Yeni Üyelik
7.
Bölüm

2. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

YAZAR'DAN

Hayat kimileri için gülerken kimileri için de ağır olabiliyordu... Meyra'nın şuan içinde bulunduğu durum çok ağırdı. Yıllarca beklediği, kendiyle birlikte içinde büyüttüğü adam şuan karşısında duruyordu ama bir başkasına aitti artık. Elinde başka bir kadının eli vardı ve kalabalığın içinde Meyra'nın hangisi olduğunu bile anlamamıştı. Bunun kadar daha ağır ne olabilirdi ki? Yıllardır yollarını gözlediğin adam seni sevmiyordu, sevmeyi bırak seni tanımıyordu bile... Ondan başkasını görmeyen gözlerin şuan onu başkasıyla görüyordu...

Herkesin gözü Melih'in üzerindeyken, Melih'in odaklandığı tek yer dedesiydi. Onun vereceği tepkiyi beklerken karısının elini hiç bırakmıyordu. Sanki sizin vermiş olduğunuz kararı umursamıyorum der gibi kafasını dik tutup dedesinin yüzüne bakıyordu. Mehmet Ali ASLANBEY sert çehresini torununun yüzünden çekip oğlu Murat'a çevirerek ağır aksanıyla konuşmaya başladı. "Murat senin bu oğlun ne dediğinin farkında mı? Eşim de ne demek, sen oğluna bu akşam burada ne için toplandığımızı söylemedin mi?"dedi. Torunu onun sözünü çiğnemişti ve utanmadan kafasını dik tutuyordu dedesinin karşısında. Murat bey daha konuşmadan Melih söze girdi.

"Buraya ne için toplandığınızı biliyorum dede. Buraya sözde benim için vermiş olduğunuz evlilik kararını kesinleştirmek için toplandınız. Ama sizinde bilmediğiniz bir şey var, ben sevmediğim, tanımadığım biriyle evlenmem. O verdiğiniz karar benim kararım değil. İşte benim verdiğim karar bu!!" karısının elini havaya kaldırdı."Ben sevdiğim kadınla evlendim. İsteyen istediğini yapsın!!!"dedi karşısındaki Meyra'yı sözleri ile paramparça ettiğini bilmeden.
Meyra duydukları karşısında bir kaç adım gerilese de Havin'in elinden tutmasıyla duraksayıp donuk gözlerle karşısındakilere bakıyordu. Şuan nasıl bir durumun içinde olduğunu anlamaya çalışıyordu. Havin her iki eliyle arkadaşının yüzünü avuçlayıp kendisine bakmasını sağladı.

"Hadi gidelim buradan, burada kalmanı gerektirecek bir şey kalmadı. Seni daha fazla üzmelerine müsaade etme lütfen!"dedi gözlerinden akan yaşları silerek. Meyra kafasını iki yana sallayıp titreyen dudağını ısırdı.

"Hadi lütfen gidelim buradan."dedi Havin. Arkadaşının daha fazla bu tabloyu görüp üzülmesini istemiyordu. Ancak Meyra'nın gözü de kulağı da başka yerdeydi. Adımları istemsizce Melih'e doğru gidiyordu.
Melih kalabalığın içinde kendisine doğru gelen gözü yaşlı kızı görünce onun Meyra olduğunu anlamıştı. Onu gördükten sonraki yüz ifadesi birden değişmişti. Deminki o meydan okuyan adam yok olmuştu sanki. Meyra tam karşısında durup yaşlı gözleriyle gözlerine baktı birkaç saniye. Bu gözlere bakmak için kaç sene beklemişti oysa...
Ama şimdi bu gözlerde kendisine ait hiçbir şey yoktu...

"Madem beni kabul etmeyecektin neden döndün..."dedi. Her bir kelimesiyle yaşlar gözlerinden süzülüp hıçkırığa dönüştü. Melih onu öyle görünce o an söyleyecek bir söz bulamadı. "Neden ya... Neden! Neden bana bunu yaptın, bunu hakedecek ne yaptım!!! Seni onca yıl beklediğim için mi bunu bana yaptın!"dedi bağırıp her iki eliyle göğsünden ittirerek. Melih, Meyra'nın onu göğsünden itmesiyle bir kaç adım gerilemişti. Herkes onları pür dikkat izlerken kimseden ses çıkmıyordu.

"Meyra be..."Melih'in sözünü kesen suratına inen sert tokattı. Meyra'nın canı o kadar yanıyordu ki attığı tokat yüreğindeki acıyı birazcık bile olsun hafifletmemişti. Şuan içinde alevlenen yangını hiç kimse görmüyordu. "La..lanet olsun...sana"deyip göğsünden vurmaya başladı. Ağladığı için sesi titrek çıkmıştı. Melih başı eğik bir şekilde Meyra'nın kendisine vurmasına tepki vermiyordu. Eda araya girmek istediğinde ise kolundan tutarak durdurmuştu onu. "Lanet olsun sana da sana mecbur bırakıldığım o güne de!!!"dedi hıçkırıkları arasında. Eli hâlâ göğsünde yumruklayarak gözlerindeki yaşları akıtıyordu.
Daha fazla Meyra'nın hıçkırıklarına dayanamayan Hakan, Meyra'yı durdurmak için aralarına girmeye çalıştı. Meyra'yı zapt etmek o kadar zordu ki o an, onu belinden tutup uzaklaştırmak zorunda kaldı ama onu uzaklaştırmak isterken ellerinin arasından düşürmüştü. Meyra'nın düştüğünü gören abileri hızla onlara doğru koşmaya başladılar.
Fırat, Hakan'ın yakasından tutup suratına kafasını geçirirken, Serhat belinden çıkardığı silahı Melih'e doğrulttu.

"Ulan yaptıklarınız yetmedi birde kardeşimi yerelere mi savuruyorsunuz!!!!"dedi Fırat içindeki tüm öfkesiyle bağırarak. Hakan'ın kardeşini bilerek yere savurduğunu düşünmüşlerdi.
Hakan yediği darbeyle elini burnuna götürürken öyle olmadığını belirtmek istedi ama Fırat onu dinlemeyerek yumruğunu sıkıp tekrar yüzüne geçirdi. Diğer amca çocukları Fırat ve Hakan'ın aralarına girip Fırat'ı uzaklaştırırken, Yaman Ali dizlerinin üstüne düşen Meyra'nın yanına gidip kolundan tutmaya çalıştı. Lakin daha koluna dokunmadan Meyra elini kaldırıp onu durdurmuştu. Artık onlardan hiç kimsenin ona dokunmasını istemiyordu. Ayağa kalktığı gibi oradan koşarak uzaklaşmaya başladı. Ayaklarının onu nereye götürdüğünü bilmeden koşarak bahçeden çıkıp gitti. Fırat kardeşinin koşarak uzaklaştığını görünce onu tutan Mert ve Kerim'i hızlıca kendinden uzaklaştırıp kardeşinin peşinden koştu. Hemen ardından da Zuhal ve Havin peşinden gitmişlerdi.

Öte yandan Serhat'ın kardeşini o halde gördükten sonra kan beynine sıçramıştı. Koştuğu gibi silahı belinden çıkarıp Melih'e doğrultmuştu. Onun en değerlisine yapılanı cezasız bırakmayacaktı. Araya Levent ve Davut girse de Serhat'ı zapt edemiyorlardı. Serhat kızgın bir boğa gibi Melih'in üzerine yürümek istiyordu adeta. Meyra çekip gittikten sonra Yaman Ali Serhat'ın Melih'e silah çektiğini görüp hızla onlara doğru koştu.
Melih'in gözü kendisine silah doğrultan Serhat'ta olsa da aklı Meyra'da kalmıştı. Onun vereceği tepkiden bu kadar etkileneceğini bilememişti.

"Sen benim kardeşimin gururuyla oynadın bende senin hayatınla oynayacağım." deyip tetiğe basacakken Yaman'ın araya girip elini havaya kaldırmasıyla silah havada patlamıştı. "Yaman bırakkkk! Onu öldüreceğim, o benim kardeşimin hayatını mahvetti!!!"Yaman, Serhat'ın elinden silahı almaya çalışırken silah tekrar patlamasın diye kuzenlerinden birkaç kişi daha araya girip Serhat'ı Melih'den uzaklaştırmışlardı. Mehmet Aslanbeyin oğlu daha fazla bu rezilliğe dayanamayarak olanlara el koymak istedi. Babası ve kardeşlerinden ses çıkmayınca olaya müdahale etmek istemişti.
Mehmet Ali Aslanbey olaylara müdahale etmeyerek kimin ne yapacağını ya da ne söyleyeceğini bekleyerek kenardan izliyordu. Eğer ben ortada olmasam bu aileyi kim hakkıyla yönetecek, hiç kimsenin hakkına girmeden adaletli davranacak diye çocuklarını ve torunlarını kenardan izliyordu.

"Yeter artık kesin şu saçmalığı! Yeteri kadar rezil ettiniz bizi. Melih'in yaptıkları yetmedi şimdi de sizinle mi uğraşacağız? Melih zaten bizi cümle aleme rezil etti edeceği kadar, birde siz başlamayın."dedi Mahmut bey bağırarak.

"Benim oğlum sadece istemediği bir evliliği yapmadığı için mi sizi rezil etti? Burda suçlu olan sadece benim oğlum mu? Burda benim oğluma silah çekildi ya silah... Sen neyin rezilliğinden bahsediyorsun Mahmut abi... Eğer Yaman o silahı tutmuş olmasaydı benim oğlum şuan ölmüş olabilirdi."dedi Selma hanım hiddetlenerek. Oğluna silah çekildiği için ortalığı ataşe vermek istiyordu, birde oğlunun aileyi rezil etmekle suçlanması onu iyice zıvanadan çıkartmıştı. Mahmut beyin sözleri ile daha fazla sessiz kalamamıştı.

"Senin oğlun kardeşime yaptıklarından sonra bu dünyada nefes almayı haketmiyor. Bu sefer Yaman sayesinde kurtuldu ama bir dahakine onu kimse elimden alamaz... Nefesini kesecem onun." Serhat birkaç kişinin onu tutmasıyla Melih'e yaklaşamadığı için bağırarak Selma hanıma cevap vermişti. Selma hanım duyduklarından sonra hızlıca soluğu Serhat'ın yanında almak istemişti. Ona göre oğlunun hiçbir günahı yokken ölümle tehdit edilmesi affedilemez bir suçtu. O yüzden Serhat'ı eline geçirdiği gibi parçalamak istiyordu.

"Sen kimsin de benim oğlumu tehdit ediyorsun hadsizzzz!"diyerek ona saldırmaya çalıştığında Yaman hızlı davranarak annesine yetişti.

"Ne yapıyorsun anne sen? Senin oğlun o kadar da masum değil, oğlunun savunulacak hiçbir tarafı yok... Meyra'ya en büyük kötülüğü senin oğlun yaptı. Şimdi oğlunu savunup kendini küçük duruma düşürme..."dedi bağırarak.

"Sen kardeşini savunacağına o kızı mı savunuyorsun?"

"O kız dediğin bu ailenin, ASLANBEYLERİN kızı... Onu da geçtim ya, senin oğlun bir kızın gururuyla oynadı, sen daha neyden bahsediyorsun anne!"dedi. Selma hanım tam konuşacakken Mehmet Ali Aslanbeyin konuşmasıyla susmak zorunda kaldı.

"Yeter artık herkes dağılsın."oğullarına hitaben "Herkes çoluğuna çocuğuna sahip çıksın. Tek bir sorun daha istemiyorum. Ben bu konuyu halledene kadar kimseden bu konuyla ilgili tek kelime duymayacağım."diyerek son noktayı koydu.

*************

Meyra dedesinin evinden yıkık dökük bir şekilde kendisini yolun ortasına atmış, ayaklarının kendisini nereye götürdüğünü bilmeden yürüyordu. O kadar kendinden geçmişti ki arkasından çalınan korna seslerini bile duymuyordu. Hızlı gelen bir araba tam Meyra'ya çarpacakken Fırat'ın koşarak kolundan tutup çekmesiyle arabanın altında kalmaktan son anda kurtulmuştu. Daha fazla ayakta duramayan Meyra abisinin kolları arasında dizlerinin üstüne yere yığılmıştı. Fırat kardeşiyle yere çökerken Havin ve Zuhal de yanlarına koşmuşlardı.
Fırat kardeşinin kolları arasında yığılıp kaldığını görünce eliyle yanaklarına dokunup kendine getirmeye çalıştı. "Meyra iyi misin canım? Bir yerine bir şey oldu mu?"dedi endişeyle. Arabanın önünden hızla çekip alırken ona bir zarar gelip gelmediğinden korkuyordu. Meyra cevap vermeyip sadece kafasını göğsüne yaslamıştı.

"Hadi güzelim kalk evimize gidelim."dedi kollarından tutup kaldırmaya çalışırken. Ancak Meyra dış dünyadan kopmuş bir haldeydi. Hiç bir şey duymuyordu. Elleri yanlarına çökmüş kıpırdayacak gücü kendinde bulamıyordu sanki. Kafası abisinin göğsünde, bakışları yerde yaşlı gözlerle izliyordu.
Havin arkadaşının tam karşısına geçip çenesinden tutarak yüzünü kendine çevirdi. Lakin Meyra'nın yüzü kendisine çevrilmiş olsa da gözleri kimseyi görmüyordu. "Meyra yapma böyle lütfen, hadi kalk gidelim buradan."diyerek elinden tuttu. Meyra'dan hiç bir tepki alamamışlardı yine.
Böyle olmayacağını anlayan Fırat kardeşini Havin'in kollarına bırakıp ayağa kalkarak karısına baktı. "Siz burada bekleyin ben hemen arabayı alıp geliyorum." diyerek yanlarından ayrıldı.

Havin arkadaşını kendine getirmek için ne kadar konuştuysa da Meyra'dan yine ses çıkmamıştı. Verdiği tek tepki gözlerinden inen yaşlar olmuştu. "Yeter artık kendine gel Meyra!!!"dedi. Kendine gelmesi için yüzüne sert bir tokat attı. Meyra yüzüne inen tokatla girdiği şoktan çıkmıştı. Birden ayaklanıp yürümeye başlayınca Havin ve Zuhal arkasından baka kalmışlardı bir an.
Girdiği şoktan çıkan Havin arkadaşının arkasından bağırdı.

"Meyra durur musun lütfen!!!"

"Rahat bırakın beni, yanlız kalmak istiyorum."deyip koşarak onlardan uzaklaştı Meyra. Havin ve Zuhal peşinden giderlerken daha yetişemeden Meyra taksiye atlayıp gitmişti.

"Ne yapacağız şimdi, Fırat abi gelince ne diyeceğiz?" dedi Havin. Arabanın peşinden koştuğu için soluk soluğa kalmıştı. Zuhal bilmem dercesine omuz silkip eliyle yüzünü sıvazladı.
Birkaç dakika sonra Fırat'ın gelmesiyle ikisi arabaya doğru koştular.

"Meyra nerde?"dedi Fırat. Yanlarında Meyra'yı göremeyince içini bir korku sarmıştı. Kardeşinin bu olanlardan sonra kendisine zarar vermesinden çok korkuyordu.

"Taksiye atlayıp gitti. Yetişemedik."dedi Zuhal arabaya binerek. Fırat kardeşini bir an önce bulmak için sakin kalmaya çalışıp derin nefes aldı. Ama kardeşi o haldeyken bunu beceremiyordu.
Elini saçlarından geçirip ardından ard arda direksiyona vurdu.
Havin bir an önce Meyra'nın bindiği taksiye yetişebilmek için her iki koltuğun arasından başını uzatıp konuştu.

"Abi çabuk peşinden gidelim lütfen! Çok kötü görünüyodu."dediğinde, Fırat gaza basıp olabildiğince süratli sürmeye başladı arabayı.

HAVİN'DEN

Fırat abi son sürat arabayı sürerken elleriyle adeta direksiyonu dövüyormuş gibi direksiyona vurup küfrediyordu. Kardeşine yapılanları hazmedemeyip hıncını direksiyondan çıkarıyordu sanki. Eğer Fırat abi bu haldeyse Serhat abiyi düşünemiyordum. Meyra onun en değerlisiydi. Onun saçının teline zarar gelse dünyayı yakardı. Bu akşam Meyra'nın saçının teline zarar vermekle kalmamış, onu yerle bir etmişlerdi. Üstelik bunu ona yapan da, yıllarca beklediği sevdiği adamdı. Meyra'ya yapılanlardan sonra onu durdurmak kolay olmayacaktı. Melih'i onun elinden kimse alamazdı bu saatten sonra...
Melih Meyra'ya yaptığı bu şerefsizlikten sonra başına gelecek herşeyi fazlasıyla hakediyordu.

"Biraz yavaşla lütfen yoksa kaza yapacağız. Ölmek mi istiyorsun?" dedi Zuhal yenge Fırat abinin koluna dokunarak. Araba fazlasıyla hızlı gidiyordu. Fırat abi önümüzde ilerleyen taksiyi kaybetmemek için hızından hiç eksiltmiyordu.

"Benim kardeşimi gözümün önünde paramparça ettiler, bu saatten sonra ben ölmüşüm kalmışım neye yarar... Kardeşimi onlardan koruyamadıktan sonra..."deyip gözünden inen yaşları elinin tersiyle sildi. Daha önce Fırat abiyi hiç ağlarken görmemiştim. Onu gözünden inen yaşları sildiğini görünce içimin daha çok acıdığını hissettim. O an ne benden, ne Zuhal yengeden ses çıkmamıştı. Boğulanan gözlerimi Fırat abiden çekip Meyra'nın içinde olduğu taksiye çevirdim.
Fırat abi önümüzdeki ilerleyen taksiyi gözden kaçırmamak için gözünü bir saniyeliğine yoldan ayırmıyordu. Taksi Meyra'nın atölyesinin bulunduğu sokağa sapınca Fırat abi hızla direksiyonu o tarafa kırdı.

Meyra'nın atölyeye girdiğini gördükten birkaç dakika sonra Fırat abi ani bir frenle arabayı durdurdu. Arabadan indiğimiz gibi Meyra'nın çığlıkları duyuldu. Fırat abi koşar adımlarla içeriye doğru gittiğinde bizde peşinden koşarak içeri girdik. Meyra kendi kendine konuşup ortalığı dağıtarak ağlıyordu. Eline ne geçse duvarlara savurarak sinirini çıkarıyordu. Bir an duraksadı. Eline aldığı kar küresine bakıp kendi kendine gülümsedi. Elindeki kar küresi Melih'in çocukluğunda ona aldığı ilk hediyesiydi. Melih'ten ona kalan tek şey oydu.

"Verdiğin sözleri ne çabuk unuttun... Hani hep ben olacaktım hayatında..."dedi parmaklarını kar küresinin üzerinden gezdirerek. "Hani büyüdüğümüzde de hep ben olacaktım. Neden bana tutamayacağın sözler verdin ki?" gözlerinden inen yaşlar elindeki küreye damlıyordu. "Ben seni kalbimde kendimle beraber büyütürken, seni bu kadar çok severken neden bana bunu yaptın?"konuştukça yaşlar süzülüyordu yanaklarından. Dudaklarını ısırıp acıyla gülümsedi. "Yoksa o kız seni benden daha çok mu sevdi? Ondan mı o kızı bana tercih ettin?"dediğinde sesi boğazına kaçmıştı sanki. Derin bir nefes alıp gözlerinden inen yaşları elinin tersiyle sildi. "Madem onunla evlendin, neden geri dönmek için bu günü seçtin?"gözünden inen yaşları sildikçe yerine yenisi akıyordu. "Sırf gururumla oynayıp beni herkesin içinde rezil etimek miydi amacın? Bak başardın işte..."dedikten sonra elindeki küreyi var gücüyle aynaya fırlattı. "Beni de bunun gibi paramparça ettin."dedi hıçkırıklarının arasında bağırarak. Birkaç adım attıktan sonra dengesini kaybedip dizlerinin üstüne düstü. Etraf kırılmış cam parçalarıyla doluydu. Eline aldığı cam parçayı avucunda sıkmaya başlayınca kan damlaları elbisesine damlamaya başlamıştı.
Meyra'nın elindeki kanı görür görmez ona doğru koşmuştuk. Fırat abi bileğinden tutup elindeki camı çıkartmaya çalışırken onun da eli Meyra'nın kanına bulaşmıştı.

"Ne yaptın sen? Bu şekilde mi içindeki acıyı dindireceksin, kendine zarar vererek mi?"dedi Fırat abi. Meyra sanki bizi duymuyormuş gibi hızla kalkmaya çalıştı. Onu kolundan tutarak engellemeye çalıştım. Lakin beni geri itip Fırat abinin elinden de kurtularak ayağa kalktı. Ayağa kalktığı gibi masaya yaklaşıp üzerideki makası eline aldı.

"Bu elbise senin neyine, artık kimin için giyeceksin ki bu elbiseyi?"diye bağırıp ağlayarak üzerindeki elbiseyi kesmeye başladı. Fırat abi ile ona doğru giderken makası kaldırıp bağırdı. "Yaklaşmayın!!!"dediğinde bir iki adım gerilemiştik.

"Meyra sakin ol lütfen!! Bak bir yerine birşey olacak. Bana ver o makası..."dedim gözümden inen yaşları sildikten sonra.

"Bana olan olmadı mı? Bundan daha acı ne olabilir ki?"dedi hıçkırıkları arasında. Makasın keskin tarafını bileğinin üstüne getirip yaşlı gözleriyle bize baktı. Aklındakini yapmaması için ona yalvaran gözlerle bakıp yaklaştığımda kafasını iki yana sallayıp bir adım geri çekildi.

"Meyra yapma lütfen!!!"dedim ağlayarak. Elindeki makas yavaş yavaş bileğini kesiyordu ve Meyra bunun farkında değildi. Bileğindeki kesiğin acısını hissetmiyor gibiydi. Meyra bileğinin değil, yüreğindeki acının tesiri altındaydı...

"Meyra!!!"Serhat abinin sesiyle bakışlarımızı kapıya doğru çevirmiştik. Serhat abi Meyra'nın elindeki makası ve kanı görünce hızla ona doğru koştu. Serhat abiden hemen sonra teyzem eniştem ve Serhat abinin eşi içeri girmişlerdi.

"Zümrüt gözlüm sen o makasla ne yapıyorsun? O gözlerinden inen yaşlar için dünyaları yakacağımı bilmiyor musun kurban olduğum?"dedi ona yaklaşarak. O an Meyra'nın elindeki makas yere düşüp tiz bir ses çıkardı ve Meyra'nın yüzünde acı bir gülümseme belirdi.

"Abi... Benim canım çok acıyor... Nefes alamıyorum... Dünyam yıkıldı altında kaldım ben..."dediğinde Serhat abi onu kendisine çekip sarıldı. Kanayan elini Serhat abinin göğsüne koyarak başını Serhat abi'ye yasladı bir süre.

"Abi neden bana bunu yapmalarına izin verdin? Hani sen varken kimse beni üzemezdi, hani kimsenin bana zarar vermesine izin vermeyecektin?"Serhat abiyi göğsünden ittirip kendinden uzaklaştırdı. Bileğindeki ve avucundaki yara durmaksızın kanıyordu. Serhat abi bileğindeki yarayı sarmak için ona yaklaşmak istediğinde Meyra geri çekilip izin vermedi.

"Zümrüt gözlüm bileğin kanıyor. Bırak da sarayım, yoksa kötü olur."dediğinde Serhat abi, Meyra acıyla gülümseyip tekrar gözünden inen yaşları sildi. Elindeki kan bu sefer yüzüne bulaşmıştı.

"Abi benim bileğim değil... Benim yüreğim kanıyor. Onu nasıl saracaksın..."dedi elini kalbine koyarak. Serhat abi yumruğunu sıkıp dişlerini birbirine bastırdı. Boynundaki damarlar sinirden patlamak üzereydi.
Herkes Meyra'nın dedikleriyle ağlarken Serhat abi kaskatı kesilmiş bir şekilde Meyra'ya bakıyordu. Meyra'nın söylediği son söz onu yerle bir etmişti. Meyra, Melih'i bu kadar çok sevip beklemişken, bundan sonra yüreğindeki yarayı kimse saramazdı ve bunu Serhat abi çok iyi biliyordu. Serhat abiyi yerle bir eden de buydu ya zaten...

"Sen bana yalan söyledin!!"diyerek Serhat abinin karşısına geçip her iki eliyle göğsüne vurmaya başladı. Serhat abi karşısında öylece durup izledi o an. Hiçbir şey diyemedi. Meyra'nın kendisini değil onu hırpalamasını istedi. "Seni her şeyden koruyacağım dedin ama beni hiç koruyamadın..." O an Serhat abinin gözünden bir yaş seğirip yanağına düştü. "Herkesin içinde beni küçük düşürdüler, benim gururumla oynadılar. Ne sen, ne abim ne de babam hiç bir şey yapmadınız!!! Ya bırak bir şey yapmayı babamın sesi bile çıkmadı. Babam beni çoktan gözden çıkartmış bile..."dedi nefes nefese. Nefes almakta zorlandığı halinden belli oluyordu. Çok kan kaybetmişti. Bu kadar ayakta durması da mucizeydi. Bir an dengesini kaybedecek gibi olunca Serhat abi kolundan tuttu. Eniştem ve teyzem de Serhat abinin hemen arkasındaydılar. Eniştem birkaç adımla Meyra'nın tam karşısında durup yaşlı gözleriyle kızına baktı. Gerçekten de bütün bu olaylar boyunca eniştemden tek kelime çıkmamıştı.

"Ba..."daha sözünü tamamlayamadan eniştem ve Serhat abinin kolarına yığıldı. Hepimiz Meyra'nın başına toplanırken Serhat abi hızla ayaklandı.

"Sana yemin olsun ki zümrüt gözlüm sana bu yaşattıklarının bin katını onlara yaşatmadan bir daha senin karşına çıkmayacağım."deyip koşar adımlarla atölyeden çıktı. Teyzemin bir gözü Kemal eniştenin kollarında yatan Meyra'da, bir gözü de bir hışımla çıkan Serhat abideydi. Serhat abi atölyeden öyle bir hışımla çıkmıştı ki, önüne kim çıkarsa çıksın bu saatten sonra Melih'i kimse onun eliden alamazdı. Hele ki Meyra'nın o sözlerinden sonra Melih'i asla affetmezdi.

"Oğlum koş git kardeşinin peşinden, çok öfkeliydi. Bir delilik yapmasın."dedi teyzem Fırat abi'ye dönerek. Ardından Zuhal yengeye döndü. "Kızım sende abilerini ara onların peşinden gitsinler bir olay çıkmasın."dedi. Fırat abi, Serhat abinin peşinden giderken Zuhal yenge de telefonuyla abilerini aramaya çıkmıştı.

YAMAN ALİ'DEN

Eve döndüğümüzde Hazar dayı, Cemal dayı ve oğullarını bahçede otururlarken görmüştük. Dayımların şuan burda bulunmaları babamın her ne kadar hoşuna gitmemişse de ses etmeyip yanlarına doğru gitmişti. Bu yaşananlardan sonra onların burda bulunmaları pek de doğru değildi. Çünkü bu aile arasındaki bir meseleydi. O yüzden onların burda olmaları babamı rahatsız etmişti.
Hâlâ akşamki olayların etkisindeydik. Melih'in öyle bir hatayı yaptığına hâlâ inanamıyordum. Melih bugün buraya ne için geldiğinin bilincindeyken nasıl bu kadar sorumsuz davrana bilmişti? Ailesinin ne duruma düşeceğini bilmiyor muydu? Aileyi de bırak, ardında bıraktığı kızın gururuyla oynadığının farkında değil miydi? Bir insanın hayatıyla oynamak bu kadar kolay mıydı? Peki bundan sonra Meyra'ya ne olacaktı? Ya cümle aleme rezil olacaktı, ya da istemediği bir evliliğe mecbur bırakılacaktı... Bütün bunları Melih yapıyorken hepsinin ceremesini Meyra çekecekti. İşte böyle adaletsiz bir dünyada yaşıyorduk...
Hiçbir suçun yokken, bütün yaşananların faturası sana kesilebiliyordu.

"Olan oldu artık yapacak bir şey yok. Ailesinden habersiz evlenen bir tek Melih değil. Sanki Melih birini vurmuş ya da öldürmüş gibi davranmayın. Murat, oğlun sevdiği ile evlendiği için onu suçlayamazsın, bu onun en doğal hakkı."dediğinde Hazar dayı, babamın sert bakışlarına maruz kaldı.

"Oğlumun bu yaptıklarını başka biri senin kızına yapsa yine de böyle mi düşünürdün Hazar bey?"babam Hazar dayının gözlerinin içine bakıp konuştuğunda Hazar dayı sessiz kalmıştı. Kendisini amcamın yerine koyduğunda deminki konuşmalarının arkasında durmayarak sessizce kafasını yere eğmişti. Babam Hazar dayının sessiz kaldığını görünce tekrar konuşmasına devam etti.

"O benim canımdan kanımdan bir parça, onu düşünmediğimi mi sanıyorsunuz? Ben zaten çocuklarımı düşündüğüm için bu haldeyim. Benim oğlum öyle bir hata yaptı ki, yaptığı hatanın sonucunda neler olabileceğinin farkındaydı. Bunları bile bile yaptı." anneme bakıp "Bakalım Melih Bey'in yaptıkları kimlerin hayatına mâl olacak."dedi.

"Benim oğlum kimsenin hayatına mal olacak bir şey yapmadı. Sırf sevdiği kadını aldı diye kimse onu suçlayamaz. Kimse kusura bakmasın ama benim oğlum sahipsiz değil. Ben bu hayatta olduğum müddetçe kimse benim çocuklarıma istemediği bir şey yaptıramaz. Üstelik Melih'e dayatmış olduğunuz karar da öyle bir karar değil. Bu benim oğlumun hayatı söz konusuydu."dedi annem babamın gözlerinin içine bakarak. Annem hiçbir zaman Meyra'nın bu eve gelin gelmesini istememişti. Bu yüzden Melih'in arkasında duruyordu.
Babam annemin sözlerinden sonra birden hiddetlenip ayaklandı.

"Yeterrrr!! Sen nasıl bir durumun içine düştüğümüzün farkında değil misin? Hadi senin oğlun evlenip yuvasını kurdu, ya ardında bıraktığı kızın hayatı ne olacak bunu hiç düşündün mü?"öyle bir bağırmıştı ki sesi tüm avluda yankılanmıştı. Deminden beri sakinliğini koruyan adamın annemin sözleriyle sinirleri altüst olmuştu. "Sen sanıyorsun ki benim oğlum evlendi ve herşey bitti... Ama sorunlar bundan sonra başlıyor...İşte sen bunun farkında değilsin. Senin oğlun Meyra'nın gururuyla oynadı ya, sen oğlunun cezasız kalacağını mı sanıyorsun? Serhat bu akşam yarım bıraktığı işi tamamlamaz mı sandın? Senin oğlun Meyra'yı cümle aleme rezil etti. Serhat bunu oğlunun yanına bırakır mı sanıyorsun be kadınnn!!!"dedi babam anneme öfkeyle bakıp bağırarak. Sakin kalmaya çalıştıkça sözleriyle daha çok sinirleniyordu. Babam o kadar haklıydı ki, benim tanıdığım Serhat asla rahat durmazdı... Hele ki Meyra'yı o halde gördükten sonra... Bugün bu olay benim kardeşimin başına gelseydi Serhat'ın yaptığının aynısını yapardım bende.
Dışardan gelen kargaşa sesiyle hepimizin bakışları o tarafa kaymıştı. Kapıdaki korumalardan biri hızlıca yanımıza doğru koştu. "Beyim, Serhat bey kapıda içeri girmeye çalışıyor. Onu durduramıyoruz."dedi. Abim ve dayı oğullarım hızla ayaklanıp kapıya doğru koştular. Daha abimler kapıya ulaşmadan kapı büyük bir görültüyle açıldı. Serhat üstü başı kan içinde kapıyı kırarak içeri girdiğinde hepimizin bakışları üzerindeki kanlı gömleğine kaydı.

Serhat'ın üstü başı neden kana bulanmıştı ki?

Babam 'işte demek istediğim buydu' der gibi hepimize bakıp kafasını iki yana salladı.

"Serhat bak sakin ol, herşeyi konuşarak çözebiliriz."dedi abim. Serhat öfkeyle kafasını iki yana sallayıp abimin üzerine doğru yürüdü.

"Kardeşimi kanlar içerisinde gördükten sonra artık konuşmak için çok geç. Bu akşam bu konakta ya benim ya o şerefsiz kardeşinin cenazesi çıkar!!!!"bağırıp abimi tutuğu gibi yere fırlattı. Meyra'yı kanlar içinde görmek mi? Yoksa üzerindeki bu kan Meyra'nın kanı mıydı? Kendine kötü birşey mi yapmıştı? Dedemlerden çıkarken yıkılmış durumdaydı. Umarım kendine zarar verecek birşey yapmamıştır. Yoksa Melih ömrü boyunca bu vebalin altından kalkamayacaktı.
Serhat, abimi yere savurduktan sonra Melih'e doğru gitmeye çalışırken bu sefer Yusuf ve Erkan araya girdi.

"Hemen burayı terket, belanı bizden bulma. Seni Melih'e yaklaştıracağımızı mı sanıyorsun"dediğinde Yusuf, Serhat alay eder gibi sırıtıp yakasından tutarak kafasını yüzüne indirdi. Erkan saldırmak için yumruğunu kaldırmıştı ki yediği tekme darbesiyle yere düştü. "Siz mi beni durduracaksınız!! Lan siz değil sülaleniz gelse o şerefsizi elimden alamaz!!"deyip Melih'e doğru gitti. Kapıdaki korumalar Serhat'ı durdurmaya yeltendiklerinde onları elimle durdurup karışmamalarını işaret ettim.

"Ne o, kadınların arkasına sığınarak benden kurtulacağını mı sanıyorsun?"dedi. Annem, yengem, Esra, Helin ve yeni gelin Melih'in önünde siper olmuş bir şekilde Serhat'ın Melih'e yaklaşmasını engellemeye çalışıyorlardı. Annem Serhat'ı tutmam için bana yalvaran gözlerle bakarken yerimden kıpırdamadım. Her ne kadar annemi o halde görmek canımı yaksa da Serhat'ı tutmak içimden gelmiyordu. Çünkü Melih bunu fazlasıyla haketmişti. Böyle olacağını bildiği halde bunu yaptıysa madem, o zaman yaptığı hatanın bedelini ödeyecekti...
Abim, Yusuf ve Erkan tekrar Serhat'ı Melih'ten uzaklaştırmak için yanına yaklaşmaya çalıştılar. Üçüsü Serhat'ı zar zor zapt ederken bu sefer de Fırat ve Mahmut amcanın oğulları içeri girmişlerdi.

"Fırat kardeşini alın ve hemen burayı terk edin."dedi annem. Melih'i arkasına almış içeri götürmeye çalışıyordu. Fırat annemin sözlerini duymazdan gelip Melih'e doğru koşarken Mahmut amcanın oğulları da Serhat'ı tutan Yusuf, Erkan ve abime saldırmaya başladılar.

Serhat, abisinin Melih'e doğru koştuğunu görünce Yusuf'u tutup suratına kafasını indirerek "Abi o şerefsizi bana bırak, ben kendi ellerimle alacağım onun canını."deyip ona doğru koştu.

"Kardeşime bunu yaptıktan sonra evinde rahat rahat oturup, karınla mutlu olacağını mı sandın? Seni bu yaptığına pişman etmez miyim?"deyip bir hışımla Melih'i kadınların arasından çekip aldı. Yumruğunu Melih'in suratına indirirken Melih birkaç adım geri sendeleyip yere düştü. Yakasından tutup kaldırarak bu sefer kafasını yüzüne gömdü. Tekrar kaldırıp vurdu... Tekrar kaldırıp vurdu... Tekrar kaldırıp vurdu... Tekrar, tekrar ve tekrar
Melih kanlar içerisinde yerden yere savrulurken, annem ne kadar onu Serhat'ın elinden almaya çalışsa da başaramamıştı.
Serhat, Melih'e vurdukça öfkesi dinmiyor aksine daha da harlanıyordu. Bu sefer yerde yatan Melih'in üstüne çıkıp yumruklamaya başladı.

"Lan!!!!"suratına yumruğunu indirip "Bunu kardeşime nasıl yaptın!!! O seni yıllarca bekledi."deyip tekrar vurdu. "Lan benim kardeşim senin yüzünden ölebilirdi."tekrar vurdu. Annem babam ve dayımlar ne kadar Melih'i Serhat'ın elinden kurtarmak için ne kadar çabaladıysa da becerememişlerdi.

"Bırak artık oğlumu öldüreceksin!!!"annem Serhat'ın kolunu tutup Melih'e vurmasını engellemeye çalışırken, Serhat'ın kolunu çekmesiyle yere savruldu. Hızla anneme doğru gidip onu kaldırarak ordan uzaklaştırdım.

"Yaman bir şey yap lütfen!! Oğlum o caninin elinde kalacak!"deyip ellerimin arasından Melih'e gitmeye çalışıyordu.

"Esra! Helin! Annemi içeri götürün. Hemen!!!" dedim. Annem içeri girmemek için Esra ve Helin'in kolları arasında çırpınırken hızlıca Serhat'a doğru koştum. Arkasından yaklaşarak her iki omuzundan yakalayarak geri çektim. Biraz daha Melih'e vurmasına izin verseydim, Melih ellerinde ölüp kalacaktı.

"Bırak beni lan!! Onu geberteceğim!"dedi bağırarak. Onu Melih'ten biraz uzaklaştırıp babamlara Melih'i içeri götürmelerini söyledim.

"Serhat yeter!!! Yeteri kadar onu hırpaladın zaten. Sakin ol artık!"sesimi yükseltip daha sıkı tutmaya çalıştım.

"Nasıl sakin olayım! Kardeşim gözlerimin önünde canına kıymak istedi."Öfkeyle beni geri itti. Birkaç adım geriye doğru sendeleyip dengemi sağladığımda Serhat belinden çıkardığı silahı bana doğrultmuştu.

"Tamam anlıyorum seni, öfkelenmekte haklısın. O yüzden de şimdiye kadar aranıza girmedim. Şimdi o silahı bırak, sakin ol."dedim. Ellerimi kaldırıp ona doğru bir adım attım.

"Sen beni anlayamazsın Yaman! Meyra'm onu sizlerden koruyamadığım için bugün ilk defa bana kırgın gözlerle baktı. Benim Meyra'm bugün senin kardeşin yüzünden kollarımın arasında bayılıp kaldı."dedi. Ardından silahın yönünü babam ve dayımın arasında içeriye götürülen Melih'e çevirdi.

"Melih!!!!!"deyip tetiğe basacakken hızlıca koşup kolunu indirmeye çalıstım. Silahı elinden almak isterken aramızda kargaşa oldu. Silahın yönü bir bana bir ona dönüyordu... Silah ellerimiz arasında birden patlayınca kolumda bir yanma hissettim... Mermi kolumu sıyırıp geçmişti...
Avlunun ortasında birbirine giren abimler ve Fırat'lar silahın patlamasıyla durup bize baktılar. Kolumdan vurulduğumu gören abimler Serhat'a öfke ile bakıp üzerine doğru yürümeye çalışırlarken Fırat ve Mahmut amcanın oğulları buna izin vermemişlerdi. Onlar tekrar birbirlerine girerken Serhat'a döndüm.
Mermi kolumu sıyırıp geçtiği için Serhat bir an duraklamıştı. Sıyrılan koluma elimle baskı yapıp Serhat'a baktım.

"Melih'i dövdün, beni yaraladın tamam artık yeter!"

"Amcamdan ve Helin'den sonra bu ailede itimat ettiğim tek kişisin... Bir daha araya girme yazık olur sana."dedi göz ucuyla kolumdaki yaraya bakarak. Tam Serhat'a cevap vereceğim sırada dedemin gür sesiyle hepimizin bakışları dedeme kaymıştı. Dedemin hemen sağ tarafında da Mahmut amca vardı. Bize şaşkın ve bir o kadar da sinirle bakıyorlardı. Özellikle de dedem...

"Yeterrr! Kesin artık şu saçmalığı! Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz! Ben demedim mi size ben bu meseleye bir çözüm bulana kadar kimseden ses çıkmayacak? Ne zamandan beridir benim sözümün üstüne söz söyler oldunuz?"dedi otoriter bir sesle. Serhat bir adım öne atıp dedeme baktı.

"Bu saatten sonra babamın sözü bile beni durduramaz... Mehmet Ali Aslanbey! Buradaki herkes duysun ki ikimizden biri sağ kalacak, ya ben ya o! Bu gün ikidir Yaman Ali sayesinde elimden kurtuldu ama bir daha ki sefere şansı o kadar yaver gitmiyecek."deyip hızla avludan çıkıp gitti. Serhat çıkıp gittikten sonra dedemin yüzü sinirden kızarmaya başlamıştı. Melih'ten sonra Serhat'ın bu sözleri dedemi büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu güne kadar onun sözünün çiğnendiği hiç görülmemişti, ne kardeşleri. ne oğulları ne de torunları tarafından. Melih bugün dedemin sözünü çiğneyerek bir ilki yaşatmış, Serhat da devamını getirmişti.

"Murat güvenliği arttır!! Serhat'ı sakinleştirene kadar Serhat bu evin eşiğinden bile geçmesin!"dedi babama bakarak. Ardından bakışlarını Mahmut amcaya çevirip konuşmasına devam etti. "Kardeşlerini topla yarın acil eve gelin." dedikten sonra avludan sinirle çıkıp gitti.

***************************
YAZARDAN

Ertesi gün

Mehmet Ali Aslanbey dün gece olanlardan dolayı biraz tedirgindi. Serhat'ın yaptıkları ve söyledikleri onu adeta çıkmaza sürüklüyordu. Dün geceden beri Serhat'ı nasıl zaptedeceğini düşünüyordu. Biliyordu ki Serhat bu işin peşini asla bırakmayacaktı. Meyra'nın intihar etmesinden sonra Melih'i sağ bırakmayacağını çok iyi biliyordu. O yüzden bu meseleye bir an önce bir hal çaresi bulmak istiyordu. Yoksa işler çığrığından çıkmaya başlayacaktı. Meyra'nın intiharı, Melih'in öldüresiye dövülmesi ve Yaman'ın vurulmasından sonra bu olayların daha fazla büyümemesi için bir an önce çüzüme kavuşturması gerekiyordu.
Bugünkü toplantıda bir karanın çıkacağını herkes biliyordu ve herkes bu kararın ne olacağının merakı içinde bekliyordu.

"Sabah kahvenizi getirdim efendim." Sağ kolu Sadık efendinin sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı. Sadık efendinin elindeki kahveyi alıp kafasıyla teşekkür etti.

"Geldiler mi?"diyerek kahvesinden bir yudum içtiğinde Sadık efendi kafasını olumlu anlamda salladı.

"Evet efendim, toplantı odasına aldım."

"Hepsi geldi mi?"

"Evet efendim sizi bekliyorlar." dediğinde, Mehmet Ali Aslanbey kafasını tamam der gibi sallayıp kahvesini içmeye devam etti.

Öte yandan Mahmut bey ve diğer kardeşleri toplantı odasında düşünceli bir şekilde babalarının odaya gelmesini bekliyorlardı. Bu konuyu bir an önce toparlayıp bir çözüme vardırmazlarsa olayın çok kötü yerlere varacağının herkes bilincindeydi ve bu meseleyi Mehmet Ali Aslanbey dışında hiç kimse çözemezdi.
Mahmut bey odanın ortasında dolanıp dururken gözü geldiğinden beri köşede sesizce oturup başını elleri arasına alan Kemal beye kaydı. Kemal bey dün hayatının en kötü gününü geçirmişti. Bir baba için ne kadar zor şey varsa Kemal bey hepsini bir bir yaşamıştı. En zoru da evladının kanlar içerisinde kollarına yığılıp kalmasıydı... Meyra'yı öyle kanlar içinde baygınken görmek yüreğini parçalamıştı. Onu her şeyden korurken yeğeninden koruyamamak daha çok yaralamıştı onu. Melih'ten böyle bir şey beklememişti. Her ne kadar yanlarında büyümemiş olsa da atalarının sözünü çiğneyeceğini düşünmemişti. Üsteklik kızının ve tüm ailenin gururuyla oynar gibi herkesin toplanıp düğünün kararlaştılacağı gün başkasıyla evlenip gelmesi kabul edilemez bir şeydi.

"Merak etme babam bir hal çaresini bulacaktır. Her şey yoluna girecektir elbet, sadece biraz zamana ihtiyacımız var."diyerek kardeşinin omuzuna dokundu Mahmut bey. Kemal bey kafasını ellerinin arasından çekip donuk bir ifadeyle abisine baktı. Merak etme demesi dile kolaydı. Bundan sonra tüm hayatı kızını düşünerek geçecekti. Herkes için her şey yoluna girebilirdi ama kızı Meyra için maalesef ki aynısını söyleyemiyordu. Onun için korkuyordu. Bundan sonra yaşayacaklarını kaldıramamasından korkuyordu. Kızı dün canına kıymak istemişti ve bunu tekrarlamasından çok korkuyordu. Yaşadıklarının çok ağır olduğunu biliyordu ama kendi hayatına son vermek... Onu kabul edemiyordu. Meyra'nın değil Melih için, hiç kimse için kendine zarar vermesini istemiyordu.

"Ben onu gözümden bile sakınırken onlar benim kızıma kıydılar. Sen bana diyorsun ki her şey yoluna girecek, hayır bu saatten sonra hiç bir şey yoluna girmez. Herkes mutlu mesut yaşarken olan sadece benim kızıma olacak."diyerek bakışlarını tekrar yere indirdi. Melih'in babası Murat bey oğlunun yaptıklarından dolayı kardeşinin yüzüne bakamaz olmuştu. Oğlu kendisini savunacak hiç bir taraf bırakmamıştı ona. Kardeşini ne kadar içler acısı bir durumda görmek onun canını yaksa da buna sebep olan kendi öz evladıydı. Elini kolunu bağlayan oydu ya zaten...
Sıkıntılı bir nefes alıp geriye yaslanacakken babasının içeri girmesiyle ayaklandı.
Mehmet Ali Aslanbey ağır adımlarla masasına geçip otururken bakışlarını tek tek oğullarının üzerinde gezdirdi. Kendi içinde bu meseleye bir çözüm bulmuştu lakin oğullarının bu konu hakkındaki fikirlerini öğrenmek istiyordu. Ona göre bir yol çizecekti.

"Lafı uzatmayı sevmediğimi biliyorsunuz. Sizi buraya ne için çağırdığımı da biliyorsunuz. Daha fazla rezillik çıkmadan bu olayı bir an önce bir çözüme kavuşturmalıyız. Yoksa istemediğimiz sonuçlarla karşılaşabiliriz. Bu konuda fikri olan var mı?"dedi. Kemal beye kısa bir bakış attıktan sonra cevap bekler gibi diğer oğullarına döndü. Kemal beyin aklı kızında olduğu için kulakları babasının söylediklerini pek duymuş sayılmazdı ve Mehmet Ali Aslanbey bunun farkındaydı. Dün gece torununun intihar haberini aldığında adeta yıkılmıştı. Meyra'nın kendine zarar vereceğini asla düşünememişti. Çünkü Meyra öyle çabuk yıkılan, pes eden bir karakter değildi. Yaşadığı şeyin zor olduğu aşikardı ama kendi canını hiçe sayacak kadar kendisini nasıl kaybetmişti?

"Tek çözümün ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Meyra'yı evlendirmek... Hemde bir an önce. Yoksa hem Meyra hemde tüm ailemiz elalemin diline düşer."dediğinde Halil bey, Kemal beyin sert bakışlarına maruz kalıp üzerine yürümesine sebep olmuştu. Mahmut bey hızla ayaklanarak kardeşinin kolundan tutup durdurdu.

"Her şeye sebep Melih iken cezasını neden benim kızım ödeyecekmiş? Ben kızımı istemediği biriyle asla evlendirmem. O hiç hakketmediği şeyler yaşadı. Bunu bir daha hiç kimsenin ona yaşatmasına izin vermem. Çözüm mü istiyorsunuz? Melih'i ve o kadını bu aileden men edin. Alın size çözüm."dedi Kemal bey. Kemal beyin dediklerinden sonra Halil beyin yüzünde alay eder gibi bir ifade belirdi. Sanki bu istediğin imkansız bir şey der gibi yüzüne bakıp kafasını iki yana sallıyordu.

"Sen bu dediğine inanıyor musun? İstediği bir evlilik yaptı diye kim men edildi de Melih men edilsin. Bunu en çok senin bilmen lazım! Eğer öyle yapmış olsalardı daha önceden yapmış olurlardı..."dedi Halil bey.

"Bak Halil eğer boş konuşacaksan hiç konuşma daha iyi. Çünkü burda herhangi bir çıkar meselesi yok. Burda haksızlığa uğrayan genç bir kızımız var, o sadece Kemal'in değil hepimizin kızı."diyerek araya girdi Mahmut bey. Halil Bey'in, Murat Bey'in tarafını tutması onları pek şaşırtmamıştı. Hızımlıktan dolayı nasıl ki Mahmut bey Kemal'den tarafsa Halil bey de Murat'tan taraftı.

"Ben zaten Meyra kızımızı düşünerekten bunu söyledim. Sizden başka kimse Melih'i suçlamaz zaten. Derler ki kusur kızdaymış ki adam onu bırakıp başkasını aldı. Demem o ki: Meyra'nın bir an önce evlenip burdan gitmesi. Annesinin bir akrabasına verin gitsin." Sözünü bitirir bitirmez Mehmet Ali Aslanbey tarafından yüzüne sert bir tokat inmişti.

"Ağzından çıkanı kullağın duyuyor mu hadsizzz!"yakasından tutup geriye doğru savurduktan sonra oğlu Mahmut'a döndü. "Çıkar şunu gözüm görmesin yoksa elimde kalacak."dedi. Mahmut bey kardeşini çıkarırken Mehmet Ali Aslanbey diğer oğlu Hasan'a kafasıyla çıkmasını işaret etti. Hasan çıktıktan sonra odada üçüsü yanlız kalmışlardı. Mehmet Ali Aslanbey dünden beri kafasında kurduğu çözümü artık oğullarıyla paylaşmanın zamanı geldiğini anlamıştı.

"Eğer bu meseleyi bir an önce çözüme kavuşturmazsak Halil gibi düşünen çok olur. Bu mesele ne kadar uzarsa hepimiz için kötü olur. Özellikle de Meyra için..."dediğinde, Kemal bey derin bir iç çekip durgunlaştı. Halil'in demin kullandığı kelimeler ne kadar canını yaksa da biliyordu ki söylediklerinde doğruluk payı vardı. Meyra'nın hiç bir günahı olmadığı halde onda kusur aramak isteyeceklerini biliyordu.

"Benim kızımın hiç bir günahı yokken kendi öz amcası bile böyle düşünüyorsa, elalem ne düşünür kim bilir?"kafasını kaldırıp Murat beye baktı. "Daha düne kadar herkes kızımın bir iki hafta sonraki düğününü konuşurlarken, şimdi ise nasıl ortada bırakıldığını konuşuyorlar. Söylesene abi ben şimdi ne yapayım? Kızıma daha fazla zarar gelmesin diye
onu alıp nereye gideyim?"elini burun kemerine götürüp sıkarak birkaç saniyeliğine gözlerini yumdu. "Oğlunun yaptıkları yüzünden ben kızımı istemediği biriyle evlendirip buradan göndermem..."deyip kırgın gözlerle abisine baktı. Ardından bakışlarını babasına çevirerek tekrar konuşmaya devam etti. "Bunu bir kere yaptım, bir daha asla yapmam... Kızımın rızası olmadan onu asla evlendirmem."dedi.

"Emin ol senin canın yandığı kadar benim de canım yanıyor. Çünkü Meyra'yı kendi öz evladım kadar çok seviyorum. Onu Helin'den asla ayırmadım... Bu olaylar nasıl bu raddeye geldi, Melih bize bu ihaneti nasıl yapabildi hiç bir fikrim yok. Ben oğlumun yaptıkları yüzünden o kadar utanıyorum ki yüzüne bakmaya yüzüm yok. Melih'in yaptıkları elimi kolumu bağlıyor. Belki bu sözlerime inanmayacaksın ama bu hayatta en çok istediğim Meyra'nın gelinim olmasıydı."

"Meyra bugüne kadar senin gelinin olarak anıldı bundan sonrada öyle anılacak. Meyra Yaman ile evlenecek!"dediğinde Mehmet Ali Aslanbey, her iki oğlu yüzüne anlamsızca baktılar.

"Baba sen ne dediğinin farkında mısın? Evet Meyra bugüne kadar onların gelini olarak anıldı ama bundan sonra böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Meyra böyle bir şeyi asla kabul etmez, size demin de söyledim ben kızımı istemediği biriyle asla evlendirmem."

"Kemal oğlum sende biliyorsun ki Meyra için en doğru kararın bu olduğunu. Şimdi herkes tarafından bu olay duyulur. Ki şu ana kadar çoğu kişi de duymuştur. Bizim buraların nasıl olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Meyra'ya laf söz gelmesin diye onu başkasıyla evlendirmek zorunda kalacağını da biliyoruz. Meyra'nın hiç tanımadığı biriyle evlenmesini istemiyorsan bu evliliğe karşı çıkmayacaksın."dedi. Kemal bey babasının dediğiyle yerinde huzursuzca kıpırdanıp elindeki tesbihi koparırcasına sıktı. Şuan kendini kapana kısılmış gibi hissediyordu. Meyra'yı böyle bir durumun içine sokmak istemiyordu ama babasının haklı olduğunu da biliyordu. Kendisi kabul etse bile Meyra'nın bunu kabul edeceğini hiç sanmıyordu.

"Baba böyle bir şeyi ben kabul etsem bile, ne Meyra ne de Yaman kabul eder..."dedi. Babasına imkansız bir şey istiyorsun der gibi bakıp kafasını iki yana sallayarak derince bir nefes aldı.

"Ben Yaman'ın kabul etmesi için elimden geleni yaparım. Yeter ki Meyra tekrardan gelinim olmayı kabul etsin."diyerek araya girdi Murat bey. Yaman'ı ikna etmek zor olacaktı ama kardeşine ve kardeşinin ailesine karşı yeteri kadar mahçup olduğu için kendini bunu yapmaya mecbur hissediyordu. Onun dışında Meyra'nın gelini olmasını gerçekten çok istiyordu.
Kemal, Murat'ın konuşmasıyla bakışlarını abisine çevirip olumsuzca kafasını salladı.

"Kemal bırak az da olsa Melih'in yaptığı sorumsuzluğu telafi etmeye çalışayım. Biliyorum bu
Melih'in sorumsuzluğunu telafi etmez ama en azından oğlumun yaptıkları yüzünden Meyra'ya laf söz gelmesin. Bırak en azından bunu yapayım."dedi mahçup bir şekilde kardeşinin yüzüne bakarak. Kemal bey abisinin kendilerine karşı mahçup oluşunu, dünden beri utancından yüzüne doğru düzgün bakamadığını görebiliyordu. Lakin Meyra'nın dün akşamki çığlıkları, kan çanağına dönmüş gözleriyle ona bakıp daha baba demeden kollarına yığıldığı o görüntü gözlerinin önüne geldikçe, ne abisini ne de ailesini affedemiyordu.
Başını her iki elinin arasına alarak sıkmaya başladı. Babası ve abisi onu sözleriyle bir çıkmaza sokuyordu sanki. Ne diyeceğini nasıl düşüneceğini kestiremiyordu. Kızını Yaman'la evlendirse bir dert evlendirmese bambaşka bir dert oluyordu onun için.

"Oğlum seni nasıl bir çıkmazın içine soktuğumun farkındayım ama inan ki bundan başka bir çözüm yok."dedi Mehmet Ali Aslanbey. Yerinden kalkıp oğlunun yanına giderek elini omuzuna koyup destek verircesine sıktı. Kemal bey kısa bir sessizlikten sonra yerinden kalkıp odanın içinde dolanmaya başladı. Artık her yer ona dar gelmeye başlamıştı. Elini yakasına götürüp gevşeterek babasına döndü.

"Baba ben bunu Meyra'ya nasıl söylerim? Meyra daha kendine gelememişken ona gidip nasıl diyebilirim ki yaptığımız toplantıda senin Yaman'la evlenme kararın çıktı? Meyra bunu duyduğunda ya kendine tekrar zarar verirse? Ben bunu göze alamam."eliyle yüzünü sıvazladı. "Meyra'yı da bırak, Serhat bunu duyarsa ortaklığı yakar yıkar ama buna asla müsaade etmez."dedi. Oğlu Serhat'ı birazcık da olsa tanıyorsa Melih'e yaptıklarını ödetmeden asla durmayacağını biliyordu. Hele ki Meyra'yı Yaman ile evlendirmek istediklerini duyunca onu tutmak çok zor olacaktı. Kendisini hapse Melih'i de mezara yollayacaktı...
Serhat'ın dün akşam Melih'i dövdüğü, Yaman Ali'yi yaraladığı haberini Meyra hastanedeyken almıştı.

"Meyra'yı Yaman ile evlendirmek istememin bir diğer sebebi de Serhat... Eğer Serhat'ı durduramazsak araya kan girer. Serhat'ı hapse Melih'i de mezara yollarız... Ondan sonra da sırasıyla diğer oğullarınız... Eğer böyle olmasını istemiyorsanız dediklerime kulak verip çocuklarınızı bu evliliğe ikna edersiniz. Tek çözüm bu..."dedi Mehmet Ali Aslanbey. Murat bey ve Kemal bey babalarının dedikleriyle düşünceli bir şekilde birbirlerine baka kaldılar. Serhat dün gece herkesin içinde Melih'i sağ bırakmayacağını açık açık söylemişti ve bu onları korkutuyordu.

"Baba bunu ne Meyra ne de Serhat kabul ederler..."dedi Kemal bey. Sesi biraz önceye nazaran daha yavaş çıkmıştı. Oğlunun yavaştan gardının kırıldığını görmek Mehmet Ali Aslanbeyi mutlu etmişti. Meyra ve Serhat kabul ederse onun da razı geleceğini görüyordu.

"Benim Meyra'm akıllıdır. Yaman ile evlenmeyi kabul etmezse bu işin önünü alamayacağımızı bilir. Serhat'ı göz göre göre hapse göndermez. Bilir ki Serhat durmaz. Bu işin sonu ya mezar ya hapis olur."dedi tekrar yerine geçip oturarak.

"Peki Serhat? Onu nasıl ikna edeceğiz? Onun ikna olması çok zor..."

"Onu ikna edecek tek bir kişi var, o da Meyra... Meyra kabul ettiğinde o da eder."deyip koltuğuna geri yaslandı.
Kemal bey de bu konuda babasıyla hemfikirdi. Meyra'nın onu ikna edebileceğini biliyordu. Ama aklına takılan başka bir şey daha vardı.

"Peki baba, diyelim ki: Meyra ve Yaman bu evliliği kabul etti, Serhat'ta ikna oldu. Ya Melih? Melih'in bu yaptığının bir cezası olmayacak mı? Hiç suçu günahı olmayan Meyra ve Yaman mı bunun cezasını çekecekler?"dedi aklındakileri sorarak. Mehmet Ali Aslanbey oğlunun dedikleriyle kısa bir anlığına gülümsedi.

"Melih'e en büyük ceza Meyra ve Yaman'ın evliliği olacaktır."dedi. Mehmet Ali Aslanbeyin önce gülümseyip ardından söyledikleri iki oğlunun da anlamsızca yüzüne bakmasını sağlamıştı.

Bir bölümümüzün daha sonuna geldik..
Oy verip yorum yapmayı unutmayınız 😊🙏🙏

Bu hikayede benimle emek veren ablam Nesrin'e sonsuz teşekkürler😍😍😍😍😍

Loading...
0%