Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. Bölüm

@zozanli

Bölüm hakkında yorumlarınızı yazarsanız sevinirim. Keyifli okumalar💞🥰

 

Murat Bey'in yani sevgili amcamın evinin önüne vardığımızda arabanın kapısını açıp yavaşça indim. Metin Beylerin evine yakın bir mesafedeydi. Aynı onların ki gibi muhteşem bir ev vardı karşımda. Millet kapıya doğru yürümeye başlayınca bakışlarımı evden çekip önüme döndüm.
Yusuf yanıma yaklaşıp koluma girdi.

"Ayağına yüklenme ağırlığını bana ver."dedi kulağıma doğru eğilerek. Kafamı sallayıp tüm ağırlığımı sağ ayağıma verip koluna yaslandım.
Zile basıp beklemeye başladıgımızda bir kaç saniye sonra kapı açıldı.

"Hoş geldiniz efendim"dedi genç bir kız. Bizim yaşlarımızdaydı. Ayla Hanım da hemen arkasından gelmişti. Yüzünde kocaman bir gülümseme ile hepimize hoşgeldiniz deyip sarıldı. Bana sarılıp kulağıma "çok güzel olmuşsun" dediğinde teşekkür ederek gülümsemeye çalıştım.
Küçük bir koridordan geçip geniş bir salona geçtik. Gri ve beyaz tonları hâkimdi.
Oturma grubu, perdeler, televizyon ve bir çok süs eşyası birbiriyle uyumlu olduğu için ortaya muazzam bir görüntü çıkarmıştı.

"İsterseniz bahçeye çıkalım. Haluk ve Meral de oradalar."dedi Ayla hanım bizi bahçeye yönlendirerek.
Bahçeye çıktığımızda Haluk amca ve Murat Bey mangal başındalardı. Murat Bey yanımıza gelip bizi karşıladı.

"Açsanız direkt sofraya geçin. Etler pişmek üzere"dedi. Ben yemek yiyeli iki saat bile olmamıştı. Yusuf'a yaklaşıp

"Ben aç değilim. Biliyorsun evdeyken yedim."dedim

"Geleceğimizi bilseydim yemene izin vermezdim. " Dedi. Ben gelmek istemediğimi söyleseydim Hilal de Yusuf da gitmeyeceklerdi. Hilal'in keyfi yerindeydi ve onun keyfini bozmak istemediğim için kararımı değiştirmiştim.

"Ben oturayım siz yemek yiyene kadar " dedim.

"Sen şimdi sofraya geçmesen amcam ve yengem seni rahat bırakmazlar. Benden söylemesi. Yine de karar senin"dedi. Tamam deyip sofraya geçtiğimizde Hilal'in yanında ki sandalyeye oturdum. Metin beylerin söylenmesinden iyiydi. Biraz oturup kalkarım diye düşündüm.
Bir yanımda Hilal bir yanımda Yusuf oturuyordu.
Etrafa baktığımda o ukala ortalıkta görünmüyordu.

"Hoş geldin Ela"dedi Kerem bana bakıp gülümseyerek

"Hoş bulduk "dedim bende gülümseyerek. Yanımdakiler söylenmeye başladıklarında anlamaz gözlerle onlara baktım.

"Ela geldi diye bizi unuttun mu? Bize de hoş geldin demek yok mu?"dedi Yusuf

"Seninle daha önceden tanışmış olsak da ben de burda yeniyim. Bak sadece Ela'ya hoş geldin dersen alınırım"Hilal gülerek söylendiği zaman kafamı çevirip ona baktım.
Selim Hilal Yusuf ve Bahar bir olmuş Kerem ile uğraşıp duruyorlardı.
Kerem yaşça bizden küçük biriydi. Onbeş veya onaltı yaşlarında gözüküyordu.

"Sizde hoş geldiniz. "Dediğinde herkes gülmeye başlamıştı.

"Ela inşallah sende Yusuf abi gibi olmazsın. "Dediğinde Kerem'e baktım.

"Benim kardeşim tabii ki de benim gibi olacak."diyerek hemen atıldı Yusuf

"Nasılmış Yusuf abi?"dedim Kerem'e dönerek. İlk defa ona abi demek tuhaftı. Yusuf da bana bakıp gülümseyince bakışlarımı masaya çevirdim.

"Sürekli benimle uğraşıp duruyor. O, abim, ablam, Selim abi, Bahar hepsi benimle uğrasıp duruyorlar. Bir Hilal abla kalmıştı onu da kendilerine benzettiler."dedi. Samimi ve tatlı birine benziyordu. Neden uğraşıyorlardı ki?

"Ne o bizi yeni kuzenine şikayet mi ediyorsun?"diyerek bize doğru gelen Asaf ve kıza baktık. Yanlarında da küçük bir kız çocuğu vardı. Kerem kafasını iki yana sallayıp önüne döndüğünde Kerem'e bakıp gülümseyerek konuştum.

"Her kardeş abisine benzeyecek diye bir kaide yok. Gördüğüm kadarıyla sen abine hiç benzemiyorsun. Bence biz seninle iyi anlaşacağız."dedim göz kırparak. Dediğimle herkes gülümseyince Asaf bana kötü bir bakış atıp karşımdaki sandalye ye oturdu.
Yanında ki kızda yanına oturup çocuğu kucağına oturttu.
Kerem bana bakıp eliyle zafer işareti yaptığında gülümseyip Asaf'ın yanında ki kıza baktım. Asaf'la bir şeyler konuşup bana bakıyordu ikide bir.

"Bu kim?"dedim Yusuf'a yaklaşarak

"Defne. Asaf'ın ablası kucağındaki de kızı Mira "dedi. Kafamı kaldırıp Defne'ye baktığımda o da bana bakıyordu.

"Ela, ben Defne seninle tanışamamıştık. Asaf senden biraz bahsetti. Dün Mira biraz rahatsız olduğu için onunla uğraşmak zorunda kaldım. O yüzden dün akşam annemlerle gelemedim."dedi.

"Memnun oldum. Kızına da da geçmiş olsun "dedim.

"Sağol canım ben de memnun oldum."dedi içtenlikle. Defne ve Kerem samimi ve cana yakındılar. Özellikle de Mira çok tatlı güzeldi. Asaf kime çekmiş acaba diye düşünmeye başlamıştım. Hiç onlar gibi değildi.
Herhalde kafasında telefon kırdığım için bana böyle davranıyordu.
Herkes sofraya geçtiğinde Murat Bey kendisi servis yapmaya başlamıştı. Defne Hilal ve Bahar ısrar etse de kabul etmeyip oturtmuştu tekrar onları.
Murat bey yanıma gelip tabağımı doldurduğunda

"Bu kadar yeterli Murat Bey teşekkür ederim. Gelmeden önce yemiştim."dedim onu durdurarak.

"Murat Bey de ne? Ben senin amcanım bana amca de lütfen!"dedi. Ardından da mangalda közledigi biber ve domateslerden birer tane koydu tabağıma.
Tabağıma döndüm. Birşey diyemedim. Ben daha Yusuf'a bile abi diyemiyordum. Murat beye nasıl amca derdim?
Benim daha önce amcam hiç olmamıştı. Bir halam vardı bir de teyzem. Halamı onbeş yaşındayken kaybetmiştik. Teyzemin de beni pek sevdiği söylenemezdi.
Bize geldiği zamanlarda ya beni görmezden gelirdi ya da kötü davranırdı.
Çocuklarının yanıma yaklaşmasına bile izin vermezdi.
Babam da o yüzden bize gelmesini istemez ve izin vermezdi.
Bu kadın neden beni sevmiyor diye hep kendi içimde sorgulardım. Engelli olduğuma yorardım hep
Belki de ailenin öz çocuğu değilim diye sevmiyordur.

"Nereye daldın öyle?"Hilal'in kolumu dürtmesiyle düşüncelerimi bir kenara bırakıp Hilal'e döndüm

"Hiç"deyip omuz silktim.
Herkes yemek yerken bir kaç lokma yiyip geriye yaslandım.
Yusuf ekmek arası köfte yapıp bana uzatınca kafamı iki yana salladım. Daha fazla yiyemezdim.

"Asaf alnına ne oldu?"Meral teyzenin sorusuyla bütün gözler Asaf'a dönmüştü.
Bana bakıp ardından Meral teyzeye döndü.

"Yok bir şey Meral teyze ufak bir kaza diyelim."dedi.

"Ben de dün akşam gördüm. "Diyerek araya girdi Ayla hanım.
Telefonum çalmaya başlayınca arayan kişiye baktım. Arayanı görmemle sinirlerim gerilmeye başladı. Özgür arıyordu. Bu ne yüzsüzlüktü böyle, beni hâlâ nasıl arayabiliyordu? Telefonu meşgule atıp masaya ters bir şekilde bıraktım.

"Kimdi?"dedi Hilal kulağıma fısıldayarak

"Özgür. Gerizekalı hâlâ neden arıyorsa" dedim. Telefonum tekrar çaldığında tekrar meşgule attım. Bir kaç saniye sonra tekrar çaldı.

"İstersen aç belki önemlidir. Baksana ısrarla arıyor."dedi Asaf kafası ile telefonu işaret ederek.

"Önemli olsaydı açardım."dedim yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirerek.

"Ben doydum. Size afiyet olsun."deyip ayağa kalktım. Daha fazla Nalan hanımların bulunduğu bu sofrada yer almak istemiyordum. Yusuf bana bakıp bende geleyim dediğinde kafamı iki yana salladım.

"Sen yemeğini ye. Ben biraz şuralarda dolaşacağım."dedim evin yan tarafında ki ağaçlık yeri göstererek.

"Ela'cım ama hiç bir şey yemedin ki" Dedi Meral teyze

"Aç değilim Meral teyze gelirken yemiştim. Ben biraz dolaşsam iyi olur." Dedim.
Değneğimi elime alıp ağaçlık alana doğru yürümeye başladım. Yusuf yanıma gelip kolumdan tuttuğunda ona döndüm.

"Ela doktor ayağına bir kaç gün basmaman gerektiğini söyledi. Sen dolaşayım diyorsun. Ayağın daha kötü olur. "dedi.

"Otur otur sıkıldım. Anla beni lütfen, kaç gündür evden dışarı çıkmadım. Boğuluyorum. Yaşadıklarımı saymıyorum bile, onlarla aynı ortamda bulunmak zaten çok zor, bide aynı sofrada yemek yemek daha da zor. Biliyorum senin için de çok zor bir durum. Bizim aramızda sıkışıp kalıyorsun. Ama daha fazla bu duruma katlanamıyorum."Dedim.

"Ben seni anlıyorum canım sadece senin için endişeleniyorum. Sana bir şey olacak diye korkuyorum." Dedi. Elini tutup içten bir şekilde gülümsedim. Bende Yusuf, benim ve anne babasının arasında kalıyor diye üzülüyordum. Onun yanında öfkemi kontrol edip annesi ve babası hakkında kırıcı konuşmamaya çalışıyordum.

"Endişelenme ayağım gayet iyi ve ağrımıyor. Söz veriyorum yorulduğum anda otururum." Kafasını sallayıp bana sarıldığında

"Hadi git yemeğin soğuyacak."dedim gülümseyerek. Alnımdan öpüp gideceği sırada

"Hilal'e iyi olduğumu söyle , endişelenip peşimden gelir şimdi "dedim. Tamam deyip gittiğinde bende ağaçların altında biraz gezindim. Ayağım yorulunca bir ağacın altına oturup sırtımı ağaca dayadım. Gözlerimi kapatıp kafamı yasladım. Sessizlik ve yalnızlık şuan en rahatlatıcı etkendi. Bir süre öyle oturup sessizliğin keyfini çıkardım.
Telefonumun sesiyle gözlerimi açtım. Yine Özgür arıyordu. Telefonu yere atıp tekrar kafamı ağaca yasladım.
Bu adam niye beni rahat bırakmıyordu?
Telefon sesi kesildiğinde telefonu alıp kapatmaya çalıştım. Yoksa sürekli arayıp duracaktı. Kapat tuşuna basacağım anda mesaj geldi. Mesajı açıp baktım.

"Ela lütfen telefona cevap ver. Konuşalım. Sadece birkaç dakika"yazıyordu.
Yoksa yine Nil mi arıyordu?
Telefon tekrar çalınca açıp kulağıma götürdüm ama konuşmadım. Karşıdan nefes alış verişleri geliyordu kulağıma , biraz sessizlikten sonra iç çekip konuşmaya başladı.

"Ela ben çok özür dilerim. Çok üzgünüm." Dedi.

"Neden? Dün hiç üzgünmüşsün gibi konuşmuyordun. Aksine sesin çok mutlu geliyordu."

"Ben senin telefonda bizi dinlediğini bilmiyordum. Öğrendiğimde Nil'e çok kızdım."dedi. Kendimi tutamayarak gülmeye başladım.

"Kızdın mı? Hadi yaaa, Gerçekten mi?"dedim küçük bir kahkaha atarak. Kendimi toparlayıp konuşmaya başladım tekrar

"Sen tercihini yaptın. Kendine yeni bir hayat kurdun. Git hayatını yaşa. "Dedim. İçimdekilerini bastırdım uzatmadan kapatması için

"Ela ben seni çok sevdim. Bu hayatı senle kurmak istemişim ama olmadı. İzin vermediler. Başaramadık."dediğinde sinirden dişlerimi sıktım. Ne sevmesinden bahsediyordu bu? Bide başaramadık diyor.

"Ne sevmesinden bahsediyorsun..? Sen beni hiç sevmedin ki... Sen sadece seviyormuş gibi yaptın. Ben de salak gibi sana inandım. Şimdi bahane üretip arkasına sığınma, ailem istemedi falan da demeye kalkma."dedim sesimi yükselterek. Kim duyarsa duysun umrumda değildi şuan.

"Sen de biliyorsun benim seni sevdiğimi şimdi böyle konuşma lütfen, benim suçum yok. Keşke öyle olmasaydın da ailem seni kabul etseydi."dedi bir çırpıda. Bu benim tanıdığım Özgür olamazdı. O benim kırılacağımı bile bile bu cümleleri sarf etmezdi.

"Benim suçumdu yani, ailenin beni kabul etmemesi benim suçum, öz ailemin beni terk etmesi benim suçum, bu dünyaya gelmek bile benim suçumdu... Haklısın..."dedim. Her bir kelimem ile gözlerimden yaşlar inmeye başladı. İçimi dağlaya dağlaya...

"Ela ben seni suçlamıyorum ama ailemi de suçlayamam. Onlar sadece beni düşündükleri için bu kararı verdiler. Bugünü değil ilerisini düşündükleri için Nil ile evlenmemi istediler. Senin gibi biriy-"sözünü tamamlamadan sustu.

"Sözünü tamamlasaydın keşke. Benim gibi sakat, kusurlu, engelli biriyle. Artık benim için hangisini kullandıysan içinden"dedim onun sözünü tamamlayarak.

"Belki de bizim için en hayırlısı buydu. Ben sadece özür dilemek istemiştim senden. Seni kırmak üzmek asla istemedim. Bana kırılma lütfen çünkü elimden hiç bir şey gelmiyor."dedi.

"Senin yüzünden yeterince kırıldım ve üzüldüm. Biliyor musun? Ben sana kırılmayı da senden sevgi dilenmeyi de bıraktım artık...
Bundan sonra senden hiçbir beklentim olmaz merak etme. Çünkü beni sevmeni bekledikçe daha çok kırıldım. Üstelik bu duruma üzülen tek kişi ben oldum. Sana olan duygularımı öğrendikten sonra ne kadar değersiz olduğumu bana çok iyi hissettirdin... Sana değer verdikçe ben değersizleştim... Hem senin gözünde hem de kendi gözümde..."dedim. Derin bir nefes alıp yutkunmaya çalıştım. Boğazıma öyle bir yumru oturmuştu ki yutkunamıyordum.

"Ela çok üzgünüm, inan böyle olmasını ben de istemezdim."dediğinde yüzümde acı bir gülümseme peyda oldu.

"Senin bana en büyük iyiliğinin ne olduğunu biliyor musun Özgür? Sen bana en büyük iyiliği Nil ile evlenerek yaptın. Çünkü senin gibi sahtekar bir adamın benim hayatımda yerinin olmasını asla istemem. "dedim gözyaşlarını silip burnumu çekerek. Artık onun için tek bir damla gözyaşı dökmeyecektim... O benim tek bir damla göz yaşımı hak etmiyordu...
Sesimi düz çıkarmaya çalışıp tekrar konuşmaya başladım.

"Bana kimseye güvenmemem gerektiğini çok iyi gösterdin... Teşekkür ederim... Bu iyiliğini asla unutmayacağım."dedim ve telefonu yüzüne kapattım. Ardından numarasını silip telefonu tümden kapattım.
Derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım.

"İyi misin?" arkama dönüp baktığımda Defne tam arkamda duruyordu.
Acaba konuştuklarımı duymuş muydu?
Kafamı salladım iyiyim der gibi

"Sesini duyunca iyi misin diye bakmaya gelmiştim."dedi yanıma oturarak.

"İyiyim sorun yok."dedim.

"Masada telefonun çaldığında yüzün birden düştü. O muydu?"dediğinde yüzüne baka kaldım.

"Anlamadım?"

"Ela demin istemeden konuştuklarına kulak misafiri oldum. Demin konuştuğun kişi masada seni arayan kişi miydi?"dedi.

"Konuştuklarımın ne kadarını duydun bilmiyorum ama bu konu hakkında konuşmak istemiyorum "dedim. Değneğe tutunarak ayağa kalkmaya çalıştığımda kolumdan tutarak yardım etmeye çalıştı.

"Sana bir şey söyleyeyim mi?"dediğinde kafamı sallayıp söyle dedim.

"Hiç kimse için kendini eksik görme. Seni eksik görenleri kafana takıp üzme kendini, çünkü buna değmiyorlar. Bu sana bir kuzen tavsiyesi "deyip elini omzuma koydu.
Kafamı sallayıp gözlerimi yumdum.
Ağaçlık alandan çıkıp arka bahçeye Hilal'lerin yanına gittiğimiz de orda Asaf ve Bahar dışında kimsenin olmadığını gördüm.

"Herkes nerde?"dedim Defne'ye bakarak.

"En son senin yanına gelirken Selim ve Hilal dolaşmaya çıkmışlardı. Yusuf işle ilgili bir kaç sorun varmış onlarla ilgilenmek için çalışma odasına gitmişti. Kerem de ders çalışmaya odasına çıkmıştı. Annemler de içerdeydiler"dedi. Anladım deyip yürümeye başladım.
Asaf'ın karşısında ki koltuğa Bahar'ın yanına oturdum.

"Ela'cım Baharla içeride biraz işim var. Halledip hemen döneriz."deyip Baharı da alıp içeriye geçmişti Defne.
Masadaki kuru yemişlerden biraz alıp oyalanmaya başladım.
Asaf elindeki telefonu cebine koyup bana baktığında kafamı başka yere çevirdim.
Yaklaşık yarım saatti burda oturalı, ne Defne'ler dönmüştü ne Yusuf ne de Selim ve Hilal. Yavaştan sıkılmaya başlamıştım. Bu karşımda ki ukala da hiç konuşmuyordu. Bir bana bir yanımda ki değneğe bakıp duruyordu ve bu beni aşırı derecede rahatsız ediyordu. En son kendimi tutamayarak konuşmaya başladım.

"Çok beğendiysen bir tane de sana alalım." Anlamaz gözlerle bana baktığında

"O kadar baktığına göre çok beğendin. Bir tane de sana alalım diyorum."dedim yanımda ki değneği kaldırıp göstererek. Kafasını iki yana sallayıp oturduğu koltukta biraz doğruldu.

"Sadece dalmışım"dedi.

"Başka yöne bak, nereye dalacaksan oraya dal. Rahatsız oluyorum."

"Sen hep böyle misin?"dediğinde yüzüne baktım.

"Nasılım?"

"Sert ve soğuk."dedi. Hafif gülümsedim.
Ona karşı olan tutumum soğuk muydu gerçekten? Halbuki bu yaşadıklarımdan önce ben öyle bir insan değildim. Bazı insanlara karşı soğuk olabilirdim ama asla sert bir yapıya sahip değildim.

"İnsanına göre"dedim gülümseyerek.

"Doğru. Kerem'e, ablama ve Bahar'a böyle soğuk değilsin. Ama biliyor musun ? İçimden bir ses diyor ki, zamanla biz seninle çok iyi anlaşacağız. Bunu şimdiden hissedebiliyorum."deyip bana göz kırptı yüzünde çarpık bir gülümsemeyle.
Olabilirdi. Sonuçta ikimiz de birbirimizi pek tanımıyorduk.
Diğerlerini de tanımıyordum ama Asaf'a karşı neden böyle davrandığımı ben bile bilmiyordum.

"Hiç zannetmiyorum. "

"Hislerim çok kuvvetlidir. Bu güne kadar hiç yanıltmadı beni "

"Yaşayıp göreceğiz."dedim.
Evin yardımcılarından biri gelip kahvelerimizi nasıl içtiğimizi sorup gitti. Bir süre sonra elinde tepsiyle yanımıza geldi.

"Buyrun "deyip elindeki tepsiyi Asaf'a uzattı. Asaf kahvesini ve tatlı tabağını alıp masaya bıraktı.
Benim kahvemi ve tatlı tabağımı da bana doğru uzattı.

"Teşekkür ederim"

"Afiyet olsun efendim."deyip gitti.
Kahvemden bir yudum aldığım gibi yüzümü ekşittim. Fincanı masaya geri koydum. Bu kahve sadeydi ve ben sade kahve hiç sevmezdim.

"Neden yüzünü ekşittin. Beğenmedin mi yoksa"dedi.

"Bu kahve sade, ben sade kahve sevmiyorum."dedim yüzümü buruşturarak. Demin Özgür ile konuştuğum için tadım kaçmıştı. Şimdi de ağzımın tadı kaçmıştı.

"Ben söyleyeyim sana yeniden yapsınlar." Ayağa kalkacağı sırada

"Gerek yok söyleme, bu sefer idare ederim."dedim onu durdurarak.

"O zaman sen benimkini al"deyip kahvelerimizi değiştirdi.

"Ama ben onu içmiştim."dedim. Kahveme tekrar uzanmaya çalıştığımda hızla alıp dudaklarına götürdü.

"Birşey olmaz"dedi. Bende onun kahvesini alıp içmeye başladım. Aynı benim istediğim gibi orta şekerliydi.

"Bizimkiler herkes sade kahve seviyor. Seninki karışmış olmalı."dedi. Kafamı salladım anladım der gibi.

"Yani bu kahve benimdi zaten"dedim kahvemden bir yudum alarak.

"Hayır. Ben de pek sade sevmiyorum."

"Sevmiyorsan neden içtin peki?"

"Sevmiyorum dedim. İçemiyorum demedim "dediğinde tamam deyip tatlıdan bir kaşık aldım.
Nerde kaldılar bunlar diye düşünmeye başlamıştım. Uzun bir süre olmuştu gitmeleri. Saat kaç diye telefona bakacaktım ki telefonu kapattığım aklıma geldi.

"Saat kaç "diye sordum Asaf'a

"21:50 daha erken, sıkıldın mı yoksa? "

"Evet sıkıldım. Selim enişteler de gelmediler."

"Gelirler şimdi "dediğinde kafamı sallayıp arkama yaslandım.

"Ela sana bir şey sorabilir miyim? Ama yanlış anlamandan veya kızmandan korkuyorum."dedi. Ne soracaktı ki benim yanlış anlamamdan korkuyordu?

"Tabii sor ama beni kızdıracak bir şeyse hiç sorma. Biliyorsun kızınca telefon fırlatıyorum. Bu konuda deneyimlisin. Bu telefon yeni yazık olur."dedim sahte bir gülümsemeyle. Dediğimle kahkaha attı ardından kendisini toparlayıp ciddiyetle konuşmaya başladı.

"Neden amcamlarla gelmeyi kabul ettin? Yani ilk öğrendiğimde onlarla gelmek istemeyeceğini düşünmüştüm. Ben olsaydım onlara geri dönermiydim bilmiyorum."dedi.

"İnsan bazen istemediği şeylere mecbur kalabiliyor. Şimdi sana nedenini anlatsam beni anlayacağını sanmıyorum. O yüzden bu konuda konuşmasak sevinirim." Dedim. Yüzüm düşmüştü birden bu konu açılınca
Annemleri özledikçe babama olan kırgınlığım daha da artıyordu.

"Seni kırmak istemedim. Özür dilerim. Bir daha bu konuda konuşup seni rahatsız etmeyeceğim."deyip çaprazımda ki koltuğa geçti.
Çoğu insan beni kırmıştı. Kimi bakışlarıyla, kimi sözleri ile, kimi yaşattıklarıyla
Ama Asaf'a kırılmamıştım. Benim kırgınlığım sadece babama ve beni terk edip giden Nalan Hanım ve Metin Beye idi.

"Sana kırılmadım. Sadece bu konu hakkında konuşmak ve olanları hatırlamak canımı yakıyor."dedim. Yusuf Defne ve Bahar bize doğru gelirken Asaf'ta yerine geçip oturdu tekrar.

"Canım kusura bakma biraz geciktik. Mira uyanınca tekrar uyutmak zor oluyor."dedi Defne yüzündeki gülümsemeyle.

"Sorun değil "dedim ben de aynı şekilde gülümseyerek.
Selim ve Hilal'de el ele yanımıza doğru geldiler. Uzun uzun sohbetlerin ardından nihayet kalkmıştık.
Düğün için yarın hep birlikte alışveriş yapılmasına karar verilmişti.
Eve girdiğim gibi direkt odama çıktım. Yatağa baktığımda Hilal ve Bahar'ın getirdikleri kıyafetler orada değildi. Giyinme odasına geçip dolaba baktım.
Tüm kıyafetler güzel bir şekilde yerleştirilmişti. Geldiğimden beri bu dolapların kapaklarını bile açmamıştım.
Şimdi baktığımda türlü türlü elbiseler, pantolonlar, kazaklar, ayakkabılar, çantalar ve daha bir sürü eşyalar vardı.
Hilal'in aldığı kıyafetlerin içinden siyah bir eşofman takımı çıkarıp giyindim. Saçlarımı ensemde toplayıp giyinme odasından çıktım. Kitaplıktan romanımı alıp yatağa geçtim. Telefonumu açıp komodinin üzerine bıraktım.
Saat geç olmuştu Ama biraz roman okuduktan sonra uyuyorum diye düşünmüştüm. Kapı tıklanınca romanı bir kenara bıraktım.

"Girebilir miyim?"dedi Yusuf kapıyı araladı elinde bir bardak meyve suyuyla. Kafamı salladığımda içeri girdi. Meyve suyunu komodinin üzerine bırakıp yanıma oturdu.

"Uyumayacak mısın şimdi?"dedi.

"Biraz roman okuduktan sonra uyuyacağım."dedim.

"Bu akşam seni yalnız bıraktım. Bana kızmadın değil mi?"dediğinde kafamı iki yana salladım. Ona kızmamıştım ki işiyle ilgilenmek zorundaydı sonuçta.

"Hayır sana kızmadım."

"Yarın çok önemli bir toplantım var. O yüzden incelemem gereken evraklar vardı. "Anladım der gibi kafamı salladım.

"Siz ortak değil misiniz? Yani Selim enişte ve Asaf'ın da seninle çalışması gerekmiyor mu?" Dedim aklımdakini sorarak. Çünkü bir araya geldiklerinde ya Selim enişte ve Yusuf beraber çalışır ya da Yusuf tek başına çalışıyordu.

"Ben burda değilken işle sürekli onlar ilgileniyorlardı. Geldikten sonra biraz da sen çalış dediler"dedi gülerek.

"Anladım."dedim kafamı sallayarak.

"Ela aslında ben buraya sana bunu vermek için gelmiştim."dedi cebinden kredi kartını çıkarıp elime tutuşturdu.

"Buna ihtiyacım yok. Benim param var."dedim. Kredi kartını ona tekrar uzattım.
Babam ve abim her ay bir miktar da olsa hesabıma yatırıyorlardı.

"Ela al lütfen bırak da abilik görevimi yapayım. Biliyorum babama ait olduğunu düşünüyorsun ama benim kendi kazandığım para alın terim." Dedi elimi tutup hafif bir şekilde sıkarak.

"İhtiyacım yok gerçekten"

"İhtiyacın olduğunda kullanırsın. Yarın alışverişe çıkıyorsunuz. İstediğini alırsın. Hem zaten Yanınıza uğrayacağım bir ara."dedi. Kartı komodinin üzerine bıraktı. Alnımdan öptükten sonra iyi geceler deyip odadan çıktı.
İtiraz etmeme müsaade etmeden çıkmıştı odadan.
Romanımı tekrar elime alıp okumaya başladım. Bir kaç satır okuduktan sonra telefonum çalmaya başladı.
Komodinin üzerinden telefonumu alıp arayana baktım. Hilal arıyordu.
Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde Hilal öyle bir adımı bağırmıştı ki telefonu kulağından çekmek zorunda kalmıştım.

"Rozzzzz"

"Kulağımın zarını patlattın. Ne oldu? Neden bağırıyorsun kızım?"dedim.

"Roz ben çok heyecanlıyım. Elim ayağım titriyor heyecandan."dediğinde gülmeye başladım. Sesi de heyecandan titremeye başlamıştı.

"Sen şimdiden böyle heyecan yapıyorsan seni düğün günü düşünemiyorum bile"dedim gülerek.

"Ya gülmesene, seni de göreceğiz o gün geldiğinde. Ben de sana aynen bu şekilde güleceğim."

"Şansına küs canım. Çünkü öyle bir gün gelmeyecek. Ben o defteri kapattım."dedim. Artık öyle bir hata yapmak istemiyordum. Birine güvenmek çok zordu ve benim Özgür'den sonra güvenim sarsılmıştı.

"Ela sana bir şey söyleyeceğim ama üzülmeyeceksin. Söz ver bana"dedi. Sesi tedirgin geliyordu.

"Üzüleceğim bir şey söyleyeceksin yani"

"Özgür... Dün evlendi."dedi birden.

"Bu muydu üzüleceğim şey? Ben bunu biliyordum zaten, nikahtan önce konuşmalarına bizzat şahit oldum."

"Nasıl yani?"

"Sevgili nişanlısı ya da eşi mi demeliyim.
Beni aradı konuşmalarını dinletmek için."

"Seni nereden tanıyor ki? "

"O gün restoranda karşılaştık ya "dedim.

"Doğru. Akşam Asaf'larda iken neden seni aradı peki? Konuştun mu?"

"Konuştum sonra da numarasını sildim.
O kadar kırıcı konuştu ki karşısındakinin kırılacağını umursamadan. Konuşmalarıyla bizim tanıdığımız Özgür'e hiç benzemiyordu. Sanki içinde başka biri varmış gibiydi. Ya da bize öyle tanıtmıştı kendini bilemiyorum. Ama ben bu Özgür'ü çok iyi tanıdım."dedim.

"Roz ben çok özür dilerim. Sizin tanışmanıza ben vesile oldum. Böyle olacağını bilmiyordum. Çok üzgünüm."dedi.

"Saçma sapan konuşup benim canımı sıkma. Sen bu hayatta koşulsuz güvenebileceğim tek insansın." Hilal ile aramızdaki bağ o kadar kuvvetliydi ki , ona gözü kapalı güvenirdim.

"Roz teşekkür ederim. Sen de benim koşulsuz güvenebileceğim tek insansın."dedi.

"Peki Selim enişte"dedim sırıtarak.

"Onun yeri ayrı seninki ayrı."dedi gülerek.

"Roz Zühre teyzelerle konuştun mu ? Yarından sonraki gün geliyorlar buraya."dediğinde yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Geleceklerini biliyordum. Duymak bile mutlu olmama yetiyordu. Annemi, abimi, ablamı, bana kızan minik Ece'mi görecektim.
Ne kadar kızgın kırgın olsam da babamı görecektim.

"Biliyorum canım konuştum."

"Tamam canım o zaman yarın görüşürüz. Uykunu iyi al yarın alışverişte uyuklama."dedi gülerek.

"Görüşürüz canım."telefonu kapatıp saate baktım. 01:37 geçiyordu. Meyve suyumu içip yatağıma girdim.

Loading...
0%