@1lpapatya
|
24 Ekim Pazar Güzellik merkezinden hepinize günaydınlar diliyorum efendim. Hakan, erken saatte kızlarla bizi güzellik merkezine getirdi. Hakan kendi arabasıyla geldiği için akşam hazırladığım bavulları da arabasının bagajına koydum. Çünkü Kılıçların evine gittiğimde eşyalarımın yanımda olmasını istiyordum. Erken saatte kalkmaya o kadar alışmıştım ki... Ne kadar yorulursam veya geç yatarsam bile erken saatte kalkıyordum. Kılıç ailesinin evinde hep erken kalkılacağı için zorlanmam gibi geliyordu. Hakan bizi bıraktı ve kendisi başka erkek kuaförüne gitti. Kızlar dediğim kişileri biliyorsunuz ama yine de söyleyeyim; Ecem, Gizem ve Melis. Ama Melis'in isteği üzerine, Yeşim de bizimle beraber güzellik merkezine geldi. Düğünümüz saat 19.00'da, denizin ortasında bir teknede gerçekleşeceği için daha bol bol vaktimiz vardı. Yine de erkenden tüm işlerimiz halloldu çünkü dış çekime gidecektik. Beni merak edecek olursanız, saçıma dağınık bir topuz yapıldı ve tatlı bir taçla duvağım takıldı. Hem biraz soğuk, hemde biraz sıcak tonların karıştırıldığı gelin makyajı yapıldı. Saçımı ve gelin makyajımı çok beğenmiştim. Daha sonra kızların yardımıyla gelinliğimi giydim. Daha sonra Yasemin gelin makyajımın fotoğrafını çekti. Güzellik merkezinde bugün işi olmayan kişileri de düğünümüze çağırmıştık. Buna Yasemin de dahildi ve düğüne katılacağı için çok mutluydu.
Tüm işlerimiz bittiğinde Hakan, Eray, Oğuz ve Volkan bizi almaya geldi. Hakan'ın beni gördüğündeki ilk tepkisi, sırıtarak ''Vay be çok güzel olmuşsun.'' demek oldu. Hiç itiraz edemeyecektim, Hakan da damatlık içinde çok yakışıklı olmuştu. Kesilmiş sakalları ve düzeltilmiş saçlarıyla gerçekten çok yakışıklıydı. Ben de ona ''Teşekkür ederim. Sen de çok yakışıklı olmuşsun.'' dedim. Güzellik merkezinde birkaç fotoğrafımız çekildikten sonra Oğuz, Ecem, Hakan ve ben, Adile Sultan Kasrına dış çekime geldik. Dış çekimimiz tamı tamına 3.30 saat sürdü. O kadar uzun sürmesinin sebebi de Hakan'ın daha çok fotoğraf çekilmek istemesiydi. Bu arada söylememişim ama jeep gelin arabamız da çok güzel olmuştu. Süslemesi o kadar sade ve doğal duruyordu ki... Gerçekten her şeyi çok güzeldi. Eve dönmek üzere arabaya bindiğimizde Oğuz şoför koltuğuna, Ecem yolcu koltuğuna, Hakan ve ben de arka koltuğa oturduk. Yolda giderken dördümüzün de karnı çok aç olduğu için Oğuz, arabayı tostçuya götürdü. Oğuz, arabadan inip dördümüze de tost ve ayran aldı ve tekrardan arabaya geldi. Arabada tostları yiyip güzelce karnımızı doyurmaya çalışırken Hakan uyarıyı yapmayı da unutmadı. ''Arabaya dökmeden yiyin.'' Üçümüzde aynı anda Hakana sinirli bir bakış attık. ''Bakmayın öyle, gelin arabası bu. Dökmeden yemeye çalışın.'' Hep beraber güldükten sonra tostlarımızı yemeye devam ettik. Makyajım bozulmasın, üstüme dökülmesin diye uğraşa uğraşa tostumu bitirdim. Karnımızı doyurduktan sonra Oğuz tekrardan arabayı çalıştırdı ve eve doğru yol aldık. Eve geldiğimizde saat 16.20 idi. Ecemle beraber, Hakan ve Oğuzla vedalaşıp arabadan indik. Kapıya varıp zile bastığımızda, kapıyı açan babam oldu. Dün babamı görememiştim. Aynı şekilde, sabah güzellik merkezine giderken de babamı görememiştim. Babam, beni gelinlikle görünce tuhaf hissettiğine adım kadar emindim. "Hoş geldin kızım. Çok güzel olmuşsun." Cümlesini tamamladığında gözleri doldu. Babama hala ne kadar kızgın olsam da kıyamıyordum. O da bana kıyamazdı değil mi? Babamdı sonuçta. "Teşekkür ederim babacığım." deyip babama sarıldım. Sarılmama karşılık verdi ve birbirimize sıkı sıkı sarıldık. Hala sarılmaya devam ederken Sevim Ablanın sesini duydum. "Gelin Hanım da geldi demek. Kızına sarılmayı bırak da içeri geçin Serdar." Babam geri çekildi ve beni içeri davet etti. Ecemle beraber içeri geçtiğimizde salonda tanımadığım birkaç kişiyi gördüm. ''Hoş geldiniz.'' deyip öbür koltuğa oturdum. Tanımadığım için öylece bakarken Sevim abla konuştu. ''Ezgi, kapalı olan benim ablam. Nevin. Yani senin teyzen.'' Bugüne kadar hiç görmemiştim. Konuşulmamıştı ve kim olduğunu da bilmiyordum. ''Ya öyle mi? Çok memnun oldum.'' ''Bende memnun oldum Ezgicim. Bugüne kadar neden görüşmediğimizi düşünüyorsun şu an değil mi?'' ''Evet biraz öyle oldu. Üvey de olsa bir teyzem vardı da bugüne kadar nerelerdeydi diye düşünüyorum diyelim.'' ''Neden görüşmediğimizi bilmiyor musun yoksa?'' Nevin abla bir şey mi ima ediyordu yoksa? ''Hayır bilmiyorum.'' ''O zaman baban ve annene söyle de müsait bir zamanda sana anlatsınlar.'' Ecemle birbirimize ''Yine ne oluyor ya!'' bakışı attık. İkimizin de bakışı aynı olduğu için anlamlarını gayet rahat anlıyordum. Benim yerime babam cevap verdi. ''Nevin, şu an bunların konuşulmasının sırası değil.'' ''O zaman sırası olduğu zaman bana anlatırsın baba. Bakalım, o zaman ne zaman gelecek?'' O sırada zil çaldı. Kapı açıldığında gelenlerin yüzünü anımsamıştım ama o kadar fazla tanımıyordum. ''Hoş geldiniz.'' ''Hoş bulduk kızım. Çok güzel olmuşsun nazar değmesin.'' Gelen tüm misafirlere hoş geldiniz deyip sohbet etmeye çalıştım. Zaman geçerken Ecemle beraber sohbet etmeye daldık. Tekrardan zil çaldı ve Yeşim kapıyı açtı. Kenan gelmişti. ''Merhaba Serdar abi. Merhaba Sevim abla.'' Babam çok samimi bir şekilde sarıldı. ''Hoş geldin Oğlum.'' Bu kadar anlattığım şeye rağmen nasıl... Nasıl hala böyle davranıyorlardı? Yeşimle beraber el ele tutuşmuş bir şekilde yanıma geldiler. ''Merhaba Ezgi.'' ''Merhaba hoş geldin.'' Gülümsedi ve boş bulduğu koltuğa oturdu. Babam eve gelen arkadaşlarıyla, uzaktan akrabalarla sohbete daldı. Daha sonra bir anda kapıdan davul sesi geldi. Babam neşeyle ayağa kalktı. ''Davulcular da geldi. Kapımızda dövülsün bakalım davul.'' Babam ve adamlar kapıya gitti. Davul çalarken nedense kapıya çıkıp oynayasım geldi ama oynamadım. O sırada Sevim abla ve birkaç misafir servis yaptı. Çayla beraber, yiyecek bir şeyler hazırlamışlardı. Karnım toktu ama önüme gelen yiyeceği geri çeviremezdim. Düğünde de belki aç kalırım düşüncesiyle, ikramlıkları yedim. Bir yandan eve misafirler gelmeye devam ederken bir yandan da ikramlıklar servis ediliyordu. Banu ve erkek arkadaşı da beraber geldiler. Banu kınama katılamamıştı çünkü dün akşam, kız kardeşini istemeye gelmişlerdi. Makyajım ve saçım bozulmayacak şekilde Banu ile sarıldık. ''Çok güzel olmuşsun canım benim. Prenses gibi olmuşsun.'' ''Çok teşekkür ederim. Gelmene çok sevindim, hoş geldin.'' ''Hoş buldum.'' Geri çekildi ve Ecemi görünce Ecemle sarıldılar. Ben de sevgilisine selam verircesine kafa salladım. ''Hoş geldiniz.'' ''Hoş bulduk teşekkürler. Tebrik ederim şimdiden.'' ''Bende teşekkür ederim.'' Banu'nun sevgilisi kapıya çıktı ve Banu yan tarafımdaki sandalyeye oturdu. Ev çok kalabalık olmuştu ve en son Ecem'in ailesi gelmişti. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Saatler ilerlerken heyecanım artıyordu. Her an beni almaya gelebilirlerdi. Gelmelerine çok az kalmıştı. Kapıda davul dövülüyor, evdeki misafirlerin birçoğu dışarı çıkmış oynuyordu. Yakından korna sesleri yükselmeye başladığında davul sesi kesildi. Ecem elimi tuttu. ''Geldiler.'' İçimdeki heyecan artarken derin bir nefes aldım. Evdeki misafirler ayaklandığında Yeşim, kırmızı kuşağı getirdi. Kapıdaki misafirler içeri girerken Ecem ve Yeşim koşarak kapıya gitti. Hakanların içeri girmesine izin vermeyip para alacaklardı. Babam kuşağı Kenan'a verdi. ''Al oğlum sen bağla.'' Yanımda duran babama fısıldadım. ''Baba, kuşağımı Kenan mı bağlayacak gerçekten?'' ''Erkek kardeşin veya çok yakın olduğun erkek yeğenin mi var kızım? Yeşim'in erkek arkadaşı senin enişten niyetine geçtiği için o bağlasın. Ne olacak?'' ''Sen bağla o zaman!'' ''Uzatma Ezgi, bağlasın işte çocuk.'' Ofladım ve Kenan'a doğru döndüm. Kenan kuşağımı bağlar gibi yapıp açtı ve tekrarladı. O sırada kulağıma yaklaştı ve fısıldayarak bir şeyler söyledi. ''Kaderimde, eskiden sevdiğim kızın kuşağını bağlamak da varmış. Korkma, artık sana aşık değilim.'' ''İnanayım mı?'' ''İnanıp inanmamak sana kalmış. Gerçeği söylediğime emin olabilirsin.'' Eğer doğru söylüyorsa çok rahatlamış olacaktım. Evdekiler benim videomu çekerken ben, ciddi bir şekilde Kenan'ı izliyordum. Kenan kuşağı bağladı ve geri çekildi. Banu, kafamın üstüne, saçımı bozmamaya çalışarak kırmızı bir tül koydu. Babam ağlayarak bana sarıldı. Keşke şu an ağlamak yerine daha önceden iyi davransaydı da bu kadar pişman olmasaydı diye düşündüm. Ben de babama sarıldım ve ağlaması bitmeyince geri çekildim. ''Ağlama baba.'' Babam gözlerini sildi ve geriye adım attı. Ecem ve Yeşim eline para almış mutlulukla gelirken arkasından Kılıç ailesi geliyordu. Ecem, belime kuşak bağlanmış, başım kırmızı tülle kapatılmış olarak görünce ağlamaya başladı. Birbirimize sıkı sıkı sarıldık ve onu teselli etmeye çalıştım. ''Gelin olan benim, çok ağlayan sizsiniz. Ne oluyor Ecem? Sakin ol birazcık.'' Geri çekildi ve gülümseyerek göz yaşlarını sildi. Sırıtarak kollarından tuttum. ''Evet, gül işte öyle.'' Ecem yanıma dikildi ve Banu, fotoğrafımızı çekti. Acaba kırmızı tülle yüzüm gözüküyor muydu? Daha sonrasında ailecek fotoğraf çekildik ve Hakan yanıma geldi. Elini uzattığında çok bekletmeden tuttum ve çiçeğimi de alıp kapıya doğru ilerledik. Kapıya çıktığımızda dua edildi ve dua bitince alkışlarla arabaya doğru ilerledik. O sırada yanımızda meşaleler yanıyor, üstümüze konfeti patlatılıyordu. Oğuz şoför koltuğuna, Ecem yolcu koltuğuna bindi ve biz de arka koltuğa bindikten sonra Oğuz arabayı çalıştırdı. Arabaya bindiğimde, kafamdaki tülü ve belimdeki kuşağı çıkardım. O kadar fazla araba vardı ki konvoy çok güzel olacaktı. Oğuz ilerlemeye başladığında konvoy başlamıştı. Peşimizden gelen korna seslerine gülümsemeden edemedim. Camları sonuna kadar açmış dışarıya bakıyorduk. Ecem şarkı açtı ve video çekti. Yerimizde oynayarak şarkıya eşlik ederken önümüzü 2 araba kesti. Melis, Volkan, Eray ve Gizem önümüzü kesmişti. Eray ve Volkan cama gelip zarf istedi. Oğuz zarf verdi ve Volkan içini açtığında boş çıktı. Eray'ın zarfından 100 lira çıkmıştı ve Volkana bakıp sırıttı. ''Şansına küs Volkan.'' Volkan somurtarak arabasına bindi ve önümüzü açtı. Eray da önümüzü açınca Oğuz, arabayı sürmeye devam etti. Ecem, şarkının sesini daha çok açtı ve oturduğu yerden oynamaya başladı. Bende Hakanla beraber selfie çekilirken Ecem yüksek sesle şarkıyı söylemeye başladı. ''Yurtta aşk, cihanda aşk, her yerde aşk, bundan sonra.'' Bende telefonu bıraktım ve alkışlayarak eşlik ettim. ''Elimi de kolumu da bağla hadi. Bir odaya bir ömür hapset hadi. Becerebilirsen zapt et hadi. yangınım çok büyük ooff.'' Hakan ve Oğuz bize gülerken Hakan, videomuzu çekiyordu. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Eğlenceli bir yolculuk geçirdikten sonra düğünümüzün gerçekleşeceği kocaman tekneye geldik. Birisi sorsa ''Denizin ortasında hiç düğüne katılmayan Ezgi'nin düğününün, teknede gerçekleşmesi'' der susardım. Tekne, aynı düğün salonu gibi organize edilmişti. Bizim için ayarlanan teknenin bir odasına geçtik. O odayı da aynı gelin odası gibi dekore etmişlerdi ve dışında da ''Gelin odası'' yazıyordu. Zaten olması gereken de bu değil miydi? Hakan ve ben gelin odasına geçtiğimizde, Ecem ve Oğuz da bizimle beraber geldi. Bir süre sessizce oturduktan sonra konu açan ben oldum. ''Kuşağımı Kenan bağladı.'' Hakan gülerek cevap verdi. ''Bağlayacak başka biri yok muydu? Kenan ne alaka?'' ''Bende öyle dedim ama babam ona bağlattırdı. Hem artık bana aşık değilmiş zaten. Öyle dedi.'' ''Sende inandın yani öyle mi?'' ''Tam inandım diyemem ama sayılır. En azından öyle görünüyordu.'' ''Kenan'a inanmamayı öğrenmişsindir diye düşünmüştüm ama yanılmışım.'' ''Ne alakası var Hakan? Bana aşık olmaması zaten daha iyi değil mi?'' ''Tabii ki daha iyi. Bundan sonra senin yanına yaklaşamaz zaten.'' ''Yanıma Kenan'ın yaklaşmayacağına sen mi karar verdin?'' ''Hele bir yaklaşsın, ağzını burnunu dağıtırım.'' ''Maço erkek misin sen be? Birde kocanım ben senin de tam olsun.'' Güldü. ''Bugüne bugün kocanım.'' Ecem ve Oğuz sırıtırken ben, gözlerimi devirdim. O sırada gelin odasına, Melis, Eray, Gizem ve Volkan geldi. Melis kapıyı kapatırken ''Merhabalar.'' dedi. Bizde hep bir ağızdan ''Merhaba hoş geldiniz.''dedik. Volkan saatine bakarak konuştu. ''Yaklaşık 20 dakika sonra tekne limandan kalkacak. Artık 30 dakika sonra falan da siz giriş yaparsınız.'' Onaylarcasına kafa salladık. Eray konuştu. ''Düşünsenize tam yürüyorlar, yanlarındaki maytap Ezgi'nin gelinliğine değiyor. Gelinliği birden alev alıyor.'' Korkuyla gözlerimi Hakana çevirdim. ''Hakan, olmaz öyle bir şey değil mi?'' Hakan yerine Eray cevap verdi. ''Garantisini veremeyiz. Bir videoda izlemiştim, kızın gelinliği tutuşuyordu.'' Melis, Eray'ın koluna vurdu. ''Ne korkutuyorsun kızı? Korkma Ezgi, olmaz öyle bir şey.'' Ecem araya girdi. ''Hem maytapları o kadar bitişik koymuyorlar. Nişanında da maytap vardı, nişan elbisen tutuştu mu? Öyle düşün.'' Rahat bir nefes aldım. Bunca şeyi güzelce atlatmışken gelinliğimin tutuşması... Kabus gibi olurdu. Biraz sohbet ettikten sonra gelin odasındaki herkes gitti ve Hakanla baş başa kaldık. Tekne de limandan kalkma belirtisi vermişti ve yavaş yavaş kalkıyordu. Çıkmamıza dakikalar kalmıştı ve ''Çıkın.'' denildiğinde çıkacaktık. Benim içimi yine heyecan kaplarken Hakan, çok rahat bir şekilde telefonuna bakıyordu. ''Hakan, bizim düğünümüz başlayacak farkında mısın?'' Kafasını telefondan bile kaldırmayarak cevap verdi. ''Evet farkındayım ne oldu?'' Elinden telefonu çekiştirdim. ''Bir insanda hiç mi heyecan olmaz?'' ''Ne yapıyorsun Ezgi? Çocuk değiliz bırak şu telefonu.'' Elimden telefonu almaya çalışırken ekranını kapattım ve öbür tarafa koydum. ''Telefonu bırak da benim heyecanıma eşlik et. Ben gelin oluyorsam sen de damat oluyorsun sonuçta.'' Oflayarak arkasına yaslandı. ''Dışarıdan bakınca heyecanlı gibi görünmüyor olabilirim ama bende heyecanlıyım tabii ki. Heyecandan öte birazcık gergin gibiyim.'' ''Gerçekten hiç öyle gözükmüyorsun. Sanki çok rahat gibisin.'' Sihirli cümleyi söyledi. ''Nasıl rahat olabilirim ki? İstemeyerek evleniyoruz sonuçta.'' Gülümseyerek kafamı salladım. ''Doğru, istemeyerek evleniyoruz değil mi?'' ''Aslında ben, kınada ve düğünde çok mutsuz olacağımızı falan düşünmüştüm. Ama gayet eğlenceli geçiyor. Hem daha düğünümüz yeni başlıyor. İstemeyerek evlenmemize rağmen birçok çifte taş çıkarttığımız kesin.'' Sırıttım. ''Taş mı çıkartıyor muşuz?'' Sırıttı. ''Bence çıkartıyoruz. Senle birde isteyerek evlendiğimizi düşünsene. Gıybet, çekemiyorlar bizi kıskanıyorlar bizi misali yani.'' Son söylediklerine gülerken odanın kapısı açıldı. Görevli gelmişti. ''Ezgi hanım, Hakan Bey, 5 dakika sonra çıkışınız olacak.'' Hakan gülümseyerek cevap verdi. ''Tamamdır teşekkür ederiz.'' Görevli de gülümsedi ve odadan çıktı. Gelinliğimin ucunu tutarak ayaklandım. Odadaki aynaya bakıp duvağımın katlanan yerini düzelttim. Hakan da yanıma gelip aynadan kendine baktı ve sırıttı. ''Neye sırıtıyorsun bakalım?'' ''Çok yakışıklı değil miyim ya?'' Terslemek yerine hiç beklemeyeceği bir cevap verdim. ''Evet çok yakışıklısın ve bunun farkındasın.'' Aynadan bana baktı. ''Yakışıklı mıyım gerçekten?'' Gülerek cevap verdim. ''Sana herkes yakışıklı olduğunu söylüyor. Ben deyince neden bu kadar şaşırdın?'' ''Herkesin demesi önemli değil. İnsan bazen duymak istediği kişiden bekliyor.'' Sağ tarafımda duran Hakan'ın gözlerinin içine baktım. Onun gözlerinin içi mi parlıyordu yoksa bana mı öyle geliyordu? Saçmalama Ezgi, ona yakışıklı dedin diye parlayacak hali yok ne de olsa değil mi? ''Duymak istediğin kişi ben miyim yani?'' Hakan tam cevap verecekti ki görevli kapıyı açıp ''Çıkma vaktiniz.'' dedi. Tam Hakandan cevabı alacakken oldu mu şimdi bu? Çiçeğimi aldım ve bir elimle çiçeği tutarken diğer elimle Hakan'ın koluna girdim. Şarkı çalmaya başladığında odadan çıktık ve yanan maytapların arasından geçerek (ve gelinliğimin tutuşmaması için dua ederek) yavaşça ilerledik. Davetliler bizi alkışlarken bizde etrafa gülücükler saçıyorduk. Kameralara birkaç poz verdikten sonra pistin ortasına geldik ve Eda Baba - Her Şey Seninle Güzel çalmaya başladı. Hakan geri çekilip eğildi ve yavaşça elini uzattı. Ben elini tutarak bir tur etrafında döndükten sonra ayağa kalktı ve dans etmeye başladık. Dans ederken etrafımıza kuru buz ile bulut efekti verildi ve ortaya çok güzel bir görüntü çıktı. Sanki bulutların üstünde dans ediyor gibi hissediyordum. Davetliler bizi videoya çekerken Hakana sordum. ''Şu an nasıl görünüyoruz acaba?'' ''Senin prenses gibi gözüktüğün kesin.'' Gülerek cevap verdim. ''Ondan bahsetmediğimi biliyorsun. Hem ben prenses gibi görünüyorsam, sen de prens gibi görünüyorsundur.'' Sırıttı. ''Prensin olabildiysem ne mutlu bana.'' ''Prensim oldun demedim. Davetliler beni prenses gibi görüyorsa seni de prens gibi görüyorlardır dedim.'' ''Bir kerede terslemeden dursan şaşardım. Ne olurdu şimdi kabul etseydin prensin olduğumu.'' ''Yakışıklısın dedim, o zaman terslemedim işte fazlasını bekleme.'' Şarkıya eşlik etti. ''Beklenmedik bir anda ayrılık gelip çatsa, seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana.'' Bende devam ettirdim. ''Beklenmedik bir anda ayrılık gelip çatsa, seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana.'' Biraz duraksadı ve gülümseyerek konuştu. ''Ezgi, düşünsene birbirimize gerçekten aşık oluyormuşuz.'' ''Öyle bir şey olmayacağına göre düşünmeme gerek yok değil mi?'' Dans etmeye devam ederken sohbet ediyorduk. ''Niye öyle diyorsun? Büyük konuşmamak lazım.'' ''Büyük konuşmuyorum sadece...'' ''Sadece ne?'' ''Sadece öyle bir şey olmayacağından bahsediyorum. Senin etrafında o kadar kız varken bana aşık olacak halin yok değil mi? O kadar kavga edip istemeyerek evlendikten sonra neden birbirimize aşık olalım ki?'' ''Etrafımda kızlar var diye neden sana aşık olmayayım Ezgi? Hem sana aşık olsam gözüm o kızları görmez ki. Ne demişler en büyük aşklar nefretle başlar. Bakarsın, olur mu olur.'' ''Neden bu kadar olabileceğine dair ısrar ediyorsun ki? Öyle bir şey olamaz yani sen ve ben... Olsa olsa imkansız aşk olurdu bizimkisi.'' ''İmkansız aşk olurdu zaten bende onu söyleyecektim. Öyle bir şeyin olmasını istediğimden değil, sadece laf olsun diye sorayım dedim. Dediğin gibi, sen ve ben hayatta olmazdı zaten.'' Neden bir anda bu kadar terslemişti ki? Büyük konuşma diyen kendisi değil miydi? Tam konuşacaktım ki dans şarkımız bitti ve davetlilerin de dans etmesi için başka şarkı çaldı. Hakanla tekrardan dans etmeye başlamışken ilk yanımıza gelen çift Ecem ve Oğuz oldu. Melis ve Eray, Volkan ve Gizem, Yeşim ve Kenan derken pist doldu. Hakanla bu şarkıda dans ederken hiç konuşmamıştık ve dans bitti. Daha sonrasında oyun havaları çalmaya başladı. Yani eğlence şimdi başlamıştı. Bol bol Ankara havalarıyla oynadıktan sonra halay başladı ve gelinliğim çok kabarık olduğu için halay çekenlerin ortasına geçtim. Ecem, Melis ve Gizem de yanıma geldi ve beraber halay çektik. Bir halay bitip diğeri başlarken çok yorulduğum için nikah masasına geçtim. Geçerken göz ucuyla Hakana baktım. Hiç yorulmuş gibi bir hali yoktu ve zaten halay başı olmuştu. Bende oturduğum yerden denizi izlemeye koyuldum. Rüzgar hafif hafif esiyor ve mis gibi deniz kokusu geliyordu. O sırada da misafirlere yemek servisi yapıldığını gördüm. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Halay bittikten sonra horon başladı ve bende dinlenmiş olduğum için kalkıp horona katıldım. Hakan yine en başta olduğu için onun yanına gittim. Horon teperken sürekli gelinliğimin ucuna basıyordu. Gelinliğimin bir ucundan ben tutarken öbür ucunu Hakan tuttu ve gelinliğime basmamak için savaş vermesine gerek kalmadı. Horonda bitince tüm davetliler yerine geçti ve bizim nikahımız başladı. Zaten olan nikahımız tekrardan gösteriş için yapılacaktı. Nikahımızı kıyan, aynı nikah memuru geldi. Şahitlerimiz yine Ecem ve Oğuz oldu. Nikah işlemimiz bittikten sonra nikah memuru, imzalamamız için evlilik cüzdanını uzattı. İçini açıp baktığımda, zaten geçen ki imzaladığım evlilik cüzdanı olduğunu gördüm. Yalandan imzalamış gibi yaptım. Zaten iki tane evlilik cüzdanı olacak hali yoktu değil mi? Hakan ve şahitler de aynı şekilde imzalamış gibi yapınca nikah bitmiş oldu. Tekrardan oyun havaları başlayınca kalkıp oynamaya başladık. Rüzgar ne kadar esse bile oynadığımız için hava hiç soğuk gibi gelmiyordu. Şarkıların biri başlayıp biri biterken oynamaya devam ediyorduk. En sonunda şarkı bitti ve bizi pistin başına aldılar. Biraz bekledikten sonra 5 katlı, süslü püslü bir pasta geldi. Elimize kocaman bir bıçak verildikten sonra kesmeye başladık ve içi kartondu. Küçüklüğüm kandırılmıştı, pastamız maketti! Daha sonrasında iki tabakta gerçek pasta ve yanında kola verildi. Ben Hakan'ın ağzına pastayı düzgün bir şekilde verirken Hakan, bana vereceği çatalın üstündeki pastayı sürekli geri çekiyordu. Çikolatalı pastanın kokusu burnuma burnuma geliyordu. ''Yeter Hakan, güldük eğlendik bitti ver şu pastayı.'' Güldü ve en sonunda pastayı verdi. Kolalarımızı da yudumladıktan sonra önümüzdeki tabaklar, bardaklar ve maket pasta gitti. Bir yandan misafirlerin önündeki yemek tabakları alınırken bir yandan da pasta ve dondurma tabağı koyuluyordu. Hakan ve ben nikah masasına geçince, bize de pasta ve dondurma verildi. Düğünümüzde takı töreni olmayacaktı. Sadece takmak isteyenler yanımıza gelecekti. Pasta ve dondurmamızı yedikten sonra masamız toparlandı ve önümüze süslü, küçük bir kutu koyuldu. Tekrardan horon çalmaya başladığında tam kalkacaktık ki Kılıç ve Tunç ailesi geldi. Esra abla bizi tebrik ettikten sonra koluma 8 tane bilezik, boynuma da altın gerdanlık taktı. Melis ve Gizem de benim gelinliğime tam altın taktı. Babam, Hakana saat taktı. Sevim abla da Hakana tam altın taktı. Volkan da abisine tam altın taktı. Yeşim ve Kenan, kutuya para koydu. Önce Kılıç ailesiyle, sonra da Tunç ailesiyle resim çekildik. Daha sonra Ecem ve Oğuz geldi. Ecem gelinliğime çeyrek altın taktı. Oğuz da Hakana tam altın taktı. Onlarla da resim çekildikten sonra davetliler yanımıza gelmeye başladı. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Kutu parayla dolmuştu. Melis, gelin odasına gidip kutuyu boşalttıktan sonra geri getirdi. Hakan'ın ceketi de tam altınlarla dolmuştu. Takı töreni olmayacak dense bile Hakan'ın tarafındaki davetliler, Hakana altın takıyordu. Tabii koskoca Kılıç ailesinin düğününde böyle bir şeyin olmamasını beklemek imkansızdı. Yanımıza gelip bizi tebrik eden davetlilerle fotoğraf çekilme işi bittikten sonra, gelin odasına gidip takıları ve paraları düzgün bir kutuya koyduk. Ben daha gelin odasındayken Hakan, odadan çıkıp oynamak için piste gitti. Kınada bana çok enerjiksin diyen çocuk, düğünde kurtlarını benden çok dökmüştü. Ben de gelin odasından çıkıp oynamak için piste gittim. Gelin damat oyunu çaldığında davetliler, çıtayı tavana çıkartmıştı. Pistin en kalabalık olduğu an, şu andı. Hakanla karşılıklı bir şekilde oynarken aramıza Ecem ve Oğuz girdi. Ecem ve Oğuzla oynadıktan sonra Melis ve Eray geldi. Sıra sıra çiftler aramıza karışırken en sonunda şarkı bitti. Şarkı bittiği gibi çok yorulduğum için oturmaya gittim. Hakan da benden sonra teknenin kenarına gitmiş, Oğuz'a fotoğrafını çektiriyordu. Ecem gülerek Hakan'ın yanına gitti ve sordu. ''Tek başına mı çekiliyorsun? Hani gelin nerede bu fotoğrafta?'' ''Damadım diye tüm fotoğraflarım gelinle mi olacak? Canım tek çekilmek istiyor.'' Ecem onaylarcasına kafasını sallayıp gülerek yanıma geldi.
''Bakıyorum da, hemen kocan demeye başladın.'' Yanımdaki sandalyeye oturdu. ''Yanlış bir şey söylediğimi düşünmüyorum. Hem sana ne diyeceğim. Bugün, güzellik merkezinde fotoğraf çekilmiştim ve az önce post attım.'' ''Görmedim ki benim telefonum gelin odasında. Aç bakayım.'' Telefonunu açtı ve attığı postu gösterdi @ ecemaydıın ECEMİN ÇEKTİRDİĞİ FOTOĞRAFI DÜŞÜNELİM..
ecemaydıın: #EzgiHakanwedding oğuzşhn: Görmez gözlerim senden başkasını ↪ecemaydıın: Benimde görmez gözlerim senden başkasını melissklc: Güzelliğin şaka mı? ↪ecemaydıın: En az seninki kadar gerçek :) 1volkanklc: 🔥 ↪ecemaydıın: Cansın gizemdogan: Yine ateş ediyorsun ↪ecemaydıın: Seviyom sizi <3 ve diğer 57 yorum ''Ay fotoğrafta çok güzel çıkmışsın canım arkadaşım. Gerçi, şu an yanımda da çok güzel olduğun için şaşırtmadı.'' Yüzümdeki makyajı hiç düşünmeden yanağıma öpücük kondurdu. ''Yerim seni.'' ''Lan makyajımı bozacaksın. Hem rujun yanağıma geçerse görürsün.'' Omuz silkti ve ana sayfayı açtı. ''Bak, Volkan da post atmış.'' Telefona yaklaştım ve fotoğrafa baktım. @ 1volkanklc VOLKANIN ÇEKTİĞİ FOTOĞRAFI DÜŞÜNELİM.
Bu gönderideki yorumlar sınırlandırıldı ''Yorumları neden sınırlandırmış acaba?'' Ecem gülerek cevap verdi. ''Ailesi ve biz, yazdığı açıklamaya karşın komik yorumlar yazarız diye kapatmıştır.'' Güldüm. ''Olabilir. Saat kaç bu arada?'' ''23.05'' Gözlerim kocaman açıldı. ''Oha o kadar oldu mu ya? Birazdan düğün bitecek desene.'' ''Düğün bitmeden kalk da birazcık daha oynayalım hadi.'' Elimden tuttu ve kalkıp piste ilerledik. Pistte oynayanların yanına geçip oynamaya başladım. Daha sonrasında bizim tayfa geldi ve hep beraber oynadık. Banu ve erkek arkadaşı oturuyordu ve elimle yanımıza çağırdım. Ama oynamak yerine oturmayı tercih ettiler. Yeşim ve Kenan da yanımıza gelince itiraz etme fırsatımız olmadığı için oynamaya devam ettik. Artık oyun havaları bitip pop şarkılar çalmaya başlayınca anladım ki düğünün bitmesine çok az kalmıştı. After kısmına gelmiştik. Hakanla bizim etrafımız sarıldı ve etrafımızdakiler çok enerjik bir şekilde şarkıya eşlik ediyordu. ''Gel deneyelim diyorsun olur mu yeniden?Ruhumu okşuyor inceden inceden. Kanmam be oğlum neler gördüm neler. Nasibimi aldım tüm yeminlerden.'' Hakanla ortada oynarken bizde şarkıya eşlik ediyorduk. Pop şarkıların sadece birkaç dakikalık nakarat kısımları çalıyordu ve peşinden şarkı değişiyordu. Pop şarkılar durduktan sonra anons sesi duyuldu. ''Gelin'in çiçek atma vakti!'' Sırıtarak başa geçtim ve yerimde oynamaya başladım. Kızlar arkama dizildiğinde şarkıya eşlik ettim ve nakarat kısmına geldiğinde çiçeği attım. Arkamı döndüğümde, çiçeği Ecem'in tuttuğunu gördüm. Yerinde zıplayarak çiçeği bana doğru gösteriyordu. Oğuz da Ecem'in videosunu çekiyordu. Anons sesi tekrardan duyuldu. ''Böylece Ezgi ve Hakan'ın düğünü sona ermiştir. Limana yanaşıyoruz.'' Yeri geldiğinde üzülerek yeri geldiğinde gülerek düzenlediğimiz bu düğün, sona ermişti. Gelinlikten dolayı daha çok yoruldum gibi hissetmiştim. Yine de beklediğimden kötü değildi ve çok eğlenmiştim. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Davetliler tekrardan tebrik ettikten sonra tekneden herkesin inmesini bekledik. Tekne boşalınca bizde indik ve arabaya doğru yürüdük. Arabaya geldiğimizde, yine az önceki oturma düzenine uyduk. Oğuz arabayı çalıştırdığında Hakan ofladı. Sormadan edemedim. ''Hakan, sen bana kızgın mısın?'' ''Hayır, neden kızgın olayım?'' ''Hani dans ederken konuştuklarımız için...'' Lafımı bitirmeme izin vermedi. ''Hayır, dans ederken söylediklerinde haklıydın Ezgi. Sen ve ben diye bir şey olamaz. İmkansız aşk bizimkisi.'' Neden söylediklerimi bu kadar çok takmıştı ki? Zamanında çocuk gibi evlenmek istemiyorum, seni hiç sevmiyorum diye mızmızlanan kendisi değil miydi? Ecem bize doğru döndü ve kaşlarını çatarak konuştu. ''Ne saçmalıyorsunuz siz hala? Niye imkansız aşk olsun?'' Hakan cevap verdi. ''Zorla evlendirildikten sonra birbirimize sırılsıklam aşık olacak halimiz yok Ecem.'' Ecem yerine Oğuz cevap verdi. ''Birbirinizi gördüğünüzde gülmeden duramıyorsunuz. Birlikte vakit geçirmekten keyif alıyorsunuz. Bunları siz göremiyor olabilirsiniz ama biz görüyoruz. Bugün kimse sizin istemeyerek evlendiğinizi anlamadı çünkü siz, birbirinizi gerçekten seviyor gibi davranıyordunuz.'' Cevap verdim. ''Zaten kimse anlamasın diye öyle davranıyoruz. Birbirimizi sevdiğimiz falan yok.'' Hakan gülerek cevap verdi. ''Aynen, yok.'' Oğuz tekrardan konuştu. ''Birbirinizi sevmeyi deneseniz belki de gerçekten seveceksiniz.'' Omuz silktim. ''Birbirimizi sevmeyi denemeye gerek yok. Uyumsuzuz biz zaten.'' Hakan beni izliyordu ve ''Aynen, uyumsuzuz.'' dedi. Konuşan Oğuz oldu. ''Uyumsuz falan değilsiniz. Hem...'' Hakan, Oğuz'un konuşmasına izin vermedi. ''Oğuz niye bu kadar ısrar ediyorsun? Ezgi, bana aşık olmadığını ve aşık olmak istemediğini belirtiyor. Bende aynı şekilde belirtiyorum. Ne diye uzatıyorsun? Sür arabayı da bir an önce eve gidelim.'' Çok sert çıkışmıştı. Oğuz onaylarcasına kafa salladı ve ''Tamam, ne haliniz varsa görün karışmıyorum. Ayrıca konuşurken de araba sürebiliyorum Hakan. Bu kadar sert çıkışmana gerek yoktu.'' dedi. Yolun kalanında arabada gergin bir hava oluşmuştu ve eve varana kadar hiç sohbet etmedik. Kılıçların evine yaklaştığımızda arkadan korna sesleri gelmeye başladı. Konvoylar bitmiyordu. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Evin önüne geldiğimizde arabadan indik ve arkaya baktığımda, yakınlarında bizimle beraber buraya geldiğini gördüm. Demek ki bu kadar fazla korna sesi o yüzden gelmişti. Eve girerken Esra abla elime bir testi verdi ve evin önünde onu kırdım. Testinin içine şeker ve para koymuşlardı. Burası koskoca villa olduğu için bir mahallede olduğu gibi şekerleri çocuklar almaya gelmemişti. Çünkü etrafta çocuk yoktu. Şeker ve para ortalıkta kalınca Melis, Eray, Gizem ve Volkan çocuk gibi eğlenerek her şeyi topladılar. Daha sonrasında Esra abla, küçük bir kaşıkla ağzıma bal verdi. Benden sonra Hakan'ın da ağzına kaşıkla bal verdiler. Bu yaptığım şeylerin tam olarak anlamını bilmiyordum ama bildiğim kadarıyla gelenek görenekleri devam ettiriyorlardı. Hakanla el ele tutuştuk ve sağ ayağımızla adım atarak eve girdik. Bu eve Ezgi Tunç olarak değil, Ezgi Kılıç olarak girmiştim. Bir an için "Acaba babam şu an ne hissediyor?" diye düşündüm. Zaten babam da arkamızdan eve girmişti. Salona geldiğimizde başıma bir tülbent verildi ve bir hoca geldi. İmam nikahı şahitlerimiz Ecem ve Melis oldu. İmam nikahı kıyıldıktan sonra salonda oturup evdekilerle çay içtik. Çay içtikten sonra herkes gitti ve Kılıç ailesiyle baş başa kaldık. Ayaklandım ve "Ben en iyisi yukarı çıkıp gelinliğimi çıkarayım." dedim. Melisle beraber asansöre binerken Hakan, koşarak bizimle beraber asansöre bindi. "Önce ben üstümü değiştireceğim." "Hakan, koskoca gelinliği taşıdığımın farkındasın değil mi? Önce ben üstümü değiştireceğim." Hakan duraksadı ve bana doğru döndü. "Bir sürü oda var. Benim odamda üstünü değiştirecek halin yok herhalde." "Doğru. Ne diye yarış ediyorsun benimle o zaman?" Cevap vermedi. Melis'in odası, Hakan'ın odasından 1 kat aşağıda olduğu için Melisle beraber asansörden indik. Tam Melis'in odasına giriyorduk ki Hakan'ın yukarıdan sesi duyuldu. "Bu ne ya? Anne!" Melis bir şey olduğunu düşünerek koşarak yukarı çıktı ve bende peşinden yukarı çıktım. Peşimden Esra abla ve Yiğit abi de gelmişti. Esra abla konuştu. "Ne oldu Hakan? Ne diye bağırıyorsun?" "Ne demek ne diye bağırıyorsun anne? Benim odamda niye yeni dolap ve yeni yatak var? Neden odamdaki tüm eşyalar değişmiş? Ezgi'nin eşyalarının benim odamda ne işi var? Lavaboda Ezgi'nin makyaj malzemelerinin ve diğer bakım eşyalarının ne işi var?" Yiğit abi gülerek cevap verdi. "Oğlum, Ezgi karın değil mi? Tabii ki eşyaları senin odanda olacak. Burası artık sadece senin odan değil.'' Ne yani, ben Hakanla aynı odada mı kalacaktım? Hakan bağırarak cevap verdi. ''Ne alakası var baba? Evlendik diye aynı odada mı kalacağız yani? Burası benim odam. Ezgi gitsin misafir odasında falan yatsın.'' ''Evet, ben misafir odasında kalırım.'' Esra abla cevap verdi. ''Kızım sen misafir misin de misafir odasında kalasın? Koskoca Kılıç ailesinin gelinisin. Artık bu odada beraber kalacaksınız.'' Hakan, ağlamaklı bir sesle konuştu. ''Ya ben eski eşyalarımı istiyorum. Burası benim odam.'' Yiğit abi cevap verdi. ''Ezgi evini bırakmış gelmiş, sen burada benim odam diye mızmızlanıyorsun. Geç Ezgi kızım, sen bu odada kalacaksın.'' ''Ama Yiğit ağabey, ben de istemiyorum Hakanla aynı odada kalmayı.'' Esra abla cevap verdi. ''Ya kızım alt tarafı aynı odada kalacaksınız. O kadar dekore ettirdim, eşyaları değiştirdim. Boşuna mı yaptırdım ben?'' ''Bir günde nasıl bu kadar değiştirdiğini de anlamadım anne. Benim eşyalarım gayet güzeldi.'' ''Evli bir adamın eşyaları kadar güzel değildi. İtiraz istemiyorum.'' Melis hiçbir şey söylemiyordu. Kolunu dürttüm ve ''Sende bir şey söylesene.'' dedim. Ama onun verdiği cevap sadece ''Ben karışamam maalesef. Hem aynı odada kalın ne olacak?'' oldu. Hakan ne kadar itiraz etse de, Yiğit abi ve Esra abla direttiği için başka çaremiz kalmadı. Aynı odada kalacaktık. Melisle beraber Hakan'ın odasındaki giyinme odasına girdik. Üstümü değiştirdikten sonra makyajımı çıkardım. Gelinliği çıkardıktan sonra sanki üstümden bir yük kalkmış gibi oldu. Geriye sadece saçımı bozmak kalmıştı ama Melis odasına gidiyordu. ''Melis, ben bu saçımı nasıl bozacağım? Her yeri tel toka dolu.'' ''Benim de üstümü değiştirmem lazım. Abim yardım eder sana.'' Öpücük attı ve odadan gitti. Ben lavaboda, aynanın karşısında saçımı bozmaya çalışırken Hakan, üstünü değiştirmiş eşyalarını katlıyordu. Lavabodaki dolapların birçoğunda, benim bakım ürünlerim ve makyaj malzemelerim vardı. Hakan'ın bu kadar sinirlenmesine neden olması normal gibiydi. Saçımı tek başıma halledemeyeceğimi anlayınca Hakanı çağırdım. ''Hakan, bir baksana.'' Hiç itiraz etmeden geldi. ''Ne oldu?'' ''Topuzumu bir türlü bozamadım. Yardım eder misin?'' ''Ben nasıl yardım edeceğim? Ne anlarım topuz bozmadan?'' Gözlerimi devirerek arkamda duran Hakana döndüm. ''Alt tarafı tel tokaları çıkartacaksın.'' ''Madem alt tarafı tel tokaları çıkaracak kadar kolaysa sen niye yapmadın?'' Ofladım ve tekrar aynaya döndüm. ''İyi etme yardım falan.'' Sırıtarak yanıma geldi. ''Hadi kırmayayım seni.'' Ben daha öncesinde duvağı çıkardığım için sadece tel tokaları çıkarmak kalmıştı. Saçımın her yeri tel toka ve spreyle doldurulduğu için bir türlü bozulmuyordu. Hakan tüm gücüyle tel tokaları çıkarmaya uğraşırken canım çok yanıyordu. Saçımda tel tokalar kırılıyordu. ''Çok acıdı ya. Bir daha saçımı yaptırırsam ne olayım. İki gündür saçımın çektiği eziyetlere bak.'' Hakan tel tokaların bir çoğunu çıkarmıştı ama bitmiyordu. Hiç cevap vermeden tel tokaları çıkarmaya devam etti. Uğraşa uğraşa tel tokaların hepsini çıkarttığında kafam rahatlamıştı. ''Oh be dünya varmış.'' ''Tel tokaları çıkartırken bile ellerim acıdı. Senin kafan nasıl acımıştır tahmin bile edemiyorum.'' ''Edemezsin tabii. Senin için kolay. Bir damatlık giy olsun bitsin.'' Gözlerini devirdi. ''Ben ne dedim şimdi? Sana empati yapmaya çalışıyorum sen, bana ters ters cevap veriyorsun.'' ''Saçımı bozduğumuzda, başımın ağrıdığını anladım. Hem gergin olmam gayet normal.'' ''Senin yüzünden benim odam değişmiş Ezgi. Hatırlatırım. Gergin olması gereken sen değilsin, benim.'' ''Abartıyorsun. Alt tarafı eşyaların değişmiş ne var bunda? Benimle evlenince düzenin değişti, onu bile bu kadar takmadın.'' ''Birisi senin odana gelip eşyalarını değiştirse hoşuna gider miydi? Her eşyama bir anı saklıyordum.'' ''Hoşuma gitmez ama bu kadar da takmazdım.'' Gözlerini kıstı. ''Takmazdın mı?'' ''Tamam belki biraz takardım.'' Kollarını göğsünde birleştirdi. ''Belki biraz mı takardın?'' ''Tamam takardım. Hemde çok takardım ve hoşuma gitmezdi. Oldu mu?'' ''Oldu. O zaman benim de takmama karışmazsın diye düşünüyorum.'' Saçlarımı düzeltmeye çalışarak odaya girdim. ''Tamam karışmam. Ne halin varsa gör.'' Oda peşimden odaya geldi ve yatağına yattı. ''Ne oluyor Hakan? Ben nerede yatacağım?'' ''Yer yatağını sevmiyor muydun? Yap bir tane yer yatağı ve yat.'' ''Niye ben yerde yatıyormuşum?'' Sırıttı. ''İstersen gel yanıma yat derim ama... Sen kabul etmezsin.'' Biraz düşündükten sonra Hakan'ın dolabının üstünden bir çarşaf aldım ve yatağın yanına dikildim. Çarşafı katladım ve düz bir şekilde araya koydum. ''Bu sınırımız olacak. Bunu geçmeyeceğiz ve ikimizde yatakta yatmış olacağız. Kabul mü?'' ''Saçmalama Ezgi. Birde sınırı geçene ceza verelim istersen.'' ''Ya ne alakası var? Kabul etmezsen git yerde yat.'' Eline yastığını aldı ve yatağından inip yere yattı. ''İyi peki. Kabul etmiyorum ve yerde yatacağım. Senin gibi mızmızlanmaya değmez.'' ''Ne mızmızlanması be? Hem nerede yatarsan yat. Koskoca yatak benim olmuş olur.'' Ben yatağa otururken Hakan, yattığı yerden doğruldu. ''O yatak benim tamam mı? Sahiplenemezsin.'' Omuz silktim ve yatağa uzandım. Sinirlenmiş bir şekilde yastığını alıp yatağın öbür tarafına yattı. Yüzünü, arka tarafa döndüğü için göremiyordum. ''Ne oldu? Benim gibi mızmızlanmak yerine, yerde yatacaktın hani?'' ''Yatak benim bir kere. Yanımda yatmak istemezsen sen düşün.'' Benden tarafa döndü ve yatakta göz göze geldik. İkimizde aynı anda gülmeye başladık. Çok saçma ama bir o kadar komik bir an yaşıyorduk. Hakan gülmesini durdurmaya çalışarak sordu ama gülmekten dolayı başarısız oldu. ''Bi-z biz şu- şu-'' Hakan gülmekten konuşamayınca daha çok gülmeye başladık. Gülmesini biraz azalttığında konuştu. ''Biz şu an tam olarak neye gülüyoruz?'' ''Bende bilmiyorum ki.'' dedim ve tekrardan gülmeye başladık. Gülmemiz bittiğinde Hakan hafifçe öksürüp konuştu. ''Sence biz gerçekten çok mu uyumsuzuz?'' ''Uyumsuzluk meselesini neden bu kadar umursuyorsun ki?'' ''Umursadığımdan değil de... Neyse işte. Soruma cevap verir misin?'' ''Bilmem. Bazen çok uyumsuzuz gibi, bazen de çok uyumlu gibiyiz. Bu şekilde karşılaşmasak belki de birbirimize bakmazdık bile. Yani en azından sen, kesin bana bakmazdın.'' ''Neden bakmayayım ki? Gayet güzel bir kızsın.'' ''Sadece dış güzellik yeterli olmuyor işte. Sen kızlarla takılırken neden sana bakayım ki?'' ''Hayda. Benim sana bakmayacağımı söylüyordun. Şimdi sen bana bakmaz oldun. Ne iş?'' ''Neyse artık bunları düşünmeye gerek yok. Evlendik.'' ''Arada düşünüyor be insan.'' ''Sen onları düşüneceğine, bu oda işini düşün. Evlendik diye aynı odada kalmak zorunda değiliz. Evlen dediler yaptık, bu kadarı da fazla.'' ''Korkma yemem seni.'' ''Vampir Bellaya dönüşürüm. Kim kimi yiyor görürsün Hakan.'' ''Aman çok korktum. Neyse sus, uyuyacağım.'' Ukalaya bakın, böyle mi söylenir? Hakana dönük olmamak için öbür tarafa döndüm. Işık açık kaldığı için Hakan, kalkıp ışığı kapattı ve tekrardan yattı. O da bana dönük değildi. Arkasını dönmüştü. Tam uyumaya çalışıyordum ki Hakandan bir ses geldi. ''İyi geceler Ezgi Kılıç.'' Kıkırdadım ''İyi geceler Hakan Kılıç'' |
0% |