Yeni Üyelik
13.
Bölüm

5. Bölüm

@zozanli

Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayalım❤️

Keyifli okumalar 💞

Vicdan insanın içindeki pusulasıydı... İnsan vicdanını hatırladığı müddetçe hiçbir hataya, hiçbir haksızlığa göz yumamazdı. Yaman Ali de aklının, mantığının hatta sevdiği halde kalbinin de kabul etmediği Meyra'yı vicdanına yenik düşerek kabul etmişti. Her şeyiyle kendine yasakladığı kadını sırf annesinin gazabına uğramasın diye kanatları altına almak istemişti....

Salonda bulunan herkes Yaman Ali'nin sözleriyle kaskatı kesilmişlerdi. Kimileri sözlerini idrak ettikten sonra yüzlerindeki gülümsemeye engel olamamış, kimileri de Yaman Ali'ye öfkeyle bakmışlardı.

"Ne diyorsun oğlum sen? Ne kabul etmesinden bahsediyorsun?"diyerek birkaç adımla oğluna yaklaştı Selma hanım. Şaşkındı. Yaman Ali'nin bu evliliği kabul etmesini zinhar beklemiyordu.

"Ne dediğimi duydun anne! Kararım bu ve kimse beni bu kararımdan döndüremez!"derken Yaman Ali, annesine vakur bir bakış atmıştı. Annesinin deminki sözleri kulağında tekrar çınlayınca yüzündeki sert ifadeyle bakışlarını ondan çekip dedesine ve babasına çevirdi.

Mehmet Ali Aslanbey yüzündeki tebessümle torununa yaklaşıp, "Yaman torunum, sen en doğru kararı verdin."deyip sarıldı. Torununun 'kabul ediyorum' demesinden sonra adeta mutluluktan gözleri parlamıştı. Oysa Yaman Ali'nin kolay kolay kabul edeceğini hiç düşünmemişti. "Ben birazdan Meyra ile konuşmaya da gideceğim. O da kabul ederse düğün hazırlıklarına bir an önce başlarız. Bu işi daha fazla uzatmanın alemi yok."dedi geri çekilirken. Yaman Ali sessiz kalıp kafasını sallarken, Selma hanım dayanamayıp araya girdi.

"Hayır!! Buna asla müsaade etmem... Yaman'ın hayatını karartmanıza izin vermem. Yaman o kız ile asla evlenmeyecek!"dedi kayınpederine bakarak. Sesi öfkelendiği için oldukça yüksek çıkmıştı.

"Anne yeter!!! Dedemin dediğini duydun, şimdiden düğün hazırlıklarına başlasan iyi edersin."deyip herkesi arkasında bırakarak salonu terk etti. Selma hanım oğlunun arkasından şaşkın edasıyla bakarken bir an dengesini kaybedip kızının koluna tutunmuştu. Oğlunun sözlerinden sonra yıkılmıştı adeta... Yaman Ali'nin bu evliliği kabul etmeyeceğinden o kadar emindi ki, kim ne derse desin bunu ona kabul ettiremezlerdi... Ne olmuştu da Yaman bu evliliği kabul ettiğini dile getiriyordu?

"Olmaz Mehmet Ali Aslanbey olmaz, bu sefer olmaz! Bize yaptıklarını oğluma yapmana müsaade etmem..."deyip kızının kolarını geri iterek Mehmet Ali Aslanbeye yöneldi. Murat bey eski konuların açılacağını bildiği için kızına ve gelinine başıyla çıkmalarını işaret etti. Kızı ve gelini istemeden de olsa Murat Bey'in sözünü ikiletmeden çıkmışlardı.

"Yıllar önce bize yaşattıklarınızı şimdi de oğluma mı yaşatacaksınız?"derken Mehmet Ali Aslanbeye yaklaşmış, tam önünde durmuştu Selma hanım. Gözü Mehmet Ali Aslanbey dışında kimseyi görmüyordu. Yüzüne takmış olduğu sert ifadesiyle ona boyun eğmediğini göstermek ister gibiydi. "Nasıl bu kadar gaddar olabiliyorsunuz, vicdanınız hiç mi sızlamıyor?"dedi dişlerini birbirine bastırarak. Geçmişte yaşadıkları gelmişti gözlerinin önüne... Dolan gözlerine rağmen gözlerindeki yaşların inmesine izin vermedi. "Düşünüyorum da Mehmet Ali Aslanbey geceleri yastığa başınızı nasıl koyuyorsunuz? Rahat uyuyabiliyor musunuz acaba?"dediğinde Murat bey araya girip karısını bakışlarıyla uyardı.

"Yeter Selma! Karşındakinin babam olduğunu unutma. Ses tonuna ve konuştuklarına dikkat et!"dedi sesini yükselterek. Lakin Selma hanım kendinden geçmiş bir durumdaydı. Ne zaman geçmişi düşünse ne kayınpederine boyun eğer ne de babasına... Geçmişi düşünerek kocasına haksızlık ettiğini biliyordu ama kendini durduramıyordu. Çünkü o da büyük haksızlığa uğramıştı. O yüzden de şimdi kocasının sözlerini duymuyor, öfkeli bakışlarını kayınpederinden çekmiyordu.

"Bırak Murat, bırak da içindekileri akıtsın. Ben onun bu sözlerine alışığım..." Mehmet Ali Aslanbey gelininin öfkesinin sebebini biliyordu fakat artık bu duruma söz etmiyordu. Gelini yıllardır hep bu tutumla ona yaklaşmıştı.

"Benim sözlerim sizin yaptıklarınızın yanında ne ki?"dedi Selma hanım gözlerini kısarak.

"Yeter artık daha fazla haddini aşma!" Murat bey babasına karşı saygısızca davranmasını kabul etmedi. Bu duruma oldukça öfkelenmişti. Kolundan tutup salondan çıkartmaya çalıştı. Fakat Selma hanımın da ondan eksik kalır bir yanı yoktu. Kolunu kocasının parmaklarının arasından çekip yüzüne bağırdı.

"Ya sen nasıl bir babasın!!! Gözünün önünde oğlunun hayatını mahvediyorlar... Sen bana mı sus diyorsun? Beni susturacağına oğluna sahip çıksana!!"diyerek sesini oldukça yükseltmişti. Murat Bey'in tutumundan sonra öfkesi giderek harlanmıştı. Öfkeli bakışlarını kocasının üzerinde gezdirip tekrar konuşacakken Murat bey ondan önce davranıp sözü devralmıştı.

"Oğlun bütün bunları yaparken sen ona arka çıkıp desteklediğinde böyle olacağını çok iyi biliyordun! Şimdi bağırıp çağırman hiçbir şeyi değiştirmez. Sen yere göğe sığmayan hırsın yüzünden hem oğlunun hem de mahsum bir kızın hayatını mahvettin."deyip karısını ve babasını yalnız bırakıp salonu terk etti. Artık karısının ve babasının sözlü tartışmaları onu yormuştu. Her defasında arada kalan o oluyordu.

Selma hanım kocasının gidişinden sonra kayınpederine dönmeden salondan çıkıp kendini direkt dışarı attı. Yaman Ali'nin sözlerinden sonra birde Murat Bey'in sözleri onu darmaduman etmeye yetmişti. İçine derin derin nefesler çekip bahçenin ortasında dolanıp dururken oğlunu vazgeçirmenin bir yolunu düşündü, Yaman'ı vazgeçiremeyeceğini bile bile...

Melih'in başka biriyle evlenip döndüğünde Meyra'yı ya dayı tarafından biriyle ya da Yaman Ali ile evlendirmek isteyeceklerini en başından beri biliyordu. Ama Meyra'yı Yaman Ali ile evlendirmelerine katiyen izin vermeyeceğini düşündüğü için bunu sorun etmemişti. Aslında onun tek güvence kaynağı Yaman Ali'nin bu evliliği duyduğu an reddetmesiydi. Yaman bu evliliği reddederse dedesi dahil kimsenin ona kolay kolay kabul ettiremeyeceğini düşünüyordu. İlk başta öyle de olmuştu... Fakat Yaman Ali her ne olmuşsa sabah reddettiği evliliği hemen akşamında kabul ettiğini tüm ailesine ilan etmişti. İşte Selma Hanım'ın elini kolunu bağlayan da buydu. Yaman Ali kabul ettikten sonra her ne yaparsa yapsın bu evliliğe asla mani olamayacağını çok iyi biliyordu.

Bir saat sonra

Akşam yemeği Selma hanım dışında diğer tüm aile fertleri arasında sessiz bir şekilde geçmişti. Mehmet Ali Aslanbey torununun bu kadar erken kabul etmesinin şaşkınlığını hala üzerinden atmış değildi. Yaman Ali bu evliliği kabul etmişken bu sefer Meyra'yı nasıl ikna etme düşüncesine kapılmıştı. Zor olacağını biliyordu lakin daha fazla milletin maskarası olmamak için bu evliliğin bir an önce olup bitmesi gerektiğinin farkındaydı.

Öte yandan yaşadığı her şeye rağmen sofraya asla uturmamazlık yapmayan Selma hanım bu akşam bir ilki gerçekleştirmiş, aile fertlerinin uturduğu sofraya katılmayarak ilk tepkisini ortaya koymuştu. ASLANBEY ailesinde geçmişten bu güne değişmeyen bir kural vardı. Hastalık dışında her ne olursa olsun herkes o kurulan sofraya oturmak zorundaydı.

'Oğlumu o kadının kızından nasıl kurtaracağım şimdi?'deyip odanın içinde dönüp duruyordu Selma hanım. Saatlerdir düşündüğü tek şey buydu. Yaman Ali'nin diğer çocukları gibi olmadığını, hep kafasının dikine gittiğini, bir şeye evet dedi mi onu vazgeçirmenin imkansız olduğunu bildiğinden bu sefer işinin zor olacağını biliyordu. Yaman Ali yıllar öncesinde de dedesinin ve babasının tüm çabalarına rağmen şirketlerinin başına geçmeyi kabul etmeyerek kendi yapmak istediği mesleğe girmişti.

'Melih'i bu saçma evlilikten bir şekilde kurtardım. Ya Yaman'ı nasıl vazgeçireceğim? Yaman Melih gibi değil ki... Bu konuda asla sözümü dinlemez ki...' Kendi kendine konuşup odanın içinde dönüp durmaya devam ediyordu. Böyle kendi kendine konuşup durmanın fayda etmediğini anlayan Selma hanım odasından çıkıp Yaman'ın odasına doğru yol aldı. Onu ikna etmenin imkansız olduğunu bildiği halde yine de onu vazgeçirmenin bir yolunu arıyordu. Odanın kapısını tıklatıp içeri girerken Yaman Ali'nin odada olmadığını gördü. İçeri girip lavaboya ardından da balkona baktı. Ama Yaman'ı her iki yerde de bulamadı. Yemek faslı da çoktan bittiğine göre bu adam nerdeydi diye kendi kendine düşünmeye başladı. Dönüp çıkacağı vakit kapının açılmasıyla Yaman Ali içeri girmişti. Yaman Ali annesini odasında görünce tebessüm ederek yanına doğru adımladı. Ne amaçla odasına geldiğini biliyordu.

"Ooo Selma hanım odamıza mı teşrif etmiş!! Hayırdır yoksa beni vazgeçirmenin bir yolunu mu buldun?"diyerek elini cebine atıp annesine manidar bakışını attı. Annesinin Meyra hakkındaki sözleri kulağında çınlıyor ve bu onu daha da çok öfkelendiriyordu. Karşısındakinin annesi olması tüm öfkesini yutmak zorunda kalmasına sebep oluyordu.

"Yapma oğlum bu evlilik senin hayatını mahveder! Bunu sadece deden ve baban istiyor diye kabul edemezsin. Bu öyle kolayca vereceğin bir karar değil. Bu senin hayatın, senin geleceğin... Onların geleceğini elinden almalarına izin verme... Bırak ne olacaksa olsun."dedi elini oğlunun yaralı koluna dukundurarak. Sırf Yaman'ın kolundaki yara için bile olsa onlara kat ve kat acı çektirmek istiyordu. Yaman Ali bir adım geri çekilerek annesi ile arasındaki teması kesti.

"Bırak ne olacaksa olsun, öyle mi? Onca yaptıkların yetmedi, o kızı daha fazla incitmek, adına leke sürmek istemene izin vereyim, öyle mi anne!" Sesi istemsizce yükselmiş, gözleri kararmıştı. Selma hanım oğlunun sözlerinden kısa çaplı bir şok yaşamıştı. Oğlunun neden böyle konuştuğuna ilk başta anlam veremedi. Sonrasında kızı ve gelini ile olan konuşmalarını anımsayınca Yaman Ali'nin duyma ihtimalini göz önünde bulundurdu. Tam yanlış anladığını açıklayacak iken Yaman Ali'nin konuşmaya devam etmesiyle susmak zorunda kalmıştı. "Anne neden böyle yapıyorsun? Bu kinin bu nefretin sebebi ne gerçekten anlamıyorum... Düşünüyorum düşünüyorum ama bir anlam veremiyorum."dedi. Annesinin onlara karşı neden böyle davrandığını hiç anlamıyordu. Üstelik annesinin tutumu doğduğundan beri hep böyleydi, hiç değişmiyordu.

"Bir insanı sevmemeni, kabul etmemeni anlayabilirim. Bir sebepten sevmemiş, ona bir kötülüğü dokunmuş der kabul ederim. Ama bu böyle bir şey de değil..." Bakışlarını annesinin yüzüne çevirip ne tepki verecek diye doğrudan gözlerine bakmıştı. Ama Selma hanımın yüzündeki ifadesi hiç değişmemişti. Hâlâ oğluna hayal kırıklığıyla bakıyordu. Çünkü bugün Yaman Ali onu çok büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. "Hadi sana onlardan birisinin kötülüğü dokundu diyeceğim ama anne sen o ailenin hiç birini sevmiyorsun. Bırak sevmeyi onlarla yan yana gelmemize bile tahamül edemiyorsun. Düşün anne, kızın bile senden korktuğu için gizliden amcamlara gidiyor." deyip annesine bir adım yaklaştı. Selma hanım hiç bozuntuya vermeden sessizce oğlunu dinliyordu.

"Anne bana bütün bu nefretin sebebi ne söyler misin lütfen!! Bak Melih'i saymadım bile... Onu buraya getirtmemek için neler yaptığını bilmiyor muydum sanıyorsun? Artık sırf o kız ortada kalsın, tüm ailenin içinde rezil olsun diye Melih'i Eda'ya senin ittiğini düşünüyorum. Çünkü Melih onunla sözlü olduğunu çok iyi biliyordu."

"Melih'in Eda ile evlenmesi kendi kararı, benim herhangi bir müdahalem olmadı, olamaz da... O aileye gelecek olursak da, bir sebebi yok. O kadını da çocuklarını da sevmiyorum. O kızı da gelinim olarak asla kabul etmiyorum ve etmeyeceğimde!"diyerek son noktayı koymak istedi Selma hanım. İçindeki nefretin sebebini oğlunun bilmesini istemediği için hemen kestirip atmıştı. Yaman Ali'nin geçmişlerini kurcalamasını istemiyordu.

"Biliyor musun anne bu evliliği asla kabul etmeyecektim ama sen kendi ellerinle beni ona ittin! Kardeşime aşık bir kadını asla kabul etmez iken sen beni buna mecbur bıraktın... Sen bir oğlunun hayatını kurtarmaya çalışırken diğerinin hayatını elinden aldın... Şimdi ister kabul et ister kabul etme, bu evin kapısından hizmetçi vasfıyla bile giremez dediğin o kız var ya evet dediği an bu evin gelini olarak bu eve girecek ve sen de onu kabul etmek zorunda kalacaksın! Haa, eğer kabul etmem dersen beni de silmek zorunda kalacaksın!"dedi kelimelerinin üstüne bastıra bastıra. Kızgın bakışlarını annesinden çekip gidecekken Selma hanımın kolundan tutmasıyla yerinde kalmıştı. Sıkıntılı nefesini verirken içten içe sakinleşmeye çalışıyordu. Annesinin yaptıklarına şahit oldukça sabrı tükeniyordu.

"Oğlum..." Yaman Ali annesinin konuşmasına izin vermeden ona dönerek, "anne ben Melih değilim, yaptığın haksızlıklar karşısında oturup sessiz kalmam. Ben var olduğum müddetçe o kızı sana asla ezdirtmem, bunu sakın unutma annee!!!"deyip annesini arkasında bırakarak odanın kapısını çarpıp çıktı. Selma hanım oğlunun arkasından bakakalmıştı.

****************

Ertesi sabah

Yaman Ali'nin kabul etmesinden sonra Mehmet Ali Aslanbey Meyra ile konuşmak için onlara gidecek iken oğlu Kemal beyin aramasıyla konuşmayı sabaha ertelemişti. Kemal bey haklarında çıkan dedikoduyu önlemek için bu evliliğin bir an önce olması gerektiğinin düşüncesindeydi. Fakat kızının olanları idrak edebilmesi için bir gün bile olsa zamana ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Mehmet Ali Aslanbey oğluyla dün geceki telefon görüşmesinde Meyra da kabul ederse artık hiç bir sorun kalmayacağını söyleyerek Yaman Ali'nin kabul ettiğini dile getirip telefonu kapatmıştı.

Yaman Ali'nin kabul ettiğini Serhat ve Meyra dışında hepsi öğrenmişti...

Meyra dün Havin ile konuştuktan sonra eve gelip kendini odasına kapatmış, hiç çıkmamıştı. Bütün olanlar yetmiyormuş gibi bir de Havin'in sözleri onu yerle yeksan etmişti. Dün geceden bu yana Havin'in Yaman Ali hakkındaki sözleri onu terk etmemişti, sürekli kafasında dönüp duruyordu. Havin'in Yaman Ali'ye olan sevdasına şahit olmuş iken, dedesinin verdiği kararı düşünmek bile vicdanını sızlatmaya yetiyordu.

Kapının tıklatılmasıyla başını yasladığı dizinden usulca kaldırıp kapıya baktı. Ablası Hülya'nın kapı eşiğinden içeri girdiğini görünce kafasını tekrar dizlerine yaslayarak camdan dışarıya baktı. Ablası solgun yüzünü görsün istemedi. Saatlerdir cam kenarında oturmuş donuk gözlerle dışarıyı seyretmişti. Dün geceden beri o kadar ağlamıştı ki artık göz pınarları kurumuştu. Saniyeler sonra ablasının parmaklarını saçlarında hissetti.

"Dedem geldi Meyra, arka bahçede seni bekliyor..."dediğinde ablası, Meyra kafasını yavaşça kaldırıp gözlerine baktı. Gözleri inmek üzere tekrar dolmuştu. Dedesinin onu neden beklediğini çok iyi biliyordu.

"Abla ne olur gitsin, ben onunla konuşmak istemiyorum! Bir şey yap abla gitsin lütfen!"dedi ablasına yalvaran gözlerle. Dolan gözlerinden yaşlar süzülürken, ablası daha fazla onun bu haline dayanamayıp onunla beraber gözyaşlarını akıttı.

"Ben ne yapabilirim ki ablacım, benim de elim kolum bağlı... Ben dedemi durdurmak, seni bu kör koyudan çekip almak istemez miyim sanıyorsun! Ama elimden bir şey gelmez. Biliyorsun dedem bu konuda hiç birimizi dinlemez ki..."dedi kardeşinin kolunu çaresizce sıvazlarken. Meyra dedesinin kimseyi dinlemeyeceğini elbette biliyordu. Lakin içinde bulunduğu berbat durumdan kurtulmak için umut etmişti sadece. İçindeki umuda umutsuzca sarılmıştı o an...

"Serhat abim nerde? O gelmeden çıkmam ben bu odadan."dedi kafasını iki yana sallayarak. Tek umut kaynağı Serhat'tı. Serhat yanında iken kimse ona zorla bir şey kabul ettiremezdi.

"Serhat abim evde değil. Babam ve Fırat abim ile çıktılar."dediğinde Meyra'nın umutları tükenmişti. Kapı aralanırken ikisinin bakışları oraya doğru çevrilmişti. Elif kapıda durup iki kardeşe üzgünce baktı. Mehmet Ali Aslanbey torununu çağırmak için bu sefer onu göndermişti.

"Canım dedem çağırıyor."dedi. Elini şişmiş karnına koyarken onlara doğru yavaşça adımladı. Meyra istemediğini belirtircesine kafasını iki yana salladı. Telefonunu eline alırken abisini arayıp açmasını bekledi. Uzun uzun çalışların ardından abisi telefonu açmayınca öfkeyle telefonu duvara fırlatıp ağlamaya başladı. Serhat'ın cevap vermemesiyle içindeki umudu da yok olmuştu. Hülya Meyra'nın telefonu fırlatıp ağladığını gördüğünde onu sakinleştirmek istercesine sıkıca sarıp başını göğsüne yasladı. O an ne diyeceğini ne yapacağını bilemediği için Meyra'nın içinde kopan hıçkırıklara sesizce şahit oluyordu.

"Meyra ne olur ağlama artık! Günlerdir ağlamaktan harap ettin kendini. Sana bir şey olacak diye korkuyorum artık..."dedi Elif. Odaya girdiğinde beri Meyra'nın dinmeyen sessiz hıçkırıkları onu derinden üzmüştü. Sözünü bitirir bitirmez kapı aralanmıştı. Bu sefer gelen Mehmet Ali Aslanbeyin ta kendisiydi. Hülya dedesinin odaya girdiğini görünce Meyra'dan yavaşça ayrılıp ayağa kalkarak yengesinin yanına geçti.

"Bizi Meyra ile yanlız bırakın!"dedi Mehmet Ali Aslanbey sesini düz ve yalın çıkararak. Elif ve Hülya dedelerinin sözünü ikiletmeden hemen çıkıp kapıyı ardlarında kapatmışlardı. Meyra dedesiyle odada bir başına kaldığını görünce çaresizce başını dizlerine yatırıp sessizce kendi içinde ağlamaya devam etti. Mehmet Ali Aslanbey torununun bu içler acısı halini görünce yüreğinin sızladığını hissetti. Ama şuan duygusal davranmanın zamanı olmadığını, bunun Meyra'ya daha fazla zarar vereceğinin bilincinde olduğu için duygularını bir kenara bırakıp Meyra'ya yaklaştı. Kenarda gördüğü sandalyeyi alıp hemen Meyra'nın karşısına oturdu.

"Meyra'm, güzel torunum... Biliyorum bana kızgınsın, belki de şuan benden nefret bile ediyorsun. Çünkü buraya ne için geldiğimi biliyorsun. Ama inan bana hem senin için hem tüm ailemiz için en doğru ve en hayırlı karar budur. Şuan farkında değilsin ama zamanı geldiğinde bana hak vereceksin."dedi elini torunun omuzuna koyarken. Biraz duraksayıp ardından sözlerine kaldığı yerden devam etti. "Senin için Yaman Ali ile evlenme kararını neden verdiğimi biliyor musun? O hiç kimse gibi değil..."derken üstü kapalı bir şekilde Melih'ten bahsetmişti. "O sana haksızlık yapılmasına asla müsade etmez. O seni herkesten kuruyup kollar."dediğinde, Meyra dedesinin Selma hanımdan söz ettiğini anlamıştı. Lakin ses etmedi. Sessizce iç çekişmelerine devam etti. Dedesinin Yaman Ali hakkındaki sözlerine kulaklarını tıkamak istemişti. Yaman Ali hakkındaki söylenilen sözlerin hepsi doğruydu. Fakat bu onun Melih'in abisi olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Öte yandan da kardeşi bildiği Havin'in yıllarca bitip tükenmeyen tek sevdasıydı... Meyra bütün bunları göz önünde bulundurunca Yaman isimini kendi ismi yanında duymaya bile tahammül edemiyordu.

"Dede olmaz sen buraya boşuna geldin. Ben yıllarca abi dediğim biriyle asla evlenmem! Beni, hep abi gördüğüm biriyle mi evlendirmek istiyorsunuz? Siz isteseniz de ben de Yaman abi de asla kabul etmeyeceğiz!"dedi Yaman Ali'nin kabul ettiğini bilmeden. Serhat'tan sonra bu evliliğe karşı olacak birinin de Yaman Ali olduğunu düşünüyordu. Yaman Ali sevmediği hatta onu görmeyi bile hazmetmediği birini neden kabul etmek istesin ki? Üstelik kendi kardeşine aşık, kendisine abi diyen birini asla kabul etmez diye düşünmüştü.

"Yaman kabul etti..."dediğinde Mehmet Ali Aslanbey, Meyra kafasını dizlerinden kaldırıp şaşkınca dedesinin yüzüne baktı. Dedesinin sözüyle sersemlemişti.

"Neee!!!"diyerek şaşkınlığını gizleyemedi o an. Bir an yanlış duyduğunu sandı. Yaman Ali bu kararı kabul etmiş olamazdı!

"Yaman'ın bu evliliğe onayı var. Gerisi sana kalmış. Sen de olabilecek her şeyi göz önünde bulundurarak bir karar vermek zorundasın, hemde bir an önce... Çünkü artık bütün milletin dilindeyiz, önüne gelen bizi konuşuyor." Sesi az öncesine nazaran daha sert çıkmıştı Mehmet Ali Aslanbeyin .

"Dede o olmaz bunu yapamam! Bu ikimize de haksızlık... Başka bir çözüm bul dede, istersen beni buradan gönder hatta başka bir isim söyle ben buna bile razı olurum. Yeter ki o olmasın, ben o eve gidemem, lütfen dede yapma!"dedi dedesinin ellerinden tutup yaşlı gözleriyle gözlerine bakarken. Artık başkasıyla evlenmeye bile razı gelmişti. Yaman Ali olmasın da kim olursa olsun artık onun için pek bir önemi kalmamıştı.

"Senin bu söylediklerini düşünmedim mi sanıyorsun kızım? Seni başka bir yere de göndersek, başkasıyla da evlendirsek bu dedikoduların önünü alamayız. Serhat'ın kulağına gittiği an Serhat'ı durdurmanın imkansız olduğunu sen de biliyorsun. Babanlar sürekli Serhat'ın etrafında, sırf kulağına bir şey gitmesin diye... Serhat konuşulanları duyduğu an durmaz elini kana bular. Biri toprağa biri hapse... Artık bunun önünü alamayız ve bu kan davasına dönüşür."dedi Meyra'ya kabul etmekten başka bir seçenek yolu bırakmayarak. "Ancak Yaman'la evlenirsen sana demin de dediğim gibi ne sana ne de ailendeki herhangi birine zarar gelmez. Sen de Yaman da benim en gözde torunlarımsınız. Sizin için asla kötüsünü istemem, bunu zamanla çok iyi anlayacaksınız."deyip torununun kolunu hafifçe sıvazladı. Ardından ayağa kalkıp gözlerini Meyra'nın üzerin de bir kaç saniye gezdirdi. "Artık gerisi senin kararına kalmış kızım. Ya Yaman ile evlenip hayatına kaldığın yerden devam edersin ya da Melih'in toprağa Serhat'ın da hapse girmesini izlersin. Karar senin..."dedikten sonra çıkmak için kapıya yöneldi. İstemeden de olsa Meyra'nın vicdanına oynayıp onu zan altında bırakmıştı. Meyra'nın abisine göz göre göre kıyamayacağını çok iyi biliyordu. Kapıyı açmadan evvel Meyra'nın sesiyle duraksadı.

"Peki dede! Madem herkesin hayatı benim vereceğim karara bağlı o zaman kimse yanmasın, varsın ben yanayım..."deyip kabul ettiğini belirtti.

"Kızım inan bana verdiğin en doğru karar bu."derken Meyra'ya kısa bir bakış attı. Ardından rahat bir nefes verip odadan çıktı.

***********

Yaman Ali ve Meyra'nın kabul etmelerinin ardından Mehmet Ali Aslanbey tüm ailesine ikisinin de kabul ettiğini söyleyip düğün hazırlıklarına başlamaları haberini vermişti. Bu habere sevinmeyenlerin en başında Selma hanım ve Neriman hanım geçiyordu. İkisi de bu düğünün olmasından oldukça rahatsızlardı. Fakat ellerinden gelen herhangi bir şey yoktu. İkisi de uzaktan seyirci kalmak zorunda kalacaklardı.

Yarın kına öbür gün ise görkemli bir düğün olacaktı. Aslanbey ailesine yaraşır bir düğün...

Meyra da Yaman Ali de düğün istemediklerini, sade bir nikahla bu işi bitirmelerini istemişlerdi. Lakin Mehmet Ali Aslanbey bu isteklerini hemen reddetmişti. Herkesin sözlerini yutmasını sağlayacak, şanına yakışır bir düğün yapacaktı.

Her şeyden habersiz olan Serhat babasının zoruyla sabahtan beridir şirketteydi. Çıkıp eve gitmek isterken babası önüne ha bire iş çıkartıp çıkmasını engelliyordu. Artık daha fazla dayanamayıp yerinden kalktı. Aklı kardeşindeyken burada daha fazla kalamazdı. Odasından çıktığında etrafta babasını ve abisini görmeyince hızlı adımlarla şirketten çıkıp arabasına bindi. Gözleri sabah koltuğa attığı telefonuna kayınca sabahtan beridir nasıl yanında olmadığını farketmediğini düşündü. Böyle sorumsuzca davrandığı için bir an kendine kızdı. Ya Meyra kandine yine kötü bir şey yapmak istediyse, ya evden aradılarsa diye düşünüp telefonuna uzandı. Telefonu açtığı gibi Meyra'nın cevapsız çağrısını ekranda gördü, hemde tam altı saat önce. Yoksa kötü bir şey mi olmuştü? Çünkü o son olaydan sonra Meyra onunla hiç konuşmamıştı. Sadece üzgün gözlerle bakmıştı.
Telefonu çaldırıp kulağına götürmüştü hemen ama telefonu kapalıydı. Bu sefer rehberden karısını bulup onu aradı. Onun da telefonu çalıyor ama açmıyordu. Karısının da telefonu açmayışı onu iyice endişelendiriyordu. Açmayan karısını bir kez daha arayıp çaldırdı. Uzun uzun çalışların ardından nihayet karısı telefonu açmıştı.

"Neden açmıyorsunuz şu telefonlarınızı!"diye bağırdı. Elif kocasının bağırmasıyla bir an afallasa da hemen kendine gelip, "Telefon odadaydı duymadım."dedi.

"Telefonu hemen Meyra'ya ver."deyince, Elif derin bir nefes alıp bekle demişti sadece. Elif, Serhat'ın sesinden her şeyi öğrendiğini düşünmüştü. Oysa Serhat sadece kardeşi için endişelendiğinden dolayı bu kadar sert çıkışmıştı. Serhat karısının telefonu kardeşine verdiğini ona, 'abin seninle konuşmak istiyor' dediğini duymasıyla anladı. İkisinin de telefonları kulağında bir kaç saniye sessizce beklemişlerdi.

"Beni aradığını duymadım. Telefonum arabadaydı yeni gördüm."dedi Serhat sessizliğini bozarak.

"Abi beni aramak için çok geç kaldın. Artık her şey bitti. Bitti abi..."derken sesi titremiş, ağlamaya başlamıştı. "Geç kaldın abi beni koruyamadın. Sen bana verdiğin sözü tutamadın."

"Neye geç kaldım, ne diyorsun? Neyin bitmesinden bahsediyorsun sen anlamıyorum."demeye kalmadan telefonun kapanma sesi gelmişti. Telefonu kulağından çekip tekrar aradı. Fakat kimse telefonu cevaplamadı. Telefonu koltuğa geri atıp ağzının içinden küfrederek arabasını çalıştırdı. Bir an önce eve varmak için olabildiğince gaza yüklendi.

Yarım saatlik yolu on beş dakikada bitirip ani bir frenle arabayı evin önünde durdurdu. Arabadan inip bahçeye geçerken bir takım çalışmalar gözüne ilişmişti. Meyra'nın sözleri ve şimdi de bu çalışmalar neyin göstergesiydi? Aslında bunu biliyor ama öyle olmamasını diliyordu içinden... Bu düşünceler kafasını kurcalarken adımlarını adamlara doğru yönlendirdi.

"Ne oluyor burada? Ne yapıyorsunuz, siz de kimsiniz?"diyerek sorusunu yöneltti adama. Adam yaptığı işi yarıda bırakıp Serhat'a döndü.

"Düğün organizasyonundan geldik. Bahçeyi yarınki kına töreni için hazırlamamız gerektiği söylendi bize."dediğinde, Serhat adamın yüzüne anlamsızca bakıp ardından sinirden gölümsedi. Böyle bir şey mümkün değildi.

"Yanlış yere gelmişsiniz. Burada öyle bir şey yok, olamaz da... Şimdi hemen toplayın şu eşyalarınızı gidin buradan."dedi kafasıyla eşyaları gösterirken.
Adam bakışlarını Serhat'tan çekip kısa bir anlığına şefine çevirmişti.

"Beyefendi bize söylenilen adres burası, Kemal Aslanbeyin evi. Kemal beyin kızının kına organizasyonu için buraya çağırıldık."dedi organizasyon şefi Serhat'ın yanına gelerek. Serhat adamın sözleriyle gözlerini kapatıp boynunu yana doğru esnetti. Artık sinirlenmeye başlamıştı. Bile bile damarına basıyorlardı.

"Elimden bir kaza çıkmadan adamlarını topla ve hemen burayı terk et!"dedi sakinliğini korumaya çalışarak. Elini saçlarından geçirip etrafında bir tur döndü. Çalışanların hala çalışmaya devam ettiğini görünce daha fazla sakin kalamayıp bağırmaya başladı. "Size burayı hemen terk edin dedim!!!" Bağırmasıyla çalışanların hepsi ellerindeki işleri bırakıp ona dönmüşlerdi.

"Ama beyefendi bize verilen talimat bu, bırakın da işimizi yapalım."dedi organizasyon şefi. Onlar da sonuçta birer emir kuluydu.

"Başlatma lan talimatından! Bunları kafanda parçalamadan defol git buradan!" Sesi biraz öncesine nazaran daha şidetli ve sert çıkmıştı. Şef korkudan bir iki adım geri çekilirken cevap veremedi. Çünkü Serhat oldukça ürkütücü görünüyordu. Serhat adamların hala yerli yerinde olduğunu görünce daha fazla dayanamayıp eline geçirdiği sandalyeyi kenarda kurulan masalara doğru öfkeyle fırlattı. Ardından eline ne geçtiyse parçalayıp, bütün hıncını onlardan çıkarmaya başladı. Çıkan görültüden Meyra dışında evdeki herkes sese çıkmıştı. Fırat ve eniştesi Okan Serhar'ı durdurmak için hemen ona doğru koşmuşlardı. Ama Serhat'ı durdurmak o kadar zordu ki ne yapsalar da onu sakinleştirememişlerdi. O kadar öfkeliydi ki onu durdurmak nerdeyse imkansız gibi bir şeydi. Her şeyi kırıp dökmek içindeki öfkeyi bir gram bile eksiltmemişti. Rengarenk lambaların olduğu kabloyu direkten söküp yere fırlartırken gözü babasına kaymış, nefes nefese ona doğru yürümüştü.

Alkış tutar gibi ellerini birkaç defa birbirine çarpıp tam önünde durdu. "Ooo Kemal Aslanbey kızınızın cenaze törenine mi hazırlanıyorsunuz?"diyerek yüzüne samimiyetten uzak bir gülümseme takındı. "Biliyor musun hayatımda gördüğüm en ideal baba sensin. Çocuklarının hayatını mahvetmekte üstüne yok! Merak ediyorum Meyra'yı ne ile tehdit ettiniz de onu abi dediği biriyle evlenmeye mecbur bıraktınız?"dedi kendisinin hayatıyla tehdit edildiğini bilmeden. Meyra onun için kendinden vazgeçmişti...

"Ben her ne yapıyorsam çocuklarım ve ailem için yapıyorum. Şuan beni anlamıyor olabilirsin ama baba olduğun zaman beni anlayacaksın."dediğinde, Serhat kafasını iki yana salladı.

"Zaten hep de çocuklarınızı düşündüğünüz için bizi her şeye mecbur bırakmadınız mı?"derken eski anıları aklına gelmiş, gözleri dolmuştu. Ama orda gözleri dolan bir tek o değildi. Elif kocasının sözleriyle bir an dengesini kaybedip Zuhal'in koluna tutunmuştu. Serhat'ın mecbur bırakıldığı kişi oydu çünkü... Zuhal destek verircesine elinden tutup içeri götürmek isterken Elif kafasını iki yana sallayıp redetti. Duyacakları her ne kadar canını yakacak olsa da duymak istedi.

"Siz bizim için değil, sadece itibarınız zedelenmesin diye çocuklarınızı kurban ettiniz! Hani baba olunca anlarsın dedin ya ben asla senin gibi bir baba olmayacağım! Senin çocuklarına yaptığını ben çocuğuma yapmayacağım..."dedi babasının gözlerinin içine bakarak. Dolan gözlerinden bir yaş seğirip yanağından inivermişti. "Ya bir kez de şu vicdanını dinle, dinle de bana yapmadığın babalığı kızına yap. Onu bile bile ateşe atma!"derken aslında babasına içten içe yalvarmıştı. Kendisinin çektiği acıları kardeşinin de yaşamasını istemiyordu. Çünkü onun gözünde kardeşi bu acılara dayanacak kadar güçlü değildi.

"Yeter Serhat yeter! Kardeşini düşündüğün için böyle davranmana müsamaha gösteriyorum ama sen haddini aşıyorsun. Senin gözünde iyi baba olmayabilirim ama ben sırf sizi değil daha doğmamış çocuğunu bile düşünerekten bu adımı attım. Her şey öyle kırıp dökmekle olmuyor... Şimdi içindeki öfkeyi kustuysan bırak da insanlar işlerini yapsınlar."dedi Kemal bey. Oğlunun sözleri onu hem üzmüş hemde öfkelenmesine sebep olmuştu. Aslında bu işin bu raddeye gelmesi en çok onu üzmüştü. Hangi baba evladını üzgün görmeye dayanabilirdi ki? Ama elinden de başka bir şey gelmiyordu. Çocuklarını korumanın tek yolu buydu. Çocuklarıma kötü bir şey olmasın da varsın beni kötü bilsinler diye düşünüyordu.
Öfkesi yavaş yavaş dinen Serhat babasının sözleri ile tekrar alev almıştı. Öfkeden gözleri kararmış, eline geçirdiği iskemleyi camekana doğru fırlatmıştı. Camlar büyük bir gürültüyle inerken herkes şaşkınlıkla Serhat'a bakıyorlardı.

"Keşke sende bizi kırmak yerine etrafı kırıp dökseydin."deyip eliyle parampaça olan cam parçalarını işaret etti. "Sen de bizi böyle paramparça ettin, hadi şimdi birleştir birleştirebiliyorsan..."deyip babasının önünden geçti. Gözleri karısının yaşlanmış gözlerine değince bir an duraksadı. Elif'in ona kırgın gözlerle bakmasıyla kafasını önüne eğip oradan uzaklaştı.

Serhat bugün sadece indirdiği camı değil, sözleriyle karısının yüreğini de paramparça etmişti...

Loading...
0%