@zozanli
|
Keyifli okumalar 💞
Şuan karşımda şaşkın bir ifadeyle yüzüne baktığım kişi annemdi, Zühre annem. Ama onun burada bu evde ne işi vardı? Asaf'ın tüm ısrarlarıma rağmen söylemediği sürprizi annem miydi? Ama bu çok güzel bir sürprizdi! Annemi günler sonra tekrar görmek beni çok mutlu etmişti. "Annem!"dedim ona sarılırken. Kollarımı boynuna dolayıp sıkıca sarılırken annem de gülümseyip sarılışıma hemen karşılık vermişti. "Çok özlemişim seni."deyip geri çekilerek dudaklarını alnıma bastırdı. Ben de onu çok ama çok özlemiştim. Babam, abim, ablam, yengem ve yeğenlerim, hepsini çok özlemiştim. Onlarda gelmişler miydi acaba? Daha düşüncem tam bitmeden Ece'nin annemin arkasından bize doğru geldiğini görmemle yüzümdeki gülümseme büyümüştü. "Halam geldi!!"deyip bana koştu. "Yavrum dur, yavaş düşeceksin."dedi Ece'nin kolundan tutup durdururken. Fakat Ece kolundan çıkıp dizlerime yapışmıştı. Tam dengemi sağlayamadığım için sendelesem de Asaf elini belime koyup dengemi sağlamamı sağladı. Annem kolundan tutup çekecekken onu kafamla durdurdum. "Miniğim çok özledim seni. Sen de özledin mi halayı bakalım?"dedim tek gözümü kırparak. Eğilemediğim için saçlarını okşayıp çenesinden tutarak bana bakmasını sağladım. Kafasını evet anlamında sallayıp, "hala biliyor musun, biz artık..."daha sözünü bitirmeden annem araya girip kendine çekti Ece'yi. "Kızım içeride konuşursunuz, hadi bırakalım da şimdi halan içeriye geçsin."dedi. Bakışlarım bir Asaf'a bir anneme kaydı. "Anne burası kimin evi? Dahası da siz burda ne yapıyorsunuz ve ne zaman geldiniz?"deyip anneme soru soran gözlerle baktım. İstanbul'a geldikleri gibi hemen benim yanıma gelirlerdi. Aslında İstanbul'a son iki yıldır sadece benim için geliyorlardı. O yüzden onları burada görmek beni şaşırtmıştı. Asaf'ın da annemlerin burada neden bulundukları gerçeğini bildiğini tahmin ediyordum. Beni buraya zaten o getirmişti. "Kızım içeriye geçelim konuşuruz bunları, şimdi ayakta bekleme."dedi geçmem için yol verirken. Bakışları Asaf'ı bulduğunda tebessüm edip onu da içeri buyur etti. Annem Ece'nin elini tutmuş önde ilerlerken bizde onların peşinden gidiyorduk. Holü geçip salona geçerken içerde kimsenin olmadığını gördüm. Bakışlarım etrafta babamları arıyordu aslında. Gözüm bu sefer bakışları bir çerçeveye takılan Asaf'a kaydı. Baktığı fotoğraf benim ilk yürüdüğüm zamanlardaki çekilen bir fotoğrafımdı. "O gün ilk defa ayaklarımın üzerinde durabildiğim gün olmuştu."dedim ikimizin duyacağı bir şekilde. Gözleri önce fotoğrafı ardından tekrar beni bulunca derin derin nefes alışını gördüm. Birkaç saniye sonra kollarını beni sarmak için kaldırdığında annemi işaret edip durdurdum. Annem daha dönüp bize bakmadan adımlarımı onun gittiği yöne yönlendirdim. Asaf da hemen peşimizden geliyordu. Bahçeye çıktığımız gibi 'iyi ki doğdun Ela, iyi ki doğdun Efe' sözleriyle adımlarım yerinde duraksamıştı. Bu gün benim, yani bizim Efe'yle doğduğumuz gündü. İkimizin doğum günüydü. Bu gün bizim Efe ile kardeş olduğumuz gündü... Ben bu günü nasıl hatırlamamıştım? Bir önceki doğum günümüzü de hatırlamamıştım ama o zamanlar şimdiki gibi değildi. O zamanlar ailemden kopmuş, yeni bir aileye alışmaya çalışıyorum ve mutsuzdum... Ama şimdi öyle değildi. Mutluydum, hem de her şeyden çok. Gözlerim mutluluktan dolarken bakışlarımı herkesin üzerinde tek tek gezdirdim. Herkes buradaydı, tüm ailem... Hatta Hakan abiler, Emir, Dua ve Ömer de gelmişlerdi. Aslında sevdiğim herkes bir aradaydı, bir tek kişi dışında. Nehir! "İyi ki doğmuşsun ikizim." Efe herkesten ayrılıp tam önümde durmuştu. "Sen de iyi ki doğmuşsun ikizim."diyerek gülümsedim. Kollarımı boynuna dolayarak sıkıca sarıldığımda abim ve ablam da hemen ikimize birden sarılmışlardı. Onlardan ayrıldıktan sonra herkese tek tek sarılıp öptüm. Babamların ne zaman geldiklerini, neden bu evde olduklarını hepsini annem bir bir anlatmıştı. Annemler iki gün olmuştu İstanbul'a geleli ve artık temelli burada kalacaklardı. Hem abimin işinden dolayı hem de artık ayrı kalmaya dayanamadıkları için. Bu bugün aldığım en güzel haberdi. Artık onları istediğim zaman görür istediğim zaman yanlarında kalırdım. "Artık sarılmalarınız bittiyse pasta kesme işlemine geçelim." Hilal'in sesiyle herkes dönüp ona bakmış hemen ardından gülümsemişlerdi. Hilal'in aşermesi çok çabuk başlamıştı sanırım. "Haydi o zaman doğum günü gençleri sizleri şöyle alalım. Burada hamile bir kadın var, onu bu kadar bekletmemiz hiç uygun değil."dedi Sevda abla kolunu Hilal'e sarıp gülümserken. Hilal Sevda ablanın sözlerinden sonra hemen kızarmıştı. Eğer sadece genç kısmı olsaydı bu kadar utanıp kızarmazdı. "Ama ben sana hediye almadım ki."dedim Efe'ye bakıp dudağımı büzerek. Doğum günümüzün bugün olduğunu hatırlamadığım için hediye de almamıştım. Gülümseyip cebinden çıkardığı küçük paketi bana doğru uzattı. "Sen hatırlamamış olabilirsin ama ben bu günü asla unutmam. Sen tam da bugün başımın küçük bir belası olarak gelmişsin."dedi göz kırpıp gülerek. Herkes dediğine gülerken elinden paketi alıp gözlerimi devirdim. Yine her zaman yaptığı şakayı yaparak beni kızdırtmayı başarmıştı. "İyi ki başının belası olmuşum o zaman!"dedim. Kaşlarımı havalandırıp yüzüne baktığımda beni kendine çekip şakağımdan öptü. Beni nasıl kızdıracağını bildiği gibi nasıl da sakinleştireceğini biliyordu. Bana sarıldığı gibi öfkem yok olup gitmişti. "Hediyeni açmayacak mısın?"dediğinde kafamı aşağı yukarı sallayıp geri çekildim. Paketi açtığımda içinden küçük bir kutu çıkmıştı. Kutuyu açıp baktığımda ise gözlerim kocaman açılmıştı. Bu benim en sevdiğim yazarın imzalı romanıydı. Ben bu romanın tüm serilerini okumuş geriye sadece bunu bırakmıştım. Onu da okuyup bitirmeye kıyamıyordum. "Efe çok teşekkür ederim. Bu benim için çok kıymetli."dedim ona tekrardan sarılırken. "Senin hediyeni en kısa vereceğim bende." Kulağına fısıldadığımda gülümsemişti. "Sen kendin benim için bir hediyesin ikizim"dedi o da kulağıma doğru. Gülümseyip elini sımsıkı tutmuştum. O da benim için en güzel hediyeydi. Efe'den sonra annem, babam, Nalan anne, Metin baba, abim, ablam, Yusuf abi, Hilal ve diğer herkes tek tek hediyelerini vermişlerdi. Geriye sadece Asaf kalmıştı. Ben en çok onun hediyesini merak ediyordum aslında. Bugün benim doğum günüm olduğunu biliyordu ve herkesle birlikte bana sürpriz yapmışlardı. Bakışlarım ona kayınca gülümsemiş hemen yanında duran Ömer'i kolundan destekleyip yanıma doğru gelmişlerdi. Ömer her iki elini arkasında tutmuş bir şey saklamaya çalışıyordu. Tam önümde durunca hafif eğilip saçlarından öptüm. Gözüm arkasında tuttuğu kağıda değmişti. "Doğum günün kutlu olsun Ela abla."diyerek arkasında sakladığı kağıdı çıkartıp bana uzattı. "Bu senin için."dediğinde mutluluktan kalbimde kelebekler uçuştu. "Ömer senin için kaç gündür o resmi çiziyordu. Demek ki doğum gününde vermek nasipmiş."dedi Dua gülümserken. Gülümseyip bir kez daha Ömer'in saçlarından öptüm. Elindeki kağıdı alıp baktığımda ise kalbimin mutluluktan titrediğini hissettim. Ömer'im benim için resim çizmişti. Bir kız ve bir çocuk vardı resimde. Resimdeki kızın ben olduğumu eline çizdiği değnekten anlamıştım. "Ömer'im bu hayatımda aldığım en güzel ve en özel hediye."dedim elimdeki resmi göstererek. "Bunu alıp odamın baş köşesine asacağım."dediğimde Ömer'in de gözleri parlamıştı. Sanırım verdiği hediyeyi beğenmeyeceğimi sanmıştı. Oysa ondan gelecek her şey benim için çok özeldi. Pasta kesildikten sonra büyükler içerde, biz gençler de bahçede oturmuştuk. Çocuklarla ise üst katta Zehra ve Ayşe ilgileniyorlardı. Mert abi ve Yusuf abi arasında oturmuş tabağımdaki çikolatalı pastadan yiyiyordum. Ben çikolatalı Efe de muzlu pasta sevdiği için pastamız hem çikolatalı hem de muzlu yapılmıştı. Bakışlarım sağ çaprazımda oturan Asaf'a kaydığında yanında oturduğu Emir ve Yılmaz'la bir şeyler konuşup güldüğünü gördüm. Birkaç saniye bakışlarım onda kalsa da kimse fark etmesin diye hemen kafamı tabağıma indirmiştim. Biraz sonra Yusuf abi kolundaki saate bakıp ardından bana döndü. Kalkacak gibi duruyordu. "Ela'm tekrar iyi ki doğdun. Nice güzel günlerin, olsun."dedi eliyle yüzümü avuçlarken. Elimdeki tabağı masaya bırakacağım sırada Mert abi hemen elimden alıp masaya bırakmıştı. "Sağol abim, nice güzel günlerimiz olsun, hep birlikte olduğumuz güzel günlerimiz."dedim elimi yanağımdaki elinin üzerine bastırarak. Gülümseyip beni kendine çekerek saçlarımdan öptü. "Benim şimdi kalkmam gerekiyor güzelim."derken kafamı kaldırıp yüzüne bakmıştım. Gitsin istemiyordum. Amerika'ya gidecekti ve oraya gittiğinde çok üzülecekti. Ama ona gitme de diyemiyordum. "Güzelim haberleşiriz merak etme. Hem ben seni hep ararım zaten."dedi benim yüzümü astığımı görünce. "Biraz daha kal abi ya! Hem daha erken."dediğimde gülümseyip bu sefer alnımdan öptü. "Ela'm havaalanına gidip işlemlerimi halledene kadar anca yetişirim." "O zaman ben de seninle havaalanına kadar geleyim."deyip ayağa kalkacakken omuzundan tutup engelledi beni. "Hiç gerek yok güzelim, Asaf ve Selim benimle gelecekler zaten. Hem önce şirkete uğramamız gerekiyor. Şimdi seni peşimden oralara kadar sürüklemeyelim."dedi. Ne kadar ısrar ettiysem de abim kabul etmemişti. En son pes edip kabullenmek zorunda kaldım. Peki abi dediğimde bana sarılıp ardından herkesle vedalaşıp gitmişlerdi. Yusuf abiler gittikten birkaç saat sonra herkes yavaş yavaş dağılmıştı. Sadece babaanne, Metin baba, Nalan anne, Hilal ve Emir kalmışlardı. Zaten Dua ve Ömer daha abimler çıkmadan önce gitmişlerdi. Gitmelerini her ne kadar istemesem de Ömer'in dinlenmesi ve daha fazla kalabalığın içinde kalmaması gerektiği için pek de ısrar edememiştim. Abim, Efe ve Emir kendi aralarında sohbet ederlerken, Hilal uzanmak istediğini, Seren yenge ise Yiğit Ali ağladığı için onu emzireceğini söyleyerek içeri geçmişlerdi. Ablam desen yaklaşık bir saattir hiç görünmüyordu. Yavaş yavaş yürüyüp bahçede bir kaç tur atıktan sonra yorulmuştum. Abimlerin sohbeti hâlâ devam ettiği için yerimde duraksayıp elimdeki değneğe daha sıkı tutundum. Şimdi hiç onların sohbetine katılmak istemiyordum. İçerisi de beni sarmayacağı için adımlarımı yavaşça arka bahçeye doğru yönlendirdim. İlk bulduğum yere oturacaktım hemen. Çünkü bileğimdeki sancı giderek artmaya başlıyordu. Arka bahçeye gittiğimde ilk gözüme çarpan biraz uzakta ağaçların altında oturan ablam olmuştu. Gözden kaybolduğundan beri orada mı oturuyordu? Oraya kadar yürümek ayağımdaki sancıyı artıracak olsa da adımlarımı oraya doğru sürükledim. Beni daha fark etmemişti. Telefonunda her neye bakıyorsa ilgisini ona vermişti. "Ne yapıyorsun burada tek başına?"diyerek ilgisini üzerime çektim. Telefonunu yanına bırakıp kafasını bana çevirmişti. "Hiç..." Kafamı anladım der gibi sallayıp ağacın gövdesine tutunarak oturmaya çalıştım. Ama ablam hemen ayaklanıp kolumdan tutarak oturmama yardım etti. Ayağımı uzattım ve yavaşça ovmaya başladım sancısı biraz dinsin diye. "Acıyor mu?"dediğinde kafamı sallayıp biraz dedim. "Krem getireyim ben"deyip ayağa kalkacakken kolundan tutup izin vermedim. "Gerek yok abla geçer birazdan." Bu sefer oturup ayağımı kucağına koyarak ovmaya başladı. Ayağımı yavru bir kuşu okşar gibi hassas bir şekilde ovarken sessizleşmişti. Oysa ablam böyle değildi. Yan yana geldiğimizde bazen sabahlara kadar oturup konuştuğumuz, güldüğümüz oluyordu. Ama şimdi yan yana geldiğimizde doğru düzgün konuşmuyorduk bile... Bu, ben Nalan annelerle gittiğim ilk günden beri hep böyleydi. Neden böyle davranıyordu gerçekten anlamıyordum. Bana karşı sevgisi azaldı desem, bu öyle bir şey de değildi. Çünkü ne zaman bana sarılsa içinde bana olan sevgiyi hissedebiliyordum. Hele yoğun bakımdan çıktığım gün bana öyle içten sarılmıştı ki... Benimle konuşmaktan kaçmasının nedeni neydi peki? "Abla sana bir şey sorabilir miyim?"dedim derin bir sessizlikten sonra. Bakışlarını ayağımdan çekip yüzüme baktı. "Tabii, seni dinliyorum." Ne soracağımı merak eder gibi gözlerini üzerimde gezdirdi. "Beni eskisi gibi sevmiyor musun artık!"dediğimde bileğimdeki eli aniden durmuştu. Öyle olmadığını biliyordum ama yine de sorup içimdeki kuşkuyu yok etmek istedim. "Neee?"dedi kaşlarını çatarak. Ardından hemen kaşlarını düzeltip, "neden bunu söyledin şimdi? Böyle bir şey nasıl düşünebilirsin? Benim sana ne kadar değer verdiğimi bilmiyor musun?"dedi. Bu söylediğim onu incitmişti. Alındığını belirtir gibi yüzüme baktı. Onu incitmek gibi bir niyetim yoktu ve asla olamazdı da. Ben sadece bana neden öyle davrandığını merak ediyordum... "Evet biliyorum. Ama eskisi gibi olmadığını da görüyorum abla. Evden ayrıldığımdan beri sanki benden kaçıyor gibisin..."dediğimde sessizleşmişti. Sanki sözlerime verecek bir cevabı yokmuş gibi içindeki düşüncelere kapılmıştı. "Yok öyle bir şey. Ben yine eskisi gibiyim, değişen hiçbir şey yok."dedi bir süre sonra. Bakışlarını hiçbir şekilde sabitlediği ayağımdan çekmemişti. "Sen yine eskisi gibisin, öyle mi? Abla yapma Allah aşkına!" Derin bir nefes alarak kaçırdığı bakışlarını yüzüme yavaş yavaş kaldırdı. "Aramıza mesafeler girdiği için benim değiştiğimi düşünmüş olabilirsin ama öyle bir şey yok." Sözlerinin aksine bakışları ne kadar değiştiğini gösteriyordu. Ablam her ne kadar yok öyle bir şey dese de vardı öyle bir şey ve ben bunu bugün öğrenecektim. "Sorun mesafeler değil abla... Sorun senin kendini benden uzaklaştırmak istemen. Abim ve Efe ile de aramızda mesafeler vardı ama ne abimle ne de Efe'yle aramıza mesafeler girmedi. Abim benden hiçbir zaman sevgisini esirgemedi, Efe de aynı şekilde... Ha, Efe ilk başta tavır koymuştu evet. Ama içindeki her şeyi yüzüme yüzüme söyledi. Hatta çok da ağır cümleler kurdu. Kurduğu cümleler beni incitmişti, hemde çok... Ama bunu içinde tutmak yerine yüzüme söylemesi aramızın bozulmasına izin vermedi. Sonrasında o beni anladı ben onu... " Kafasını hiç kaldırmadan söylediklerimin hepsini derin bir sessizlik içinde dinlemişti. Ayağımı parmakları arasından çekip ona biraz daha yaklaşarak elini tuttum. "Abla bana sorunun ne olduğunu söyler misin lütfen! Niye bunca zaman kendini benden uzak tutmaya çalıştın ve hâlâ uzak tutmaya çalışıyorsun? İstemeden seni üzecek bir şey mi yaptım? Eğer öyle bir şeyse, eğer seni istemeden de üzmüşsem çok özür dilerim abla. Ben seni bile isteye asla üzmem... Ben senin artık bana uzak davranmana dayanamıyorum."derken gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Kafasını kaldırınca gözlerimdeki yaşları görmesiyle ellerini ellerimin arasından çekip yüzümü avuçladı. Onun da gözlerinden yaşlar inmeye başlamıştı. "Hayır... Sen beni asla üzmedin. Hem öyle bir şey olsaydı da ben sana asla kırılmazdım. Ama..."deyip sustu. Gözlerinden birbiri ardına yaşlar süzüldü. "Ama?"dedim ben de onun gözlerindeki yaşları silerken. "Ama ben senin yüzüne baktıkça hep kendimi suçlu hissettim. Senin hayatını mahvedenlerden biri de benim Ela... Eğer ben hasta olmasaydım belki de sen onca zaman ailenden uzak kalmazdın..."deyip kafasını eğeceği anda çenesinden tutup izin vermedim. Nasıl böyle düşünebilirdi? Burada en suçsuz, en masum o iken bunu nasıl düşünmüştü? "Bunun için miydi kendini hep benden uzak tutmaların?"dediğimde kafasını çeviremese de bakışlarını yere indirmişti. "Abla sen bunu nasıl düşünebilirsin? Sen kendini nasıl suçlarsın böyle bir konuda? Sen bilmiyor musun benim en büyük şansımın sen olduğunu? Sen olmasaydın belki ben bu kadar güzel, beni bu kadar çok seven bir ailede büyüyemezdim... Belki de sadece mecbur kaldıkları için bakımımı üstlenen sevgisiz bir ailede büyüyecektim..."dedim. Yerdeki bakışlarını yavaşça yüzüme doğru kaldırdı. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Beni hiç suçlamıyor musun? Şimdiye kadar bana hiç mi kızmadın?" Kafamı hızlıca iki yana salladım. Öyle bir şey mümkün müydü? Bunu hiçbir zaman düşünmemiştim. Bu akımın ucundan bile geçmemişti. Ben onu nasıl suçlayabilirdim ki? "Ben seni niye suçlayayım abla? Evet, sana kızdım. "Seni çok üzdüm değil mi?"dedi gözlerini silerken. Parmak ucumu gösterip, "bu kadar" dedim gözlerimi kısıp gülümseyerek. Burukça gülümsedi. "Ama bundan sonra yine eskisi gibi olacağız değil mi?"dediğimde elimden kavrayıp gözlerini evet anlamında kapatıp açtı. "Hatta eskisinden çok çok daha yakın."dedi. Hah! Şimdi eski ablam bana geri dönmüştü. Artık tam anlamıyla mutluydum. "Evet abla ya! Eskiden bana özel konularını hiç anlatmıyordun zaten, tam bir kara kutu gibiydin. Artık bundan sonra anlatırsın değil mi?"diyerek kaşlarımı havalandırıp şirince gülümsedim. Küçük bir serzenişte bulunmuştum ama aslında bilmek istediğim sadece ablamın Emir'e karşı bir şey hissedip hissetmediğiydi. Ya da Emir'in onu sevdiğini bilip bilmediği... "Ben mi kara kutu gibiydim? Yoksa her şeyini benden gizleyen sen mi?"dediğinde bir an ne diyeceğimi bilemedim. Ben ona Özgür'ü ve Seren yenge ile yaşadığımız tatsızlığı anlatmamıştım sadece. Ben konuyu Emir ile ona götürmeye çalışırken o konuyu bambaşka bir yere çekmişti. "Abla benim öyle bir özelim yoktu ki. Olsaydı anlatırdım sana." Benimle ilgili konuyu kapatmaya çalışıp ona ve Emir'e getirmek istiyordum konuyu. "Yoktu, öyle mi? Peki Özgür?" "O hiç olmaması gereken bir şeydi. Yani öyle anlatmaya değer biri değildi. O yüzden de hiç anlatma gereği duymamıştım. Zaten öncesinde de öyle özel dediğim biri hiç olmamıştı." Özgür benim için gerçekten de çok yanlış bir isimdi. Keşke hiç hayatıma dahil olmasaydı. "Tamam onu anladım. Peki şimdi? Şimdi anlatmaya değer biri varmı burada?"dedi elini kalbimin üstüne koyarak. Gülümseyip elimi elinin üzerine koydum. Asaf'ı düşününce yüzümde kendinden bir gülümseme beliyor ve onu düşünmeye devam ettikçe daha da büyüyordu. Şimdi olduğu gibi... "Böyle gülümseyip kızardığına göre var öyle biri."dediğinde kafamı salladım. Asaf'ı, Asaf'a nasıl aşık olduğumu, onun beni kazanmak için her yolu denediğini ve sonunda da kavuştuğumuzu ablama bir bir anlatmak istiyordum. "Kimmiş benim kardeşimin gönlünü fetheden bu beyefendi?"dedi elini yanağıma koyup kaçırdığım bakışlarımı kendisine çevirirken. Derin bir nefes alıp, "Asaf."dedim. "Murat amcanın oğlu?" Bana soru soran gözlerle bakınca gözlerimi evet anlamında kapatıp açtım. "Peki o?"deyince, ona her şeyi tüm ayrıntılarıyla bir bir anlatım. Sözlerimin sonunda kollarını boynuma sarıp bana sıkıca sarılmıştı. "Onu fazlasıyla uğraştırmışsın."dedi geri çekilip gülümserken. "Ama sizin adınıza çok sevindim. Umarım çok çok çok mutlu olursunuz..." Bu sefer her iki eliyle yanaklarımı avuçladı sevgiyle. "Biliyor musun? İkiniz çok güzel görünüyorsunuz yan yana" "Abla ya! Konuyu nasıl bana çevirdin anlamadım. Aslında ben senin hayatında biri varmı diye soruyordum." Geri çekilip gözlerimi devirdim. Gülümsedi. "Abla hadi söyle, varmı özel biri burada"dedim aynı onun gibi elimi kalbinin üzerine bastırarak. Biraz duraksayıp kafasını evet anlamında salladı. "Emir mi?"dedim hemen. Emir ablama aşıktı evet, ama bugün ablamın da ona aşkla baktığına şahit olmuştum. "Sen Emir olduğunu nereden biliyorsun?"diye sordu şaşkınca. Bu hali beni gülümsetmişti. "Kardeşinden hiçbir şey kaçmaz ablacım." Göz kırpıp yanağından makas aldıktan sonra değneğime uzandım. Ben almak istediğim cevabı almıştım. Devamını sonra konuşacaktım onunla. "Hadi kalk abimlerin yanına geçelim."dediğimde, önce kalkmama yardım edip ardından değneği elime verdi. Yavaş yavaş abimlerin yanına geçerken bana Emir'i nereden bildiğimi sorup durması beni iyice keyiflendirmişti. "Bu gece burada kalıyorsun değil mi?"dedi biz daha abimlerin yanına varmadan önce. Kalmayı çok isterdim ama bugün olmazdı. Bugün kalamazdım. "Maalesef abla... Çok isterdim ama bugün kalamam. Bugün eve gitmem lazım." Bugün benim doğum günüm olduğu gibi Ela'nın, yani ablamın öldüğü gündü. Bugün eve gitmem gerekiyordu. Çünkü Nalan anne ve Metin baba bugün mutlu oldukları kadar üzgünlerdi de. "Niye? Ne güzel bu gece hep beraber olurduk. Hem sana anlatmak istediğim bir şey var." "Haklısın çok güzel olurdu. Ama bugün Ela'nın ölüm yıl dönümü, yani ölen ablamın. O yüzden de Nalan anne ve Metin babayı yalnız bırakmak istemiyorum. Hem zaten Yusuf abi de gitti. Onun için bugün eve geçsem daha iyi olur."dediğimde anladığını belirtir gibi kafasını salladı. "Üzülme abla artık buradasınız zaten. İstediğim zaman gelir istediğim zaman kalırım. Hem sen de istediğin her an yanıma gelirsin."dedim. Çünkü söylediklerimden sonra birden yüzü düşmüştü. "Hayır canım, sadece ablana üzüldüm. Annem onun hikayesini anlatmıştı bir ara. Şimdi de ölüm yıl dönümü olduğunu söyleyince üzüldüm." Yanıma biraz daha yaklaşıp kolunu omuzuma sararak tebessüm etmişti bir süre sonra. "Doğru diyorsun. Bugün Nalan teyze ve Metin amcayı hiç yanlız bırakma. Onların en çok bugün sana ihtiyaçları olacaktır."dedi. Tebessüm edip kafamı omuzuna yasladım. "Bana anlatmak istediğin şey neydi?"diye sordum hemen. Merak etmiştim. "Emir bana geçenlerde evlenme teklif etti."dedi birden. Dediğiyle adımlarım yerinde durmuştu. "Neeee!!!?" Tepkim fazla olmuştu biliyordum. Ama kendime hakim olamamış, bağırmıştım. Ablam hemen eliyle ağzımı kapatıp beni susturmaya çalışmıştı. "Kızım ne bağırıyorsun? Şimdi herkesi başımıza toplayacaksın."dedi, eli hâlâ ağzımı kapatırken. Elini ağzımdan indirip, "sen ne cevap verdin?"diye sordum. Önce gözleriyle beni uyardı sessiz kalmam için. Kafamı salladım. "Düşüneceğimi söyledim." "Ama kabul edeceksin değil mi?" Emir onu çok seviyordu. Ablam da ona karşı boş değildi. Evlenseler inşallah çok mutlu olurlardı. "Evet ama şimdi değil. Hem daha birkaç hafta oldu çıktığımız. Biraz daha zaman geçirmek istiyorum onunla. Belki sonrasında evliliği düşünürüz."dedi. "Senin adına çok sevindim ablacım. Umarım her şey gönlünüzce olur."dedim gülümseyerek. Ardından koluna girip yürümeye devam ettik. Abimlerin yanına gittiğimizde Selim enişte ve Asaf havaalanından dönüp gelmişlerdi. Herkes bahçedeydi. Seren yenge Yiğit Ali'yi de bahçeye çıkarmış, annemler de onlara katılmışlardı. Ablam Efe'nin yanına otururken ben de abimin yanına oturmuş Yiğit Ali'yi sevmeye başlamıştım. O kadar küçüktü ki onu kucağıma almaya korkuyordum. Abimin kollarında minik minik bana gülümsüyordu. Yani ben öyle varsayıyordum. Çünkü bakışları sürekli abimde takılı kalmıştı. "Kucağına almak ister misin?"dedi abim, Yiğit Ali'yi bana doğru uzatırken. Kafamı iki yana salladım. Korkuyordum. "Abi çok küçük, Allah korusun ya ellerimin arasından düşerse!"dedim. Ece de küçükken ona yaklaşmaya korkuyordum. "Korkma güzelim düşürmezsin. Hem ben de yanındayım."dedi güven verircesine. Kollarımı uzattığımda abim Yiğit Ali'yi kollarımın arasına bırakıp bir eliyle destekledi. Yiğit Ali'yi güvenli bir şekilde tuttuğumu gördükten sonra elini geri çekip Yiğit'i bana bıraktı. Onu kendime biraz daha yaklaştırıp kokusunu içime çektim. Yiğit Ali'yi koklarken bakışlarım Asaf'a kaymıştı. Elinde telefon vardı fakat bakışları bizdeydi. Ona baktığımı görünce gülümseyip bakışlarını telefonuna indirdi. Yiğit Ali'nin ağlamasıyla bakışlarımı Asaf'tan çekip kollarımı yavaşça sallamaya başladım. Hemen olmasa da susmuş, sonrasında da uyuya kalmıştı. Abim gülümseyip önce beni ardından oğlunu öpmüştü. "Birde korktuğunu söylüyordun güzelim. Bak onu uyuttun bile"dedi sesini kısık tutup Yiğit Ali'yi uyandırmamaya özen göstererek. Bakışlarımı Yiğit Ali'den hiç çekmeden kafamı sallayıp kollarımı sallamaya devam ettim. Kollarımın arasında uyuya kalmıştı. Bir melek kadar güzeldi. Onu incitmekten korktuğum için kucaklamaktan korkmuştum. Ama şimdi sarıp sarmalamak istiyordum. Yiğit Ali'nin uykusu biraz ağırlaşınca Seren yenge rahat uyuması için onu alıp içeri götürmüştü. Artık hava kararmak üzereydi ve Metin babalar gitmek için ayaklanmışlardı. Ben de değneğimi alıp ayağa kalktım. "Ela'm sen otur."dedi Nalan anne, yanıma gelip omuzuma dokunurken. Burada kalacağımı düşünmüştü. Onları böyle bir günde yalnız bırakmayacaktım. Üstelik Yusuf abi de gitmişken. "Ben de geliyorum anne. Evde biraz işim var"dediğimde şaşırmıştı. O da, Metin baba da... Abim tam itiraz edecekken ablam koluna dokunarak onu durdurmuştu. Benim neden gitmek istediğimi biliyordu. Annem ve babam da bildikleri için hiç ses etmemişlerdi. "Roz ama benim biraz seninle işim vardı, acil." Hilal Selim eniştenin yanından ayrılıp hemen dibimde biterek koluma gitmişti. Nalan anneye dönüp sevimli bir şekilde gülümsedi. Bu bir izin isteme şekliydi Hilal için. "Nalan teyzem Ela'yı sizden birkaç saatliğine çalsam olur mu? Söz veriyorum daha geç olmadan onu size geri getireceğim."dedi. Nalan anne gülümseyip kafasını tamam anlamında salladığında Hilal hemen kolumdan çıkıp onun yanına giderek sarılmıştı. Bahçedeki herkes onun bu haline gülmüştü. Annemlerle vedalaştıktan sonra Nalan anneler Adem abiyle eve dönmüşlerdi. Ben ise Hilal, Selim enişte ve Asaf ile gitmiştim. Bahar Selim eniştenin arabasını aldığı için bizi Asaf eve bırakacaktı. Kapıyı açmak için tekrar girişimde bulunduğumda, "Sen kalıyorsun güzelim."dedi Asaf elimi tutarak. Selim enişte kucağında Hilal ile eve girince arkalarından bakakalmıştım. "Ama..."daha cümlemi tamamlamadan arabayı çalıştırıp tekrar yola koyuldu. Elimi bırakmamıştı. "Asaf ne yapıyorsun sen Allah aşkına! Belki Hilal'in benimle konuşacakları vardı, o yüzden annemden izin aldı. Niye gitmeme izin vermedin ki?"dedim. Hilal'in benimle ne gibi bir işi olduğunu bilmiyordum ama konuşmak istediğini tahmin ediyordum. Çünkü uzun zamandır hiç baş başa kalmamıştık. "Hayır canım. Ona öyle söylemesi için ben ricada bulunmuştum." "Sen mi? Neden?" "Seninle doğum gününü tek başıma kutlamak istedim. Hilal de sağ olsun yardım etti."deyip bana kısa bir bakış attı. Bugün çok güzel bir doğum günü geçirmiştim. Tüm ailem, sevdiklerim hepsi yanımdaydı. Şimdi ise onunla baş başa bunun devamını getirmek harika olmaz mıydı? "Bakıyorum arkamdan iş çevirme adına, Hilal ile iyi bir ikili oldunuz..."dediğimde sadece gülümsedi. Yaklaşık yarım saat sonra arabayı durdurup inmişti Asaf. Etrafa baktığımda buranın babamla Nehir'in hastaneye kaldırıldığı gün geldiğimiz yer olduğunu görmüştüm. Marinaya gelmiştik. Burası çok güzel bir yerdi. Babamla geldiğimiz gün çok eğlenmiştim. Asaf arabanın önünden dolanarak kapımı açıp elini uzattı inmem için. Bakışlarım hâlâ etrafı izliyordu. "İnmeyecek misin?" Kafamı sallayıp elinden tuttum. "Her şey söylediğiniz gibi hazır efendim."dedi adam ardından bizden uzaklaşıp gitti. "Denize mi açılacağız şimdi?"dedim adam bizden tam uzaklaştıktan sonra. Kafasını sallarken eğilip beni kucaklamış ve tekneye bindirmişti. Beni yere bıraktıktan sonra içeriden bir adam daha çıkmıştı. Sanırım bu kaptandı. "Sen gidebilirsin gerisini ben hallederim."dedi Asaf adama. Adam kafasını sallayıp çıkarken ben Asaf'a bakakalmıştım. Tekneyi o sürecekti... Kaptanın yerine geçerken benim de yanında gitmemi sağlamıştı. Tekneyi çalıştırıp ardından bana kısa bir bakış attıktan sonra denize açılmıştı. Bir süre ilerledikten sonra tekneyi durdurup içeri geçmiştik. Şuan tam denizin ortasında Asaf ile baş başa yemek yiyorduk. Her şey o kadar güzeldi ki... Deniz havası, dalga sesleri, muazzam bir görüntü ve en önemlisi de karşımda Asaf'ın oturması çok güzeldi. "Doydun mu?"dedi. O çabuk yemişti. Ellerini çenesinin altında birleştirmiş bana bakıyordu. Kafamı salladım. Yavaş yesem de tabağımdaki her şeyi silip süpürmüştüm neredeyse. Hemen ayağa kalkıp elini uzattı. "Hadi o zaman güverteye çıkalım. Birlikte yıldızları izleriz."dediğinde elinden tutup arkasından ilerledim. Daha erken olduğu için biraz yıldızları izleyip sonra eve geçerdim. Güverteye çıktığımızda Asaf oturmama yardım edip hemen yanıma oturmuştu. Biraz oturduktan sonra Asaf uzanmış ben de hemen yanına uzanmış, gökyüzünü izlemeye başlamıştım. Asaf dirseğini kendine dayanak yapmış, kafasını eline yaslayıp bakışlarımı bana çevirmişti. Ben gökyüzünü izlerken o beni izliyordu. "Yıldızları izleyecektik."dedim bakışlarımı bir anlığına ona çevirip tekrar gökyüzüne çevirirken. Derin nefes alışını duydum. "Benim yıldızım sensin. Ben sadece seni izlemek istiyorum."dediğinde gözlerim istemsizce ona doğru tekrar kaymıştı. Neden şimdi bana bunu yapıyordu? O bana böyle bakıp, bu kelimeleri kurarsa ben yıldızları izleyemezdim ki... Yanımda yıldızlardan çok çok daha güzel bir adam vardı. "Asaf..."dedim. Sesim çok yavaş çıkmıştı. "Efendim sevgilim." Parmaklarının tersiyle yanağıma dokunup sevince bende elimi kaldırıp yüzüne dokundum. Bana sevgilim diye hitap etmesi bana değişik değişik duygular hissettiriyordu. "Seni çok seviyorum."dediğimde gamzesi ortaya çıkacak kadar gülümsemişti. Eğilip alnımdan öptü. "Bende seni çok seviyorum. Hem de hayatımdaki her şeyden daha fazla..."deyip kolunu başımın altına yerleştirerek beni kendine çekip sıkıca sarıldı. "Hadi yıldızları izleyelim."dedi dakikalar sonra. Kafamı sallayıp bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Ama Asaf yine yıldızları değil beni izlemeyi seçmişti. Bu sefer hiç ses çıkarmadım. Onun göğsünde sessizce gökyüzünde parlayan yıldızları seyre daldım. Biraz sonra gökyüzünde harflere benzer bir şeyler ortaya çıkmıştı. Sanki yıldızlar yan yana dizilmiş de bir şeyler diyormuş gibiydi. Gözlerimi hiç çekmeyip dikkatlice izledim. Harfler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. 'BENİMLE EVLENİR' yazısını görünce devamını beklemeden hızlıca Asaf'a döndüm. "Asaf çabuk şuraya bak, biri evlenme teklifi ediyor." deyip bakışlarımı tekrar gökyüzüne çevirdim. Bakışlarımı çevirmemle 'BENİMLE EVLENİR MİSİN ELA GÖZ' yazısını görmem bir olmuştu. Yutkunup bakışlarımı yavaşça Asaf'a indirmiştim. Böyle bir şey kesinlikle beklemiyordum. "Benimle bir ömre ortak olup, ömrümün sonuna kadar benimle olmaya var mısın? Benimle evlenir misin Ela'm!" Bir bölümün daha sonuna geldik. Oy verip yorum yapmayı unutmayalım lütfen😍😍 |
0% |