Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@zozanli

 

Murat beyler biraz daha oturup gitmişlerdi. Ardından da Haluk amcalar kalkınca Hilal de onlarla birlikte gitmişti. Her ne kadar benimle kalmasını istesem de kalmak için ısrar ettiğinde kabul etmemiştim. Selim enişte ile vakit geçirsin istemiştim. Odama girdiğimde komodinin üzerinde büyük bir bardak sıkılmış portakal suyu vardı. Hemen kenarında da bir not
"Portakal suyunu çok sevdiğini öğrendim. Gece süt yerine onu içiyormuşsun. Afiyet olsun canım"yazılmıştı. Yusuf bırakmış olmalıydı. Bir ara Hilal ve Selim'le ortadan kaybolmuşlardı. Demek ki benim sevip sevmediğim şeyleri Hilal'e sormuştu.
Hilal'den benim hakkımda bilmediklerini öğrenmeye çalışması hoşuma gitmişti.
Portakal suyunu alıp balkona çıktım. Saat 12'yi geçiyordu ama hava kararana kadar uyuduğum için uykum hiç yoktu.
Portakal suyundan bir kaç yudum içip önümdeki masaya bırakıp geriye yaslandım. Aklıma Asaf'ın çıkarken bana söylediği sözler geldi.

"Bugün hem telefonu kafamda parçaladın, hem de benimle oyun oynadın. Bunu bir kenara yazdım küçük hanım."deyip gitmişti.
Portakal suyundan büyük bir yudum içip tekrar masaya bıraktım.
Asaf'ın sözleri kulağımda yankılanırken kendime hakim olamayıp gülümsedim. Kanepeye yaslanıp ayaklarımı uzattım.
Kafamı geriye yatırıp gözlerimi yumdum.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama artık göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı
Birinin beni kucaklamasıyla hafif gözlerimi açıp beni kucaklayan kişiye baktım ve gözlerim tekrar kapandı.
Metin beydi beni kucağına alıp yatağıma taşıyan. Ne kadar karşı koymak istesem de uykum ağır basıyordu.
Bilincim açıktı ama konuşamıyordum. Sırtım yumuşak bir zemine deyince gözlerimi aralamak için zorladım kendimi ama bir türlü açamıyordum.
Uyku o kadar çok bastırmıştı ki karşımdaki Metin Bey'in üzerimi örtüp alnımı öpmesine bir şey diyemiyordum. En son duyduğum şey ise Metin Bey'in konuşmasıydı.

"Beni affet güzel kızım. Annenin hiçbir günahı yok. O sadece seni korumak istedi. Hepsi benim suçumdu. Ama ben seni de kaybetmek istememiştim. Sen de hayatıma girip beni bıraksaydın o zaman ben dayanamazdım."deyip beni tekrar öpüp çıkmıştı odadan.
Söylediği her şeyi kelimesi kelimesine duyduğum halde tepki veremiyordum. Gözlerimi açmak istesem de ağırlaşmış göz kapaklarıma daha fazla dayanamayıp uykuya teslim etmiştim kendimi.

Güneşin gözlerime çarpmasıyla elimi yüzüme siper ederek güneşi engellemeye çalıştım. Ardından gözlerimi kırpıştırarak açtım. Saate bakmak için komodinin üzerine elimi gezdirip telefonu bulmaya çalışırken, telefonumun kırıldığı aklıma geldi.
Yatakta biraz oyalandıktan sonra doğrulup ayaklarımı yataktan sarkıttım.
Ayağa kalktığım gibi ayağıma giren ağrıyla yatağa oturmak zorunda kaldım.
Biraz ayağımı ovduktan sonra tekrar kalktım. Ağrım hâlâ olduğu gibiydi. Değneğe sıkıca tutunarak lavaboya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı tepemde topuz yapıp giyinme odasına geçtim. Ayağım her bastığımda daha da acıyordu. Ağrı kesici almadan geçmeyeceğini biliyordum. En iyisi mutfağa inip Meryem teyzeden ağrı kesici krem istemekti.
Valizimi açıp kısa siyah deri bir tayt ve kırmızı bir tişört çıkarıp giyindim.
Yatağa oturup ateli ayağıma takıp odadan çıktım.
Henüz kimse uyanmamıştı galiba.
Asansörden inip mutfağa doğru yürüdüm.

"Abla! Bu Ela'ya kanım hiç ısınmadı. Hâlâ aklım almıyor Nalan hanım gibi biri nasıl olur da onun annesi olur. O ne öyle odayı dağıtmalar, hakaret etmeler. Nalan hanım seni kabul etmiş daha ne istiyorsun ki. Prensesler gibi yaşayacağı hayata sevineceğine kendisini odaya tıkıp somurtuyor."Zehra'nın konuşmasıyla mutfak kapısında durdum. Bu ikinciydi, Zehra'nın benim hakkımda ileri geri konuşması. Dün gece su içmeye indiğimde yine konuşmasına şahit olmuştum. Duymamış gibi yapıp tekrar odama çıkmıştım.
Demek benim hakkımda böyle düşünüyordu.

"Zehra saçmalama istersen. Kendini o kızın yerine koy. Ne yapardın nasıl hissederdin bir düşünsene. Yıllar sonra karşına tanımadığın birileri çıkıp ben senin annenim veya babanım dese ne derdin?"dedi Meryem teyze.

"Valla Nalan Hanım gibi biri olsa öpüp başıma koyardım. Ama işte şans bize değil de Ela gibilerine gülüyor. Ama o kız kesinlikle naz yapıyor. İstemem yan cebime koy gibisinden."deyince sinirden elimdeki değneği sıktım.

"Öyle deme kızım. O kızın da günahını alma. Şimdi biri duyacak başımızı yakacaksın. "

"Aman be abla kim duyacak. Sabahın bu erken saatinde herkes şimdi mışıl mışıl yatağında uyuyordur. Hem bence bunları bu kıza onu büyüten ailesi yaptırıyordur."dediğinde kan beynime sıçradı. Bu kız nasıl benim ailem hakkında böyle konuşabiliyordu.
Ayağımın ağrısını takmayıp hızla mutfağa girdim.

"Kes sesini!!!"diye bağırdığımda Zehra'nın elindeki bardak yere düşmüştü. Benim hakkımda ne söylerse söylesin takmazdım. Ama ailem hakkında böyle konuşmasına müsaade etmezdim.

"B-en...ö-zur dilerim."diye kekeledi başını eğerek.

"Sen kimsin de benim ailem hakkında böyle konuşabiliyorsun? Sen beni ne kadar tanıyorsun da benim hakkımda böyle düşüncelere kapılıyorsun."dedim masadaki bardağı alıp yere fırlatarak.
Bardağın kırılmasıyla bir adım geri çekildi.

"Dilini mi yuttun? Demin bülbül gibi şakıyordun."dedim ona bir adım yaklaşıp.

"Ela kızım onun kusuruna bakma lütfen."diyerek koluma dokunan Meryem teyzeye baktım.

"Meryem teyze sen karışma. Senin kalbini kırmak istemiyorum "deyip tekrar Zehra'ya döndüm.

"Bu ikinci oldu. ilkinde sessiz kaldım. Ama bir daha ailem hakkında senin ağzından tek kelime duyarsam Nalan Hanım bir tercih yapmak zorunda kalır. Burda ya sen kalırsın ya da ben. Nalan Hanım'ın kimi tercih edeceğini ikimiz de çok iyi biliyoruz değil mi?"dedim sesimi düz şekilde çıkartmaya çalışarak.

"B-en çok ö-zür dilerim Ela hanım."dedi.

"Ne oluyor burada?"diyerek içeriye girdi Nalan Hanım. Zehra'nın korkudan rengi sararmıştı. Nalan Hanıma bir şey söyleyip söylemeyeceğimden korkuyordu.
Bu korku ona şimdilik yeter diye düşünüp Nalan Hanıma baktım.

"Yok bir şey."deyip bahçeye çıkan kapıya yöneldim. Biraz hava alırsam sakinleşirdim. Mutfağa ne için geldiğim aklıma geldiğinde Meryem teyzeye döndüm.

"Meryem teyze ağrı kesici krem var mı? Onu sormaya gelmiştim aslında."dedim. Meryem teyze yanıma yaklaşıp

"İyi misin kızım?"deyip beni tepeden tırnağı inceledi.

"İyiyim merak etme. Sadece ayağım biraz ağrıyor. Krem sürmezsem geçmez."

"Tamam kızım, ben bir bakayım. Yoksa da şimdi aldırırız."dedi. Kafamı sallayıp teşekkür ederek bahçeye çıktım.
Birkaç adım attıktan sonra ayağıma öyle bir sancı girmişti ki yerimde dahi kıpırdıyamıyordum. Tek başıma asla bir adım daha atamazdım.

"Meryem teyze!!!"sesimi yükselterek Meryem teyzeye seslendim. Sesim ağlamaklı çıkıyordu. Acıdan yüzümü buruşturup ağlamamak için direniyordum.

"Ne oldu kızım?"diyerek yanıma koşan Meryem teyze ve Nalan Hanıma baktım.

"Meryem teyze yardım et ayağım çok kötü ağrıyor. Basamıyorum."dedim. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Artık bu ağrıya dayanamıyordum. Meryem teyzeye tutunarak bir adım attım. Ağrım gittikçe şiddetleniyordu. Daha fazla ayakta duramayacağımı anlayarak kendimi yere bıraktığımda Yusuf beni kucaklayıp yere düşmememi sağladı.

"Ela ne oldu sana neden ağlıyorsun?"dedi panikle.

"Ayağım."dedim gözlerimi sıkı bir şekilde kapatırken. Ağrıdan sözümün devamını getiremedim.

"Tamam canım sakin ol hemen hastaneye gidiyoruz."deyip arabaya doğru gittiğinde kafamı hızlıca iki yana salladım. Hastanelerden nefret ederdim. Hastane adını bile duymak istemiyordum.

"Hayır istemiyorum"dedim gözlerimi ağrıdan kısarak. Daha önceden de böyle ağrılar giriyordu ayağıma. Ama uzun zaman olmuştu böyle bir ağrı çekmediğim.

"Olmaz Ela. Hemen hastaneye gidiyoruz. Yüzün kireç gibi olmuş."beni arabaya bindirip kendi de şoför koltuğuna oturdu. Nalan Hanım, Metin Bey ve Meryem teyze de başka bir arabaya binip peşimizden geldiler.

Hastaneye gittiğimizde doktor ağrı kesici iğne yapıp serum bağlamıştı. İğne yapıldıktan sonra ayağımdaki ağrı yavaş yavaş dinmişti. Yusuf yanı başımdan bir dakika bile ayrılmamıştı. Doktor ayağıma bir süre ihtiyaç dışında basmamam gerektiğini belirtmişti. Sıkıntı ve stresten dolayı böyle komplikasyonlar olduğunu söyleyip sıkıntı ve stresten uzak durmam gerektiğini söylemişti. Bir iki saat yatıp taburcu edildikten sonra eve geçmiştik.
Odada sıkılırım diye beni salondaki kanepeye oturtup ayağımın altına iki yastık bırakıp yanıma oturdu.

"Sabah seni öyle görünce çok korktum."dedi ellerimden tutarak. O acıyla Yusuf'un nasıl geldiğini bile hatırlamıyordum.

"Benim hayatım hep böyle geçti. Korkmana gerek yok. Zamanla alışırsın sen de"dedim gözlerinin içine bakarak. O an gözlerindeki acıyı gördüm. Ben acı çektiğimde abimin gözlerinde gördüğüm acı gibiydi.

"Ela bunun bir tedavisi yok mu? "Kafamı iki yana salladım.

"Peki bu ağrılar ne sıklıkta oluyor?"dedi.

"Üzerinde çok durduğum zamanlar. Ama uzun zamandır böyle olmamıştı."dedim.

"Yurtdışına gidelim. Orda bir görün. Orda tanıdığım çok iyi doktorlar var."dediğinde kafamı hızlıca iki yana salladım.
Böyle bir şey asla olmayacaktı. Babam da zaten benden bu yüzden vazgeçmemiş miydi?

"İstemiyorum."dedim kararlı bir şekilde.

"Ela lütfen. Bak ben senin böyle acı çekmene dayanamam."dedi.
Nalan Hanım ve Metin Bey yanımıza yaklaştı. Nalan Hanım ağlamaklı gözlerle yanı başımda bulunan tekli koltuğa oturdu.

"Ela lütfen!"dedi ağlayarak. Elini ayağıma uzatacağı sırada

"Sakın bana dokunma."dedim.

"Siz zaten beni bu yüzden terketmediniz mi? Bugün çektiğim acı hiçbir şeydi. Çocuk yaşta daha beterlerini yaşadım. Nalan Hanım böyle olduğum için terk etmediniz mi beni? Şimdi neyin dramasını yapıyorsunuz?"akan göz yaşlarımı silip Yusuf'a baktım.

"Onlardan gelecek hiçbir şeyi istemiyorum. İyileşme gibi bir şansım olsa dahi yurt dışına gitmek istemiyorum. Bu konu hakkında bir daha konuşmak istemiyorum. "Dedim.

"Ama "

"Lütfen. Bir daha bu konu hakkında konuşursan seninle tek kelime konuşmam artık."dedim. Kafasını sallayıp onayladığında ona minnetle gülümseyip elini sıktım.
Yusuf sıkıntı ve stresten uzak durayım diye Nalan Hanımları salondan göndermişti.

"Yusuf Bey kahvaltıyı masaya mı kuralım yoksa buraya mı getirelim?"dedi Sıla ellerini önünde birleştirerek.
Yusuf bana bakıp

"Nerede yiyelim kahvaltımızı? İstersen bahçeye çıkalım?"dediğinde ayağımı işaret edip

"Ayağıma basmamam gerek."dedim.

"Ayağına basmayacaksın zaten. Ben seni çıkarırım."dedi. Kafamı hayır anlamında salladım.

"Kahvaltıyı bahçeye kur."deyip Sıla'yı gönderdi.

"Olmaz. Ben yavaş yavaş gelebilirim"deyip ayağımı yastıktan çekeceğim sırada beni kucağına alıp bahçeye doğru yürüdü. Sandalyeyi ayağıyla çekip beni yavaşça oturttu.
Bu yaptığıyla aklıma her zaman abimin beni dinlemeyerek kucağına aldığı günleri getirmişti.
Ne çok özlemişitim abimi.

"Nereye daldın öyle"Yusuf'un sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım.

"Abimi özledim. Sen beni dinlemeyip buraya taşıdın ya aklıma abim geldi. O da ağrım olduğu zamanlar da beni dinlemeyip taşırdı."dedim gülümseyerek.

"Bir kaç gün sonra yani ayağın biraz toparladığında oraya gidelim istersen. Seni bu kadar güzel yetiştiren, sana bu kadar değer veren insanları görmek ve tanımak isterim "dedi bana bakıp gülümseyerek. Elimi uzatıp elinin üzerine koydum.

"Teşekkür ederim. Cuma günü Hilal'in düğünü için gelecekler." Elimi hafifçe sıkıp

"Senin adına sevindim. Onlarla biran önce tanışmak isterim "dedi.

"Hilal'den bahsetmişken bu sabah olanları Hilal bilmesin lütfen. Endişelenmesini istemiyorum."dedim.

"Akşam amcamlara gittiğimizde o da orda olacak. Anlamaz mı? Sonuçta ayağına fazla basmayacaksın."dedi. Anlardı. Hilal beni benden daha iyi tanıyordu. Hemen anlardı.

"Ben gelmeyeceğim. "Dedim. Hilal'i görmek için gitmek istesem de hiç bir şey anlamaması için gitmekten vazgeçtim. Nasılsa yarına kadar ayağıma daha rahat basabilirdim.

"Peki seni zorlamayacağım şimdilik. Ben de kalıyorum seninle ama "dediğinde kafamı iki yana salladım. Yalnız kalabilirdim. Yanımda kalmasına gerek yoktu.

"Olmaz. Sen de git. Beni merak etme Meryem teyze de burada. Bir şey lazım olduğunda ona söylerim."dediklerimi duymamış gibi yapıp elindeki telefona odaklanınca ona kızgın bir bakış atıp geriye yaslandım.
Sıla masaya kahvaltılıkları getirip kurduktan sonra başka bir şey lazım mı diye sorduğunda teşekkür edip kahvaltıya başladık.
Yusuf tabağımı önüne alıp kahvaltılıklardan doldurmaya başlayınca

"Ben kendim hallederdim."dedim .

"Sen yorulma diye sana kolaylık sağlıyorum. Hem abiler kardeşlerinin yorulmalarını hiç istemezler. Bırakta abiliğimin tadını çıkartayım."göz kırpıp tabağımı önüme koydu.

"Afiyet olsun güzelim "dedi.

"Sana da "deyip önüme döndüm.

Yusuf şirkete gideli tam beş saat olmuştu.
Kahvaltı yaptıktan sonra işiyle ilgili telefon geldiğinde gitmek istemese de onu zorla yollamıştım.
Beni odama çıkartıp ayağa kalkmamamı belirtip gitmişti.
Bilgisayardan bir film açıp izledim. Ardından sıkılınca filmi kapatıp bilgisayarı yatağın kenarına bıraktım.
Ayağımı yataktan yavaşça indirip ayağa kalktım. Sabahki ağrıya nazaran çok iyi hissediyordum. Kitaplığın yanına yaklaşıp kitapları incelemeye başladım.
En sevdiğim yazarların romanlarıyla doluydu kitaplık.
Elime ilk aldığım romanı alıp oturdum.
Kendimi öyle romana kaptırmıştım ki kapının çaldığını duymamıştım.
Sılanın içeri girip bana seslenmesiyle romandan kafamı kaldırmıştım.

"Ela hanım kapıyı bir kaç defa çaldım ama duymadınız."dedi

"Ne oldu?"dediğimde elindeki kutuyu bana uzattı.

"Bu kutu size gelmiş. Yusuf bey size vermemi söyledi."romanı masaya koyup kendimi düzelttim.

"Yusuf geldi mi?"diye sordum.

"Hayır efendim. Daha gelmediler."

"Tamam teşekkür ederim."deyip kutuyu açtım. İçinden telefon çıkmıştı. Çok pahalı bir şeye benziyordu.

"Başka bir isteğiniz var mı?"

"Yok sağol çıkabilirsin."dedim.

Telefonu açıp baktığımda bütün numaralarım , resimlerim ve çektiğim videolarım içindeydi.
Ne ara telefonumu götürmüştü?
Hemen annemlerle konuşup biraz hasret giderdim. Annemin sesini duymak bile beni yatıştırıyordu. Babamın sesini duymak istesem de ona kırgın olduğum için onunla konuşmak istemedim. Buraya geldiklerinde ona sarılmadan nasıl durabilirim hiçbir fikrim yok.
Ece ile konuşmak istediğimde yengem bana ve Hilal'e küs olduğu için bizimle konuşmak istemediğini söylemişti.
Annemlerle uzun uzun konuştuktan sonra içimdeki boşluk biraz olsun dolmuştu. Abimin telefonunu çaldırıp kulağıma götürdüm.
Annemlerle konuştuğumda abim işte olduğu için onunla konuşamamıştım.
İlk çalışta telefonu açtı. Sesini duyduğum an yüzümde gülücükler saçıldı.

"Güzelim."bana her zaman böyle hitap ederdi.

"Abiciğim çok özledim seni."dedim gözümdeki yaşı silerek.

"Ben de çok özledim seni bitanem. "Deyip biraz duraksadı.

"Dünden beri sana ulaşmaya çalışıyoruz. Telefonun sürekli kapalı. Annemler senin için çok endişelendiler. Bir sorun yok değil mi?"

"Yok abicim telefonum kırılmıştı. Senden önce annemlerle konuşuyordum."

"Tamam canım. Sen iyiysen sıkıntı yok. "

"İyiyim. Sizlerle konuştum şimdi daha da iyiyim. "Dedim gülümseyerek.

"Ela güzelim sana bir şey soracağım ama bana doğru neyse onu söyleyeceksin. "

"Abiciğim ben sana ne zaman yalan söyledim."dedim.

"Pembe yalanlarını saymazsak, hiç."dedi gülerek.

"Bazen mecbur kalabiliyordum." Dedim bende gülerek. Kaç gün olmuştu böyle içten gülmeyeli.

"Onlar sana iyi davranıyorlar mı? Yani seni kıracak üzecek bir davranışta bulunuyorlar mı? Eğer öyle bir şey varsa hiç kimseyi dinlemeden çekip alırım seni ordan."dedi ciddiyetle.

"Hayır abi merak etme bana kötü davranmıyorlar. Ayrıca bana en büyük kötülüğü yaptılar zaten, şimdi iyi veya kötü davranışları umrumda değil. Onlarla mümkün olduğunca konuşmamaya ve karşılaşmamaya çalışıyorum." Dedim.

"Bunların hepsi geçecek güzelim. Sen o güzel canını sıkma. "Dediğinde susup kalmıştım. Bunların hepsi geçecek miydi gerçekten? Benden ses çıkmayınca abim konuşmasına devam etti.

"Kendini yemeden içmeden kesmiyorsun değil mi? Benim kardeşim olan Ela kendisine zarar vermez. Daha çok direnmeyi sever." Bu güne kadar çoğu acıya direnmiş ve başarmıştım. Bundan sonra da direnecektim. Ama başarabilir
miydim? Artık eskisi kadar inancım yoktu.

"İlk gün hiç bir şey yemedim. Yiyemiyordum abi, hiç iyi hissetmiyordum. Ama şimdi yiyiyorum. Yemesem bile Yusuf zorla yediriyor."

"Yusuf kim?"diye sordu.

"Nalan Hanım ve Metin Bey'in oğlu "
dediğimde biraz duraksadı.

"Yani Abin ya da kardeşin."dedi kısa bir süre sonra.

"Benim abim sensin. "

"Benim papucum dama atılmayacaksa onun da sana abilik yapmasını kabul edebilirim."dedi gülerek. Abim benim bu hayatta ki en güzel mucizemdi. Onu nasıl geri plana atabilirdim ki?

"Öyle bir şey sence mümkün mü?"dedim.

"Nasıl biri bu Yusuf, senin kalbini kazanmışa benziyor. Yoksa ben Hilal ve Efe dışında kimse sana zorla yemek yediremezdi. " Doğruydu. Onlar dışında kimse bana zorla bir şey yaptıramazdı. Yusuf'a hayır diyemiyordum. Bunun sebebini ben bile bilmiyordum.
Acaba Yusuf hakkında ki düşüncelerimi abime anlatsam bana kırılır mıydı?

"Yusuf aynı senin gibi, bana davrandığın gibi davranıyor. İlk başta onunla konuşmak istemedim. Ama abi o da bizim kadar suçsuz, onu bu konuda suçlayamam. Sanki onu yıllardır tanıyormuş gibiyim. Senin yanındayken nasıl güvende hissediyorsam onun yanında da öyle hissediyorum. Burda sadece onun yanında mutlu oluyorum. Böyle hissetmem doğru mu sence?"Dedim İçimdekileri dökerek.

"Güzelim sen neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliyorsun zaten, biz ne kadar kabul etmek istemesekte o senin abin kanından canından. Onu kabul etmen çok güzel. Bu senin kalbinin ne kadar güzel olduğunun kanıtıdır. Senin her türlü kararında yanındayım. Sen yeter ki mutlu ol."

"Bana kırılmadın mı?"dedim. Böyle düşündüğüm için kendimi suçlu hissediyordum. Sanki abime ihanet etmişim gibi

"Sana neden kırılayım güzelim?"

"Böyle düşündüğüm için "

"Tabii ki de kırılmadım. Sen mutluysan ben her zaman mutluyum. Üstelik şimdi daha da mutlu oldum. Seni orda koruyup kollayan biri var. Benimde gözüm arkada kalmaz."dediğinde yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi.

"Teşekkür ederim abicim bu kadar merhametli olduğun için "

"Güzelim biraz daha konuşursam buradan kovulurum. Birkaç gün sonra yanındayız zaten o zaman bol bol konuşuruz. "Dedi gülerek.
Telefon konuşmasından sonra telefonu cebime koyup ayağa kalktım. Karnımın yavaştan acıkmaya başladığını hissettim.
Yavaş adımlarla odadan çıkıp asansöre ilerledim.
Aşağıya indiğimde kapıdan Yusuf ve Metin Bey'in girdiğini gördüm. Yusuf beni gördüğünde hızlı adımlarla yanıma gelip koluma girdi.

"Ne yapıyorsun sen ayakta. Doktor ayağına basmaman gerektiğini söylemişti. "Dedi.

"Acıktım mutfağa gidiyordum."dedim. O sırada Metin Bey de biraz uzağımızda durup bize bakıyordu.

"Söyleseydin sana yukarı çıkarırlardı. Senin dikkat etmen gerekiyor."

"Ben iyiyim. Dikkat ediyorum merak etme. Yavaş yavaş yürüyorum." Dedim mutfağa doğru yürümeye başladım.

"Seninle işimiz var desene. Hep böyle dediğim dedik olacaksın yani" dediğinde ona bakıp kafamı aşağı yukarı sallayarak gülümsedim.
Mutfağa geçip yemek masasına oturduğumda Yusuf da yanımda ki sandalyeyi çekip oturdu.

"Meryem teyze nerde ?"dedim Sılaya dönüp. Mutfakta sadece Zehra ve Sıla vardı.

"Babamın yanında bahçede. İsterseniz çağırayım."dediğinde kafamı hayır anlamında salladım.

"Sıla yemekte ne var?"dedi Yusuf.

"Bugün Murat beylere davetli olduğunuz için akşam yemeği hazırlamadık. Dilerseniz hemen ya-"

"Hayır gerek yok. Birşeyler atıştırsam yeterli" Diyerek araya girdim. Sıla tost yaparken bende Yusuf'a döndüm. Cebimdeki telefonu çıkarıp masaya koydum.

"Teşekkür ederim ama ben bu telefonu kabul edemem. Benim telefonumu yaptırsaydın keşke "deyip telefonu önüne ittirdim.

"Neden kabul etmek istemediğini biliyorum. Ama inan ki bu telefonu kendi kazandığım parayla satın aldım. "Diyerek telefonu tekrar önüme ittirdi.

"Bu telefonu kabul etmeyeceğini biliyordum ama senin telefon iş göremez hale gelmişti. Tamir edilemiyordu. Artık telefonu Asaf'ın kafasına nasıl fırlattıysan "dedi gülerek.

"Ona atmadım. Odaya pat diye dalınca ona denk geldi."dedim kaşlarımı çatarak. Yusuf tekrar gülmeye başlayınca kendimi tutamayıp ben de gülmeye başladım.
Tostumu yedikten sonra Yusuf'la beraber bahçeye çıkmıştık. Yürüdüğümde sürekli beni uyarıp duruyordu. İkide bir ayağına çok basma, tüm ağırlığını bana ver, yavaş yavaş yürü deyip duruyordu. Oturduğumuzda dayanamayıp gülmeye başladım. Bu hal ve tavırları ile aynı abim gibiydi.

"Neden gülüyorsun?"deyip kaşlarını yukarı kaldırdı. Gülmeme son verip oturduğum yerde kendimi biraz dikleştirdim.

"Aynı abim gibisin"dedim.

"Abinim zaten"

"Yok öyle değil. Yani Mert abim gibisin demek istedim."

"Hmmm nasılmış Mert abin?" dediğinde ona biraz abimden söz ettim. Benimle nasıl ilgilendiği, hasta olduğumda veya ağrım olduğunda benim için nasıl endişelendiğinden bahsettim.

"Senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Ne seversin ne sevmezsin onu bile bilmiyorum."dedi elimi avucuna alarak.

"Bende bilmiyorum ama zamanla öğreniriz. Bu ha deyince olacak bir şey değil."dedim

"Roz" Hilal'in sesiyle ikimiz de arkamızı dönüp gelen kişilere baktık. Hilal, Selim ve Bahar yanımıza doğru geliyorlardı. Selim'in elinde bir sürü poşet vardı.
Ayağa kalkmaya yeltendiğimde Yusuf kolumdan tutup engelledi.

"Hoş geldiniz"dedim tek tek sarılıp öptükten sonra

"Hoş bulduk canım. Gitmiyor muyuz?"dedi Hilal.
Yusuf tam konuşacağı sırada koluna dokundum. Bana baktığında kulağına yaklaşıp

"Ben kararımı değiştirdim geliyorum sizlerle"dedim. Ardından Hilal'e dönüp

"Gidelim "dedim.

"Böyle mi geleceksin?"dedi kafasıyla üzerimdekileri işaret ederek. Üzerimde sabah giydiğim kısa deri tayt ve tişört vardı.

"Hayır. Ben üzerimi değiştireyim gideriz."dedim.

"Metin amca ve Nalan teyze nerde?"dedi Bahar Yusuf'a bakarak.

"İçerdeler. Muhtemelen hazırlanmışlardır. Ela hazırlansın gideriz."dedi.

"Annemler oraya geçtiler. Hilal Ela'ya uğramak istediği için buradan hep beraber gideriz diye düşündük."dedi Selim Hilal'in elini tutup öperek.

"Hayatım biz içeri geçiyoruz. Ela'nın hazırlanmasına yardım edelim"dedi Hilal.

"Tamam canım. Biraz acele edin ama " dedi Selim enişte
Ayağa kalktığımda Hilal ve Bahar da demin Selim'in elinde bulunan poşetleri alarak peşimden gelmeye başladılar.

"Alışverişten mi geldiniz?"diye sordum ikisine

"Evet"dedi ikisi birden. Hilal yanıma gelip kolumdan tuttu.

"Sen iyi misin? Neden yürürken kaşlarını çatıyorsun ? Ağrın mı var yoksa?"diye peş peşe sıraladı. Ağrım vardı ama çok değildi. Kaşlarımı çattığımın da farkında değildim.

"İyiyim mavişim sadece bastıgım zaman biraz ağrıyor. Azıcık."dedim gülümseyerek. Ellerindeki poşetlere bakıp

"Bunları neden yukarı çıkartıyorsunuz? Arabada bıraksaydınız. Getir götür yorulursunuz."dedim.

"Bunlar senin canım. Bizimkiler arabada zaten "dedi Hilal yüzünde kocaman bir gülümsemeyle

"Benim mi? Bu kadar poşet." Dediğimde ikisi gülümseyip kafalarını salladılar.
Odaya girdiğimizde Bahar poşetleri yatağın üzerine bırakıp oturdu.
Giyinme odasına geçip valizi açtığımda Hilal beni durdurup koltuğa oturttu.
Yatağın üzerinde ki poşetlerin içinden kırmızı bir elbise çıkartıp yanıma geldi.

"Bunu giy."dedi elbiseyi elime vererek.
Kısa kollu, omuzları fırfırlı, dizin bir karış altında bir elbiseydi. Çok güzeldi.
Üzerimdekileri çıkarıp onu giydim. Boydan aynanın karşısına geçip kendime baktım. Tam bedenime uyumluydu.
Hilal ve Bahar yanıma gelip

"Çok güzel oldun. Çok yakışmış." Dediklerinde onlara içtenlikle sarılıp teşekkür ettim.
Bahar beni makyaj masasına oturtup saçlarımı yapmaya başladığında Hilal de odada göz gezdiriyordu.

"Roz dolabın kıyafetlerle dolu. Aldıklarımızı nereye koyacaksın."dedi Hilal.

"Öyle mi? Bilmiyordum. Oradaki kıyafetleri istemiyorum zaten."Dedim.

"Hiç bakmadın mı dolaba?"dedi Bahar. Saçlarımı dağınık bir topuz yapıp önlerden de iki tutam bırakmıştı. Kafamı hayır anlamında salladım.

"Hadi çıkalım Selim enişte şimdi söylenmeye başlamıştır."dedim.
Değneğimi elime alıp yürümeye başladım.

"Roz dur. Ruj sürmeyi unuttun."

"Unutmadım mavişim sürmek istemiyorum."dedim. Kapıya vardığımda hızla yanıma geldi. Kolumdan tutup durmamı sağladı. Çantasından kırmızı bir ruj çıkardı.

"Makyaj yapmaya ihtiyacın yok ama bunu süreceksin."dedi. Hilal'e dik dik bakıp elindeki ruju alıp hafif bir şekilde sürdüm dudaklarıma
Aşağıya indiğimizde herkes kapıda bekliyordu. Metin Bey ve Nalan Hanıma göz ucuyla baktığımda onların da gözleri bendeydi. Bakışlarımı onlardan çekip Yusuf'a ve Selim enişteye baktım.
Yusuf da üzerini değiştirmisti. Üzerinde siyah pantolon ve asker yeşili bir gömlek vardı. Kolları dirseklerine kadar katlanılmıştı.

"Çok güzel olmuşsun"deyip bana sarıldığında bende ona sarılıp teşekkür ettim. Benim sarılışına karşılık verdiğimi görünce biraz şaşırdı ancak hemen kendini toparlayıp daha sıkı sarıldı.
Metin Bey ve Nalan Hanım arabaya geçip yola çıktıklarında Bahar, Hilal ve Selim de Selim'in arabasına geçtiler.
Yusuf koluma girip arabasının ön kapısını açtı. Binmeme yardımcı olduktan sonra şoför koltuğuna geçip yola koyuldu.

"Abilik zor iş"dedi bana bakıp tekrar yola odaklandı. Bir gözü bende bir gözü yoldaydı.

"Neden?"

"Sen böyle giyinip , böyle güzel olduğun zaman bir kişi sana yan gözle baksa , onu çok pis döverim." Dedi. Ona bakıp gülümsedim.

"Kimse bana bakmaz zaten merak etme. Bugüne kadar bakmadılar bundan sonra da bakmazlar"dedim. Özgür dışında bakan olmamıştı. Onunki de yalandı zaten...

Oy verip yorum yapmayı unutmayalım lütfen🙏🙏🥰🥰

Loading...
0%