Isadora, karanlıktaki doğrularını aramaya çalışırken içinde kayboldu ve karanlıkta yaşamaya mahkûm edildi. Işığı bulabilmek için derinlere doğru ilerledi ve kendi hakikatlerini keşfettiğinde kim olduğunu anladı.
İçinde kaybolan, doğrunun izini bulamayan ve yanlışı kabul eden bir kadın derim Isadora`ya. İki adam arasındaki uçurumda sıkışıp kalan Isadora, ellerindeki kanı tüm bedenine bulaştırdı ve zamanla kana susamış bir vampir gibi hissetmeye başladı.
Kana duyduğu hassasiyet ilgiye dönüştü, kan akıtmak ve bunu seyretmekten zevk alan bir kadın oldu. Artık kana değil, onun kokusuna muhtaç hale geldi. Isadora`nın kanla mücadelesi, sevdiği adamı öldürdüğünde başladı.
O kandan besleniyordu bense onun öldükten sonra arkasında bıraktığı külden.
O insanların vücutlarını seviyordu, bense kalplerini.
O duyguların olmadığını savunuyordu bense duygu olamdan yaşanmayacağını.
Sonra onunla birlikte oldum ve anladım ki savunduğu, inandığı her şey gerçek. Duygular insanları körertiyor, kalp insanı güçsüzleştiriyor ve kan insana arzuyu bahşediyor.