Yeni Üyelik
8.
Bölüm

3. Bölüm

@zozanli

Keyifli okumalar 💞

MEYRA'DAN

Göz kapaklarıma çöken ağırlıkla gözlerimi yavaşça araladığımda bir hastane odasında olduğumu farkettim. Ne olmuştu bana, ben neden buradaydım? En son hatırladığım Serhat abinin kollarına yığıldığım o andı. Başka da bir şey yoktu. Gerisi zifiri bir karanlıktı...
Kafamın içinde türlü türlü sesler yankılanırken bedenime bir ağırlık çökmüştü sanki. Yerimden kıpırdayacak takadi kendimde bulamıyordum.
Ağrıyan başımı ovmak için elimi kaldırdığımda bileğimde şiddetli bir ağrı hissettim. Gözüm bileğimdeki sargıya kayınca kaşlarım kendiliğinden çatılmıştı. Bileğim neden sarılıydı, dahası ben neden hastanedeydim? Ne olmuştu bana, neden hiç bir şey hatırlamıyordum? Kafamın içindeki sesler beni bir türlü terk etmezken, hiç bir şey hatırlamamak ağrıyan başımı daha çok ağrıtmaya başlamıştı.
Gözlerimi sıkıca birbirine bastırıp ne olup bittiğini hatırlamaya çalıştım. Gözümün önüne kare kare bulanık görüntüler geliyordu ama tam olarak ne olduğunu seçemiyordum. Gözlerimi yavaşça açıp tekrar kapattım. Biraz bekledikten sonra gözümün önüne Melih'in arabadan indiği o görüntü gelmişti. Hemen ardından da o kızın inip onun elini tuttuğu görüntü gelince sanki kafamın içinde bir şimşek çakmış gibi olmuştu. Başımdaki ağrıyı ve o görüntüleri yok etmek ister gibi elimle alnımı ovarak baskı uygulamaya çalıştım. Ama o görüntülerin silinmesi yerine, yavaş yavaş yaşadığım her şey gözümün önünde canlanmaya başlamıştı. Dedemlerin evinden nasıl bir şekilde çıkıp gittiğimi, atölyede yaşadığım her şeyi bir bir hatırlamaya başlamıştım. O görüntüleri hafızamdan silip atmak isterken bu sefer kulaklarımda Melih'in sesi tekrar yankılanır gibi oldu. 'İşte bu benim seçimim... Ben sevdiğim kızı aldım.' Ses kulaklarımı tırmalarken yüreğimde derin bir sızı hissettim. O kelimeleri beni yerlebir ettiğini bilmeden bağırarak herkesin yüzüne haykırmıştı...

Beni paramparça etmişti...

Kendimi şuan bir enkazın içindeymişim gibi hissediyordum. Bu enkazda bedenimden çok kalbimden yara almıştım. Kalbim kabuk bağlamayacak yaralarla doluydu şuan, durmadan içime içime kanıyordu...

Melih bunu bana neden yapmıştı? Tek suçum onu bu kadar sevip beklemek miydi?

Dolan gözlerimle etrafa baktığımda annemin yatağın kenarına başını yaslamış bir şekilde uyuya kaldığını gördüm. Sargılı olmayan elimden destek alarak doğrulmaya çalıştım ama vucudum o kadar yorgundu ki tekrar yatağa geri düştüm.

"Anneciğim dur ben sana yardım edeyim."dedi annem uyanarak. Elini yavaşça kafamın altından geçirerek yastığımı düzeltti.

"İyi misin kızım?"dediğinde kafamı sallayıp bakışlarımı kaçırmakla yetindim. Annem elimi avucuna alıp okşayarak öptüğünde dudaklarımı birbirine bastırıp ağlamamaya çalıştım ama onu da beceremedim. Yaşlar birbiri ardına yanaklarımdan aşağıya doğru süzülmeye başladı. Birkaç saniye sonra annemin parmaklarını saçlarımda hissettim. Saçlarımı okşayıp gözyaşlarımı silerek dudaklarını alnıma bastırdı.

"Anneciğim gözlerini kaçırma benden, yaşadıkların çok ağır biliyorum ama emin ol bunları da atlatacağız. Sen yeter ki güçlü dur. Bunu bize yapanlar Allah'a havale olsunlar. Elbet Allah onlara bunun hesabını sorar."dedi. Onunda gözleri dolmuştu. Yaşadıklarım onun canını da yakıyordu ama kendisini güçlü göstermeye çalışıyordu. Bunun farkındayım.
Odaya doktor ve hemşirelerin girmesiyle annem dolan gözlerini hızlıca silip ayağa kalktı.

"Hastamız uyanmış. Nasıl hissediyorsunuz Meyra hanım? Ağrınız sızınız var mı?"dedi doktor güler yüzüyle. Elindeki dosyaları inceleyip bana baktı.

"İyiyim. Buradan bir an önce çıkmak istiyorum sadece."dedim. Burdan bir an önce çıkmak istememin sebebi üzerimde olan acınası bakışlardı. Doktorun hemen arkasında duran iki hemşire de bana acıyan gözlerle bakıyorlardı. Dün akşamki olanlar artık herkes tarafından duyulmuştu ki hemşireler bana böyle bakmaya başlamışlardı. Gerçi artık nereye gitsem bu bakışlar hep üzerimde olacaktı. Melih beni öyle bir duruma sokmuştu ki ailem dahil herkes bana artık acıyan gözlerle bakacaktı. Acımayı bırak bir süre sonra milletin alay konusu olacaktım.

"Kendinize iyi bakmanız şartıyla sizi taburcu edebilirim"dediğinde doktor kafamı tamam anlamında salladım. Artık bir an önce bu bakışlardan kurtulup burdan çıkıp gitmek istiyordum.

"O zaman serumunuz bitince çıkabilirsiniz. Geçmiş olsun."deyip hemşirelerle birlikte odadan çıktı. Birkaç saniye sonra kapının tekrar açılmasıyla Havin odaya girip hızlı adımlarla yanıma gelerek bana sıkıca sarıldı.

"Sana bir şey olacak diye çok korktum. Ya sen bunu nasıl yaparsın, kendine nasıl zarar verebilirsin? Beni hiç mi düşünmedin? Sana kötü bir şey olsaydı ben ne yapardım?"kendini geri çekip yüzüne kızgın bir ifade takındı. "Şuan hastanedeyiz diye sana bir şey demiyorum ama..." daha sözünü tamamlamadan annem araya girerek sözünü böldü. "Havin'cim azarlamana evde devam edersin. Meyra'nın serumu bitmek üzere onu bir an önce hazırlayıp çıkalım."dedi. Hastanaden bir an önce çıkmak istememin sebebi burda kendimi kötü hissetmem ve en önemlisi de üzerimde olan bakışlardı. Peki ya annemin bir an önce burdan çıkmak için aceleci davranmasının sebebi neydi?

"Teyze sen Fırat abi'ye haber ver ben Meyra'yı hazırlayıp aşağıya indiririm."dediğinde Havin, annem kafasını tamam anlamında sallayıp kapıya yöneldi. Kapıyı açmadan evvel "Biraz acele edin."diyerek kapıyı aralayıp çıktı.

Serumum bittikten sonra Havin hemşireyi çağırıp serumu çıkartmıştı. Üzerimdekileri çıkartıp benim için getirdikleri kıyafetleri yavaşça giyinerek Havin'in koluna girip odadan çıktık. Üzerimdeki halsizlik birazcik gitmiş olsa da kendimi hala yorgun ve bitkin hissediyordum. Yavaş adımlarla asansöre doğru ilerlerken Havin'in aniden durmasıyla adımlarım durmuştu. "Çantamı odada unuttum. Sen asansörün yanında bekle ben hemen geliyorum."dediğinde kafamı sallayıp asansöre doğru ilerleyerek yanında durup beklemeye başladım.

Biraz sonra asansörün kapısının açılmasıyla bakışlarımı yerden çekip yavaşça yukarı doğru kaldırdığımda bir an kaskatı kesildim. Sanki üzerimden soğuk bir rüzgar esti geçti. Şuan görmek istemediğim kişilerden birini görüyordum. Tam karşımda bana acıyan gözlerle bakan Yaman abi vardı.

İçimde öyle fırtınalar kopuyordu ki, bağırsam çağırsam kim beni anlardı ki? Yaman abi mi? Benim bu duruma düşmeme sebep olan onun kardeşi değil miydi? Üstelik kardeşinin bana bu vicdansızlığı yapacağını bilip seyirci kalırken, şimdi mi beni anlayıp bana üzülecekti? Bunun için biraz geç kalmış olmaz mıydı? Bu saatten sonra o aileden hiç kimsenin ne sesini nede yüzünü görmek istemiyodum. Yanından geçip asansöre bineceğim sırada kolumdan tutmasıyla olduğum yerde duraksayıp bakışlarımı kolumdaki eline sabitledim. Dolan gözlerimden istemsizce bir yaş süzülüp onun elinin üzerine düşüverdiğinde bir an kolumdaki elinin kasıldığını hissettim.

"Meyra... İyi mi..."Havin'in gelmesiyle sözü yarıda kesilmişti.

"İyi mi? Siz çevresindeyken bu mümkün mü?" kolumu tuttuğu gibi onu geri itip benden uzaklaştırdı. Sesini öyle bir yükseltmişti ki, etraftaki birkaç kişinin dönüp bize bakmasını sağlamıştı. Yaman abi Havin'in itmesiyle birkaç adım gerilerken, Havin yüzüne bakıp tekrar konuşmaya başladı. "Ne o, arkanızda nasıl bir enkaz bıraktığınıza mı bakmaya geldin? Yoksa vicdan mı yaptınız?"yüzüne alaylı bir ifade takınıp "Benimki de soru ama... Sende vicdan yokki o kardeşin olacak adamda da olsun."dedi.

"Ben sadece onun iyi olup olmadığını sordum."dedi Yaman abi bakışlarını Havin'den çekip göz ucuyla bana bakarken. Bana doğru bir iki adım attığında Havin beni arkasına doğru çekiştirip Yaman abinin yüzüne sinirle baktı.

"Ondan uzak durun anladın mı!! Yeteri kadar ona zarar verdiniz zaten!!"eliyle saçlarını geriye doğru iterken alay edercesine gülümsedi. "Ya hiç bir şey olmamış gibi birde iyi olup olmadığını mı soruyorsun? Bi bak... Bi bak kardeşinin yaptıklarından sonra iyi görünüyor mu?"deyip Yaman abi'ye öfkeyle baktı. "Sende, o ailen de bundan sonra kardeşimden uzak durun."dedikten sonra kolumdan çekiştirerek asansöre bindirdi. Kafamı kaldığım gibi daha kapı kapanmadan gözlerim onun gözlerine kaydı. Şuana kadar onun bana böyle baktığına hiç rastlamamıştım... Benim halime üzülmüş müydü anlayamamıştım... Çok garip bir bakıştı çünkü...

Havin ile beraber hastaneden çıkıp arabaya doğru yürüdüğümüzde gözüm arabanın biraz ilerisinde bize bakan Helin'e kaydı. Bana bakarken gözleri dolmuştu. Gözleri elimdeki sargıya, ardından da gözlerime değince birkaç saniye yerimde duraksadım. Yanıma gelmek istediğini biliyordum ama Melih'in yaptıklarından dolayı bunu yapamıyordu. Onun bu konuda suçu yoktu evet ama ben Melih'i hatırlatacak hiç kimseyi şuan görmek istemiyordum. En azından kafamı biraz toparlayana kadar... Helin en yakın arkadaşlarımdan biriydi evet, hatta kardeşim gibiydi ama bana Melih'i en çok hatılatan da oydu... Melih yurt dışına gönderildikten sonra bana ondan haber getiren hep o oluyordu.. Oturup bana saatlerce Melih'ten bahsediyordu... O yüzden şimdilik Helin'i görmemek benim için en doğru olanıydı.

Bakışlarımı Helin'den çekip arabaya bindim. Havin üzgün gözlerle Helin'e bakıp ardından arabaya bindiğinde destek verircesine elimi tutup hafif sıktı. Araba hareket ettiğinde dolan gözlerimi silip başımı Havin'in omuzuna yasladım.

Araba evin önünde durana kadar hiç kimseden ses çıkmamıştı. Arabada sessizlik hakim sürmüştü. Fırat abi ve Serhat abi arabanın ön koltuklarında otururlarken, annem, Havin ve ben arka koltukta oturmuştuk. Fırat abi daha biz hastanenin koridorundayken bana sıkıca sarılıp alnımdan öpmüştü. Lakin Serhat abi bana uzaktan dolu gözleriyle bakmıştı. Yol boyunca kafam camda yaşlı gözlerle dışarıyı izlesem de dikiz aynasından sürekli bana baktığını hissetmiştim.

"Hadi abisinin gülü" Fırat abi arabanın kapısını açarak elini uzattığında elinden tutup yavaşça arabadan indim. Kafamı kaldırıp eve baktığımda gözlerim tekrardan dolmuştu. Bu evden ne hayallerle çıkıp gitmıştim, oysa şimdi bende kuracak tek bir hayal bile bırakmamıştı.
Kirpiklerimin arasından süzülmek isteyen yaşlar daha fazla dayanamayıp yanaklarımdan aşağıya doğru süzülünce Havin elimi sıkıp diğer eliyle sırtımı sıvazladı. Bakışlarımı indirip derin bir iç çektim.

"Hadi canım içeri girelim."dediğinde Havin kafamı sallayıp içeri geçmiştik. Annem, Fırat abi, Serhat abi, Zuhal yenge, Elif yenge, ablam ve eniştem herkes peşimizden içeri sessizce girmişlerdi. Hiç kimse tek kelime etmemişti. Sadece üzgün bir şekilde bana bakmışlardı. Arabadaki sessizlik evde de sürmeye devam ediyordu. Hastanede hiç görmediğim babam evde de yoktu. Fırat abi babamı sorduğunda, annem dedemin çağırdığını söyleyerek hepimizi bilgilendirmişti. Dedemin babamı neden çağırdığını herkes kadar az çok ben de biliyordum. Çok iyi biliyordum ki dedemin bulacağı çözüm her ne olursa olsun yine yanan ben olacaktım.

Bakalım Melih yüzünden benimle birlikte başka kimin canı yanacaktı...?

Odama geçtiğimde annem dinlenmem gerektiğini belirterek Havin dışında herkesi çıkartmıştı. Havin'i de kendime bir şey yapma korkusuyla yanımda bıraktığını biliyordum. Yatağa oturup sırtımı yatak başlığına vererek dizlerimi kendime çektim. Kollarımla dizlerimin etrafını sardığımda sessizce olanları düşünmeye başladım... Aslında bütün hata benimdi. Ben Yaman abinin de dediği gibi beni sevmeyen bir adama bel bağlamıştım. O orada gününü gün edip gönlünü eğlendirirken, ben bir aptal gibi yıllarca onun yolunu gözlemiştim... Ben yıllarca onu kaderim bilmiştim... Onu kaderim görüp hayatıma kimseyi almamışken, kim bilir onun hayatından kimler kimler geçmişti. İçimdeki ses her ne kadar beni unuttuğunu her defasında söylemiş olsa da, ben yine de bir umut beklemiştim... Beni unutmuş olsa da evlendiğimizde zamanla sever sanmıştım... Ama bana bunu yapacağını nereden bilebilirdim ki..? Onun başkasıyla evlenip döneceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Bundan sonra ne yapacaktım? Melih'i ve o kızı yan yana görmeye nasıl dayanacaktım? Canım bu denli yanarken ben onu içimden nasıl söküp atacaktım hiç bir fikrim yoktu...

"Biliyorum dayanması çok zor ama kendini toparlaman lazım. Böyle ağlayıp içine atmak sadece sana zarar verir. O senden vazgeçeli belki de yıllar olmuşken, sen onun için gözyaşı mı dökeceksin? O adam için kendini harap etmene değiyor mu gerçekten?"dedi Havin düşüncelerimi bölerek. Evet belki de o gittiği gün benden vazgeçmişti. Ama ben ona yıllarımı vermiştim... Şimdi hiçbir şey olmamış gibi nasıl hayatıma devam edecektim? Ben bunu nasıl yapacaktım? Cevap vermeyip sessiz kalırken kısa bir süre sonra parmaklarını saçlarımda hissettim.

"Meyra ağlama lütfen, hadi biraz toparla kendini!"dedi saçlarımı parmaklarıyla geriye doğru tararken. Kirpiklerimin arasından dökülen yaşlar yanaklarımı ıslatırken yüzümü koluma sürüp burnumu çektim. Şuan yüreğimde öyle bir acı vardı ki, bunu tarif etmem imkansızdı.

"Söylesene Havin ben ondan nasıl vazgeçeceğim, Onu nasıl kalbimden söküp atacağım? Söylesene..."dedim derin bir aldıktan sonra. Aldığım nefes sanki ciğerimi delip geçiyordu.

"Zamanla unutacaksın canım, sen yeter ki güçlü durmaya çalış."dedi parmaklarını yanaklarıma getirip gözlerimden inen yaşları silerken. Ben onları yan yana gördükçe nasıl güçlü durabilirdim ki? İkisinin yan yana olan görüntüsü gözümde canlanınca bile elimin ayağımın boşaldığını hissediyordum.

"Eğer sen böyle ağlayıp kahredersen kandini Serhat abi dün yarım bıraktığı işi tamamlamak için elinden geleni yapar. Biliyorsun ki Serhat abi seni üzgün görmeye tahammül edemez. Gider o pisliği vurup elini kana bular."dedi ben sessiz kalınca. Havin'in dedikleriyle kaşlarım olabildiğince çatılmıştı.

"Yarım bıraktı derken? Abim dün ne yaptı?"dedim kafamı dizlerimden çekip Havin'e baktım. Umarım Serhat abi sonuçlarının kötü olacağı bir şey yapmamıştır diye geçirdim içimden.

"Ne yapmadı ki... Sen onun kollarına yığıldığında Serhat abi kendini kaybetti."derken dudağını ısırıp kaşlarını havalandırdı. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki, açıkçası bu ifade beni korkutuyordu. Devam et der gibi yüzüne bakıp kafamı salladığımda tekrar konuşmaya başladı. "Gidip onların konağını bastı, Melih'i hastanelik etti, Yaman'ı vurdu. Herkes birbirine girdi." Havin konuştukça nefesimin daraldığını hissediyordum. "Deden el koymasaydı az kalsın Serhat abi Melih'i öldürecekti. Ama Serhat abi bir dahaki sefere onu kimsenin durduramayacağını söylemiş..." dediğinde istemsizce gerildim. Abimin böyle bir şey yapması demek, Melih'in mezara, onun da hapse girmesi demekti. Böyle bir şey olmasını asla istemiyordum. Ben abime zarar gelsin istemiyordum. Abimin bu duruma kayıtsız kalmayacağını biliyordum ama Melih'i öldürmek istemesi beni korkutuyordu.
Abim öfkeli, sert bir yapıya sahip olabilirdi. Hatta bazen çok korkutucu olabiliyordu ama ne kadar kendini kaybetmiş olursa olsun birini öldürecek biri asla değildi.

"Dedem o yüzden mi babamı çağırdı?"dediğimde kafasını salladı.

"Sadece babanı değil, tüm oğullarını çağırmış. Annem ve teyzem konuşurlarken duydum. Bu işe bir an önce çözüm bulmazlarsa Serhat abinin durmayacağını, eninde sonunda Melih'e bir şey yapacağını söylüyorlardı."dedi birkaç saniye sonra.
Yoksa abim benim dün ona söylediklerim yüzünden mi bu kadar öfkelenmişti? O sözler sadece canım yandığı için ağzımdan öyle dökülmüştü. Ben o sözleri söylerken kendimde bile değildim. O olanlardan sonra kendimi kaybetmiştim... Sağlıklı düşünemiyordum... Gerçi şimdi de pek sağlıklı düşündüğüm söylenemezdi. Kafam karma karışıktı. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilemiyordum. Tek bildiğim bir şey vardı, o da abimin benim yüzümden zarar göreceği bir şey yapmasını istemiyordum. Ne abimin nede bir başkasının...

"Daldın... Ne düşünüyorsun?"dediğinde Havin, kafamı kaldırıp dalgın bir şekilde yüzüne baktım.

"O... İyi mi?"derken buldum kendimi bir an. Havin yüzüme sen ciddi misin der gibi bakıyordu.

"Sen hâlâ onu mu düşünüyorsun? Sana bütün bu yaşattıklarına rağmen onun iyi olup olmadığını mı soruyorsun?"dedi sesini yükseltip kaşlarını çatarak. Bakışlarımı gözlerinden çekip parmaklarıma çevirdim. Hâlâ onu düşündüğüm için bana kızdığını ve kızmakta da haklı olduğunu biliyordum ama ben bana yaşattığı bütün bunlara rağmen içimde bir yerlerde onun iyi olup olmadığını merak ediyordum. Biliyorum böyle düşünmem çok aptalcaydı ama onu düşünmekten kendimi bir türlü alıkoyamıyordum. Beni düşürdüğü bu durumdayken bile...

"Ben ne abime ne de ona bir zarar gelsin istemiyorum. Benim yüzümden biri mezara biri hapse girerse ömrüm boyunca ben bu yükün altından kalkamam."dedim.

"Sen kimi kandırmaya çalışıyorsun? Beni mi yoksa kendini mi?"derken yüzüme ciddiyetle baktı. "Ha eğer beni kandırdığını sanıyorsan yanılırsın. İkimiz de biliyoruz ki, sen ona bir zarar gelsin istemiyorsun."dediğinde bir an bakışlarımı kaçırmak zorunda kaldım. Beni ortada bırakıp başka birine gitmesine rağmen kalbim neden ona bir zarar gelsin istemiyordu?
Havin eliyle çenemi tutup kendisine çevirdiğinde kafamı geri çekip derin bir nefes aldım.

"Biliyorum onun bana yaptıkları affedilir şeyler değil ama bunun bedeli de ölüm olmamalı... Bu çok ağır olur..."dedim. Melih bana öyle bir acı yaşatmıştı ki, onu ömrüm boyunca affetmeyecektim evet ama onun ölmesini isteyecek kadar körleşmemişti kalbim. "Tamam benden uzak olsun ama yaşasın. Ben başka bir şey istemiyorum."dedim dolan gözlerimi silip başımı dizlerime dayadım. Havin benim dolan gözlerimi görünce kısa bir anlığına sessiz kalıp eliyle omuzumu sıvazladı. Aramızda uzun sayılmayacak kadar bir sessizlik oldu.

"Tamam bende ölsün demiyorum ama mutlu mesut yaşasın da istemiyorum. Seni onca insanın içinde rezil etti. Ki sen dayanamayıp kendine zarar vermeye çalıştın. Sen ona zarar gelsin istemiyorsun ya, bu dünyada hiç kimsenin sana veremeyeceği kadar sana zarar verdi. Meyra o artık senin yıllardır beklediğin adam değil... Bunu artık kendine de yüreğine de kabullendirmen gerek."dedi odadaki sessizliği bozarak. Belki de Havin haklıydı... Bana hiç kimsenin veremeyeceği kadar zarar vermişti ve hâlâ da veriyordu. Havin'in dediği gibi Melih artık benim yıllardır yolunu gözlediğim adam değildi. Belki de hiç olmamıştı...
Peki ben bunu kendime de yüreğime de nasıl kabullendirecektim? Yıllardır yollarını gözlediğim, kaderim bilip yüreğime ilmek ilmek işlediğim adamı bir kalemde nasıl silip atacaktım?

"Ben senin o dediğini nasıl yapacağım?"Havin'in gözlerinin içine bakıp sordum. Benimle birlikte onunda gözleri dolmuştu. "Söylesene Havin çocukluğumdan beri sevdiğim, içimde büyüttüğüm adamı bir çırpıda nasıl silip atayım... Bana hep onu kalbinden söküp at diyorsun ya, sen bunu yapabildin mi? Yaman abiyi kalbinden çıkarabildin mi?"dediğimde Havin kısa bir anlığına duraksadı. Dolu olan gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı o an. Dudağını ısırıp acı bir şekilde gülümseyerek kafasını iki yana salladığında benim de gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Onun Yaman abi'ye yıllarca içinde beslediği aşka ben şahit olmuştum. Onu öyle kolayca yüreğinden söküp atamazdı. Bu mümkün değildi...
Kalbinden söküp at demek sadece dile kolay oluyordu ...

Ablam elindeki tepsiyle kapıdan girerken, Havin gözündeki yaşları silip ayağa kalkarak ablamın elindeki tepsiyi almak istedi. Lakin ablam kafasını iki yana sallayıp annemin onu çağırdığını söyleyerek Havin'i annemin yanına göndermişti.
Elindeki tepsiyi önüme koyup yanıma oturunca boş gözlerle bi ona bi önümdeki tepsiye baktım.

"Hadi bir şeyler ye"dediğinde kafamı iki yana sallayıp reddettim. Canım şu anda hiçbir şey istemiyordu... Sadece yalnız kalıp uyumak istiyordum. Belki de uyursam bu yaşadıklarımın hepsini unuturum diye düşünmüştüm. Her şeyi hafızamdan silip atmak istiyordum.

"Seni sevmeyeni sevmek sana acıdan başka bir şey vermez."dedi ablam kısa bir süre sonra. Havin ile deminki konuşmamızı duymuş olmalıydı. Önümdeki tepsiyi biraz kenara çekerek yanıma biraz daha yaklaşıp elimi kavradı. "Bak canım belki de senin için en hayırlısı budur bilemeyiz ki... Demek ki kaderinde o yokmuş... Sende kaderinde olmayanı aklından da kalbinden de silip atmalısın. Bunu kendin için yapmalısın."dediğinde kendi kendime gülümsedim.

"Oradan öyle konuşmak ne kadar da kolay, öyle değil mi abla? Sen benim neler çektiğimi, ne hissettiğimi biliyor musun? Ben istemiyor muyum onu kalbimden silip atmayı... Ama olmuyor abla, unut denildiğinde unutulmuyor."dedim. Ablam dolan gözlerini kaçırıp görmemem için kafasını yana çevirdi.

"Ne hissettiğini anlayamayabilirim ama nasıl bir durumda olduğunu görebiliyorum. Daha fazla acı çekmemek için yapabileceğin tek şey Melih'i unutmak. Evet onu unutman kolay olmayacak ama önünde başka bir seçeneğin yok. Hayatına devam edebilmen için bunu yapmak zorundasın. Yoksa acı çeken taraf sadece sen olursun. O orada mutlu mesut yaşarken sen sadece üzülmekle kalırsın."dedi aramızda geçen kısa bir sessizlikten sonra. Ardından kollarını boynuma dolayarak sıkıca sarıldı.

"Hadi sen yemeğini ye ve birazcık uyumaya çalış."deyip geri çekilerek ayağa kalkıp odadan çıktı. Ablam odadan çıktıktan sonra getirdiği tepsiyi komodinin üzerine bırakıp yatağa uzandım.
Odayı derin bir sessizlik sararken kafamın içinde türlü türlü düşünceler oluşmaya başlamıştı. Peki bundan sonra ne olacaktı? Benim hayatımla ilgili ne karar verilecekti? Bunun sonucunun nereye varılacağı herkes tarafından biliniyordu zaten. Belki de dedem benim hakkındaki kararı çoktan vermiştir. Kafam allak bullak olabilirdi ama her şeyin de gayet farkındaydım, sadece nereye sürükleneceğimi bilmiyordum...

Bakalım benimle beraber başka kimin hayatını söndüreceklerdi... Bu işin sonunda benimle yanan kim olacaktı..?

*************************

Kulağıma dolan sesle gözlerimi araladığımda odaya karanlık çökmüştü. Mahmut amcanın gür sesi salondan odama kadar geliyordu. Üzerimdeki örtüyü kenara çekip yatakta doğrulmaya çalıştım. Ne ara uykuya dalmıştım, nasıl bu kadar uyuyabilmiştim bilmiyordum. Yatağa uzandığımda daha öğlen saatleriydi. Sanırım dokturun verdiği ilaçların etkisiyle bu kadar uyuya kalmıştım. Şuan başım öyle bir ağrıyordu ki sersemlemiş durumdaydım. Dışarı çıkıp biraz hava almaya ihtiyacım vardı ama kimsenin acınası bakışlarını görecek durumda değildim. Üstelik amcamlar salonda oldukları için onlara görünmek de istemiyordum.

Ayağa kalkıp pencerenin yanına giderek camı sonuna kadar açtım. Başımı camdan çıkarıp gözlerimi kapatarak serin havanın yüzüme çarpmasını sağladım. Derin derin nefesler alıp gelen serin havayı içime çektim. Havayı soludukça kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Bahçede ayak sesini duyduğum gibi gözlerimi açıp etrafa baktım. Bizim Havin ile her zaman oturduğumuz ağacın yanından bir gölge geçer gibi oldu ama etrafa göz gezdirdiğimde kimseyi göremedim.

"Neye bakıyorsun öyle?"Havin'in sesi ile başımı camdan çekip ona baktım.

"Bahçede biri vardı sanki, ayak sesini duydum."dediğimde elindeki tepsiyi kenara bırakıp yanıma gelerek kafasını camdan çıkararak etrafa baktı.

"Kimse yok. Amcanlar yeni çıktılar, belki de ses onlardan gelmiştir."dedi perdeyi çekerek. "Hadi gel bir şeyler atıştır sabahtan beridir hiçbir şey yemedin."diyerek kolumdan tutup yatağa doğru çekiştirdi.

Havin bir yandan bana yemek yedirtmeye çalışırken bir yandan da Helin den bahsediyordu. Beni görmek için eve geldiğini ama annemin buna izin vermeyip onu geri gönderdiğini söylemişti.
Kısa bir süre sonra Havin'den ses gelmeyince bakışlarımı oyalanmak için öylesine karıştırdığım tabaktan kaldırıp Havin'e baktım. Başını yatağa dayayarak uyuya kalmıştı. Kaç gündür sürekli benimle ilgilendiği için yorgun düşmüştü. Tepsiyi komodinin üstüne bırakıp koluna dokunarak yatağa uzanmasını söyledim. Havin yatağa uzanırken üzerini örtüp tepsiyi de alarak odadan çıkıp yavaşça kapıyı kapattım. Koridoru geçip mutfağa geçerken ev sessiz ve de karanlıktı. Sanırım herkes uyumuştu. Tepsiyi mutfağa bırakıp balkon kapısından dışarı çıkarken serin havanın yüzüme çarpmasıyla yerimde durup başımı gökyüzüne kaldırarak alabildiğim kadar derin bir nefes çektim içime. Yalnız kalıp nefes almak iyi gelmişti. Şuan en çok buna ihtiyacım vardı zaten... Evet belki içimdeki sıkıntıları yok etmiyordu ama yalnız kalıp kafamı toparlayabilirdim belki...

Öyle umuyordum...

Yavaş adımlarla arka bahçeye geçip Havin ile her zaman oturduğumuz ağacın altına oturarak sırtımı ağaca yaslayıp bakışlarımı karanlık gökyüzünü aydınlatan ay ve yıldızlara çevirdim. Hafiften soğuk bir hava estiği için içimin ürperdiğini hissediyordum. Soğuk hava ne kadar yüzüme çarpsa da sanki kapalı bir alandaymışım da boğuluyormuşum gibi hissediyordum. Derin bir nefes alıp kafamı geri yatırarak gözlerimi kapattığımda yine aynı düşünceler beynimi kemirmeye başlamıştı. Kafamın içinde dönüp dolaşan neden sorusuna bir cevap bulamıyordum... Neden bütün bunlar benim başıma gelmişti? Ben bunu hakedecek ne yapmıştım ki ona? Benim suçum neydi ki beni herkesin içinde küçük düşürmüştü? Onu sevmemin bedeli bu kadar ağır mı olmalıydı? Bütün bunları yaparken arkasında bıraktığı beni hiç mi düşünmemişti? Hiç mi düşünmemişti yaptıklarının ne sonuçlar doğuracağını? Hadi beni unuttu, ben hiç aklına gelmedim, peki ailesi? Onları da mı hiç düşünmedi? Bütün bu sorular beynimi kemirirken bir cevap bulamamak beni daha da çıkmaza sürüklüyordu. Belki de bütün bu soruların cevaplarını biliyordum... Belki sadece kendime kabul ettirememiştim... Belki de onun beni unuttuğunu kabul etmek zoruma gidiyordu... Hem kim sevdiği adamın onu bir çırpıda silip attığını kabul etmek ister ki?

"Biliyor musun, sen çok haklıydın. O beni hiç sevmemiş, aklına bile gelmemişim... O gün söylediklerinde o kadar haklıydın ki, ben onca yılımı beni hiç sevmeyen bir adam için heba etmişim." boğazıma taş misali bir yumru oturdu. "Ama en zoru da ne biliyor musun? Onu yıllarca bekleyip içinde büyütürken, birgün çıkıp geldiğinde seni tanımıyor olması... En acısı da şu ki; sevildiğini sandığın kalpte misafir bile olamamak."dedim yanımda oturan Yaman abi'ye. Deminden beri yanımda oturduğunu biliyordum. Yanıma otururken nefes alışından ve parfüm kokusundan onun olduğunu anlamıştım.

"Biliyorum beklemek zordur. Üstelik olmayacağını bile bile beklemek daha da zor."dediğinde yaşlı gözlerimi açıp ona doğru bakarak acı bir şekilde gülümsedim. Yüzümde bir gülümseme vardı ama iliklerime kadar acı içindeydim şuan.... Evet olmayacağını bile bile beklemek çok zordu. Melih bunu anlamamı çok da güzel sağlamıştı... Her ne kadar onunla olan evliliğimiz ailelerimiz, daha doğrusu dedem tarafından konuşulup karar verilmişse de içimde bir yerde bunun olmayacağını hep hissetmiştim. Melih bana bunu hep hissettirmişti, gittiği günden beri...

"Bilemezsin... Sen bu kadar zaman birini beklemenin ne kadar zor olduğunu nerden bilebilirsin ki? Seni anlıyorum demekle beni anlayamazsın... Sen hiç, birini benim Melih'i beklediğim kadar bekledin mi?"dedim doğrudan gözlerinin içine bakarak. Dediğimle beraber yüzü gülümser gibi oldu ama cevap vermeyip sessiz kaldı. Gözlerimden yaşlar inerken bakışlarım yavaşça kolundaki askıya indi.
Hastanede karşılaştığımızda kolundaki askıyı hiç fark etmemiştim. Elimi kaldırıp "Canın çok yanıyor mu?"dedim elimi kolundaki yaraya dokundurarak. Bakışlarını kolundaki elime çevirip kafasını iki yana salladı.

"Ama senin kardeşin benim canımı çok yaktı. Melih bana öyle bir kurşun sıktı ki, açtığı yara ben de asla kapanmaz."dedim bakışlarımı indirerek. Elime aldığım odun parçasıyla toprağı eşelemeye başladım. Gözüm eşelediğim toprakta kulağım ise Yaman abideydi. Ama Yaman abi konuşmayıp sessiz kalmıştı. Yanımdaki varlığını sadece nefes alıp vermesinden belli ettiriyordu. Aramızda uzun bir sessizlik oldu. Derin bir nefes alıp kafamı çevirerek ona doğru baktığımda onun da düşünceli bir şekilde kafasını eğmiş olduğunu gördüm.

"Benden o kadar da haz etmediğini biliyordum ama bu kadar nefret ettiğini de bilmiyordum."dedim.

"Yapma Meyra, öyle bir şey yok."dedi hiç kafasını kaldırmadan.

"O zaman neden bana kıymalarına izin verdin söylesene!!!"dediğimde tepkisiz kalıp kafasını hiç kaldırmadı. "Öyle bir şey yok diyorsun madem, neden o ikisini dedemlere getirdin. Üstelik herkesin orda toplandığını bile bile..."deyip yutkundum. "Benim ne hale geleceğimi hiç mi düşünmedin? Sen... Sen bana kıymalarına izin verdin."dediğimde yaşlar süzülmeye başlamıştı yanaklarımdan. Gözlerimden inen yaşları elimin tersiyle silip ona baktım tekrar. Yine sensiz ve tepkisizdi. O böyle tepkisiz kaldıkça ben daha çok sinirleniyordum. "Neden susuyorsun? Konuş, bir şey söyle!!!"dedim sesimi yükselterek. Gözyaşlarım görüş alanımı bulanıklaştırıyordu.

Yine sessiz kaldı...

Dişlerimi birbirine bastırıp bir kaç saniye sessiz kalışını izledim. Hiddetle ayağa kalkıp tam önünde durarak bağırmaya başladım. "Söylesene mutlu musun şimdi? Beni böyle görmek içini soğuttu mu?"dedim. Boğazıma oturan koca yumruyu yuttum. Dediğimle beraber kafasını kaldırıp bana baktı. Gözleri dolmuştu... Onu tanımasam benim için üzüldüğünü düşünürdüm.
Ona boğulu gözlerle bakarken derin bir nefes alarak gözlerini kaçırıp ayağa kalktı. Gözlerinin içine bakıp "O gün bana onca şey söylerken keşke Melih'in evlendiğini de söyleseydin. O zaman bütün bunlar yaşanmazdı. Ama sen ne yaptın..? Sen her şeyi bile bile sustun..." Kafasını iki yana sallayıp tam konuşacakken tekrar konuşup onu bu sefer ben susturmuştum. "Keşke sizinle hiç bir bağım olmasaydı..."elimle yüzümü silip ağlamamak için direndim. Onların yanında ağlamak istemiyordum. "Keşke sizi hiç tanımasaydım... Belki o zaman benim canım daha az yanardı..."dedim. Ağlamamak için sıktığım çenemin acısını yüreğimde hissettim, hemde defalarca...
Dediğimle beraber kaşları çatılmıştı.

"Ben Melih'in evlendiğini havaalanına giderken öğrendim. Onun öncesini bilmiyordum."dediğinde yüzüne alay edercesine bakıp güldüm.

"Bilmiyormuş..."derken hâlâ gülüyordum. Yüzüm gülerken yüreğim acıyordu... "Beni mi kandırmaya çalışıyorsun, yoksa kendi vicdanını mı rahatlatıyorsun?"dedim. Kafasını iki yana sallayıp bana doğru bir adım attığında birkaç adım geri çekildim.

"Ben gerçekten bilmiyordum..."dedi. Sesi her zamankinin aksine daha yumuşak çıkmıştı. Ona inanmazcasına kafamı salladım. Derin bir nefes alıp arkamı dönüp giderken kolumdan tutulmasıyla yerimde durdum.

"Mey..."daha sözünü tamamlamadan kolumu geri çekip yüzüne sinirle baktım.

"Git buradan... Zaten birinin hayatını bitirdiniz... Başka birinin daha hayatını yok etmeden çık git buradan..."dedim. Ardından koşar adımlarla ondan uzaklaşıp eve girdim.

**************

YAZARDAN

Güne gözlerini yorgunlukla açan Meyra başındaki ağrıyı yok etmek istercesine elleriyle şakaklarına baskı uyguladı. Sabaha karşı uyuduğu için bedenen yorgun hissediyordu. Dün Yaman Ali'nin bahçede yanına gelmesinden sonra bozuk olan morali daha da bozulmuştu. Hangi cesaretle buraya gelebilir diye düşündü...? Bütün yaşananlardan sonra nasıl olur da gelebilmişti?

Kafasını çevirip yatakta arkadaşını göremeyince üzerindeki örtüyü kaldırarak yataktan doğruldu. Komodinin üzerindeki saate baktığında onu çeyrek geçiyordu. Yorgun bir şekilde yataktan kalkıp lavaboya geçince aynadaki yansımasına baktı. Göz altı torbaları ağlamaktan şişmiş ve de morarmıştı. Yüzü solgun, saçları dağılmış bir haldeydi. Kendini ilk defa bu kadar yıpranmış görüyordu. Birkaç defa yüzüne su çarpıp elleriyle saçlarını düzelttikten sonra banyodan çıktı. Banyodan çıkmasıyla annesinin odaya girmesi bir olmuştu.

"Bende sana bakmaya gelmiştim kızım, daha iyi misin?"dedi Neriman hanım. Neriman Hanım'ın kızını böyle çaresiz görmesi yüreğini yakmaya yetiyordu.

"İyiyim."dedi Meyra. Bakışlarını annesinden çekip dolaba yöneldi. Annesinin kendisini böyle görmesini istemiyordu.

"Hadi gel kahvaltıya geçelim. Sen sofrada yoksun diye kimse kahvaltı yapmak istemedi." Birkaç adımla kızının yanına yaklaşıp omuzuna dokundu. "Hem babanın bizimle, daha doğrusu seninle konuşacakları varmış."dedi. Meyra kafasını tamam anlamında sallarken, Neriman hanım kızının yanağından öpüp odadan çıkmıştı.
Meyra dün dedesinin yaşanan bütün olaylardan sonra bir çözüm bulmak, veyahut bulduğu çözümü ona aktarmak için çağırdığını biliyordu. Şimdi de babasının onunla konuşmak istemesi, ona dedesinin verdiği kararı açıklayacağı anlamı içeriyordu ve Meyra bunun pek de farkındaydı...
Meyra'nın içini kemiren tek bir şey vardı... Bu uğurda başka kimin canının yanacağı... Kendi canının derdinde değildi artık... Zaten benim hayatım bitti, ben bundan sonra yaşasam ne yaşamasam ne diye düşünüyordu...

Dolaptan eline geçen ilk kıyafeti üzerine geçirip odadan çıkarak mutfağa yöneldi. Herkesin masada sessizce oturmuş olduğunu görünce yorgun adımlarla geçip yengesinin yanındaki sandalyeye oturdu. Fırat ve Serhat kardeşlerinin bu halini görünce yumruklarını sıkıp dişlerini birbirlerine bastırmışlardı. Özellikle de Serhat... Meyra'yı doğduğu günden beri bu kaç gün kadar yıpranmış ve dağılmış görmemişti.

Fırat ve Serhat'ın yanı sıra Kemal bey çok tedirgin görünüyordu. Babasının verdiği kararı ailesine ve en önemlisi kızına nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Bu karara ailesinin pek de olumlu bakmayacağını tahmin etmesi çok da zor değildi. Ki kızının böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini biliyordu. Meyra kabul etse bile Serhat'ın böyle bir şeye asla razı olmayacağını çok iyi biliyordu.

"Kızım hadi bir şeyler ye! İki gündür doğru düzgün hiçbir şey yemedin."dedi Neriman hanım kızının tabağına kahvaltılıklardan doldurarak. Meyra kafasını sallayıp eline aldığı çatalla tabağındakileri karıştırmaya başladı. Canı hiçbir şey istemese de annesini kırmamak adına ağzına birkaç lokma zorlada olsa götürdü.

Kahvaltı boyunca kimseden ses çıkmamıştı. Meyra ailesinin üzerindeki bakışlarını hissetse de kafasını tabağından hiç kaldırmamıştı. Biliyordu ki ailesinin üzerindeki bakışları görse dayanamayıp ya ağlayacaktı ya da sofradan kalkıp gidecekti.

Daha fazla bekleyemeyeceğini anlayan Kemal bey eşini ve çocuklarını alarak salona geçti. Babasının verdiği kararı Meyra'ya bir an önce söylemesi gerektiğini biliyordu. Daha fazla bunu geciktiremezdi. Daha fazla geciktirmesi demek, daha fazla rezillik çıkacağı anlamına geliyordu. Çevresindeki insanların konuştukları az çok kulağına geliyordu. Kardeşi Halil Bey'in de söylediği gibi kimse Melih'i suçlamıyor, herkes suçu Meyra'da aramaya çalışıyordu.

Kardeşi hakkında söylenenler Serhat'ın kulağına giderse, Kemal bey oğlunun elini kana bulamadan durmayacağını çok iyi biliyordu. Daha dün gece 'bu saatten sonra babamın sözünü bile dinlemem' diyen Serhat, söylenenleri duyduğunda onu kimse durduramazdı, ne Kemal bey, ne Mehmet Ali Aslanbey...

"Hadi baba söyle bitsin artık... Orda çıkan kararı herkes biliyor, neyi bekliyorsun ki? Dedem hepinizin itibarını koruma adı altında beni nereye sürüklemeyi uygun gördü? "dedi Meyra ortamdaki kasvetli havayı bozarak. Kafasını kaldırıp babasına bakarken acıyla gülümsedi. Kemal bey bakışlarını halıdaki desenden kaldırıp kızının yüzüne bakamadı. Kızının yüzüne bakıp 'sözlünün abisiyle evlenme kararın çıktı' nasıl diyebilirdi ki?
Kemal Bey'in çıkan kararı söylemekte zorlandığını gören Meyra hiddetlenerek ayağa kalktı. Artık ne olacaksa olsun bitsin istiyordu.

"Sıkıldım artık, söyle!!!!"sesini yükseltip dolan gözleriyle babasına baktı. Kemal bey, Meyra'nın sesini yükseltmesiyle yavaşça bakışlarını kızına çevirdi. Onunda gözleri dolmuştu. Bu haberi kızına vermek düşündüğünden daha zordu. Ama bunu bir şekilde söylemesi gerektiğinin de farkındaydı. Derin bir nefes aldı. Tüm ailesini yıkan haber zor da olsa dudaklarının arasından dökülüvermişti bir anda.

"Babamın... vermiş olduğu karar... Yaman Ali ile evlenmen..." Meyra duymuş olduğu isimle bir an ne olduğunu anlayamadı, ne yapacağını şaşırdı, dengesi bozulup olduğu yere çöktü. Yaman Ali'nin ismini duymasıyla dengesizleşmişti. Evlilik kararının çıkacağını biliyordu. Lakin bunun Yaman Ali ile olacağı kesinlikle aklına gelmemişti. Böyle bir şeyi düşünmeyi bırak aklının ucundan bile geçirmemişti. Hem öyle bir şey düşünmesi mümkün değildi... Yaman Ali olmazdı... Bunu ona yapamazlardı... Bu kadarı da çok fazlaydı... Onu sevdiği adamın abisiyle evlendirmek demek onu bile bile ölüme göndermek demekti...

Babasının sözlerini duyan Serhat yerinden fırlar gibi kalkıp babasının karşısına geçti.

"Ne diyorsun baba sen!!? Ne Yaman'ından ne evliliğinden bahsediyorsun?"dedi bağırarak. Fakat Kemal Bey'in bakışları çökmüş olan kızındaydı. Onun içinde bulunduğu çaresizliği görmek yanan canını daha çok yakmıştı.
Fırat, Serhat'ın kolundan tutup onu sakinleştirmek istese de, Serhat'ın kızgın bakışları babasından bir an bile kopmamıştı. Babasının böyle bir şeyi nasıl kabul ettiğini anlayamıyordu.

"Siz ailecek kafayı mı yediniz? Meyra'yı o şerefsiz adamın olduğu eve göndermeyi nasıl düşünürsünüz?"dedi kolunu Fırat'ın elinden kurtarıp babasının bakışlarını kendisine çevirirken. Kemal bey dolan gözlerini silip derin bir nefes aldı. Onun için de çok zordu...

"Serhat karşındakinin baban olduğuna dikkat et!!! Karşında istediğinde sesini yükselteceğin biri yok!!"dedi oğlunu uyarır bir tonda. Sesi Serhat'ın ses tonuna nazaran daha yüksek çıkmıştı. Serhat'ın yaptıklarında ne kadar haklı olduğunu görse de, dün gece dedesine karşı gelmesi ve 'babamın sözünü bile dinlemem' demesi onu herkesin gözünde haksız duruma düşürmüştü. Onlarda her ne olursa olsun büyüklerine karşı gelmek büyük bir saygısızlıktı. Ve Serhat bu saygısızlığı ailenin en büyüğüne karşı yapmıştı, Mehmet Ali Aslanbey'e...

"Ne sanıyorsun sen? Çıkan bu karardan memnun olduğumu mu? Benim canım yanmıyor mu sanıyorsun? Ama elim kolum bağlı..."derken yutkundu. Şimdilik tek çözüm bu olarak görülsede, bir yanı bunu istemiyordu. Kızını sevdiği adamın abisiyle evlendirip onun olduğu eve göndermek doğru gelmiyordu. Ama yapabileceği bir şey yoktu. Babasının sözünün üstüne söz söyleyemiyordu... "Deden bir karar verdiyse onu mutlaka yerine getirir. Onun sözünü çiğneyeni asla affetmez... Sözünün üstüne söz söyleyene bunun bedelini ödetir. Bunu herkes biliyor, ki bu güne kadar kimse onun sözünü çiğnememişti..."dedi bakışlarını her iki oğlunun üzerinde gezdirerek. Son sözlerinin altını çizer gibi söylemişti ki, bir daha dedelerine kafa tutmasınlar diye.
Kemal bey babasını çok iyi tanıyordu. Biliyordu ki kim onun sözünü çiğnerse onu ömrünün sonuna kadar affetmezdi. Melih başkasıyla evlenerek sözünü çiğnemişti. Mehmet Ali Aslanbey şimdilik sessizdi ama bu onu cezasız bırakacağı anlamına gelmiyordu. Melih, Meyra'yı yüz üstü bırakmanın bedelini elbette ödeyecekti. Eninde ya da sonunda mutlaka ödeyecekti... Bunu asla Melih'in yanına bırakmayacağını çok iyi biliyordu.

Serhat babasının sözleriyle alay edercesine gülümsedi. "Evet baba, bu güne kadar kimse onun sözünü çiğnememişti. Ama Melih onun sözünü çiğnemeyi bırak onu takmadı bile... Dedemin gözlerinin içine baka baka 'senin hükmün ben de geçmez' dedi. Peki dedem ne yapıyor? Melih'in yaptığının bedelini ona değil, Meyra ve Yaman'a ödetmeye çalışıyor. Ama buna izin vermeyeceğim... Melih'in yaptığının bedelini Meyra'ya ödetmenize asla izin vermeyeceğim."dedi kararlı bir şekilde. Bundan sonra gücünün yettiği kadar kardeşini koruyacaktı. Kim ne derse desin Meyra'nın rızası olmadan onu evlendirmelerine izin vermeyecekti. Bu uğurda kendi canından olacak olsa bile...

"Ben de artık Meyra'nın amcanlara gelin gitmesini istemiyorum. Üstelik Melih o evdeyken bunun olmasını kesinlikle istemiyorum. Ama deden bir karar vermişse..."daha sözünü tamamlamadan Meyra araya girerek sözünü böldü.

"Hayır baba!!! Bu sefer olmaz!!! Bu sefer sizin dediğinizi yapmayacağım. Yaman abi ile evlenmeyeceğim!!!!"dedi. Elinin tersiyle yüzünü silip koşar adımlarla salonu terk etti. Daha fazla babasının ve abisinin konuşmalarını kaldıramadı. Onlar Yaman'dan, evlilikten bahsederken bile kendini boğuluyormuş gibi hissediyordu.

Serhat kızgın bakışlarını babasından çekip kardeşinin peşinden gitmeye çalıştığında, Fırat kolundan tutup gitmesine izin vermedi. Meyra'nın biraz yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu düşündüğü için Serhat'ın peşinden gitmesine izin vermemişti.

Neriman hanım da, her iki oğlu da bu evliliğe karşıydılar. Özellikle de Neriman hanım... Kızının Selma hanıma gelin gitmesini istemiyordu. Üstelik bunu başından beri istememişti. Meyra ve Melih için çıkan karara ne kadar itiraz etmek istese de, ne eşini ne de kayınpederini ikna edebilmişti... Şimdi de kızını Yaman Ali ile evlendirememeleri için kocasına adeta yalvarıyordu.

"Kemal bey lütfen kızımı o eve göndermelerine izin verme. O ev kızıma cehennem olur. Ona göz göre göre kıyma..."dedi yaşlı gözleriyle Kemal beye bakarken. Kemal bey bir şey diyemedi. Sessiz kalıp koltuğa geri oturdu.

Babasının sessiz kaldığını gören Serhat annesinin koluna girerek babasından uzaklaştırdı. "Anne öyle bir şey olmayacak. Buna asla izin vermeyeceğim. Meyra'nın istemediği bir evlilik yapmasına müsaade etmeyeceğim."dedi. Annesini de alıp salondan çıktı.

Melih'in evliliğiyle dağılan Meyra, Yaman Ali ile çıkan evlilik kararından sonra yıkılmıştı adeta... Nefes alamadığını hissedip kendisini dışarı atmıştı.
'Olmaz... hayır hayır o olmaz... Yaman abi olmaz...' içinden sayıklar gibi durmadan tekrar etti sözlerini.
Saçlarını yolmak istercesine ellerini saçlardan geçirip çekiştirdi. Saç diplerinde oluşan sızıyı bile hissetmedi. Bu yaşananlar onun için çok ağırdı ve Meyra bu ağırlığın altında eziliyordu. Bir an önce buradan, herkesten uzaklaşmak istedi. Bahçenin kapısından çıktığı anda etraftaki insanların bakışları onu bulmuştu. Kimisi acıyarak bakıyordu, kimisi ardından konuşuyordu. Meyra ne üzerindeki bakışları görmek ne de konuşulanları duymamak için koşar adımlarla atölyesine doğru koştu. Atölyeye girdiği gibi içinde bastırdığı tüm çığlıkları serbest bırakıp dizlerinin üzerine çöktü.
Babasının sözleri, etraftaki insanların hakkında konuştukları kulağında yankılanırken, o sözleri bastırmak ister gibi elleriyle kulaklarını kapatıp tekrar çığlık attı.

"Yeter, yeter, yeter!!!"dedi çığlıkları arasında. Tüm yaşadıklarından sonra bu kararın çıkması onun için adeta ölüm gibiydi...

*******************

Dün geceden beri kafası Meyra'nın sözleriyle dolan Yaman Ali ne düşüneceğini, nasıl hissedeceğini bilemiyordu. 'Keşke sizinle hiç bir bağım olmasaydı. Keşke sizi hiç tanımasaydım... Belki o zaman benim canım daha az yanardı.' Bu sözler dün geceden beri sürekli kulağını tırmalıyordu. Dün neye dayanarak oraya gittiğini de bilmiyordu. Melih'in yaptıklarından sonra oraya giderek belki de büyük bir kaosa sebep olacaktı. Serhat'ın onu orada gördüğünde delireceğini ve hatta yarım bıraktığı işi tamamlayacağını bilmesine rağmen kendisini oraya giderken bulmuştu.

Bütün düşüncelerinin yanı sıra aklı dedesinin Meyra için vermiş olduğu karardaydı. Kararın dün çıktığını biliyordu. Lakin ne dedesi ne de babası buna dair daha hiçbir açıklama yapmamışlardı.
'Acaba Meyra'yı kiminle evlendireceklerdi?' Bu söz sürekli kafasını kurcalıyordu.

Kapının çalmasıyla daldığı düşüncelerden sıyrılıp elini cebinden çıkardı. Durduğu camın önünde kafasını yan çevirip kapıya döndü.


(Yaman Ali Aslanbey)

"Gel" demesiyle aralanan kapıdan içeriye Fatma hanım girdi. Fatma hanım, Yaman Ali'nin çok değer verdiği, annesi gibi sevip saydığı bir kadındı. Bir nevi onu büyüten kadındı... Yaman Ali'nin üzerinde çok emeği vardı.

"Yaman oğlum iyi misin? Sen bu saate kadar hiç evde kalmazdın? Evden çıkmayı bırak, sen odandan dahi çıkmamışsın... Biliyorum bu olanlar senin canını fazlasıyla sıkıyor... Ama üzme kendini oğul, her şerde vardır bir hayır elbette."dedi Fatma hanım Yaman Ali'nin yanına vararak.

"Öyle diyorsun da Fatma ana, bütün bu yaşananlar sonucunda olan gencecik bir kıza oldu... Şimdi ona ne olacak?"dediğinde Yaman Ali, Fatma hanım sessiz kaldı. Diyecek bir söz bulamamıştı o an. Biliyordu ki Yaman Ali'nin söylediklerinde sonuna kadar haklı olduğunu. Olabilecekleri tahmin etmek o kadar da zor değildi. Fatma hanım da her şeyin farkında olduğu için diyecek söz bulamamıştı.

"O kız yıllarını Melih'i bekleyerek geçirdi. Ama Melih ne yaptı?"

"Kader oğul... Demek ki o kızın kaderinde Melih yokmuş... Kaderin önüne geçildiği nerde görülmüş? Şuan elimizden gelen tek şey onun için en iyisini istemek... Umarım hakkında verilmiş olan karar onun için en hayırlısıdır."dedi Fatma hanım. Yaman Ali sıkıntılı bir nefes verip bakışlarını dışarı çevirdi tekrar. Yaman Ali'nin sıkıntılı bir şekilde bakışlarını dışarı çevirdiğini gören Fatma hanım, birkaç adımla yanına yaklaşıp koluna dokundu.

"Belki de ikisi için en hayırlısı buymuş, bunu bilemeyiz ki oğlum..."dediğinde, Yaman Ali hak verircesine kafasını salladı. Belki de Fatma ana haklıydı diye düşünmüştü. Bir tarafta yıllarca bekleyen bir Meyra, diğer tarafta da yıllarca arayıp sormayan bir Melih vardı...

"Hadi oğul baban çağırıyor, onu bekletme. Konuya daldık söylemeyi unuttum."dedi Fatma hanım gülümseyip omuzunu sıvazlayarak. Yaman Ali başını ağrıtan karma karışık düşünceleri bir kenara bırakarak kafasını salladı.

"Bi Melih'e bakıp geleceğim."diyerek odasından çıkıp Melih'in odasına doğru yönelirken Fatma hanım da peşinden çıkıp aşağı inmişti.

Yaman Ali kapıyı yavaşça açıp içeri girdiğinde Melih'in hemen yanı başında oturan karısını gördü. Bakışlarını ondan çekip yara bere içinde perişan görünen kardeşine çevirdi. Serhat onu öyle hırpalamıştı ki yüzü yaralarla doluydu, çoğu kaburgası kırılmış haldeydi. Eda yavaşça yerinden kalkıp odadan çıkınca ikisi tek başına kalmışlardı.
Yaptıklarından dolayı Melih'e ne kadar öfkeli olsa da, onu böyle yara bere içerisinde görmek onun da canını yakıyordu. Bütün bu yaptıklarına değdi mi diye geçirirken içinden Melih'in hafif kıpırdındığını görmüştü.

"Bu hale gelmeyi hakettiğimi düşünüyorsun? Öyle değil mi?"diyerek yavaşça gözlerini aralayıp abisine baktı Melih. Konuştuğunda yüzündeki yaralardan dolayı acı çektiği her halinden belli oluyordu.

"Benim ne düşündüğümün bir önemi yok... Asıl sen ne düşünüyorsun? Bunları hakettiğini düşüyor musun? Gerçi sen her şeyi ölçüp biçerek gelmedin mi buraya?"dedi elini cebine koyup gözlerinin içine bakarak.

"Ben olayın bu kadar büyüyeceğini düşünmemiştim." Yaman Ali kardeşinin sözleriyle alay edercesine gülümsedi.

"Sen buradan giderek değişmiş olabilirsin ama buranın geleneklerinin değişmediğini ve asla da değişmeyeceğini çok iyi biliyorsun. Hadi hepimizi geçtim, yıllarını seni bekleyerek geçiren o kıza bunu nasıl yapabildin?"dedi. Melih verecek bir cevap bulamadı. Hem ne diyebilirdi ki? Diyeceği hiçbir söz onu aklıyamazdı. Meyra'ya yaptığı haksızlığın farkındaydı. Lakin Meyra'nın bu derece etkileneceğini tahmin edememişti. O duygularının sadece çocuklukta kaldığını düşünmüştü.

"Belki şuan yaptıklarının farkında değilsin... Belki de bu yaptıkların sana çok doğru geliyor olabilir. O yüzden pişmanlık duymuyor da olabilirsin. Ama ne zaman pişman olursun biliyor musun? Yarım bıraktığını başkası tamamladığında..."diyerek odadan çıkıp Melih'i içinde bulunduğu girdapla baş başa bıraktı.

Babasıyla konuşmak için çalışma odasına doğru giderken, babasının sesinin salondan geldiğini duyup adımlarını o tarafa yönlendirdi. Salona girdiğinde herkesin orda olduğunu gördü.
Murat bey oğlunun salona girdiğini görünce kafasıyla oturmasını işaret etti. Dünden beri babasının kararını Yaman Ali'ye nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Yaman Ali'nin kabul etmeyeceğinden korkuyordu ama bunu bir şekilde kabul ettirmek zorunda olduğunu biliyordu.

"Evet baba Yaman Ali de geldiğine göre artık dedemin vermiş olduğu kararı açıklayabilirsin. Dedem Melih hakkında ne karar verdi?"dedi Hakan babasına bakarak. Murat bey bakışlarını oğlu Hakan'dan çekip Yaman Ali'ye çevirdi. Neticede bu karar en çok onu ilgilendiriyordu.

"Aslında çıkan kararı hepiniz de tahmin ediyorsunuzdur.... Babam Meyra'nın evlilik kararını verdi."dediğinde, Selma hanım yüzünü buruşturup söze girdi.

"Melih için çıkan kararı söyle... Bizi ilgilendiren taraf bu... O kızla ilgili her ne karar çıktıysa bizi değil onları ilgilendirir. Ayrıca o kızın adını bir daha bu evde anma... Kiminle evlendirmek istiyorlarsa evlendirsinler, umurumda değil... Benden ve ailemden uzak tutsunlar da nereye gönderirlerse göndersinler."deyip yüzünü daha da somurttu. Karısının yeğeni hakkındaki sözleri Murat beyi öfkelendirmişti. Geçmişte yaşananların faturasını Meyra'ya ödetmeye çalışmasını kabul edemiyordu.

"Oğlunun bütün yaptıklarından sonra Meyra hakkında böyle konuşuyorsun ya, sana yazıklar olsun!! Oğlun hakkındaki karara gelecek olursak, babam onun hakkında daha hiç bir karar vermedi."dediğinde Murat bey, Selma hanım hemen ayaklandı.

"Oğlum hakkında bir karar verilmemişse gerisi beni ilgilendirmez!"deyip salondan çıkarken kocasının sözleriyle adımları yerinde durmuştu.

"Oğlun Melih hakkında karar çıkmadı ama diğer oğlun Yaman hakkındaki karar çıktı. Belki bu seni ilgilendirir!"dedi arkası dönük Selma hanıma hitaben. Selma hanım yavaşça yönünü kocasına çevirirken öfkeden yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Kocasının ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Ama buna izin vermeyecekti...

Yaman Ali isminin geçmesiyle bakışlarını babasına çevirdi. 'Yaman hakkında karar çıktı' derken aslında ne demek istediğini anlamıştı. Ama buna inanmak istememişti...

"Benim hakkımda derken?"diyerek kaşlarını çatıp babasına baktı.

"Deden Meyra ile evlenmeni istiyor!"dediğinde Murat bey herkes şaşkın bakışlarını ona çevirmişti.
Yaman Ali bir an diyecek hiçbir söz bulamadı. Meyra ile ilgili çıkacak kararı az çok tahmin ediyordu ama onunla evlendirebileceklerini asla düşünememişti.

"Amcan demin Meyra ile konuştu. Eğer ikiniz de kabul ederseniz iki aile arasındaki sorunlar yok olur. Eğer kabul etmezseniz her şey daha kötü olacak. Yani anlayacağın... Tek çözüm ikinizin bu evliliği kabul etmesi." Yaman Ali babasının sözlerinden sonra ayağa kalkıp tam karşısına geçerek konuşmaya başladı.

"Sen de biliyorsun ki bugüne kadar hiçbir zaman senin hiçbir sözünü ikiletmedim... Ne senin ne de dedemin. Ama bu sefer olmaz baba... Melih'in yaptığını ben başka bir kıza yapamam... O yüzden bu konuyu bir daha açmamak üzere kapatın. Çünkü sizin o dediğiniz asla olmaz."deyip babasına söz hakkı tanımadan çıkıp gitti.

Bir bölümün daha sonuna geldik. Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın 😊😊🙏🙏
Sağlıcakla kalın

Loading...
0%