@zozanli
|
Keyifli okumalar 💞
Şu an bir rüyanın içinde olabilir miydim? Asaf beni sevdiğini söyleyip ardından beni öpmüştü... Bu bir rüya olabilir miydi? Hayır hayır bu kesinlikle bir rüya olamazdı. Asaf beni gerçekten öpmüştü ve şuan bana o kadar yakındı ki nefesini nefesimde hissediyordum. Ama bu çok yanlıştı... Nasıl kendimi bu kadar kaybedebilirdim? Beni öpmesine nasıl müsaade etmiştim? "Sana bir şey olacak korkusuyla iki gündür neler çektiğimi bilmiyorsun Ela. Artık senden uzak duramam, bunu yapamam..."dedi. Konuşurken nefesi yüzüme çarpıyordu. Gözlerimi yavaşça açıp gözlerine baktım. Gözleri kızarmış ve de yorgun gösteriyordu. Gözlerindeki kızarıklıklar uykusuz olduğunun göstergesiydi. Birkaç saniye öylece gözlerinde kalakaldım. Sanki dilim tutulmuş, konuşmak isteyip de konuşamıyor gibiydim. Asaf'ın bakışları tekrar dudaklarıma kaydı. Kafasını eğip tekrar öpmeye çalıştığında kafamı yana çevirdim. "Asaf yapma... Bu çok yanlış..."dedim. Sesim sanki boğazıma kaçmış gibi çıkmıştı. "Neden?"dedi. Elini tekrar yüzüme getirip kendisine çevirdi. "Çünkü Hazal'a bir söz verdin."gözlerinin içine bakıp göğsünden ittirdim. Elimdeki serumun iğnesi hızla ittiğim için canımı yakmıştı. Acıdan yüzüm buruşmuş eğilerek elimi tutmuştum. "Ne oldu?"deyip koluma dokundu. "Yok bir şey."dediğimde omuzumdan tutup kaldırmaya çalıştı. Ama kendimi tekrar geri çektim. "Serumun iğnesi acıttı sadece, yok bir şey."dedim kafamı hiç kaldırmadan. "Öyle itersen canın acır tabii."dediğinde kafamı kaldırıp gözlerimi devirdim ve bakışlarımı koluma indirdim. Elimdeki acı geçinceye kadar sessiz kalırken o da bana ayak uydurup sessizleşmişti. Arada bir kafasını eğip yüzüme bakıyordu. "Hazal'a o sözü vermiş olmasaydım beni yine de iter miydin?" Kısa bir süre sonra sormuş olduğu soruyla kaşlarım kendiliğinden havalandı. Kafamı hiç kaldırıp bakışlarımı parmaklarımdan çekmedim. Tabiri caizse sorusunu duymazdan geldim. Çünkü sormuş olduğu bu sorunun cevabı bende artık belliydi. Onu itmez yaralarımı onunla sarmaya başlardım. İçimdeki korku devam ederdi ama ben onunla korkularımı da yenmeye çalışırdım. Tabii bunların hepsi Hazal olmasaydı olurdu ama ortada büyük bir gerçek vardı ki Asaf Hazal'a o sözü vermişti... "Ela"diyerek elini parmaklarımın üzerine koydu. "Hıı"diye bir ses çıkararak ellerimi geri çektim.. "Sana bir soru sordum. Duymadın mı?"dedi. Yoo gayet net duydum ama cevap veremem dedim içimden. "Ela"deyince bu sefer kafamı kaldırıp doğrudan gözlerinin içine baktım. "Bana öyle şeyler sorma, seni itsem de itmesem de bir önemi kalmadı artık. Çünkü sen Hazal'a o sözü verdin... Bitti."dedim. Dediklerimle gözlerim boğulanmıştı. Gözlerim boğulanırken kalbimin acıdan titrediğini hissettim. Derin bir nefes aldıktan sonra sürekli kafamı kurcalayan, beni yiyip bitiren o soruyu sordum. "Beni hep sevdiğini söylüyordun ya"dudağımı ısırıp acıyla gülümsedim. Gülümserken gözümden bir yaş süzülüp yanağımdan boynuma doğru indi."Beni sevdiğini söylerken neden Hazal'a gittin? Madem ona gittin neden gelip tekrar beni sevdiğini söyleyip..."devamını getirmeden sustum. Beni öptüğü o an gözümde canlanınca yüzümün kızardığını, alnımda boncuk boncuk ter damlacıklarının oluşmaya başladığını hissettim. "Ben seni sevdiğimi, yanında olmak istediğimi her defasında söyledim. Ama sen hiçbir zaman bana inanmadın ki. Hep beni geri itip, senden uzaklaşmamı sağladın. En son da gözlerimin içine bakıp beni sevmediğini, istemediğini söyledin"dediğinde evet anlamında kafamı sallayıp doğruladım onu. Evet onu uzaklaştıran, her zaman geri iten bendim. Ama benimde nedenlerim vardı... Her ne kadar o bu nedenleri kabul etmek istemese de ben onu da düşünmüştüm. Kendimle beraber onu da yakmak istememiştim. Onu sevmediğimi söylediğim gün sadece benden vazgeçmesini, bana ümit bağlamamasını istediğim içindi. Onu bu kadar çok severken onu kendimden uzaklaştırmak beni yeterince mahvetmişti zaten. Benim o günden sonra acı çekmediğim tek bir günüm bile yoktu... Üstelik Amerika'ya gideceğini, başka bir kızla döneceğini bilemezdim ki. Hayatına birini alacağını düşünsem de bu kadar kısa zamanda olacağını tahmin etmemiştim. "Evet seni kendimden uzaklaştırdım. Ama taa Amerika'ya gideceğini düşünememiştim."dedim sahte bir gülümsemeyle. Arkanda nasıl bir enkaz bıraktığını bilmedin diye geçirdim içimden. Evet belki gitmesine sebep bendim ama o da hiç düşünmeden çekip gitmişti. "Senden uzaklaşmamı isteyen sendin." "Evet seni kendimden uzaklaştırmak istedim ve sen de hiç düşünmeden çekip gittin. Ama biliyor musun döndüğün o gün var ya, o gün içimdeki bütün korkuları yenip sana gelecektim ben."deyip saçlarımı kulağımın arkasında iliştirerek gülümsedim. Bu yüreğimi titreten bir gülümsemeydi. Hilal'in o günkü konuşmaları bana çok dokunmuştu. Onu başkasıyla görmeye dayanamayacağımı, onu kaybetmek istemediğimi anlamıştım ama çok geç olmuştu. "Ben içimdeki korkularla sana gelmeyi kabul etmişken sen bir başkasıyla el ele gelip akşamında evlenmek istediğini belirttin. Benim sana geldiğim gün senin benden vazgeçtiğin gün oldu..."dedim acıyla yutkunarak. Göz kapaklarım birbirine değdikçe yaşlar süzülüp yanaklarımdan aşağıya doğru indi. Günlerce içimde tuttuğum kelimeler dilimden dökülmüştü. O kelimeler canımı her ne kadar yaksa da artık içimde tutmadığım için birazcık da olsa rahatlamıştım. "Doktor sana üzülmeyi yasaklamıştı... Ama sen hâlâ ağlayıp kendini üzüyorsun."dediğinde anlamaz gözlerle yüzüne baktım. Konuyu neden şimdi değiştiriyordu? "Ya ben sana diyorum ki sen benden vazgeçtin, sen gelip bana doktorun söylediklerinden bahsediyorsun."dedim kendimi geri çekip. Sesimin yüksek çıktığının bilincindeydim ama kendimi kontrol edemiyordum. Kendimi geri çektiğimde elleri boşluğa düşer gibi kucağıma düşmüştü. Derin bir nefes alıp ciğerlerime havayı doldurdum. Şuan en çok ona ihtiyacım vardı. Doktor beni üzecek her şeyden uzak olmam gerektiğini söylemişti evet ama ben bunları düşündükçe nasıl üzülmeyecektim ki? Derin derin nefesler alıp nefesimin düzene girmesini sağladıktan sonra kafamı yavaşça çevirip ona baktım. Gözlerinin içi parlıyordu. Yüzünde de adlandıramadığım bir gülümseme... "Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?"dedim. Bana öyle bakıyordu ki, sanki yıllarca özlem çektiği birine bakarmış gibi... "Yani sen o gün döndüğümde beni kabul edecektin? Yanlış duymadım değil mi?"dedi birkaç saniye sonra. "Asaf konuyu kapat lütfen! Artık bu konuda konuşmamızın bir önemi kalmadı. Sen Hazal'ı seçtin bitti."elimi saçlarımın arasından geçirerek geriye doğru itekledim. Yorgun bedenim bu konuları konuştukça daha da çok yorgun düşüyordu. "Hayır hayır... Ben senden hiç vazgeçmedim. Asla vazgeçmem de..."deyip bana birden sarılınca kaşlarım dedikleriyle kendiliğinden çatılmıştı. Ne demekti bu? Benden vazgeçmediğini söylüyordu ama ortada koskocaman bir Hazal gerçeği vardı ve benim gözümün önünde evlenmek istediğini belirtmişti... Tam kendimi geri çekip konuşacaktım ki kapı birden açıldı ve Hazal ile Hilal göründü. "Ne oluyor burada?"dedi Hazal bir bana bir Asaf'a bakarken. Yavaşça geri çekildim. Asaf'ın bana sarılmasından dolayı şu an Hazal'ın gözlerine bakmaya çekiniyordum. "Ne yapıyorsunuz siz?" Ellerini göğsünde birleştirip çatılı kaşlarını daha da çattı. Şuan içinde bulunduğum durumdan dolayı ne diyeceğimi bilemediğim için dudaklarımı birbirine bastırıp iç yanaklarımı ısırdım. Hazal bizden cevap bekler gibi hâlâ yüzümüze bakıyordu. "Ben... Şey..."dediğim anda çatılı kaşları düz bir hal aldı ve birden gülmeye başladı. Bu sefer kaşları çatılan ben olmuştum. Neden durup dururken gülmeye başlamıştı? "Umarım bu sefer Ela'yı tam olarak ikna edebilmişsindir."dedi Hazal birkaç saniye sonra. Bize doğru birkaç adım atıp elini Asaf'ın omuzuna koyduğunda bakışlarım eline kaysa da dediğinden hiçbir şey anlamamıştım. Önce kızgın bir yüz ifadesi, ardından birden gülmesi şimdi de anlamadığım kelimeler kurması... Bunların hiç birini anlamamıştım Hem ben neye ikna olacaktım? Neyden bahsediyordu? Anlamaz ve bir o kadar da şaşkın bir suratla bakışlarım üçüsünün üzerinde gezinmeye başladı. "Ela bak valla senin yüzünden şununla bir hafta daha sevgili rolü yapmaya mecbur kalsaydım, onunla birlikte seninde canına okurdum."dediğinde elimdeki bardak ellerimin arasından kayıp düştü. Rol mü? Hem de benim yüzümden? "Neee?"dedim Hazal'ın yüzüne bakarak. Kaşlarım öyle bir çatılmıştı ki alnımın hepsi kırışmıştı. Dediği ağzımı açık bırakacak kadar şaşırmıştı. "Ela, Hazal sadece benim arkadaşım. Aramızda öyle sandığın gibi birşey yok, asla da olmadı."dediğinde sanki kafamdan aşağı buzlu su döküyorlarmış gibi bir his kapladı her yanımı. Birkaç dakika sonra çenemdeki parmakları yüzümü kendisine çevirdi. Söylediklerinin verdiği etkiyle yüzüne kıpırtısız bir şekilde donarak bakakaldım. "Ela ben seni severken hayatıma kimseyi alamam. Hazal ile olan evlilik konusu sadece küçük bir oyundu."dedi. Yutkundum... Kafamı toparlamak adına birkaç saniyeliğine gözlerimi kapatsam da kafamın içinde dedikleri tekrar tekrar yankılanıyordu. Şuan nasıl düşüneceğimi, nasıl hissedeceğimi, nasıl bir durumun içine düştüğümü gerçekten de bilmiyordum. Kafamı yavaşça geri çekip "Bunların hepsi oyundu? Hazal'ı sevdiğini söylemen, nişan, evlilik falan, hepsi yalandı?"dedim soru sora gözlerle önce Asaf'a ardından Hazal'a bakarak. Hazal kafasını evet anlamında salladığında yavaşça bakışlarımı Asaf'a çektim. Bana bunu neden yapmıştı? Amerika'dan döndüğünden beridir ben neler çekmiştim... Az daha hayatımdan oluyordum... Bunu hiç mi düşünmemişti? "Neden böyle birşey yaptın?"dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. "Seni kazanmak için..."daha sözünü tamamlamadan alayla gülmeye başladım. Sinirlerim bozulmuştu, ne yaptığımı bilmiyordum. "Beni kazanmak için başkasıyla evlenecektin?"derken hâlâ gülüyordum. Gerçekten şuan benim sinirlerimle oynuyorlardı. "Hayır hayır. O sadece bir oyundu. Öyle bir şey olmayacaktı zaten. Ben sadece beni sevdiğini anla, beni kabul et diye yaptım."dediğinde kafamı salladım. Bakışlarım bu sefer bizi sessizce kenarda izleyen Hilal'e kaydı. Duydukları karşısında hiçbir tepki vermeyip sadece kenardan izlemesi herşeyi bildiği anlamına geliyordu. Onu kendimden daha çok tanıyordum. O bunu duyup sessiz kalacak biri hiç değildi. "Sen bunu biliyordun... Bunu bile bile benden sakladın... Neler yaşadığımı bildiğin hâlde sende bu oyunun bir parçası oldun."dediğimde kafasını iki yana sallayarak yanıma yaklaşıp elimden tuttu. "Hayır Roz hayır... Öyle değil, yani evet biliyordum ama çok sonradan öğrendim." "Ne zamandan beridir biliyorsun?"dedim gözlerimi gözlerinden hiç ayırmadan. Gözlerini bir anlığına kaçırıp dudağını dişleri arasında ezmeye başladı. "Şey..."deyip bu sefer tırnağını dişlemeye başladı. "Ney...?" "Ömer'in doğum günü olduğu akşam."dedi. Bir ay oluyordu... Bir aydır bildiği gerçeği benden saklamıştı. Kafamı anladım der gibi sallayıp yalandan gülümsedim. "Roz..." Elimi kaldırıp susmasını istedim. "Yanlız kalmak istiyorum..."diyerek gözümden inen yaşları elimin tersiyle sildim. Şuan gerçekten yalnız kalıp biraz düşünmeye ihtiyacım vardı. Bu öğrendiklerim bana ağır geliyordu. Öyle bir girdabın içine düşmüştüm ki, toparlanmam için biraz zamana ihtiyacım vardı. "Yalnız kalmak istiyorum dedim. Lütfen!!"dedim tekrar. Asaf kafasını iki yana sallayıp koluma dokununca kolumu geri çektim. "Sana demin de dedim. Artık ne olursa olsun seni hiç bırakmayacağım."dedi. "Asaf lütfen! Bırak en azından bu öğrendiklerimi bi sindireyim. Kafam şuan kaynayan kazan gibi, her şey birbirine girdi. Biraz kafamı toparlamaya ihtiyacım var."dediğimde kafasını sallayıp ayağa kalktı. "Şimdilik sadece sen biraz düşün kafanı toparla diye çıkıyorum."deyip kapıya doğru yöneldi. Aklına bir şey gelmiş gibi durup tekrar bana baktı. "Biraz önce Hazal ile dönmeseydin ikimize bir şans verirdim demiştin. Ben o şansı tekrar kazanmak için ne gerekiyorsa yapacağım. Hem artık beni sevdiğini de kabul ettin ya, bundan sonra sen istesen de istemesen de ben sürekli senin yakınında olacağım."birkaç adımla yanıma yaklaştığında ne söyleyecek ya da ne yapacak diye ona baktım. "Seni bir kere kaybetme korkusuyla sınandım. Sana bir şey olacak diye az kalsın kafayı yiyiyordum... Bir daha senden uzak duramam, bunu yapamam. Bunu benden sakın bekleme" yanaklarımı avuçlarken söylediklerinden dolayı tepkisiz kalıp sadece gözlerinin içine bakıyordum."Şimdi düşünmen için seni yalnız bırakıyorum. Ama seni ne kadar çok sevdiğimi sakin aklından çıkarma."dedikten sonra dudaklarını alnıma bastırıp gitti. Bana yakınlaşması hızlanan kalbimi daha da hızlandırmıştı. "Roz bir daha aynı hataya düşüp Asaf'ı geri çevirme lütfen! Seni ne kadar sevdiğine bizzat şahit oldum. Bunu ona da kendine de bir daha yapma nolur!!" dediğinde Hilal, ona ters ters bakıp gözlerimi devirdim. Benden bu zamana kadar gerçeği saklayıp, hiçbir şey olmamış gibi konuşabiliyordu. Üstelik ona yalnız kalmak istediğimi söylemiştim. Neden hâlâ burda yanımda oturuyordu? "Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim... Çıkar mısın lütfen!!?"dedim hiç kafamı kaldırıp yüzüne bakmadan. "Hayır efendim çıkmıyorum. Ayrıca benimle konuşurken yüzüme bak."deyip çenemi kaldırdığı gibi yüzüne bakmamı sağladı. "Senin o yüzünü görmek istemiyorum şuan. Sana çok kızgınım."gözlerimi kısıp kafamı geri çektim. "Bana istediğin kadar kız, istediğini söyle, istediğin kadar görmek isteme tamam, ama Asaf'ı tekrar geri itme. İkinizin de birbirine ihtiyacı var. Siz birbirinize aitsiniz. Size sizden başka kimse iyi gelemez. Bak korktuğun için sürekli ondan uzak durmaya çalışmıştın. Sırf ona birşey hissetmemek için kendinle hep savaştın. Ama sonuç ne oldu? Ona deli gibi aşık oldun. Oda aynı şekilde seni deli gibi seviyor. Çocuk yoğun bakımda olduğun o iki gün var ya neler çekti. Görseydin için acırdı... Sürekli kendini suçladı." "Suçlu zaten... Sende suçlusun..."biraz düşünür gibi yapıp tekrar konuşmaya devam ettim. "Tamam hadi diyelim onu anladım. Ben her defasında onu reddettiğim için kendince böyle bir oyuna girişti. Peki sen? Sen bunu bana nasıl yaptın? Ben senin yanında her gün onun için ağlarken sen buna nasıl seyirci kalabildin? Ben ikisini her yan yana görüp erirken sen nasıl öylece izleyebildin? Hiç mi acımadın?" derken kafamı çevirip inen yaşları sildim. Artık her ne kadar ikisinin arasında hiçbir şeyin olmadığını, beni sevdiğini bilsem de o günleri düşündükçe içim acıyordu. "Seni düşündüm..."dediğinde Hilal kendi kendime gülmeye başladım. Herkes de beni düşünerek hareket ediyordu. Peki neden beni düşündükleri her seferinde en çok zararı ben görüyordum? "Beni düşündün."deyip yüzüne alayla baktım. "Herkes de beni düşünürmüş."derken hâlâ sinirle gülüyordum. "Beni o kadar düşünüyorsunuz madem, neden benim canımı bu kadar acıtıyorsunuz? Neden her seferinde yaptıklarınız benim canımı yakıyor?"derin bir iç çekip gözlerimi sımsıkı kapattım. Öz annem ve babam da beni düşünmüşlerdi... Birisi ben daha doğmadan benden vazgeçmiş, varlığımdan dahi haberdar olmamıştı. Öbürü ise beni doğurup başka bir aileye vermişti. "Roz... Tamam ne desen haklısın. Sana söylemem lazımdı... Söylemek istedim de... Ama Asaf izin vermedi."dedi. "Neden?"diye sordum. Kendini hafif kamburlaştırıp yüzünü ekşittiğinde ne oldu der gibi yüzüne baktım. "Senin onu gerçekten sevip sevmediğini anlamak için."sorumu es geçtiğinde ona sinirle bakıp koluna dokundum. Ona kızgın olmam onun için endişelenmeyeceğim anlamına gelmezdi. "Her defasında çocuğu tersleyip reddettiğin için bunu yapmak zorunda kalmış. Sürekli onu sevmediğini söylediğin için emin olmak istedi herhalde."dedi ardından elini kasıklarına bastırıp nefesini tuttu. Kaşları hâlâ çatık, teni giderek sararmaya başlıyordu. Biraz daha kamburlaştığında sırtımı yataktan çekip öne doğru eğilerek yüzüne bakmaya çalıştım. "Hilal iyi misin? Ney..."sözümü daha tamamlamadan yataktan fırladığı gibi lavaboya koştu. Ne oldu ki bu kıza? Sabah da rahatsızdı. "Hilal!!!"diye seslendiğimde cevap vermedi. İçerden su sesi geliyordu. Üzerimdeki çarşafı kenara iterek ayaklarımı yataktan sarkıttım. Etrafa baktığımda hiçbir yerde değneğimi bulamadım. Şimdi Hilal'in yanına nasıl gidecektim? Yatağa tutunarak ayağa kalktığımda ayağımda karıncalanmalar hissettim. Kaç gündür üzerine basmadığım için böyle oluyordu. "Güzelim ne yapıyorsun sen ayakta? Senin uzanıp dinlenmen lazım." Kapının açılmasıyla abim yanıma doğru koşmuştu. Hemen arkasından da Selim enişte. "Abi Hilal..."dediğim anda Selim enişte araya girerek konuştu. "Ne oldu Hilal'e?"bakışlarını etrafta gezdirip "Hilal nerde?"dedi. Selim enişteyi endişelendirdiğimi biliyordum ama Hilal öyle lavaboya koşunca bende endişelenmiştim. "Koşarak lavaboya gitti. Rengi bembeyaz olmuştu." dedim. Selim enişte lavabonun kapısının önünde durup çalarken, Yusuf abi beni yatağa tekrar uzatmıştı. Selim enişte kapıyı birkaç kez çalıp seslense de Hilal'in sesi çıkmadı. Birkaç dakika sonra Hilal kapıyı açıp elindeki peçeteyle yüzünü silerken bakışlarını üçümüz üzerinde tek tek gezdirdi. "İyiyim ya, öyle bakmayın."dedi. İyiyim diyordu ama yüzü çok solgun duruyordu. "Hadi gel bir doktora görünelim. Bak yüzün bembeyaz olmuş."dediğinde Selim enişte, Hilal hızlıca kafasını iki yana salladı. "Aşkım iyiyim ben bir sorun yok."dedi, Selim eniştenin elinden tutup ikna etmeye çalışarak. Ardından bize dönüp gülümsemeye çalıştı. "Sevgilim kaç gündür böylesin ve doktora görünmüyorsun. Tamam Ela yoğun bakımda olduğu için gitmek istemiyordun. Ama bak Ela gayet iyi. Hadi gidelim bi görünelim. Bak senin için endişelenmeye başlıyorum."diyerek koluna girip odadan çıkarmaya çalıştı Selim enişte. Ama Hilal çıkmak yerine Selim enişteyi de kendisiyle beraber kanepeye oturttu. "Benim için endişelenme ben iyiyim. Kaç gündür uykusuzum, doğru düzgün birşey yemediğim için böyle oldu. Dinlensem geçer."deyip geçiştirmeye çalışınca bu sefer konuşan ben oldum. "Hilal, Selim haklı iyi görünmüyorsun, bi doktora görün."dedim. Yusuf abi de hak verircesine kafasını sallayınca, Hilal derin bir nefes alıp yüzünü sıvazladı. Israr etmemizi istemiyor gibi bir hali vardı. "Önemli bir şey değil gerçekten. Demin de dedim kaç gündür hastanedeyiz, yoruldum o yüzden böyle oldu."dedi. "Olsun sen yine de görün."dediğimde gözlerini devirir gibi yapıp nefesini dışarı saldı. "Tamam geçmezse görünürüm. Ama şimdi lütfen bu konuyu kapatın."dedi. Kafasını Selim eniştenin omuzuna dayayarak gözlerini kapattı. Benim yüzümden herkes hastanede perişan olmuştu. "Selim sen Hilal'i de al eve geç kardeşim. Hilal'in biraz dinlenmeye ihtiyacı var. Böyle hastane köşelerinde beklemesin, zaten rahatsız."dediğinde Yusuf abi, Hilal hemen gözlerini açıp itiraz etti. "Olmaz. Ben Ela'yı bırakıp hiçbir yere gitmem." "Ben iyiyim. Sende git evde dinlen. Zaten doktora görünmüyorsun bari git evde doğru düzgün dinlen. Hem bende yarın çıkacağım."dedim. Benden sakladıkları yüzünden sesim sert çıksa da rahatsız olduğundan dolayı kıyamayıp biraz yumuşatmıştım. "Ama Roz..." "Aması maması yok. Eve gidip dinleniyorsun. Sana kızgınım zaten, birde itiraz edip daha fazla kızdırma beni."kaşlarımı çatıp yüzüne baktığımda Yusuf abi ve Selim enişte ikimize doğru bakmışlardı. "Neden, Hilal seni kızdıracak ne yaptı?"diye sordu Selim enişte. Hilal ve beni uzun zamandır tanıyordu. Bizi tanıdığından beridir aramızda asla kızgınlık ve küskünlük olmamıştı. Ben şimdi böyle konuşunca haliyle nedenini soruyordu. "Şimdi boşver bunları, daha sonra konuşuruz. Sen şimdi sadece dinlenmene bak."dedim. Yusuf abi ve Selim enişte bana ve Hilal'e bakıp ne olduğunu anlamaya çalışsalar da hiç birşey anlamamışlardı. Anlamalarını da istemiyordum zaten. Özellikle de Yusuf abinin... Bu işin içinde Asaf da vardı ve Yusuf abi Asaf'ın yaptıklarını öğrenseydi aralarının açılması kaçınılmaz olurdu. "Tamam ben eve geçiyorum. Ama en ufak bir rahatsızlığın olursa bana haber vereceksin, tamam mı?"dediğinde kafamı tamam anlamında salladım. Bir an önce gidip dinlenmesini istiyordum. Ayağa kalkıp çantasını koluna takarak birkaç adımla hemen yanı başımda durdu. "Şimdi gidiyorum sende kendine dikkat et."eğilip yanağıma bir buse kondurdu. "Dediklerimi unutma olur mu? Mutlu olmayı en çok sen hak ediyorsun. Mutluluğunu kendi ellerinle geri itme."dedi kulağıma fısıldayarak. Ardından Selim eniştenin koluna girerek odadan çıktılar. Hilal ve Selim enişte gittikten sonra Yusuf abi yanımda tek kalmıştı. Annemler gelmek isteseler de buna izin vermemiştim. Hepsi benim yüzümden yeteri kadar yorulmuşlardı. Ben zaten yarın çıkacağım için onları daha fazla yormak istememiştim. Defne abla beni görmek için tekrar geldiğinde ise Yusuf abiyi yorgun görüp biraz dinlenmesi için eve göndermeye zorlamıştı. Tabii Yusuf abi gitmemek için direnmiş, sonunda da Defne ablanın yanımda kalmasını, birkaç saate döneceğini söyleyerek eve gitmeyi kabul etmişti. En azından birkaç saat de olsa dinlenebilmesi iyiydi diye düşünmüştüm. Çünkü uykusuzluktan gözleri kızarmış ve de çok yorgun gözüküyordu. "Abla bunu kaldırabilir misin?"dedim önümdeki yemek masasını geri iterek. Annem ve Nalan anne kendi elleriyle en sevdiğim yemekleri yapıp göndermişlerdi. Birkaç lokma yedikten sonra doyduğumu hissetmiştim. O birkaç lokmayı da sırf annemler zahmet edip yaptıkları için yemiştim. Midem hiçbir şey almıyordu. Ne zaman hastanede kalsam böyle olurdum. "Ama birşey yemedin ki... Zühre teyze ve yengem senin için kendi elleriyle yaptılar. Hadi canım biraz daha ye"masayı önüme tekrar çekmek isterken kafamı iki yana sallayıp reddettim. Midem daha fazlasını alamıyordu. "Peki o zaman seni daha fazla zorlamayacağım."önümdeki yemeği kaldırıp yatağın hemen yanındaki koltuğa oturdu. "Nasıl hissediyorsun, daha iyi misin şimdi?"dedi kısa bir süre sonra. Kendimi yorgun ve halsiz hissediyordum. Biraz da ağrım vardı. Aslında biraz değil çok ağrım vardı... Sanırım uyandığımdan beri ilaçların etkisiyle ağrım olmamıştı. Şimdi ilaçlar yavaş yavaş etkisini kaybederken ağrılarım da ortaya çıkıyordu. "Biraz ağrım var ve kendimi biraz yorgun hissediyorum. Aslında biraz uyuyabilsem geçer ama uyuyamıyorum."dedim Defne ablayı fazla endişelendirmeden. "Doktora haber verelim mi? Belki ağrı kesici verir sende rahat uyursun."dediğinde tamam anlamında kafamı salladım. Gerçekten şuan en çok buna ihtiyacım vardı. Ben rahat, ağrımın olmadığı bir uyku çekmek istiyordum. Defne abla doktora haber verdikten sonra doktor gelip bana ağrı kesici bir iğne yapmıştı. Kısa bir süre geçtikten sonra ağrım yavaş yavaş yok oluyordu ve göz kapaklarım uyku için ağırlaşmaya başlıyordu. Gözlerim koltukta telefonuyla uğraşan Defne ablaya kayınca "Abla sende artık eve gidebilirsin, ben zaten uyuyacağım."dedim. "Olmaz. Seni burda yalnız bırakamam."kafasını iki yana sallayıp telefonuna geri döndü. "Abim birkaç saate gelir zaten... Senin burada bekleyip yorulmanı istemiyorum. Hem Mira'yı da yalnız bırakmamış olursun. O şimdi seni görmeyince huysuzlanır falan..."dedim. Benim yüzümden burada kalıp çocuğundan ayrı kalsın istemiyordum. Defne abla elindeki telefonu önündeki masaya bırakarak bana döndü. "Sen Mira'yı düşünme, Mira şuan en çok olmak istediği yerde. Hadi sen biraz uyu, baksana gözlerin kapanmak üzere."dedi gülümseyerek. Tebessüm edip kafamı önüme çevirdim. Mira'nın anneannesini ne kadar sevdiğini ikisini yan yana gördükçe daha çok anlamıştım. Ağırlaşan göz kapaklarım düşünmeme daha fazla izin vermeden beni uykuya teslim etmişti... ************* 'Baba' Küçük bir çocuğun sesi ile bakışlarım arkası bana dönük adama çevrilmişti. Adamın arkası her ne kadar bana dönük olsa da sanki onu bir yerden tanıyor gibiydim. Hiç yabancı gelmiyordu. Şuan karşımdaki manzara öyle güzeldi ki, gözümü alamıyordum bir türlü... Ama anlamadığım birşey vardı. Çocuğun yüzünü görüyorken, adamın yüzünü bir türlü göremiyordum. Bu adam Asaf'tı... Bu çocuk Asaf'ın çocuğu muydu, onun oğlu? Ama böyle bir şey nasıl olabilirdi? Bu mümkün olabilir miydi? 'Asaf!' diye bağırdım. Sesim yüksek çıkmasına rağmen ne Asaf ne de kucağındaki çocuk sesime dönmemişlerdi. İkisi de beni duymuyordu. Sesimi duyurmak için 'Asaf' diye bağırdım tekrar ama duymuyorlardı. Git gide benden uzaklaşırlarken sersem adımlarla onlara doğru gitmeye çalışıyordum. Onlara yaklaştıkça nefesimin sıkılaştığını, nefessiz kaldığımı hissediyordum. Alnımda boncuk boncuk ter damlaları inerken boğazıma koca bir yumru oturmuştu sanki... 'Baba annem orada' çocuk işaret parmağıyla uzaktan onlara doğru gelen kadını işaret edince Asaf çocuğu yavaşça yere bırakıp ona doğru koşmasını sağladı. "Ela uyan..." Sanki biri bana sesleniyordu ama duymuyordum. Aklım, fikrim, gözüm, kulağım hepsi karşımdaki bu üçlüdeydi... Nasıl yani, karşımda gördüğüm bu manzara gerçek miydi? "Ela uyan canım" kulağımdaki ses tekrardan yankılanırken gözlerimi karşımdaki bu görüntüden alamadım. Çocuk Melis'e doğru koşup sarılınca Asaf da adımlarını onlara doğru atıyordu. Yüzünde muazzam bir gülümseme vardı. Bana aşkla bakan gözleri şimdi Melis'e bakıyordu. Kafamı iki yana sallayarak gözlerimi sımsıkı birbirine bastırıp bu görüntüyü yok etmeye çalıştım. Ama olmuyordu... Asaf elini Melis'in şişen karnına götürüp okşayınca elimi yakama götürüp gevşetmeye çalıştım. Nefes alamıyordum şuan... Kalbim sanki durmuştu... Elimi Asaf'a doğru yardım et der gibi uzatıp seslenmeye çalıştım. Ama sesim boğazıma kaçmış gibiydi. Asaf beni duymuyordu... Benim olduğum tarafa bakmıyordu. Üçüsü birlikte benden uzaklaşmaya başlayınca onlara doğru adımlamaya çalıştım. Adımların sanki yerinde sayıyor gibi hiç gitmiyordu. Bacaklarım titreyip dizlerimin üstüne çöktüğümde yaşlı gözlerle arkalarından bakakaldım. 'Asaffff gitme!!!'diye bağırdım. Yaşlı gözlerle üçüsünün arkasından bakarken görüş alanımdan yavaşça kaybolduklarını gördüm. Sesimin yettiği kadar arkalarından bağırsam da sesimi bir türlü onlara duyuramamıştım. "Asaf gitme!!!" "Burdayım güzelim." Gözlerimi yavaşça aralayıp etrafta baktığımda hastane odasındaydım ve başımı birinin omuzuna yaslamıştım. Yerimden sıçradığım gibi kollarımı yanımda oturan kişiye sarmıştım. Kalbim çok hızlı çarpıyordu. Kan ter içinde kalmıştım... Bu gördüklerim hepsi bir rüyaydı. Bu ne biçim bir rüyaydı? Rüya değil daha çok kabus gibiydi. Sanki hepsi gerçekti... Kime sarıldığımı bilmesem de ona sarıldığım gibi onu kokusundan tanımıştım... O Asaf'tı... Rüyamda Melis ile çocuğu olan Asaf... Rüyamda gördüklerimi hayal ettikçe düzensiz kalp atışım daha da düzensizleşiyordu. Hele ki Asaf'ın Melis'e sarıldığı, karnını okşadığı o görüntü beni paramparça etmişti. Ama o çocuk... O çok güzeldi... Ona baktıkça sanki Melis'ten değil de, benden bir parça gibi hissetmiştim. Asaf ve benden bir parça... "İyi misin?" Omuzlarımdan tutup beni geri çekerek yanaklarımı avuçladı. Kafamı sallayıp kollarımı tekrar boynuna doladım. Hâlâ gördüğüm rüyanın etkisinden çıkamamıştım ve çıkacak gibi de görünmüyordu. Kalbim olması gerektiğinden çok daha fazla atıyordu. "Tamam güzelim geçti. Derin bir nefes al"dedi parmaklarıyla saçlarımı okşayarak. Parmaklarını saçlarıma her daldırdığında vücudum gevşiyor ve rahatladığımı hissediyordum. Onu kabullenmememin pişmanlığını her gün içimde yaşarken o bana bir mucize gibi geri dönmüştü. Asaf'a ne kadar kızarsam kızayım Hazal ile bir ilişkisi olmadığını öğrendiğim an içimde ikimize ait bir filiz yeşermişti. O bana yeniden dönmüşken onu tekrardan kaybettiğimi sanmıştım. "Asaf"kendimi geri çekip gözlerine baktım. Oysa ben bu gözlere böyle bakabilmek için kaç gece ağlayıp durmadan dua etmiştim. Asaf ne diyeceğimi bekler gibi gözlerime baktı birkaç saniye. Gözlerimden yaşlar süzülüp yanaklarımdan aşağıya doğru süzülünce elini kaldırıp yavaşça yanaklarımı sildi. Bu yaşlar neden akıyordu ki şimdi? "Beni bir daha bırakıp gitme olur mu?"dedim burnumu çekerek. Ben artık onu kaybetmek istemiyordum. Hele ki gördüğüm rüyadan sonra... "Sen yeter ki beni yanında iste, ben senden asla gitmem... Ömür boyu yanında olurum."dedi ve beni kendine çekip tekrar sarıldı. Kollarımı boynuna sımsıkı dolayıp derin bir nefes aldım. Bu sefer mutluluktan gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. "Sen ne zamandır yanımdasın? Defne abla nerde?"dedim. Defne abla ortalıkta görünmüyordu. En son uyuduğumda yanımda diye hatırlıyordum. "Bir saat falan oldu... Mira biraz huysuzlandığı için ablamı da eve gönderdim."dediğinde anladım gibisinden kafamı salladım. "Sende yorgun görünüyorsun eve gidip biraz dinlen." Gitmesini istemiyordum aslında. Yanımda kalsın, hep gözümün önünde olsun istiyordum. Ama gözlerinden yorgunluk akıyordu resmen... O yüzden gönlüm gidip dinlenmesinden yanaydı. "Evet yorgundum, uykusuzdum ama bana demin sarıldın ya, tüm yorgunluğumu alıp götürdün."dedi. Eliyle yanağımı avuçlayıp baş parmağıyla okşadığında yanağımı avucuna yaslayıp gözlerine baktım birkaç saniye. Bana öyle güzel, öyle sevgiyle bakıyordu ki, bakışı karşısında eriyordum sanki... "Abim gelir birazdan. Zaten birkaç saatliğine eve gitmişti."dedim konuyu değiştirerek. Çünkü giderek daha da heyecanlanıyordum. "Abine evde kalmasını söyledim. O abini ikna etmek baya uğraştırdı. Tabii sonunda da ikna edebildim. Ama şöyle bir şey var, ona birazcık yalan söylemiş olabilirim."dedi parmak ucunu göstererek. "Yalan mı?" "Evet." Kafasını sallayıp gülümsedi. "Ne yalanı?" "Dua'nın yanında kaldığını, senin de onun evde kalmasını istediğini falan... Gerçi yalan söylemiş olmuyorum Dua zaten burada kardeşinin yanında. Birkaç defa da yanına geldi ama sen uyuyordun."dediğinde kafamı salladım. Abimin gelmeyip evde dinlenmesine sevinmiştim. "Zaten yalan söylemiş olsaydın da fazla şaşırmazdım. Ne de olsa yalan söylemekte üstüne yok."deyip yatağa geri uzandım. Neticede bana en büyük yalanı söylemişti. Hem de öyle bir yalan ki, sonucunda az kalsın hayatımdan oluyordum. "Ela göz bakıyorum eski laf sokma alışkanlığına geri döndün."dedi göz kırparak. "Bir şey yapmıyorum ki, sadece yaptıklarını yüzüne vuruyorum."dedim. Yanıma uzanıp sırtını yatağa verince ne yapıyorsun gibisinden yüzüne baktım. "Yorgunum. Dinlenmemi istiyordun ya, benim de en güzel dinleneceğim yer burası... Yani senin yanın."dediğinde kaşlarımı çatıp kendimi biraz yana kaydırmaya çalıştım. Ama omuzlarımdan tuttuğu gibi beni kendine çekip başımı göğsüne yasladı. "Asaf ne yapıyorsun ya, bıraksana beni. Gidip şurada koltukta uyu."dedim kendimi geri çekmeye çalışırken. "Ela göz rahat dur, bak bir yerini acıtacaksın sonra. Bırak da aylar sonra rahat bir şekilde sevdiğim kadına sarılarak uyuyayım."deyince duraksayıp kafamı geri çekerek yüzüne baktım. O da benim gibi aylarca bunun acısıyla yaşadığını söylüyordu. Bu acının insanı nasıl yıprattığını bildiğim için sessiz kalıp kafamı göğsüne tekrar yasladım. Ona sıkıca sarılıp kokusunu içime çektim. Kafasını eğip dudaklarını saçlarıma bastırdığında gözlerim kendiliğinden kapanmıştı. Ona sarılarak uyumak... Ben bir gün ona sarılıp uyuyacağıma kendimi asla inandıramamıştım. Sadece hayal etmiştim. Ona sarılıp uyumak nasıl bir his diye hep merak etmiştim... Kafamı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattıktan sonra bu hissin tarif edilemeyecek kadar güzel olduğunu o an çok iyi anlamıştım. "Beni affettin mi?"dediğinde gözlerimi açıp yüzüne baktım tekrar. "Hayır... Ama sana sarılmaya ihtiyacım var... Haa, sana o yaptıklarının bedelini ödetmeyeğimi sanma. Bunun hesabını soracağımı biliyorsun değil mi?" "Biliyorum güzelim. Ama sonunda gelip bana böyle sarılacaksan bana istediğin kadar hesap sorabilirsin."dedi. Sessiz kaldım. Elbette bunun hesabını ona soracaktım. Ama bunu ikimize de zarar gelmeden yapacaktım. Çünkü artık onunla mutlu bir geleceğim olsun istiyordum. Evet içimdeki korkular hâlâ çok yoğundu ama bunun da üstesinden onunla beraber gelmek istiyordum. Parmaklarını saçlarıma daldırıp saçlarımla oynamaya başladığında derin bir nefes alıp uyumak için gözlerimi kapattım. Uzun bir zaman sonra ilk defa rahat bir uyku çekecektim şimdi. "Seni seviyorum."dedikten sonra yanağını kafama yaslayıp dudaklarını alnıma bastırdı. "Bende"dedim içimden ve ağırlaşan göz kapaklarımı tamamen kapatıp kendimi uykuya teslim ettim. Bir bölümün daha sonuna geldik. |
0% |