Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Ellerin Ellerimden

@0vixenn0

Tam şuan annemin nasıl öldüğünü, babamın o an yaşadığı duyguları öğrenecektim, yıllar sonra gerçekler suratıma çarparken, kalbimin durmasını önleyip devam etmek zorundaydım. Babamın gözlerinin içine baktığımda orada yaşamı son bulmuş bir adam gördüm, heyecanları yok olmuş, hayallerinin altında ezilmiş, sevdiklerini kaybetmiş ve geri dönüşü olmayan bir acının içine hapsolmuş o adamı. İçimi acıtıyordu, ona destek olmak istesem de bunda başarılı olamadım. Yıllarca benden uzakta, benim hayaletimle yaşayan o adama sarılamadım, geçecek diyemedim çünkü geçmeyeceğini ikimiz de biliyorduk. “O nasıl öldü?” diyebildim dakikalar sonra. Yerde dikili olan gözleri beni buldu, bir anlığına dehşete kapılmıştı. Dudaklarını ıslattı ve ellerini yine birbirine kenetledi.

 

Pars;

 

“Onu koruyun, onun saçının teline zarar gelmesin. Gelirse önce hepinizi sonra kendimi öldürürüm.” Yıllar geçmişti, o benden gideli, ben onsuz kalalı yıllar olmuştu ama şimdi onu görme fırsatım vardı. Yıllardır resimlerinden onu severken şimdi ona sarılabilirdim, saçlarını okşayıp öpebilirdim. Aptal mıydım? Aciz miydim? Beni terk eden kadına hala âşık olmanın anlamı neydi? Neden ondan vazgeçip, kendime iyi bir hayat kuramadım? Sorular kafamın içinde dönerken adamların hepsi hazırdı, aynı anda hepimiz arabalara geçip onun kaldığı yere doğru hareket etmeye başladık. Benden kaçıp sığındığı o adamdan kurtarmak için koşuyordum yine ona. Orada ben ölsem üzülür mü bunu bile bilmiyorum. Bilmediğim yola yürüyorum hatta koşuyorum. Onsuz yaşadığım onca zamandan sonra, onunla yaşamanın hayalini kuruyorum ve bu onun yokluğundan daha iyi geliyor.

 

Uzun blokların önünde arabalar sıralanıp adamlar indikten sonra bende indim, kalbimi sıkıştıran o duyguları yok etmeye çalışıyordum kendi içimde ama bu imkânsızdı. Onu görecek olmak mutluluk verse de ne halde göreceğimi düşünmek bile istemiyordum. Adamlarla birlikte içeriye girdiğimizde öne atılan ben oldum, o kapıdan içeriye ilk girenin ben olmam gerektiğine inanıyordum. Kapının kırılmasıyla içeriye koştum, koştum ama onu gördüğümde dizlerimin bağı çözüldü, bir adım daha atamadım. Bir adım atsam ellerim ellerine değerdi ama yapamadım. Saçının teline kıyamadığım o kadın yerdeydi, kanlar içindeydi. Burnundan akan kan dudaklarına değiyordu, gözaltları morarmıştı, gözlerinden akan yaş yüzünü yalıyordu. Benim ömrümü adadığım kadın, ömrünün en kötü anını yaşıyordu. Benim pamuklara sarıp sarmaladığım kadın değildi, bambaşka biriydi. Gözleri başka bakıyordu, titreyen vücudunu yerden kaldırmaya çalıştı, zayıflamıştı hem de çok fazla. Konuşmuyordu, neden buradasın demiyordu, beni kurtar demiyordu. Sadece bakıyordu ve bakışlarıyla birden fazla şey anlatıyordu.

 

Kendime geldiğimde karşımda duruyordu, kamburdu. O asla kambur durmazdı ama duruyordu. O asla ağlamazdı ama ağlıyordu. “Git” dedi, sadece git. Gidemezdim, onu bulmuşken kaybedemezdim. Seviyordum, ilk günkü gibi seviyordum, âşıktım yıllar öncesi gibi. O ise git diyordu, onu ölüme terk etmemi istiyordu. Zaman akıyordu ama onun bana olan sevgisizliği eksilmiyordu. Ben nasıl yıllar öncesinde kaldıysam o da kalmıştı. Benim sevgim bitmemişse onun da sevgisizliği bitmemişti.

 

“Git, kızımıza iyi bak” kelimeleri zorlukla çıkıyordu dudaklarından, nefes alışı kesik kesikti. “Pars git, ona iyi bak” gözlerine baktığımda gerçekten gitmemi istediğimi anladım ama gitmedim, ölmesi gereken biri varsa o ben olabilirdim ama o olmayacak. “Gitmeyeceğim, buradan birlikte çıkacağız.” Kolumu beline dolayıp kendime çektiğimde acıyla inledi, elimi serbest bıraktım, bir kolunu kendi omzuma dayadığımda benden güç almasını istedim. O şerefsiz tam karşımızda dizleri üzerinde duruyordu, “benim kadınımı benden alamazsın” dediğinde beynimde çakan şimşekler hızını arttırdı. “O hiçbir zaman senin kadının olmadı Pars” yaptığı şeyin farkındaydım beni kızdırmak için yapıyordu. “Ve olmayacakta” dediğinde boştaki elimle belimdeki silahı aldığım gibi kafasına doğrulttum. Onu öldürebilir miydim? Âşık olduğum kadının sevdiği adamdı o, ben onu öldürünce ya bana kızarsa? Sinirle elimdeki silahı sıkarken onun gitmek istediğini duydum. Öfkeyle silahı indirip sıkıca tuttum onu ve arkamızı dönüp yürümeye başladığımızda arkadaki seslerle döndüm. Döndüğüm an o adi adamın kurtulduğunu, elindeki silahı bize tuttuğunu gördüm. Daha yeni onu öldürmüş olsaydım bunu yapamazdı.

 

Silah patlamadan hemen önce önüne geçtim, silah patladı. Karnıma isabet eden kurşunun acısıyla yere düştüm, yerde ikimiz göz göze geldik. Aynı anda silahları kaldırdık, ben onu, o ise yıllarca yolunu gözlediğim, onun için acı çektiğim, sonunda onunla olma ihtimali olan kadını vurdu. Ne bana yar etti ne kendine. Acıyla olduğum yerden kalkıp onu kollarımın arasına aldım, nefesi gittikçe azalıyordu. “Seni koruyamadım” içimden mi söylemiştim, dışarıdan mı? Duymuş muydu bilmiyordum, gülümsedi “seni çok sevdim, değerini geç anladım” öksürdü, nefes almaya çalıştı ama iki kelime bile onu çok yoruyordu. “Sana gelmeyi çok istedim ama gelemedim. Sana yaşattıklarımdan utandım” başını hafifçe kaldırıp dudaklarıma bir buse kondurdu, uzun sürmedi başı kollarıma düştü. “Kendini yorma, benimle kal sevgilim. Kızımızı da alıp yeni bir başlangıç yapalım” dediğimde yeniden gülümsedi. “Beni affedin, kızıma iyi bak” eli elimin üzerinde değdiğinde eğilip öptüm ellerinden. Yıllarca bunu yapmayı beklemiştim, gözlerine bakmayı, kokusunu içime çekmeyi, narin ellerinden öpmeyi. Şimdi kanlı ellerini öpüyordum, gözlerine bakıyordum ama görmek istediğim şey hiçbir zaman bu çaresizlik değildi, koklamak istediğim bu koku kan kokusu değildi.

 

Gözkapakları yavaşça gözlerine düştü, elleri ellerimden ayrıldı, başı geriye gitti. O benden gitti. O gülümsemesi son gülümseyişiymiş, bilsem daha uzun bakardım, bilsem ona nasıl âşık olduğumu anlatırdım. Doyasıya sarılırdım, kokusunu içime çekerdim ama yapamadım. Ben ona sevdiğimi söyleyemedim, o benden gitti. Şimdi ikimiz de bu hayatın boşluğunda asılı kalmıştık. Boğazıma düğümlenen o hıçkırıklar bir bir çıktı dudaklarımdan, gözlerimde akmayı bekleyen yaşlar döküldü üzerine. Her bir zerresinden doyasıya öptüm, kulağına defalarca sevdiğimi fısıldadım. Ona kavuşma ihtimaliyle geldiğim yerde, onunla kavuşma ihtimallerim boğazımda asılı kaldı. Onu daha önce kurtarabilir miydim bilmiyordum, daha önce mi gelmeliydim, onu yollamasaydım şuan yaşıyor olur muydu?

 

Isadora;

Aklım almıyordu, bu hayattan kurtulmak istememiş miydi, mutlu olmak için o adamın yanına gitmişti. İkisi de birbirine âşıktı, sonra ne oldu da annemi öldürmek istedi, neden onu dövdü? Sorular yine beni öldürmek istercesine aklıma doluşurken onun ağlayışını gördüm. Hala bir şeyler için pişmandı, acı çekiyordu. Yıllar geçmişti ama onun içinde geçmeyen acılar vardı. “Bunlar” devamını getiremedim, sesim yetmedi, kalbim dayanmıyordu. “Kızım” dediğinde o kelimenin altında büyük bir özlem yatıyordu. “Kızım hepsi gerçek, belki annen öldükten sonra senin yanına gelip anlatmalıydım, belki o an sana sahip çıkmalıydım ama yapamadım. Sen de benden gidersin diye korktum.” Hıçkırıkları yükseldiğinde ona sarılmak için ayağa kalktım, beni fark etti ve o da kalktı. Ona sarıldım. Yıllardır ortalıkta olmayan babama sarıldım, hem de büyük bir özlemle. Ona sarıldığımda ağlamaya başladım, o kadar sıkı sarılıyordu ki, bir ömür kolları arasında kalabilirdim. Sarıldığımda eski geldi gözlerimin önünde, işten geldiğinde koşarak ona sarıldığım, her akşam bir oyuncakla eve geldiği günler. Ne acı, bu kadar mutlu bir aileyken bir anda herkesin bir yere dağılmış olması.

Birbirimizden ayrılıp el ele oturduğumuzda gözyaşlarını sildim, “katil o adammış ve sen onu öldürmüşsün” derin bir nefes aldım ve gözlerim Ronan’a kaydı. “Ronan’ı neden katil olmakla suçluyorsun?” ellerini ellerimden çekti ardından Ronan’a baktı. “Çünkü annen gitmeden önce ona söyledi. Mutlu olmak için gidiyorum dedi ama Ronan o adamları tanıyordu, nasıl pislik olduklarını biliyordu. Bilmesine rağmen annenin gitmesine izin verdi. Eğer izin vermeseydi gidemezdi, gitmeseydi de ölmezdi.” Yutkunmaya çalıştım ama bunu yaparken bile zorlanıyordum, babam kendince haklı olsa da bu olayın suçu Ronan’a kesilemezdi, annem olacakları bile bile gitmişti, “hayır baba!” bağırmıştım çünkü herkesin gözlerini açması gerekiyordu. “Annemin ölmesinin suçlusu kimse değil! Ne sen, ne ben, ne de Ronan. O gitmek istemiş, gitmiş, ölmek istemiş ölmüş. O adam ilk defa o gün mü dövdü onu, hayır. O dayak ilk kesinlikle olamaz. İlk dayağı yediğinde kaçıp gelebilirdi, sende Ronan da onu korurdunuz. O onunla kalmak istedi ve sonunda öldü. Bunu hak etti!” cümlemin bitişiyle Ronan yanıma geldi, kolumdan tutup kaldırdı. Babam yerdeki başını kaldırıp bana baktı, öfke ve kızgınlıkla. “Ne diyorsun sen? Annen ölümü hak mı etti?” Endişeliydi, aynı zamanda âşık olduğu kadına dediklerimden sonra bana öldürecek gibi bakıyordu. “Evet baba! Sen yıllarca peşinde koşmuşsun, sevmişsin. O bunu hak etti mi? Ne yaptı baba, seni terk etti. Seni bırakıp o adama koştu, beni bırakıp onunla birlikte gitti. Farkında değil misin seni de beni de hiç sevmedi o kadın. Ne yapacağız şimdi, onun için acı çekmeye devam mı edeceğiz, onun yasını mı tutacağız? Hiç sanmıyorum baba, ben bunların hiç birini yapmayacağım. Onun ölmesinin suçlusu yine o! Ronan’ı bu konuda sakın bir daha suçlama” sinirle masadaki bardağı yere fırlattı ardından balkona yürüdü, Ronan sıkıca bana sarılmıştı. “Bu kadar üzerine gitmesen mi?” dediğinde ona döndüm. Gözlerine baktım ciddi mi diye, evet ciddiydi. “Sakın bana ne yapmam gerektiğini söyleme” sinirle ondan ayrıldım ve balkona çıktım. Onun yanına vardığımda Ronan da arkamdan geliyordu. Demire yaslanıp bir sigara yaktığımda babam şaşkınlıkla bana döndü “sigara mı kullanıyorsun” gülümsedim, cevap verme gereği görmedim. “Bakın bu günden sonra o kadının konusu geçmeyecek, geçirecek olan varsa şimdi gitsin buradan. Ben bir daha geçmiş hakkında konuşmak istemiyorum.” Babama döndüğümde şaşkındı hala benden bunu beklemiyordu. Gözlerinin içine bakıp “o kadını unutacaksın, seni sevmeyen birini ne diye seversin ki anlamam” dedim ve yeniden manzaraya döndüm. Gözünden akan iki damla yaşı sildi ve koluma dokundu “Isadora hiç mi acımıyor için?” dediğinde onun şaşkınlığı bana geçmişti. Bu ne demekti, ne demek hiç mi acımıyor için? Elbette acıyor ama artık acımayacak, şimdiye kadar yaşadığım acıların yanında en basiti buydu ama o bunu bilmiyordu. “Acıya o kadar alıştım ki baba, bu acı yaşadıklarımın arasında en azı.” Üzgünlüğünü okuyordum ama üzülmüyordum, insan neden bile isteye kendine acı çektirir ki. “Tamam, bundan sonra geçmiş yok, zaten artık yapılacak tek şey kaldı o da seni korumak.” Endişeyle Ronan’a baktığında o da başını onaylar gibi salladı. “Ne demek o?” yine bir şeyler gizlemeye çalışıyorlardı “öldürdüğüm adamın oğulları” dedi ve sustu “devam et baba!” Ronan’dan onay istedi o da verdi “intikam istiyorlar, babaları için bir kan akmasını” dediğinde şaşkındım, yıl kaç olmuş onlar hala intikam mı istiyor? “Annem öldü” babaları annemi öldürdü, babam da o adamı ödeşilmiş olmuyor muydu? “Onu saymıyorlar kızım, bu yüzden seni korumamız gerek. Şimdiye kadar yanında değildim bu yüzden senden haberleri yoktu ama artık seninleyim. Elbet öğrenecekler, öğrendiklerinde seni isteyecekler.” Korkuyordu, bana bir şey olmasından. Demek ki bunca yıl bu yüzden gelmemişti, beni kimse bilmiyordu ve bu yüzden güvendeydim. Şuan buradaydı ve belki burada olduğundan bile haberleri vardı. Kahretsin bu nasıl bir döngü, neden her şey bizi buluyordu ki. “Bana bir şey olmaz baba, korkma” ona güven vermek istiyordum ama korkuyordum. Korkmuyor gibi görünmeye çalışırken bile korkuyordum. Annemi sevdiği halde gözünü kırpmadan vuran o adamın oğulları bana neler yapardı.

 

Sarıldığımızda korkularının hafiflediğini fark edebiliyordum, Ronan gibiydi. Her şeyi gözlerinden anlayabiliyordum. Benden ayrıldı ama ellerini ayırmadı “biraz yalnız konuşabilir miyiz?” dediğinde şaşırmıştım çünkü Ronan her şeyimizi biliyordu. “Ne o Pars rahatsızlık mı verdim?” sinirliydi ve bunu gizleme gereğinde bile bulunmamıştı. “Hayır, sadece biraz kızımla yalnız kalmak istedim” dediğinde gülümsedim. Başıma Ronan’a onay verdiğimde başımın üzerinden öptü, kapıya doğru yürürken yeniden döndü “bir şey olursa bağır karşı dairedeyim.” Gülümsediğimde babam sinirlenmişti “Hayırdır lan, o benim kızım!” Ronan gür bir kahkaha atıp çıktığında bende gülümsedim.

 

Konunun ne olduğunu az çok tahmin ediyordum ama yine de ona ne konuşacağımızı sorduğumda ne oldu onunla dedi. Onu tanıyordu, biliyordu. “Onu nereden biliyorsun?” gülümsedi “evlenmek üzereydin ve bir anda ayrıldınız, bunun sebebini öğrenemedim. Seni takip ettiriyordum oradan biliyorum.” Vay be babaya bak sen, yanıma gelme, destek olma, öyle uzaktan izle. Neyse eskileri düşünüp ona tabi ki kinlenmeyeceğim. “Doğru unutmuşum. Kısa keseceğim çünkü biraz rahatsız oluyorum bu konudan. Biz aynı evde yaşıyorduk zaten, annemle meyhaneye gitmeyi bıraktım ve onunla kaldım. Reşit olduktan sonra da evlenme kararı aldık, düğünümüze iki gün kala annem çağırdı onunla buluştum ve o an hayatımı baştan aşağı değiştirdi. Beni o gün büyüttü hayat.”

 

O AN;

 

“Kızım görüşebilir miyiz?” beni uzun zamandır aramayan annem aramış ve görüşmek istemişti, galiba düğün için yardım etmeye çağırıyordu, hemen kabul edip mekânı ayarladım ardından hazırlanıp çıktım. Heyecanlıydım çünkü uzun zaman olmuştu annemle görüşmeyeli. Mekâna geldiğimde her zamanki masada beni beklediğini gördüm, onu gördüğümde içimdeki kelebekler uçuşmaya başladı. Hala aynı güzelliğiyle duruyordu karşımda, hiç yaşlanmıyordu. “Anne seni çok özledim” diyerek sarıldığımda o da karşılık verdi, bu özlemin yeri hiç dolmuyordu. Siparişleri verip düğünden ve Davin’den konuşmaya başladık. “Yarın gelinlik provam var sen de gel anne” dediğimde gülümsedi “senin için mutlu oluyorum Isadora ama” dediğinde o ama kelimesini tamamlayacak olan cümleyi biliyordum. “Ama yok anne, gel diyorum sana!” kırılmış gibi baktığında tepkimi çok mu verdim diye düşünmeye başladım. “Ben işi bırakıyorum Isadora, biri var onunla beraber buraya yakın bir kasabaya taşınacağız” şaşkınlıktan dilimi yutabilirdim. Annem ve yeni bir adam mı? Babam öldü öleli annemin hayatında kimse girmemişti yeni bir gelişmeydi. “Senin için çok sevindim anne, yeni bir hayat kurman çok iyi” gülümseyerek elini tuttuğumda eli titriyordu, “sorun ne anne?” derin nefes aldı “ben gideceğim ama benim yerime bir yıl orada çalışman lazım, borcumu ödemek için” bu ne demekti? “Pardon anne ne demek istiyorsun?” ellerimi ellerinden yavaşça çekip geriye yaslandığımda her hareketimi inceledi. “Büyük patron borç olduğu için göndermek istemiyor, ben gittiğimde benim yerime orada çalışacaksın. Bir yıl da biter borç, sonra da evlenirsin” dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Benim mutluluğumu umursamayıp kendini düşünüyor olması canımı sıkıyordu. Annelik bu muydu, zaten bunca zamandır görüşmüyorduk, bunun için mi gelmişti yanıma, kahretsin anne!

 

Başımı olumsuz anlamda salladığımda gözünden akan bir damla yaşı sildi, “hayır anne bunu yapmayacağım, kusura bakma ama sen mutlu olacaksın, tanımadığın adamın peşine takılıp gideceksin diye o iğrenç yere gidip de orosbu olmayacağım.” Öfkeden deliye dönmüştüm, devam edemedim nefesim yetmedi “çok istiyorsan kalırsın ve bir yıl sonra defolup gidersin, ben senin işini yapmayacağım. Ya sen nasıl bir annesin, söylesene. Kendinden önce çocuğunu düşünmen gerekiyordu, benim mutluluğum seninkinden önce gelmeliydi.” Sinirle olduğum yerden kalktım, “şunu asla unutma, sen hiçbir zaman yeterli bir anne değildin ve asla olamayacaksın.” Gözyaşlarını sildi ardından elimden tutup masaya oturttu, “özür dilerim Isadora, umarım beni bir gün affedebilirsin. Her şey senin iyiliğin için” Ha siktir ya, bir özürle geçiyor mu? Özür dileyip masadan kalktı ve defolup gitti. Ne sarıldı, ne de öptü. Anne misin sen şimdi? Öfkeyle arkasından baktım sonraysa tüm öfkemi çıkarmak için ağlamaya başladım. Başımı masaya gömdüm ve içimdeki o bastırılmış duyguları gözyaşıyla attım. Beni hiç sevmedin ki zaten, beni kızın gibi görmedin ki! Öldürmek istiyorum onu, bana bunları dediği için, kahretsin yanımda bir annem bile yok. Yanımda olan tek kişi Davin. Onu da ellerimden almaya çalışıyor ama buna izin vermeyeceğim.

 

Omzumda hissettiğim elin ağırlığıyla başımı masadan kaldırıp soluma döndüm, onu görmeyi diledim ama dilediğim gibi olmadı. İri, takım elbiseli ve orta yaşlarda bir adamdı karşımdaki. Korkuyla ayağa kalkıp geriye gittiğimde eliyle sakinleştirmeye çalıştı. “Sen kimsin de bana dokunuyorsun?” gülümsedi, bu gülümseme içten değildi, iyi değildi. “Patronun” demesiyle annemin söyledikleri bir bir döndü kulaklarımda. “Ben çalışmıyorum” nefes verdim “karıştırdınız” yine gülümsedi. “Hayır, Isadora karıştırmadım” dediğinde korkum kalbimden fazla atmaya başladı. Bir anda gözlerim karardı ve en son yere düştüğümü hissettim.

 

Gözlerim aydınlıkla kavuştuğunda bir depoda olduğumu fark ettim, sandalyede ellerim ve bacaklarım bağlı haldeydim. Tüm gücümle bağırdığımda kapı aralandı ve yine aynı adam içeriye girdi. “Sen benden ne istiyorsun?” onun tersine gitmektense uysal olmaya karar vermem saniye sürmedi, bir yolu olmalıydı kurtulmanın. Kafede sergilediği gülümsemesi yine yüzündeydi, “benim için çalışmanı” istemiyorum diye bağırmak istedim sonra da bunun bir işe yaramayacağını anladım “ben çalışamam eveleneceğim” umursamadan önümden geçip bir sandalye aldı ve tam karşıma oturdu “evlenmeyeceksin” dediğinde öfkelendim ama karşılık vermedim. “Bakın ben sizin ve annem için hiçbir şey yapmayacağım, anladınız mı?” korksam da sinirlenmeye başlamıştım. Buradan çıkıp Davin’e gitmek istiyorum. “Çalışacaksın, yoksa annen ölür” ölsün, bir dakika hayır ölmesin. Lütfen biri bana yardım etsin bu nasıl bir yol. “Ne istiyorsun?” gardımı çabuk indirmiştim çünkü yeni bir hayata başladığında ölmesine göz yumamazdım. Her ne kadar o benim hayatımı mahvetmiş olsa da ben kıyamıyordum ve bu yolda yürümek zorunda kalıyordum. “Yaşın küçük olduğu için sadece şarkı söyleyeceksin” bir de beni koruyor gibi mi yapacaklar “nedenmiş” arsızdım, çünkü şuandan daha kötü bir an yaşayamazdım. “Orası bildiğin yerler gibi değil Isadora, birine gülümsersen iki dakika sonra yatağında inlerken bulursun kendini” bunu bu kadar kolay dile getiriyor olması rahatsız etmişti beni. “Ne istersem onu yaparım yavşak! Bunu kimse değiştiremez!” yanağıma attığı tokat orayı yakarken gözümden akan yaş acısını dindiriyordu. “Bu kadar mısın lan!” diğer yanağıma attığı tokat o kadar da yakmamıştı. Fazlasını istiyordum, öldürmesini, acı çektirmesini ve daha fazlasını. Yüzüme doğru yanaştığında korkum arttı, bir şey yapacağını düşünürken “sevgilinden ayrıl” dedi. Davin’i terk et diyordu, onu unut, ondan ayrıl ve görme. Ben, ben bunları nasıl yaparım, ona olan sevgim bu kadar büyükken ondan nasıl ayrılırım, düğünümüze iki gün kalmışken onu nasıl bırakırım. Başımı olumsuz anlamda salladığımda çenemi kavradı “ayrılmıyorsan onun icabına biz bakarız” tehdit etti, onun ölümüyle. “Tamam! Ama ona zarar gelmeyecek!” başıyla onayladı ardından ipleri çözdü. İçeriye doğru bağırdı ve iki adam girdi depoya. Kıyafetimin içine dinleme cihazı taktılar, ardından kulağıma takmak için yakınlaştı “ona sevmediğini söyle, bu olanları bilmeyecek. Seni dinleyeceğiz tek hatanda annen de aşkın da ölür. Bunu da kulağına yerleştir bizimle haberleş” elinden alıp kulağıma yerleştirdim ve peşinden gittim.

 

Davin’i çoktan çağırmışlardı, beni de arabayla bıraktılar ve orada beklediler. Buluşma yerine gittim ve onu bekledim. Uzaktan gelirken hem çok mutluydu, hem de heyecanlı. “Sevgilim aldın mı gelinliğini” heyecanla sorduğu o soru boğazında kalacaktı. O heyecanı, mutluluğu boynuna urgan olacaktı ama bundan şu anlık haberi yoktu. Başımı salladım, ona yeniden sarıldım ve kokusunu içime çektim, onu bırakmak öyle zordu ki, burada onu ve kalbimi bırakıp gidecektim. Onsuz ben yaşayan ölüden farksız olacaktım. Bu acı beni bir gün öldürecekti. Uzaklaştığımızda elleriyle yüzümü tuttu ve dudağıma bir öpücük bıraktı “sevgilim iyi misin?” değilim Davin, hiç iyi değilim. “Davin” ellerini tuttum sıkıca, hiç bırakmak istemiyordum. “Ayrılmak istiyorum” işte sonunda söylemiştim, ellerini ellerimden çekti ama gözleri hala gözlerimdeydi “ne diyorsun sen?” öfkelenmişti ve bunda oldukça haklıydı. “Isadora iki gün sonra düğünümüz var fakında mısın? Neyin ayrılmasından bahsediyorsun sen? Ne oldu da bu karara vardın?” ellerim titriyordu, arabaya doğru baktım, kulaklıktaki adam acele etmemi söylüyordu. “Davin istemiyorum, zaten her şeyi yaşadık ve bitti. Evlenince ne olacak sabit bir hayatımız olacak, hiç gerek yok.” Kalbime saplanan ağrıyla kalbimi tuttum, Davin öfkeyle arkasını döndüğünde gözümden akan yaşları sildim “demek her şeyi yaşadık ha, peki. Ayrılalım.” Son kez gözlerime baktı, uzun uzun ve ardından dönüp arabasına gitti. Giderken bir kez olsun dönüp bakmadı. Bilmeliydi, onu ne olursa olsun terk etmeyeceğimi bilmeliydi ama benim ağzımdan çıkanlardan sonra bildiği doğruları şaşmıştı. Gözden uzaklaştığında daha fazla dayanamadım, dizlerimin üzerine çöküp ağlamaya başladım, bu ağırlığı, bu acıyı ne zaman unuturdum.

 

Arkamdan bir el belimden tutup beni ayağa kaldırdı, Davin dönmüştü ve beni bırakmayacaktı. Beni bunlardan kurtaracaktı, ona döndüm ve sarıldım. Öyle sıkı sarıldım ki gitmesin istedim, beni bırakmasın. Ardından iri elleriyle başımı göğsüne dayadığında ellerim sırtında gezindi. O an anladım ki bana sarılan Davin değil, beni yerden kaldıran o değildi. Bundan korkmamıştım, omuzları geniş bu adamın dinlenecek bir liman olduğunu düşünmüştüm ve kendimi ona bırakmıştım. Hiç tanımadığım, yüzünü görmediğim o adamın kollarında ağlıyordum.

 

“Bu senin iyiliğin içindi” dedi ve ben gözlerimi karanlığa teslim ettim.

 

ŞİMDİ;

 

O anları hatırlamak kalbimi acıtmıştı, şimdi o sarıldığım adam koruyordu beni her şeyden. Onun omzunda ağlamıştım aşkım için oysa şimdi ona âşıktım, onu seviyordum. Zaman her şeyi düzeltiyor muydu? Geçti sanmıştı bu acı ama geçmemişti. Geçti dediğim duyguların hiç geçmediği gerçeğiyle yüzleştim. Şimdi daha iyi anlıyordum, beni korumak için meyhaneye sokmuşlardı çünkü Ronan ne olursa olsun beni korurdu.

 

“Yanında olamadığım için özür dilerim kızım” dediğinde pişmandı ama bu pişmanlık hiçbir şeyi geri getiremezdi. “Boş ver geçti” dedim ama geçmediğini ikimiz de biliyorduk. “Peki, o adam kimdi, sana vuran” bunun cevabını vermem baba, sustum ve ağlamaya devam ettim. Sarıldığında acılarımın gittiğini yerini mutluluk aldığını düşündüm. Zordu ama bir şekilde hayatta kalmıştım. Acılarla savaşmaya ve onlarla yaşamaya alışmıştım. Bundan sonrasında nasıl bir hayat bekliyordu beni bilmiyorum ama güzel olmasını ümit ediyorum. “Benim gitmem gerekiyor ama daha sonra kesin geleceğim” dedi ardından öptü ve kapıya yöneldi. O gittikten sonra kendime gelmek için bir fincan kahve yapıp balkona çıktım. Tüm gerçekleri konuşmuştuk bugün, hiçbir yalan, saklı sır kalmamıştı. Bundan sonrası herkes için çok farklı olacaktı.

 

Ronan geldiğinde mahcubiyetle yanımda durdu “beni de affedebilir misin?” gülümsedim “sen affedilmeyecek hiçbir şey yapmadın” ona yakınlaştığımda o da yakınlaştı, dudaklarına ulaştığımda şimdi her şeyin geçebilecek olduğunu düşündüm ve onu öptüm. Ayrıldıktan sonra gözlerine baktım, “solistliğe devam edecek miyim” dediğimde cevap vermedi, ellerini indirdi bir adım geriye gitti. Gözlerimden kaçtı aynı zamanda benden de kaçtı.

 

Loading...
0%