Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@zulkuf.burak

 

Şarkı önerisi 1: Christmas Song- Carol Of The Bells- Electric Guitar Cover

 

Şarkı önerisi 2: Şekersiz- İmkansız Bir Aşk Denir

 

☆☆☆

 

O an Doğan'dan bir ses duyuldu.

 

"Aman güzel yavaş yürü canım, cananım..." Bu noktadan sonra Aras hariç hepimiz şarkıya eşlik etmeye başladık.

 

"Yoldaki daşa değersin, n'edem lo güzelim?"

 

Aras bize olan boş bakışlarını sürdürüyordu. Sonra arkasını dönüp tekrar yürümeye yeltendiğinde tökezleyip tekrar yeri boyladı.

 

"AFERİN! Çok güzel bir düşüş!"

 

İki mi? Güzel... Üç olursa da artık Eymen'e taşıtacağım çocuğu. Evet, evet... Eymen'e taşıtmak iyi fikir.

 

"Yeter, amına koyim yeter!" Biz gür bir kahkaha atarken Aras yere oturmuş bize bakarak somurtuyordu.

 

Gülerek kalktım ve yanına oturdum. "Tamam ya, relax please Aras."

 

"Olur İlkbal, relax olurum. Ama bu düşüş üçü bulursa Eymen'in kucağında gezeceğim artık." Bütün bakışlar Eymen'e döndü.

 

Eymen teker teker hepimize bakıp, "Ne bakıyorsunuz lan?"

 

"Hiç ya, öylesine... Sadece gözümüz kaydı." Cevap Doğan'dan gelmişti. "Bir de kalkın, biraz dolaşalım."

 

Hepimiz kalkmıştık ama Eymen kalkarken, "Götümüze el bombası yemesek iyidir." diye homurdanmayı ihmal etmemişti. Ama bir de bir detay daha vardı.

 

Aras'ın düşüşleri...

 

Aras bir iki adım attıktan sonra tekrar tökezleyip düştü. "Hay eben! Düşman bu zeminler bana, düşman!" Biz kıkırdarken Aras üstünü başını silkeleyip Eymen'in sırtına atladı.

 

Eymen'in!

 

Sırtına!

 

Atladı!

 

Eymen'in sırtına atladı!

 

Lan Aras ciddiymiş de biz farkında değilmişiz. Büyük suç gerçekten. Aras'ın ciddi olması Netanyahu'nun iyi bir insan olması kadar olanaksız ama Aras ciddi olduysa Netanyahu da ölüversin bir zahmet...

 

Eymen arkasına döndü ve Aras'ın otuz iki diş sırıtan yüzüyle karşı karşıya kaldı. Aras'ı sırtından çekip kucağına aldı ve bir bebeği uyutur gibi Aras'ı uyutmaya başladı.

 

Aslına bakarsanız Aras biraz kısaydı. Yani benimle aynı boydaydı ve ben 1.69 boyundaydım. Amma da kısayız biz de!

 

Ve o an Eymen ninni mırıldandı. Vay canına! Bugün nelere tanık oluyoruz böyle!

 

"Uyusun da büyüsün ninni,

 

Tıpış tıpış yürüsün ninni...

 

Eee eee eee eee,

 

Eee eee eee eee..."

 

1 Hafta Sonra...

 

"YETER! YETER AMINA KOYİM, YETER!" Bilin bakalım bunu söyleyen koca yürekli kişi kim?

 

Aras tabi ki...

 

Açıkçası bu söylediklerine hepimiz hak veriyorduk. Gerçekten yeterdi. Bu ne böyle? Her boku yiyor İsrail! Ama yediği bok bile kursağında kalsın diye dua ediyorduk Netanyahu ve askerlerine...

 

"Ama inşallah yediği bütün bokları kusar da içinde boğulur askerleriyle." Ellerimizi açmış 1 haftadır hep yaptığımız gibi yine dua ediyorduk. "İnşallah attığı füzelerin hepsi bozulur da daha fırlatamadan üstlerinde patlar. İnşallah yediği hazır yiyeceklerin hepsi yemek borusundan geçerken son tüketim tarihi geçer de midesi bozulur."

 

"Amin..." Hepimiz Aras'ın dualarına karşılık olarak Amin dediğimizde Aras dualarını etmeye devam etti.

 

"İnşallah bütün bombaları ve silahları birden bire yok olur da bütün dünya ABD ile İsrail'in üzerine saldırır."

 

"Amin..."

 

"Inşallah yedikleri bütün boklar midesini bozar. İnşallah gülerken çenesi kırılır."

 

"Amin..."

 

"Tamamdır Savaşçılar halkı... Dua seansımız sona erdi. Allah dualarımızı kabul etsin." Hepimiz ellerimizi yüzümüze kaldırıp ellerimizi yüzümüze kaldırıp sürterken içten bir Amin daha dedik.

 

"Yalnız şaka maka..." Doğan'ın cümlesini yarıda kesen ses Aras'tan gelmişti.

 

"Oğlum şaka yapacak halimiz mi kaldı lan?"

 

"Sen yapıyorsun ya salak."

 

"Doğru diyorsun..."

 

"Her neyse şaka maka İsrail şu an stokta ne kadar bomba ve füze varsa bize harcıyor bence."

 

"Harbiden abi... Adamlar resmen bizim için bomba ve füze stoklamış."

 

Aras ve Doğan'ın konuşmasına ben dahil oldum. "Eminim ki Lübnan ve Filistin de bunu düşünüyordur." Hepsi düşünceme olumlu anlamda kafa salladıktan sonra bir süre sessiz kaldık.

 

"Hakikaten şu İsrail tam bir şerefsizlik yuvası. Hani çocuk esirgeme kurumları olur ya... Aynen ondan! İsrail Şerefsizleri Esirgeme Kurumu..." Sessizliği bozan ses Eymen'den geliyordu. Onun bu düşüncesine ise yalnızca kafa sallamakla yetindik.

 

Ama Doğan sesli bir şekilde dile getirdi. "Haklısın vallahi. Baksana... 1 haftada içine sıçtılar şerefsizler."

 

Uzun bir süre sonra sohbetimize Kiraz da katıldı. "Yemin ederim dördünüz de haklısınız, ne deseniz haklısınız ama müsaadenizle uyuyabilir miyim?"

 

"Bunun bizimle ne ilgisi var Kiraz?" diye soran kişi Aras'tı.

 

"Yani diyorum ki saat olmuş 11 siz hala konuşuyorsunuz. Sessiz olursanız uyumak istiyorum." Gerçekten de Kiraz haklıydı. Saat 11 olmuştu ama biz hala konuşuyorduk. Gerçi kız bomba sesine uyuyamıyorum demiyor sizin sesimize uyuyamıyorum diyor. Hayret olası bir şey...

 

"Neyse ben de uyuyacağım, iyi geceler." Eymen bize iyi geceler dileklerini dileyip battaniyesine doğru ilerlerken Doğan da onunla beraber uyumaya gitmişti. Aras ile birbirimize baktık. Galiba bizim uykumuz yoktu.

 

"Benim uykum yok." diye düşüncelerimi sesli dile getirdim.

 

"Benim de yok." diye mırıldandı ve ekledi. "İlkbal seni bir yere götürebilir miyim?"

 

"Tamam." Kalkıp elini bana uzattı ve beni de kaldırdı. Elini tutup kalktım, beraber terk edilmiş okulun başka bir katına doğru ilerledik.

 

Merdivenlerden dikkatlice çıktıktan sonra okulun 3. katına ulaştık. Hala elimi tutuyordu, aslına bakarsak ben de onun elini bırakmıyordum. Beni korumak için olabilirdi, benden güç almak istiyor olabilirdi. Aslında içimden bir ses bana, "Kendini avutma o sana aşık ve her an sana temas etmek istiyor. Ayrıca da sen de ona aşıksın, hadi, kabullen." Haklı olabilirdi ama haksız da olabilirdi. Aşık olmanın birinci kuralı kabul etmemek olduğu için aşıksam bile kabul etmemem gerekiyordu. Bu yüzden kusura bakma iç ses, umrumda değilsin.

 

A dur! Sen Aras sana aşık mı dedin? Birazdan göreceğiz inşallah, meraklanma.

 

Aras hala elimi tutarak beni bir yere götürüyordu.

 

"Nereye götürüyorsun beni?" Yuh İlkbal! Bir de polis ara istersen?

 

Aras bana bakıp güldü. "Bir de polisi ara istersen İlkbal. Merak etme seni ormanda öldürecek değilim veya çatıdan aşağı atacak değilim." Sonra ise ağzında, "Ben sana kıyamam ki..." benzeri şeyler mırıldandı ama tam olarak anlayamamıştım.

 

"Efendim?"

 

"Yok bir şey..." Beni en sonunda kırık dökük eşyalarla dolu epey eskimiş bir odaya getirince durduk lakin elimi hala bırakmamıştı.

 

"Hazır mısın?" diye sorunca kafamı olumlu manada aşağı yukarı salladım.

 

"Ama ben hazır değilim... Neyse gel şu eşyaların arkasına geçelim." Tekrar beni kırık dökük eski eşyaların arkasına doğru çekiştirdi, ben de ona ayak uydurdum.

 

Beni eski püskü eşyaların arkasına getirince kalp atışı sesine benzer bir ses duydum. Elimi kalbime götürdüm ve kendi kalbime baktım. Hayır, benden gelmiyordu o ses. Duyduğum ses benim kalbimin atış hızından daha hızlıydı. Eğer benden gelmiyorsa Aras'tan geliyor olmalıydı. Yüzümü Aras'ın yüzüne çevirdim. Alnında şu baloncukları vardı sanırım. Terliyor muydu? Terliyorsa neden? Endişeli miydi? Korkuyor muydu?

 

NEDEN TERLİYORSUN BE ADAM?! SÖYLE BANA!

 

Ama söylemiyor.

 

"İlkbal..."

 

"Efendim?" Bir an bir şeyler söyleyecek gibi oldu fakat kem küm etmekten ileriye gidemedi. Biraz sonra çenesiyle arkamdaki yırtık pırtık battaniyenin üstünü gösterdi.

 

"Oraya oturalım, sonra sana bir şey söyleyeceğim." Kalbimin atış hızı 7 katına çıktığını hisseder gibi oldum ama artık nasıl bir heyecan yaşıyorsam kalbimi bile hissedemiyordum.

 

Aras'ın işaret ettiği yere oturduğumuzda Aras dudağını ısırıyor, avuçlarını eşofmanına sürtüyor, elinin tersiyle alnını siliyor ama bir türlü konuşmuyordu. Şimdi elimin tersiyle bir tane çakacaktım, o olacaktı.

 

"Aras, ne söyleyeceksen söyler misin artık?" Aras bana baktı.

 

Derin bir nefes alıp verdikten sonra,"İlkbal... Ben seni seviyorum." Derin bir nefes verdim. Rahatlamıştım.

 

"Bunu mu diyecektin? Ben de başka bir şey zannettim. Ben de seni s-"

 

"Hayır, öyle değil. Ben senden hoşlanıyorum, seni seviyorum, sana aşığım. Az sonra yapacağım şey için de şimdiden özür dilerim, kendimi tutamıyorum."

 

"Ne yapacaksın ki?"

 

"Bunu..." diye cevap vermesiyle dudağıma yapışması bir olmuştu.

 

How, I don't understand?!

 

Aras dudaklarını dudaklarımdan ayırdığında ilk yaptığım eylem soru sormaktı. "Nasıl yani? Şimdi sen bana..."

 

"Evet aşığım." dedi anında. "Hem de çok aşığım. Yani öyle böyle değil çok seviyorum kızım seni."

 

"Ama nasıl, ne zamandan beri?"

 

Derin bir nefes verdi. "Ne zamandan beri hoşlandığımı bilmiyorum ama senden hoşlandığımı anladığım zamanı net hatırlıyorum."

 

"Ne zaman ve nasıl anladın?"

 

"Hatırlıyor musun? Geçen sene eski sevgilinle kavga ederken balkondan aşağı düşüp 1 ay komada kalmıştın."

 

"Evet, hatırlıyorum..."

 

"O zaman... O zamanlarda senin uyanmanı beklerken dedim ki; ben, bu kızı neden bekliyorum? Kardeşim olduğu için, sevdiğim için, diye kendi soruma kendim cevap verdim. Ama neyi fark ettim biliyor musun İlkbal?"

 

"Neyi?" diye sordum.

 

"Ben o anlarda Kiraz'a, Doğan'a, Eymen'e hissetmediklerimi sana hissettiğimi fark ettim. Çok garip bir duygu İlkbal, çok garip bir duygu..."

 

"Ne yani, bir senedir bana aşık mısın?"

 

"Aşığım..." Dayanamayıp kollarımı Aras'ın boynuna sardım.

 

"İnanılmazsın Aras, inanılma..." Tam o an zemin şiddetle sarsılınca haliyle biz de sarsıldık. Aras elimi tutup beni Kirazların yattığı sınıfa doğru kendisiyle beraber çekiştirdi.

 

"Koş İlkbal... Koş, koş, koş, koş..."

 

"Koşuyorum ya Aras, uçmamı mı istiyorsun?"

 

"Evet!" Merdivenin son basamaklarında ciddi ciddi uçar gibi iniyorduk.

 

Doğanların yanına geldiğimizde uyanık olduklarını ve eşyalarını topladıklarını fark ettim.

 

"Oğlum neredeydiniz lan? Endişeden ölüp ölüp dirildik."

 

"Bırak hesap sormayı Doğan. Birazdan bina yıkılacak o zaman gerçekten öleceğiz." Eymen'in bu cevabından sonra hızla merdivenlere yöneldik. Ama bir sorun çıktı.

 

Kiraz düştü ve bileğini burktu!

 

"Kiraz, şimdi ağlamanın hiç sırası değil." Doğan, Kiraz'ı alıp sırtına bindirirken biz hala bekliyorduk. Neyse ki Doğan hızlı hareket eden biriydi. Biz de bu sayede fazla zaman kaybetmeden koşmaya devamm etmiştik.

 

"Ne olduğundan haberiniz var mı?"

 

"Yok!" Aras'ın sorusuna karşılık hepimiz ne yazık ki olumsuz cevap vermiştik.

 

Tam kapıya yaklaşmışken sarsıntı durdu ama kahretsin ki daha kötüsü oldu: Bina yıkıldı...

 

Yazarın Anlatımıyla...

 

Deprem olmuştu. 32 saniye boyunca süren 6.3 büyüklüğündeki depremde aslında İlkballer her ne kadar fark etmese de birçok bina yıkılmıştı. Sağlam kalan hastaneler zaman geçtikçe daha çok doluyor ama ölenler hep çoğunlukta kalıyordu. Bu durum da doktorların motivasyonunu düşürüyordu.

 

6-7 dakika sonra Doğan kendine gelmişti ama diğerleri halen ayilabilmiş değildi.

 

Gözlerini karanlığa açtı, etrafa göz gezdirmeyi denedi ama başarısız olmuştu. Etraf fazla karanlıktı. Hala gece saatlerinde olduğunu düşündü. Ki zaten öyleydi; saat, üçü yirmi yedi geçiyordu. Elini kıpırdattı, en azından fazla sıkışmamıştı.

 

Sağ eli aracılığıyla çantasını aradı, daha doğrusu rastgele bir çanta aradı. Bulmuştu. Muhtemelen Kiraz'ın çantası, diye düşündü. O an aklına Kiraz geldi.

 

HASSİKTİR!

 

Çünkü Kiraz'ı sırtına almıştı ve bina yıkıldığında enkaz Doğan'ın üstüne yıkılacağına Kiraz'ın üstüne yıkılmıştı. Tek çaresi fazla hasar almamış olması için dua etmekti.

 

En azından çaresizlik diye bir şey yoktu, dua etmek herkese yeterdi.

 

Çantanın fermuarını tekrardan el yordamıyla aradı ve bulduğunda fermuarını açtı. Elini çantanın içine sokup feneri aldı. Sol kolunu hareket ettiremiyordu ve sağ eliyle işlerini halletmek biraz zor geliyordu.

 

Yine sağ eliyle fenerin düğmesini aradı. Bulduğunda alelacele açıp bakabildiği her yere fener yardımıyla aydınlıkta baktı.

 

O an bir şey fark etti: Kapının dışında bir tane kız yürüyordu. Bu bir kurtuluş olabilirdi belki.

 

Feneri kıza doğru çevirmeyi denedi. Ama onun yerine bağırmak daha makul bir seçenek diye düşündü.

 

"Hey, yardım et!" Kız etrafına bakarak sesin nereden geldiğini kestirmeye çalıştı. En sonunda enkazların altından sızan ışıkla sesin oradan geldiğini tahmin etti.

 

Ki tahminleri de doğru yöndeydi. Çünkü ışığa yaklaştığında ikinci kez aynı ses kulaklarına ulaşmıştı ve ses daha net geliyordu.

 

Yeterince yaklaştığında, "Sen iyi misin?" diye sordu kız. Doğan derin bir nefes verdi.

 

"Enkazların altında en azından barut kokusu alarak hayatta kalabildiğim için o kadar iyiyim ki kelimelerle anlatılamaz. O derece iyiyim şu an. Bilmem anlatabildim mi?"

 

"Özür dilerim, saçma bir soru oldu." Ardından da ekledi. "Peki yardımcı olabilir miyim?"

 

"Küçük küçük taşlardan başlayarak beni enkazdan çıkarabilir misin?" Ama aklına gelen bir detayla ekledi. "Ama taşları ve demir parçalarını falan sağıma veya soluma atma olur mu? Arkadaşlarım da benimle birlikte enkazın altında."

 

Kız olumlu anlamda kafa sallayıp önce küçük taşlardan ve demir parçalarından başlayarak yavaş yavaş Doğan'ı enkaz altından çıkarmaya çalıştı. Doğan da sağ elini ne kadar hareket ettirebiliyorsa o kadar taş temizlemeye çalıştı.

 

Yarım saat sonra enkaz altında sadece Doğan'ın bacakları kalmıştı. Şu an oturur bir pozisyonda bir biraz ilerisinde yatan Kiraz'a bir de karşısında ona gülümseyerek bakan kıza bakıyordu.

 

"Kurtardık seni. Peki ya şu an nasılsın?" Kız o kadar tatlıydı ki Doğan da kızın gülümsemesine karşılık vermeden edemedi.

 

"Sayılır, aslında tam olarak kurtarmadık. Çünkü arkadaşlarım hala enkaz altında. Onları da kurtarırsak tam olarak kurtulmuş olurum." Sonra aklına gelen bacaklarıyla devam etti. "Ha bir de zavallı bacaklarım da halen enkaz altında." Kız güldü, Doğan güldü.

 

Doğan'ın bacaklarının üstündeki taş en büyükleri sayılırdı. Bu yüzden Doğan ve kız birlikte kaldırmalıydı. Gerçi kaldırırlardı kaldırmasına ama nereye koyacakları cevapsız bir soruydu. Atsalardı atamazlardı. Sonuçta Herkül değillerdi. O zaman Doğan bacaklarını kurtarır kurtarmaz taşı geri bırakırlardı.

 

Taşı kaldırmaya çalışırlarken Doğan, "Adın ne?" diye sordu. Kız önce Doğan'a baktı sonra taşı kaldırdıklarında ve Doğan bacaklarını çekerken, "Adım Doğa."

 

Bacaklarını çektiğinde, "Doğan mı?" diye mırıldandı şaşkınlıkla.

 

Kız güldü. "Doğa... Seninki de Doğan olmalı o halde."

 

Doğan kaşları çatmıştı. Nereden bildiğini sorguladı. "Sen nereden biliyorsun ismimi? Doğancan da olabilir, Doğanhan da olabilir, Muhammed Doğan da olabilir, Doğan Ali de olabilir." diye art arda bütün isimleri sıraladı taşı yerine bırakırlarken. Ardından diğerlerini kurtarmak için diğer küçük taşları temizlemeye koyuldular.

 

Doğa, Doğan'ın bu art arda cümle sıralama girişimine gülerek cevap vermişti. "Biraz önce ismimi söylemiştim, sen de şaşırarak 'Doğan mı?' dedin. Kendi ismin olduğunu tahmin ettim. Sen de eminim ki erkek isminin kızda ne işi var, diye düşünüp şaşırmışsındır." Doğruydu, düşünmüştü.

 

"Doğru, öyle oldu. Peki kaç yaşındasın?" Sonra toparlamak adına devam etti. "Yani genç gözüküyorsun, o yüzden merak ettim."

 

"18 yaşındayım. Sen?"

 

"19 yaşındayım. Ama gerçeği söylemek gerekirse daha çok 16 yaşlarında gibi gözüküyorsun. Anladığım kadarıyla minyon tiplisin." Onaylamak amacıyla başını aşağı yukarı salladı.

 

O sırada Doğan'ın arkasından öksürük sesi geldi. İkisinin de bakışı o yöne döndüğünde Eymen dirseğini taşlara; yanağını avucuna yaslamış, sırıtarak Doğa ve Doğan'a bakıyordu.

 

☆☆☆

 

Eymen:

 

2105 kelime... Gerçekten şimdiye kadar yazdığım en uzun bölüm olabilir. Okulda yazdığım kompozisyonlar olsun, özet defterime yazdığım kitap özetleri olsun, kendi kendime yazdığım kısacık hikayeler olsun, bu kadar uzununu ilk defa yazıyorum. Ama gerçekten ciddi ciddi zevk aldığımı söyleyebilirim. İnşallah siz de zevk alıyorsunuzdur. ❤️

 

Bu arada yukarıda artık her bölümüme eklemek istediğim şarkı önerileri var. Her bölümde 2 tane yazacağım ama bende şarkı bol bol var. İsterseniz 3 tane de ekleyebilirim. Ama çoğunlukta tiktok şarkıları olabilir.

 

Her neyse bölümden biraz daha bahsedecek olursak, bazı sahnelerin olmadığını hisseder gibiyim. Hayalim Beyza Alkoç kadar iyi bir yazar olabilmek (İnşallah). O yüzden rica ediyorum yazdığım ve yayınladığım her bölümde yorumlara şu sahne olmamış, şurası alakasız vb. yorumlar yazarsanız inanın ki çok hoşuma gider. Artı olarak kendimi geliştirme fırsatları elime geçer.

 

Ayrıca geç gönderdiğim için de özür dilerim. Çünkü telefonun internetini bitirdim...

 

Not: Yorum yapmayı, oy vermeyi ve kitabın güzel bir kurgu olabilmesi için dua etmeyi unutmayın. Dua etmeyenlerin de canı sağ olsun. Bay bay! 👻

 

Not 2: Bu sene LGS'ye gireceğim... 500 tam puan tutturabilmem ve okulumda başarılı olabilmem için de dua ederseniz beni EPEYYY mutlu edersiniz. Allah'a emanet olun, en yakın zamanda görüşmek üzere! 💙

Loading...
0%