Yeni Üyelik
45.
Bölüm

36. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Sevmek ne güzeldi; sevilmeyeceğini düşündüğün bir kalpte sevildiğini görmek tarif edemeyeceğin kadar güzel bir duyguydu üstelik...

Gözlerimi yavaşça araladığımda kendimi Asaf'ın yumuşacık, sıcak göğsüne sarılı bir şekilde bulmuştum. Uzun bir süre sonra ilk kez bu kadar huzurlu bir uyku çekmiştim. O yanımdayken içim huzurla doluyordu. Asaf'ı nasıl bu kadar sevebilmistim hâlâ aklım almıyordu... Aklım, ruhum, bedenim, her şeyim onunla dolup taşmıştı. Oysa ona bağlanmamak her yolu denememiş miydim? Her yolu denememe rağmen nasıl bu kadar onun benliğinde kaybolabilmiştim?

Kafamı yukarı doğru kaldırıp ona baktım. Öyle güzel öyle masum uyuyordu ki durup durup seyretmek istiyordum. Parmaklarımla sakalına dokunup yanağının üzerinde parmaklarımı gezdirdiğimde bir an gözlerini kırpıştırdı ama uyanmadı. Parmaklarımı yanağında gezdirirken bir süre yüzünü seyre daldım. Başım sol göğsüne yaslı olduğu için kalp atışını rahatlıkla duyabiliyordum. Bir süre onu öylece seyrederken kafama dank eden gerçekle elimi çekip doğrulmaya çalıştım. Ama kendimi geri çektiğim gibi Asaf'ın üzerine tekrar abanmıştım. Asaf beni hızla kendine doğru çekip kollarıyla gövdemi sarmıştı.

"Asaf bırak şimdi annemler gelirler. Bizi böyle görürler... Bizi böyle görsünler istemiyorum. Seninle aramızda olan her şey aramızda kalsın istiyorum. Şimdilik kimsenin bilmesini istemiyorum."dedim. Kelimelerimi birbiri ardına öyle hızlı sıralamıştım ki, çünkü Asaf'ın bir an önce kalkması gerekiyordu. Kendimi geri çekmeye çalıştım. Ama beni öyle sıkı sarmıştı ki yerimden kıpırdayamıyordum.

"Seninle aramızda bir şey mi oldu? Ama ben sadece seni öptüm diye hatırlıyorum. Küçük masum bir öpücüktü sadece..."dediğinde yüzümün kızardığını hissettim. Konuyu nasıl o tarafa çekmişti..? Elimi yumruk yapıp göğsüne vurduğumda gülüp elimi tuttu ve parmaklarını parmaklarıma geçirdi.

"Asaf ben sana onu mu diyorum? Saçma sapan konuşup beni sinir etmeden kalk buradan. "dedim parmaklarımı parmaklarının arasından çekip tekrar doğrulmaya çalıştım. Ama yine beni bırakmayıp bu sefer daha sıkı sarıldı.

"Tamam kalkıyorum ama biraz daha sev öyle kalkayım."derken hâlâ gülüyordu. Elimi göğsüne koyup hafif doğrularak yüzünü tam görebileceğim şekilde kapattığı gözlerine baktım.

"Bir dakika ya! Sen uyumuyor muydun?"dediğimde kafasını iki yana sallayıp gülümsedi. Ben yüzüne dokunduğum zaman uyanıktı yani.

"O zaman neden uyuyor numarası yapıyordun?"dedim. Bir gözünü açıp bana baktı. Şuan ne kadar tatlı göründüğünün farkında mıydı acaba?

"Uyanık olduğumu görseydin beni rahatça sevemezdin diye düşündüm."dedi elini yanağıma getirip baş parmağıyla yanağımı okşayarak. O bana böyle dokundukça içim bir hoş oluyordu. Kendimden geçercesine ona kapılıyordum. Algım bütün dış seslere kapanıyordu sanki... Kendime gelmem adına kafamı hızlıca sallayarak geri çekildim.

"Eğer biraz daha burada uzanmaya devam edersen bu sefer abimler seni sevmeye başlayacak. Çünkü birazdan herkes burada olur."derken yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirmiştim. Kısa bir süre daha sarılı kaldıktan sonra yerinden doğrulup ayağa kalkarak üzerini düzeltti.

"Diğer abini bilmem ama Yusuf beni yeteri kadar seviyor, daha fazlasını istemez."dedi gülümseyip göz kırparak. Dediğine gülümsediğimde koltuğun üzerine bıraktığı ceketini alarak giydi. Ardından yanıma yaklaşarak alnımdan öptü. Öpmesiyle gözlerim istemsizce kapanırken parmaklarını yanaklarımda hissettim. "Biliyor musun ben sana böyle dokunmayı, seni böyle sevip sarmayı o kadar çok bekledim ki, şimdi kimsenin görmemesi için senden uzak durmak çok zor olacak. "dedi yüzünü yüzüme yaklaştırarak. Konuşurken nefesi yüzüme, kokusu burnuma doluyordu. Gözlerimi aralayıp simsiyah gözlerine baktım."Buna şimdilik katlanabilirim ama çok uzun süre değil. Çünkü beni kendinden yeteri kadar uzaklaştırdın. Sen biraz toparlan herkese seni sevdiğimi söyleyeceğim."dedi gözlerimin içine bakarak burnumun ucunda öptü. O böyle gözlerimin içine bakıp konuşurken sanki konuşma yetimi kaybediyordum.
Ben de ondan uzak kalmak istemiyordum... Hatta herkese onu sevdiğimi haykırmak istiyordum... Ama şimdi değil... Benim biraz kafamı toparlayıp kendime gelmem lazımdı.

Kapının çalmasıyla ikinizin bakışları aynı anda kapıda çevrildi. Yüzümü Asaf'ın parmaklarından kurtarırken, Asaf da benden bir iki adım geriye doğru gitmişti. Kapı tekrar çalınıp aralandığında Dua ve Ömer göründü. Ömer'i görmemle yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

"Ömer seni görmeye gelmiş. Daha fazla tutamadım odada, illa ki Ela ablayı göreceğim diye tutturdu."dedi Dua hâlâ kapı aralığında dururken. Ömer de hemen önünde durmuş tatlı tatlı bana bakıyordu. Ellerimi iki yana açıp bana gelmesini istedim. Koşarak yatağa tırmanıp bana sarıldığında yanaklarından teker teker öpüp ona sıkıca sarıldım. Onu özlemiştim...

"İyi ki gelmişsin Ömer'im, ben seni çok özlemişim zaten"dedim yanağını hafif sıkıp tekrardan öptüm.

"Bende seni çok özledim Ela abla... Hep senin yanına gelmek istedim ama ablam izin vermedi. Senin hasta olduğun için uyuduğunu söyledi."derken dudağını büzüp kaşlarını hafiften çatmıştı. Benim yoğun bakımda olduğum günlerden bahsediyordu.

"Evet birazcık hastaydım"dedim parmak ucumu göstererek. "Ama şimdi çok iyiyim. Hem seni gördüm çok daha iyi oldum."dediğimde büzdüğü dudakları bu sefer her iki yana açılıp kocaman gülümsemişti.
Ben ve Ömer hem konuşup hem gülerken, Dua ve Asaf sessizce ikimizi izliyorlardı. Dua bizi gülümseyerek izlerken, Asaf da hayranlıkla bize bakıyordu.

"Ben dışardayım, bir şey lazım olursa seslenirsin." dediğinde Asaf bakışlarımı Ömer'den çekip ona bakarak tamam anlamında kafamı salladım. Dua daha rahat olabilsin diye çıktığını biliyordum. Çünkü Dua ondan dolayı biraz geride duruyordu.
Asaf çıktıktan sonra Dua yanıma yaklaşıp yatağın kenarına oturdu.

"Daha iyi misin?"dedi elini elimin üzerine koyarak.
Kafamı salladım. Çok iyiydim. Asaf yanımdaydı ve mutluydum. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?

"Dün çıkmadan önce seni görmeye geldim ama sen uyuyordun. Bende daha kimse gelmeden sabah erkenden kalkıp geldim seni göreyim diye. Dün uyandığında burası çok yoğun olmuştu. O yüzden hemen girip çıktım, seni doğru düzgün görmedim."dedi. Elini tutup sıktım.

"İyi yaptın canım, sizi görmek bana çok iyi geldi."dedim içtenlikle.
Dua ve Ömer ile biraz daha oturup vakit geçirdikten sonra doktor ve hemşire odaya girip birkaç tahlil yaptıktan sonra çıkmışlardı. Onlar çıktıktan hemen sonrada babamlar gelmişlerdi.
Yapılan tahliller çıktıktan sonra doktor beni taburcu etmiş ve eve geçmiştik.

Nalan anne dinlenmem için odama çıkmamı ne kadar ısrar etse de kabul etmeyip bahçede oturmuştum. Doktor eve geçtiğimde birkaç gün dinlenip uzanmam gerektiğini söylemişti. Ama kaç gündü hastanedeydim ve artık bunalmıştım. Onun için biraz temiz hava almaya ihtiyacım vardı.

Annem, babam, abim ve ablam yanımda birkaç saat daha kalıp ardından müsaade isteyip gitmişlerdi. Onların gitmesini her ne kadar istemesem de Seren yenge çocuklarla tek başına kaldığı için ses çıkarmayıp sessiz kalmıştım.
Annem ve babam ilk başta bir iki gün yanımda kalmak istediklerini söyleseler de sonradan Seren yengeyi bahane etmişlerdi. Babaannemler bizde kaldıkları için daha fazla kalabalık etmek istemediklerini biliyordum.

"Hadi bu kadar üzülme, yine gelirler."dedi Yusuf abi, kolunu omuzuma atıp beni kendine çekerken. Üzülmek elimde olan bir şey değildi. Onları özlüyordum.

"Yusuf haklı. Hem Zühre teyze dayanamaz birkaç güne tekrar seni görmeye gelir."Hilal'in konuşmasıyla bakışlarım kendiliğinden ona kaydı. Selim sabah hastaneye gelmesine izin vermediği için biz daha eve gelmeden bize gelmişti. Asaf ile barışıp barışmadığımı merak ettiği gözlerinden belli oluyordu. Ona kırgınlığım hâlâ devam ettiği için de bunu bana soramıyordu.

Ben de dünden sonra onun nasıl olduğunu merak etmiştim ama ona değil de Selim enişteye sorup iyi olduğunu öğrenmiştim. O da Asaf'a sorup barıştığımızı öğrenmişti. Asaf ile barıştığımızı öğrendiği hâlde yüzünde adlandıramadığım bu ifade vardı. Düşünceli miydi üzgün müydü anlayamıyordum. Yani şuan Asaf ile barıştığımız için çok keyifli olması gerekiyordu. Sonuçta ikimizi bir arada görmeyi en çok o istemişti.
Bakışlarımı Hilal'den çekip bize doğru gelen Nalan anneye çevirdim.

"Çocuklar hadi artık içeri geçin. Ela da gelip biraz uzansın yemek vaktine kadar, geldiğinden beri bahçede oturuyor."dedi Nalan anne. Babaannemler ile salonda otururken bir gözü ve kulağı sürekli bahçede benimleydi. Aslında içeri geçmek istemememin bir başka sebebi de içerde oturan Semra hanımdı. Anneme babama o iftirayı attıktan sonra içeri geçip yüzüne gülemezdim. Aileme öyle bir iftira atıp sonrasında benim evime gelip yüzüme nasıl bakabiliyordu onu da anlamış değildim.
Herkes ayaklanınca bende değneğe tutunup ayağa kalkmaya çalıştığımda Yusuf abi ve Asaf kolumdan tutup kalkmama yardım etmişlerdi. Kaç gündür yattığım için ayaklarım iyice güçten düşmüştü.
"Siz geçin ben biraz bahçede dolanıp geleceğim. Kaç gündür yattığım için birazcık yürüsem iyi olur."dedim. Yusuf abi benimle kalmak istediğinde Nalan anne onu da gönderip benimle kalacağını söylemişti. Herkes içeri geçtiğinde Nalan anne ile yavaş yavaş bahçede dolanmaya başlamıştık.

"Koluna girmemi ister misin?"dediğinde Nalan anne kafamı iki yana salladım. Böyle iyiydi. Yavaş yürüdüğüm için fazla zorlanmıyordum. Bir iki tur attıktan sonra ayaklarımın yavaştan açılacağını biliyordum.
Bahçenin yarısına kadar geldiğimizde sol ayağımda sızlanmalar olmaya başlamıştı ama yürümeye devam ettim. Bu sefer daha yavaş daha temkinli adımlarla.

"Anne sana bir şey diyeceğim."dedim bir süre sonra.

"Tabii anneciğim seni dinliyorum."

"Ben bu akşam Hilal'de kalabilir miyim?"dedim. Hem yürüyor hem konuşuyordum. Nasıl bir tepki verecek diye kafamı hafif çevirip yüzüne baktığımda kaşlarının hafif çatıldığını gördüm.

"Bebeğim olmaz, sen daha yeni yoğun bakımdan çıktın. Senin dinlenmen lazım. Eğer çok istiyorsan Hilal burada yanında kalsın."dedi omuzuma dokunarak. Yerimde duraksayıp ona doğru döndüm. Beni göndermek istememesini anlayabiliyordum ama Semra Hanım'ın bulunduğu çatı altında kalmak istemiyordum.

"Anne ben Semra Hanım'ın kaldığı yerde kalmak istemiyorum. Lütfen! Abime de söylemiştim o kadın bizde kalırsa ben Hilal'in yanına geçerim."dedim hiç lafı çevirmeden. Nalan annenin dediğimle kaşları havalandı. Semra hanım yüzünden evde kalmak istemediğimi yeni anlamıştı.

"Ela'm kusura bakma lütfen, o olay tamamen aklımdan uçup gitmiş. Ben Semra yüzünden burada kalmak istemediğini anlayamadım."derken yüzüme dokunup üzgün bir ifadeyle gözlerimin içine baktı. "Ama anlayamadığım için beni yadırgama lütfen! Çünkü seni o gün yerde baygınken gördüğümde sanki dünyam başıma yıkıldı. O yüzden kaç gündür doğru düzgün düşünemiyorum."gözleri dolarak yanaklarından aşağıya doğru süzülmeye başladı.
"Seni yoğun bakıma aldıklarında durumun çok kötüydü. Ben seni de kaybettim sandım... Sen de beni bırakıp gittin sandım..."dedi iç çekerek. Parmaklarımla gözlerindeki yaşları silip kollarımı boynuna dolayarak ona sıkıca sarıldım. Bu duyguyu ona yaşattığım için çok üzgündüm.

"Ben seni bırakıp hiçbir yere gitmeyeceğim... Hem artık beni kovsanız da ben gitmem."dedim gülerek. Amacım onu da gülümsetmekti ve bunu da başarmıştım. Gülümsemişti...
Nalan anne konuşacağı sırada Yusuf abinin balkon kapısından bize seslenmesiyle ikimiz de bakışlarımızı o tarafa çektik.

"Hadi gelin artık babaannem sizi soruyor." Nalan anne kafasını sallayıp tekrar bana döndü.

"Hadi gidelim yoksa bu sefer babaannen kendisi gelir."dedi parmaklarıyla göz altlarını silip gülümserken. "Semra konusunu da takma, onların hepsi Murat amcanlarda kalacaklar. Burada sadece babaannen kalacak. Hem burası senin evin, burada kalmaması gereken kişi sen değil, odur. O yüzden şimdi gidip bir güzel dinlenip iyileşeceksin. Onlar zaten yemekten sonra gideceği için onu fazla görmeyeceksin."dedi omuzuma dokunarak. Kafamı tamam anlamında sallayıp içeriye doğru yürüdük. Semra hanım burada kalmayacağına göre bir sorun yoktu. Rahatlıkla evime girip dinlenebilirdim. Nasılsa birkaç saat içerisinde gidecekti. Gerçekten o kadını görmek benim keyfimi kaçırıyordu. Sırf onu görmemek adına bahçede kaldığım için iyice yorulduğumu hissediyordum.

Bir dakika ya!!! Semra Hanım'ın Murat amcalara gitmesi demek Yasemin'in de orada kalacağı anlamına geliyordu. Yasemin'in orada olması demek Asaf'a yakın olması demekti... Yasemin ve Asaf aynı çatı altında kalacaklardı... Belki de bu bulduğu her fırsatta Asaf ile yakınlaşmaya çalışacaktı... Bu düşünceler beynimi kemirirken kafamı iki yana sallayıp o düşünceleri yok ettim.
Neticede Asaf beni seviyordu... Her ne kadar ona kızgın olsam da biz dün barışıp yepyeni bir yol çizmiştik kendimize...

Salondan içeri girdiğimizde gözüm direkt Yusuf abi ve Merve'nin yanında oturan Asaf'a kaydı. Onun da gözleri bana kayınca yüzünde tebessüm oluştu.
Onunla göz teması kurmak bile nedense bende garip bir şekilde heyecan yapıyordu. Bakışlarımı Asaf'tan çekip Nalan anne ile beraber geçip Metin babanın yanına oturduk. Metin baba kolunu omuzuma atarak beni kendine çekip şakağımdan öptüğünde tebessüm edip başımı göğsüne yasladım.

"Daha iyi misin?"dedi kulağıma doğru. Kafamı evet anlamında salladım.

"Ela'cım eğer yorgun hissediyorsan biraz odana çıkıp dinlen istersen"dediğinde Ayla yenge, kafamı Metin babanın göğsünden kaldırıp ona doğru baktım.

"Şimdilik çok yorgun hissetmiyorum yenge, yorulduğum zaman çıkarım."dedim gülümseyerek. Aslında hiç yorgun hissetmiyordum ama bir duş almaya ihtiyacım vardı. Salona girdiğim gibi odama çıksaydım eğer babaanne ve amcamlara ayıp olur diye düşünmüştüm. Artık biraz oturur öyle kalkardım...

Herkes bir taraftan birbiriyle konuşup sohbet ederken, ben başımı Metin babanın göğsüne yaslamış şekilde onları dinliyordum. Bazen de sordukları sorulara kısa kısa cevaplar veriyordum.
Konu Hazal ve Asaf'ın iptal olan nişanlarına gelince yerimden huzursuzca kıpırdandım. Ben aralarındaki ilişkinin bir oyundan ibaret olduğunu bilsem de, bu oyun diğer aile üyeleri tarafından bilinmiyordu sanırım.

Bunu dün geceden beri nasıl akıl edip de Asaf'a sormamıştım diye düşünmeye başladım. Aslında
ikisi arasında gerçek bir ilişki olmadığını, bana oyun oynadıklarını öğrendiğimde biraz sarsılsam da Asaf'a olan özlemimden ve içimde tekrar oluşan umuttan dolayı bunu sormak aklıma gelmemişti.

Babaannemin Asaf ve Hazal'ın ilişkilerinin oyun olduğunu öğrendiğinde sevineceğini düşünüyordum. Çünkü babaannem Asaf'ın benimle evlenmesini istiyordu. Ama Murat amca ve Ayla yengenin nasıl bir tepki vereceğini merak ediyordum. Özellikle de Murat amcanın...
Murat amca o gün babaannemle konuşurken oğlum Ela'yı sevseydi ben Ela'yı gelinim değil kızım olarak kabul ederdim demişti... Bakalım Murat amca Asaf'ın beni sevdiğini öğrendiğinde tepkisi nasıl olacaktı? Beni kızı yerine mi koyacaktı, yoksa o lafları sadece sözde mi kalacaktı?
Bunları düşünürken gerildiğimi hissediyordum. Derin bir nefes alıp dişlerimle tırnaklarımı kemirmeye başladım.
Bu konuya nasıl bir açıklık getirecekler diye önce Hazal'a ardından da Asaf'a baktım. Ama ikisinden önce Ayla yenge söze girmişti.

"Aslında bunu size daha önceden söylememiz gerekiyordu. Özellikle de sana söylemem gerekiyordu"deyip Murat amcaya baktı. "Ama biliyorsunuz ki Ela yoğun bakımdaydı ve herkes perişan durumdaydı. Bunu söylemek için pek uygun bir zaman değildi..."dedi. Murat amca kafasını sallarken Ayla yengenin devamında ne söyleyeceğini merakla bekliyordu. Ayla yenge konuşmasına devam edecekken bu sefer Hazal söze girip konuşmayı devir almıştı.

"Biz Asaf ile ayrıldık..."dediğinde, ortamda kısa çaplı bir sessizlik oluşmuştu. Ben ve Hilal dışında kimse böyle bir şey beklemediği için herkesin yüzünde şaşkınlık ifadeleri belirmişti. "Size bunu yaşattığımız için gerçekten özür dileriz ama lütfen bunun nedenini sormayın... Çünkü bu çok özel bir şey... Asaf içinde, benim içinde... Bunu biz kendi aramızda anlaşıp hallettik. Sizden de sadece saygı duyup anlamanızı bekliyoruz."dedikten sonra babaanneye ardından da Murat amcaya baktı.
Asaf ile ayrıldık demişti... Bunun bir oyun olduğundan bahsetmemişti.

Ama neden, neden gerçeği söylememişti?

Doğrusunu söylemek gerekirse Hazal gerçeği söylemediği için biraz rahatlamıştım. Eğer gerçeği söyleseydi neden böyle bir oyun çevirdiklerini sorarlardı ve konu dönüp dolaşıp bana gelirdi. İşte ben bunu istemiyordum. Çok zor günler geçirmiştim ve bu beni epey yormuştu... Şimdi de bu konu hakkında soru sorulmasını veyahut soru soran gözlerle bakılmasını istemiyordum.

Babaanne kafasını anladım der gibi sallayıp sessiz kalırken Murat amca bakışlarını kısa bir anlığına Asaf'a çevirmişti. Asaf babasının kendisi üzerinde olan bakışlarını hissedince dönüp ona baktı. O da babasının nasıl bir tepki vereceğini merak ediyordu. Gerçi Murat amca evleneceklerini ilk duyduğu anda Asaf'a vereceği her kararında yanında olacağını belirtmişti.
Hazal'ın söyledikleri Murat amcayı şaşırmıştı ama yine de tepki vermeyip sessiz kalmayı tercih etti.
Sanırım bu konuyu Asaf ile baş başa konuşmak istiyordu.
Baktığımda ise bu duruma en çok sevinen Defne abla olmuştu. Günlerce bizim için uğramıştı o ve Hilal. Şimdi de Hazal'dan ayrıldıklarını duyunca mutlu olmuştu. Bizim Asaf ile barıştığımızı duyduğunda buna daha da sevinecekti.

Hiç kimseden ses çıkmazken salonda koca bir sessizlik oluşmuştu. Sanırım herkes Hazal'ın dediklerinin şaşkınlığını yaşıyordu. O yüzden de kimseden ses çıkmıyordu. Bir süre sonra bu sessizliği bozan Yusuf abinin telefonu oldu. Bakışlarım telefonun sesi ile abime doğru kayarken gözüm hemen sağ çaprazında oturan Yasemin'e kaydı. Babaanne ve Defne abla dışında bu duruma o da çok mutlu olmuş görünüyordu.

Yüzündeki mutluluğun sebebi neydi? Asaf'ın Hazal'dan ayrılıp ona gideceğini mi sanıyordu?

Hazal'ın söyledikleri onu öyle mutlu etmişti ki resmen yüzünden mutluluk akıyordu. Üstelik bakışları sürekli Asaf'a kayıyordu. O böyle Asaf'a bakarken kıskançlık damarlarımın kabardığını yavaştan hissediyordum.

"Güzelim hadi kalk biraz odanda dinlen yemek vaktine kadar. Doktor uzanıp dinlenmen gerektiğini söylemişti ama sen geldiğinden beri hiç
uzanmadın." Nalan annenin yanına yaklaşıp konuşmasıyla bakışlarımı Yasemin'den çektim. Onun Asaf'a olan bakışlarını görmek benim canımı fazlasıyla sıkıyordu.

"Annen haklı kızım, hadi kalk biraz dinlen"dedi Metin baba Nalan annenin dediğini onaylayarak. Kafamı sallayıp Metin babanın göğsünden çekilerek ayağa kalkmaya çalıştığımda Metin baba kolumdan tutup kalkmama yardımcı olmuştu. O da, Nalan anne de benimle odaya kadar gelmek istediyselerde kafamla reddedip değneğime tutunarak yavaşça salondan çıkmıştım.

Salondan çıkarken Asaf'ın bakışlarını üzerimde hissettiysem de kafamı çevirip bakamamıştım.
Bakışlarım önümde koridordan dalgınca geçerken kolumdan tutulmasıyla kafamı kaldırıp kolumu tutan kişiye baktım. Hilal kolumdan tutmuş bana yavru kedi gibi bakıyordu. Hastaneden döndüğümüzden beri onunla doğru düzgün birkaç kelime konuşmamıştım ve bu onu epey üzmüşe benziyordu. Herkesin içinde rahat konuşamadığı için benim bir an önce odama çıkmamı beklediğini biliyordum. Ama Hilal'in odama çıkmamı beklemeyecek kadar sabrının tükendiğini bilmiyordum.

"Ne istiyorsun Hilal?"dedim kolumu yavaşça elinin arasından çekerek.

"Seni... Seninle barışmak istiyorum. Roz sen bana böyle küs olunca ben kendimi çok kötü hissediyorum."dedi dudağını büzerek. Ha ağladı ha ağlayacak gibi duruyordu. Bana böyle yavru kedi gibi bakınca ördüğüm duvarları yıkıp ona sarılmak istiyordum. Ama neler çektiğimi bildiği halde gidip Asaf'ın oynadığı oyuna ortak olması beni durduruyordu.

"Bunu Asaf ile oyun çevirmeden önce düşünecektin."dedim hiç istifimi bozmadan.

"Ama onu affettin. Beni niye affetmiyorsun?"

"Çünkü sana çok kızgınım... Benim onu ne kadar sevdiğimi benden daha iyi biliyordun ve onu neden kabul etmek istemediğimi de çok iyi biliyordun..."dedim. Yönümü ona doğru çevirip tam gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam ettim. "Üstelik Asaf'ın döndüğü o gün, eğer Hazal'ı getirip kız arkadaşı olarak tanıtmasaydı, korkularımı yenip ikimize bir şans vermek istediğimi sana söylemiştim. Ama sana bunu söylediğim hâlde sen Asaf'la bir olup bana oyun oynadın."dediğimde birkaç saniye kafasını eğip sessiz kaldı. Kısa bir sessizliğin ardından elini değnek tuttuğum elimin üstüne koyarak yüzüme baktığında gözlerinin dolduğunu gördüm. Dokunsam ağlayacaktı sanki...

"Tamam haklısın... Senin arkandan iş çevirerek seni çok kırdım... Beni affetmemekte sonuna kadar haklısın. Bundan sonra kendimi affettirmek için yanına gelmeyeceğim. Bizim arkadaşlığımıza ihanet ettiğim için bunu artık hak etmiyorum... Ama biliyor musun o gün sana birşey olsaydı senin gibi bende kendimi asla affetmeyecektim."dedi. Gözlerindeki yaşlar süzülmeye başladığında şaşkınca yüzüne baktım. Hilal ile daha önceden de birbirimize kızdığımız noktalar olmuştu. Ama hiç bu kadar duygusala bağladığını görmemiştim. Çünkü şuan karşımda duygusala başlamış ağlıyordu. Aslında şu an onun kendini savunmaya geçmesi lazımdı. Benim kendimden daha iyi tanıdığım Hilal kesinlikle böyle davranmazdı. Ona ne olmuştu bilmiyorum ama bu tanıdığım Hilal değildi... Zehra'nın yanımızdan geçmesiyle gözlerindeki yaşları silip derin bir nefes aldı.

"Hadi sen çık biraz dinlen daha fazla ayakta tutmayayım seni. Hem benim yüzümden yeteri kadar acı çektin zaten."dediğinde yüzüne inanmazcasına baktım. Ben yaşadığım o zor günlere kendim sebep olmuşken Hilal'in kendini suçlaması doğru değildi. Bu konuda kendini suçlamasına izin veremezdim. Evet ona kızgın olabilirdim ama bu onu suçlayacağım anlamına gelmiyordu. Asaf ile bir araya gelmem için elinden gelenin fazlasını yapmıştı. Bunu Asaf'ın nişanlanacağı son güne kadar da devam ettirmişti. Her zaman Asaf'ın beni sevdiğini, yanımda olmak istediğini bana her fırsatta söyleyerek benim ona gitmemi istemişti...
Ben sadece Asaf'la bir olup bana oyun oynadıkları için ona kızmıştım.

"Bir daha kendini suçlarsan seni camdan aşağı atarım."dedim kaşlarımı çatıp yüzüne sertçe baktım. Dediğimle beraber ağlayan gözleri mutlulukla parıldadı. Hızla kollarını boynuma dolayıp sarıldığında geriye doğru sendeleyip değneğe sıkıca tutundum.

"Kızım dengesiz misin sen? Ne diye birden sarılıyorsun? Az kalsın ikimizi birden düşürüyordun."dedim geri çekilirken. Kaşlarım çatıktı ama gülüyordum. Ben onunla daha fazla küs kalamazdım zaten... Hele ki karşımda ağlamasına asla dayanamazdım.

"Özür dilerim özür dilerim." Gülümserken gözlerinden hâlâ yaşlar süzülüyordu. Bir iki adımla yaklaşıp elimi tutarak yaşlı gözleriyle gözlerime baktı. "Affettin beni değil mi?"dedi. Kafamı evet anlamında salladığımda bu sefer daha çok ağlamaya başladı. Ben hayretler içerisinde ona bakarken, o karşımda hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Gören olsa ona bir şey yaptığımı sanırdı.

Ne oluyordu bu kıza böyle? Niye bu kadar duygusal davranıyordu?

"Hilal'cim ne diye ağlıyorsun şimdi? Hem deminki sözler neydi öyle?"dedim. Onun için endişelenmeye başlamıştım. Çünkü artık tuhaf davranmaya başlamıştı.

"Bilmiyorum... Kendimi tutamıyorum."derken hâlâ ağlıyordu.

"Kızım bir kendine gel lütfen! Bilmem farkında mısın ama çok tuhaf davranıyorsun."dedim baş parmağımla gözlerindeki yaşları sildim.

"Evet farkındayım. Ben böyle sulu göz değildim. Ne oldu bana inan bilmiyorum."dedi. Kafasını kaldırıp bana bakarken birden dengesini kaybeder gibi oldu. Kolundan tuttuğumda, o da duvara tutunarak dengesini sağlamaya çalıştı.

"İyi misin, ne oldu?"dedim hafif eğilip yüzüne bakmaya çalışırken. Göz kapaklarını birbirine bastırıp birkaç saniye bekledikten sonra kafasını aşağı yukarı salladı.

"İyiyim. Birden başım döndü sadece"dedi.

"Gel otur şuraya."dedim az ilerimizdeki kanepeyi göstererek. Kanepeye geçip oturduğunda ben de yanına oturdum. Deminden beri ayakta durduğum için ayağımda hafif sızlanmalar başlamıştı.

"Daha iyi misin?"kafasını evet anlamında salladı.

"İyiyim merak etme sadece başım döndü."dediğinde gözlerimi devirip yüzüne dokundum.

"Sana dün de doktora görün dedim. Ama sen o kadar kalın kafalısın ki kimsenin sözünü dinlemiyorsun."dedim kızarak. Kendine gelmek istercesine derin bir nefes alıp yüzüme baktı ama bir şey söylemedi. O da biliyordu bu konuda haksız olduğunu.

"Hilal sana bir şey diyeceğim... Sen hamile olabilir misin? Baksana dün miden kötüydü bugün başın dönüyor."dediğimde yüzü düştü.

Kafasını iki yana sallayıp "Hayır değilim. Ben de ilk başlarda öyle düşünmüştüm ama..."deyip sustu.

"Ama?"

"Ama test yaptım negatif çıktı. Yani anlayacağın hamile değilim."dedi kısa bir süre sonra. Kafamı anladım der gibi sallayıp omuzuna dokundum.
Sanırım bundan dolayı bu kadar duygusal davranıyordu.

"Mavişim bunda üzülecek birşey yok ki... Bugün değilse yarın olur elbet... Bunun için hiç kendini üzme."güven verircesine elini tutup gülümsedim.

"Neyse boşver şimdi sen bunu odana çıkıp dinlenmene bak." Eliyle yüzünü silip burnunu çekti. "Biliyorum seni çok tuttum. Senin şimdi uzanıp dinlenmen lazımdı. Ama işte dayanamadım. Hem biliyorsun ki ben seninle bir gün konuşmasam yapamam. Benim her zaman yanımda olmana ihtiyacım var."dedi. Beni kendine çekip sarıldığında hemen karşılık verip sarıldım. Şimdi kendimi çok iyi hissediyordum. Hilal ile bir gün bile kırgın kalsak birbirimize ben de kendimi çok kötü hissediyordum.

"Benim de yanımda olmana ihtiyacım var ama bir daha arkamdan iş çevirme. Ve de en önemlisi bir daha bana deminki gibi konuşma."dedim geri çekilip bir kaşımı havalandırarak yüzüne baktım. Gülümseyip kafasını sallarken gözlerinden hala yaşlar süzülüyordu. Parmaklarımı yanaklarına dokundurarak inen yaşları tekrar sildim. "Selim şimdi seni böyle ağlarken görse neden karımı ağlattın diye bana hesap sorar. Yeni hastaneden çıktı falan da demez..."diyerek sahte bir edayla gözlerimi devirdim. Amacım onu bir an önce bu duygusal moddan çıkarmaktı. Değneğe tutunup ayağa kalkmaya çalıştığımda hızlıca kolumdan tutarak yardımcı oldu. "Hadi ben odama çıkıyorum, sen de salona geç. Şimdi Selim'in bir gözü sürekli kapıda seni bekliyordur."dedim. Kafamla salonu gösterip göz kırptığımda bu sefer onun yüzünde alayvari bir gülümseme belirdi. Nihayet özüne dönmüştü.

"Bence sadece Selim'in değil başkalarının da gözü kapıdadır."dedi. Yanağımdan öpüp gülerek uzaklaşınca arkasından bakakalmıştım. Cevap vermeme bile müsaade etmeden yanımdan çekip gitmişti.

Odama girdiğim gibi kapıyı ardımdan kapatarak birkaç saniye sırtımı kapıya yaslayıp derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Şimdi huzurluydum. Artık her şey yoluna girmişti. Asaf yanımdaydı, beni seviyordu ve en önemlisi bana bunu hissettirmişti. Onun dışında her iki ailem de yanımdaydı... Kısacası bütün sevdiklerim benimle beraberdi ve çok mutluydum. Oysa bu odada ne zor günlerim geçmişti. Özellikle de Asaf'ın gidişinden sonra... Hazal ile nişanlanacakları o gün bu odadan içim yana yana çıkıp hastaneye Ömer'in yanına gitmiştim. Zaten bir tek Ömer'in yanındayken kafamın içindekileri biraz dağıtabiliyordum. Onun dışında kafam sürekli Asaf'la doluydu...

Gözlerimi açıp yatağa doğru ilerleyerek oturdum.
Eğilip ayağımdaki ateli yavaşça çıkararak ayağımı serbest bıraktım. Şimdi güzel bir duş alıp rahatça uyuyabilirdim. Hoş dün gece çok rahat uyumuştum.

Asaf'ın göğsünde, ona sarılarak...

Biraz ayağımı ovduktan sonra banyoya geçtim. Üzerimdeki elbiselerden kurtulup suyun altına girerek bedenime sinen hastane kokusunu yok etmeye çalıştım. Her zaman olduğu gibi hastaneleri sevmediğim gibi kokusundan da nefret ediyordum.
Ne kadar suyun altında kaldım bilmiyorum ama artık bedenimin rahatladığını hissediyordum.
Suyu kapatıp üzerime bornozu geçirerek yavaş ve temkinli adımlarla banyodan çıkıp giyinme odasına geçtim. Üzerime rahat bir şeyler geçirdikten sonra saçlarımı havluyla kurulayıp güzelce taradım. Odaya geri döndüğümde yatağın baş ucunda gördüğüm portakal suyuyla gülümsedim. Yusuf abi yine beni unutmamıştı.
Yatağa oturup bardağa uzandığımda bardağın altındaki küçük nota gözüm kaydı. Notu elime alıp okuduğumda gülümsemem daha da genişledi. Portakal suyunu abim değil Asaf getirmişti.
'Afiyet olsun ela göz' yazıp yanına küçük bir kalp bırakmıştı.

Portakal suyunu sevdiğimi nereden biliyordu?

Notu çekmecedeki kitabın arasına bırakıp portakal suyunu içtikten sonra yatağa uzanıp kocaman gülümsedim. Beni düşünmesi çok hoşuma gitmişti.

Bir bölümün daha sonuna geldik. Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın. Sağlıcakla kalın 😍😍😍 37. bölümde görüşmek üzere 🙏🙏🙏

Loading...
0%