@0vixenn0
|
Sabaha onunla uyanmak içimde huzuru hissetmeme sebep oluyordu, onu hissediyordum kalbimin en derinlerinde. Bu bir hata mıydı yoksa doğru mu bilmiyorum onu bu hayatın içine çekmeyi istemsem de o beni kendi hayatına çekiyordu. Gözlerim yüzünün her noktasında gezinirken gözleri aralandı ve ben o gözlerde kendimi gördüm. Onun gözlerinde gördüğüm kadın ben değildim, onun gözlerinde baktığı kadını görüyordum, düşlediği o mutlu hayat dolu kadını. Hayallerini süsleyen ve elde etmek istediği kadın gözlerindeydi ama benimle alakası yoktu. “Yüzümü ezberlemek için mi saatlerdir beni izliyorsun?” diye sorduğunda dilimi yutmak üzereydim. Sadece gülümsemekle yetindim bir açıklama yapamıyordum. Yatakta doğrulup benim üzerime doğru eğildiğinde kalbim yeniden atmaya başladı, kalbimi hızlandıran onun yakınlığıydı, gözleri, kokusu, dokunuşu en çok da bana olan bakışlarıydı. Kalbim bir süredir atmıyor da onun yanında olmaya başladığımdan beri atıyor gibiydi. “Bir şey demeyecek misin?” sevmeye mi başlıyordum yoksa uzun zamandır biriyle yakınlık kurmadığımdan mıydı bilmiyordum ama ona bir şey demeden öylece gözlerindeki bana baktım. Kendimi onun gözünden görmek istedim, onun gözlerinde güzeldim ve bu beni mutlu ediyordu. “Seni izlemek istedim” başını omzuna yatırıp gözlerime baktığında gülümsedi ardından dudağıma ufak bir buse kondurup kalktı. Derin bir nefes alıp bende doğruldum, onun bana olan yakınlığı çıldırtıyordu. “Benim çıkmam gerekiyor birkaç işim var iki saate seni aldırırım” bakışlarıyla onay bekledi ardından çıktı. Bu kadar hızlı gitmesi gerekiyor muydu yani diye düşünürken kapının çoktan yapıldığını fark ettim, dün arabadaki konuşmanın ardından eve gelmiştik ama bende yoktu çünkü ne zaman çok üzülsem yarı baygınlık geçiriyordum. Eve gelişimizi veya yattığımız anı hatırlayamıyordum. En azından düşünüp kapıyı halletmişti bu da yeterliydi. Kahvaltı yaparken aklıma sürekli Liza ve onun birlikte oldukları an geliyordu, onunla birlikte oldu! Sinirden saçlarımı yolarken kendimi ne ara bu kadar kaptırdığımı düşünmeden edemedim, onca acı varken nasıl sadece onu düşündüğümü anlamlandıramadım. Hayatım bok çukuruna batmışken ben nasıl sadece onu düşünebiliyordum. Bir haftada ne kadar da değişmiştim, ne kadar da pervasız olmuştum. Liza ona âşık olduğunu söylemişti ama beni ona itmişti, onun peşinden göndermişti, ona şans vermem gerektiğini aklıma sokmuştu ama ona âşıktı! Âşık olduğu adamı benim ellerime bırakıp gitmişti. Neden, neden böyle bir şey yaptı! Sinirle kahvaltı tabağımı kaldırıp kendime sert bir kahve aldıktan sonra balkona geçtim, düşünmemek istedim, kendi hayatımı düzene nasıl sokacağımı düşünmek istedim ama Ronan beni öyle etkisi altına almıştı ki yapamıyordum. Sanki dünyada ondan ve benden başka kimse kalmamış gibi hissediyordum. Zilin çalmasıyla irkildim çünkü Ronan yeni gitmişti, Liza da gelmezdi, korkuyla kapıya gittiğimde dürbünden kimin geldiğine baktım. Kargo firmasına ait bir forma vardı adamın üzerinde, elinde de bir kutu ama ben sipariş vermezdim. Kapıyı araladığımda adam ismimi söyledi ardından kutuyu uzattı. “Ronan K. Gönderdi efendim” dedikten sonra kutuyu elime bırakıp gitti. Şaşkındım çünkü böyle bir şey beklemiyordum, kutuyu açtığımda bir not karşıladı. “Dünyadaki tüm güzelliklere sahip olmanı isterdim ama bu dünyadaki paha biçilmez ve güzel olan tek şey sensin. Seni sana veremeyeceğim için seni daha çok güzelleştirecek bir elbise gönderdim. Buluşmaya bu elbiseyi giyip gelmeni istiyorum. Çocukluğundan bu yana sana âşık olan adam, Ronan…” Gözümden akan tek damla yaşı sildikten sonra notu avcumun içine yerleştirip elbiseyi çıkarttım. Simsiyah baldır kısmına kadar yırtmacı olan, straplez bir elbiseydi. Göğüs kısımları taşlarla süslenmişti oldukça havalı bir elbiseydi ama bir buluşma için abartıydı. Yine de onu kırmayacak bu elbiseyi giyerek hazırlanacaktım. Bunu giymemi istiyorsa giyebilirdim ki ilk defa bu kadar güzel bir elbiseyi üzerimde taşıyacaktım. Saate baktığımda az zamanımın kaldığını fark ettim, makyaj yapmak için odama gittiğimde elimde kalan makyaj malzemeleriyle koyu bir makyaj yaptım. Ardından saçlarımı dalgalı hale getirdim, elbiseyi giydiğimde aynadan kendimi izledim. Oldukça havalı ve güzeldim, ilk defa özgüvenim bu kadar yüksekti. Yıllardır elimde duran topuklu ayakkabılarımı giydiğim sırada telefonum çaldı Ronan’dı. “Araba kapının önünde seni bekliyor güzelim” dediğinde son dediği kelime beynimde yankılandı dağılabilirdim ama hemen kendimi toparladım “tamam çıkıyorum, hediye için de teşekkür ederim” gülümsediğimde o da gülümsedi ardından telefonu kapattık. Derin bir nefes alışından sonra kapıdan çıktım, siyah büyük bir araç kapının önündeydi, beni gördüklerinde aracın kapısı açıldı. Yarım saatlik bir yolculuk sonrasında sakin bir dağ evine gelmiştik. Tepedeydik ve çevremizde sadece ağaçlar vardı, şuan bu durumdan korkmalı mıydım bilmem ama ben heyecanlıydım. Eve doğru yürürken bahçesinde onu gördüğümde kalbim daha da hızlandı, heyecandan dilimi ıştırdım ama ona bunu belli etmedim. Üzerinde siyah bir smokin vardı sanki bugün ikimiz çift olarak düğüne katılıyor gibiydik. Onu her gördüğümde çekiliyordum ama bugün çok farklı bir his içime doğuyordu ve ben bu hissin adını tamamlayamıyordum. Gözleri beni süzerken dudakları kıvrıldı ardından alt dudağını dişledi, ben de onu süzüyordum her kadının hayalini süsleyecek bir adamdı. Sol elini uzattığında tuttum ve ardından onu takip ettim, bahçeye kurulan masaya ardından yerlere dökülen güllere ve her adımımızda bizimle birlikte yanan mumlara baktım. Ondan beklenmeyecek bir performans olduğunu düşündüm ama o böyleydi, dışarıdan ne kadar kaba dursa da aslında romantik ve ince bir adamdı. Onun gibisini bir daha görebilir miyim bilmiyorum ama şuan onu kaybetmek son isteyeceğim şeyler arasında. Sandalyemi çekip benim oturmamı bekledikten sonra o da tam karşıma oturdu, bin bir çeşit yiyecekler önümüzdeki tek engeldi şuan. Gözleri gözlerime değdiğinde onun da heyecanlı olduğunu düşündüm gülümsedim ve ben gülümsediğimde gözlerinde güneşin açtığını gördüm. “Geldiğin için teşekkür ederim” dediğinde her zaman geleceğimi söylemek istedim ama sustum, onu dinlemek istiyordum. “Bugün benim bildiğim ama senin bilmediğin gerçekleri konuşmak istiyorum. Aramızda sır kalmasını istemiyorum ve beni tanı istiyorum” dediklerinde samimi olduğunu biliyordum ve bende onu tanımak istiyordum. “Sevinirim” diyebildim çünkü onunla konuşurken ince ince düşünmem gerektiğini biliyordum. “Önce yemekle başlayalım ardından sohbete geçeriz” onay bekler gibi baktığında başımla onayladım, servis yapıldıktan sonra sadece gözlerimiz birbirine değiyordu, konuşmuyorduk sadece gözlerimiz birbirine aşkla bakıyordu. Ellerinde tuttuğu iki kadehle bana doğru gelirken onunla huzuru hissettiğimi yeniden fark ettim, ne kadar süredir böyle iyi hissetmiyorum bilmiyordum ama şuan çok iyiydim. Olduğum yere ait gibi hissediyor, onunlayken en doğru kararı verdiğimi düşünüyordum. Belki bu da bir hataydı ama ben bu hataya âşık olmak istiyordum, ilk defa düşünmeden, durmadan, acıyı hissetmeden yürümek istiyordum ve ona yürümek istiyordum. Her aynaya bakışımda kendinden iğrenen bir kadınken onun yanında kendine âşık ve güvenen o kadın oluyordum. Belki yüzleşmem gereken çok doğru vardı ama ben artık yüzleşmek değil doğruyla yaşamak istiyordum. Yıllarca bir gün kurtulduğumu ve o kurtuluştan sonra sıfırdan yeni bir hayata başlamanın hayalini kuruyordum, şimdiyse o hayalin içinde yaşıyorum. “Isadora” dediğinde tüm güzelliklerin son bulduğunu, içimde açan çiçeklerin solduğunu hissetmeme sebep oldu. Sesindeki soğukluk içime kar yağmasına neden olurken, gözlerindeki uzaklık hayatımın tam ortasına uçurumu kurdurdu. İşte şimdi yüzleşmem gereken doğruların bana doğru koşarak geldiğini fark ettim. Anlamsızca yüzüne baktığımda yüzünün can çekiştiğini anlıyordum ama bunun sebebini çözemiyordum. Önümde duran kadehten bir yudum aldıktan sonra ona döndüm, ellerimden tutup yanıma oturdu ardından avcuma derin bir öpücük bıraktı. “Bilmiyorum bu konuşmadan sonra ne olacağını, beni terk edip gidebileceğini ya da kalıp benimle bir ömür yaşayacağını düşünüyorum. Uzun zamandır bu konuşmayı yapıp yapmamak arasında bir çelişkideyim. Daha fazla uzatmak istemediğim için bugün konuşmak istedim çünkü senin de bazı şeyleri öğrenmen gerek.” Kalbimin tam ortasına oturan o öküz kalmadı, adıma seslendiğinden beri bir şeyler olduğunu biliyordum ama onu terk edip gideceğim kadar büyük bir şeyin olduğunu düşünmemiştim. Ne derse desin, ne anlatırsa anlatsın ondan gidebilir miydim? “Ben Ronan, annesinin katili, babasının hiç benimseyemediği o erkek çocuğuyum.” Derin bir nefes aldı ama kalbine saplanan oku ben buradan hissedebiliyordum. “Çocukluğum hiçliğin içinde geçerken köşeden izleyen bir babaya sahibim, ben yanarken, acı çekerken bir köşede sadece bunun keyfini çıkaran o babanın acımasız çocuğuyum.” Sert oluşunu yargıladığım, acımasızlığı yüzünden ondan kaçtığım adamın neden bu hale geldiğini öğrenmek boğazıma düğüm atmama neden oldu. Tam şuan ona sarılıp yaşadığı acıların geçmesini, yaralarını sarmayı istedim ama yapamadım. Oturduğum yerde çivilenmiştim, duyduklarımın ağırlığı tüm vücuduma yayılmıştı. İki yaralı âşık birbirinin yarasını nasıl saracaktık, bu denli acıyı nasıl kaldıracaktık, acıları arkada bırakıp nasıl bir yolda mutlu olacaktık? Gözümden akan bir damla yaşı sildikten sonra ona baktım, kırgınlığı ve yaşadığı o acı gözlerine yığılmıştı. “Bana üzülmen için anlatmıyorum, nasıl bu hale geldiğimi anla diye anlatıyorum Isadora” dediğinde gözlerim gözlerine kenetlendi, dışarıdan bakıldığında ona acıyor gibi mi duruyordum bilmiyorum ama şuan ona acımıyordum sadece üzülüyordum. Bakışlarıyla benden bir cevap bekliyordu ama ben boğazıma atılan düğümü çözemediğim için sadece başımla onay verebildim. “Küçüklüğümde ufacık da olsa sevgi kırıntısı görmüş olsaydım belki de bu kadar acı çekmezdim ama görmedim. Annem doğumumda öldüğünde babam beni hiç oğlu gibi görmemiş, hatta kucağına bile almamış. Hizmetçilerin elinde büyümüşüm, büyüdüğümde de hiç oğlum nasılsın dediğini duymadım. Sonra da aramızda koca bir boşluk oluşturduk, ne o beni sevdi ne de ben onu. Sevemedik, bağ kuramadık, aynı evde yaşayamadık en kötüsü de birbirimizin yüzüne bakamadık.” Derin bir iç çekti, önünde duran şaraptan bir yudum aldı ve devam etmek için kendini silkeledi. “Biz onunla hiç baba oğul olmadık ama o hep beni de kendiişlerini yapmam için zorladı. Oğlum olamadın, elemanım olacaksın dedi ve oldum. Onun pis işlerinden nefret eden çocuk yerine o işleri üstlenen adam oldum. Babasına yaranmaya çalışan, aferin kelimesini duymak için kendini harap eden o kişiye dönüştüm. Büyüdüm ve pes ettim, yıllarımı yollarına heba ettiğim adam dönüp bakmayınca vazgeçtim. Kendime ait bir meyhane açtım senin çalıştığın o meyhaneyi. Küçük bir çocuktum ama olgundum, boyun uzundu yaşımı göstermiyordum. Babamdan öğrendiklerimi yaptım, sert durdum, çok çalıştım ve çok içtim. Kafam güzelken oluyordu bazı şeyler, acıları unutmadan çalışmak bana haram olmaya başlamıştı. Avare olduğum sıralarda annen geldi meyhaneye, elini tutuyordun küçüktün.” Boğazımdaki düğüm sıkılaşmaya başladığında nefes alamadım. Öksürmeye çalıştım, boğazıma takılan o şeyi söküp atmaya ama yapamadım. Elime dokunduğunda sakinleşmeye başladım, gözlerimi ona döndürdüğümde sakinlikle bana bakıyordu, beni bekliyordu. “Ben yapamam, ben eskileri konuşmak istemiyorum.” Dediğimde çıldırmışım gibi bana baktı, utandım ama yapamazdım. Bitti dediğim şeyleri, yeni hayatımın ortasına dikemezdim. “Sen çok güçlüsün ve bunları da konuşabilirsin” ondan güç alarak kendime geldiğimde bana ne kadar iyi geldiğini ve o yanımdayken her şeyi atlatabileceğimi hissettim. Başımla devam etmesini istediğime gülümsedi, o gülümsediğinde ben kendime daha çok güvendim. Annemin hikâyesini biliyordum ama o bunu yaşamıştı, ben yokken Ronan vardı onun yanında ve her şeye yakından şahit olmuştu. Belki de şuana kadar doğru bildiğim her şeyin yanlışlığıyla yüzleşecektim. Derin bir nefes aldım ama uzun süre vermedim, kendimi hazır hissettiğimde dışarıya verdiğimde o da aynısını yaptı. “Annen seninle geldiğinde acı çekiyordu ama ne için olduğunu hiçbir zaman söylemedi. Babanı kaybettiğinizi söyledi. Onu ilk gördüğümde sana olan sevgisi ve merhameti beni çok yaraladı, bir gün ben de bu sevgiyi hissedebilir miyim diye günlerce düşündüm ve annen o duyguyu bana hissettirdi. Sesi o kadar güzeldi ki, sende o güzelliği ondan almışsın. Yüzü o kadar temizdi ki, saflığı temsil ettiğini düşünürüm hep ve sen onu da annenden almışsın.” Gözlerinden düşen yaşlara aldırış etmiyordu, sadece gülümsüyordu, gözlerini kapattığında göz kapaklarında annemi canlandırdığını düşünüyordum. “Annen sadece sahneye çıkıp şarkı söylüyordu ardından seni alıp gidiyordu. Zaman geçtikçe yüzündeki acı yoğunlaştı bazı şeylerin iyi gitmediğini anlayabiliyordum. Bir gün gelen misafirlerin masasına oturmak istediğini söyledi, o gün benim yıkımımdı çünkü ondan hiç böyle bir şey beklemiyordum. Adamların zorlamalarına boyun eğmemesi gerektiğini söyledim, oturmadan da devam edebileceğini ama o kendi rızasıyla oturmak istedi. Bu olayın üzerinden üç ay geçti ve annen o adamla birlikte yaşamak istediğini, ona âşık olduğunu söyledi. Annen buradayken benim annem olmuştu, derdime koşan, ağladığımda gözyaşımı silen, ne zaman ihtiyacım olsa koşup gidebileceğim bir liman. Bu yüzden onun mutlu olmasını en çok ben istedim, mutluysan git dedim o da gitti.” Şarabından bir yudum daha aldığında bu yudum büyüktü, kendine gelmek ister gibi kadehteki şarabın hepsini içti bir anda, “Ronan yavaş ol” gözlerime baktığında bu acının kadehteki şarapla geçmeyeceğini anladı çünkü bende annemi görüyordu. “O gittiğinde kimsesiz kaldım Isadora. O gittiğinde tüm umutlarım gitti, o gittiğinde huzurum gitti, güvendiğim dağ yıkıldı, kalbimdeki sevgi gün geçtikçe yok oldu. O gittiğinde, içimdeki o çocuk da gitti. O öldüğünde ben öldüm, o öldüğünde içimde açan tüm çiçekler öldü. O öldüğünde zorlukla ayakta duran mutluluğum öldü. O öldüğünde güneş açmadı, gün aymadı. O öldüğünde hayat son buldu.” Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum, içimdeki acıyı nasıl bu kadar düz bir şekilde tarif edebilmişti anlam veremedim. Annemi annesi gibi görmüştü çünkü onun hiç annesi olmamıştı. Annemi kalbinin en güzel yerine koymuştu, çünkü kalbi çok boştu. Bu acının bir tarifi var mıydı bilmiyorum. İdam edilen mahkûmun idam sehpasında af dilerken ki çaresizliğini yaşıyorum. Ona merhem olmamak, acısını hafifletememek o kadar acı ki şuan kendi acımdan çok onun acısının geçmesini istiyorum. “Çok aradım o adamı ama bulamadım, onu öldürmek istedim ama yoktu. Annen ölmeden önce bana bir mektup göndermiş, o mektubu okuduğumda hayallerimin yıkıldığını benim de altında ezildiğimi gördüm. Annenden kalan tek şey sendin, sende benim aşkımdın.” Ben onun aşkıydım, hiç bilmediğim, hissetmediğim o büyük aşkı. “Annenle ilk geldiğinde küçüktün, bende küçüktüm ama senin güzelliğini fark edebiliyordum. Sana o zaman âşık oldum, belki beni hatırlamıyorsun ama ben seni hiç unutamadım. On yedindeydin ve Davin’e âşık oldun, meyaneye gelmeyi kestin. Beni görmedin ona gittin, gerçi ben de sana kendimi hiç göstermedim. Mesela seninle konuştuğumuz zamanları hatırlıyor musun, sevgiden bahsederdim sana sende sevgi gerçek değil derdin.” Gözyaşlarının arasından kahkaha attığında bende gülümsedim. “Sevgi gerçek değil” diye tekrar etti, acı çekiyordu “benim sevgim gerçekti Isadora, annenin seni sevdiği kadar, babanın sana olan düşkünlüğü kadar” sessizlik oluştuğunda babamı tanıyor olduğunu anladım. Bunu fark ettiğimi gördüğünde alt dudağını ıstırdı. “Babam?” şaşkındım çünkü ben bile babamı tanımıyordum ve onun tanıması da imkânsızdı. En başta kendisi de söylemişti, babamı kaybetmiştik ama o babanın düşkünlüğü dediğinde olay çok farklı bir yere gidiyordu. “Bu başka bir günün konusu olsun mu, fazla yüklenmeyelim” konuyu kapatmaya çalıştığını anlıyordum ama anladığım şey babamı nereden tanıdığıydı. “Peki, o zaman annemin sana verdiği mektupta ne yazıyordu onu söyle” emir vakiydim. Çünkü bilmediğim şeyleri öğrenmem gerekiyordu. Onunla kurduğum ilişkide çatlaklarla uğraşmak istemiyordum. Ceketinin iç cebinden yıpranmış kötü bir kâğıt çıkardığında kalbimin atışlarına engel olamadım, o kâğıt parçası annemin el yazısıyla son yazdığı mektuptu. “Bunu senin için sakladım, kendin oku diye çünkü bana inanmanı istiyorum.” Boş şarap şişesini alıp kalktığında mektubu elime aldım, dokunduğumda anneme dokunduğumu hissettim. Beni o kafede yalnızlığa terk edişi, anneliğini yapmayışı, beni bu uçuruma sürükleyişi gözlerimin önünde döndüğünde mektup parmaklarımın arasından kayıp düştü. Gözlerimdeki buğuyu silip mektubu yerden aldım. Canım Oğlum Ronan’a, Sen bu dünyada tanıdığım en güzel çocuksun. Çocuk diyorum çünkü gözümde ilk gün tanıştığımız o çocuksun. Kalbin bu dünya için çok güzel, çok saf. Girdiğin bu yolun nasıl bir yol olduğunu biliyorsun ve ona göre adım atman gerekiyor. Babana benzememek için çok çaba veriyorsun bunu görüyorum ama ona benziyorsun oğlum çünkü onun yolundan gidiyorsun. Eğer beni gerçek bir anne gibi gördüysen bu sözümü tut. Kendine yeni bir yol çiz bu yol, yol değil. Bir gün kendini kaybedersen ve ben bu dünyada olmazsam Isadora’dan akıl al çünkü o en iyisini bilir. Ben onun babasını sevmeye çalıştım ama yapamadım, sonra da senin yanına geldim kızımla ve sen ikimize de sahip çıktın. Şimdi çok pişmanım, yaptığım her şeyden ama pişmanlık benim için bir şey ifade etmez bu saatten sonra. Senden iki şey isteyeceğim, birincisi Isadora’yı yanına al. Ben yokken ona sahip çık, askına sahip çık oğlum, senden başka kimseye güvenemem, onu senden başka emanet edebileceğim biri yok. Senin ona olan aşkının farkındayım, sakın geç kalma. O gelir gelmez ilk günden beri ona asık olduğunu söyle, zaman beklemek için çok kısa. İkinci isteğimse ona gerçekleri anlat, benim anlatamadığım her şeyi bilmeye hakkı var. Ben yapamam, ben hoşça kal diyemem, veda edemem. Onu hayatıma sığdıramadım, onun için girdiğim yolda ölüme gittiğimi fark edemedim. Sizi size emanet ediyorum. Babasına âşıkmışım, çok sonradan fark ettim bunu, aslında onu seviyormuşum. İnatmış her şey, inat uğruna öldüğümü söyle ona. Onu çok sevdiğimi ve her şeyi onun için yaptığımı ama annelik yapamadığımı anlat ona. İçimi kimseye dökemediğimi, kalbimdeki yerinizi size gösteremediğimi anlat. Huzurlu olacağımı düşünerek geldiğim bu yerde hiç huzurlu değilim oğlum, keşke seninle kalıp zorlukları yaşamayı tercih etseydim ama yapamadım. Zamanında yaşadığım o güzellikleri yaşayacağımı düşündüm ama olmadı. Ben öldüğümde ona sahip çık, gerçekleri göster ve aşkını saklama. Seni çok seven manevi annen… Omzumda hissettiğim ağırlıkla irkildim, elimdeki mektup rüzgârla birlikte uçtuğunda onun peşinden koşmak ve yakalamak için kalktım ama Ronan yeniden oturttu. Elindeki kadehi uzattığında ne kadar süredir orada olduğunu bilmiyordum ama hıçkırarak ağladığımın farkındaydım. Zoruma giden şey neydi bilmiyorum, beni bırakıp gidişi mi yoksa beni meyhaneye hapsetmesi mi? Hangisine ağlıyordum, yaşattıklarına mı, yaşamadığına mı? “Ağlamak insanın doğasında var olan bir şey, ağladığında içinde yanan ateşi söndürdüğünü düşünürsün ama asıl olan şey o yangını harlamaktır. Her gözyaşı o yangını biraz daha harlar ve sonra gözyaşların durana kadar alev alev yanarsın. O yangın hiç sönmez, acın geçmez ama alışırsın bir süre sonra. Artık canın o kadar yanmaz ve o yangın hafifler. Yanan ateşin üzerine toprak atmak gerek, ölenlerin üzerine attığımız gibi. Zaten acı ölmeden geçmez, pislenen yer yağmur yağmadan temizlenmez, hatıralar yeni hatıra eklemeden yok olmaz. Hayatta devam edebilmek için bazen tazelenmek gerek. İçinde var olanları öldürmek, yeni hatıralar eklemek, yağmurun altında uzun süre beklemek gerek. En önemlisiyse hayata devam edebilmektir…” Dediklerinin anlamı benim hayatımda çok büyüktü, babam küçükken ölmüştü, annem meyhanede çalışmıştı, ardından beni buraya tutsak edip gitmişti ve gittiği yerde öldürülmüştü. Şimdi beni seven adama bir şans veriyordum ve onunla huzurun koynunda hissediyordum ama bugün en berbat günlerimden biriydi. Yıllar geçmişti öldüğünden bu yana ve ben yıllar sonra ona ait bir mektubu okuyordum. Başımı omzuna koyduğumda tek koluyla sarıp göğüs kafesine yerleştirdi beni. Onun kalp atışlarını duyabiliyordum ve oldukça hızlı atıyordu. Benden hiçbir gerçeği saklamamıştı, babam hariç. Gözlerimi yumduğumda sadece onun ve benim olduğum bir evrendeydim, bu evren huzur veriyor mutluluk vadediyordu… |
0% |