Yanaklarını avuçlayıp kendime döndürdüm.

"Yok bir şey bitanem... Defne ablanın ablanla birazcık işi varmış, o yüzden gittiler."dedim. Yusuf abi yanımıza gelip Ömer'in tam önünde diz çöktü.

"Ömerciğim ben doktorla konuştum. Oyuncaklarını ona vermeden de seni iyileştireceğini söyledi."deyip elinden tuttu.

"Gerçekten mi? Oyuncaklarımı almadan beni iyileştirecek mi?"dediğinde, Yusuf abi dayanamayıp gülümseyerek kendisine çekip sarıldı.

"Tabii ki seni iyileştirecek aslan parçası..."diyerek yanaklarından öptü. Adem abi Ömer için aldığım hediyeyi getirdiğinde Ömer'in arkası dönük olduğu için daha görmemişti.

"Ömer'im herkes hediyesini verdi, bir tek benim ki kaldı. Benim hediyemi merak etmiyor musun?" Yusuf abinin kucağında kafasını çevirip bana baktı.
Ardından da gözleri yanımdaki bisiklete kaydı.
Yusuf abinin kucağından inip yavaş adımlarla bisiklete doğru geldi. Birkaç saniye öylece bakıp ardından elledi.

"Çok güzel..."dedi bakışlarını bir an olsun bisikletten ayırmadı.

"Kullanmasını biliyor musun?"dediğimde bakışlarını bisikletten çekip bana baktı. Kafasını iki yana salladığında "peki binmek ister misin?"dedim.

"Ama düşerim..."dedi dudaklarını büzerek. Ayağımın izin verdiği kadar eğilip burnunun ucundan öptüm. Ben yardımcı olamayacağım için Yusuf abi'ye bakıp konuşacaktım ki, Asaf benden önce davrandı.

"Sana yardımcı olmamı ister misin? Ben bisikleti tutayım sen de sür olur mu?"dediğinde sevinçle yerinde zıpladı Ömer. Ömer sevinçle zıpladığını gördükten sonra onu kucaklayıp bisiklete bindirdi. Düşmemesi için arkasından tuttuğunda Ömer yavaşça pedalları çevirmeye başlamıştı. Bizden birkaç metre uzaklaştıktan sonra yerime geçip oturacaktım ki Ömer'in arkamdan seslendiğini duydum.

"Ela abla sen de gel." Asaf ile yalnız kalmak istemesem de Ömer onun yanında olmamı istediği için adımlarımı o tarafa doğru çevirdim. Onların peşinden ön bahçeye kadar ilerledim. Asaf bahçenin ortasında Ömer'e tur attığında kenara geçip sırtımı duvara yaslayarak onları izlemeye başladım. Ömer arada bir bana doğru bakıp ufak kahkahalar atıyordu mutluluktan. O böyle mutluyken bende mutluydum. Bundan sonra o çocuğun üzülmemesi için elimden ne geliyorsa yapacaktım. Ömer'e birkaç tur attırdıktan sonra elini yavaşça bırakıp Ömer'in tek gitmesini sağladı. Peşinden gidiyor ama tutmuyordu.

"Asaf abi bırakma"dediğinde bağırarak ona doğru birkaç adım attım.

"Korkma ben hemen arkandayım, düşmene asla izin vermem."dedi Asaf. Ömer'e güven verircesine yanında yürümeye başladı.

"Ömer hadi biraz ara ver yoruldun artık. Hem Ece, Asya ve Mira seni bekliyorlar."dedim biraz daha bisikletle dolandıktan sonra. Benim bacaklarım da yorulmuştu ayakta bekleye bekleye. Ömer kafasını sallayıp bisikletten inince arka bahçeye çocuklara doğru koştu. Şimdi Asaf ile yalnız kalmıştık... Ona bakmamak için ne kadar çabalasam da gözüm sürekli ona bakmak ister gibi yana kayıyordu. O da bana bakıyordu...
Derin bir nefes alıp arka bahçeye doğru yürüdüm. Yavaş yürüdüğüm için o da yavaşça yanımda yürüyüp bana eşlik ediyordu.

"Herkese karşı çok merhametlisin, bir tek bende yara açtın... Neden be ela göz?"dediğinde adımlarım yerinde durmuştu. Bende yara açtın diyordu... Oysa bende açtığı yaranın ne kadar derin olduğunu bilmiyordu. Öyle bir yara ki ikisini her gördüğümde oluk oluk kanıyordu...

"Bu yara almış halin mi?"deyip doğrudan gözlerine bakarak yüzüme alay eder bir ifade takındım. "Hiç yara almış gibi görünmüyorsun..."dedim ve bakışlarımı gözlerinden çekip yürümeye devam ettim. Defne ablanın bize doğru geldiğini görünce susmuştu. Defne ablanın da yanımıza gelmesiyle hep birlikte arka bahçeye geçtik. Hilal ve Dua ile gitmişti ama ortada ne Dua ne de Hilal görünüyordu. Bunu ona sorduğumda ise Hilal ve Dua'nın içeri geçtiğini söylemişti.

"Çocuklar bizde tam nişan töreninden bahsediyorduk. Tam zamanında geldiniz."dedi Ayla yenge biz yanlarına vardığımızda. Kimin nişan töreninden bahsediyordu? Başka kim evleniyordu?

"Kimin nişan töreni?"dedim. Çünkü kimin olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.

"Asaf ve Hazal'ın. Bir-iki hafta sonra aile arasında, böyle biz bize küçük bir tören yapalım dedik. Ondan sonra da düğün..."dediğinde bir an dengem bozuldu, geriye doğru sendeledim. Asaf koluma dokunup beni tutmak isteyince kafamı iki yana sallayıp onu durdurmuştum. Ayakta durabilmek için Defne ablanın koluna sıkıca tutunup dengemi sağlamaya çalıştım. Dengem öyle bir şaşmıştı ki, Ömer'in doğum günü kutlamasının sonunda böyle bir haber duymak beni alt üst etmişti. Bunun olacağını bilirken her duyduğumda nasıl bu kendimi kaybediyordum? İnsan bir duruma alıştığında artık canının daha az yanması gerekmiyor muydu? Oysa benim canım her defasında daha çok yanıyordu. Kalbim o kadar acıyordu ki nefes almakta zorlanıyordum.
Defne abla bana üzgün gözlerle baktığında yutkunup bakışlarımı yere indirdim.

Bana ben sana demiştim gibisinden bakmıştı...

Bir bölümün daha sonuna geldik. Gelecek bölümde görüşmek üzere 😊😊🙏🙏
Beğeni ve yorum yapmayı unutmayınız 😊🙏
Diğer bölümde size küçük bir sürprizim olabilir...

Loading...
0%