@0vixenn0
|
Uzun ipek saçlarını aynasının karşısında tarıyordu, hep hayali olan sevdiğini düşünürken buldu kendisini. Tarağın onun ellerinde olduğunu, saçlarının arasında ellerini gezdirip, alnına bir öpücük kondurduğunu hayal etti. Yüzünde ufak bir gülümseme, yanağındaki gamzeyi çukurlaştırdı. Kapının çalmasıyla şuana döndü ve bir saniye önceki anın bir rüyadan ibaret olduğunu fark ettiğinde kalbinin sıkıştığını hissetti. Gidecek hiçbir yeri kalmamışken hala onu düşünüyor olması aptallıktı ama Isadora bu aptallığa âşık bir kadındı. Aynasından kapıya baktığında patronun oğlu olduğunu bildiği o adam karşısında dikiliyordu. Adamın gözlerinde hisler vardı ama ne hissi olduğunu hiç çözememişti ya da kime olduklarını. İri omuzları, yeşil gözleri ve esmere kaçan ince telli saçları dikkatini çekmişti. Korkuyla merak arasındaki uçurumda kaldı bir süre, bu yaptığının ne kadar yanlış olduğuyla yüzleşti. O adam bir patron oğlu hatta buranın gerçek sahibiydi, ondan hayır gelmeyeceğini biliyordu ama onu ne zaman görse gözlerindeki hisler Isadora’nın kalbine dokunuyordu ve Isadora kendini ona çekilmiş hissediyordu. Adam sahneye çıkması gerektiğini söylemek için gelmişti ama Isadora çok başka şeyler düşünüyordu. Adamın tiz sesiyle yeniden kendine geldiğinde gözlerini kendine çevirdi, hafif buğulu gözleriyle son kez aynaya baktı, diğer günlerle aynı olan bugünde sahte gülümsemesini yüzüne yerleştirdi ardından oturduğu sandalyeden kalktı. İçinde yanan yangından kurtulmaya çalıştı ama olmadı, bir gün bu maskeden ve bu yerden kurtulacağı hayaliyle yanıyordu, bunun olma ihtimalinin sıfır olduğunu bildiği halde. İri adam hala aynı noktada duruyor Isadora’nın her hareketini sanki aklına kazımak ister gibi izliyordu, yavaş ve anlamlı bakışları vardı. Hayat için hiç acelesi yoktu tek acelesi Isadora’ydı. Her sabah onu görme umuduyla kalkıyor, onun hayaliyle uyuyordu, tek sevgisi oydu ve tek düşmanı yine oydu. İnsan aşkın içinde düşmanlık yaşayabilir miydi, o yaşıyordu. Aşkını da düşmanlığını da senelerdir içinde yaşıyordu, onun için başka bir kadın yoktu, başka bir düşmanlık da zevk vermezdi. Cehenneminin içine doğan cennetin kapısıydı Isadora, karanlığının içinde parlayan tek yıldızdı. Sahnede şarkılarını okuduktan sonra işi bitiyordu ama işi bitmesine rağmen evine gönderilmiyordu, diğer çalışanların saati dolana kadar Isadora da orada bekliyordu. Bazı günler boş boş duvarı seyrediyordu, aynadan kendini izliyordu, bir köşede ağlıyordu ardından telefonunun ekranına bakıyordu ve bunların hepsini saatlerce sıkılmadan yapıyordu. Bağırmak istiyordu, içindeki her şeyi ortalığa dökmeyi ama o sessizliğine bürünüyordu, sessizce ağlıyordu, sessizce çığlık atıyordu ama o iri adam bunların hepsini fark ediyordu. İçinde Isadora’nın bulunduğu her şeyin farkına varıyordu, yaşamının ortasındaydı o kadın ve ölümü de onun ellerinden olsun istiyordu. Sahne bitiminde yine odasına gitti, çaresizliği ve mutsuzluğu vardı yüzünde. O mutluluk maskesini indirmişti, şimdi gerçekleri görüyordu kendinde. Her sahneye çıkışında aklına annesi geliyordu, bu pisliğe onu atıp gitmişti. Yıllar olmuştu geri dönmemişti, hiç aramamıştı, nasılsın diye merak etmemişti. Zamanla eskisi gibi olmadığını fark etti, sevdiklerinden vazgeçtiğinde sevdiği şeyleri yapmayı da bırakmıştı. Tek hayatı bu meyhane ve bu sahneydi, burada boşluktaydı, yaşamıyordu. Annesi gittikten sonra kanatlarını kaybetmişti, onu koruyacak tek kişiden ayrılmıştı, hayallerinden, hayatından kopmuştu. Burada bulunduğu zamanlarda nefes alamadığını hissediyordu, aynasındaki bakışlarında nefreti görüyordu. Kapı yeniden çaldığında akıttığı gözyaşlarını sildi, başını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı, düşüncelerini aklından kovdu ve yine o adamı karşısında görmeyi diledi. Kapı açıldığı an gözleri kapının aralığına dikildi sonraysa büyük bir hayal kırıklığı yaşadı, o değildi. Meyhanede çalışan garsonlardan birisiydi, onun da yaşı küçüktü, sokakta buldukları çocukları buraya getirip çalıştırıyor ve onlara bir hayat veriyorlardı. Nereden baktığıyla ilgiliydi ve bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyordu. “Abla patron seni çağırıyor” dedi çekinerek, Isadora patronun yanına gitmekten oldukça korkuyordu hatta ondan tiksiniyor diyebilirdik. Sadece başını salladı ardından üzerini değiştirmek için adımladığında başının döndüğünü fark etti, bir anda gözünün önündekiler yer değiştirmeye ve sallanmaya başladı. Eliyle oturduğu yerden bir iki dakikalığına destek aldı. Dönme geçtiğinde gözlerini açıp kapattı, derin bir nefes aldı ardından üzerini değiştirdi. Patronun kapısının önüne geldiğinde nefesi hızlandı, eli titremeye başladı. Zorlukla kapıya vurduktan sonra gel demesini bekledi ama ses gelmedi içeriden, korkuyla kapıyı açıp içeriye adım attığı anda bir el kolundan tuttu ve içeriye çekti. Sert bir hareketle sırtı kapıya vurduğunda inledi. Korkudan gözlerini açıp karşısındaki adama bakamadı, kalbinin atışlarını duyabiliyordu ve birazdan kalbinin duracak olduğunu düşündü. “Bana bak” o tiz sesi anında tanıdı, gözleri irileşerek açıldığında kalbi tekledi, bu korku muydu yoksa heyecan mı? Karşısında dim dik duruyordu, omuzları her zamanki gibi kalkık, gözleri her günkünden daha koyuydu. Yutkunamadığında neden buraya çağrıldığını merakla bekliyordu Isadora, ne olacağını kestiremiyordu ama kalbi, kalbi şuan onu heyecanlandıracak kadar hızlı atıyordu. İri adam sağ kolunu beline sardığında bundan rahatsız olmayı bekledi ama olamadı, yine ona çekilmeye başlıyordu, gözlerinin içinde kendini görebilecek kadar yakınlardı ve bu yakınlık ikisini yakmaya yetiyordu. Burunları birbirine sürttüğünde Isadora gözlerini kapattı, onun nefesini boynunda hissettiğinde aralandı yeniden gözleri, “sen başkasın” bunu beklemiyordu ondan, ondan romantik olması beklenmedik bir hamleydi. Bir başka mıyım diye düşünürken buldu kendini, korkması gerekirken arzu duyduğunu biliyordu. Kendini daha dazla tutamadığında parmak uçlarında havalanıp kulağına eğildi “ya herkes gibiysem” dediğinde iri adam belindeki kolunu çekti, gözlerini açtı ve bir adım geriye gitti. Her şeyi berbat eden bir kadın olmaktan yorulduğundan kapıya yeltendi ama o izin vermedi, veremezdi. Bir defa giderse dönmeyeceğini biliyordu çünkü onu tanıyordu, inatçılığından haberi vardı. “Gitme” diyebildi, geriye kalan cümleleri boğazına düğümlendi, onu ürkütmemek için elinden gelenin fazlasını yapıyordu, Isadora ise ondan ne istediğini ve neden bu kadar düşkün olduğunu çözmeye çalışıyordu ama bu yolun bir çözümü yoktu. Yeniden göz göze geldiklerinde Isadora onda bir şeyler aradı, bir çözüm yolu ama onu anlamak zordu, hareketlerinden ne yapmaya çalıştığını anlamlandıramıyordu. “Ne istiyorsun benden, neden bana bu kadar yakınsın” neden bu kadar yakınken bana uzaksın diyemedi, neden yakınsın dedi sadece. “Ben Ronan” kendini tanıtmak istiyor gibiydi ama istemiyor gibiydi de. O koku, bu kokuydu. Onu anımsıyordum şimdi… Davin’i terk ettiğim iskelede onun arkasından beni bir elvedayla nasıl bırakıp gittiğine bakıyordum, neden demeden, sebebini sormadan ayrılmak istiyorum dediğimde tamam diyerek gidişini izliyordum. İki damla yaş aktığında biri onun için, diğeriyse kendim içindi. Acıyla kalan ben, yıkımın altında kalan ise oydu. Sakladım kalbimde her an aşkını ama o an ne aşkımdan ne sevgimden ödün vermeden terk etmek zorundaydım onu. Buna mecbur bırakıldım, yaşamam gerektiğine inandım bir süre, onun da bunu istediğini düşündüm bazı geceler ama biliyordum ne ben buna mecburdum ne de yaşamak zorundaydım. Gözden kaybolduğunda o iki damla yaşım sel oldu, gözlerim bulanıklaştı ve dizlerimin üzerinde çöküp ağladığım sırada bir el belimden kaldırıp sarılmama sebep olmuştu. Sımsıkı sarıldığında düşmemi engellediğini biliyordum, başımı göğsüne soktuğundaysa onun yüzünü görmemem için yapmıştı. O an bunu fark edemesem de şuan kokusundan onu tanıyordum ve biliyordum ki o gün bana dinlenmem için liman olan adam Ronan’dı. Ben o gün de bugün gibi ondan korkmamıştım, tüm yükümü ona bırakmıştım, beni tutacağını bildiğimden değildi, tutmasa, yere düşsem de bir önemi yoktu çünkü ben zaten batmıştım, düşmüştüm ve kırılmıştım, yapayalnızdım ve ölümü kucaklamak istiyordum. O günkü gibi koktuğunu ve omuzlarının hala dinlenebileceğim bir liman olduğunu biliyordum. Isadora’nın gözleri dolduğunda Ronan yeniden yanına yakınlaştı, gözaltını okşadı başparmağıyla, Isadora o dokunur dokunmaz gözlerini kapattı ve hissetmeye çalıştı. Sevgisini, sadakatini, ona olan bağlılığını, merhametini ve senelerce gizlediği sevgisini hissetmek istedi. “Ne oluyor” sesinde uzaklık vardı, merak ve korku. Isadora’nın ondan korktuğunu sanıyordu, gözyaşının korkusu yüzünden aktığını düşünüyordu. Oysa onun yaşları Ronan’ı zamanında neden fark edemediğiyle ilgiliydi. Gözleri buluştuğunda ikisi de geç kalmışlığı gördü, acıyı, çaresizliği ve adını koyamadıkları birçok duyguyu hissettiler. Gözleri birbirindeyken yakınlaştılar, bu yakınlaşma gözlerini birbirlerinden ayırmalarına neden olmadı. Göz göze, burunları birbirine değdiğinde ikisinin kalp atışları odayı dolduruyordu. Isadora artık olmayacağını bildiği bir şey için üzülmek istemiyordu, ona ihanet etme duygusunu kaybetmek ve yeni bir başlangıç yapmak istiyordu. Ronan’a bir şans vermeyi düşündü, onunla yeni başlangıçlara adım atabileceğini, ayağı taşa değse onun koruyacağını biliyordu ama cesaret edemiyordu. Yaşadıklarından sonra içindeki tüm cesareti bitmişti, içindeki duyguların öldüğü gibi. Dudakları birbirine değdiğinde Isadora gözlerini kapatıp kendini ona teslim etmeye hazırlandı ama Ronan’a tek bir öpücük de yeterdi çünkü bunu yıllardır beklemişti. Isadora’nın dudaklarını, bedenini ve kalbini beklemişti şimdi o kadın teslimiyetle karşısında duruyordu ve Ronan ona bunu yapmaktan çekiniyordu. Küçük bir öpücüğün ardından Ronan uzaklaşıp Isadora’nın çenesini kavradı ardından göz göze gelebilmek için kaldırdı. Göz göze geldiklerinde onun gözlerindeki arzuyu gördüğünde mutlu oldu çünkü kendisinden korkması son isteyeceği şeydi. “Deniz kıyısına gitmek ister misin Isadora?” Ona adıyla seslenişi bu teklifi masumlaştırıyordu, her an ona çekiliyordu ama şuan tamamen ona ait gibi hissediyordu. Başıyla onayladığında Ronan’ın gözlerinin içi güldü, odadan çıkması için işaret verdiğinde Isadora hızlı adımlarla odasına gitti. Odasına girer girmez kapıyı kapattı ve sırtını kapıya dayadı, kalbinin hızını düşürmeye uğraştı ama olmuyordu, kalbinin duracağını düşünüp korkuya kapılsa da içindeki heyecan o korkuyu bastırıyordu. Onunla baş başa deniz kıyısında oturacağını düşündükçe nefesleri hızlanıyordu, ne konuşacaklardı ki, nasıl bir başlangıç olacaktı, o da gider miydi diye düşünmeden edemiyordu. Bir defa da hiçbir şey düşünmeden hareket etmek, canı nasıl istiyorsa öyle yaşamak istiyordu, düştüğü bataklıktan çıkamasa da bir günlüğüne mutluluğu yeniden hissetmek istiyordu. Ne giyeceğini planlarken adam akıllı buluşmaya giderken giyecek kıyafeti olmadığını gördü, hep kötü kıyafetleriyle gelirdi buraya, kulisteki kostümleri giydiğinde kimse görmezdi o kötü kıyafetlerini. Baş patron parasını kestiğinden kendine hiçbir şey alamıyordu, verdiği para buradan eve, sabah yeniden buraya gelmeye yetiyordu. Ellerini saçlarına geçirip kendisini sandalyeye attığında kapının sesiyle irkildi, bu kadar erken gelmiş olmazdı, olmamalıydı. Kapı açıldığında diğer solist arkadaşını gördü ve o an mutluluktan ayağa fırladı. Kız neler olduğunu anlamaya çalıştığı sırada Isadora lafa girdi, “senden yardım istemem gerekiyor,” kızın gözleri irileştiğinde Isadora geriye çekildi ve suratı anında düştü. “Yardım etmeyecek misin?” kız hala susmuş, irileşmiş gözleriyle ona bakıyordu, “neler oluyor Isadora?” Isadora yeniden kızın yanına geldiğinde sandalyeye oturttu, ellerini tutup gözlerine baktığında kızın nasıl korkuyla baktığını gördü “ben bugün biriyle buluşmaya gideceğim Liza ama kıyafetim yok” üstündekileri işaret etti, “böyle gidemem bu konuda bana yardım et” kız başını iki yana sallayıp kendine geldikten sonra ellerini çekip, ayağa kalktı. “Sen ve bir buluşma ha” Isadora onun kim olduğunu söylemek istemedi çünkü kızar diye düşünüyordu, “kızım burayı bilmiyor musun sen, bir şey olursa anında herkes bunu duyar, bu yüzden” dedi ve çığlık atıp Isadora’yı kucakladı “Ronan beyle buluşacağınızı biliyorum bu yüzden buraya geldim!” Isadora ne olduğunu anlayamamışken olduğu yerde donup kaldı, bunu herkesin bir anda öğrenmesini istemiyordu ve bundan oldukça çekiniyordu, tek çekindiği bu değildi, baş patrondu. O duyduğunda Isadora’ya neler yapacağını az çok kestirebiliyordu. “Liza” dedi ve nefesi yetmedi, bu sefer korkudan kesilen kalbiydi bunun sebebi. Kız Isadora’nın titremesini fark ettiğinde korkuyla kollarından tutup oturttu, “ne oluyor Isadora bu iyi bir şey, o çok iyi bir adam ve seni hak ediyor” gözlerinden akan yaşları gördüğünde korkusu daha da büyüdü “neden ağlıyorsun?” “Ben, ben herkesin öğrenmesini istemem, ortada bir şey yok ki, duyulmamalıydı, baş patron…” Liza neden bu hale geldiğini şimdi anlıyordu, bu konu ona gittiğinde Isadora’ya bir şey yapacağını herkes biliyordu. “Korkma Isadora hiçbir şey yapamaz o sana, çünkü sen seni en iyi koruyacak adamın yanına geçtin, yanına geçmekle de kalmadın kalbini avcunun içine aldın.” Isadora duyduklarıyla girdiği şoktan çıktı ve şaşkınlıkla Liza’ya baktı “sen ne diyorsun?” Liza demekle dememek arasında kaldı ardından bugün Ronan’ın anlatacağını düşünerek sustu. “Hadi kalk benim odama geçelim seni hazırlayalım, birazdan gelir o da” Isadora doğruyu yapıp yapmadığı hakkında düşünürken kendisini Liza’nın kolunda buldu. Mutluluk her zaman bir düğüm olarak kalmıştı Isadora için ve bu da onda alışkanlık haline gelmişti, şuan sadece baş patronun ona yapacaklarını düşünüyordu gerisi önemli değildi çünkü yarım kalmışlığı tanıyordu. Ronan kapının önünde belirdiğinde Isadora hala aynı noktaya bakıyor, tepki vermiyordu. Bunun sebebinin korkuları olduğunu hepsi çok iyi biliyordu bu yüzden ona dokunmuyor, o durumdan çıkartmıyorlardı çünkü bunu ancak Ronan yapabilirdi. “Isadora, çıkabiliriz.” Ronan’ı duymayan ve görmeyen o Isadora yeniden dönmüştü, Liza öylece olanlara bakıyordu, karışamıyordu ondan korkuyordu. Isadora’nın kolunu tuttuğunda irkilerek ondan uzaklaştı, bu Ronan’ın kırmızıçizgisiydi ve oraya basılmıştı, ondan korktuğunu ona göstermişti. “Özür dilerim dalmışım,” sadece ona baktı ardından odadan çıktığında Isadora ne yapacağını şaşırmış, endişeye kapılmıştı “Liza gitti” gözünden akan yaşı elinin tersiyle sildi ardından omuzlarını dikleştirdi, kız daha fazla dayanamadan Isadora’nın kollarını tutup salladığında Isadora kendine gelmeye başlamıştı. “Patrondan korkup bir kedi gibi sineceğine, Ronan’ın yanında kaplan olman gerekir. Korkularını ona bu kadar yansıtma daha fazla ne olabilir ki bunu düşün ve peşinden git.” Kolundan tutup kapıya doğru ittikten sonra ona güç vermek istercesine gülümsedi, Isadora kapıdan çıktığında kendini sandalyeye atıp ellerini saçlarına geçirdi. Sevdiği adamı, sevgiyi hak eden kadın için görmezden gelmişti, kalbindeki adamı acı çekmiş o kadına sunmuştu çünkü biliyordu o adam da o kadına yıllarca tapmıştı. Isadora Ronan çıkıp gittikten sonra Liza’nın dediklerini düşündüm, beynimde kaç defa aynı sahneleri döndürdüm bilmiyorum ama haklıydı, ne zamana kadar kendi içimde yaşayacaktım ki, ne zamana kadar susup, sinip bir köşede oturacaktım. Evet, batmıştım hem de en derinlere ama beni buradan çıkartmak isteyen biri varken neden onun elini tutup aydınlığa çıkmıyorum, her batan battığı yerde mi ölüyordu? Ronan’ın peşinden koşarken meyhanedeki herkesin beni izlediğini biliyordum ama umurumda değildi, bir kez de mutluluğun peşinden koşmak istiyordum. Onun geniş omuzlarını uzaktan gördüğümde içimdeki yangına su serpildi, ardından adını seslendiğimde adımları durdu ama arkasını dönmedi, göz göze gelmek istemedi ve yavaş adımlarla devam etti. Ona yetişmeye çalışırken nefesim yetmiyordu ve sürekli durmak zorunda kalıyordum. Sadece ona bakarak koşuyordum, gözlerimi bir kez ayırırsam onu kaybedeceğimi düşünüyordum. Ayağıma takılan taşla, çığlığım kulaklarımı doldurdu ardından yüz üstü düştüm, attığım çığlığı duyar duymaz olduğu yerde durmuş ve bana dönmüştü. Düşmeden önce göz göze gelmiştik, yerde ayağımı tutmaya çalışırken biri belimden tutup kaldırdı bu oydu ama ona dönmedim. Ben bunu hak edecek bir şey yapmamıştım, onunla ilgisi yokken üzerine alınmıştı ve gitmişti, bir şans daha vermemişti. “İyi misin?” sessizliğimi korudum, onun yaptığı gibi. Ayağımın acısı biraz daha geçtiğinde bedenimi ondan kurtarıp yürümeye başladım, aksak da olsam ondan uzaklaşmayı istedim. Tersine dönmüştük, önden yürüyen ben, arkada kalan oydu. Ben hızlanmaya çalıştıkça o daha çok yaklaşıyordu ayağımın acısıyla koşamıyordum, koşabilseydim koşarak kaçmayı planlayabilirdim. Bir anda belimdeki kollarla havalandım, ayaklarım yere değdiğinde ayağımın acısıyla inledim ve bir saniye geçmeden tekrar havalandım, şimdi onun kucağında öylece duruyordum. “Ne yaptığını sanıyorsun sen?” bağırıyordum çünkü ona kızgındım. “Ayağın acıyor, yürüme diye aldım” ters bakışlarımı fark ettiğinde durdu, “rahatsızsan bırakabilirim” hemen vazgeçebiliyordu, gönül almak gibi bir derdi yoktu. Sessiz kaldığımda gülümseyerek devam etti, siyah aracın önünde durdu cebinden anahtarını çıkarttı kapıyı açıp oturttuğunda sinirle ona bakmaya devam ettim “önemli bir şey olabilir Isadora hastaneye gidiyoruz” cümlesi biter bitmez kapıyı suratıma kapattı yanıma bindi. “Belki ben gitmek istemiyorum, hep böyle sadece kendi fikirlerine göre mi hareket edersin?” Sustu, gözlerimin içine baktı ardından arabayı çalıştırdı. Hastanenin önüne geldiğimizde dönüp yeniden bana baktı, “kendin gidip gösterebilirsin diye düşünüyorum” girdiğim şoku anlatmaya kelimeler yetmedi, ona belli etmemeye çalışsam da ne kadar kırıldığımı anlamasını istedim. Buraya o istediği için gelmişken tek başıma göstermemi istedi. “Elbette gösterebilirim” arabadan inip kapıyı hızla ittiğimde çıkan sesten ben bile korkmuştum ama belli etmedim. Ayağımın ağrısı zaman geçtikçe çoğalıyordu ve şuan üzerine basmakta zorluk çekiyordum. Hastane kapısına kadar zorla geldiğimde dönüp baktım, orada bekliyor olduğunu görmek istemiştim ama orada değildi. Hemşire aksadığımı gördüğünde hemen tekerlekli sandalyeyle gelip beni aldı ardından doktor kontrolü için götürdü. Eve taksiyle döndüğümde kapının önünde Liza bekliyordu, önemli bir şey olmadığı sürece evime gelmezdi, dairem küçük olduğu için tek koltuk vardı ve o da tek koltukta iki kişi oturmaktan bunalırdı. Taksiden indiğimde koşarak yanıma geldi ve koluma girdi, neler olduğunu merak etmiyor gibi bir hali vardı. Daireye çıktığımızda kapıyı açmam için yardımcı oldu, girdikten sonra koltuğa kadar eşlik etti ama dudaklarından tek kelime dökülmedi. “Neden buradasın Liza?” ya haberi vardı, ya da merakından gelmiş olmalıydı diye düşünürken “senin canını acıttığını düşündüğü için bırakıp geldi” dedi, bunu bana da söyleyebilirdi ama o Liza’ya gitmişti hem de beni o halde hastaneye bırakıp geldikten sonra, bu sinirlenmem için yeterli bir sebepti. “Canımı yakmasaydı o zaman, ilk defa birine şans vermek istediğimde böyle bir şeyle karşı karşıya geleceğimi düşünmemiştim.” Kırgındım, en çok da üzgündüm. Yarın onunla yüz yüze gelmeyeceğim için de mutluydum, beni bırakıp gitmesinden sonra onunla karşılaşmak isteyeceğim son şeydi. Çantamdan doktorun verdiği raporu çıkartıp ona uzattığımda kırgın gözlerle baktı, “bunu verirsin baş patrona iki gün yokum” ardından ayağa kalkıp kapının önüne geldiğimde o da kalktı “Isadora konuşarak halledebilirsiniz, büyük bir şey yok ortada” bana bunu dediğinde aynısını Ronan’a dedi mi diye düşündüm ama dediğini sanmıyorum. “Ona da söyledin mi bunu” boş gözlerle bakıp çıktığında ortada bir şeylerin döndüğünü fark etmiştim ama umursamak istemiyordum. *** Kapının çalma sesiyle gözlerimi açtığımda başımdaki sızıyla inleyerek yatakta doğruldum. Gece verdikleri serum yüzünden başım çatlıyordu ve zilin sesi beynimi tırmalıyordu, Liza dünkü konuşmadan hoşnut olmamış yeniden gelmişti ve ben konuşmak dahi istemiyordum çünkü sürekli bana onu savunmasından sıkılmıştım ama dürbünden baktığımda karşımda Liza’yı değil Ronan’ı gördüm ve kalbimin atışına engel olamadım. Kapımda onu görmeyi beklemiyordum özellikle de en son yaşadıklarımızdan sonra ama o buraya gelmişti ve ben ona nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum. Soğuk yaptığımda çocuksu davranmış olacaktım ama hiçbir şey olmamış gibi devam etmek de istemiyordum çünkü ona kırgındım, beni öylece bırakıp Liza’nın yanına gitmiş olması onurumu kırmıştı. Neden kırıldığımı dün geceden beri düşünüyordum ama bir sebep bulamıyordum ya da bulmak istemiyordum. Kısacık bir sürede tek bir öpücükle her şeyi geride bırakmışım ve ona ihanet etmişim gibi geliyordu, oysa sadece önüme bakmak az da olsa mutlu olmak istiyordum ve bunu da kendime çok görüp pişman oluyordum. “Kapının arkasında olduğunu biliyorum Isadora aç şu kapıyı” sesindeki soğukluk ensemden bir ürperti getirse de sessizliğimi korudum, “kapıyı kırmamı istemiyorsan hemen şimdi aç şu kapıyı” tehditle herkese her şeyi yaptırabilirdi ama bana değil, kapının solunda duran koltuğa oturup kollarımı birleştirdiğimde onu gözlerimin önünde hayal etmeye başladığımı fark ettim. Neden sürekli onu düşünmeye başladım ki, ortada hiçbir şey yokken neden sürekli aklımda o var. Kapının kırılma sesiyle oturduğum yerden fırladığımda karşımda sinirden kızarmış, gece uykusuz kalmış olan Ronan’ı gördüm. Şuan beni burada öldürebilirdi çünkü onu kızdırmak için elimden geleni yapmış, evin kapısından da olmuştum. Ev sahibinin konuşmalarına maruz kalacağımı hatırladığımda sinirle saçlarımı karıştırdığımda o da aynı şeyi yaptı. “Sen ne yaptığını sanıyorsun!” damarıma basmıştı, istemediğim halde evime girmişti, bu kadar rahat olmasının sebebini anlayamıyorum. Sadece gözlerime baktı ve ardından gülümsedi “gelmemi bekliyordun dört gözle” alayla güldüğünde olduğum yerde sinirden kaskatı kesilmiştim. Onu beklediğimi düşünüyor ve bununla dalga geçiyordu, bunun gerçeklik payını düşünmeden bunda alay edilecek ne olduğunu düşünmeye başladım. “Kendinizi çok önemsiyorsunuz beyefendi, güzellik uykumdan sizin yüzünüzden uyandım, kapımı kırdınız, bu ne saygısızlık?” dediğim her şeyde ciddiydim çünkü bu büyük bir saygısızlıktı, benim bu kapıyı yenileyecek param olamadığını bilmeliydi ama o düşünmeden hareket eden bir adamdı, duyduklarından sonra yüzündeki alay da gülümsemeyle birlikte aynı anda kayboldu. “Demek saygısızlık ha!” yeniden gülmeye başladığında benimle cidden dalga geçtiğini düşünmeye başladım, sinirle ona bakarken yavaş adımlara yakınlaştı ve tam karşımda durduğunda gözlerini hiç ayırmadan bana bakıyordu, “gözlerin öyle demiyor ama” yaptığı imayı anlamamazlıktan gelerek başımı olumsuz anlamda salladım ve bende onun gibi gülmeye başladım. “Beni epey ciddiye almışsınız” o da benim yaptığım imayı anlamamış gibi beni taklit ettiğinde daha çok güldüm “ciddiye almamış olsaydınız burada ne işiniz olurdu?” alaycılığı bırakıp gülümsemeye devam ederken bana daha çok yaklaşıyordu ve kalbim ağzımın içinde atmaya başlamıştı. Bir adım geriye attığımda sırtım duvara değdi, olduğum yerden yok olmak istedim ama özel güçlerim maalesef ki yok eğer olsaydı tam şuan burada görünmez olmak ve kaçmak isterdim. Burunlarımız birbirine değdiğinde başımı ondan kaçırıp diğer tarafa döndürdüm bundan rahatsız olmuşçasına bir adım geriye gittiğinde gözlerimi ondan kaçırmaya çalışıyordum ama bu imkânsızdı çünkü onun bu perişan halini görmek, aklıma kazımak istiyordum. “Benden rahatsız mı oluyorsun?” tüm ciddiyeti üzerindeydi ve bunun cevabını çok merak ediyordu. Bense ne cevap vermem gerektiğini düşünerek gözlerinin içine bakıyordum eğer ona rahatsız olduğumu söylersem benden tamamen uzaklaşacak ve bir daha karşıma bile çıkmayacaktı buna emindim çünkü o beni rahatsız etmekten korkuyordu. Bir adım ona yakınlaştığımda yeniden burunlarımız birbirine sürttü, biraz daha yakınlaştım “senden rahatsız olmuyorum” dediğimde gözlerinin içinin ışıldadığını gördüm, dudaklarım dudaklarına sürtüyordu. Kokusunu içime çektiğimde gerçekten de ondan çok hoşlandığımı fark ettim, elim istemsizce yanağına çıktığında sakallarını okşadı parmaklarım ve ardından yeniden gözlerine daldı gözlerim. Ona düştüğümü ve kapıldığımı hissettim. Onunla düştüğüm yerden kalkabileceğimi ve güzel bir geleceğe ilk adımı atacağımı düşünmeye başladım. Onun gibi biriyle ben, nasıl bir ikili olurduk düşünemiyorum ama o benim kalbimi yeniden attırıp hayata tutunmam için güzel bir sebep olmuştu ve ben kendimi ondan korumak, eski hayatıma devam etmek için geç kalmıştım, çoktan onu kalbimde bir yere yerleştirmiştim ve o yerden onu nasıl koparıp atacağımı bilmiyordum. Dudakları dudaklarımı içine aldığında gözlerimi açıp ona baktım, o da bana bakıyordu. Öpüşü nazikti, olabildiğince beni rahatsız etmeden öpmek istiyordu, aynı zamanda doyumsuzdu ama hırslanmıyordu, bana en güzel duyguları hissettirmeye çalışıyordu, tek bir öpücükle olur mu deme oluyor. Onun tek bir öpücüğüyle ben kendimi onun prensesi, değer verdiği kişi olarak hissediyorum, hep değerli ve hep mutluymuşum gibi bir his kaplıyor içimi, sonra dudakları dudaklarımdan kopup gidiyor işte o zaman yeniden o bataklığa çöküyorum. Koltuğa oturduktan sonra yanına oturmam için eliyle gel dediğinde kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum, kalbim onu gördüğünde hiç atmadığı kadar atıyor, heyecanlanmadığı kadar heyecan kaplıyordu. Yanına oturduğumda bana dönük bir şekilde durdu bende aynısını yaptım, ardından bacağımda duran elimi iki avcunun içine aldı, gözleri yeniden beni buldu. “Seni seviyorum Isadora” gözlerinde acı vardı, heyecan, korku vardı. Şaşkınlıktan dilimi yutmak üzereydim, kalbimi attıran adam beni sevdiğini söylüyordu ve ben salak gibi suratına bakmakla yetiniyordum, ona hoşlandığımı söylemek isterken bundan korktuğumu fark ettim. Hoşlandığımı söylersem umut edecekti, sevgiyi isteyecekti, büyük patronun dedikleri kulağımda küpeydi, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum arada bir yerde kalmıştım ve oradan çıkamıyordum bir yol seçmem gerekiyordu ama o yolu bulamıyordum. “Yanlış bir şey mi dedim?” ciddiyetini takınmıştı ve benden bir cevap bekliyordu, kalbim en çok şuan acıyordu ve artık bu acıya katlanmak istemiyordum. “Bende senden hoşlanıyorum Ronan ama korkuyorum, korkularımı yenmeye çalışıyorum ve bu korkunun içine seni de çekmek istemiyorum.” Elimi elinden çektiğimde gözleri önce ellerine sonra yeniden bana döndüğünde sol elini kalbimin üzerine koydu, kalp atışlarım o an dursun ve bunu fark etmesin istesem de çoktan fark etmişti “kalbin öyle demiyor ama” gülümsedi ve o gülümsediğinde korkularımın arasında bir çiçek yeşerdi. Ben de gülümsedim ardından elimi kalbine koydum “sevgiden fazlası var diyor” dediğimde kahkaha attı. Onun gülüşü bana yaşanacak bir hayat var olduğunu gösteriyordu ve ben o hayatı yaşamak için deli oluyordum. “Bence birbirimize bir şans verebiliriz” dediğinde yakınımdaydı ve nefesini hissedebiliyordum, o şansı hem kendime hem de ona vermek için can atarken bir yandan da korku bedenimi ele geçiriyordu. “Bende istiyorum ama kimsenin bilmesini istemiyorum” dedim ardından ona baktım anlamlandıramadığı bir şey vardı ama bunu bana sormadan dudağıma yapıştı. Onunla bir yola çıkmıştık, ya bir şarkıda o şarkının içindeki aşkı yaşayacaktık, ya da bir ayrılık şarkısı yazacaktık. |
0% |