@1lpapatya
|
🌿 Hafta sonu, dinlenmek için çok iyi bir fırsattı. Bende bu fırsatı değerlendirdim. Okulun olduğu günler yavaş geçse de hafta sonu çok hızlı geçmişti. Yine de Pazartesi gününe enerjik uyanmıştım. Bu enerjik halim gün içinde de devam etti. Ders arasına çıktığımda, fakülte kafesinin dışında oturan Alevi gördüm. Beni gördüğünde kaşları çatıldı. Sanırım, yine mesajlara bakmayı unutmuştum. Yanına gidip karşısındaki sandalyeye oturdum. ''Merhabalar efendim nasılsınız?'' ''İyiyiz efendim siz nasılsınız?'' ''Bende iyiyim. Ne yapıyorsun?'' ''Mesajlara baksaydın görürdün.'' Telefonu elime alıp mesajlara baktım. ''Bende önemli bir şey oldu sandım. Molaya çıktığını haber vermişsin.'' ''Bu gayet önemli bir şey.'' Onaylarcasına kafa salladım. ''Kusura bakma canım kankim. Bir daha olmaz.'' ''Aferin. Affedildin.'' ''Bağışladığınız için teşekkürler efendim.'' Önündeki boş olan plastik bardağı işaret etti. ''Kendine çay al gel. Gelirken bana da alırsın artık.'' ''İstediğin çay olsun. Hemen alıp geliyorum.'' Çay almaya gittiğimde, grup halinde oturan kişiler gözüme hiç yabancı gelmedi. Yüzlerini anımsamıştım. Parayı verip bardakları elime aldığımda, arkası dönük olan çocuk bana döndü. İşte şimdi nereden tanıdığımı anlamıştım. Bu grup, psikoloji kulübünün grubuydu. Bana dönen çocuk ise kendini hoca olarak tanıtan kişiydi. Mert Yavuzoğlu... Göz göze geldiğim an, başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Hızlıca kafeden çıktım ve kendimi Alevin yanına attım. ''Alev, kalk gidiyoruz.'' ''Ne oldu ya nereye gidiyoruz?'' ''İçeride, psikoloji kulübündekiler oturuyor.'' ''Otursunlar kızım ne olacak?'' ''Bize yapılanları unuttun herhalde. Birde o, Mert denen çocukla göz göze geldim.'' ''Biz niye onlardan kaçıyoruz? Görmemiş gibi davran. Otur hadi.'' Etrafıma bakındım. Gelen giden yoktu. Derin bir nefes aldım. Çay bardaklarını masaya koydum ve Alevin karşısındaki sandalyeye oturdum. Çayımızı yudumlayıp sohbet ederken, yanımızdaki sandalyeye Mert oturdu. ''Hellooo kızlar.'' Alevle ikimizde böyle bir şey beklemiyorduk. Anlık şaşkınlıkla cevap verdim. ''Sana buraya oturabileceğini kim söyledi?'' ''Birinin söylemesine gerek mi var?'' Alev araya girdi. ''Kalk şu masadan.'' ''Niye kalkıyormuşum? Tapulu malınız mı?'' Alev masadan kalktı. ''O zaman, biz kalkarız. Hadi Beril gidelim.'' ''Ama daha çayınızı bile içmemişsiniz.'' Tam kalktığım sırada Mert, kolumu tuttu. Hızla kolumu çektim. ''Ne yapıyorsun sen be? Kendini ne sanıyorsun?'' ''Niye tersliyorsun şimdi? Sizin iyiliğinizi istiyorum. Çayınızı bitirmemişsiniz.'' Sinirle cevap verdim. ''Bizim yerimize sen iç. Alışkınsındır belki de. Çaylar tapulu malımız değil sonuçta.'' Verdiğim cevap karşısında, Alevin sırıttığını gördüm. Tam yürüyeceğim sırada, Mert tekrardan kolumu tuttu. ''Kolumu bırak.'' ''Bırakmazsam ne yaparsın?'' ''Ne yapacağımı düşünmek bile istemezsin.'' Dalga geçercesine konuştu. ''Yaa, öyle mi? Çok merak ettim, ne yaparsın mesela?'' Sinirim artmaya başlıyordu. Adeta koluma yapışmıştı ve bırakmıyordu. Alev bağırdı. ''Bıraksana kızın kolunu.'' Karşımızda sırıtıyordu. Dayanamadım ve yarısı dolu olan çay bardağını alıp Mertin üstüne döktüm. Ya da fırlattım mı demeliyim? Hızla ayağa kalkıp üstünü silkeledi. ''Sen ne yaptığını sanıyorsun? Böyle bir şeye cüret edersin?'' Bu sefer sırıtan ben oldum. Arkadan sarışın bir çocuk geldi. ''Hop, ne oluyor burada?'' Alevin gözleri açıldı. ''Ne oldu?'' dercesine kaş göz işareti yaptım ama karşılık vermedi. Çocuğa kilitlenmişti. Mert beni işaret ederek bağırdı. ''Şu manyak üstüme çay fırlattı.'' Etrafımızdaki herkes bize bakıyordu. İşaret parmağımı Merte doğru salladım. ''Sensin manyak. Doğru konuş.'' ''Üstüme çay fırlattın ya. Hala ne konuşuyorsun?'' Sarışın çocuk araya girdi. ''Çay mı fırlattı?'' ''Sor bakalım, neden çay fırlatmışım.'' ''Sormama gerek yok. Bir tahmin yürüteceğim. Yoksa Merti tavlamak mı istedin?'' ''Ne saçmalıyorsun sen ya?'' ''Biz sizin gibi kızları iyi biliriz. Bu hareketlerinizin altında yatan anlamı, daha da iyi biliriz.'' Gaza gelmiş bir şekilde Alevin bardağını aldım. Onun bardağının içindeki çayı da, sarışın çocuğun üstüne döktüm. Geri sıçradı. Çay çok sıcak değildi ama hala sıcaklığını koruyordu. ''Ay çok pardon. Şimdi de seni mi tavlamaya çalıştım yoksa?'' Sarışın çocuk üzerime doğru yürüdü. ''Bak kızım, bu numaralar bize sökmez. Yürek mi yedin sen?'' Alev, sarışın çocuğu itti. ''Sen kimsin de benim arkadaşımın üzerine yürüyorsun?'' Sarışın çocuk tam cevap verecekti ki kafede çalışan abi aramıza girdi. ''Ne oluyor gençler? Kendinize gelin. Herkes sizi izliyor.'' Gerçekten öyleydi. İçerideki kişiler bile kafenin camından bize bakıyordu. Sinirli bir şekilde yürümeye başladım. Alevde peşimden geliyordu. ''İnanamıyorum ya. Sarışın çocuk kibar biri değil miymiş?'' ''Kızım bak zaten sinirliyim. Hala sarışın çocuk diyorsun.'' ''Çay alırken gördüm dediğim çocuk bu.'' Olduğum yerde durup Aleve döndüm. ''Ne?'' ''Evet. Kızların hayranlıkla baktığı çocuk buydu.'' ''Tip olsa ne yazar? Karakteri oturmamış ki.'' ''Bundan sonra sarışınları sevmeyeceğim.'' ''Bence de sevme. Hatta biz direkt erkeklerden uzak duralım. Mert denen çocuğun ukalalığına baksana. Sinir krizi geçireceğim ya.'' Aynı anda, ikimizin de telefonuna mesaj geldi. Açıp baktığımda, tiyatro kulübü için grup kurulduğunu gördüm. Alev, gelen mesajı sesli bir şekilde okudu. ''Yarın, saat 14.00'te tanışma toplantısı olacak. Hepinizi bekliyoruz.'' Öbür mesajda da konum atmışlardı. Tiyatroya her zaman ilgim vardı. Daha önceden, birkaç kere tiyatro gösterisine çıkmıştım. Bu yüzden ilk kayıt olduğum kulüp, tiyatro kulübü oldu. ''Allahım sonunda güzel bir şey olacak. Aşırı mutluyum şu anda.'' ''Ben bile sevindim. Az önce olanlardan sonra ilaç gibi geldi.'' Aklıma gelen düşünceyle lafı değiştirdim. ''Alev, ben Cuma günü dua etmiştim hatırlıyor musun?'' ''Ne duası?'' ''Sarışın çocuk senin karşına çıksın diye dua etmiştim.'' ''OHA! Doğru lan. Duanın kabul olma hızı şaka mı?'' ''Gerçekten inanamıyorum. Keşke başka bir şey isteseymişim.'' ''Keşke...'' 🌿 Dün başka bir şey olmadı. Üniversitenin bahçesinde yürüyüp bol bol sohbet ettik. Daha sonra derslerimize gittik. Çıkışta da biraz gezdik. Bugün sadece 2 dersim vardı ve ikiside sabahtı. Alevin bugün dersi yoktu. Dersi olmasa bile üniversiteye gelecekti çünkü saat 14.00'te, tiyatro kulübünün tanışma toplantısına gidecektik. Derslerim bittikten sonra yemekhaneye gittim. Alev de geldi ve birlikte yemek yedik. Daha sonra, tanışma kulübünün olduğu fakülteye gittik. Oradaki insanlarla tanıştık ve sohbet ettik. Tiyatro kulübünü yöneten kişiler, sorularımızı cevapladı. Çok güzel vakit geçirdik. Kapıdan içeri giren kişilerle birlikte herkes sırıttı ve aralarında fısıldaşmaya başladılar. O tarafa dönüp baktığımda, Merti ve sarışın çocuğu gördüm. Gördüğüm gibi Alevle göz göze geldik. Şakaydı değil mi? Bu kadar olamazdı. En istediğim şey mahvolamazdı değil mi? Hızla kafamı öne eğdim. O tarafa bakmamaya çalışıyordum. ''Tiyatro kulübüne katılmanız bizi çok mutlu etti. İyi ki geldiniz.'' ''Teşekkür ederiz.'' Yanımızda oturan kişi konuştu. Onun konuşmasıyla beraber, kafamı daha çok öne eğdim. ''Geçen sene neden katılmadınız?'' Sarışın çocuk cevap verdi. ''Geçen sene, tiyatro kulübüne katılmak aklımıza bile gelmemişti. Bu sene, birden katılmak istedik.'' Hay sizin katılmak istemenize... Oda bizi buldu yani öyle mi? Mert ve sarışın çocuğa soru soranlar oldu. Birçok kişi, kendini tanıtmayı denedi. Bu çocukların özelliği neydi? Onlar bizi görmeden bir an önce buradan kurtulmak istiyordum. Dikkat çekmemek için Alevle mesajlaşmaya başladık. Fısıldaşsak bile dikkat çekeriz diye düşündük. Ama anladığım kadarıyla telefondan mesajlaşmamız daha çok dikkat çekmişti. Sarışın çocuk konuştu. ''Hepimiz tanışmaya, kaynaşmaya çalışıyoruz.Siz neden katılmıyorsunuz?'' Hafifçe baktım. Bize doğru bakıyorlardı. Kafamı kaldırmamalıydım. Herkes bize dönmüştü. Yakalanmamız an meselesiydi. Mert araya girdi. ''Bizi pek sevmediler sanırım.'' Tiyatro kulübünü yöneten kişilerden biri konuştu. ''Bu üniversitede ne kadar sevildiğinizi biliyoruz. Sevmemeleri mümkün değil.'' Sarışın çocuk konuştu. ''Yüzlerini de göremiyoruz ki. Birazcık kafanızı mı kaldırsanız?'' Herkes iyice bize odaklanmıştı. Böyle kalmaya devam edersek daha çok rezil oluruz diye düşündüm. Yavaşça kafamı kaldırdım. Kafamı kaldırmamla birlikte, ikisinin de gözü açıldı. Sadece bakıyor, konuşmuyorlardı. Alevi dürttüm ve oda kafasını kaldırdı. Salonda sessizlik hakimdi. Sessizlikten sıkılmış olan biri, yeni bir konu açtı. Böylece insanlar bize bakmayı kesti. Mert ve sarışın çocuk, arada sırada bize bakıyordu. Tanışma toplantısı bittiğinde, hızla salondan çıkmaya çalıştık. Ama mümkün olmadı çünkü Mert seslendi. ''Kızlar, siz ikiniz... Rica etsem bakabilir misiniz?'' Alevle birlikte dönüp baktık. Mert, sarışın çocukla beraber yanımıza geldi. ''Bu kadar tesadüf fazla değil mi sizce de?'' ''Bence bu tesadüf falan değil. Siz, resmen bizi takip ediyorsunuz.'' Mert güldü ve cevap verdi. ''Biz, neden sizi takip edelim?'' ''Sizi dinlemek istemiyoruz. Değil mi Alev?'' ''Aynen öyle. Ne haliniz varsa görün.'' Arkamızı dönüp salondan çıktığımızda, kıkırdadıklarını duydum. ''İnanamıyorum ya. Bu kadarı da fazla. Tiyatro hayalim suya düştü.'' ''Saçmalama Beril. Neden hayalin suya düşsün? Onlardan kaçmamız için bir sebep mi var?'' ''Mutlu olmadıktan sonra gelsem ne olur?'' Alev, omuzlarımdan tuttu. ''Onlar burada diye neden mutlu olmayalım? Lütfen böyle düşünme. Hadi diyelim ki tiyatroyu bıraktık. Baksana başka yerlerde de karşımıza çıkıyolar.'' ''Oda doğru. Koskoca üniversitede onların karşımıza çıkması şaka mı ya?'' ''Umursamayacağız. Yolumuza devam edeceğiz.'' ''Nasıl yapacağız ablacığım onu?'' ''Onlardan kaçmayacağız. Onlar bizden kaçacak.''
BÖLÜM SONU |
0% |