@1lpapatya
|
≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Yatağımda mışıl mışıl uyurken sol tarafımdan ''Ezgii!'' diye sessiz bir çığlık duydum. Korkuyla yerimden sıçradım. Ayak ucumda yatan Hakanı unutup kafasına sert bir tekme yapıştırdım. Hakanın yere kapaklanmasıyla beraber Yeşim ve babamdan kıkırdama sesi geldi. Hakan uykunun sersemliğiyle kalkıp doğrulurken bir yandan da kafasını tutuyordu. Hakanla birbirimize korkmuş bir ifadeyle bakarken Babam sordu. ''Hakan Bey, burada ne işiniz var?'' Hakan elini kafasından indirip cevapladı. ''Ezginin ilaçlarını getirmiştim.'' Babam tekrardan sordu. ''Sen ne zaman geldin? Ben salondaydım geldiğini hiç görmedim.'' Ben babamın sorusuna gülerken Hakan ne desem dercesine bakıyordu. Ben de onun yerine cevap verdim. ''Cama tırmanarak geldi.'' Babamla beraber Yeşimde verdiğim cevaba kaşlarını çatmış bakıyordu. Hakan korkudan mosmor olmuştu. Babam tekrardan sordu. ''Ne demek tırmanarak geldi?'' Hakanın daha fazla mosmor olmasını isterdim ama ortamı yumuşatmam gerekiyordu. Gecenin köründe uğraşmaya pek niyetim yoktu. ''Şaka şaka babacığım ne cama tırmanması. Hakan geldiğinde siz salonda yoktunuz. Kapıdan geldi başka nereden gelecek?'' Babam somurtmuş bir şekilde sorularını yöneltmeye devam ediyordu. ''Bu saatte senin odanda ne kadar gerekli bir işi var?'' İşte şimdi yandık. Hakan cevapladı. ''Ezgi hasta olduğu için ilaç getirdim. Aynı zamanda karnı da açmış. Ona yiyecek bir şeyler getirdim.'' Babam hiçbir cevaptan tatmin olmuyordu. ''Ezginin yatağında niye uyuyordun peki?'' Hakan suçu olmadığı halde ecel terleri dökerken ben de bayılma numarası yaptım. ''Ayy başım dönüyor. Yine halsizliğim tuttu galiba.'' Babamla Yeşim kolumdan tutup beni yatağa götürürken Hakanın derin nefes alıp verdiğini görebiliyordum. Yatağa yatıp hemen uyumuş numarası yaptıktan sonra Hakan evine, babamla Yeşim de odalarına gitti. 5 Ekim Salı Sabah uyandığımda saatin 9.30 olduğunu gördüm ve ''geç kaldım!!'' diye telaşla bağırarak yatağımdan fırladım. Bir anda yataktan fırlayınca yine başım döndü ve yere düştüm. Yeşimde korkmuş bir şekilde koşarak yanıma geldi. ''Ezgi iyi misin? Neyin var?'' Boğazımın acımasından dolayı duraksayarak cevap verdim. ''Yataktan hızlı kalkınca başım döndü birden düştüm.'' Oflayarak cevapladı. ''Bu haldeyken neden yataktan koşarak kalkıyorsun?'' ''İşe geç kaldım Yeşim, saat 9.30 olmuş. Daha fazla oyalamada hemen hazırlanıp gideyim.'' Yeşim gülerek cevapladı. ''Merak etme sözlün senin için şirketten 3 günlük izin almış.'' ''3 gün mü? Neden 3 günlük almış?'' ''Bugün biraz daha iyileşmen gerek. Yarın nişan için alışverişe gidilecek.'' ''Ve yine en son benim haberim oluyor değil mi? Çıldıracağım artık ya!'' Yeşim bilmem dercesine ellerini iki yana açtı ve tekrardan konuştu. ''Annemle babam akşama kadar evde olmayacak. Sana kahvaltı hazırladım. Bende çıkacağım derse gitmem lazım.'' ''Sen kahvaltı yapmayacak mısın?'' ''Sen uyuyordun. Bende çok acıktığım için bir şeyler atıştırdım.'' ''İyi yapmışsın. Her şey için teşekkür ederim. Daha da geç kalma hadi git okula.'' ''Tamamdır öptüm senii. Dersim 17.00'de bitecek. Belki arkadaşlarla cafeye giderim haberin olsun.'' Öpücük attı ve gitti. Halsiz bir şekilde aşağı indim. Yeşimin hazırladığı kahvaltılıklardan iştahsız bir şekilde yedim. Kahvaltımı yapınca 1 tane vitamini suya attım ve ben masayı toplayana kadar suyun içine karışmasını bekledim. Suyun içine iyice karışınca içtim ve onuda mutfağa götürüp hemen odama gittim. Toplamadığım dağınık yatağıma uzandıktan birkaç dakika sonra uyuya kalmıştım. Tam uykumun en güzel yerinde telefonum çaldı. Hakanın aradığını görünce asık suratımla telefonu açtım. ''Alo, ne var Hakan?'' Öfleyerek cevapladı. ''Bu nasıl bir telefon açma şeklidir ya. Seni arayanda kabahat.'' ''Uyuyordum Hakan nasıl açmamı bekliyorsun? Tam uykumun en güzel yerinde uyandırmayı nasıl beceriyorsun acaba?'' ''Neyse sinirini bir kenara bırak ve düzgünce cevap ver. Nasıl oldun?'' Tam beni merak ettiğini düşünecekken aklıma nişan için söyledikleri geldi. ''Yeşim bana kahvaltı hazırlamıştı. Kahvaltı yaptım sonra da vitaminimi içtim. Evde kimse yok bende uyuyorum. Oldu mu?'' ''Ya seni merak etmekte suç olmuş. Hiçbir şey diyemiyorum artık. Ağrı kesicini içmeyi unutma. Kalk ve ağrı kesici hapını iç.'' Ağrı kesici hapını iç deyip yüzüme kapattı. Tabii bir öküzden başka ne beklenebilirdi ki? Bir saniye, seni merak etmekte suç olmuş mu demişti o? Beni merak mı ediyorsunuz Hakan Bey? Yatağımdan kalkıp bir bardak su aldım ve ağrı kesici hapımı içtim. Saate baktım ve 12.00 olduğunu görünce tekrardan yatağıma yattım. Halsizliğimle beraber çok uzun süre geçmeden yine uyuya kaldım. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Uyandığımda saat 14.15'ti ve ben titriyordum. Aşırı derecede ateşim vardı ve halsizliğimle hareket bile edemiyordum. Babama ve Yeşime seslendim ama evde olmadıkları yeni aklıma geldi. Telefon yastığımın altında olduğu için hemen alıp arama kısmına girdim. Yeşimi veya Babamı aramak yerine Hakanı aradım. Öfkeyle açtı. ''Alo, ne var Ezgi?'' Kısılmış sesimle cevap verdim. ''Hakan, ben çok kötüyüm.'' ''İnanmazdım ama sesin harbi kötü geliyor. Ne oldu, neyin var?'' Sesinin meraklı gelmesi beni gülümsetti. ''Çok ateşim var ve neredeyse halsizlikten hareket edemiyorum. Boğazlarım çok acıyor.'' ''Yeşimler nerede? Baban, Sevim ablan falan daha gelmedi mi?'' ''Onlar akşama anca gelirler.'' ''Ben hemen yanına geliyorum tamam mı?'' ''Tamam.'' Telefonu kapattığım gibi tekrardan uyuya kalmışım. Ateşim olduğu için adeta bayılır gibi uyuya kalıyordum. Sürekli çalan zil sesiyle sıçrayarak uyandım ve üşüyerek aşağıya indim. Tam bir ruh gibi yürüyordum. ''Kim o?'' ''Ben, Hakan.'' Kapıyı açıp Hakanın yüzüne bile bakmadan odama çıktım ve tekrardan yatağıma yattım. O kadar çok üşüyor ve titriyordum ki dişlerim birbirine kenetlenmiş bir haldeydi. Hakanda peşimden geldi ve yattığım gibi eliyle ateşime baktı. ''Ezgi sen yanıyorsun. Üstünü kat kat örtmek yerine açsana!'' Hışımla üzerimdeki yorganları çekti ve hızla odadan çıktı. Odaya geldiğinde elinde soğuk su dolu bir kova ve bez vardı. ''O ne ya?'' ''Alnına koyacağız.'' ''Ne alaka ya ben zaten üşüyorum. O buzlu suyu benden uzak tut.'' Gözlerini devirdi ve bezi kovaya sokup çıkardı. Alnıma koymasıyla daha çok üşüdüğümü hissettim. Hala titremeye devam ederken yorganı suratıma kadar çektim. Ama maalesef ki Hakan yeniden yorganı açtı. ''Daha önceden hiç bu kadar hastalandığımı hatırlamıyorum. Küçüklüğümden bu yana nadiren ateşim çıkmıştır.'' Titreyerek bunları söylerken Hakan'ın mırıltısını duydum. ''Böyle olmayacak.'' Kollarımdan tuttu ve beni banyoya doğru çekiştirdi. Ben, ''Ne oluyor ya bıraksana kolumu.'' diye sızlandım ama dinlemiyordu. Banyoda duş başlığından ılık bir su açıp beni kıyafetlerimle suyun altına soktu! ''Lan ne yapıyorsun gerizekalı? Mal mısın lan sen? Ben donuyorum diyorum sen beni kıyafetlerimle suyun altına sokuyorsun!'' Kısık sesimle bağırıp Hakanı itmeye çalışırken o sadece omuzlarımdan tutmuştu. Benim suyun altından çıkmama izin vermiyordu. Ben çırpınırken sinirle konuştu. ''Ne kadar mızmızlandın ya? Ne yapsaydım soyupta mı soksaydım seni?'' ''Ay birde utanmadan soyupta mı soksaydım diyor! Ya bıraksana salak mısın lan sen? Allah'ım nereden çağırdım ben bunu ya of!'' Hakan suyu kapatıp üstüme havlu sardı ve tekrardan beni çekiştirerek odama götürdü. ''Tüm hakaretlerinin ateşin etkisinden olduğunu varsayarak umursamamaya çalışacağım. Şimdi ben odadan çıkıyorum. Üstüne kuru kıyafetler giy ve saçını kurut.'' Hızlı bir şekilde odanın kapısını kapatıp çıktı. Ateşim düşmüştü ve titremem geçmişti. Hemen üstümü değiştirip saçlarımı kuruttum. Galiba Hakana biraz fazla hakaret etmiştim ve bu konuda ona haksızlık etmiştim. Tekrardan yatağıma yatıp yorganıma sarılmışken Hakanın gittiğini düşündüm. Ona kızdığım için bırakıp gitmiş olabilir miydi? Uzun bir süre sonra odanın kapısı tıkladı. ''Müsait misin?'' Bu çocuğun nazikliği mi tuttu ne oluyor böyle dostlar? ''Müsaitim gel.'' Elinde tepsiyle odaya girdi ve yatağımın ucuna oturdu. ''Sana çorba yaptım.'' Anlık şokla gözlerim açıldı. ''Çorba mı yaptın?'' ''Evet. Hemde domates çorbası yaptım.'' Yerimden doğrulup tepsiyi almaya çalıştım ama vermedi. ''Olmaz. Ben yedireceğim.'' Ay ne oluyor ne oluyor! Çorbadan bir kaşık alıp ağzıma getirdi. Gülerek ağzımı kocaman açtım ve çorbayı tattım. Çorba çok güzeldi ama acılığından dolayı ağzıma doğru elimi sallamaya başladım. ''Çok güzel ama çok acıı! Yanıyorum!'' ''Şifa bu şifa. Seni iyileştirecek ben inanıyorum. Aç ağzını.'' Aç ağzını dediği gibi kaşığı ağzıma sokuyordu. Ben çorbadan biraz içtikten sonra içine ekmek doğradı ve bende acılığına alışıp afiyetle çorbamı içtim. ''Bayağı beğendin bakıyorum. Eğer istersen biraz daha getirebilirim.'' ''Çok güzel olmuş ellerine sağlık. Yeterli teşekkür ederim.'' Gülümseyerek kafasını salladı ve tepsiyi mutfağa götürdü. Odaya geri geldiğinde kendini direkt puf koltuğuma attı. Banyoda sürekli onu ittiğim için tişörtünün ıslandığını fark ettim. ''Tişörtün ıslanmış Hakan. İstersen babamın tişörtlerinden verebilirim.'' ''Kendine geldin sanırım. Şifalı çorbam ve ateş düşürme yöntemlerim işe yaradı demek ki.'' ''Genelde inkar ederdim ama bu sefer inkar etmeyeceğim. Evet şu an kendimi daha iyi hissediyorum. Şimdi de senin üşütmemen için sana babamın dolabından tişört getireceğim.'' Yatağımdan hızla kalktım ve babamın odasına fırladım. Babamın dolabından siyah bir tişört alıp tekrardan odama gidecekken dolabın alt kısmındaki çekmecenin açık olduğunu fark ettim. Çekmecenin içinde şeffaf dosyalanmış bir kağıt vardı. Kağıtta Ezgi Tunç ve Melek K. yazısını görünce hemen dosyayı elime aldım. Tam inceleyecek iken arkamdan bir ses geldi. ''Ezgi, ne yapıyorsun kızım?'' Babamın sesini duyunca korkuyla dosyayı yere düşürdüm. Ben dosyayı almak için yere eğilirken babam benden önce davranıp hızlı bir şekilde dosyayı aldı. ''Ne zamandır dolaplarımızı karıştırır oldun sen Ezgi? Bunu Sevim, yani annen görseydi ne olurdu biliyor musun sen?'' ''Evet beni böyle bir şekilde görmeni istemezdim baba ama çekmece açık kalmış. Hem Sevim abla benim annem falan değil. Ne düşüneceği de umurumda bile değil. Dosyada gerçek annemin ve benim adım yazıyordu. Ayrıca annemin soy adı da K ile başlıyormuş. Nedense devamı da karalanmış.'' Hesap sorarcasına konuşurken babam geveleyerek cevapladı. ''O dosya ne biliyor musun? Annen seni istemediği için avukatlara bile gerek kalmadan seni bana verdi. Kızım Ezginin, babasında kalmasını istiyorum falan yazıyor başka bir şey yok.'' Gerçekten böyle miydi? Annem beni hiç mi istememişti. ''Annemin soyadı ne peki?'' Duraksadı. Sormamı beklemediği için duraksadığını düşündüm. ''Kara.'' ''Kara mı?'' Onaylarcasına kafasını salladı. Hızlı bir şekilde odama gittim ve kapıyı kilitleyip yatağıma oturdum. Hakanın puf koltuğumda beni merakla izlediğini fark ettiğimde gülmeye başladım ve tişörtü verdim. ''Eve biri mi geldi? Sanki biriyle konuştuğunu duydum.'' Direkt ayağa kalkıp üstündeki tişörtü çıkardı. Çıkardığı gibi benim çığlık atmamla gözlerimi kapatmam bir oldu. Çocuk adeta baklava ve kas kralıydı pes! ''Yuh ne yapıyorsun ya!'' ''Bir şey yapmıyorum sadece tişörtümü değiştiriyorum.'' ''Sen herkesin yanında üstünü mü çıkarıyorsun Hakan?'' ''Ezgi unuttun galiba. Ben mankenim.'' Haklıydı. Elimi gözümden çekip baktığımda çoktan giyinmiş olduğunu gördüm. Lafı değiştirerek konuştum. ''Babam ve Sevim abla gelmiş.'' ''Eyvah, yandık desene! Adam zaten gece beni burada gördü. Birde şimdi görürse ne yapacağız?'' ''Bir şey yapmayacağız. İnsan gibi bana yardım ettin. Hiç kimse bir şey diyemez.'' Hesap sorarcasına bana yaklaştı ve kollarını göğsünde birleştirdi. ''Öyle mi? Sen sözlünü mü koruyorsun?'' Geri çekilmek yerine bende ona yaklaştım. ''Nasıl düşünmek istersen öyle düşün.'' ''Beni koruduğunu düşünüyorum o zaman.'' ''Düşün.'' ''Düşünyorum da emin olamadım. Babana, Hakan gece cama tırmandı dedin farkında mısın sen? Sana nasıl güvenebilirim?'' Verdiği cevapla koca bir kahkaha patlattım. Benim gülüşüme eşlik edip oda güldü ve daha sonra konuşmaya başladı. ''Çok geç olmadan gideyim. Daha iyisin değil mi?'' Teşekkür borcum olduğunu hatırlayıp cevapladım. ''Teşekkür ederim Hakan. Nedense aklıma direkt seni aramak geldi ve iyi ki de aramışım. Sayende kendimi daha iyi hissediyorum.'' Sırıttı. ''Aklına beni aramak geldi öyle mi?'' ''Ne bu flörtöz tavırlar? Her şeyin altında bir anlam arama.'' ''Altında bir anlam aramıyorum ki. Anlamı direkt belli.'' ''Neymiş anlamı?'' ''Sen benden daha iyi biliyorsun. İyi ki de aramışım dedin.'' Elimle alnıma vurdum. ''Ben sana ne diyebilirim ki.'' ''Bir şey demene gerek yok. Bir şey yapmana gerek var.'' İlacımı işaret etti. Ona göstererek antibiyotik hapımı içtim. Sırıttı ve kapının kilidini açıp odadan çıktı. Bende onu uğurlamak için peşinden gittim. Salona gelip kapıya ilerlediğimizde Sevim ablayla beraber babamda şaşkın gözlerle bakıyordu. En sonunda babam dayanamayıp konuştu. ''Hakan Bey.'' ''Efendim?'' ''Geceden sonra bakıyorum da yine kızımın odasından çıkıyorsun. Birde efendim diye mi soruyorsun gerçekten?'' Ben tam cevaplayacakken Sevim abla lafa atladı. ''Ezgi bakıyorum da eve sürekli erkek getiriyorsun. Birde getirdiğin yetmezmiş gibi odandan çıkarken yakalıyoruz. Hayırdır Serdar kızını böyle mi yetiştiriyorsun? Edep diye bir şey kalmamış.'' Sinirle cevap verdim. ''Ben ne yaptığımı gayet iyi biliyorum. Edep kavramını da senden öğrenecek değilim. Sözlerine dikkat et!'' Babam beni savunacağı yerde ayağa kalkıp bağırmaya başladı. ''Annenle doğru konuş!'' Bu tepkisine bende yüksek sesle cevap verdim. ''Annem değil o benim!'' Babamla tartışmaya başlamıştık ve Sevim abla gülerek izliyordu. Anladığım kadarıyla Sevim cadısı babamı kışkırtmıştı. ''Sen bana cevap mı veriyorsun? Annen haklı, sende edep diye bir şey kalmamış. Gece odanda yakaladığım yetmezmiş gibi şimdi de kapıda görüyorum.'' Ben sinirle cevap verecekken Hakan araya girdi. ''Ezgiyle doğru konuş.'' ''Doğru konuşmazsam ne olur? Kızımla ne konuşacağımı sana mı soracağım?'' ''Evet bundan sonra bana soracaksın tamam mı?'' İkisi de birbirine yaklaşmış öfkeyle burunlarından soluyorlardı. ''Pardon? Ne dedin anlayamadım!'' ''Hemen anlatayım o zaman. Ezgi benim sözlüm ve onu istediğiniz zaman azarlayamazsınız. Daha doğrusu azarlamaya hakkınız yok. Sabahın köründe hasta kızınızı evde bırakıp gitmeseydiniz, beni burada görmek zorunda kalmazdınız.'' Hakan cümlesini bitirince göz göze geldik. ''Sözlün öyle mi? Kızımın neyi varmış bakalım?'' ''Birde hala kızınızı azarlamaya çalışıyorsunuz. Ezginin ateşi vardı ve tir tir titriyordu. Artık kızı nasıl çaresiz hissettiriyorsanız size haber vermek yerine beni aradı.'' Babam sinirle bana baktı ve hemen kapıyı açıp Hakana dışarıyı gösterdi. ''Yeter artık çık dışarı!'' Hakan bana baktı ve gülerek kapıya doğru ilerledi. ''Baba ne yapıyorsun sen kendine gel! Şu an Hakan sayesinde kendimi daha iyi hissediyorum. Senin yaptığına bak!'' Hakan benim dediklerimi dinlerken Sevim abla yüksek sesle bağırmaya başladı. ''Babana kendine gel diyorsun öyle mi? Ben boşuna demiyorum. Bu kızda ne saygı kalmış ne edep.'' Sevim ablanın bu sözünden sonra babam sinirli bir şekilde saçıma yapıştı. Saçımı öyle bir tutmuştu ki adeta yoluyordu. ''Baba ne yapıyorsun bırak saçımı!'' Ben bağırırken Hakan hemen babamın elinden saçımı kurtardı. Babamın öfkesi adeta gözlerinden okunuyordu. Hakanın saçımı kurtarmasıyla babamın Hakana yumruk atması bir oldu. Ben bağırarak aralarına girerken Sevim abla gülüyordu. Hakan yanağını tutup doğruldu ve gülerek konuştu. ''Her şeyi sadece babam değil bende biliyorum Serdar Tunç. Sınırlarını zorlama ki şu an kızınla düşman olmayasın. Zaten düşman olmanıza az kaldı. Bar bugünlerin tadını çıkar.'' Babam sinirli bir şekilde kapıya doğru ilerledi ve hemen dışarı çıktı. Hakan öylece bana bakarken Sevim abla konuşmaya başladı ''Aferim Ezgi. Tüm aileyi karıştırmayı başardın.'' Sustum, cevap vermedim. ''Şimdi de cevap verme tenezzülünde bile bulunmuyorsun öyle mi? Ben senin annenim. Saygısızlık yapıp cevap vermemen doğru bir karar.'' Sabır, sabır... Ayağa kalkıp yavaş adımlarla önüme geldi. ''Ama sen saygıdan ne anlarsın ki hata bende. Saygıyı anlamadığın gibi edepten de haberin yokmuş demek ki.'' İşte şimdi sınırları zorlamıştı ve dayanamayıp Sevim ablanın saçına yapıştım. ''Ne yapıyorsun bıraksana saçımı! Senin canını okuyacağım!'' ''Bak bak canımı okuyacakmış. Tüh okumazsan hatırım kalır! Sen benim annem falan değilsin! Eğer bir daha babamın yanında saçma sapan konuşup babamı da dolduruşa getirirsen olacakları tahmin bile edemezsin.'' Hakan, ellerimden Sevim ablanın saçlarını kurtarmaya çalışırken en sonunda beni kendine çekti. Sevim ablanın saçlarını elimden kurtardı. Sevim abla baş parmağını sallamaya başladı. ''Senin canını okuyacağım terbiyesiz!'' ''Eğer biraz daha konuşursan kim kimin canını okuyacak görürsün! Sana bugüne kadar saygımı ne zaman yitirdim ben? Küçükken Yeşimin yaptığı bir şey yüzünden suçu benim üzerime atmıştın hatırlıyor musun? Senin dolduruşundan dolayı babam beni dövmüştü. Ama bakıyorum da babamı hala dolduruşa getiriyorsun!'' Ben Sevim ablanın üzerine yürümeye çalışıp bağırırken Sevim abla hemen odasına gitti. Hakan, hala beni tutuyordu. ''Bırak tamam.'' ''Sen neymişsin böyle Ezgi ya? İçinden ne çıktı az önce? Az kalsın kadının saçları elinde kalacaktı.'' ''Eğer seninde saçlarını tek tek yolmamı istemiyorsan soruma cevap ver.'' Meraklı gözlerle bana bakarken üzerine yürüdüm. ''Herkesin bildiği ama benim bilmediğim ne var ulan? Babamla niye düşman olacakmışım?'' Ellerini teslim olurcasına yukarı kaldırdı ve cevapladı. ''Ben buna cevap veremem.'' Baş parmağımı sallayıp üzerine doğru giderken o da geri geri adım atıyordu. ''Ne demek cevap veremem ya? Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?!'' ''Merak etme her şeyin bir zamanı var. Sadece o zamanı bekle.'' Ben Hakanın verdiği cevaba sinirlenirken sizce Hakan ne yaptı? Kapıdan hızlı bir şekilde kaçtı! Hemen odama çıktım. Kapıyı kilitleyip tekrardan yatağıma uzanacağım sırada Hakanın tişörtünü gördüm. Islanmış tişörtünü yanına almayı unutmuştu. Kıyafeti elime aldım ve birkaç saniye öylesine inceleyip tekrardan yatağın ucuna koydum. Maşallah daha 5 metre öteden Hakanın tişörtünden parfüm kokusu geliyordu. Yatağıma uzandım ve yorganıma sarılıp öylece olanları, olacakları düşündüm. Melek K. yazısı aklıma geldi. Annemin soyadı Karaymış. Peki neden devamı karalanmış? Herkesin bildiği, benim bilmediğim o şeyi düşündüm ama ne kadar düşünsem de bir sonuca varamadım. Neden benim arkamdan iş dönüyordu? Neden ben bunun hakkında hiçbir şekilde bilgi sahibi olamıyordum? Bu kadarı yeterliydi. Artık her şeyi kendi çabalarımla öğrenmenin vakti gelmişti.
|
0% |