
Çarşamba
Mert beni eve bıraktığında annemlerle selamlaşıp direkt odama girdim. Canım ne yemek istiyor ne de konuşmak istiyordu. Sohbet gruplarındaki mesajların hiçbirine de bakmadım ve öylece uyuyakalmışım. Bu sabahta erken uyanmadım çünkü dersim öğlendi.
''Kızım kalksana hadi, saat 10 oldu.''
''5 dakika daha.''
''Geldiğinden beri uyuyor musun sen bu ne uykuculuk? Kalk hadi.'' Gözlerimi zorla açmaya çalışarak yerimden doğruldum. Makyajımı bile silmemiştim. Galiba buhrana girmiştim.
''Kahvaltı hazır. Anca yersin okuluna gidersin.''
''Tamam anne. Geleceğim birazdan.'' Annem odadan çıktı ve kapıyı da kapattı. Yataktan kalkıp kapanmış olan telefonumu şarja taktım ve elimi yüzümü yıkamaya gittim.
🌿
Babam işe gittiği için annem ve kardeşimle birlikte kahvaltı yaptık. Kahvaltım bittikten sonra masadan kalktığımda annem konuştu.
''Kızım iyi misin sen? Yüzünden düşen bin parça. Ağzını bıçak açmıyor. Bir şey mi oldu?''
''İyiyim anne. Sadece, biraz yorgunum.''
''Bugün okula gitme o zaman.''
''Yok gitmem lazım. Çıkaracağımız oyun için provalarımız var.''
''Tamam ama dikkat et kendine. Bugünlerde üstüne fazla yükleniyorsun.'' Yanına gidip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Kız kardeşime de sarılıp öptükten sonra odama gittim ve hazırlanmaya başladım. Önce kıyafetlerimi değiştirdim sonra da makyaj yaptım. En son olarak da saçımı yaptım. Her kızın tartıştığı bu sıralama benim için böyleydi dostlar. Telefonumu açmayı unuttuğum için hemen açmaya gittim. Alevden 6 arama ve 42 mesaj vardı.
Alev: Kızım neredesin sen ya?
Alev: İyi misin
Alev: Bak evine geleceğim şimdi
Alev: Hayır hiç haber de vermiyorsun
Alev: Küsücem sana artık
Alev: Anneni aradım
Alev: Uyuyormuşsun iyi bari
Alev: Günaydııın
Alev: Uyanmadın mı kız hala
Alev: Aaaa internetin kapalı
Alev: Telefonunda kapalı
Alev: Kesin şarja takmadın
gibi birçok mesaj gelmişti. Hemen Alevi aradım. İlk çalışta açtı.
''Günaydın hanımefendi. Sonunda aklına gelebildim bakıyorum.''
''Günaydın. Hiç aklımdan çıkmıyorsun ki gelesin.''
''Bu iltifatı başka zaman et. Ne yapıyorsun iyi misin?''
''Hazırlandım, çıkacağım şimdi. Hiç iyi değilim.''
''Sesinden anlaşılıyor zaten. Okuldayım bende molaya girdik.''
''Geldiğimde görüşebilirsek görüşürüz o zaman.''
''Kızım o nasıl laf görüşürüz tabii ki. Dün hakkında da birazcık konuşuruz.''
''Tamam konuşuruz. Belki konuşmak iyi gelir.''
''Mertle neler oldu çok merak ediyorum. Bu kadar moralini bozduğuna göre çok kavga ettiniz. Aa iyi insan da lafın üstüne gelirmiş diyeceğim ama ne iyi ya.''
''Ne oldu?''
''Mertle Ekin, kahve almaya geldiler okulun kafesine.''
''Allah'ım lütfen bir daha karşılaşmayayım.''
''Eyvah, Ekin beni gördü.''
''Gerizaklılar.''
''OHA!''
''Ne oluyor?'' Telefonu kapatmadı ama seste vermiyordu.
''Alev konuşsana.''
''Kızım göz devirdi ve kafasını çevirdi. Salağa bak sen.''
''Bunların hepsi aynı. Hayır erkek değiller mi, ne beklersin ki.''
''Ay bak çok sinirlendim ya. Dün beni eve bırakan o değildi sanki.''
''Ne? Hani bırakmam demişti.''
''Peşimden gelmiş. Bırakmak istedi bende kabul ettim.'' Kapıdan çıktım ve bir yandan ayakkabımı giyerken bir yandan Alevle konuşmaya devam ettim.
''Ee şimdi niye böyle yaptı.''
''Mertte gördü beni şimdi. Kafasıyla selam işareti verdi uzaktan.''
''Ne? Kızım sen ne yaptın?''
''Gülümsedim Beril. Başka ne yapabilirim?''
''Bizden uzak dursunlar. Gerekirse gülümseme.''
''Sen bir sakin olsana.''
''Okulda benim hakkımda konuşuyorlar mı?''
''Arkadaş grupları arasında konuşuyor ama fotoğraflar internetten tamamen silinmiş.'' Duraksadım.
''Ya, Mert sildirdi demek ki.''
''Mert'i görünce konuşmuyorlar bile. Hem, sanki Mertte bugün biraz durgun.''
''Durgun mu?''
''Kızım sürekli soru sorup durma ya. Gel hadi, şu olayların kritiğini yapalım bir.''
''Tamam, geliyorum.''
🌿
Okula geldikten sonra bazılarının bana bakıp aralarında fısıldaştıklarını duydum. Çok rahatsız edici bir histi ama Mert'in söyledikleri aklıma geldi. Onların konuşması, benim ben olduğumun gerçeğini değiştirmiyordu ve değersizleştirmezdi. Dersin başlamasına 10 dakika olduğu için oyalanmadan amfiye gittim. Bu arada söyledim mi bilmiyorum ama ben İngilizce işletme öğrencisiyim dostlar. Alev de İngilizce uluslararası ilişkiler bölümünde öğrenci. Bu detaydan sonra devam edecek olursak, dersimi güzelce dinlemeye çalıştım. Amfide bazı bakışlara maruz kalmıştım ve kalmaya devam ediyordum. Ders bitene kadar böyle sürdü. 2 saatlik dersin ardından, saat 15.15 gibi dersimiz bitti. Çıktığım gibi Alevi aradım ve gitmemiş olması için dua ederken telefonu açtı.
''Alev, ne olur gitmediğini söyle.''
''Yok, dersim 3'te bitti bende seni bekliyordum. Hadi yemek yemeye gidelim.''
''Tamam, hemen geliyorum. Okulun kapısında bekle.''
''Tamamdır.'' Hızla fakültemden çıktım ve kapıya doğru yürürken çardakta oturan Mert'i gördüm. Yanında da 2 kız vardı. O beni görmesin diye daha hızlı yürüdüm ve Alevle buluştuk. Birbirimize sıkıca sarıldık.
''Hoş geldin. Kızım kurt gibi acıktım ya.''
''Ben hiç açlık hissetmiyorum.''
''Yemek yedikten sonra da kahve içmeye gidelim. Uyar mı sana?''
''Uyar. 17.30'da tiyatro provalarına gideceğim daha 2 saat var.''
''Harika. Hadi gidelim.'' Birlikte okulun dışındaki pideciye gittik. Yemeğimizi yerken neredeyse hiç konuşmadık. Daha sonra bir kafeye kahve içmeye gittik.
''Evet, hadi bakalım. Neler oldu anlat.''
''Önce sen anlat. Ekinle neler yaptınız?''
''Aslında hiçbir şey yapmadık. Beni eve bıraktı. Yine de anlatayım.'' Tüm detaylarıyla olanları anlattı.
''Sana güzelsin dedi yani. Vay be.''
''Güzelsin dese ne yazar, sabah kafasını çevirdi.''
''En azından arabada kavga etmemişsiniz. Kızım baksana çocuk seni evine bırakmak istemiş. İnanamıyorum ya.''
''Off niye böyle oldu ya.''
''Sen, ilk gördüğün andan beri ona karşı bir şeyler hissediyorsun bence.''
''Belki de hislerim ona karşı değildir de, tip kriterime uyduğu için kurduğum hayalleredir.''
''Bak bu çok doğru. Hep öyle olmaz mı zaten?''
''Neyse ya aman, bizimki böyle. Çokta bir şey yok yani. Sizin ne oldu?'' Derin bir nefes aldım ve her şeyi baştan sona anlatmaya başladım.
''Kızım siz sohbet etmemişsiniz ki tüm gün kavga etmişsiniz. Ne demek sınıfa eğitmen geldi? Ne derdiniz var birbirinizle o kadar.''
''Ne bileyim ya. Resmen beni oyuncak olarak kullandı.''
''Mert'i de övsem mi sövsem mi bilemedim. Sen ağlarken seni teselli etmesi çok hoş bir şey. Gün boyu kavga etmişsiniz ama sonu güzel bitmiş.''
''Aslında bir şey daha var. Bir daha karşılaşmamak dileğiyle dedim.''
''Ne? Çocuk zaten hüzünlenmiş birde öyle mi dedin?''
''Ya hüzünlenip hüzünlenmemesi kimin umurunda. Az önce de gördüm yanında 2 kız vardı. Bir daha onunla muhatap bile olmak istemiyorum Alev. Etrafımda olmasını istemediğim türden bir çocuk.''
''Dün sadece seni üzdü mü?''
''Evet. Yani, hayır aslında.'' Eğlenceli olduğunu sandığım kısımları da anlattım ve ben anlatırken Alev hep kıkırdadı.
''Kızım nasıl bir gün geçirmişsin böyle. Keşke seni arayıp söylemeseydim. Tüm moralin çöp olmuş.''
''Zaten kavga etmiştik. Daha ne olabilirdi ki?''
''Bunlar kendilerini ne sanıyor ya. İkisi de hava balonu gibi bir şey. İstedikleri zaman kırıp istedikleri zaman onarabileceklerini düşünüyorlar. Yok, haklısın. Böyle insanların etrafımızda olmasına gerek yok. Bence onlar da istemiyor zaten çünkü çocuk bana göz devirdi.''
''Aman, devirirse devirsin. İkisi de kendilerini oyunda sanan ve hep kazanmak için çabalayan iki insan gibiler. Gibisi fazla, direkt öyleler.''
''Doğru. Tek dertleri bizden intikam almaktı. Nefret ediyorum ikisinden de.''
''Bir günlük imtihanımızdı ve belki de bir daha hiç konuşmayacağız.''
''Böyle düşününce rahatladım.'' Kahvemden son yudumumu da aldıktan sonra konuştum.
''Amfide herkesin gözü benim üstümde. Kendimi çok mutsuz hissediyorum.''
''Öyle hissettiğinde Mert'in söylediklerini hatırla.''
''Hatırlıyorum. Hatırlamasam daha kötü hissederim. Bugüne kadar hep romantik komedi filmlerine, okuduğum romantik kitaplara inandım ben. Sevgilim olmayan biriyle sevgili olarak anılmak benim için iğrenç bir şey. Her zaman doğru kişinin er yada geç karşıma çıkacağını düşünüyordum. Dünkü el ele fotoğrafımızdan sonra kim benimle konuşur ki?''
''Saçmalama Beril, bir kendine gel ya. Herkes çorap değiştirir gibi sevgili değiştirir oldu bu devirde. Senin yalandan olan bir şeyin kimin umurunda olsun. Kendimizle gurur duymamız gerekirken nasıl olurda böyle düşünürsün? Hem ilerideki beyaz atlı prensinin bu okuldan olacağını sana söyleyen kim? Hiç beklemediğin bir anda karşına çıkabilir.''
''Hiç inancım kalmadı.''
''Sen iyice bir silkelen canım. Birazdan oyunun için provaya gideceksin ama şu haline bak.''
''Doğru dedin. Umarım provayı etkilemez. Hoca bir anda başrolü değiştiriverir, birde onu kaldıramam.''
''O zaman, kendine geliyorsun ve güçlü bir şekilde oraya gidiyorsun. Zaten en yakın arkadaşlarının çoğu tiyatro kulübünde değil mi, onlarla vakit geçirmek hepsini unutturur.''
''Doğru. Çok teşekkür ederim Alev ya. İyi ki varsın.''
''Sende iyi ki varsın canım benim. Hadi kalkalım artık. Sen anca yetişirsin bende eve gideceğim. Annem market alışverişini yapmamı istemiş.'' Sarıldım.
''Çok dikkat et kendine. Çok seviyorum seni.''
''Bende seni seviyoruum.'' Yanağımdan öptü ve ayrıldık.
🌿
Tiyatro provalarımızın olduğu salona geldim. Hayat Tıkırında adlı bir tiyatro oyunu çıkarıyorduk ve kurgusu bana aitti. Kulübe başladığımız ilk zamanlarda başımızda tabii ki de eğitmen yoktu ama çıkaracağımız bu oyun, okulda ve bazı belediyelerde sergilenecekti. Bu yüzden de her şeyin daha iyi olması için bir eğitmenle birlikte çalışıyorduk.
''Hoş geldin Beril.''
''Hoş buldum hocam.''
''Herkes tamam o zaman.''
''Aa en son ben mi geldim? Tamda saatinde geldim aslında.''
''Okul dışında prova yapmayanlar daha erken gelmişler. Geç istersen sende.'' Çok fazla metne sahip olduğum için okul dışında partnerimle birlikte provalarımızı yapıyorduk. Sahi, partnerim neredeydi?
''Hocam, Erenle konuştunuz mu?''
''Dün akşam bacağı kırılmış. Artık gösteride yer alamayacak.'' Hoca çok sakin bir şekilde cevap vermişti.
''Ne? Ben ne yapacağım hocam? Gösteriye çok az kaldı, kim bu kadar çabuk ezberleyecek? Daha doğrusu, kimi bulacağız?''
''Yeni partnerin birazdan gelecek. Hiç merak etmene gerek yok çünkü kendisi zehir gibi.'' Koltuklardan birine oturdum. Yeni gelecek olan partnerim kötü olursa her şey çok kötü olurdu. Oyunda, bir erkek için çabalayan ama aslında zamana bıraktığında her şeyin düzene girdiği kadın rolündeydim. Çok güzel bir romantik ve gerçek hayatı yansıtan bir tiyatroydu bizimki. Tabii çok güzel olmaya devam ederse...
Elimdeki repliklere odaklanmışken hocanın sesiyle kafamı kaldırdım.
''Bizde seni bekliyorduk Mert. Hoş geldin.'' Göz göze geldiğim bu kişi. Hayır, hayır. Bir filmde değildik, böyle bir şey mümkün olamazdı. Oda beni gördüğüne şaşırdı.
''Hoş buldum.'' Hoca Mert'in yanına gitti ve elini, Mert'in omzuna koydu.
''Fatih rolünü canlandıracak kişi Mert. Bir çoğunuz zaten tanıyorsunuz. Ondan iyisini bulamazdık.''
''Sağ olun hocam.''
''Partnerinin adı da Beril. Birlikte bol bol prova yaparsınız. Beril zaten her şeyi ezberlemiş ve her şeye hakim. Ortaya çok güzel bir iş çıkaracaksınız, size güveniyorum. Bugünlük provaları izlemen ve metinleri okuyarak provaya katılman yeterli. En kısa zamanda ezberlemen lazım çünkü gösteriye çok az kaldı.''
''Tamamdır hocam.''
''Beril, sen yardımcı olursun dimi?'' Cevap vermek yerine koltuğu işaret ettim ve onu beklemeden geçtim. Oda peşimden geldi ve yan yana oturduk.
''Merhaba.''
''Merhaba.'' Yüzüne bakmadan cevap veriyordum.
''Nasılsın?''
''İyi, sen?''
''Kötüyüm.''
''Neden?''
''Seninle partner olmayı beklemiyordum.'' Ukalaya bakın siz, benim oyunumda benimle partner olmak istemiyormuş.
''Pardon? Bu oyunu ben yazdım yalnız. Asıl senin gibi biri oyunumda oynayacağı için ben kötüyüm.''
''Benden iyisini bulamazdın ve gösteri çıkmazdı. Tüm emeklerin boşa giderdi. Bana teşekkür etmen lazım.''
''Ne teşekkürü ya? Tüm emeklerim boşa gitmese de tüm heveslerim boşa gidiyor şu an.''
''Heveslerinin boşa gidip gitmeyeceğine karar vermemiz için bana metinleri verir misin?''
''Elimde fazladan yok. Telefonumda fotoğrafları vardır, bir bakayım.''
''Telefondan nasıl ezberleyeceğim?''
''O ne demek ya?''
''Elimde olması lazım.''
''Gider çıkarttırırsın. Onu da mı ben söyleyeyim?'' Mert'in telefonuna mesaj atacaktım ama numarayı kaydetmediğimi gördüm. Sizce onun gözünden kaçar mı, asla.
''Beni kaydetmedin mi? Yazıklar olsun.''
''Bir daha karşılaşmamak dileğiyle dedikten sonraki gün böyle bir şey nasıl mümkün olabilir Allah'ım.'' Numarasını dengesiz adıyla kaydettim ve fotoğrafları attım.
''Şimdi provaları da iyice izle. Madem ezberin kuvvetli, seni çok zorlamaz.'' Kıkırdadı.
''Kızım, sen bas baya bana aşıksın.''
''Ne diyorsun sen be.''
''Oyunda diyorum, peşimde koşturuyorsun.'' Sabır dilercesine nefes aldım.
''Adı üstünde, oyun. Kendi kendine eğlenmek yerine ezberlemeye çalış. Gerçekte olmayacak hayallere kapılma.''
''Korkma, senin peşimden koşmanı ben istemem zaten. Öyle bir belaya bulaşmamam lazım.''
''Aman, istemediğin için sağ ol.''
''Ne demek.'' Kollarımı göğsümde birleştirdim. Hoca, sahnedekilere seslendi.
''Evet, aranızdaki çalışmaları bitirin artık. Genel oyun provasına başlayalım. Beril, Mert ve ilk sahnenin diğer oyuncuları, sahneye alalım sizi.'' Mert günlük hayatta egolu biri olduğu için bu role çok çabuk hakim olabilirdi çünkü Fatih karakteri çok egoluydu. Fatih ve Eylül tesadüfen karşılaşmalara sahipti. Eylülde en sonunda ''Bu kadar karşılaşma tesadüf olamaz ya.'' diye düşünüp arkadaşlarının da shiplemesi yüzünden Fatihten hoşlanmaya başlıyordu. Ama Fatih'in amacı farklıydı. Daha önceki kız arkadaşından ayrıldığı için Eylülü yara bandı olarak kullanmak istiyordu. Eylül, çok çabaladığı bu aşktan yıldığında başka şehre gidiyordu. Fatih'in aklı yerine geldiğinde her şeye çok geç kalmıştı. Eylül 1 yıl sonra geldiğinde bu sefer aşk farklı bir şekilde başlıyordu. Bu aşk için çabalayan Eylül değil, artık Fatihti. Oyunun adının ''Hayatın Tıkırında.'' olmasının da sebebi vardı. Hayatta bazı şeyleri oluruna bıraktığımızda, hayat sanki tıkır tıkır işleyişini daha iyi hale getiriyordu. Daha iyi hale gelen bu hayatta tam tıkırında oluyordu.
Eylül ve arkadaşları olarak ilk sahneleri canlandırdık. Daha sonra Fatih ve arkadaşları da aynı şekilde devam ettirdi. Mert, replikleri telefondan ilk defa okumasına rağmen gerçekçi bir şekilde yapıyordu. Sadece okumak yerine direkt o hale bürünmesi, bu işi yapabileceğini kanıtlıyordu. Oyunda geçen karşılaşma anlarında gerçek gibi sırıtmaya çalışıyordum ama karşımda Mert olduğu için bir yanım buruk bir şekilde oynuyordum. İşte şimdi Eylül'ün aşkını anladığı ve 4 kız arkadaşıyla otururken konuştuğu sahneye gelmiştik.
''Bu kadar karşılaşmamız tesadüf olamaz. Her karşılaştığımız yeni günde ona karşı bir şeyler hissetmeye başladım.''
''Aslında biz en başından beri söylüyoruz ama dinleyen kim.''
''Fatih'in etrafında çok kız var. Beni o kadar umursayacağını düşünmediğim için sizi dinlemedim.''
''Hayır kızım. Seni umursamayan insan işlerine yardım etmek ister mi?''
''Tabii. Herkesin içinde sana sandalye bile çekti.''
''Bunları konuşmak kolay ama ben şimdi ne yapacağım?''
''Seviyorsan git konuş bence.''
''Bence sana aşık olması için sinyaller çak.''
''Sen onları dinleme. Katı davranırsan çocuk sana kör kütük aşık olur.''
''Bence arkadaş gibi davran. Erkekler eninde sonunda arkadaşlarına aşık olur.''
''Bu ne ya? Dördünüzde farklı fikir verdiniz.'' Dördü tekrardan konuşmaya başladığında, Eylül ayağa kalkıyor.
''Ben, taktik falan uygulamak istemiyorum. İçimden ne geliyorsa onu yapacağım.''
''Helal kız sana.''
''Yürü be.''
Oyunun devamında Eylül, Fatihin bulunduğu ortamlara bu sefer kendi isteğiyle gidiyor ve sürekli karşılaşmaya devam ediyorlar. Sosyal medya üzerinden sorular soruyor ve Fatih hemen yardımcı oluyor. Fatih ona asla arkadaşça davranmıyor ama hoşlanıyormuş gibi de davranmıyor. Bu belirsizlikten sıkılan Eylül, bir gün Fatihle baş başa buluşmak istiyor. Tabii normal buluşma değil, ders çalışma bahanesiyle kütüphaneye gitmek istiyorlar. Fatih kafeye gitmeyi tercih etse de Eylül, stres olmamak için kütüphaneye getiriyor. Fatih çok istekli olmadığı ve vakit geçirmek istediği için kütüphaneye geç gidiyorlar ve tabii ki yer bulamıyorlar. Kütüphanenin bahçesinde otururken Fatih, Eylül'ün onunla sohbet etmeye çalıştığını anlayınca ders çalışmıyorlar ve sohbet ediyorlar. Fakat Eylül bu buluşmadan ayrıldığında fark ediyor ki Fatih, asla bugüne kadar tanıdığı biri gibi davranmadı ve Eylül'e çok fazla havalanmıştı. Eylül kötü geçen buluşmaya rağmen kafası çok karışıyor ama bu işin peşini bırakmıyor. Fatih eğlenmek istediği için Eylüle yeşil ışık yakmaya başlıyor ve Eylülü her fırsatta kullanıyor. Eylül, Fatihe tam yaklaştığını sandığı sırada, Fatih'i eski sevgilisiyle görüyor ve eski sevgilisi gittikten sonra konuşmaya gidiyor.
''İnanamıyorum sana ya. Bunu da mı yapacaktın?''
''Ne yapmışım?''
''Bunca zamandır boşuna mı konuştuk.''
''O da ne demek? Sen konuşmalarımızı ne sandın ki kanka?''
''Kanka mı?'' Fatih, Eylül'ün omzunu sıvazlıyor.
''Sen, bizi çok yanlış anlamışsın.''
''İnanamıyorum sana. Ettiğin iltifatlar, her fırsatta benimle konuşmaya çalışmalar... Bunların hepsi sahte miydi?''
''Arkadaşlar arasında olur böyle şeyler. Böyle anlayacağını bilsem seninle konuşmazdım.'' Hayal kırıklığına uğrayan Eylül daha fazla konuşmasının anlamsız olduğunu düşünüyor ve bir seneliğine anneannesinin yanına, başka şehre gidiyor. İlk perde böyle bitiyor.
''Ellerinize sağlık gençler. Hepiniz çok güzel oynadınız. Mert, sana da bravo. Fatih karakterini gerçek gibi yansıttın. Beril, son sahnede gözlerinin dolması... Her şey harikaydı.'' Hocamızdan güzel bir alkış aldıktan sonra eşyalarımızı alıp salondan çıktık. İster istemez hata yapanlar olmuştu. Hata yapanlar olmasa bile hocamızın düzelttiği bazı kısımlar vardı ve bir sahneyi 10 kere bile olsa tekrar etmiştik. Araya mola da koyunca 3 saatimiz bir perde provasına gitmişti. Cuma günü 2. perde için prova yapacaktık. Oyundaki arkadaşlarımla muhabbet ederken Mert, bize yetişti.
''Beril, bir dakika konuşabilir miyiz?'' Semih, benden önce cevap verdi.
''Sende bize katılsana. Hep birlikte konuşuyoruz. Beril'i yanımızdan kaçırmak ne demek.'' Herkes, Semih'in söylediklerine güldü.
''Benimle bu kadar konuşmak istediğini öğrendiğim iyi oldu arkadaşım ama Berille özel konuşmam gerekiyor.''
''Siz gidin arkadaşlar. Cuma günü görüşürüz.'' Hepsiyle vedalaştık ve onlar gitti.
''Evet, seni dinliyorum.''
''Çok güzel oynadım değil mi?''
''Kendini övmek için mi beni arkadaşlarımın yanından ayırdın?''
''Oyun sana ait değil mi? Fatih karakterini yapabildim mi diyorum.''
''Cevabını bildiğin soruları sormasan mı canım.''
''Harikaydım yani.'' Yürümeye başladık.
''İyiydi.''
''Çok iyiydim yani.''
''Fatih karakterini gayet güzel yansıttın. Hoca söyledi zaten. Oldu mu?''
''Belki hocanın söylemesi değil de senin söylemeni istiyorumdur. Olamaz mı?''
''Olsun bakalım.''
''Ben yarına kadar bayağı ezber yaparım. Yarın seninle prova yapalım.''
''Herkesin içinde yaparız. Buluşmamıza gerek yok.''
''Erenle yapmıyor muydun?''
''Yapıyordum.''
''Benimle niye yapmıyorsun? Korkma seni yemem. Hem, Ekinle Alevi de çağırırız. Doğru düzgün hiç konuşamadık bile.''
''Konuşmamıza gerek mi varmış.'' Önüme durdu.
''Beril, yapma böyle. Sen değil miydin bana her şeyin oyun olduğunu sanıyorsun diyen. Sana öyle olmadığını kanıtlamak istiyorum. İnsan gibi muhabbet etsek çok mu?''
''Aleve sormam lazım.''
''Sor, ama ondan önce sen cevap ver. Aleve soracağına göre sen okey veriyorsun.''
''Her şeyin altında da anlam ara.''
''Lütfen ya. Dördümüz avm'ye gideriz ve bir kafeye otururuz. Arada muhabbet ederiz, arada da seninle provalara çalışırız. Cuma günkü provadan önce hatalarıma bakarsın.''
''İyi, tamam.'' Tekrardan yürümeye başladık.
''Yes be.''
''Kafanda tekrardan planlar oluşturmuyorsundur inşallah.''
''Ne planı ya? Ben ne zaman plan yapmışım ki.''
''Tabii canım. Kuru iftira. Duyda inanma.''
''Senaryoyu çok güzel yazmışsın bu arada.''
''Teşekkür ederim.''
''Yazarlık desen var. On bir parmak olsa on bir marifet desene.''
''Sen kendinden başkasını över miydin? Ayrıca ne oluyor ya, gerçek Fatih mi var karşımda. Ama ben Eylül gibi sana aşık olmam. Ağzına yumruğu yapıştırırım.''
''Ayıp ettin. Şiddete karşıyız.''
''Doğru dedin.''
''Senide övsek suç övmesek suç. Ne yapsam bilemedim.''
''Bir şey yapmana gerek var mı sence?''
''Çok katısın ya. Niye böylesin sen?''
''Bak Mert, tanışmamız çok tatsız oldu. Devamında gelişen olaylar daha da tatsız oldu. Bu tarz olayları unutup seninle nasıl muhabbet edebilirim ki? Bir insanla samimi olman için baştan sona her şeyin düzgün gitmesi lazım.''
''Ne alakası var? Kafanda böyle kodlamana gerek yok. Sana benimle samimi ol demiyorum ama benimle düşman gibi olmana da gerek yok.''
''Sadece gösteri bitene kadar birbirimizi göreceğiz.''
''Dünde bir daha karşılaşmamak dileğiyle diyordun ama Aziz hoca beni bir aradı ve kader yine bizi bir araya getirdi. Böyle büyük konuşma.'' Okulun kapısına gelmiştik.
''Hadi seni eve bırakayım.''
''Yok sağ ol. Her gün her gün olmaz.''
''Şaka yaptım zaten. Peder Bey bugünlük arabasız git dedi. Tramvay marmaray yapıcam.'' Tramvaya kadar birlikte yürüdük.
''Burada ayrılıyoruz o zaman. Yarın görüşürüz. Kendine çok dikkat et.''
''Sende kendine dikkat et. Çok öptüm.''
''Çok mu öptün?'' Dediğimi fark etmemle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Alevden ayrılırken sürekli çok öptüm dediğim için çocuğa da aynısını demiştim!
''Yani, öyle öpmedim tabi canım. Ağız alışkanlığından.''
''Öyle öpmedin mi? Başka türlü nasıl öpersin ki.''
''İyi akşamlar Mert.'' Arkamı dönüp kaçtım. Rezilliğin dibini sıyırmıştım. Oda benim beklediğim yönün karşı tarafında bekliyordu. El salladı ve yanağına dokundu. Dalga geçmesi için eline koz vermiştim, kahretsin! Ona bakmamaya çalıştım ve sonunda tramvay gelmişti. Tramvaya bindiğim gibi Alevi aradım ve eve gidene kadar tüm olanları anlattım.
''Kızım inanamıyorum ya. Bu kadarı da pes dedirtti. Ama çok öptüm dediğin yer var ya...'' Telefonun karşısında kahkaha atıyordu.
''Gülme Alev, gülme. Çocuğa fena rezil oldum.''
''Yarın dalga geçmez umarım. Geçerse biz onunla daha çok dalga geçeriz.''
''Yarın gidiyoruz yani.''
''Gideriz tabii. Bir değişiklik olur.''
''Sen niye bu kadar isteklisin?''
''İstekli falan değilim. Bırakalım da bazı şeyler anı olarak kalsın. Oyunundaki gibi bazı şeyleri akışına bırakalım.''
''Hayatımızda böyle insanlar olmasın dedikten sonra yarın buluşacak olmamız.'' Karşılıklı bir şekilde gülüşmeye başladık. Sonunda eve geldim ve akşam yemeğimi yedikten sonra odama çekildim. Kulağıma kulaklık takıp olanları düşündüm. Dün olanlara rağmen bugün yaşadıklarımız çok komikti. Bunu söylemem ne kadar şaşırtıcı bilmiyorum ama ben yarını gerçekten merak etmeye başlamıştım dostlar. Bir an önce yarın olmasını iple çekiyordum.
🌿
''Oturuyorlar işte. Nasıl gideceğiz ya?'' Alevle birlikte, AVM'nin kafesinde oturan Mertle Ekini izliyorduk.
''Alev bir sakin ol ya. Hem çocukları daha fazla bekletmeyelim artık. Boş boş bizde bekliyoruz burada.''
''Tamam, gidelim.'' Derin bir nefes alıp kafeye doğru yürüdük. Onlar bizi hala görmemişti. İçeri girdik ve bizi gördükleri anda sırıttılar. Onların böyle sırıtmasını gördüğümde yüzlerine yumruk atmak istiyordum. Mert sandalyesini geri itip ayağa kalktı ve elini bana uzattı.
''Hoş geldiniz.'' Selamlaştık ve Aleve de aynı şekilde yaptı. Ekin ayağa kalkmadığı gibi bizimle selamlaşmamıştı. Umursamayıp karşılarına oturduk. Ekin konuştu
''Garson geldi ama sizi beklediğimiz için siparişleri veremedik. 5 dakikadır sizi bekliyoruz bilmem farkında mısınız?'' Cevap verdim.
''Verseydin siparişini. Bizde daha sonra verirdik. Dakika bir gol bir yani laf sokmak için mi oturdun buraya.'' Mert araya girdi.
''Tamam, sakin olun gençlik.'' Cümlesini bitirdikten sonra garsona ''Bakar mısınız?'' işareti yaptı. Garson geldi ve ne alacağımızı sordu. Ekin adını bile bilmediğimiz bir içecek söyledi ve Mert'e de ''Sende onu al. Güzeldir belki farklılık olsun.'' dedi. Mert ne kadar istemese de Ekin ısrar ettiği için o içecekten istedi. Garson bize sorduğunda Alevle birlikte cevabımız ''Çay'' oldu. Garson gittiği gibi Ekin konuştu.
''Çay mı? Her zaman içtiğimiz şey zaten.'' Yine cevap veren ben oldum.
''Sen her zaman içme o zaman.''
''Arkadaşın bugün dilini yuttu herhalde. Hiç cevap vermiyor bana.'' Hepimizin gözleri Aleve kaydı.
''Senin gibi beyinsiz biriyle konuşmak istemiyorum da ondan.'' Mertle biz onları dinlerken onlar, çoktan didişmeye başlamışlardı bile.
''Vaoov ablamız laf soktu. 1-C sınıfından Alevi tebrik ediyoruz.''
''Ne diyorsun sen ya?''
''Asıl sen ne diyorsun öyle beyinsiz falan?''
''Az bile dedim bence.'' Bu didişmenin devam edeceğini düşündüğüm için araya girdim.
''Buluşalım dedik kavgadan başka bir şey olmuyor. Ne hikmetse bu tartışmaları başlatanda hep Ekin.'' Ekin tam cevap verecekti ki Mert izin vermedi.
''Biraz öyle oldu. Oğlum bir sakin olsana sen.'' Ekin cevap vermek yerine arkasına yaslanıp sesli bir şekilde nefes verdi. Alevle birbirlerine ters ters bakıyorlardı. Bu gergin havayı biraz dağıtmak istedim.
''Sen ne yapıyorsun Mert nasıl gidiyor? Ezberledin mi metinleri?''
''Hepsini ezberledim neredeyse. Karşılıklı diyaloglarımıza birazcık çalışırız.''
''Süper.''
''Oyuna tam olarak ne kadar kaldı?''
''3 hafta kaldı. Final sınavlarından hemen sonra.''
''Sınavlar bitecek sonra gösteri olacak ve okul bitecek öyle mi?''
''Tam olarak öyle.''
''Bir şey soracağım ya. Siz kaçıncı sınıfsınız?''
''Ben 2. sınıfım ama Ekin 3. sınıf. Hukuk okuduğu için hazırlık okumadı.'' Alev bir zamanlar hep hukuk okumayı istiyordu ama daha sonra vazgeçti ve onun yerine %100 burslu İngilizce uluslararası ilişkiler okumak istedi. Hem tipiyle hem de mesleğiyle Alevi etkileyebilecek bir erkek vardı karşısında ama karakteri iyi değildi.
''Siz kaçıncı sınıfsınız?''
''İkimizde birinci sınıfız. Ben İngilizce işletme okuyorum.''
''Bende İngilizce Uluslararası İlişkiler okuyorum.'' Garson geldi ve sipariş ettiğimiz içecekleri masaya koydu. Daha sonra masada sessizlik oluştu. Hiçbir şekilde sohbet etmiyorduk. Birbirimizi tanımaya çalışmıyorduk. Zaten tanışmamıza da gerek yoktu. Bu sessizliği bozan ben oldum.
''Buluşma amacımız kendi aramızda ufak provalar yapmaktı değil mi? Ufaktan başlasak mı Mert?''
''Tabii ki.''
''2. perdeden başlayalım o zaman. Cuma için hazırlık olur.''
''Bende tam olarak bunu düşünmüştüm. Hadi başlayalım.'' 2. perdede Eylül, 1 sene sonra yaz tatilinde ailesinin yanına tekrardan geliyordu. Eylül, Fatihi tamamen unutmuştu. Bir gün karşılaşıyorlardı ve Fatih, bu pişmanlığı telafi etmek istiyordu. 2. perde boyunca Fatih elinden geleni yapıyordu.
''Ben, senden özür dilemek istiyorum.''
''Özür dilemek çok kolaydır senin için.''
''Hayır... Yani, ben değiştim. Her şeyin farklı olması için çabalamaya hazırım.''
''Her şey farklı zaten. Ben farklıyım mesela. Eski Eylül yok senin karşında.'' Bu şekilde süren diyaloglardan sonra Eylül konuşmayı uzatmayıp evine gidiyordu. Eylül nereye gitse bu sefer tesadüfen karşılaşmak isteyen Fatihti ve kendine bile göstermediği değeri Eylüle göstermeye çalışıyordu. Eylül içten içe istese de eninde sonunda üzüleceğini düşündüğü için pas vermiyordu. Zaman ne çabuk geçmişti anlamadım ama biz prova yaparken 2. perdenin sonuna gelmiştik. Diğer oyuncuların diyaloglarını atlayıp sadece ikimiz çalışıyorduk. Ekin ve Alev öylece bizi dinliyorlardı.
''Senin için her şeyi yaptım. Şimdi öylece beni bırakıp gidiyor musun?''
''Sen bizi çok yanlış anlamışsın Fatih.''
''Nasıl yanlış anlamışım? Bunca zamandır boşuna mı konuştuk biz Eylül?'' Devran tersine dönmüştü.
''Sen konuşmalarımızı ne sandın ki kanka?'' Bastıra bastıra ''Kanka'' kelimesini söyledikten sonra Eylül otobüse biniyordu ve zorda olsa geçmişin yüklerini ardında bırakmaya hazırlanıyordu. Adından dolayı oyun mutlu son sanılıyordu ama tam aksine mutlu son değildi. Fatihle Eylül arasında bir şeyler olmuyordu mesela. Ama belki de kimileri için mutlu sondur diye düşündüm. Sonuçta bazen kendini sevmek en büyük mutlu sondur değil mi? Ekin ve Alevin alkışlamasıyla etraftaki insanlar bize döndü. Ekin konuştu.
''Çok iyi yaptınız. Helal olsun valla. Sıkılacağımı düşünmüştüm ama izlemek sardı.'' Mert cevap verdi.
''Sonunun iyi biteceğini düşünmüştüm aslında. Yani metni ilk okumaya başladığımda...''
''İyi değil mi zaten? Eylül kendi hayatına bakıyor.''
''Fatih için kötü sanki.'' Alev araya girdi.
''Fatihe çok iyi oluyor. En başında Eylüle ümit vermeyecekti. Keser döner sap döner gün gelir hesap döner diye boşuna dememişler.'' Ekin cevap verdi.
''Eylülde çocuğun peşinde dönmeseymiş o zaman.''
''O ne demek şimdi ya? Konuşmak istemeyen bir insan bunu söyler. Yani insansa tabii.'' Araya girdim.
''Yok artık. Buradan da kavga çıkartacak bir konu buldunuz ya helal olsun.'' Ekin ayağa kalktı.
''Kalkalım artık ya. Burada durdukça tepem atıyor.'' Mert, bir Aleve bir bana baktı. Alev bakışlarına cevap verdi.
''Sizin işiniz bittiyse kalkalım.'' Cevap verdim.
''Bitti.'' Biz ayaklandığımız sırada Ekin çoktan hesabı ödemeye gitmişti. Mertte onun peşinden gitti. Çantalarımızı alıp kafenin kapısına çıktık.
''Kızım ben bu çocuğa ne yapmış olabilirim ki? Beni eve bırakırken söylediklerine bak birde şimdi yaptıklarına bak. Dün beni gördüğünde göz devirdi şimdi de buluşmayı bozdu.''
''Boş ver ya. Sen hiçbir şey yapmadın. Sorun tamamen onda.''
''İnsan düşünmeden edemiyor tabii. Bu kadar istediğim kritere sahipken nasıl olur da içinden böyle bir şey çıkar ya.''
''Demek ki her şey dış görünüş değilmiş. Sıkma canını.'' Mert ve Ekin geldi. Mert konuştu.
''Kim sıkıyormuş canını? Bir sorun mu var Alev?'' Alev cevap vermek yerine Ekine kitlendi. Yeniden aynı tartışmaların olmasını istemediğim için konuştum.
''Gayet güzel bir çalışma oldu. Bu kadar şeyi bir gecede ezberlediğin içinde tebrik ederim.''
''Teşekkür ederim. Sende aynı şekilde çok güzel yapıyorsun. Jest ve mimiklerini çok iyi yönetiyorsun.'' Gülümsedim.
''Teşekkür ederim.'' Ekin konuştu.
''Birbirinize iltifat etmeniz bittiyse gidelim artık.'' Mert, Ekinin söylediğine umursamayıp lafı değiştirdi.
''AVM'nin çıkışına kadar birlikte gidelim bari.'' Cevap verdim.
''Yok ya. Ekin bizi pek istemiyor baksana. Siz gidin.''
''Çoğul konuşmana gerek yok Beril. Seninle hiçbir sıkıntım yok.'' Alev sinirle yürümeye başladı. Bende peşinden koştum.
''Bırak Beril ya. Siz yürüyün üçünüz. Çıkışta buluşuruz.''
''Saçmalama. Anca beraber kanca beraber. Hem onlarla yürümeyiz istemezsen.'' Mert yanımıza geldi.
''Ekinin kusuruna bakma Alev. Nedenini bilmiyorum ama bugün çok sinirli. Onu takma. Hep birlikte yürüyelim.'' Alev, Mert'in bu kibarlığını reddetmedi. Mert, Ekine gel işareti yaptı. Ekinde ne kadar istemese bile yanımıza geldi ve sessizce yürümeye başladık. Mert konuştu.
''Daha öncesinde bir tiyatro eğitimi aldın mı?''
''Evet, ücretsiz bir kursta eğitim aldım. Yada almadım bilmiyorum. Sadece birkaç kere gitmiştim ama hiç yararlı değildi.'' Mertle tiyatro hakkında sohbet ederken Ekin ve Alev'in gerisinde kalmıştık. Onlar önümüzde sessizce yürüyordu. Biz Mertle sohbet etmeye dalmışken AVM'den çıkmıştık bile. Alevle Ekinin önümüzde bir anda durmasıyla bizde durduk.
Alev'in ağzından
Beril ve Mert arkamızda sohbet ederken biz ağzımızı bıçak açmamıştık. Berili bu halde görmek beni çok mutlu etmişti. Gördüğüm manzarayla olduğum yerde kalakaldım.
''Köpek mi o?'' Ekinde benimle birlikte durdu.
''Ta kendisi. Bize doğru mu koşuyor yoksa ben mi yanlış görüyorum?'' Üzerimize doğru koşan kocaman köpekten dolayı kalbim ağzıma gelmişti.
''Ekin, köpek!'' Refleks olarak kaçmak için sol tarafımda duran Ekini ittirdim. Oda kaçmak için korkuyla benim tarafıma hızlanınca kötü bir çarpışma oldu. Ama çarpmışmadan daha kötü olan bir şey vardı. Ekin'in cüssesinden dolayı sağ tarafımda olan süs havuzuna düşmüştüm!
Beril'in ağzından
Gözümün önünde olanlar yüzünden şok içinde kalmıştım. Alev, suyun içine düşmüştü! Ekinlere doğru koşan köpek, Alev'in suya düşmesiyle yönünü değiştirmişti. Hızla Alev'e doğru koştum. Ekinle birlikte Alevi sudan çıkarttık.
''Alev, iyi misin?''
''Allah kahretmesin. Her yerim sırılsıklam oldu!'' Etrafa göz gezdirdi.
''Herkes bana bakıyor ya.'' Ekin cevap verdi.
''Baksalar ne olacak? Sen iyi misin onu söyle. Yanlışlıkla oldu bilerek yapmadım.''
''Senlik bir şey yok zaten. İyiyim bende.'' Mert araya girdi.
''Sizi bu şekilde asla yalnız bırakamam. Eve biz bırakacağız değil mi Ekin?'' Ekin hiç beklemeden ''Tabii ki.'' dedi.
''Tamam o zaman. Arabam otoparkta hadi gidelim.''
''Islak ıslak nasıl arabana bineceğim ya? Arabanın koltukları ıslanır.''
''Arabanın bagajında kumaşlar var. Sen merak etme.'' Alevle birbirimize baktık. Başka çaremiz yoktu, bu yüzdende onaylarcasına kafa salladık. Hep birlikte otoparka gidip Mert'in arabasına geldik. Mert bagajdan bazı kumaşlar çıkarıp arka koltuğa serdi. Alev arka koltuğa oturduğunda tam yanına oturacaktım ki Ekin önüme geçti ve ''Sen ön koltuğa geç.'' dedi. Aleve imalı bir bakış attıktan sonra ön koltuğa geçtim. Alev evini tarif etti ve Mert konuma girdi. Arabada sessizlik hakimdi. Bu sessizliği bozan Alev'in kıkırtısı oldu. Hepimiz Aleve doğru döndük. Ekin konuştu.
''Suda elektrik falan mı çarptı acaba? Delirdin mi kız yoksa?''
''Senin de köpekten korkman...'' Alev daha cümlesini bitiremeden daha çok gülmeye başladı.
''Sen korkarken normalde ben korkunca mı anormal?'' Alevin gülmesinden dolayı bende gülmeye başladım. Birkaç saniye sonra Mertle göz göze geldik. Sırıtarak beni izliyordu.
''Bir şey mi oldu niye öyle bakıyorsun?''
''Yok, öylesine.'' dedi ve tekrardan yola odaklandı. Sanki her şey birkaç dakika içinde düzelmişti. Gün boyu gıcık bir şekilde davranan Ekinden eser kalmamıştı. Alev ve Ekin arkada sohbet etmeye başlamışlardı.
🌿
Alev'in evine geldiğimizde benle onunla beraber yukarı çıktım. Annesi sorarsa söylediklerine bende destek olacaktım. Yukarı çıkarken merdivende durdu ve bana döndü.
''Konuştuğumuz Mertten eser yoktu farkındasın değil mi?''
''Gerçekten. Çocuk bir anda iyi birine dönüşmüş gibi.''
''Belki de hep iyi bir çocuktur da, sadece kendini iyi hissettiği insanların yanında olması gerekiyordur.'' Ne alaka dercesine kafa salladığımda tekrardan merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Düşündüğümüz gibi oldu ve annesi kapıda sorguya çekti. Olanları farklı bir şekilde anlattıktan sonra Alevi eve uğurladım. Ekin ve Mert aşağıda beni bekliyordu. Aşağı indiğimde, ön koltukta oturan Ekini gördüm. Camı açtı ve konuştu.
''Bu kadar ön koltuk yeter diye düşündüm.'' Gülümsedim ve arka koltuğa geçtim. Mert'e evi tarif ettim ama onun cevabı ''Yol tarifini unutmadım aslında.'' oldu. Bu cevabı beni biraz tuhaf hissettirse de söylediklerine takılmadım. İkisi de yol boyunca konuşup gülüştüler. Arada sırada Mertle dikiz aynasından göz göze geliyorduk. Göz göze geldiğimiz gibi ben gözlerimi kaçırıyordum. O baktığı için bakasım geliyordu, yanlışlıkla yani dostlar!
Evimin önüne geldiğimizde teşekkür edip arabadan indim. Tam kapıdan girecektim ki arkamdan seslenen Mert'i duymamla ona doğru döndüm. Arabadan inmiş, karşımda dikiliyordu.
''Asıl ben teşekkür ederim, buluşma teklifimi kabul ettiğin için.'' Sırıttım.
''Rica ederim. Bunun için arabadan inmene gerek yoktu ki.''
''İçinden yine tekrar karşılaşmamak dileğiyle dedin mi diye merak ettim.''
''Anlamadım.''
''Fatihle Eylül gibi birbirimizi hiç görmeyeceğimiz günler olmasın diyecektim.''
''Sen oyunun etkisinde baya kalmışsın anlaşılan.'' Güldü ve saçlarını karıştırdı.
''Neyse. Görüşürüz o zaman.'' Tam arkasını döndüğünde konuştum.
''Merak etme, içimden öyle bir şey geçirmedim.'' Tekrardan bana döndü ve ben konuşmaya devam ettim.
''O zaman, kavga etmeyeceğimiz şartlarda karşılaşmak dileğiyle.'' Onun dediği şeyi ona söylemiştim. Gülümsedi ama sanki bu sefer farklı gülümsemişti. Gözlerinin içine bir ışıltı gelmişti. Ya da.. Bilmiyorum, bana öyle gelmişti. Arkamı döndüm ve binanın kapısından içeri girdim.
.
.
.
.
.
.
BÖLÜM SONU
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |