@zsg20.06
|
BİRİNCİ BÖLÜM/GEÇMİŞTEN GELEN TANIMIŞLIK
Öykü Akarca'nın anlatımından
Alarmımın altıda çalmasıyla kalkmam bir olmuştu. Normalde yedi gibi kalkardım fakat bugünkü okul nöbetçisi ben ve çocukluk arkadaşım Ömer olduğu için erken kalkmak zorunda kalmıştım. Evet çocukluk arkadaşımla hep aynı okullara gitmiştik, ilkokul, ortaokul ve lise. Küçük bir hayatı sorgulama faslından sonra sabah rutinimi halledip, anneme haber verdikten sonra evden ayrıldım. Okulum sokağın başında olduğu için varmam o kadarda uzun sürmemişti. Okulun kapısında içeri girdiğimde gördüğüm manzaraya şaşırmamak elde değildi, Ömer benden önce okuldaydı ve telefonuyla uğraşıyordu, şaşırmıtım çünkü o normalde çok uykucu ve tembel birisiydi. Okul nöbetlerimiz genellikle aynı günlere denk gelir ve o hep geç kalırdı.
Okulun kapısını henüz öğrenciler gelmeye başlamadığı için kapatmıtım. Kapı kapanmasıyla Ömer'in kafasını telefondan kaldırması bir oldu.
—Sözde uykucu ben olurdum, devran tersine dönüyor galiba Turuçgil.
—Galiba öyle oluyor. Sende normale göre erkencisin Ömer Bey.
Konuşmadan sonra ikmizin ağzından da küçük bir kıkırtı çıkmıştı. O bana saçlarım kızıl renkle turuncu arasaında bir renk olduğu için bana Turunçgil veya Turunç derdi bende ona Ömer Bey derdim imalı ve ikimizin anlayabileceği bi şekilde.
—Turunç bana en salçalısından bir tost yapsana be valla geceden beri aşeriyorum galiba.
—Tabi aşerersin bu ellerden yemek başka oluyordur.
Dedim ellerimi göstererek.
—Yok sana tost falan sen bana verdiğin abur cubur sözünü tuttun mu da benden tost istiyorsun.
Bunları duyduktan sonra gözleri en masun hallerini aldı ve bu bakışlara hayır diyemiyeceğimi adı kadar iyi biliyordu.
—Sen şimdi Ömer Bey'ini mi kırıyorsun aşk olsun Turunç halbuki ben bugün sözümü tutmayı düşünüyordum.
—İyi tamam fakat bu seferde sözünü tutmazsan sana bundan sonra zındık yok, haberin olsun.
Dedim ve çantamı nöbetçi masasına koyduktan sonra ikimizde okulun bahçesindeki ek binaya doğru yürümeye başladık. Yaklaşık bir saat veya kırk beş dakikamızı orada geçirdikten sonra sabah töreni yapıldı, herkes sınıflarına gitti ve koridorda sadece biz kalmıştık.
Her nöbetçi öğrencinin yaptığı gibi ben defterleri dağıtmıştım, Ömer'de hocaların çay ve kahvelerini götürdükten sonra yerimize nihayet oturmuştuk. Günümüz genel olarak böyle geçti ara sıra abi ve arkadaşları yanımız uğradılar. Taki öğle arasındayken müdürümüz Kerim Hoca bizi yanına çağırana dek.
Konuşmamız özetle şuydu okulumuza yeni öğrenciler gelecekmiş ve ailelerinin önemli kişiler olduğunu söylemişti. Normalde kişilerin mevkisi ne olduğu fark etmeksizin herkese aynı muamele gösterilirdi fakat gelen kişiler okulun ortaklarından olduğu için ayrı bir muamele göstermemizi istemişti Kerim Hoca bizden. Yani binevi okulun sahiplerinin çocukları gelcekti, onları okul bahçesinde karşılamaya benim gideceğimide söylemişti müdürümüz.
Aklıma takılan sorulardan birde şunlardı; madem bunlar okulun sahiplerinin çocukları neden en başından beri burada değillerdi, madem geleceklerdi onları neden ben karşılamaya gidiyorudum, birde neymiş onlar gelince Kerim Hoca'ya haber vereceklermiş Kerim Hoca'da bana haber verecekmiş saçmalığa bak.
Aras Kaya'nın anlatımından
Yeni okulumuza doğru yol çıkmıştık zaten babaannemin evinin bulunduğu sokağın hemen başındaydı. İstanbul'dan İzmir'e babaannemin yanına gelmiştik. Hem ailemizin çok yakın dostları olan Kaan, Gürkan ve Özcan amcalar ve eşleri Gizem, Meliha ve Tülay teyzelerle hem de benim en yakın dostlarımla beraber gelmiştik babamın doğup büyüdüğü yere.
Gitme nedenimiz ise üzücü ve yıkıcı bir sebepti, özetle,ailelerimiz aynı zamanda da şirket ortakları olduğu için aralarında anlaşıp yeni bir projeye imza atmışlardı ve büyük bir dolandırıcılıkla karşı karşıya kalmışlardı, şirketimiz batmıştı.
Üstüne üstlük evlerimize haciz gelmişti ve paralarımız dahil herşeye el koymuşlardı. Geri kalan tek şey ise İzmir'de olan özel okuldu, onu nasıl elinizden almadılar derseniz okul babaannemin üzerine almışlardı son anda yoksa şuanda okul bile haciz altında olacaktı. Babaannemin bize gönderdiği az miktarda para ile gelmiştik İzmir'e.
Babaanneme her şeyi anlatmıştı babamgil ister istemez biraz ağlamıştı ve bize kırgındı çünkü normalde babaannemin yanına hiç gelmiyorduk ve sadece zorda kaldığımız zaman geldiğimiz için kırgındı bize. Konuyu daha fazla kurcalamamaya karar verip kahvaltı ettik. Bizi İzmir'deki okula yazdıracaklardı bugün eğitimimizden geri kalmamızı ve bu konulara bulaşmamızı istiyorlardı.
—Çocuklar artık burada yeni bir hayata başlıyor sayılırız. Buraya alışmamız zor olacak fakat elimizde olan bir şey yok. Farkındayın kafanız çok karışık fakat eğitiminiz yarım kalmamalı, bu yüzden sizi buradaki okula yazdıracağız ama merak etmeyin hep beraber gidip size destek olacağız.
—Kadir amca biz ne zamana kadar bu küçük ve sıkışık evde kalacağız?
—Yiğit bugün sizi okula bıraktıktan sonra Zeynep teyzenle beraber kalacak yer bakacağız ve en kısa sürede oraya yerleşeceğiz. Eğer başka sorunuz yoksa hazırlanın çıkalım.
Okul her ne kadar bize ait olsa da yinede içimi bir heyecan duygusu kaplamıştı. Okulun girişine geldiğimizde Özcan amca müdür olduğunu tahmin ettiğim birini aramış "tamam bekliyoruz." demişti. Aradan iki dakika geçtikten sonra okulun bahçesinde bir kız belirmişti, yüzün ne kadar tanıdık olduğunu düşürken gözümün önünde bir yüz belirdi. Kızılla turuncu saç rengi ve yeşil gözleriyle elfi andıran bir kız sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlıyor bir yandan da elindeki kupayı tutmaya çalışıyordu. Bu o kızdı geçen sene futbol maçında bizi yenmek için canını dişine takana ve bunu başaran kızdı.
Öykü Akarca'dan devam
Telefonumun çalmasıyla koridorda elinde bardakla kala kalmam bir olmuştu, Kerim Hoca arıyordu "Okula gelmişler Öykü daha fazla bekletmeden hemen yanlarina git kızım." dedi cevap vermeme bile fırsat vermeden yüzüme kapatmıştı Kerim Hoca. Elimdeki bardağı nöbetçi öğrenci masasına koyup Ömer'e haber verdikten sonra hemen ön kapıya doğru ilerlemeye başladım. Bahçenin ortasına geldiğimde adımlarım yavaşlamıştı. Karşımda tanıdık bir yüz görmüştüm, kim olduğunu sorgularken gözümün önüne gelen nefret dolu yüzle yerime çivilenmiş gibi olduğum yerde kala kaldım. Bu çocuk bizim kupayı kazanamamız için elinden geli yapan çocuk ve takımydı onlar buradaydı yoksa okul sahiplerini çocukları bunlar mıydı diye düşünmeden edemedim. Kafamı hafifçe sağa sola doğru sallayıp kendime geldikten sonra yanlarına doğru ilerlemeye devam ettim. Yanlarına vardığımda ise okulun sahipleriyle küçük çaplı tanışmamızdan sonra eli ona, nefret küpü olan çocuğa doğru uzattım.
—Zeynep, tanıştığıma memnun oldum.
—Aras. Aras Kaya, bende tanıştığıma memnun oldum.
Yanındakilere dönüp dediki
—Anlaşılan İzmir'de kaldığımız süre boyunca hiç sıkılmayacağız değil mi çocuklar?
Hepsinin yüzünde ukala bir sırıtış belirdi ve kafalarını yavaşca aşağî yukarı salladılar. Ve hep bir ağızdan şöyle dediler.
—Kesinlikle öyle olacak.
|
0% |