Yeni Üyelik
49.
Bölüm

38. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Asaf ne zamandan beri arkamızda duruyordu?
Bütün konuşmalarımız boyunca bahçede miydi? Bizim onu fark ettiğimizi görünce yavaş adımlarla bize doğru adımladı. Yaklaştıkça öfkeden çatılan kaşları daha da belirginleşmişti.

"Tam zamanında geldin kardeşim. Ben telefona bakana kadar Ela'nın yanında durabilir misin?"dedi Emir. Asaf konuşmayıp sadece kafasını sallayınca, Emir teşekkür eder gibi gülümseyip yanımızdan uzaklaşarak gitti. Tabii arkamdan seslenmeyi de unutmamıştı.

"Ela devam, durmak yok!"

Emir bizden uzaklaşıp gittikten sonra Asaf tam karşıma geçip durmuştu ama sessizdi, konuşmuyordu. Göz ucuyla baktığımda yüzünün hâlâ asık, öfkesinin yavaştan dindiğini gördüm.
Gözlerinin içine bakıp konuşmak istiyordum fakat içinde bulunduğu sessizlik beni durduruyordu.
Neden öfkelendiğini bilsem de yapabileceğim pek bir şey yoktu. Çünkü Emir bundan sonraki süreçte hep yanımda olacaktı. Hem fizyoterapistim hem de arkadaşım olarak... Üstelik Emir sadece benim değil onun da arkadaşıydı.

İçinde bulunduğu sessizliği daha da sürdüreceğini anladığımda derin bir nefes alıp desteksiz yürüyüşüme kaldığım yerden devam etmeye çalıştım. Sol bacağıma ağırlık verip adım attığımda öne doğru savruldum. Savrulmamla düşmemek için Asaf'ın kollarına tutunmaya çalıştım ama o daha erken davranmıştı. Omuzlarımdan tutarak düşmeme izin vermedi. Şuan o kadar yakınımda duruyordu ki... Kafamı kaldırdığımda göz göze geldik. Gözlerini hiç kaçırmadan gözlerimin içine bakıyordu. Bir süre sonra omuzumdaki elleri yavaşça inerek ellerimden tuttu. Dengemi sağladığımı gördükten sonra ellerimi de bıraktı. Ellerimdeki teması kesilince bir an üşüdüğümü hissettim. Hâlâ gözlerime bakıyordu ama yine sessizdi. Bu sessizliği daha ne kadar devam edecekti? O yanımdayken konuşsun, gülsün istiyordum. Böyle sessizleşmesi hoşuma gitmiyordu.

"Korkma..."dedi birkaç saniye beklememin ardından. Konuşurken gözlerini kaçırmıştı. Benim korktuğum için durduğumu sanmıştı. Oysa ben korktuğum için değil sadece o konuşsun diye bekleyip yüzüne bakmıştım. Ki ben onun yanındayken çok güvende hissediyordum.

"Demek sonunda konuşmaya karar verdiniz Asaf bey. Oysa ben daha fazla uzatacağınızı düşünüyordum." Kaçırdığı bakışları tekrar gözlerime denk geldi. Göz kırpıp eline uzanarak parmak uçlarımla elinin tersine dokundum.

"Evet Ela hanım daha fazla uzatırdım ama yapamadım... Sizin yanınızda olup, gözlerinizin içine baktığımda her şey hafızamdan siliniyor. Ben kendimi bile unutuyorum." Parmaklarını parmaklarıma geçirip aramızdaki bir iki adımlık mesafeyi kapattı. Demin öfkeyle bakan gözleri şimdi aşkla bakıyordu gözlerime. Anın büyüsüne kapılmış gibi gözlerimi gözlerinden, ellerimi ellerinden koparamıyordum. Ama benim hemen kendime gelmem lazımdı. Emir şuan ablamla konuştuğu için gelmese de içeriden birileri gelebilirdi.

"Deminki öfken yersizdi, bunu biliyorsun değil mi?"derken tutmuş olduğum nefesimi serbest bırakıp gözlerimi devirdim. Hayır der gibi kafasını iki yana salladığında "Emir benim hem arkadaşım hem fizyoterapistim. Ortada kıskanılacak bir durum yok."dedim. Gülümseyip yanağına dokunduğumda hoşuna gitmiş gibi yanağını avucuma bastırıp gözlerimin içine baktı. Ona böyle rahatça dokunabilmek düşündüğümden çok daha güzeldi.

"Ben kıskanç bir adamım. Emir'i öyle elini tutarken görmek öfkelenmeme sebep oldu. Arkadaş olmanız, Emir'in senin fizyoterapistin olması, seni kıskanmamama sebep olamaz... Çünkü ben seni uçan kuştan bile kıskanırım."dedi. Gülümsedim... Beni kıskanması güzeldi. Çünkü seven insan sevdiğini kıskanırdı.

"Sen kıskanmaz mıydın?" Sorduğu soruyla gülümsemem daha da genişledi. Kıskanırdım tabii...
Kıskanç bir yapıya sahip olabilirdim ama yakın çevresinden de kıskanmazdım. Yani öyle düşünüyordum.

"Hayır tabii ki de, yakın arkadaşınsa kıskanmam." Bu dediğime ben bile inanmamıştım. Melis de onun arkadaşıydı ve ben Melis'i ona bakarken gördüğümde acayip kızıyordum. Bi Melis'i bi de Yasemin'i onun etrafında görmek beni çıldırtıyordu.

"Emin misin? Mesela yarın Melis'le buluşup, ona o kadar yakın dursam kıskanmaz mısın?"dediğinde yanağındaki elimi hızla geri çektim. Elimi çekmemle geriye doğru sendelemiştim. Belimden kavrayıp tekrar kendine çektiğinde kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Melis'i zaten sevmiyordum, bir de bana ona yakın dursam diyordu. Melis ismini bilerek mi söylüyordu, tam emin olamıyordum.

"Melis mi?"dedim gözlerimi kısarken. Kafasını salladı. Değneğim yanımda olmadığı için geri de çekilemiyordum.

"Emir nasıl senin arkadaşın ise Melis de benim arkadaşım. Öyle değil mi?" Elini yanağıma dokundurmak isteğinde kafamı çevirerek dokunmasına izin vermedim. Benim sabrımı sınıyordu ve bundan gayet memnun görünüyordu.

"Değil... Senin yanlışın var canım. İkisi aynı değil. Tamam Melis de senin arkadaşın olabilir ama sana aşık bir arkadaş."dediğimde kaşları havalandı.

"Ne dedin sen?"dedi gülümserken. Neye gülümsediğini anlayamamıştım.

"Sana aşık bir arkadaşın dedim. Ne o hoşuna mı gitti?"yüzümü buruşturup vereceği cevabı beklediğimde kafasını iki yana salladı.

"Hayır hayır onu demiyorum. Öncesinde ne dediğini soruyorum."dedi.

"Ne dedim?"

"Sen bana canım mı dedin?"dediğinde tepkisizce yüzüne baktım. Öyle mi demiştim? Üstelik sinirliyken?
Tam cevap verecekken içerden Selim'in, Hilal'in adını bağırmasıyla ikimizin yüzü birden o tarafa döndü. Selim enişte neden Hilal'in adını bağırmıştı? Yoksa Hilal'e birşey mi olmuştu? Korkuyla Asaf'a baktım. O da benim gibi tedirgin olmuştu. "Ne oldu?"dedim merak ve korku içinde. Korkuyordum, çünkü Hilal dünden beri iyi görünmüyordu. Bir başı dönüyor, bir gülüyor, bir ağlıyordu. Bilmem dercesine omuz silkince eve doğru yürümeye çalıştım. Adımımı attığım gibi öne doğru savruldum. Asaf beni kolumdan tutarak düşmekten kurtarmıştı. "Bekle" deyip değneğimi bıraktığım yerden alarak hızlıca yanıma geldi.
Selim enişte Hilal'in adını bağırınca öyle bir panik olmuştum ki, değneğimi almayı unutmuştum.

İçeri girdiğimizde Hilal'i yerde baygın, Selim enişte ve diğerlerini de başında toplanmış olduğunu gördüğümde hızlı adımlarla onlara doğru gitmeye çalıştım.

"Ne oldu Hilal'e?"dedim titrek çıkan sesimle. Hilal'i yerde öyle baygın halde gördüğümde öyle çok korkmuştum ki, elimin ayağımın titrediğini hissettim. Nalan anne ve Metin baba beni öyle korkmuş görünce hızla yanıma geldiler.

"Korkma bebeğim sadece bayıldı."dedi Nalan anne beni sakin tutmaya çalışarak. Hilal baygınken ben sakin kalamazdım. Ona birşey olacak diye korkuyordum. O benim arkadaştan öte kardeşimdi.

"Hilal... Hilal... Güzelim kendine gel lütfen!!" Selim enişte, Hilal'in yüzüne dokunup kendine getirmeye çalışıyordu lakin Hilal hiçbir tepki vermiyordu. Öylece baygın duruyordu Selim eniştenin kolları arasında. Hilal'in hiçbir tepki vermemesine karşın Selim enişte onu kucaklayarak çıktı. Ben de peşinden gitmeye çalıştım ama Metin baba kolumdan tutarak durdurdu. "Ela'm sen daha yeni hastaneden çıktın. Senin evde dinlenmen lazım."dediğinde, dolan gözlerimle ona bakıp kafamı iki yana salladım. Hilal o haldeyken ben evde oturup kalamazdım. Onun yanında olmalıydım. "Bitanem Hilal için endişelendiğini biliyorum. Ama aklın onda kalmasın, biz hepimiz onun yanında olacağız. Sen şimdi otur dinlen, biz gidip hemen geleceğiz."dedi. Kafamı tekrar sallayıp Selim eniştenin arkasından baktım.

"Hayır baba, ben iyiyim. Arkadaşımın yanında olmak istiyorum." Hilal gözlerini açıp kendisine gelmeden benim içim rahat etmezdi.

Nalan anne, Metin baba, Yusuf abi, Asaf ve diğer herkes benim evde kalmam için ne kadar dil dökmüş olsalar da beni ikna edememişlerdi. Onlarla beraber hastaneye gitmiştim. Hilal'i hastaneye getirdikleri gibi müdahale odasına almışlardı. Bizde dakikalardır koridorda doktorun çıkıp bize güzel bir haber vermesini bekliyorduk. Nalan anne ve Metin baba yanımda oturup ellerimden tutarak beni sakinleştirmeye çalışırlarken, Yusuf abi ve Asaf da koridorun içinde volta atan Selim enişteyi sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Kısa bir süre sonra doktorun odadan çıkmasıyla herkes onun etrafında toplanmıştı.

"Doktor, karım nasıl? Bana onun iyi olduğunu söyle lütfen!!" Selim enişte doktorun tam karşısında durup ondan gelecek cevabı beklerken, oturduğum yerden yavaşça kalkıp onlara doğru birkaç adım attım.

"Eşiniz kendine geldi. Durumu gayet iyi endişe etmeyin. Sadece biraz yorgun düşmüş."dediğinde doktor, hepimize bir rahatlama gelmişti. Özellikle de bana...

"Peki neden bayıldı?"diyerek araya girdim.

"Birkaç tetik yaptık. Sonuçları çıkmadan bir şey söylemek doğru değil. Tetkik sonuçlarına göre bir değerlendirme yapacağız."dedi.

"Onu görebilir miyiz?"deyince Selim enişte, doktor kafasını evet anlamında sallayıp gülümsedi.

"Ama sadece bir, en fazla iki kişi lütfen! Hastamız biraz yorgun görünüyor. Onu fazla yormayalım. Geçmiş olsun."diyerek yanımızdan ayrıldı doktor.
Doktor gittikten hemen sonra Selim enişte Hilal'in yanına gitti. Benim de onun kadar Hilal'i görmek istediğimi bildiği için önceliği bana tanımak istese de, ilk odaya onun girmesini istemiştim. Sadece Hilal iyi olsundu, ben onu sonra da görsem olurdu.

Selim enişte kısa bir süre sonra odadan çıkınca ben girdim. Onu böyle hastane yatağında görmek beni ayrı bi üzmüştü. Hilal normalde kolay kolay hasta olan bir insan değildi. Hasta olduğunda da doktora görünmekten hep kaçınırdı. O yüzden de Selim enişte ve benim tüm ısrarlarımıza rağmen doktora görünmemiş ve en sonunda da bayılmıştı.

"Mavişim iyi misin? Korkuttun bizi."dedim yanına oturup elinden tutarak. Yüzü kireç tutmuş gibi bembeyaz olmuştu.

"İyiyim. Sen neden geldin buraya kadar?"dediğinde yüzüne ters bir bakış attım. Ne demek neden geldin buraya? O burda hastanedeyken ben evde oturup ondan gelecek haberi mi bekleyecektim? Ben hastanede yatarken hiçbir zaman beni yalnız bırakmayan oydu. Şimdi ben mi onu yalnız bırakacaktım? Tabii ki de hayır!!

"Roz sen daha bugün hastaneden çıkmıştın. Senin evde oturup dinlenmen lazımdı. Buraya gelmemeliydin."dedi. Bu durumdayken bile hâlâ beni düşünüyordu.

"Sen şimdi boşver beni, sen iyi misin?"

"Evet daha iyiyim."dedi. Dediğinin aksine yorgun ve biraz da endişeli görünüyordu.

"Ne oldu sana böyle? Hem sen o kadar söylememize rağmen niye doktora görünmüyorsun? Bak söylediklerimizi dinlemiyorsun, sonra da sonuç bu oluyor." Gözlerimi kısıp yüzüne baktığımda kafasını yavaşça eğip iç çekti. Gözleri dolup süzülünce yanaklarından, çenesinden tutarak bana bakmasını sağladım. Neden durup dururken ağlamaya başlamıştı ki?

"Mavişim ne oldu, neden ağlıyorsun?"dedim. Baş parmağımla gözlerindeki yaşları tek tek sildim.

"Roz korkuyorum..."derken elimi sıkıca tutup yaşlı gözleriyle bana baktı. Dediğiyle anlamsızca yüzüne baktım. Neyden korkuyor olabilirdi ki?

"Neyden korkuyorsun?"dediğimde daha çok ağlamaya başladı.

"Günlerdir kendimi hiç iyi hissetmiyorum Roz!! Ya annem ve babamın hastalığı..."

"Saçmalama!"deyip hemen sözünü kestim. Öyle bir şey olamazdı... Anne babası o hastalığa yakalandı diye illa Hilal de yakalanacak diye bir kaide yoktu. Hilal'in annesi de babası da kötü hastalığa yakalanmışlardı. "O yüzden mi kaç gündür doktora görünmekten kaçıyordun?"diye sordum. Usulca kafasını sallayıp derin bir nefes aldı. "Mavişim annen ve baban aynı hastalığa yakalandı diye sen de yakalanmazsın. Sen sadece kendi kendine kuruntu yapıp kendini üzüyorsun."dedim. Gözlerindeki yaşları silip elini sıkıca kavradım. Kim bilir kaç gündür neler çekiyordu içinden.

Ben ne biçim bir arkadaştım böyle? Arkadaşımın öyle bir sorunu olduğunu nasıl anlayamamıştım?
Kendi dert ve sıkıntılarımdan dolayı onu iyice boşlamıştım ve bunun pişmanlığı şimdi çökmüştü omuzlarıma.

"Biliyorum Roz... Ama yine de korkuyorum."

"Korkma!"diyerek onu kendime çekip sıkıca sarıldım. Hilal bunu bekliyormuş gibi hemen kollarını boynuma dolayıp göz yaşlarını omuzuma akıtmaya başladı. Bir müddet omuzumda ağlamasına izin verdim. Onun gözünden inen her yaş için benimde gözlerimden yaşlar inmişti o an...

"Mavişim özür dilerim... Affet beni..."dedim uzunca sarıldıktan sonra. Geri çekilip yüzüme şaşkınlıkla baktı. Ne için özür dilediğimi anlamamıştı galiba.

"Ne için?"

"Ben kendi derdime düşüp seni boşlamışken, sen o halinle bile benim iyi hissetmem, Asaf'a kavuşmam için hep uğraştın. Ama ben senin ne durumda olduğunu anlayamadım. Üstelik sana kızıp küstüm. Ben her zaman seni düşünüp yanında olmuşken, sen kendi derdine düşüp beni unuttun desen de çok haklısın. Çok bencilce davrandım.. Özür dilerim."derken üzgün gözlerle gözlerine baktım. Şuan gerçekten çok üzgündüm.

"Rozzz saçmalama! Öyle düşünmediğimi asla da düşünmeyeceğimi biliyorsun..!"dedi. Öyle düşünmediğini biliyordum. Ama düşünse bile ona hak verirdim. Çünkü artık ben de kendimi tanıyamıyordum. Asaf'ın gidişi beni bambaşka bir kişiliğe çevirmişti. "Hem ben sana o konuda darılamam ki... Senin neler çektiğini ben kendi gözlerimle gördüm. Kendinde değildin, çok zorlu bir süreçten geçtin, çok yara aldın. Bunların hepsine bizzat şahit oldum. O yüzden özür dilenecek hiçbir şey yok."deyip serum takılmayan eliyle omuzumu sıvazladı. Ona minnet duyan gözlerle bakıp sıkıca sarıldım.

Birkaç dakika sonra Selim enişte ve diğerleri doktorun sözünü dinlemeyip yavaştan odayı doldurmaya başladılar. Selim enişte, Hilal'in yanına oturup elini tutarken, herkes ona geçmiş olsun dileklerinde bulunmuşlardı.

"Size hastamız yorgun kalabalık etmeyin demiştim ama siz maaile odayı doldurmuşsunuz."diyerek odaya giren doktorla hepimizin bakışları kapıya doğru çevrilmişti.

"Ben iyiyim doktor hanım. Ailem yanımda olunca kendimi çok daha iyi hissediyorum."dedi Hilal gözlerini herkesin üzerinde gezdirip gülümseyerek. Korkuyordu çıkacak tahlil sonuçlarından dolayı biliyordum ama kimseye yansıtmak istemiyordu.
Doktor hanım gülümseyip elindeki dosyayı açarak incelemeye başladığında Hilal derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Bir eli Selim eniştenin elinde, bir eli kalbindeydi. Destek verircesine elimi bacağına koyup hafif sıktım.

"Doktor hanım karımın durumu iyi, değil mi?"dedi Selim enişte daha fazla dayanamayarak.

"Evet. Yalnız..."dedi. Ardından susup Selim enişte ve Hilal'e çevirdi bakışlarını. Yüzünden de hiçbir şey anlaşılmıyordu.

"Yalnız?"dedi Selim enişte hemen. Bu sorunun cevabını Selim enişte kadar hepimiz de bekliyorduk. Özellikle de Hilal... Bu sefer bakışlarını korkuyla doktora çevirmişti.

"Yalnız uykusuz gecelere bir an önce kendinizi alıştırın."dediğinde doktor, hepimiz yüzüne şaşkınlıkla bakakalmıştık.

"Nasıl yani?" Bu soru Selim enişte ve Hilal'den aynı anda gelmişti.

"Yani diyorum ki anne baba olmaya hazır edin kendinizi." Gülümseyip Hilal'e döndü. "Tebrik ederim Hilal hanım, iki buçuk aylık hamilesiniz."dedi. Herkes o an sevinçten birbirine sarılmıştı. Hilal'e baktığımda gözlerinin içi parlıyordu. Böyle bir haber beklemediği için şaşkın ve bir o kadar da mutlu gözüküyordu. Gözlerinden yaşlar inmeye başlamıştı. Bu sefer korku, stres değil de mutluluk gözyaşlarıydı. Selim enişte de keza öyle, mutluluktan yerinde duramıyor, Hilal'e sarılıp ona bu mutluluğu yaşattığı için durmadan teşekkür ediyordu.

Herkes önce Hilal'i ardından da Selim enişteyi tebrik ederek bir bir odayı boşaltmışlardı. Geriye sadece ben kalmıştım. Onları yalnız bırakmam gerektiğinin farkındaydım. İkisinin de yalnız kalıp bu güzel anı birlikte geçirmeleri gerekiyordu.

"Mavişim tebrik ederim."dedim gülümseyerek. Kollarımı boynuna dolayıp ikimizin duyabileceği bir şekilde kulağına fısıldadım. "Sana korkma, öyle bir şey yok demiştim."deyip geri çekildim. Dolan gözleriyle kafasını sallayınca yanaklarını avuçlayıp gözlerinden inen yaşları sildim. İki gündür fazlasıyla ağlamıştı. Mutluluktan bile olsa onun gözyaşı dökmesini artık istemiyordum. Bundan sonra hiçbirimiz için gözyaşı yoktu, bundan sonra mutluluk vardı.

"Roz ben şimdi gerçekten anne mi olacağım!! İnanamıyorum şuan."dedi. Heyecandan sesi de elleri gibi titriyordu.

"Evet canım... Hem de çok güzel bir anne olacaksın."diyerek gülümsedim. Benimde gözlerim mutluluktan dolup taşmıştı. Derin bir nefes alarak değneğe tutunup ayağa kalktım. Selim enişte yatağın diğer tarafından kalkmama yardım etmek için ayağa kalktığında onu elimle durdurmuştum. Kendimi iyi hissediyordum ve bu güzel haberi aldıktan sonra daha da iyi hissetmeye başlamıştım.
Hilal'i alnından öpüp Selim enişteyi de tebrik ettikten sonra odadan çıkıp onları yalnız bıraktım.

Doktor Hilal'in birkaç saat daha kalmasını sonra çıkabileceğini söylemişti. Nalan anne ve Metin baba da Hilal'in iyi olduğunu, artık eve geçmemiz gerektiğini söyleyerek ben daha oturmadan koluma girip beni hemen hastane çıkışına yönlendirmişlerdi. Halamlar ve Ayla yengeler de peşimizden gelmişlerdi. Hastanede sadece Haluk amcalar, Yusuf abi ve Asaf kalmışlardı. Yusuf abi ve Asaf, Haluk amcalara gitmeleri için ne kadar diretseler de, ne Haluk amca ne de Meral teyze kabul etmemişlerdi.

"Baba ya... Ben Hilal'lerle beraber dönsem olmaz mıydı?"dedim Metin babaya şirince bakıp kafamı yana eğerek. Kafasını olmaz der gibi iki yana sallayınca bütün nefesimi yanaklarıma verip şişirdim. Her ne kadar Hilal'in iyi, hatta çok çok iyi olduğunu bilsem de onun yanında olmak, onu yalnız bırakmamak istiyordum. Bugün onun en duygusal ve en mutlu olduğu günlerden biriydi...

"Ela'm senin bugün uzanıp dinlenmen gerekiyordu ama sen fazlasıyla ayakta kalıp yoruldun. Şimdi eve geçip direkt odana çıkacak ve uyuyacaksın."dedi. Ellerini şişirdiğim yanaklarıma koyup okşadı. Sesi son cümlesinde uyarır gibi çıkmıştı. Sabah hastaneden çıkarken doktor dinlenmem için beni uyarmıştı. Metin baba da o yüzden dinlemem için ısrar ediyordu. Kafamı sallayıp kapıya yönelmeye çalıştığımda kolumdan tutmasıyla tekrar yerimde durup gülümseyen yüzüne baktım. Kalmak için ısrar etmediğime sevinmişti.

"Biraz bekle kızım, şemsiyeleri getirsinler öyle çıkarız. Yoksa ıslanırsın."deyip koluyla beni sararak kendine çekti. Akşam saatlerinde çiseleyen yağmur şimdi şiddetini baya artırarak yağıyordu. Şemsiyeler gelene kadar Metin babaya yaslanmış bir şekilde yağan yağmuru izlemeye başladım. Aslında şuan yapmak istediğim şey bahçeye çıkıp sırılsıklam olana kadar ıslanmaktı. Ama işte daha dün yoğun bakımdan, bu sabah da hastaneden çıkmıştım. Yağmura çıksam benim için pek de iyi olmazdı. Hem, Metin babanın da annenin de buna izin vereceğini pek sanmıyordum.

Şemsiyeler geldikten sonra herkes arabalarına geçmiş yola koyulmuştuk. Yağmur çok şiddetli olduğu için araba çok yavaş ilerliyordu. Yarım saatlik yolu bir saatte bitirip eve varmıştık nihayet. Ben odama geçerken, babamlar da salona geçmişlerdi. Babaannemin onları beklediğini biliyorlardı. Babaannemle beraber Semra hanım ve Yasemin de evde kalmışlardı. Odama geçtiğim gibi kendimi direkt yatağa bıraktım. Üzerimde hâlâ sabah hastaneden döndüğünde giydiğim eşofmanlar vardı. O yüzden hiç üzerimi değiştirmekle uğraşmayıp kendimi yatağa atmıştım. Uykum geliyordu ama aklım Hilal'lerde olduğu için uyumak istemiyordum. Saniyeler sonra telefonuma gelen mesajla telefonumu bıraktığım komodinin üzerinden alıp mesaja baktım. Mesaj Asaf'tan gelmişti.

"Burayı merak ettiğini biliyorum. Aklın burada kalmasın, burada her şey yolunda." yazmıştı. Orada kalmak istediğimi babamlara söylerken o da yanımızdaydı. Onun da eve geçip dinlenmemi istediğini biliyordum. Birkaç saniye sonra bir mesaj daha belirdi ekranda. Mesajı açıp baktığımda gülümsedim.
"Biz de yarım saate kadar çıkarız zaten. Hem Hilal diyor ki: yatıp dinlensin, teyze olmanın keyfini çıkarsın:)" telefon ekranına bakıp bakıp gülümsüyordum. Hakikaten de teyze oluyordum...
"Tamam. Gelirken dikkatli olun lütfen!" yazıp gönderdim. Çok yağmur yağdığı için yollar tehlike arz edebilirdi. Bunun için arabayı dikkatli sürmeleri gerekiyordu. Tuş kilidini kapatıp telefonu geri komodinin üzerine bırakacakken ekranı tekrar aydınlandı.

"Ela göz" mesaj yine Asaf'tandı. Bana böyle hitap etmesi çok değişik hissettiriyordu.

"Efendim?"

"İyi geceler sevdiğim. Seni çok seviyorum." yazıp yanına kalp bırakmıştı. Gülümsedim. 'Bende seni çok seviyorum.' dedim kendi kendime.

"İyi geceler." yanına gülümseyen emoji bırakıp yolladıktan sonra yatağa tam uzanıp gülümseyerek telefonumu kalbimin üzerinde tuttum. Asaf'ı en çok hissettiğim yerdi orası... Asaf'ın şuan gülümseyerek telefon ekranına baktığını hayal ettim. Onu sevdiğimi yazmadığımı ya da bir sevgi sözcüğü kullanmadığımı görünce tahminimce küçük bir hayal kırıklığına uğramıştır. Ama olsun... Sevdiğimi yazmasam da onu ne kadar sevdiğimi biliyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra telefonu yastığımın altına bırakıp gece lambasını kapattım. Artık huzurla uyuyabilirdim. Gözlerimi kapatıp Asaf ile mutlu bir gelecek hayali kurarak uykuya daldım.

Gök gürlemesiyle birden yerimden sıçramıştım. Şimşekler birbirine çarptığında odanın içi öyle bir aydınlanmıştı ki, korkudan üzerimdeki örtüye sarıldım. Ne kadar uyumuştum hiç bir fikrim yoktu. Telefonu elime alıp saate baktığımda 3:40 geçiyordu. Yaklaşık dört oluyordu uykuya dalalı.
Tekrar bomba patlarmış gibi ses geldiğinde örtüyü kafamın üzerinden geçirip gözlerimi birbirine bastırdım. Korkuyordum...

Böyle günlerde genelde annemle babamın odasına kaçar onlara sarılarak korkumu giderirdim. Annem de babam da artık bu durumuma alışmışlardı. Ben daha yanlarına gitmeden uyanır beni beklerlerdi.
Ama şimdi ikiside yanımda yoklardı. Nalan anne ve Metin babanın yanına gitsem bana kucak açacaklarını, beni sarıp korkumu gidereceklerini biliyordum ama gecenin bu saatinde de odalarına gitmeye çekiniyordum.

Örtünün altında artık boğuluyormuş gibi hissetmeye başlamıştım. Biraz daha bu örtünün altında bu şekilde kalsam nefessiz kalıp atak geçirebilirdim. O derece nefessiz kalmıştım. Zaten kapalı ortamlarda duramayan biriydim ve şu an biri beni boğazlıyormuş gibi hissediyordum. Korksam da örtüyü yavaşça kafamın üstünden çekip gözlerimi araladım. Karanlık olan odanın içi şimşeklerin birbirine sürtünmesiyle tekrar aydınlanınca gözlerimi sımsıkı kapatıp yutkundum.
Buraya geldiğim günden beri böyle şiddetli yağmur yağdığına şahit olmamıştım. Bugün sanki yerle gök birbiriyle kavga ediyor gibiydi...

Ne kadar yağmurlu havaları sevsem de benim için gök gürlemediği sürece yağmurlar güzeldi...

Şimşeklerin birbirine tekrar sürtünmesiyle yerimden doğruldum. Ellerim baş ucuma bıraktığım değneğimi ararken, kafamı çevirip pencereye bakamıyordum. Şimşeklerin sesi yağmurun çıkardığı sesi bastıyordu.

Daha fazla bu odada yalnız kalamazdım. Bulup sıkıca kavradığım değneğimle kapıya yönelip odadan çıktım. Ayaklarım beni direkt Nalan anneyle Metin babanın odasına doğru sürüklemişti. Kapının önüne geldiğimde birkaç saniyeliğine kapıyı çalıp çalmamakta tereddüt etsem de parmak uçlarımla kapıya hafifçe vurdum. Saniyeler içerisinde odada herhangi bir ses gelmeyince tekrar kapıyı tıklattım. Sanırım kapıyı yavaş tıklamamla uyanamamışlardı.

Gök gürültüsünden dolayı uyanan sadece ben miydim yoksa?

Kapı kulpunu yavaşça indirip kapıyı araladığımda Nalan annenin yeni uyandığını, Metin babanın ise hâlâ uyuduğunu gördüm. Şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. Buraya gelmemi beklemediği aşikardı, hem de gecenin bu saatinde...

"Ne oldu bebeğim? İyi misin, bir yerin mi ağrıyor?"dedi şaşkınlığını bir kenara bırakarak. Yataktan doğrulacağı sırada onu durdurdum. Bu saatte buraya gelmem onu endişelendirmişti.

"İyiyim iyiyim. Ben sadece şey... Sizin yanınızda uyuyabilir miyim?"dedim çekingen bir tavırla. Dediğimle önce bir şaşırsa da sonrasında kafasını sallayıp gülümsedi. Odaya girip Metin baba uyanmasın diye kapıyı yavaşça kapattım. Nalan anne yatakta bana yer açmak için kenara kayarken Metin baba da uyanmıştı. Uyuklayarak bir Nalan anneye bir bana baktı. Sanırım benim rahatsız olduğumu, o yüzden buraya geldiğimi düşünmüştü.

"Kızımız bu gece bizimle uyumak istemiş."diyerek Metin babanın endişesini yok etmek istedi Nalan anne. Metin baba rahat bir nefes verip gülümseyince onlara doğru yürüyüp ikisinin arasındaki yerimi aldım. Bir tarafta Nalan anne bir tarafta Metin baba kollarını bana sarmışlardı.
Eskiden Zühre annemle Kemal babama sarıldığımda nasıl kendimi güvende hissediyorsam şimdi de öyle hissediyordum.

Gözlerimi güvenle kapattığımda Nalan annenin kulağıma yaklaşıp 'korkma bebeğim.' demesiyle kendimi daha da rahatlamış hissettim. Metin baba da aynı şekilde 'korkacak bir şey yok Ela'm' deyip alnımdan öpmüştü. Benim gök gürültüsünden korktuğumu, o yüzden yanlarına geldiğimi anlamışlardı. Kafamı sallayıp Nalan annenin göğsüne sokulduğumda, Metin baba da yaklaşıp koluyla ikimizi sardı.

Bir tarafta bize sarılan Metin baba, diğer tarafta kafamı göğsüne yasladığım Nalan anneyle gözlerimi kapatıp tekrar uykuya bıraktım kendimi...

Gök istediği kadar gürlesindi artık...

******************

Yeni güne gözlerimi huzurla açtım. Yatakta gerinip derin bir nefes aldım. İçime çektiğim hava daha da mutlu olmama sebep olmuştu. Sanırım bütün camlar açıktı. Çünkü burnuma toprağın o eşsiz kokusu geliyordu. Yağmurdan sonra toprak bir başka kokardı ve ben o kokuyu çok severdim.
Biraz gerindikten sonra yatakta annemlerin olmadığını fark etmemle üzerindeki örtüyü kaldırıp doğruldum. Ya ben geç kalkmıştım ya da annemler erken kalkmışlardı. Ama uykumu tam aldığıma ve kendimi dinç hissettiğime göre kesin ben geç uyanmıştım.

Yatakta biraz gerindikten sonra doğrulup ayaklarımı yataktan sarkıtım. Değneğim bıraktığım yerdeydi. Değneği alıp biz hava almak için önce balkona çıktım. Her yer buram buram toprak kokuyordu. Kafamı gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes çektim. Çok güzeldi..

Dünün aksine hava güneşli ve sıcaktı. İnsanın içini hoş eden hafif bir esinti vardı. Aslında bugün tam dışarda olmalık gündü. Şimdi dışarı çıkmak istiyorum desem, Nalan anne de, Metin baba da, Yusuf abi de 'yeni hastaneden çıktın, dinlenmen lazım' deyip çıkmama izin vermeyeceklerdi. Onun için söylemekten vazgeçtim. En kötü, günümü bahçede ağaçların altında geçirirdim.

Temiz havayı iyice solduktan sonra annemlerin odasından çıkıp kendi odama yöneldim. Duş alıp üzerimi değiştirmem lazımdı. Karnımdan da gurul gurul sesler gelmeye başlamıştı. Sanırım acıkmıştım. Oysa dün, akşam yemeğinde o kadar çok kaçırmıştım ki, bugün akşama kadar acıkabileceğimi sanmamıştım.

"Kızım ne zaman uyandın sen?" Nalan annenin sesiyle kafamı çevirip ona baktım. Ben daha odama girmeden kapıda beni yakalamıştı.

"Biraz önce..."diyerek kafamı kaşıdım. Nalan anne yanıma yaklaşıp yanaklarımı avuçlayarak alnımdan öptü. Bu hareketi beni sevindirmiş ve ona sarılmama sebep olmuştu.

"Babamlar çıktılar mı?"dedim geri çekilerek. Evet anlamında kafasını salladı.

"Onlar çoktandır çıktılar. Semra ve kızlar da amcanlara geçtiler. Evde sadece babaannen, halan ve ben kaldık. Babaannen de demin seni soruyordu."dediğinde şaşırmıştım. Babamlar çoktan çıktığına göre ben baya geç uyanmışım. Hoş, Semra hanım ve Yasemin'i görmemek en güzeli...

"Tamam. Ben kısa bir duş alıp üzerimi değiştireyim, hemen inerim."dedim. Nalan anne kafasını sallayıp aşağıya inince bende odaya geçip banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından giyinme odasına geçip üzerime kırmızı, sıfır kol, dizlerimin bir parmak aşağısında duran bir elbise giydim.


(Ela'nın giydiği elbise. Ela'yı tam da böyle hayal edebilirsiniz. Tabii bir de ayağına takmış olduğu ateli unutmayın 😊)

Yatağıma oturup ayağıma ateli taktıktan sonra gözüm ışığı yanan telefonuma kaydı. Ya biri aramış ya da mesaj çekmişti. Telefonu elime alıp baktığımda Asaf'ın, Hilal'in, annemlerin ve Selim eniştenin çağrılarını ekranda gördüm, hem de defalarca aramışlardı. Annemler, Asaf ve Hilal neyse de, Selim enişte genelde beni acil bir durum olmadıkça aramazdı. Selim enişteyi arayıp telefonu kulağıma götürdüm. İkinci çalışta hemen açmıştı.

"Hele şükür, sonunda sana ulaşabildik Ela."

"Ya kusura bakma enişte, yeni gördüm. Telefonum yanımda değildi ve uyuyakalmıştım. Ne oldu, Hilal iyi mi?"dedim. Aklıma ilk Hilal gelmişti.

"Hilal gayet iyi, keyfi de yerinde, onu merak etme."diyerek endişemi yok etti. Madem Hilal iyiydi beni neden bu kadar aramıştı ki? "Ela benim bir konuda yardımına ihtiyacım var."diye ekledi ben sessiz kalınca.

"Tabii, seni dinliyorum. Eğer yapabileceğim bir şey ise seve seve yaparım." Telefon parmaklarımın arasında titremeye başlayınca ekrana baktım. Arka planda Asaf arıyordu. Onu meşgule alıp Selim enişteye odaklandım. Asaf'ı, kapattıktan sonra da arardım.

"Sağol Ela'cım. Bir yerde buluşup öyle konuşsak olur mu?" Selim enişte tam da biraz önce içimi okumuş gibi beni dışarı davet etmişti. Bu beni gerçekten mutlu etmişti.

"Olur ama annemler? Durumları biliyorsun."dedim kendi kendime gülümseyerek. İstesem çıkmak için ısrar eder kabul ettirirdim ama onların sözünü dinlememezlik ekmek istemiyordum.

"Sen onları dert etme. Ben Nalan teyzeden bir iki saatliğine izin kopardım. Hazırlan birazdan seni almaya geleceğim."deyince gülümsemem daha da genişledi. Böyle bir günü kesinlikle evde geçirmek istemiyordum. Birkaç saatliğine de olsa...

İyi de Nalan anne demin yanımdaydı ve bana bundan bahsetmemişti?

"Peki. Ben hazırım zaten, sen gelene kadar kahvaltı yapıp çıkarım."dedim birkaç saniyelik sessizlikten sonra. Hazırdım. Bir tek saçlarımı kurutmam gerekiyordu. O da beş dakikalık bir şeydi.

"Kahvaltı yapma. Ben de sabah pek bir şey yemedim. Hem konuşur hem bir şeyler yeriz."dediğinde peki deyip telefonu kapatmıştım.

 

Telefonu kapattıktan hemen sonra annemler aramış, onlarla da konuşmuştum. Hilal'in hamile olduğu sürprizini onlarla paylaşmak istemiştim. Fakat Hilal tam da tahmin ettiğim gibi benden önce aramış haber vermişti. Annem aldığı bu haberle o kadar çok mutlu olmuştu ki, biz konuştuğumuz süre boyunca hep Hilal'in hamileliğinden bahsetmişti.

 

Annem ve Selim enişteyle konuştuktan sonra geriye Hilal ve Asaf kalmıştı. Selim enişteyle konuştuktan sonra direkt Hilal'in yanına geçerim diye onu aramadım; annem Hilal'in yanında, evde olduğumuz için hayır demez diye düşünüyordum. Asaf'ı aradığımda ise çalıp çalıp açmamıştı. Bende saçlarımı kurutup makyaj masasına oturarak hafif makyaj yaptım. Efe'nin doğum günümüzde bana hediye ettiği kolyeyi ve babamın aldığı saati taktım. Boy aynasından kendime baktığımda gülümsedim.

 

Eski halime dönmüştüm nihayet...

 

Artık aşağıya inmem gerekiyordu. Selim enişte birazdan çıkacağım demesinin üzerinden epey zaman geçmişti. Şuan bizim eve yaklaşmış olabilirdi. Belki de dışarda bekliyordu. Onu fazla bekletmemek için son biraz parfüm sıkıp ayağa kalktım.

Aşağı indiğimde babaannem, Nalan anne ve Safiye hala oturmuş çay içiyorlardı. Sohbetleri o kadar koyuydu ki, benim salona girdiğimi hiçbirisi farketmemişti. Saniyeler sonra beni ilk farkeden Nalan anne oldu. Gülümsedi. Günler sonra beni böyle mutlu, toparlanmış görmek onu mutlu etmişti. Elimde tuttuğum telefona mesaj gelince ekranına baktım. Selim en enişte gelmişti, dışarıda beni bekliyordu.

 

"Gel bebeğim ayakta kalma."dedi Nalan anne. Babaanne ve Safiye hala da dönüp bana baktılar. Kafamı iki yana salladım.

 

"Oturmayacağım. Selim enişte gelmiş, dışarıda bekliyor." Babaannemin yanına gidip fazla eğilemediğim için başının üstünden öptüm. Dün gece geldiğimizde onu görmeden odaya çıkmıştım. Babaannem yanına oturmamı sağlayıp elimi sıkıca kavrayıp her iki elimden tuttu.

 

"Selim biraz beklesin. Ben daha torunumla vakit geçireceğim. Geldiğimden beri yüzünü doğru dürüst göremedim."dedi eliyle yüzümü avuçlayıp alnımdan öperek. Haklıydı... Asaf'ın sahte nişan töreni için gelmişlerdi ve ben geldikleri gün nişanda bayılmış yoğun bakıma alınmıştım.

 

"Babaannem, Selim eniştenin benimle konuşacakları varmış. O yüzden benim şimdilik gitmem lazım. Ama döndüğümde bütün vaktim senin."dedim gülümseyip yanağından öptükten sonra. Gönülsüzce kafasını salladı. Ayağa kalkarken gözüm bize tuhaf bir şekilde bakan Safiye halaya kaydı. Gözlerini hiç kaçırmadan üzerimde gezdiriyordu. Bana neden böyle tuhaf baktığını anlamadım. Şimdiye kadar bana böyle baktığını hiç görmemiştim.
Bakışları nasıl desem, sanki insanı gözlemliyor gibiydi. Antalya'da kaldığımız günler boyunca bana bir defa böyle baktığını görmemiştim.

 

Bu bakışından rahatsız oluyor muydum? Hayır!!!
Sadece tuhaf hissettiriyordu...

 

Aslında Safiye halanın bana neden böyle baktığına dair küçük bir fikrim vardı ama bunun gerçek olmamasını diliyordum. Umarım babaanne nişanda Yılmaz ve benim hakkımdaki düşüncelerini ona ve Yılmaz'a anlatmamıştır. Eğer ki öyle olsa ben Yılmaz'ın yüzüne bakamazdım.
Yılmaz, benim Asaf'ı sevdiğimi biz daha Antalya'da iken fark etmişti.

 

"Kızım ama daha kahvaltı yapmadın. Bak artık öğlen olmak üzere, öyle aç açına olmaz. Kahvaltını yap sonra çıkarsınız."Nalan annenin konuşmasıyla bakışlarımı Safiye haladan çektim.

 

"Yok anneciğim. Selim enişte dışarıda bekliyor, onu daha fazla bekletmeyeyim." Annem itiraz etmek istercesine kafasını iki yana sallayınca "annem merak etme kendimi aç bırakmam. Selim enişte ile beraber kahvaltı yapacağız."dedim. Bir iki adımla yanına yaklaşıp yanağından öptüm.

 

Gülümsedi.

 

"Peki o zaman, kendini fazla yorma."dedi omuzuma dokunarak. Kafamı salladım. Zaten yorulacağım bir şey yoktu.

 

"Ela'cım çok güzel görünüyorsun. Bu elbise, bu renk sana çok yakışmış."dedi Safiye hala yanından geçtiğimde. Elindeki bardağı önündeki masaya bırakıp geriye yaslandı. Gülümsüyordu.

 

"Teşekkür ederim hala"dedim tebessüm etmeye çalışarak. Bir bana bir de babaanneye bakıp gülümseyince babaannemin ona bahsettiğinden emin olmuştum artık. Bir an yüzümün kızardığını hissettim.

 

Utanmıştım...

 

Bir bölümümüzün daha sonuna geldik. Umarım beğenirsiniz. Bölüm hakkındaki fikirlerinizi bekliyorum...

Hoşunuza giden en güzel sahne hangisiydi?

Bu zamana kadar en sevdiğiniz karakter hangisiydi?

 

Loading...
0%