@1lpapatya
|
≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Odamın kapısı kilitli bir halde yatağımda uzandığım için kavga seslerini zor duyuyordum. Babam ve Sevim abla arasında geceye kadar bol bol kavga olmuştu. Yemek getirdiği için kapıyı bir tek Yeşime açtım. Yemeğimi yiyip ilaçlarımı aldım. Yeşimle bol bol sohbet edip dertleştikten sonra odasına gitti. Evdeki sesler azalmıştı. Sanırım herkes odasına çekilmişti. Telefonu elime alıp Whatsapp'a girdiğim sırada bildirim paneline bir mesaj düştü. Kenan: Çevrimiçisin. Ben: Evet. Kenan: Özledim... Bu çocuk iyice kafayı yemişti. Ben: Beni kaç gündür tanıyorsun da özlüyorsun? Kenan: Birini özlemek için çok mu tanımak lazım? Az tanıyorsak ve çok özlüyorsak ne yapmalıyız? Ben: Çok özledin yani Kenan: Evet Ben: Tamam o zaman biraz daha sabret. Bu Cumartesi Nişanım var. Nişanımda görüşürüz :) Kenan görüldü attı ve çevrimdışı oldu. Büyük bir ihtimalle sinirden köpürmüştü ama olması gerekende buydu. Ne kadar istemesem de evleniyordum ve çocuğa ümit vermek istemiyordum. Aklıma, Ecemle 2 gündür hiç konuşmadığımız geldi ve onu aradım. İlk aradığımda açmadı ama tekrardan aradığımda açtı. ''Efendim?'' ''Benim şeker kankam nasılmış bakalım?'' ''İyiyim sen nasılsın? Bu arada hala hastaymışsın. Yeşimden öğrendim de kusura bakma arayamadım.'' Sesi ağlamaklı bir şekilde geliyordu. ''Ben iyiyim de sen pek iyi değilsin gibi Ecem. Neyin var, sesin hiç iyi gelmiyor?'' Ecem ağlamaya başlarken yatağımda endişeyle doğruldum. ''Annem... Annemin karnı çok ağrıyordu ve sürekli kusuyordu. En sonunda artık hareket bile edemez hale geldi ve acıdan karnını ellettirmiyordu. Apar topar hastaneye geldik ve apandisit teşhisi koyulup ameliyata alındı. Çok korktum Ezgi.'' ''Ne? Hangi hastanedesiniz?'' ''Hasta hasta sakın geleyim deme. Hastanelerde uğraşma.'' ''Gelip gelmeyeceğimi sana sormadım. Hangi hastanedesiniz dedim?'' '' ******* Hastanesi'' Hemen yataktan fırlayıp giyinmeye başladım. Giyindiğim sırada da Hakanı aradım. Telefon elinde olmalıydı ki ilk çalıştı açtı. ''Efendim Ezgi?'' ''Hakan, Ecemin annesi ameliyata alınmış hemen hastaneye gitmemiz lazım.'' ''Git Ezgi. Ben Ecemin annesini bile tanımıyorum. İyice şoförün sandın beni.'' ''Hakan şu an hödüklük yapmanın sırası değil. Ecem tanışmada, sözde hep bize destek oldu. Şimdi de bizim ona destek olmamız lazım.'' ''Haklısın. Hemen hazırlanıp çıkıyorum. Geldiğimde seni ararım.'' ''Tamamdır. Oğuzu da arayıp çağır istersen.'' ''Hangi hastane? Ona göre haber vereyim.'' '' ******* Hastanesi.'' ''Tamamdır.'' Yaklaşık 40 dakika sonra Hakan beni almaya geldi. Bende hemen aşağı indim ve arabanın ön koltuğuna bindim. Ben: Ecemin annesi ameliyata kaldırılmış. Hakan beni aldı oraya gidiyoruz. Telefonu kapatıp tekrardan cebime koyacaktım ki Yeşimden mesaj geldi. Yeşim❤: Beni neden almadınız ya bende gelirdim Ben: Sen yat uyu. Eğer önemli bir şey olursa haberdar ederim. Yeşim❤: Tamamdır, görüşürüz. Telefonu kapatıp cebime koydum ve Hakanın sırıtarak bana baktığını gördüm. ''Sende iyi alıştın yanıma oturmaya he.'' Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. ''Aklına gelen şey bu mu?'' ''Başka ne gelecekti? Yoksa...'' Bu şekilde yoksa deyip lafını yarıda kestiğinde susmam gerektiğini anladım. Çünkü ne dersem fesat konumuna getiriliyordum. Konuyu değiştirmem lazımdı. ''Şu an arkadaşımın bana ihtiyacı var. Şaka yapmanın sırası değil lütfen sür arabayı.'' Ciddi bir cevap verdiğim için konuşmadı. Hızlı bir şekilde arabayı sürmeye başladı. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Hastaneye vardığımızda hızla gelen ambulansların sesinden dolayı ürperdim. Arabadan inip hastanenin kapısına ilerlerken Oğuz da gelmiş, bize yetişmişti. Hemen danışmanlığa ilerleyip bıkkın bir şekilde oturan kıza sordum. ''İyi akşamlar. Cemile Çetin apandisit ameliyatına alınmış da kaçıncı kat acaba?'' ''Bir dakika hemen bakıyorum.'' Danışmanlıktaki kız bilgisayardan araştırırken Hakanla Oğuza da bakmayı ihmal etmiyordu. Boğazını temizledi ve cevap verdi. ''Ameliyatı bitmiş ve 5. Kattaki 101 numaralı odaya alınmış.'' Teşekkür edip Hakanın koluna yapıştım ve asansöre doğru çekiştirdim. Asansörün gelmesini beklerken hala Hakanın kolunu sıktığımı fark ettim. ''Kolumu ne zaman bırakacaksın acaba? Danışmadaki kız bana bakıp gülümsedi diye bu kadar kıskanmana gerek yok.'' ''Ne kıskanması be? Biz seninle sözlüyüz. Başkalarına mavi boncuk dağıtıp da açık verme diye yapıyorum.'' Asansörün gelmesiyle Oğuz, Hakan ve ben hızla binip 5. kata tıkladık. 5. kata çıktığımızda, koridorda numaraları sıralanmış odaları takip ettim. ''107,106,105,104,103,102'' derken 101 numaralı odanın kapısında Ecemin oturduğunu gördüm. O da beni fark etti ve koşup birbirimize sarıldık. Beni görünce tekrardan ağlamaya başladı. ''Ezgi... Çok korktum.'' ''Lütfen sakin ol olur mu? Ben her zaman senin yanındayım.'' Birbirimizden ayrılınca Hakan da geçmiş olsun dileklerini iletti. Hakanın arkasında duran Oğuz da o sırada Eceme doğru ilerledi. Ecem Oğuzu görünce adeta gözlerinin içi güldü. Hemen dağılmış saçlarını elledi ve gülümsemeye çalışıp hoş geldin dedi. Ecemin, Oğuza hoş geldin derken sarılsam mı diye çekindiği çok barizdi. Ama Oğuz, Ecemi kendine çekip sıkı sıkı sarıldı ve saçına öpücük kondurup geçmiş olsun dileklerini iletti. Oğuz, Ecemin saçını öptüğünde Hakanla göz göze geldik. İkimizde böyle bir hamle beklemiyorduk. Oğuz ve Ecem birbirinden ayrılmadı. Ben onların tatlılığını gözlerim dolarak izlerken Hakanın beni izlediğini fark ettim. Gülerek konuştu. ''Niye gözlerin doldu be? Seni hiç saçından öpen olmadı mı?'' Verdiği tepkiye gülmeden edemedim. Bu çocuk her yerde şapşallığını konuşturuyordu. Oğuzla Ecemin sarılma işi bittikten sonra 101 numaralı odanın önündeki sandalyelere oturduk. Ecemin elini tutup sordum. ''Durumu nasıl? Ameliyat ne kadar sürdü?'' ''Durumu iyi. Ameliyatta 50 dakika sürdü. Eğer biraz daha bekleseymişiz apandisiti patlayabilirmiş.'' Duraksadı ve gözleri dolarak konuşmaya devam etti. ''Annemin acıdan kıvranması gözümün önünden gitmiyor. Başka bir şey oldu diye çok korktum.'' Ellerimin arasına yüzünü alıp cevap verdim. ''Allah'a şükürler olsun ki şu an iyi. Lütfen o anları aklına getirip tekrardan üzülme.'' Gözlerindeki yaşları silip gülümsemeye çalışırken Oğuz konuyu değiştirip sordu. ''Burada yalnız mısın? Yani yanında kimse yok mu?'' ''6 yaşındaki kız kardeşim huysuzlanıp ağlayınca babam onu babaannemlere bırakmaya gitti.'' Bu sefer konuşan Hakan oldu. ''Oha Kardeşinle aranda 16 yaş mı var?'' Ben şu an yersizce verdiği tepkiye göz devirirken Ecem gülmeye başladı. ''Maalesef ki evet.'' Devamında sessizce oturduk. Boğazımın acısından dolayı durmaksızın öksürmeye başladığım sırada Ecem konuşmaya başladı. ''Hakan, Ezgiyi de al ve gidin. Kız hasta hasta buralarda uğraşmasın.'' Hakan onaylarcasına kafa sallayıp ayaklanırken ben itiraz ettim. ''Ama daha Cemile ablayı bile görmedim ki.'' ''O hala uyuyor. Hem ben buraya geldiğini söyleyip geçmiş olsun dileklerini de iletirim merak etme.'' Onaylayıp Eceme kocaman sarıldım ve vedalaşıp tam arkamı döneceğim sırada Oğuzun hala oturduğunu fark ettim. Oğuz da bakışımdan anlayıp konuştu. ''Benim Ecemin yanında kalmam daha doğru olur.'' Gülümseyip kafamı tamam dercesine salladım ve Hakanla asansöre bindik ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Arabaya bindik ve Hakan hızlı bir şekilde arabayı kullanmaya başladı. Oğuzla Ecemin sevgili olurlarsa ne kadar güzel olacağını düşündüm. Birbirlerine baktıklarında ikisinin de gözlerinin içi gülüyordu. Öylece cama dalmış sırıtırken Hakanın omzuma dokunmasıyla ürperdim. ''Ezgi, neye gülüyorsun? Yine ateşin mi çıktı yoksa?'' Alnıma elini koyup ateşim var mı diye baktı. ''Ateşin yok. Odaklandın da neye gülüyorsun öyle?'' Verdiği tepkiye kahkaha attım ve anlatmaya başladım. ''Oğuzla Ecem ne kadar da güzeller. Daha birkaç gün önce tanışmalarına rağmen birbirlerine aşık olmuşlar bence. Keşke bana da öyle aşkla bakan biri olsaydı.'' Dalga geçermiş gibi gözlerime baktı ve sordu. ''Böyle mi bakmasını istiyorsun?'' İkimizde güldük ve omuzuna vurup cevapladım. ''Ya dalga geçme. Böyle karşımdaki kişiyle birbirimize aşk dolu bakabileceğimiz bir ilişkimin olmasını istiyorum. Ecemin sarılmaya çekindiğinde Oğuzun hızla kendine çekip sarılması hatta saçını öpmesi gibi... Basit ama tatlı şeyler istiyorum.'' ''Oo sen bu basit şeylere mi özeniyorsun? Arada sana kendi numaralarımı göstereyim de o zaman gör. Nasıl olsa bazı yerlerde birbirimize aşık gibi davranmamız gerek.'' ''Basit olabilir ama çok güzeldi. Hem ben, bana gerçekten aşık olan birinden böyle şeyler görmek istiyorum. Düşünsene içinde kelebekler uçuşuyor gibi hissediyorsun. Çok iyi değil mi?'' Kafasını sallayarak cevap verdi. '''Biz aşk oyunu oynuyoruz ama gerçeği olur belki.'' Hakanın cevabıyla şaşırıp yanaklarımın ısındığını hissetmem bir oldu. ''Anlamadım?'' ''Yani bir gün gerçekten aşk yaşayacağın biri olur belki diyorum.'' Nefesimi tuttuğumu fark edip derip bir şekilde nefes verdim. Aşk oyunu oynuyoruz ama gerçeği olur belki deyince ileride birbirimize aşık olacağımızı kastetti sandım. Nedense Hakanın bazı sözleri yanaklarımın ısınmasına neden oluyordu. Kalan yol boyunca telefonumla uğraştım ve varmış olduğumuzu Hakanın ''işte geldik'' demesinden anladım. Kafamı telefondan kaldırıp cama baktığımda, Hakanın beni kendi evine getirdiğini fark ettim. ''Ama Hakan burası...'' Lafımı tamamlamama izin vermedi. ''Evet burası benim evim. Yarın nasıl olsa nişan alışverişine çıkacağımız için burada kalırsın diye düşündüm.'' ''Yani yine bana sormadan benim hakkımda karar veriyorsun.'' ''Kararla ne alakası var? Saat olmuş gecenin 12'si. Bugün ailenle kavga ettin. Bu saatte dışarıdan geldiğini görürlerse tekrardan tatsızlık çıkmasın.'' Haklı olduğunu düşünüp arabadan indim. Eve girdiğimizde (ya da saray mı demeliyim) ışıklar kapalıydı. Kılıç ailesi çoktan odalarına çekilmiş olmalılardı. Kapkaranlık evde merdivenlere anca ulaştık. ''Hakan ben hiçbir şey göremiyorum.'' ''Benim kedi görüşüm var ya, bu karanlıkta her şeyi görüyorum merak etme.'' ''Ne?'' ''Ezgi ne saçmalıyorsun ya dümdüz merdivenlere çıkacaksın herhalde. Ben sanki çok görüyorum.'' Zar zor merdivenleri çıktım ve 1. kata gelmenin mutluluğuyla gülümserken Hakan odası için 1 kat daha çıkmamız gerektiğini söyledi. Telefonun fenerini açmak anca aklıma geldi. Telefonun fenerini açıp yüzüme tutunca Hakanın bir an ürktüğünü gördüm. Evdekilerin sesimizi duymaması için sessiz bir şekilde kıkırdarken bir yandan da merdivenleri çıkıyordum. ''Ben senin odanda mı yatacağım da 1 kat daha çıkıyoruz?'' ''Melisin odası bu katta. İstersen onun odasında kalabilirsin.'' ''Hayır hayır. Kızı rahatsız etmek istemem.'' ''Tamam o zaman. Benim odam 2. katta ve 2. katta bir misafir odası var. Ama eğer senin olduğun katta da olmak istemem dersen 3. katta bir misafir odası daha var.'' ''3. Katı da mı kullanıyorsunuz?'' ''Bodrum katını da sayarsak toplam 5 katlı ev Ezgi. Tabii ben bodrum katını saymıyorum. Yani sadece 3 değil, çatı katı olan 4. katını da kullanıyoruz.'' ''Çok iyiymiş. Bizim bodrum kat yok. 3. kat olan çatı katında da sadece 1 oda var.'' ''Boşuna itibarımız var demiyorum. 4 tane arabamız var.'' Telefonun flaşı sayesinde merdivenleri daha rahat çıkmıştık ve Hakanın odasının önüne geldiğimizde soru sormayı da ihmal etmedim. ''Peki sizin odalarınız ve misafir odası dışında ne var? Yani 5 katı nasıl değerlendirdiniz?'' Derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. O anlatırken yorulmadı ama ben dinlerken yorulmuştum. Bodrum katındaki küçük sinema salonundan tutun, evin kendine ait kütüphanesi bile vardı. Hakanın odasının önünde öylece durmuş, hangi odaların neye ait olduğunu konuşuyorduk. ''Ne kadar garip. Resmen ıvır zıvır odanız bile var. Ama ben en çok çatı katındaki ışıklı odayı merak ettim.'' ''Bir ara görürsün merak etme. Nasıl olsa evlenince burada yaşayacaksın. Bol bol çıkar görürsün.'' Bizim için ayrı bir ev tutarlar sanmıştım ama tutmamaları daha iyiydi. Koskoca ev varken yeni eve para vermeye gerek yoktu. ''Peki madem. Misafir odası hangisi?'' ''Asansörün yanındaki oda.'' ''Asansörünüz de mi var?'' ''Evet benim odamın yanında hemen asansör var. Onun da kapısı aynı oda kapısı gibi duruyor. Diğer oda da misafir odası.'' Telefonun flaşını Hakanın yüzüne tuttum. ''Ulan madem asansör var ne diye bizi karanlıkta merdivenlerle uğraştırıyorsun?'' ''Asansörün sesine evdekilerin uyanacağını biliyorsun değil mi?'' Haklıydı. Omuz silkip misafir odasına doğru ilerledim ve sessizce kapıyı açıp odaya girdim. İlk yaptığım şeyler kapıyı kilitlemek, ışığı açmak ve perdeleri kapatmak oldu. Bahçesi Koskoca havuzlu, basketbol sahalı bir evin etrafında beni kimsenin göreceği yoktu çünkü görünürde ev yoktu. Ama alışkanlık olduğu için yinede perdeleri kapattım. Misafir odası mis gibi kokuyordu ve her şey pırıl pırıldı. Tek bir sorun vardı. Yanımda pijama yoktu ve dar bir pantolonla uyuyamazdım. Sessiz bir şekilde kapının kilidini açıp Hakanın odasına gittim ve kapısına tıkladım. Kapısını tam olmayacak şekilde açtı. Karanlık koridordan dolayı içeriden gelen ışıkla gözlerim kısıldı. Hakan tişörtünü çıkarmış, üstü çıplaktı! Hemen kafamı yere eğdim ve konuştum. ''Şey... Benim kıyafetim yokta yatmam için rahat bir şeyler verebilir misin?'' Yüzüme bakıp güldü ve ''cık'' dedi Tabi bende sinirli bir şekilde cevap verdim. ''Ne demek cık? Vermek zorundasın beni buraya sen getirdin.'' ''İşte şimdi oldu. Kibar kibar bir şey istemene hiç alışmamışım Ezgi. İlle bağırman gerek.'' Arkasını dönüp gitti. Tekrardan kapıya geldiğinde, elinde siyah bir sweat ve gri eşofman vardı. Hemen giysileri elinden alıp tekrardan misafir odasına döndüm. Kapıyı kilitledikten sonra direkt üstümü çıkarıp Hakanın verdiklerini giydim. Gri eşofmanın paçaları upuzun olmuştu ve benimle beraber içine 1 kişi daha girerdi. Bol olmasının rahatlığıyla hemen yatağa yattım. Yastıklar ve çarşaf, aynı Hakanın sweati gibi mis gibi yumuşatıcı kokuyordu. Uyumadan önce Yeşime mesaj attım. Ben: Hakanın evindeyim. Yeşim çevrimdışıydı ve büyük bir ihtimalle uyuyordu. Bende yeni yıkanmış yastık kokusunun ferahlığıyla uykuya daldım. 6 Ekim Çarşamba Kuş tüyü gibi yatak sayesinde sabah erkenden uykumu almış bir şekilde uyandım. Perdeleri açmamla beraber güneş ışığı odayı doldurdu. Tuvalete gidip elimi yüzümü de yıkadıktan sonra yatağı topladım. Üstümü değiştirdim ve Hakanın kıyafetlerini katlayıp odasına götürdüm. Kapısını tıklayıp içeri girdiğimde onun da uyanık olduğunu gördüm. Hayatı sorgularcasına tavanı izliyordu. Odası o kadar büyük ve güzeldi ki... ''Günaydııın. Kıyafetlerini getirdim.'' ''Giyinme odasındaki dolaba koyabilir misin?'' Bana bakmamasına rağmen onaylarcasına kafamı salladım ve kıyafetlerini giyinme odasındaki dolaba koydum. Beklediğimin aksine odası çok toplu ve temizdi. Ne kadar çalışan ablalar olsa da, toplu olmasında Hakanın da etkisi vardı. Yatağında doğruldu ve konuştu. ''Odamı beğendin mi?'' ''Çok beğendim.'' ''Bak sana ne göstereceğim.'' Yatağından kalktı ve şifonyerin üstünden bir şey alıp yanıma geldi. Üstü hala çıplaktı. Dün bana yaptığı gibi bir şey yapmayı düşündüm. ''Bana bir şey göstermeden önce yapman gereken bir şey var sanki.'' Elimle üstünü işaret ettim. ''Böyle dursam ne oluyor?'' ''Ne mi oluyor? Ben senin vücudunu görmek zorunda mıyım?'' ''Alt tarafı bir vücut. Görmek istemiyorsan bakma. Bakıyorsun bakıyorsun birde bana kızıyorsun.'' Elimle ağzımı kapattım. ''Ne?'' ''Tabii. Bakmamaya çalışsan da gözlerin kayıyor gördüm.'' ''Saçmalama be. Gözlerim falan kaymıyor.'' ''O zaman vücuduma laf etme. Bak elimdekine.'' Elinde küçük bir kar küresi vardı. ''Ne kadar tatlı bu.'' ''Evet çok tatlı. Eski sevgilim almıştı.'' Anlamsız bir surat ifadesiyle yüzüne baktım. ''Eski sevgilinin aldığı şeyi bana neden gösteriyorsun?'' ''Ne kadar zengin olsam da her şey maddiyat değil. Küçük bir kar küresiyle bile mutlu olmuştum.'' ''Banane Hakan. Seni mutlu eden birinden neden ayrıldın o zaman? Ayrılmasaydın da onunla evlenseydin.'' ''Çünkü hep küçük hediyeler alıyordu. Her şey maddiyat değil dediysek o kadar değil. O benden büyük hediyeler bekliyordu.'' Salak gibi suratına bakıyordum. Ne saçma bir muhabbetti bu. ''Ne anlatıyorsun be kardeşim ne anlatıyorsun ya.'' ''Seni oyalıyorum. Zaman en değerli şey değil mi? Zamanını çaldım.'' ''Sen delinin tekisin biliyorsun değil mi?'' ''Hayır, bilmiyorum. Kendin delisin de ondan mı biliyorsun?'' Anlamsızca suratına baktım ve arkamı döndüm. Tam Hakanın odasından çıkacağım sırada Melis kapıyı coşkulu bir şekilde açtı ''Günaydııııın Abiciğimm. Seni uyandırmaya gel...'' beni görmenin şaşkınlığıyla lafını tamamlayamadı ve tekrardan konuştu. ''Seni uyandırmaya geldim diyecektim ama anlaşılan uyanman için bana ihtiyacın kalmamış.'' Melis koluma girdi ve göz kırptı. Daha sonrasında konuşmaya devam etti. ''Ezgi burada olduğuna göre belki de hiç uyumamışsınızdır.'' Gözlerim, Melisin düşündüğü şeylerin korkusuyla yerinden fırlarken açıklama yapmaya çalıştım. ''Hayır Melis düşündüğün gibi değil gece geç saat olduğu için Hakan beni buraya getirdi. Hem ben misafir odasında uyudum yani gece Hakanın yanında bile değildim.'' Bunları tek solukta söylemiştim. Salak gibi tedirgin bir şekilde açıklama yapmıştım of!! Hakan hiç cevap vermeyip sırıtarak odasındaki lavaboya gitti. Hala üstü çıplaktı. Bir insan neden yatarken eşofmanın üstüne tişört giymezdi hiç anlayamadım ki! O sırada Melis konuştu. ''Sakin ol Ezgi. Sadece şaka yapıyorum. Burada olduğunu biliyordum zaten.'' Gülümseyip Melise kafa salladıktan sonra Melisle beraber kol kola aşağı indik. Salondaki koltukların birinde Esra Kılıç ve Yiğit Kılıç oturuyordu. Sanırım bu evdeki herkes erkenden kalkıyordu. Merdivenden indiğimi görünce şaşırdılar ve Yiğit Kılıç konuştu. ''Aa Ezgi seni burada görmek ne güzel.'' Gülümseyip ''Günaydın'' dedim ve koltuklardan birine oturdum. Esra Kılıç sordu. ''Ne zaman geldin?'' ''Akşam Ecemin annesi ameliyata alınmıştı. Bizde Hakanla beraber hastaneye gittik. Daha sonrasında saat çok geç olduğu ve bugünde nişan alışverişine çıkacağımız için Hakan beni buraya getirdi.'' İkiside geçmiş olsun dileklerini iletti. Yiğit Kılıç, Esra Kılıcın saçıyla oynamaya başladı. Burada kalmamı o kadar normal karşılamışlardı ki, benim ailem olsa kesin hangi odada yattığımı sorardı. Hakanda giyinmiş merdivenden iniyordu. Üstüne bebe mavisi polo yaka bir tişört, altına da beyaz bir pantolon giymişti. Tabii birde hiç kirlenmeyen beyaz spor ayakkabılarını... Bir tek Volkanın burada olmadığını fark edip sordum. ''Volkan nerede acaba?'' Melis heyecanlı bir şekilde cevapladı. ''Alışverişe çıkacağımız için Yeşimi almaya gitti. Kız kıza alışverişe gideceğizzz çok güzel olacak.'' Esra Kılıç düzeltti. ''Birde Hakan olacak tabii.'' Biz Esra Kılıcın düzeltmesine gülerken Hakan kafasını koltuğa yaslamış ofluyordu. Zil çaldı ve adının Zeynep olduğunu öğrendiğim çalışan abla kapıyı açtı. Yeşim ve Volkan gelmişti. Yeşim mutlu bir şekilde herkesi selamlarken Melise ayrı bana ayrı sarıldı. Daha sonra kulağıma fısıldadı. ''Bugün alışveriş için çok güzel yerlere gideriz. Lacivert tişört ve dar bir pantolonla gitmeni istemem.'' Elindeki poşeti verdi ve bende mutlulukla giyinmek için yukarı çıktım. Melisin odasındaki giyinme odasına girdim. Maşallah Melisin dolaplarından da kıyafet taşıyordu. Yeşim dizlerimin biraz üstünde biten, askılı, bebe mavisi bir elbise, çok yüksek olmayan kalın beyaz topuklu ayakkabı ve beyaz bir omuz çantası getirmişti. Kıyafetlerin altında da tarak vardı. Mutlu bir şekilde hemen üstümü değiştirdim. Ayağımdaki spor ayakkabıları çıkarıp beyaz topuklularımı giydim. Zaten düz olan saçımı da tarayıp biraz düzelttikten sonra eşyalarımı poşete koydum. Aynaya bakınca yeniden kendime aşık oldum ve beyaz çantamı takıp aşağıya indim. Aşağıya inerken topuklularımın sesinden dolayı evdekiler bana dikkat kesildi. Kendimi bir anlığına prenses gibi hissettim. Yeşim sayesinde Hakanla pişti olduğumu fark ettim. İkimizin de beyaz ayakkabıları ve aynı renk kıyafetleri çok uyumluydu. Melisle Yeşimin oturduğu koltuğa oturdum. Hakanın yanında oturan Volkan konuştu. ''Çok güzel olmuşsun. Abimle de renk piştisi olmuşsunuz'' Ben sadece iltifatına teşekkür edip gülümserken Yiğit Kılıç araya girdi. ''Oğlum o senin yengen yengen.'' Bu cevapla gülme krizine girdik. Volkandan da cevap gecikmedi ''Ya baba ben o anlamda mı dedim. Kız da yanlış anlayacak senin yüzünden.'' Hakan, Volkanın kafasını kolunun altına sıkıştırıp cevap verdi. ''Şaka lan şaka. Babam gül diye yapmış .'' Bu aile tam bir komediydi. Her cevapları Yeşimle benim gülme krizine girmemize neden oluyordu. O sırada Ceylan abla geldi. ''Kahvaltı hazır Esra Hanım. Yemek odasına geçin isterseniz.'' Esra Kılıç kafasını onaylar anlamda salladı ve tüm aile birden ayaklandı. Biz Yeşimle hala otururken Melis kolumuzdan tutup kaldırttı ve yemek odasına gittik. Lezzetli ve sohbetten dolayı eğlenceli bir kahvaltı yaptıktan sonra yine tüm aile birden ayaklandı ve salona doğru yol aldılar. Masayı öylece bırakıp gittikleri için içimden toplama isteği geliyordu. Ama benim toplamama gerek kalmadan 3 çalışan abla hızlı bir şekilde masayı topladı. Bende o sırada salona gittim. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Arabanın anahtarları alındıktan sonra dışarı çıktık. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki nişan alışverişinin de bir an önce biteceğine inanıyordum. Melis konuştu. ''Evett. Şimdi Ezgi, ben ve Yeşim bir arabada gideriz. Annemle Hakanda bir arabada gelir.'' Arkadaşıyla buluşacak olan Volkan ve işe gitmek için hazırlanan Yiğit Kılıç arabaya bindi. Yiğit Kılıç arabanın camını açıp konuştu. ''Öyle bir şey yok. Ezgi ve Hakan beraber gidecekler. Yeşimle sende annenin kullanacağı arabayla gidersiniz.'' Biz Hakanla beraber göz devirirken Melis dudaklarını büzerek konuştu. ''Baba ama ben sürmek istiyorum. Biz Yeşimle beraber öbür arabayla gelelim diğerini de annem sürsün.'' Esra Kılıç cevapladı. ''Kızım 3 arabayı da aynı yere giderken kullanmaya ne gerek var. Sen sürersin bende arkada otururum.'' Sanki 2 arabayla aynı yere gitmek normaldi de... Neyse. ''O zaman anlaştıkk.'' Melis ellerini mutlulukla çırptı ve şoför koltuğuna bindi. Yanına Yeşim, arkaya da annesi bindikten sonra Melis arabayı çalıştırdı. Yiğit Kılıçta hızlı bir şekilde bahçeden ayrılıp gitti. Bende Hakanın arabasına bindim ve emniyet kemerimi takarken Hakan hızlı bir kalkış yaptı. Ya da normal olan ama arabanın hızından dolayı hızlı gibi gelen bir kalkıştı. Aklıma Hakanın bu alışverişteki tek erkek olması geliyordu. Sürekli gülesim gelse de en sonunda bu düşünceyi aklımdan atabilidim. Arabadaki sessizliği bozan Hakan oldu. ''Annen neden gelmiyor nişan alışverişine?'' ''Annem derken?'' ''Üvey annen demek istedim.'' ''Sen beynine reset falan mı attın? Dünkü kavgayı unuttun herhalde.'' ''Her ailede kavga olur Ezgi. Sadece niye gelmiyor diye merak ettim.'' Dışarıya nefes verdikten sonra cevapladım. ''O cadı kadının benimle alakalı şeylerde işi olmaz. Mesela sadece Yeşime çeyiz hazırlıyor.'' Hakan birkaç saniye bekleyip cevap verdi. ''Gerçek anneni hiç merak ettin mi? Şu an yaşıyor mu?'' Hakanın sorusuyla beraber boğazımın acıdığını hissettim. ''Evet ettim. Hala da merak ediyorum. Büyük ihtimalle yaşıyordur. Daha doğrusu ailesini bırakıp gittiği için daha mutlu bir şekilde yaşıyordur. Zaten bizi sevse bırakmazdı.'' ''Neden öyle düşünüyorsun? Sizi bırakıp gittiği için annenin mi suçlu olduğunu düşünüyorsun?'' ''Bu nasıl bir soru Hakan? Yok annem değil biz suçluyuz. Ya bir insan neden ailesini bırakıp gider ki? Hadi kocanı bıraktın bebeğini neden bırakıyorsun? Hiç mi merak edip aramaz bir insan.'' Hakan ''Hmmm'' dedi ve birkaç dakika sonra tekrardan konuşmaya başladı. ''Şu anda annen çıkıp gelse ve ben senin annenim dese ne yapardın?'' Sorduğu soru sayesinde gözlerim dolarken derin bir nefes aldım ve güçlü bir şekilde cevapladım. ''Bu zamana kadar neredeydin derdim sanırım. Bu zamana kadar yanımda olmadıysa bundan sonra da yanımda olmasına gerek yok. Kesin yeni ailesi vardır ve mutlu, huzurlu bir şekilde yaşıyordur.'' ''Ama sen olaya başka gözle bakıyorsun Ezgi. Sadece babanın dediklerine inanıp anneni suçlayamazsın.'' Ne diyordu bu çocuk? ''Babamın dedikleri derken?'' ''Anladığım kadarıyla, baban seni dolduruşa getiriyor. Annen hakkında hiçbir şey bilmeden kadını suçlaman tuhaf geldi.'' ''Ne demeye çalışıyorsun Hakan? Bizi bırakıp gittiği için suçlu değil mi? Neyi ima ediyorsun?''' ''Ben sadece diyorum ki annen suçlu olmayabilir!'' İkimizde birbirimize bağırırken neden böyle bir tartışmanın içinde olduğumu anlayamadım. ''22 yaşındayım ve 21 senedir yanımda olmayan kadın nasıl suçlu olmasın Hakan? Neden benimle bu konu hakkında tartışmaya giriyorsun?!'' ''Tartışmaya girmiyorum! Sana, olaylara bir gözden bakmamayı öğretiyorum!'' ''Ben olaylara bir gözden bakmamayı gayette iyi biliyorum. Senden öğrenecek değilim. Ayrıca bu özel konu seni hiç ilgilendirmez. Sana ne benim annemden! Sana ne onun suçlu olmamasından! Bu düşüncelerini kendine sakla!'' Hakan direksiyona vurdu ve daha yüksek sesle bağırmaya başladı. ''Ne halin varsa gör. Hem ne diyeceğim biliyor musun? Annen sizi bırakmakla iyi yapmış! En azından senin gibi bir kızın ukalalığından kurtulmuş! Hatta direkt senin gibi bir kızının olmasından kurtulmuş daha ne olsun!'' Söylediklerine gözlerim dolarken yutkunamadığımı fark ettim. Boğazım düğümlendi ve nefes alamıyordum. Kala kalmıştım ve Hakana cevap bile veremiyordum. Küçük bir bebekken bırakıldığım için annemi haklı buluyordu. Annem beni bıraktığı için ve yalnız kaldığım için ben suçluydum öyle mi? Kısık bir sesle konuştum. ''Durdur arabayı.'' Cevap vermedi. ''Durdursana lan arabayı!'' Arabayı durdurmuyordu. Sinir krizi geçirmeme ramak kalmıştı. Sinirle kollarına yapıştım ve direksiyon hakimiyetini sarstım. ''Ezgi ne yapıyorsun? Bıraksana kolumu!'' ''Arabayı durdur!'' Hızlı bir şekilde sağa çekti. Melislerin arabası da arkamızda olduğu için onlarda bizim gibi durdu. Arabadan indim ve serin havayı içime çektim. Hakanın söyledikleri beynimde yankılanırken gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Melis, Yeşim ve Esra Kılıç arabadan inip yanıma koştu. ''Ezgi, ne oldu?'' Hakan arabadan inmemişti. Bu kelimeleri söyleyecek kadar benden nefret etmesinin nedeni neydi? Esra Kılıç yüzümü elleriyle okşadı. ''Ne oldu kızım? İyi misin?'' ''Hayır, hiç iyi değilim.'' ''Ne oldu?'' ''Oğlunuza sorsanız daha iyi olur.'' Hızlı adımlarımla Melislerin arabasına bindim. Gözlerimden akan yaşlar artık durmaz bir hale gelmişti. Kimse bana daha önce böyle söylememişti. Annemin beni bırakıp da kurtulduğunu... Düşünmek bile istemiyordum. Melis ve Yeşim, arabaya bindi. Esra Kılıçta Hakanın arabasına bindi. Melis emniyet kemerini takarken konuştu. ''Abim mi bir şey dedi Ezgi?'' ''Evet. Abin bir şey dedi.'' ''Seni bu kadar üzecek ne söylemiş olabilir ki?'' ''Boş verin. Tekrardan düşünüp de üzülmek istemiyorum.'' İkiside konuşmadı. Yol boyunca sessizlik hakim oldu. Alışveriş yapacağımız yere geldik. Melis ve Hakan, arabalarını park etti. Daha sonra hep beraber mağazaya girdik. Nişandan önceki gün bizim eve bohça getireceklerini öğrendim. Onun için bana çeyizlik şeyler de seçtiriyorlardı. Birkaç çanta, bakım eşyası ve ayakkabı aldıktan sonra bir tane iç çamaşırcıya girdik. Esra Kılıç hoşuna gidenleri kaldırıp nasıl diye soruyordu. Belki gerçekten sevdiğim bir erkek olsa utanmazdım ama Hakanın yanında böyle şeyler hiç hoşuma gitmiyordu. Sürekli gözlerimi kaçırıp bakmadan onaylıyordum. Bir ara Hakanın, gözümü kaçırmamdan dolayı sırıttığını gördüm. Onun sırıtmasını görünce daha çok sinir olmuştum. ''Yüzüne attığım tokadı çok özledin herhalde. Sırıtma yanımda.'' ''Gözünü kaçırma sende.'' ''Kes sesini. Benimle bir daha konuşma.'' Sonunda, benim için bakılan çeyiz şeylerinden kurtuldum. Daha sonra nişan kıyafetlerimizi seçmeye geldik. Bir sürü elbise denedim. Birkaç deneme sonrasında, üstüme en çok yakışanını buldum.
''Ezgi, peri kızı gibi olmuşsun. Çok güzelsin.'' Birbirimize sarıldıktan sonra Melis ve Esra Kılıçta aynı şekilde beğendiklerini ve güzel olduğumu söylediler. Ben kabine girip üzerimi değiştirene kadar, ödemesi çoktan yapılmıştı. Elbisenin altına da uzun, kalın topuklu gri bir ayakkabı aldık. Daha sonra başka bir mağazadan Hakana takım elbise baktık. Daha doğrusu ben hariç hepsi baktı. Ve en sonunda gri bir takım almaya karar verdiler. Altına da siyah, pahalı bir kundura alındı. Melis, Yeşim ve Esra Kılıçta gösterişli abiye ve topuklu ayakkabılarını aldıktan sonra tüm işimiz bitmişti. Mağazadan çıkıp yine arabaları park ettiğimiz yere geldik. Benim Hakanla aynı arabaya binmem söylendi ama binmedim. ''Esra Hanım, siz Hakanın sürdüğüne binin. Ben, Melisin sürdüğüne bineceğim.'' ''Ama Ezgi...'' Konuşmasını tamamlamasına izin vermedim. ''Nasıl olsa Yeşimle aynı yere gidiyoruz. Melis bizi eve bırakır. Hem de kız kıza biraz sohbet etmiş oluruz.'' Esra Kılıç onayladı ve Hakanın yanına bindi. Bende Melislerin yanına bindim ve yola koyulduk. Yolda da, Yiğit Kılıç tarafından nişan yerimizin çoktan ayarlanmış olduğunu gördüm. Melis resimlerini gösterdi Koskoca lüks bir salondu. Melis tarafından nazik bir şekilde uyarıldım. ''Nişanda tüm aile dostları, babamın iş arkadaşları ve şirket sahipleri olacak. Bunların yanı sıra magazinciler ve gazeteciler de doluşmuş olur. Lütfen abimle birbirinize çok aşıkmış gibi davranın olur mu? Sakın hiçbir şey belli etmeyin.'' ''Etmeyiz. Zaten böyle şeyleri bilerek çıktık bu yola.'' Kalan yol boyunca Yeşimle Melis sohbet etti. Ben sadece arada bir sohbete katıldım. Hakanın söyledikleri sürekli beynimde dönüyordu. Annem hakkında bilip bilmeden böyle konuşması çok yanlıştı. Babamın anlattıklarına inanıyordum ve suçlu olan annemdi. Eğer babamın söylediklerine inanmasam bile annem bizi terk etmemeliydi. Eve geldiğimizde, arabadaki poşetleri alıp Melise teşekkür ettik. Melis rica edip gittikten sonra Yeşim eve girmeden beni durdurdu. ''Ezgi, hiç iyi görünmüyorsun. Ne oldu bu kadar?'' Zaten aklımda Hakanın sözleri dolaşıyordu ve dayanamayıp anlatmaya başladım. Tüm dediklerini tek tek söyledikten sonra yine gözlerim dolmuştu. Yeşim, Hakanın her bir dediğine şaşırıp bir yandan da Hakana sövüyordu. Bana sarıldı ve teselli ettikten sonra gözlerimdeki yaşları silip eve girdik. Hakanın söyledikleri aklımdan çıkmıyordu. Nasıl bir insan böyle bir kelimeleri söyleyebilirdi hala inanamıyordum! Bana bu sözleri söyleyen bir adamla evlenecek miydim ben? Aşık rolü mü oynayacaktım herkesin içinde? Peki ya onun söyledikleri aklımdan uçup gidecek miydi, yoksa ona her baktığımda sadece o sözler mi aklıma gelecekti? Belki herkes için zordu ama bu hikayede en zorlu savaşı ben veriyordum. |
0% |