Yeni Üyelik
55.
Bölüm

42. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

Bahçeye çıktığımda gözlerim Asaf'ı bir an önce bulmak ister gibi her yerde dolanmaya başlamıştı. Onu ve Yusuf abiyi bahçenin en uzağında bulunan bankların birinde gördüğümde onlara doğru yol almaya başladım. Selim enişte yanlarında yoktu.
Asaf'ın bakışları yerdeyken, Yusuf abinin başında durmuş bir şeyler anlatmaya çalıştığını gördüm.
Asaf o kadar dağılmış bir durumdaydı ki bunu uzaktan da görebiliyordum. Onu böyle yıkılmış bir şekilde görmek kalbimi acıtmaya yetmişti.

Yusuf abi yanlarına doğru geldiğimi görünce yerinden kalkıp yanıma doğru geldi. "Sen ne zaman geldin güzelim?"dedi. Çok olmamıştı geldiğimiz...

"Yeni geldik. Bende size bakmaya gelmiştim. Defne abla burada olduğunuzu söyledi."dedim açıklama gereğinde bulunarak. Yusuf abi anladığını belirterek kolunu omuzuma dolayıp beni Asaf'ın yanına oturttu ama Asaf bakışlarını yerden alıp kafasını hiç kaldırmadı. Neden kafasını kaldırıp bana hiç bakmıyordu? Beni görmemiş, sesimi de mi duymamıştı? Yusuf abi burada diye hiç bir şey yapamıyordum. Yoksa elini tutar gözlerinin içine bakarak yanında olduğumu belirtip ona sımsıkı sarılırdım. Şuan yapmak istediğim tek şey ona sıkı sıkı sarılıp acısını azaltmaktı. Acısı yok olmazdı biliyordum ama en azından biraz bile olsa hafiflerdi...

Yusuf abi kısa bir sessizlikten sonra Asaf'a biraz yaklaşıp omuzuna dokundu. "Hadi kardeşim biraz toparlan, bak Nehir'in o odadan çıktıktan sonra en çok senin desteğine ihtiyacı olacak. Nehir'e böyle mi destek olacaksın?"dedi. Asaf, Yusuf abinin sesini hiç duymuyor gibi bakışlarını sabitlediği yerden hiç çekmedi. Ne bir ses verdi ne de bir tepki...

Asaf, Nehir'in bu durumundan bu kadar etkilendiyse, ona düşündüğümden daha fazla değer veriyordu. Asaf'ı tanıdığım günden bu yana onu ilk defa bu kadar üzgün görüyordum çünkü.

Yusuf abi ne yapacağını şaşırır gibi elini sakalında gezdirip ardından yüzünü sıvazladı. Asaf'ın üzgün olduğunu görmek onu da üzüyordu. İkisini üzgün görmek ise beni kahrediyordu...

Kısa bir süre sonra Yusuf abi Nehir'e bakmak için içeri geçtiğinde nihayet Asaf ile başbaşa kalmıştık. Geldiğim süre zarfında yerden hiç çekmediği bakışlarını yüzüne dokunarak kendime çevirdim. Gözleri akmaya hazır gibi dolu doluydu. Baş parmağımla yanağını okşarken gözündeki yaşlar süzülüp parmağıma damladı birer birer... Kafasını geri çekip bakışlarını kaçırmak istedi ama buna izin vermedim. Gözlerindeki yaşları silip kendime çekerek başını göğsüme yasladım. "Geçecek canım..." dedim geçmesini umut ederek. Dudaklarımı saçlarına bastırırken destek verircesine elini sımsıkı tuttum. Asaf'ın bu kadar değer verdiği insanı görüp tanımak istiyordum. Kimdi, neydi, nasıl biriydi bilmek istiyordum.

Sahi bu zamana kadar neden o kızı hiç görmemiştim?

"Benim yüzümden... Ben onu çok aksattım..."dedi Asaf kısa bir süre sarılı kaldıktan sonra. Kafasını göğsümden çekip yüzüme baktı. "Ben kendi derdime düşüp onu aksattım Ela. Bana en çok ihtiyacı olduğu zamanda yanında olamadım..."derken yüzüne sirayet eden acı kendini öyle belli ettiriyordu ki kafamı hızla iki yana sallayıp yüzünü avuçladım. Aralarında akrabalık dışında nasıl güçlü bir bağ var bilmiyorum ama kendisini böyle suçlayıp yıpratmasına izin veremezdim. "Hayır Asaf! Kendini suçlama lütfen! Sen nereden bilebilirdin ki böyle olacağını?"dedim gözlerinin içine bakarak. İçindeki acı birazcık bile olsa dinsin istiyordum. "Şimdi toparlan, Nehir uyanınca seni böyle görmesin."

"Nehir uyanacak, ona bir şey olmayacak değil mi?" dedi dolu gözleriyle gözlerime bakarken. Tebessüm edip kafamı salladım.

"Ona hiçbir şey olmayacak. Hem daha ben onunla tanışmak istiyorum. Bakalım sevdiğim adamın bu kadar değer verdiği kız kimmiş!"dediğimde yüzünde küçük bir gülümseme belirdi.

"Biliyor musun, ben ona hep senden bahsediyordum. Senden bahsettikçe o seni daha çok merak ediyordu. Ben yanına gittikçe sürekli senden bahsetmemi istiyordu. Seni görmeyi çok istiyordu ama..."dedi, sözünü tamamlanmadan sustu. Yüzündeki gülümseme tekrar acıya büründüğünde kafasını ellerimin arasından çekip yüzünü sertçe sıvazladı. Nehir'den bahsettikçe içindeki acı tekrar alevlenip onu yakıyordu sanki... O yüzden Nehir ile ilgili aklımda ne kadar soru varsa hepsini rafa kaldırdım. Çünkü Asaf Nehir'den bahsettikçe canı daha çok yanacaktı.
Nehir'den iyi bir haber aldıktan sonra merak ettiğim her şeyi tek tek soracaktım.
Ellerim boş kalırken derin bir nefes aldım. Onun böyle canının yandığını görmek kalbimi acıtıyordu. Acısını nasıl hafifleteceğimi bilmiyordum... Ne yapacaktım ben? Onu nasıl teskin edecektim?

"Asaf böyle yapma lütfen! Senin böyle acı çektiğini görmek benim kalbimi acıtıyor..."dedim elini tutup parmaklarını parmaklarıma geçirdiğimde. Dolan gözlerimden yaşlar süzülürken Asaf kafasını yavaşça bana doğru çevirdi. Gözlerimden inen yaşları görünce ayağa kalkıp önümde diz çökerek yüzümü avuçladı. "Ben çok kötü biriyim değil mi? Hem senin sürekli üzülüp ağlamana sebep oluyorum hem Nehir'i..."sözlerini tamamlamasına izin vermeden kollarımı boynuna doladım. "Hayır hayır... Sen bu dünyada görüp görebileceğim en merhametli, en mükemmel adamsın. Sen bile isteye bir insanı üzüp kırmazsın."dedim ona sıkıca sarılırken. Hem babaanne sırf Asaf'ın merhameti yüzünden beni onunla evlendirmek istememiş miydi zaten! Benim Asaf'a, Asaf'ın bana aşık olduğunu bilmeden...
Bir süre kollarımı boynundan hiç çekmeden sarılı kaldım öylece... Ona sarıldıktan birkaç saniye sonra kollarını sırtımda hissetmiştim. Kafasını boyun girintime yetiştirdiğinde sessizce iç çekişlerine şahit olmuştum. Ama ben onun böyle iç çekip üzülmesine şahit olmak istemiyordum. Ben, onun gülerken ortaya çıkan gamzesinin bana hissettirdiği mutluluğa şahit olmak istiyordum.

"Hadi toparlan artık, hepimizin sana ihtiyacı var. Özellikle de benim..."dedim son sözü kulağına fısıldayarak. Geri çekilip yüzünü avuçladığım gibi görünmeyen gamzesinin üzerine dudaklarımı bastırıp öptüm. Gülümsedi. Buruk bir gülümseme...
"Toparlan ki içeri geçtiğimizde Nehir'in anne ve babası seni böyle görmesin. Zaten geldiğimde ikisi de iyi gözükmüyorlardı." Annesi neyse de babası çok perişan durumda görünüyordu.

"Anne babası mı?"dedi Asaf şaşkınca. Neden şaşırmıştı anlamadım.

"Evet içerde ağlayan kadın ve adam."

"Onlar Nehir'in anne ve babası değiller. Nehir'in dayısı ve yengesi... Benim de olduğu gibi..."dediğinde, demin onun yüzüne sirayet eden şaşkınlık ifadesi bu sefer benim yüzüme sirayet etmişti.

"Babam, Ayla yengenin yeğeni deyince ben onların kızı olduğunu sanmıştım."dedim. Ellerimi yüzünden çekip çenemi kaşıdım. Asaf kalkıp yanıma otururken elimden tuttu tekrar.

"Nehir benim teyzemin kızı..." Kafamı anladım der gibi salladım.

"Peki Nehir'in anne babası nerede?" O kadın ve o adam dışında tanımadığım kimse yoktu orada.
Asaf'ın bakışlarını kaçırıp derin bir nefes aldığını duydum. "Nehir anne ve babasını yıllar önce bir trafik kazasında kaybetti... Aslında nehir o kazada çoğu her şeyini kaybetti."derken acıyla yüzünü buruşturdu. Şimdi Nehir için kalbim acımıştı. İnsan anne babasını kaybederken her şeyini kaybetmiş oluyordu... "Nehir o kazada annesini, babasını ve kardeşini kaybettiği gün bacaklarını da kaybetti... Nehir'in belden aşağısı tutmuyor."dediğinde içimde bir yerlerin kırıldığını hissettim. Allah'ım bu nasıl bir acı!! Nehir bunca acıya nasıl dayanmıştı?
Şimdi Asaf'ın neden bu kadar üzgün olduğunu daha çok anlıyordum. Yavaşça yerimden kalkıp Asaf'ın tam önünde durdum. Bir elim değneğe sıkıca tutunurken hafif eğilip diğer elimle Asaf'ın çenesine dokunarak bana bakmasını sağladım. Demin söyledikleri gözlerinin dolmasına sebep olup gözlerini kaçırma isteğiyle tutuşuyordu. Ama gözlerini benden kaçırmasına izin vermeyip dolan gözlerini sildim. "O zaman bundan sonra Nehir'i hiç yanlız bırakmayacağız. Nehir buradan çıktıktan sonra onun mutlu olması için elimizden geleni yapacağız."dedim sıcak bir tebessümde bulunarak. Duyduklarımdan sonra içim buruktu ama Nehir için elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışacaktım.

"Oradan çıkacak değil mi? Ona hiçbir şey olmayacak!"dediğinde kafamı sallayıp yanağını baş parmağımla okşayarak gülümsedim.

"Oradan çıkacak ve çıktığı zaman seni böyle görsün istemiyorsan bir an önce toparlanmalısın. Nehir'in seni böyle dağılmış olduğunu görüp daha fazla üzülmesini istemiyorsun değil mi?"dedim elimi yüzünden çekip tutması için ona doğru uzatırken. Derin bir nefes alıp kafasını iki yana salladı. "Hem ne demiştik biz? Bundan sonra ağlamak yoktu?"dedim. Bu sözü günler öncesinde kendisi bana söylemişti. Zor da olsa gülümsedi. Birkaç saniye sonra uzattığım elimden tutarak ayağa kalktığında beni kendine çekip sıkıca sarıldı.

"Teşekkür ederim Ela'm..."dedi saniyeler sonra.

"Ne için?" Geri çekilip doğrudan aşık olduğum gözlerine baktım.

"Yanımda olduğun için... Varlığın bana güç veriyor." Sağlam ayağıma yüklenerek hafif yükselip dudağının kenarına küçük bir buse kondurdum. Bu hareketiimin onu heyecanlandırdığını görebiliyordum. "Senin de varlığının bana güç verdiği gibi..."dedim kulağına doğru fısıldayarak.

*************

Akşam saatleri

Gergin bekleyişimizin üzerinden saatler geçmişti ve hâlâ Nehir kendine gelememişti. Asaf ile içeri geçtiğimizde Nehir yeni ameliyattan çıkmıştı ve ameliyatı başarılı bir şekilde geçmiş hepimizi sevindirmişti, özellikle de Asaf'ı... Öyle sevinmişti ki herkesin içinde bana sarılmış beni etrafında döndürmüştü. Bu Yusuf abinin dikkatinden kaçmasa da Asaf'ın sevincine verip gülümsemişti.

Şimdi ise saatlerdir yaptığımız şeyi yapıyorduk... Nehir'in uyanmasını bekliyorduk. Asaf ve dayısı Nehir konusunda fazla sabırsız oldukları için ikide bir kapıdan uyandı mı diye kontrol ediyorlardı. Aslında sabırsız olan bir kişi de bendim. Nehir'in bir an önce uyanmasını çok istiyordum. Onu tanımak, nasıl biri olduğunu görmek istiyordum. Asaf'ın anlattıkları dışında Defne abla ve Naz da Nehir hakkında bana bir sürü şey anlatmışlardı ama ben Nehir'i kendi gözümle görmek ve tanımak istiyordum. O yüzden de ayaklarıma nükseden ağrıya rağmen hastaneden ayrılmamıştım. Babamların tüm ısrarları da işe yaramamıştı. Ben Nehir'i görmek, onun dışında da Asaf'ın yanında kalmak istiyordum.

Bileğimdeki ve dizimdeki ağrı artınca kanepeye oturup sırtımı Yusuf abinin göğüsüne yaslamıştım. Ağrım geçmeyip arttığı için Yusuf abi doktorlardan bana ağrı kesici iğne yapmalarını istemişti. İğneden sonra ayağımda sadece hafif sızlamalar kalmıştı.

"Acıktın mı?"dedi Yusuf abi koluma dokunup şakağımdan öperken. Kafamı iki yana salladım. Yarım saat önce çantama attığım çikolatayı yemiştim ve o beni tutmuştu. Eve gidene kadar idare edebilirdim diye düşünüyordum. Zaten hastanede yemek yemeyi sevmediğim için burada yemek yemek yerine aç kalmayı tercih ederdim.

"Hastane yemeklerini sevmediğimi biliyorsun."dedim kafamı kaldırıp yüzüne bakarken.

"Biliyorum güzelim. Açsan dışardan bir şeyler aldıralım diyecektim."dedi yüzüme düşen birkaç tutam saçımı parmağıyla kulağımın arkasına iteleyerek. Tam cevap vereceğim esnada doktorların bize doğru geldiğini gördük. Asaf hızla ayağa kalkıp daha doktorlar bize yaklaşmadan hemen önlerinde durdu. Diğer herkes de onun peşinden ayaklanmışlardı. Yerimden kalkmak için hamlede bulunacakken Yusuf abinin beni tutmasıyla durdum. Sırtımı yavaşça koltuğa yaslarken ayağa kalktı. Gözleriyle kalkmamam için beni uyarıp o da doktora yaklaştı.

"Doktor Nehir ne zaman uyanacak? Artık uyanması gerekmiyor mu? Neden uyanmıyor? "dedi Asaf endişeli bir sesle. Nehir uyanmadıkça Asaf'ın endişesi giderek artıyordu.

"Sakin olun beyefendi. Hastamız ağır bir ameliyattan geçti, şimdiye kadar uyanmaması gayet normal. Müsaade ederseniz hastamızı kontrol etmem gerekiyor."deyip Nehir'in kaldığı odaya geçti doktor. Asaf dışındaki herkes doktorun odaya girmesinden sonra huzursuzca eski yerlerine geçtiler tekrar. Doktorlar Nehir'in ameliyatının iyi geçtiğini, hiçbir sorun olmadığını söylemişseler de Nehir uyanmadan kimsenin rahatlatacağı yoktu...
Asaf doktorun söylediklerinden sonra ellerini saçlarından geçirip sırtını duvara yaslamıştı. Bakışları bir an beni buldu. Tebessüm edip kimsenin görmediği bir şekilde dudaklarımı oynattım. 'Sakin ol lütfen!' Derin bir nefes alıp gözlerini yumarak sakinleşmeye çalıştı. İçinde olduğu girdabın farkındaydım ama şuan beklemek dışında yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bekledikçe sabırsızlaşıyordu biliyordum fakat Nehir için sakin kalmak zorundaydı...

"Asaf..." Saniyeler sonra Yasemin'in yanına yaklaşıp elini omzuna koymasıyla dişlerimi birbirine bastırdım. Ayla yenge Semra hanımla konuştuktan sonra ikisi soluğu burada almışlardı. Şimdi de Semra hanımın komutuyla Yasemin Asaf'ın yanında olduğunu göstermeye çalışıyordu. Bu kız bulduğu her fırsatta Asaf'ın dibinde bitiyordu ya canımı fazlasıyla sıkıyordu. Bir de yüzsüz gibi Asaf'a yaklaştığında bana nispet yapar gibi sinsice gülümsüyordu. Tüm bedenim öfkeyle dolarken sakinleşmek için kafamı Nehir'in olduğu odaya çevirip gözlerimi yumdum.

Dakikalar sonra doktor odadan yüzünde tebessümle çıkıp Asaf'a ve dayısına döndü. İkisi de fazlasıyla endişeli görünüyorlardı çünkü. "Hastamız nihayet uyandı. Durumu şimdilik iyi, hiçbir sorun görünmüyor şuan. Fazla yormamak ve kalabalık etmemek şartıyla görebilirsiniz. Geçmiş olsun."deyip uzaklaştıktan sonra Asaf, dayısı ve Ayla yenge beraber içeri geçtiler. Nehir'i görmek için sabırsızlanıyordum. Onlar çıktıktan sonra Nehir'in yanına gidip onu görecektim.

Yusuf abi ve Selim enişte, Asaf'lar Nehir'in odasına geçince herkesi alıp kafeteryaya geçmişlerdi. Bana sorduklarında ise canımın hiçbir şey istemediğini, oturup ayağımı uzatmak isterdiğimi belirterek reddetmiştim. Şimdi kafeteryaya geçip Semra hanım ve Yasemin'le karşılıklı oturup yüzlerine gülemezdim. Sahte de olsa yüzlerine bakıp tebessüm etmek çok zor geliyordu.

Telefonumun çalmasıyla bakışlarımı deminden beri baktığım kapıdan çekip telefonu çantamdan çıkardım. Hilal arıyordu... Hilal herkesin hastanede olduğunu öğrendiğinde ne kadar buraya gelmek istediyse de Selim enişte buna izin vermemişti. Yanına gidip birkaç saat önce geri gelmişti.

"Efendim canım."dedim telefonu açıp kulağıma götürürken.

"Orada durumlar nasıl Roz? Kız uyandı mı?"

"Evet canım yeni uyandı."

"Keşke ben de gelseydim ya, merak ettim sizi."dedi.

"Merak edilecek bir şey yok canım, burada her şey yolunda. Ben de birazdan Nehir'i görüp eve geçerim zaten. Yoruldum bugün. Eve geçip biraz uzanmaya ihtiyacım var. Sen nasıl oldun? Selim enişte biraz rahatsız olduğunu söyledi."dedim. Selim enişte gelirken Hilal'i sorduğumda bana biraz rahatsız olduğunu o yüzden de getirmediğini söylemişti.

"Öyle önemli bir şey değil. Sadece mide bulantım ve baş dönmelerim..."

"İlk aylar için normal bir şey değil mi bu? Yani doktorun yengeme de öyle söylediğini hatırlıyorum. Ama sen yine de bir doktora görün istersen." Ayağımı uzattığım yerden çekip indirdim yavaşça.

"Bir dakika Hilal!"dedim kenara bıraktığım değneği alırken. Nehir'in sesi odanın dışına kadar çıkıyordu. Bağırıyordu...

"Ne oldu Roz?"

"Hilal ben seni sonra arayacağım. Şimdi kapatmam lazım."deyip daha Hilal cevap vermeden telefonu kapattım. Kapı aralık olduğu için konuştukları net duyuluyordu.

"Bırak!!! İstemiyorum hiçbirinizi!! Yalnız bırakın beni!!" Nehir öyle bir bağırıyordu ki sesi odayı bırak tüm koridoru dolduruyordu. Değneğe tutunarak ayağa kalktım yavaşça. Birkaç adımla kapıya yaklaşıp durdum.

"Nehir yavrum yapma böyle kurban olduğum." Bu konuşan Asaf'ın dayısıydı. Sesi oldukça kötü geliyordu. Nehir neden onları görmek istemediğini söylüyordu ki? Üstelik bağırıp çağırarak...
İçeri girse miydim acaba? Ama bu onların aile meselesiydi... İçeri girmedim. Onlar beni görmese de ben Nehir'i yan profilden görebiliyordum. Kafası alnıyla beraber hepsi sargıyla çevrilmişti. Asaf ve Ayla yengenin yüzü olduğum tarafa dönüktü ama Nehir'den dolayı bu tarafa hiç bakmıyorlardı. Bakışları sürekli Nehir'in üzerineydi.

"Neden dayı? Hepiniz bırakıp gitmeyecek misiniz beni? Asaf abi de annem ve babam gibi bırakıp gitmedi mi?"dedi Nehir kafasını çevirip dayısına bakarken. O an Nehir'in yüzünü çok az da olsa görebilmiştim. Bakışlarımı Asaf'a çevirdim. Kafasını iki yana sallayıp Nehir'in elini tutacakken, Nehir elini çekip ona hiç bakmadı. Nehir onu annesi ve babası gibi kendisini bıraktığını söylüyordu. Asaf'ın bahçedeyken Nehir'i aksattım demesi, sürekli kendini suçlaması bu yüzden miydi? Buna bir şekilde ben de sebep olmuştum... Asaf benim yüzümden Amerika'ya gitmişti.

"Biliyorum sadece bana acıdığınız için yanımda durmak istiyorsunuz ama siz de bir gün beni bırakıp gideceksiniz..."derken sesi sona doğru kısılmıştı. Sesinden de anlaşılıyordu ki söyledikleri daha çok onun canını yakıyordu. Aslında onu çok iyi anlıyordum. Bu duyguların çoğuğunu ben kendim de yaşamıştım. İnsanın en yakını bile olsa başkasına muhtaç olması tarif edemeyeceğim kadar berbat bir durumdu. Dudağımı ısırıp içimde oluşan ağlama isteğini bastırmaya çalıştım ama gözlerimdeki yaşlar hemen firar edip yanaklarımdan süzülmüşlerdi.

Ayla yenge Nehir'in sözleriyle kendini tutamayıp ağlamaya başlamıştı. "Kızım biz seni hiçbir zaman bırakmayacağız. Sen bize annenin emanetsin. Sen bize ondan kalan son hatırasın..."dedi yatağın uc kenarına otururken. Asaf ise Nehir'in bütün çabalarına rağmen kollarını ona sarıp sarılmaya çalıştı.

"Özür dilerim... Seni yalnız bıraktığım için çok özür dilerim abim... Ama bundan sonra söz seni bir daha asla yalnız bırakmayacağım. Hem bu sefer..."daha sözünü tamamlamadan Nehir onu kendinden itmeye çalıştı.

"Bırak istemiyorum!! Hiçbirinizi istemiyorum."deyip kendini geri çekmeye çalıştı.
Nehir kendini geri çekmeye çalıştıkça Asaf onu daha çok sarıp sarmalıyordu. Ayla yenge Nehir'i sakinleştirmek için kalkarken bu sefer bakışları benim olduğum tarafa kaymıştı.

"Ela..."demesiyle, Nehir çırpınmaya son verip Asaf ile birlikte bana doğru döndüler. Dolan gözlerimi hızlıca silip belli belirsiz gülümsemeye çalıştım.
Aslında nasıl bir tepki vereceğimi ya da Nehir'in beni görünce nasıl bir tepki vereceğini bilmemek beni endişelendirmişti. Çünkü Nehir'in beni görünce kaşları garip bir şekilde çatılmıştı. Bakışları yavaşça beni süzmeye başladı. Gözleri en son elimdeki değneğe ardından da ayağımdaki atele değince çatık kaşları düzelmeye başlamıştı.

Sanırım Asaf'ın sürekli ona bahsettiği kızın ben olduğumu şimdi anlamıştı...

"Ela'cım girsene içeri"dedi Ayla yenge gözlerindeki yaşları silip gülümsemeye çalışırken. Kafamı sallayıp gülümsemeye çalışırken adımlarımı yavaşça Nehir'e doğru yönlendirdim. "Geçmiş olsun."dediğimde kafasıyla teşekkür edip sessizleşti.
Asaf'ın dayısı ayakta beklediğimi görünce hemen oturduğu koltuktan kalkıp, "Kızım gel buraya otur ayakta bekleme."dedi. Tebessüm edip ardından da teşekkür ederek gösterdiği yere oturdum. Odada derin ve insanın içini nahoş eden bir sessizlik meydana gelmişti.

Demin bağırıp çağıran Nehir'in aksine şimdi hiç konuşmayan, sessizce parmaklarıyla oynayan bir Nehir vardı karşımda. Arada bir gözleri bana kayar gibi olup ardından hemen parmaklarına çeviriyordu. Biraz utangaç mı yoksa beni ilk defa gördüğü için mi böyle davranıyordu anlayamadım. Ayla yenge ve abisi Nehir'in sakinleştiğini gördükleri için sessizce onu izliyorlardı. Asaf ise bir bana bir Nehir'e bakıp duruyordu.

"Hadi abi biz biraz çıkıp hava alalım. Asaf ve Ela burada Nehir'in yanında. Hem doktor fazla kalabalık etmeyin demişti."dedi Ayla yenge ortamdaki sessizliği bozarak. Aykut amca kafasını sallarken Ayla yengeyle birlikte odadan çıkıp kapıyı arkalarından kapatmışlardı. Odada üçümüz kaldığımızda derin bir nefes aldım. Ayla yenge ve Aykut amcanın odada olmasından mı yoksa Nehir'in içinde olduğu sessizlik mi beni germişti anlamadım. Asaf'ın annesine bakıp bir şeyler mırıldandığını görmüştüm. Belki de bizim Nehir'le yalnız kalıp daha rahat konuşacağımızı düşünerekten annesini ve dayısını çıkarmıştı. Hoş, böylesi daha iyiydi. Ayla yengeden değil de Aykut amcadan dolayı pek rahat hissetmemiştim.

Bakışlarımı Nehir'e çevirdiğimde mavi gözleriyle karşılaştım. Gökyüzünü andıran mavi gözleri, simsiyah kaşları vardı. Kafasını çepeçevre saran sargı sanki güzelliğine güzellik katmıştı.
Açıkçası ondan bahsettiklerinde daha büyük birini görmeyi beklemiştim. Lakin Nehir taş çatlasa 16-17 yaşlarında ya vardı ya yoktu...

"Sizi çok önceden tanıştırmak istemiştim ama tanışmanızın böyle olacağını hiç düşünmemiştim." Asaf'ın konuşmasıyla bakışlarım kısa bir anlığına ona kayıp ardından yeniden Nehir'e döndü. Onunla ne konuşacağımı daha doğrusu nasıl söze gireceğimi bilemiyordum.

"Nehir sana hep bahsettiğim biri vardı ya, işte o Ela bu Ela..."dedi Asaf ikimizden ses çıkmayınca. Nehir kafasını biliyorum dercesine sallayınca bakışlarımı birkaç saniyeliğine Asaf'a kaydırdım.

"Asaf sana benden bahsetmiş ama bana senden hiç bahsetmemişti."dedim gözlerimi Asaf'a devirerek.
Kafasını iki yana sallayıp yatağın etrafında dolanarak yanıma geldi. Yatağın kenarına oturup elimden tuttu. "Güzelim hatırlatırım o zamanlar hep benden kaçıyordun."dedi göz kırparak. Hafif gülümseyip kafamı sallayarak onu onayladım. Ben hep kendimi ondan uzak tutmaya çalıştığım için bizi tanıştırmaması gayet doğaldı. Nehir'in bakışları ikimizin birleşen ellerine kayınca dudağında ufak bir gülümseme belirmişti. Bu da demek oluyordu ki bizim birleşmemiz onu mutlu etmişti. Bizim ona baktığımızı görünce hemen dudağındaki gülümsemeyi silip tekrar donuk bir ifadeye bürünerek bakışlarını cama çevirdi. Asaf Nehir'in tekrar somurtup ondan yüz çevirdiğini görünce üzülmüştü. O Nehir'i üzgün görmeye dayanamadığı gibi ben de onu üzgün görmeye dayanamıyordum. Elini sıkıp gözlerimi kırptım. Bu, geçecek, artık yanındayım demek oluyordu ve Asaf bunu anlıyordu.
Telefonu çalmaya başlayınca üzgün bakışlarını çekip telefonu ceketinin iç cebinden çıkardı. "Bu telefona bakmam lazım. Ben birazdan dönerim."deyip ayağa kalktı. Nehir'in bakışları camda olsa da ona yaklaşıp alnından öptükten sonra çıktı. Nehir yine tepkisiz kalmıştı.

"Nehir..."dedim kısa bir süre sonra, elinden tutarak.
Kafasını camdan alıp bana baktı. "Asaf'a kızgınsın biliyorum... ama kızman gereken kişi o değil, benim."dediğimde simsiyah kaşları aniden çatılmıştı. "Ben kendime de, Asaf'a da, istemeden de olsa sana da zarar verdim. Asaf benim yüzümden Amerika'ya gidip aylarca dönmedi. Eğer birine bağıracak, birine kızacaksan o kişi benim..."dedim. Gözleri boğulanırken derin bir iç çekip eliyle yüzünü sıvazladı. Bu konuda hassas olduğu belli oluyordu. Çünkü ağlamamak direndiğini görebiliyordum. "Asaf'ın eskisi kadar sana zaman ayırmadığını düşündüğün için ona kızgınsın anlıyorum ama ona kızma lütfen! Asaf sana senin düşündüğünden daha fazla değer veriyor. Onunla aranızdaki bağı bilmiyorum ama Asaf'ın sana ne kadar değer verdiğini bugün kendi gözlerimle görüp şahit oldum."dedim elini hafif sıkarak. Aslında onu çok iyi anlıyordum. İnsanın çok değer verdiği birisi bir anda onunla diyaloğu kestiğinde artık onun gözünde kendinin değersizleştiğini hissedersin. Bunu istemeden veyahut farkında olmadan yaptığını anlasan da yine aynı düşüncede kalırsın. Çünkü o insanların davranış ve tutumları seni o düşünceye itekler. Bu ister arkadaşın ister kardeşin olsun, sevdiğin ve sevildiğin herhangi biri tarafından değersiz hissettirildiğin an içinde bir kopukluk oluşur. Özellikle de bizim gibi hassas insanlarda... O yüzden Asaf'ın Nehir'e eskisi kadar ilgi göstermemesi Nehir'de küçük bir travma yaratmıştı.

Kirpikleri arasından akmasını istemediği yaşlar yanaklarından süzülünce yerimden kalkıp yatağa tutunarak yanına oturdum. Ellerinden tutarken gözlerine bakıyordum. "Bundan sonra eğer sen de kabul edersen seninle arkadaşı olmak isterim. Asaf kadar olmasa da ben de iyi bir arkadaş sayılırım."dedim göz kırpıp gülümseyerek. Amacım onu biraz olsun gülümsetmekti. Yüzünde ufak da olsa bir gülümseme belirince ona biraz yaklaşıp sarsmayacak bir şekilde sarıldım. "Hem belki biz ikimiz daha iyi anlaşırız, öyle değil mi?"dedim geri çekilirken. Sessiz kaldı. Ama yüzündeki o ufak gülümsemesi hâlâ yerindeydi. "Sen benim için arkadaştan öte bir kardeş gibi olacaksın."dedim. Asaf için değerli olan benim için de çok değerliydi... Yüzüne baktığımda yorgun düşen göz kapaklarının kapanmak üzere olduğunu gördüğumde yavaşça yerimden kalktım. Doktor dinlenmesi gerektiğini söylediği için onu yalnız bırakmak istedim.

"Hadi sen şimdi biraz uyu dinlen ben dışarıda olacağım."dedim. Dinlenmesi için onu yalnız bırakıp odadan çıktığımda Asaf'ın telefon konuşmasını bitirip bana doğru geldiğini gördüm.

"Ne oldu güzelim?"dedi yanıma varırken.

"Yok bir şey. Nehir biraz yorgundu, uyuyup dinlensin diye çıktım."dediğimde kafasını tamam anlamında salladı. Birkaç saniye sonra elini belime yerleştirip beni kendine doğru çektiğinde bir an afallasam da bizi gören oldu mu diye hemen etrafa bakındım. Neyse ki etrafta kimse yoktu. Herkes kafeteryaya geçmişti. Yanlızlığımızdan istifade kafamı göğsüne yaslayıp kokusunu içime çektim.

"İyi misin?"diye sordum kafamı göğsünden kaldırıp gözlerine bakarken. Nehir'in uyandıktan sonra ona karşı soğuk tutumu onu fazlasıyla üzmüştü, bunu biliyordum.

"İyiyim. Sen yanımda oldukça ben hep iyiyim."deyip kafamı göğsüne yasladı tekrar.

"Bundan sonra ben hep senin yanındayım ve ikimiz Nehir'i hiç yanlız bırakmayacağız."diyerek göğsüne daha çok sığındım. Biraz sonra dudaklarını saçlarımda hissettim.

Bir bölümün daha sonuna geldik, lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayalım.💞💞😍😍

Loading...
0%