Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@1lpapatya

 

 

 

 

 

 

Başlıyoruz. 14.09.2024

 

 

 

 

 

 

 

:・゚✧:・.☽˚。・゚✧:・.:

''Bide bayıl'' adlı grubumuzda geceye kadar konuştuğumuz için bu sabah zor uyandım. Ders erken olmasaydı emin olun ki uyanmazdım. Yataktan kalkıp duvarımda asılı olan YEG'in posterine baktım. Poster belki çocukça olabilirdi ama ben seviyordum. Hele posterin içindeki kişi YEG ise emin olun ki daha çok seviyordum. YEG kim diye soracak olursanız adını tam olarak kimse bilmiyor. Kakülünü gözlerine kadar indiren, gözlerinde kocaman bir güneş gözlüğü, iki yanağında da siyah yıldız dövmesi olan bir şarkıcı. Yüzünü bile tam olarak göremediğim bu adamın 1.5 senedir takipçisiyim.Zaten piyasaya çıkalı 2 sene olduğunu söylesem ne kadar sevdiğimi anlayabilirsiniz diye düşünüyorum.

''Şu postere bakmayı bırak da kahvaltıya in kızım. Yoksa geç kalacaksın.'' Geldiğini bile fark etmediğim annemin sesiyle irkildim.

''Ne zaman geldin? Valla duymadım.''

''Şu YEG denen adamın varlığını bilmen bile çevreye karşı algılarının kapanmasına neden olduğu için şaşırmadım. Hadi kahvaltıya...'' Bu uzun cümleyi tek nefeste ve hiç şaşırmadan söylemesiyle gözlerimi kırpıştırdım. Algım bu cümleyle daha çok kapandıktan sonra ayaklarımı sürte sürte annemin peşinden salona geldim. Herkes erkenden masadaki yerini almıştı.

''Günaydın. Bakıyorum da erkencisiniz.'' Babam cevap verdi.

''Bugün Selim'in koro gösterisi var. Unuttun herhalde.''

''Ay ben onu tamamen unutmuşum.''

''Sen ne zaman benle alakalı bir şeyi hatırlıyorsun ki abla?''

''O nasıl laf öyle kıvırcığım benim. Özür dilerim.'' Annem çayları koyarken konuştu.

''YEG ile ilgili bir şey olsa unutmazdı oğlum.'' 1 senedir aynı muhabbetler döndüğü için cevap vermedim. Babamla Selim resmen kahkaha atıyordu ama umursamayıp kahvaltımı yapmaya koyuldum. Bugüne kadar YEG'in hiçbir konserini kaçırmamıştım. Kaçırdığım konserleri saymıyordum çünkü il dışı veya yurt dışında oluyordu. Tabii her gittiğim konsere Cereni de peşimde sürüklüyordum. Tam Ceren demişken iyi insan lafın üstüne ararmış.

''Alo.''

''Alooo. Günaydıııııınnnn.''

''Sabah sabah senin şu enerjine hayran oluyorum Ceren. Birazda bana versene.''

''Olur vereyim. Zaten bu gidişle enerji santrallerine yardımda bulunacağım.''

''Neyse espri yapma sabah sabah. Bir şey mi oldu?'

''Sana bir sürprizim var.''

''Ne oldu?''

''2 hafta sonraki mezuniyet törenine YEG gelecekmiş.''

''NE!'' Resmen çığlık atmıştım. Herkesin bana bakmasına sebep olacak kadar büyük bir çığlıktı bu.

''Kulağımı patlattın Erva.''

''Biz katılabiliyor muyuz bu mezuniyete?''

''Mezuniyetten sonraki konsere katılacağımız kesin. Sadece üniversite öğrencilerimize özel yazıyor.''

''Sen nereden duydun?''

''Okulun önünden geçtim az önce. Her yere kağıt yapıştırıyorlar. Gelmeden önce benden duy istedim.''

''Niye o kadar erken gittin okula?''

''Melihle kahvaltı yaptık.Takılacağız biraz. Sonra okula geçeriz.''

''Anladım. Tamam bende hazırlanıp gelirim.''

''Tamam canım öptüm.''

''Öptüüüm görüşürüz.'' Telefonu kapattığım gibi herkesin beni izlemeye devam ettiğini fark ettim.

''Ne oldu kızım?''

''Bir şey yok baba ya. Bizim okulda konser varmışta.'' Selim sohbete bodoslama daldı.

''Konserde şarkı söyleyecek kişi YEG desene.'' Pek hevesli görünmemeye çalışarak cevap verdim.

''Aynen. Öyleymiş.'' Annem cevap verdi.

''Çocuk bunun halini görse acıyıp tanışmak ister.''

''Ya anne acınacak ne varmış benim halimde? Bir insanın şarkılarını dinleyip hayranı olmak kötü bir şey mi?''

''Sen sadece şarkılarını dinlemiyorsun ki. Çocukla tanışmak istiyorsun.'' Selim yanıma yaklaştı ve

''Olmayacak şeyler hakkında hayal kuruyorsun demek istedi annem.'' dedi. Bende koluna büyük bir tokat yapıştırdım.

''Çok konuşmasana bücür.''

''Bücür falan değilim. Şu an 9. sınıf olduğum için öyle. Bir sene sonra görüşürüz.'' Babam araya girdi. Çünkü boyuyla ilgili biraz daha takılırsam ağlayacaktı.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra üçü birlikte Selim'in okuluna gittiler. Ben ise giyinip makyaj yapmaya başladım. Makyaj yapmadan dışarı çıkmıyordum. Neredeyse dışarıdaki kimse makyajsız halimi bilmiyordu. Belki de YEG'i bu yüzden kendime yakın hissediyordum. Yüzünü gizlemek için bir sebebi vardır diye düşünüyordum. Aslında benim yüzümde saklanacak bir şey yoktu fakat küçükken sivilcelerimle çok dalga geçildiği için makyaj yapıyordum. Şu an yüzümde sivilce olmasa bile... Makyajımı yaptıktan sonra eşyalarımı alıp evden çıktım ve otobüse binip okula gittim. Bu arada geç oldu ama ben Erva. 20 yaşındayım ve ingilizce işletme 2. sınıf öğrencisiyim.

Kampüse vardığımda biri çok sert bir şekilde koluma çarptı. Acıyla kolumu sıvazladığımda Ege olduğunu anladım.

''Çok pardon, yanlışlıkla oldu.'' Sizinle Egeyi tanıştırayım. Kendisi de aynı benim gibi işletme 2. sınıf öğrencisi. Bide bayıl grubunda 4 kişiyiz ve bunlardan biri Ege. Diğer iki kişi kim diye soracak olursanız Melih ve Ceren. Dördümüz çok yakın arkadaşız. Tabii Melih ve Ceren'in sevgili olduğunu da belirtmeyi unutmayayım.

''Bir gün ben sana yanlışı bir göstereceğim Ege. Kolumu kopardın ya.''

''Şakasına koşarken hızımı alamadım. Çok mu acıdı?'' Gelip kolumu sıvazlamaya başladı.

''Evet acıdı. Ama şimdi biraz daha hafifledi sanki. Kankimin elinin değmesi yetiyor.'' Geri çekildi.

''Aynen. Kankinin eli sağ olsun.'' Gülümsedim ve birlikte okula doğru yürüdük. Okulun kapısına yaklaştığımızda bankta oturan Ceren ve Melihi gördük. Bizi gördükleri gibi kalktılar ve okula birlikte girdik. En zorlandığımız derse girdikten sonra dersin bitmesi için dua ettik. Ders bittikten sonra kantine geldik ve oturup çay içtik. Çayı içerken bol muhabbet etmeyi de unutmadık. Tabii son dakikalarda beni saymazsak muhabbeti unutmadık. Çünkü ben bir ara telefona odaklanmıştım.

''Yine şu adamın konserine bakıyorsun değil mi?'' Kafamı kaldırmadan cevap verdim.

''Çok mu belli oluyor?'' Ceren küçük bir kahkaha patlattı. Ege benimle uğraşmaya çoktan başlamıştı bile.

''Mezuniyet günündeki konsere zaten geliyormuş. Ne diye konser takvimine bakıyorsun?''

''Cumartesi günü konseri varmış. Gitmem lazım.'' Ege oflayarak geriye yaslandı.

''İyice abarttın.''

''Seni ilgilendirmez Ege. Gidiyoruz değil mi Ceren?''

''Her ay şu adamın konserine gitmekten yoruldum. Senin yüzünden cebimde para kalmadı Erva.'' Tek kaşımı kaldırdım.

''Öyle mi?'' Ceren alınmamam için dil dökerken kendime bilet aldım. O sırada Melih konuştu.

''Artık biz gelir miyiz diye sormuyor bile.''

''Gelmeyeceğinizi biliyorum herhalde. Gelseniz ne kadar çok eğlenirdik.'' Telefonumu gösterdim.

''Bileti aldım bile. Tek başıma gideceğim.'' Ege araya girdi.

''Dalga mı geçiyorsun? Tek başına ne yapacaksın orada.''

''Eğleneceğim. Başka soru?''

''O adamı hiç sevmiyorum.''

''Tanımadan bir insanı sevip sevmediğine nasıl karar verebilirsin?''

''Kendinle çeliştin işte. Sen tanımadığın halde bu adamı nasıl seviyorsun?''

''Hayranlık duyuyorum diyelim.''

''Yüzü bile gözükmüyor. Hayatı hakkında hiçbir bilgi yok. Nasıl hayranlık duyuyorsun?''

''Sesi beni çok etkiliyor.''

''Hiç konuştuğunu bile duymadın belki de. Sesi seni nasıl etkileyebilir?'' Güldüm. Gülmem, Ege'nin sinirini daha çok bozmuştu.

''Şarkı söylüyor ya hani Ege. Konuşmak için konuşma lütfen.''

''Adamın varlığından bile haberi yok. Bence biz toplaşıp seni sahneye falan fırlatalım. Anca o zaman durursun gibi gözüküyor.'' Umursamaz bir şekilde cevap verdim.

''Fırlatın varlığımdan haberi olsun o zaman. Razıyım.''

''Umursamaz tavırlarından yoruldum artık.''

''Ne yapmamı istiyorsun? Neden durduk yere kavga ediyorsun?''

''Birazcık kendine gelmek istiyorum. Varlığından haberi olsa ne olacak? Senin gibi ne kızlar vardır çevresinde. Sana neden baksın ki?''

''İleri gidiyorsun Ege.'' Ceren sohbeti böldü.

''Yine başladınız. Kendinize gelin ya.'' Çantamı alıp ayağa kaltkım.

''Sürekli aynı muhabbetleri duymaktan sıkıldım. Kötü bir şey yapmadığım halde Ege tarafından saçma damgalar yemekten daha çok sıkıldım. Alt tarafı şarkılarını dinleyip konserlerine gidiyorum. Neden bu durum sizi bu kadar ilgilendiriyor?'' Ceren ve Melih öylece bakıyordu. Ege de ayağa kalktı.

''Çünkü saçma sapan hayaller kurman hoşumuza gitmiyor. Bu hayallerin gerçekleşmeyeceğini kavrayamıyorsun.''

''Ben hayallerimle gayet mutluyum. Size hiçbir zararım yok. Kendi başıma giderim.'' Tam arkamı dönüp giderken Ceren, Egeye bağırıyordu. Ege de arkamdan bağırdı.

''Ya Erva, yapma böyle.''

''Bir şey yapmıyorum.'' Yoluma devam ettim. Evet saçmaydı, hemde çok saçmaydı. Bunun bende farkındaydım. Ama herkese saçma gelen şey bana eğlenceli geliyordu. Belki de YEG bir gün beni fark edecekti. Neden böyle bir şeyin olması imkansız olsun ki? Bu düşüncelerimle boğuşarak eve geldim. Allah'tan bugünkü dersimiz erken bitmişti. Yarın ders yoktu. Dönem sonu sınavları haftaya olduğu için boş günümü değerlendirip ders çalışmayı düşünüyordum. Hatta eve geldikten sonra üstümü başımı değiştirip derse oturmuştum bile. Stresliyken daha çok ders çalıştığım için kıpırdamadan saatlerce masanın başında oturabiliyordum. Yorulduğumu hissettiğimde kafamı kaldırıp baktım ve ben çalışmaya başlayalı 3 saat olmuştu. Çantamdan bile çıkarmadığım telefonumu aldığımda 15 cevapsız arama gördüm. 7 tanesi Egeden, 8 tanesi ise Cerendendi. Tabii ki önce Cereni aradım. Ama bu sefer o cevap vermedi. Bende Egeyi aradım. İlk çalışta açtı.

''Neredesin sen ya?''

''Evdeyim. Ne oldu?''

''Telefonunu neden açmadın? Öyle bir sinirle gittin çok merak ettim.''

''Telefonu çantadan bile çıkarmamışım. Ders çalışıyordum.'' Derin bir iç çekti.

''Ah Erva ah.'' Bazen ne kadar beni sinir etse de, sormadan edemedim.

''Sen ne yapıyorsun?'' Hafif bir kıkırtı duydum.

''Seni düşünüyordum. Hemde saatlerdir.'' Dudağım yana kıvrıldı.

''Düşündüğün için teşekkür ederim. Beni ne kadar kızdırmış olsan da gördüğün gibi gayet iyiyim.''

''Söylediklerim için özür dilerim. İyi olmana sevindim.'' Uzun bir sessizlik oldu.

''Kapatıyorum o zaman. Görüşürüz.''

''Görüşürüz.'' Tam telefonu kapatacaktım ki ses geldi.

''Şey, Erva...''

''Efendim?''

''Yarın kütüphanede ders çalışalım mı?''

''Evde çalışmayı düşünüyordum. Okula o kadar mesafeyi çekemem şimdi.''

''Yok okul için demedim. Sizin oradaki kütüphaneye gideriz olmaz mı?''

''Peki, tamam.''

''Eksik olduğum yerleri anlatacaksın ama olur mu?''

''Bakarız.''

''Anlaştık o zaman.''

''Anlaştık.''

''İyi akşamlar efenim.'' Aynı ses tonuyla cevap verdim.

''İyi akşamlar.'' Telefonu kapattığımda Cerenin 2 gün önce söylediği cümleler kafamda yankılanmaya başladı. Egenin benden 1 senedir hoşlandığını vurgulayıp durmuştu. Egeyle bu konu hakkında konuşmamı bile istemişti. Ama arkadaşım gibi gördüğüm biriyle bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Çünkü arkadaşlığımızın bitmesini istemiyordum. Ege gelip böyle bir şey söylemesin diye o kadar çok dua etmiştim ki... Ceren demişken tekrardan Cereni aradım. Bu sefer açtı.

''Kızım neredesin sen ya?''

''Evdeyim. Ders çalışıyordum.''

''Aklımızı mı alacaksın sen bizim. İnsan haber verir.''

''Kusura bakmayın. Kızmakta biraz fazla abarttım sanırım.''

''Boş ver şimdi onu. Egeyle konuştunuz mu?''

''Konuştuk.''

''Yarın kütüphaneye gidiyorsunuz değil mi?''

''Gidiyoruz.''

''İyi ders çalışmalar size o zaman.''

''Sağ ol canım. Siz ne yapacaksınız Melihle?''

''Yarın ben alışverişe gideceğim. Melih de babasıyla şirkete gidecekmiş.''

''Anladım.''

''Hadi öpüldün kocaman.''

''Bende öptüm.'' Telefonu kapattığım gibi kendimi yatağa attım. Yarın Ege ile birlikte kütüphaneye gideceğimizi düşündüm. Bu kadar tuhaf hissetmem normal miydi? Bundan birkaç gün öncesine kadar ona sadece arkadaş gözüyle bakarken durduk yere aklım karışmıştı. Egeyi arkadaşım olarak görüyorken böyle şeyler duyunca... Evet, gerçekten tuhaf hissediyordum. Evin kapısının açılmasıyla irkildim.

''Biz geldik.'' Ses vermedim.

''Evde mi acaba?'' Yerimden kalkıp ''Evet evdeyim.'' dedim ve onları karşılamaya gittim. Selim, bana sıkıca sarıldı.

''Nasıldı koro gösterin?''

''Harikaydı. Herkes ayağa kalkıp alkışladı.''

''Senin adına çok sevindim.'' Annem saçlarımla oynamaya başlayıp sordu.

''Senin günün nasıldı kızım?''

''Güzeldi anne. Pek farklı bir şey olmadı.''

''Yemek yedin mi?''

''Hayır hiçbir şey yemedim.''

''Biz yedik ama senin için hemen hazırlarım şimdi.''

''Gerek yok anne ben hazırlarım. Siz bakın keyfinize.'' Onaylarcasına kafa salladı. Bende mutfağa gidip kendime bir şeyler hazırladım. Hazırladığım yiyecekleri yeyince hemen makyajımı silip uyudum.

Cuma

Kahvaltı yaptıktan sonra hazırlanıp kütüphane için yola çıktım. Ben otobüse binerken Ege çoktan kütüphaneye varmıştı bile. Konu ben olunca her yere erkenden gitmeyi beceriyordu. Trafik olmadığı için 15 dakika sonra kütüphaneye vardım.

''Günaydın prenses.''

''Günaydınlar Ege Bey. Nasılsınız?''

''İyiyim sizi sormalı.''

''Bende iyiyim.''

''İyi olmana sevindim. Dün biraz fazla çıkıştım sanırım. Özür dilerim.''

''Alıştım artık. Bugün özür dilersin, yarın yada öbür gün yine aynı şeyi tekrarlarsın.''

''Üzüldüm şu an. Öyle bir adam mıyım ben ya?''

''Doğruları söylüyorum üzülmene gerek yok. Hadi girelim kütüphaneye.'' Koluma girdi ve birlikte kütüphaneye girdik. Daha saat erken olduğu için kütüphane çok kalabalık değildi. Boş bulduğumuz yere oturup ders çalışmaya başladık. 15 dakika boyunca çalıştıktan sonra Ege'nin beni izlediğini fark ettim. Fısıltıyla konuştum.

''Ne oldu?''

''Hani bana anlatacaktın?''

''Şimdi hemen mi? Daha yeni geldik diye şey ettim.''

''Şimdi hemen anlat lütfen. Hiç anlamıyorum.''

''Bence anlamak istemiyorsun. Beni izleyeceğine oraya odaklansan anlardın.'' Omuz silkti.

''Böyle daha güzel.'' İçim giderek garipleştiği için ''İyi tamam. Anlatayım kankacığım.'' dedim ve kankacığım kelimesini bastırarak söylemiştim. Onun belki canını acıtıyordu ama normal olan buydu. Hazırlıkta tanışmıştık ve 3 senedir devam eden arkadaşlığımızı duyguları uğruna hiç edemezdim. Fısıltıyla anlatmaya başladım ve birlikte 2 saate yakın çalıştık. Daha sonra yorulduğumuz için mola verip kütüphanenin cafesine gittik.

''Erva, sana bir şey soracağım.''

''Sor tabii.''

''Sen neden hiç makyajsız çıkmıyorsun? Ben seni 3 senedir hiç makyajsız görmedim.'' Yudumladığım kahvenin genzime kaçmasıyla öksürdüm.

''Yanlış bir şey mi sordum?''

''Yok. Aslında şöyle... Sen değil, kimse beni makyajsız görmüyor. Ailem dışında tabii. Yaklaşık 5 senedir makyajsız çıkmıyorum.''

''Sebebi özel değilse sorabilir miyim?''

''Şu an anlatmak istemiyorum. Anlatacak kadar da gerekli değildir belki. Ailem benim büyüttüğümü söylüyor.''

''Belki düşündüğünden daha da gereklidir. Kankan olarak bana anlatmak istemez misin?''

''Belki daha sonra. Hadi kahveni iç soğutacaksın.'' Kahvesinden yudumladıktan sonra tekrar konuştu.

''Yarın YEG'in konserine tek gidiyorsun.''

''Aynen.''

''Yalnız gitmen iyi fikir mi?''

''Neden böyle bir soru soruyorsun Ege? Döndük dolaştık aynı yere mi geldik?''

''Ne bileyim, hiç tek başına onun konserine gitmedin de ondan sordum.''

''Değişiklik olsun işte. Tek başıma da gayet eğlenebilirim.''

''Doğru. Konu YEG ise eğlenmemen mümkün değil.'' Çene kaslarının kasıldığını buradan görebiliyordum.

''Neden YEG konusu açıldığında geriliyorsun? Beni kıskanıyor musun yoksa?''

''Hayır canım ne münasebet. Sen benim küçük prensesimsin de ondan. Seni korumak amaçlı yani.'' Kafamı salladım.

''Eminim ondandır.''

''Anlamadım?''

''Korumak amaçlıdır haklısın. Sonuçta 3 senedir süren bir arkadaşlığımız var. Kankalığı da geçtik.''

''Aynen.'' Kahvemin sonunu da yudumladıktan sonra ayağa kalktım.

''Bu kadar mola yeter. Hadi derse.''

''Emredersiniz hocam.'' Gülüşerek kütüphaneye gittik ve birlikte ders çalışmaya devam ettik. Akşama kadar ders çalıştıktan sonra inanılmaz bir şekilde yorulduğumu hissettim. Benim bu kadar yorulduğumu duyduysanız Egeyi az çok tahmin edebiliyorsunuzdur. Neredeyse gözleri kapanıyordu.

''Bugünlük bu kadar yeter. Kalkalım istersen.''

''Süper olur.'' Eşyalarını hemen çantaya koyup koşarak dışarı çıktı. Bende eşyalarımı toplayıp peşinden gittim.

''Aa şuna bak. Sen değil miydin ders çalışalım diyen? Beni bırakıp kaçıyorsun ayol.''

''En son yks için bu kadar çalışmıştım herhalde. Çok yoruldum.''

''Kıyamam sana. Sınavlarda karşılığını alırsın umarım.''

''Karşılığını alırız umarım. Her şey için teşekkür ederim.''

''Rica ederim. Gayet verimli ve güzel bir gün oldu. Bende teşekkür ederim.'' Gülümseyerek kafa salladı.

''Seni otobüs durağına kadar bırakayım istersen.''

''Boşuna yürüme bu tarafa. Ben giderim.''

''Peki, sen bilirsin. Görüşürüz o zaman.'' O yürürken arkadasından öylece seyretmiştim. Sanki onunla konuşurken bile onu üzüyormuşum gibi hissediyordum. Bana olan duygularını bile bile onunla konuşmak belki de yanlıştı. Benimle vakit geçirdiği her an ümitlenmesine neden oluyordu belki de. Ben onu izlerken arkasını dönüp el salladı ve sonra yoluna devam etti. Bende sadece gülümseyerek karşılık verdim ve otobüs durağına yürüdüm. Otobüse bindiğimde kulaklığı takıp YEG'in şarkılarından rastgele seçtim ve dinlemeye başladım.

Aşkın kusursuz olmadığı bir zamanda

Var mı kusursuz olan bu dünyada?

Heves ettiğim şey bir gülüş aslında

Yalnız kaldığım zamanda baş ucumda

Gözlerimi kapatıp şarkıya odaklandım. Ege de tam olarak böyle hissediyor olmalıydı. Heves ettiği şey belki de sadece benim gülüşümdü. Sahi, ben neden Egeyi bu kadar düşünür olmuştum. Geldiğim durağı fark etmemle hızlıca ayağa kalktım. Otobüsten indiğimde yüzüme soğuk havanın çarpmasıyla titredim. Yaz ayına girmemize sayılı günler kalmasına rağmen akşamları havanın bu kadar soğuk olması bile düşünmeme yeterdi. Kulağımdan kulaklığı çıkarıp çantama koydum. İlk defa YEG'i dinlemeye odaklanamamıştım. Düşünmeme fırsat vermeden hızlıca eve doğru yürüdüm. Kapıya anahtarı taktığım anda annem kapıyı açtı.

''Hoş geldin kızım.''

''Hoş buldum anne. Babamlar evde mi?''

''Selim okuldan çıktıktan sonra alışverişe gittiler. İlde bir yarışma olacakmış. Koro gösterileri çok beğenildiği için Selim'in grubu da katılacakmış. Bu yüzden Selime kıyafet almaya gittiler.'' Annem bunları anlatırken çoktan içeri girip kendimi koltuğa atmıştım.

''Çok güzel bir haber. Aferin benim kardeşime.''

''Oda çok mutlu oldu. 2 hafta prova yapacaklarmış.''

''Ne güzel.''

''Sen neler yaptın?''

''Egeyle kütüphaneye gittik. Sabahtan akşama kadar çalıştık işte.''

''Aferin benim başarılı kızıma. Ege de çok efendi çocuk. Çok seviyorum onu.''

''Aynen. Efendidir benim arkadaşım.''

''Tam damat adayı olmaya layık bir çocuk.'' Hızla yattığım yerden doğruldum.

''Ne alakası var anne? Söyleme böyle şeyler.''

''Niye kızım? Böyle şeyler hiç belli olmaz.''

''Belli olmayacak bir şey yok anne. O benim arkadaşım.''

''Öyle olsun bakalım.'' Mutfağa doğru gittiğinde derin bir nefes verdim. Elinde kocaman bir gün tabağıyla geldi.

''Bugün komşularla gün vardı ya, sana da getirdim bir tabak.'' Mutlulukla tabağı elinden aldım.

''Ay anne sen harikasın.'' Bu ayın en başarılı gün tabağını ilan etmiştim. Sosu yemeklere bulaşmış ıslak kek bile vardı. Afiyetle yedim. Sonra da odama gidip makyajımı çıkardım ve aynanın karşısında yüzümü incelemeye başladım. Yüzümde çok ufak sivilce izleri vardı. Bu izler görünmüyordu bile. Geçmişteki halime kıyasla hiç yok gibiydi. Ama benim gözüme o kadar kötü görünüyordu ki... Çocukluğumda dalga geçildiği için takıntı haline getirmiştim. Herkes çok güzel olduğumu söylerken ben bazen aynaya bakmak bile istemiyordum. Pijamalarımı giyip yatağa uzandım ve telefonumu alıp sosyal medyada gezmeye başladım. YEG paylaşım yapmıştı. Tamamen unutmuştum. Yarın akşam YEG'in konseri vardı! Hemen yataktan kalkıp dolabın önüne koştum. Ne giysem diye bakınırken gözüme siyah elbiseyi kestirdim. Hiç giymediğim bu siyah elbiseyi bu konserde harcamalı mıydım? Bunca zamandır konserine gitsem de beni hiç fark etmemişti. Belki de yarın fark edecekti. Etmese bile kendime güzel görünmek istiyordum. Elbiseyi sandalyenin üstüne koyduktan sonra mutlulukla gözlerimi kırpıştırdım. Yarın bana bakma ihtimalinin olduğunu düşünmek bile kalbimin hızlanmasına neden oluyordu. Yatağa yattım ve yarın için hayaller kurarak uykuya daldım.

 

 

 

 

 

 

 

 

Cumartesi

Öğleden sonraki tüm vaktimi konsere hazırlanarak geçirmiştim. Ailem bu duruma ne kadar sinir olsa da kendimi iyi hissettiğim için umursamıyordum. Dizlerimde biten dar siyah bir elbise, tabanlı beyaz bir ayakkabı ve çantamla çok güzel görünüyordum. Babam arabasını tamire verdiği için evdekilerle vedalaşıp taksiye bindim. Ben konsere gidene kadar Ege yüz kere arayıp dikkat etmem hakkında konuşmuştu. Bu kadar önemsemesi bazen mutlu etse de bazen canımı sıkıyordu. Sonuçta küçük bir çocuk değildim. Konser alanına vardığımda kapının açılma saatiydi. Tam vaktinde gelmiştim ve biletimi gösterip içeri girdim. Cerenle gittiğimizde hiç en öne geçmemiştik. Kulaklarımız patlar diye en öne geçmek istemiyordu. Ama bugün en öne geçme kararı aldığım için önden bilet almıştım. Bar yeri olan bu konserde tek aldığım içecek su olmuştu ve öne geçip beklemeye başladım. Konser alanı yavaş yavaş doluyordu. Benim gibi yalnız gelen hiç yoktu. Hepsi, ya arkadaşı ya da sevgilisiyle gelmişti.

Tüm konser alanı dolduktan birkaç dakika sonra konser başladı. Sonunda YEG sahneye giriş yaptı. Çok hareketli bir parçayla giriş yaptığı için herkes zıplamaya başladı. Herkes zıplıyorsa benim uçtuğumu tahmin ediyorsunuzdur. Bir yandan video çekmeye çalışıp bir yandan zıplıyordum. Telefonumun hafızası tamamen YEG'in konser videolarıyla dolmuştu ve ben hiçbirini silemiyordum. Silemediğim gibi her gittiğim konserde yenileri ekleniyordu. 4. şarkıya geçtiğinde sadece bir kere göz göze gelmiştik. Gözlük olabilirdi ama bana doğru bakmıştı. Göz göze gelmiş sayılırdık değil mi? O bile beni mutlu etmişti. O sırada arkamdaki biri enseme dokundu. Hızla arkama döndüm.

İki erkek arkadaştan biri ''Numaranı versene.'' derken diğeri pis psi sırıtıyordu. Ellerinde olan koca bardağın içindeki (alkol olduğunu tahmin ediyorum) çoktan içmişlerdi bile. Cevap vermeden önüme döndüm. Bu sefer belime dokundu.

''Çok güzelsin.''

''Ne yapıyorsun ya? Bir daha bana dokunursan o elini keserim.''

''Oo ablamız kızgın çıktı. Başka avlar arayalım Okan.'' İkisi arasında kıkırdarken tekrardan önüme döndüm. Yanımda biri olsa belki de daha az umursardım. Ama çoktan içimi bir huzursuzluk kaplamıştı. Şarkıya eşlik etmeye çalışsam da dakika başı arkama dönüp bakıyordum. Çünkü bu pisliklerin ne yapacağına hiç belli olmazdı. YEG 6. şarkıya geçtiğinde arkamda itiş kakış başladı. Tekrar sinirle döndüğümde bu sefer benle alakalı olmayan bir şey olduğunu anladım.

''Sen nasıl benim sevgilime dokunursun lan?!'' Az önce adının Okan olduğunu öğrendiğim çocuk, arkasındaki kadına dokunmuş olmalıydı. Okan ve yanındaki o kadar sarhoştu ki...

''Ne var lan dokunduysam? Al bak başkasına da dokunayım.'' Bu sefer yanındaki kızın omuzlarını elledi. Ben ağzım açık bir şekilde izlemeye başladım. Az önceki gibi şimdi dokunduğu o kızında sevgilisi vardı. Ve bu üç grupta fazlasıyla alkol almıştı. O kızın sevgilisi, Okan'ın yakasından tuttu.

''Ne yapıyorsun lan sen? Öldürürüm seni oğlum.'' Birkaç dakika sonra yumruklar havada uçuşmaya başladı. Benim arkamda oldukları için bir öne bir geriye savruluyordum. Şu an tek yapmam gereken şey kaçmaktı ama en önde olduğum için kaçamıyordum. Kavga büyüdükçe büyüdü. YEG'in grubu ne kadar uyarsada kavga bitmedi. Bitmediği için de grup kulise gitti. En sonunda kavgaya beni de karıştırmışlardı. Okan'ın arkadaşı kolumu tutup beni sarsmaya başladı.

''Senin yüzünden oldu bunlar. Bize taviz verseydin konser bu hale gelmeyecekti.'' Konser alanını inceledim. Az önceki kavgayla alakasız olan kişiler bile birbirini yumrukluyordu. O beni sarsarken dayanamadım ve kasığına tekme yapıştırdım. O acıyla eğildiğinde, Okan ''Ne yapıyorsun kız sen!'' diyerek beni itti. Sahnenin önündeki demirliğe çarptığımda sırtım çok acımıştı. Güvenlikler kavgayı durdurmaya çalışıyordu ve bir güvenlik demire çarptığımda ''İyi misiniz?'' diye sordu. Onaylarcasına kafa salladım ve o acıyla beraber elimdeki su şişesinin kapağını açtım. Şişenin içindeki suyun hepsini Okan'ın kafasından aşağı döktüm. Okan tekrardan bana yaklaşmak için hamle yaptığında arkasındaki çocuk ona bir yumruk yapıştırdı. Tüm konser alanı birbirine karışmıştı. Bir an önce buradan kurtulmam gerekiyordu ama gidecek hiçbir yerim yoktu. Yandaki demir geçitler havada uçmaya başlamıştı. Tam yan tarafımda olan biri, başka birine kafa attı ve o kişi bayıldı. Kalbim korkudan yerinden fırlarken düşünmeden sahneye atladım. Benim peşimden bazıları da sahneye atladı. Korkuyla geri geri adımlarken birinin beni arkamdan çekmesiyle neye uğradığıma şaşırdım. Beni bıraktığında kendimi yere yapışmış bir vaziyette kuliste buldum. Acıyla bacağımı tutarken beni çeken kişi kulisin kapısını kilitliyordu. Gözümü etrafta gezdirdiğimde YEG'in grubunun içinde kaldığımı anladım. Hepsi meraklı gözlerle beni izliyordu. Bende aynı şekilde onlara bakıyordum tabii. YEG yanıma yaklaştı ve ayağa kalkmam için elini uzattı. Neler olduğunu algılamam birkaç saniyemi alsa da elini tuttum ve ayağa kalktım. İlk defa bu kadar yakınındaydım. Konserde göz göze gelme ihtimali bile kalbimin çıkmasına neden olurken şu an YEG'in odasındaydım!

''Seni orada ezerler. Bu kadar çıtı pıtı olmamalısın.'' Resmen algım kapanmıştı. Ne dediğini bile anlamıyordum. YEG'e bakakalmıştım. Yüzünü incelemeye çalışıyordum ama imkansızdı. İki yanağındaki simsiyah yıldız dövmesi, gözüne kadar düşen kakülü ve kocaman gözlüğü buna izin vermiyordu. Gruptan birinin ''Konuşmayı bilmiyor herhalde.'' demesiyle hepsi gülmeye başladı. Bu tavırlarım iyice kendimi rezil etmeme sebep oluyordu. Derin bir nefes aldım ve cevap verdim.

''Hayır konuşabiliyorum. Nasıl bir durumun içine düştüğümü anlamaya çalışıyordum sadece. YEG'in İstanbuldaki tüm konserlerine gittim neredeyse ve hiç böyle bir şeyle karşılaşmadım. Neye uğradığımı şaşırdım.'' YEG cevap verdi.

''Valla onca yerde konser verdim ama bende böyle bir durumla karşılaşmadım.'' Sadece alaya alıyorlardı. Koskoca bir konser berbat olmuştu ve onlar işin dalgasındaydı.

''Pardon ama konserinde çıkan kavga yüzünden tüm konser berbat oldu. Bu işi dalgaya alman ne kadar doğru?''

''Ne yapayım? Benim elimden bir şey gelmez ki.'' Cevap vermedim. Kuliste sessizlik oluştu. Bir süre sonra tekrardan YEG konuştu.

''Yalnız mı gelmiştin? Yoksa yanındaki kişi hala kavganın içinde mi?''

''Yalnız gelmiştim.''

''Anladım. O zaman belirli bir süre bizimle birlikte burada oturacaksın.''

''Anlamadım?''

''Güvenlikler kavgayı yatıştırana kadar hatta konser alanı tamamen boşalana kadar burada bekleyeceksin diyorum.''

''Başka kapı yok mu buradan çıkmak için? Siz hep böyle konser alanının boşalmasını mı bekliyorsunuz?''

''Hayır beklemiyoruz. Ama burada başka kapı olmadığı için beklemek zorundayız.'' Boş olan bir sandalyeye oturdum.

''Şansıma bak ya. İlk defa bir konsere yalnız gittim ve kavga çıktı. Şimdide konser alanının boşalmasını burada bekleyeceğim. Belki de saatlerce!'' YEG karşıma geçti ve kollarını göğsünde birleştirip cevap verdi.

''Bizden bu kadar hoşlanmadığını bilseydim seni kavgadan kurtarmalarını istemezdim. Beni bu kadar sevmiyor olma ihtimalini düşünemedim kusura bakma.''

''Yok öyle değil. Seni gayette seviyorum. Hayranınım hatta. Tüm konserlerine geldim.''

''Az önce tüm konserlerine derken dalga geçtiğini düşünüyordum.''

''Yok, gerçekten geldim. Tüm videoları gösterebilirim. Hatta odamda posterlerin falan var. Tüm şarkılarını ezbere biliyorum.'' Çok hızlı bir şekilde konuşmuştum. Hepsi sırıtıyordu.

''Ama şimdi aynı odada olma ihtimaline bile katlanamıyorum desene.''

''Ya hayır valla öyle bir şey yok. Hatta ailem seni çok dinlediğim için bana kızıyorlar. Sadece ailem değil, arkadaşlarım bile... Abartıyorsun diyorlar.''

''Yaa öyle mi?''

''Tabii öyle. Hem...'' Duraksadım. Heyecandan ne saçmalıyordum böyle? Onun karşımda fazlasıyla sırıtmasına olanak sağlamıştım.

''Hem ne? Devam etsene ne güzel sohbet ediyorduk.''

''Bence bu kadar bilgi yeterli. Yarın unutacağın şeyler için konuşarak kendimi yormama gerek yok.''

''Öyle biri gibi mi görünüyorum?''

''Evet. Biraz sonra her şeyi dalgaya vuracakmışsın gibi görünüyorsun.'' Sandalye alıp yanıma koydu ve oturdu.

''Doğru bildin güzel kız. Huyum kurusun.'' Hepsi gülüşmeye başladı. 5 tane erkeğin içinde kalmıştım. Birkaç saat öncesinde sadece beni fark etsin diye hayaller kurarken şimdi... Rüyada olduğumu falan düşünüyordum. Gruptaki kimsenin adını bilmiyordum. Kimse bilmiyordu. Resmen ben yabancıların içinde kalmıştım! Olayın bu boyutunu hiç düşünmemiştim. Sarı saçlı olan elektro gitar çalan çocuk kahve makinesinin önünden hepimize seslendi.

''Kahve içen var mı?'' Hepsi istedikten sonra gözler bana döndü.

''Peki ya sen?''

''Olur. İçerim.'' Kafasını salladı ve kahveleri hazırlamaya başladı. Birkaç kere kaçamak bir şekilde YEG'e baktım. Telefonuyla uğraşıyordu.

''Gözlerini kaçırsanda bana baktığını fark edebiliyorum.'' Hemen önüme döndüm. Yanımdaki birinin baktığımı fark etmemesi olanaksızdı zaten. Telefonu masanın üstüne koydu ve bana yaklaştı.

''Adın ne senin?''

''Niye sordun?'' Bravo bana. Çocuk için yanıp tutuşmuyor gibi birde tersliyordum!

''Adını öğrenmek istedim. Başak bir sebep mi olmalı?'' Onun bana yaptığı gibi bende ona yaklaştım.

''Bende senin adını öğrenmek istiyorum ama hiçbir yerde adın yok YEG.''

''Ters köşe yapıyorsun yani. Sen bana hayran falan değilsin.'' Bu ne demek oluyordu şimdi? Geri çekilip anlamsızca yüzüne baktığımda cevap verdi.

''Bana hayran olan kızlar peşimde koşturuyorlar. Benimle yan yana gelebilmek için her şeyi yapıyorlar. Hadi kandırma beni. Birinin zoruyla mı geldin bu konsere?''

''Ne alakası var ya? Seni ilgiyle takip ediyorum diye dibine mi düşmem lazım?'' Yüzümü incelemeye başladı.

''İlginç bir kızsın.''

''Sağ ol ya.'' Kahvemi masanın üstüne koymalarıyla önüme döndüm. Kahve hiç sıcak değilmiş gibi alıp içtiğimde yandım. Hızla ayağa kalktım.

''Hiiih yandım.'' Hepsi sırıtarak beni izliyordu.

''Ay çok mu komik?'' YEG cevap verdi.

''Kahvenin sıcak olduğunu bizim söylememize gerek yok diye düşünmüştüm.''

''Bende senin bu kadar uyuz olmadığını düşünmüştüm.'' Tüm gözler biraz açıldı ve bana doğru çevrildi.

''Ben mi uyuzum?''

''Resmen alay ediyorsun benimle.''

''Sende çok kızgınsın. Her şeyi çok ciddiye alıyorsun. Rahatlasan mı biraz?'' Derin bir iç çektim.

''Haklısın. Kusura bakmayın.'' Ağzımın acısıyla tekrardan oturdum. Bu ani çıkışlarım yanlış tanınmama sebep oluyordu. Biraz ortamı yumuşatmak için konuştum.

''Adım Erva.'' YEG'e elimi uzattım. Karşılık verdi.

''Memnun oldum Erva.'' Gülümsedim. Bateri çalan çocuk sordu.

''Adının anlamı ne?'' YEG ile aynı anda

''Letafet ve güzellik.'' dedik. Şaşırmış bir şekilde yüzüne baktım.

''Anlamını bilmene şaşırdım.''

''Yeğenimin adı Erva. Oradan biliyorum.''

''Anladım.'' Biz birbirimize bakarken ortamdan cevap esirgenmedi.

''İsminin anlamı çok güzelmiş Erva. Aynı senin gibi. Sende çok güzelsin.'' Bir tık utanmıştım sanki.

''Çok teşekkür ederim.'' YEG araya girdi.

''Aman kız görmesinler. Yürümek değil koşarlar dikkat et.'' Çocuğun yanakları kızardı.

''Ne alakası var ağabey?''

''Şaka yapıyorum be oğlum.'' Yine bir sessizlik oluşmuştu ve yine sessizliği bozan ben oldum.

''Biliyor musunuz, yarın benim doğum günüm.'' YEG dışında hepsi teker teker kutladı.

''Şimdiden doğum günün kutlu olsun.''

''Teşekkür ederim.'' YEG sordu.

''Kaç yaşına giriyorsun Erva?'' Adımı söylemesi dudağımın yukarı kıvrılmasına neden olmuştu.

''21''

''Senle biz aynı yaşta mıyız yani?''

''Sen 21 yaşında mısın?''

''Evet.''

''Aa.''

''Ne oldu kız? Niye bu kadar şaşırdın?''

''Ben seni 25 falan sanıyordum.''

''Birde hayranınım diyorsun. Bir röportajımda söylemiştim.''

''Hadi ya. Hiç görmemiştim öyle bir şey.'' Sesini değiştirdi.

''Alındım. Gücendim.'' Hepimiz kahkaha attık.

''Yüzümü bile görmeden nasıl 25 yaşında olduğuma karar verdin? Eğer göz altı torbalarım ve çizgilerim varsa beni 35 mi sanacaksın?''

''Fiziğin çok güzel. Daha büyükmüşsün gibi geldi.''

''Liseden beri spor yapıyorum. Giydiğim şeyler de fiziğimin daha iyi gözükmesine neden oluyor.''

''Benimde bir arkadaşım liseden beri spor yapıyormuş. Onunda fiziği çok güzel. Ama boyunuz falan farklı sanki. Sen daha uzunsun.''

''Fiziği güzel demek. Adı ne?''

''Ege.''

''Sevgilin mi yoksa?''

''Hayır, arkadaşım.'' Tam bir şey daha söyleyecekti ki duraksadı.

''Ne oldu?''

''Bir anda odanda posterlerimin olduğunu söylediğin aklıma geldi.'' Böyle söyleyince hiç mutlu olmamıştım. Aksine utanmıştım ve yerin dibine girmek istiyordum!

''Dalga geçme ya.''

''Poster kullanan hala kaldı mı diye düşünmüştüm. Benim posterim kullanılıyormuş baksanıza.'' Aralarında gülüştüler. Daha sonra hepsi telefonlarını eline aldı. Bende biraz odayı inceledim. Arada bir sohbet açıldı, arada bir sessizlik oluştu. Zaman çabucak geçmiş olacak ki biri kapıya tıkladı. Kapı kilitli olduğu için odadan biri açtı.

''Konser alanı tamamen boşaldı. İsterseniz çıkabilirsiniz YEG Bey.''

''Tamam. Toparlandıktan sonra hemen çıkarız.'' Adam onaylarcasına kafasını salladıktan sonra kapıyı kapattı. Hepsi ayaklandı ve odanın içindeki eşyalarını toplamaya başladılar. Bende ayağa kalkıp dikkati üstüme çekmek istercesine öksürdüm.

''Hepinize çok teşekkür ederim. Kavganın içinden beni kurtardığınız için yani.'' Gülümseyerek kafa salladılar.

''Peki bir şey sorabilir miyim?'' YEG cevap verdi.

''Tabii.''

''Neden beni kurtardınız? Yani başka biri değilde neden ben?''

''Çünkü ön tarafta masum kedi gibi kalmıştın. Çaresizce ne yapacağını bilmiyordun.''

''Bu kavga içinde bunları gözlemlemiş olmanız çok şaşırtıcı. Tekrardan teşekkür ederim. Ben gidiyorum. Tanıştığımıza çok memnun oldum.'' Gruptakilerle vedalaştıktan sonra sıra YEG'e geldi.

''Ben sana kapıya kadar eşlik edeyim.''

''Hiç gerek yok. Siz hazırlanın.''

''Bir şey olmaz. Hadi gidelim.'' Kafamı salladım ve birlikte çıktık. Tabii ki yanımızda korumalar vardı. Kapıya geldiğimizde konuştum.

''Her şey için teşekkür ederim. Uyuz dediğim içinde özür dilerim.''

''Sorun değil. Ciddiye almadım. Ayrıca rica ederim. Senden bir şey isteyebilir miyim?''

''Yapabileceğim bir şeyse tabii ki isteyebilirsin.''

''Numaranı verir misin?'' Numaramı mı? NE!

''Anlamadım?''

''Yani eğer bir sakıncası olmazsa numaranı istiyorum.'' Birkaç saniye duraksadım. Numaram ne alakaydı şimdi?

''Neden numaramı istiyorsun tam olarak?'' Kısık sesle cevap verdi.

''Belki seni tekrardan görmek istiyorumdur.'' Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bir anda kendimi numaramı söylerken buldum.

''05** *** ** *'' Numarayı söylerken son haneleri tek tek rakamla söyledim desem güler misiniz? Heyecandan elim ayağıma dolaşmıştı da çünkü...Tam bir rakamı daha söyleyecektim ki çevremiz magazincilerle doldu. Flaş ışıklarından dolayı gözlerim kamaşmak üzereyken YEG, yüzümün gözükmemesi için refleksle bana sarıldı. Yüzümü göğsüne yaslayıp bana sıkıca sarıldıktan sonra sorulan sorular kulağımı doldurdu.

''YEG Bey sizi ilk defa kız arkadaşınızla gördük. Ne söylemek istiyorsunuz?'' Bu ve bunun gibi sorularla çevremiz sarılmıştı. Korumalar da bir yandan ortamı dağıtmaya çalışıyordu. YEG bana sarılmaya devam ederken birlikte yürüdük. Yüzüm YEG'in göğsüne yaslı bir şekilde olduğu için hiçbir şey göremiyordum. Sonra bir arabaya bindiğimde anladım ki taksi gelmişti. YEG beni arabaya bindirdikten sonra kulağıma yaklaşıp fısıldadı.

''Sakın kafanı kaldırma olur mu? Kendine iyi bak.'' Taksinin kapısını kapattığında şoför hemen harekete geçti. Dediği gibi kafamı kaldırmadım. Sanırım her şey, şimdi başlıyordu.

 

 

 

 

 

 

Bölüm sonu

 

 

Loading...
0%