@1lpapatya
|
≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Uyandığımda, yüzümü inceleyen bir çift gözle karşılaştım. Bana dönük bir şekilden yatan Hakanı gördüğümde, hızlıca yerimden doğruldum. ''Günaydın.'' ''Hakan! Ne diye benim yüzümü inceliyorsun?'' ''Tek kural sınırı geçmemek değil miydi? Geçmedim işte sakin ol. Sadece günaydın dedim.'' İkimizde sınır belirlediğimiz çarşafı geçmemiştik. En azından bu yeterliydi. Oflayarak geri yattım. ''Pardon ya günaydın. Ne zamandır uyanıksın?'' ''5 dakikadır falan. Uyandığımda, uyuyan birini izlemek hoşuma gitti. Uyurken çok şirin gözüküyordun.'' Somurttum. ''Ben aslında çok deli bir şekilde yatarım. Şirin göründüğümü söylemen tuhaf.'' ''Hayır, gerçekten çok şirin gözüküyordun. Hemde gayet düzgün bir şekilde yatıyordun.'' ''O zaman düzgün yattığım için aferin bana. Saat kaç?'' ''13.00'' Gözlerimi kocaman açarak ''Ne! Saat bir mi?'' dedim. ''Evet. Ne oldu ki?'' Hızlıca yattığım yerden doğrulup yatağın ortasına oturdum. ''Ailen çok uykucu olduğumu düşünecek.'' O da doğrulup yanıma oturdu. ''Korkma. İki gündür çok yorulduğun için öyle olduğunu düşünmezler. Hem, her gün 6.00'da kalkan ben bile bu saate kadar uyumuşum.'' Hakan'ın yüzünü inceleyerek güldüm. ''Sen çok tuhaf bir adamsın.'' Kaşlarını çattı. ''Yine ne yaptım?'' ''Uyandığımdan beri bana nazik davranıyorsun. Bir gün sıcak, bir gün soğuk davranıyorsun. Seni bir türlü anlayamadım.'' ''Anlayamaman benim için daha güzel. Kolay lokma değilim işte.'' Kıkırdadım. ''Tabii canım senin için öyle.'' Sırıttı. ''Canın mıyım gerçekten?'' Gözlerimi devirdim ve omzuna vurdum. ''Yine başladın şımarıklığa.'' Şımarık bir surat ifadesine büründü ve saçını kaşıyarak cevap verdi. ''Senin yanında çocuklaşıyorum belki de.'' Ne kadar cevap verirsem vereyim, düşünceleri değişmeyeceği için yataktan kalktım. Boy aynasından kendime baktım ve baktığım gibi sinirle Hakana döndüm. ''Bu saçlarımla nasıl bana şirin dersin? Dün akşam banyoya girmediğim için saçım spreyden ne hale gelmiş!'' Yataktan kalktı ve karşıma dikildi. ''Sana şirin dedim diye mi suçlu oldum? Gerçekten beni suçlamak için yer arıyorsun.'' Bozulmuş gibi arkasını döndü ve telefonunu alıp yatağa oturdu. ''Pişt. Bozuldun mu sen bana bakayım?'' ''Hem, bir sıcak bir soğuk davranıyorsun diyorsun. Hem de ne zaman sıcak davransam, garip davranıyorsun. Anlamadım ki, soğuk davranmamı mı istiyorsun?'' Çok mu ters davranmıştım gerçekten? Sanırım öyleydi. Ne zaman iyi bir şey söylese ters çıkıyordum. ''Seni kırdıysam kusura bakma. Önceden beni kırdıklarına say.'' Lafı koyduğum için gururlu bir şekilde banyoya doğru yürüdüm. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Banyo yaptıktan sonra Hakan'ın dolabından (Artık benim de dolabımdan mı demeliyim) bugün giyeceğim kıyafetleri seçtim. Giyindikten sonra saçlarımı kuruttum ve aşağıya indim. Salonda kimse yoktu ve mutfağa, Ceylan ablanın yanına gittim. ''Günaydın Ceylan abla. Günaydın için biraz geç ama her neyse. Nasılsın?'' ''Günaydın kızım. İyiyim sen nasılsın?'' ''Bende iyiyim teşekkür ederim. Salonda kimseyi göremedim.'' ''Evet canım, evde kimse yok. Kılıç ailesi her gün erkenden kahvaltı yaptığı için bugünde erkenden kahvaltılarını yaptılar. Melis Hanım ve Volkan Bey üniversiteye gittiler. Yiğit Bey ve Esra Hanım da şirkete geçtiler. Hakan Bey de az önce dışarıya gitti ve nereye gittiğini söylemedi. Kahvaltı yapmak da istemedi.'' Yoksa bana mı sinirlenmişti de kahvaltı yapmak istememişti? ''Anladım Ceylan abla.'' Gülümsedi. ''Ben, şimdi sana hemen bir kahvaltı hazırlarım. Sen geç otur.'' ''Sen kahvaltı yaptın mı? Beraber yapalım istersen.'' ''Biz çalışanlarda erkenden kahvaltımızı yaparız. Ama yinede çay içer sana eşlik ederim.'' ''Eşlik etmene çok sevinirim. Beraber hazırlayalım.'' ''Hayır kızım sen zahmet etme.'' ''Zahmet olacak ne var Ceylan abla? Canım yardım etmek istiyor. Hadi hazırlayalım.'' Ceylan ablayla sohbet ederek mutfaktaki küçük masaya kahvaltılık bir şeyler hazırladık. Ben kahvaltı etmeye başladığımda, Ceylan abla da az önce söylediği gibi çay içti. ''Ceylan abla, eve kaçta gelirler sence?'' ''Belki birazdan, belki de akşamın bir saatinde gelirler. Ama gelmeden mutlaka bana haber verirler. Kendi işleri olduğu için genelde canları ne zaman isterse çıkıp geliyorlar.'' ''Ne yani, akşam gelseler ben akşama kadar evde onları mı bekleyeceğim? En iyisi yarın bende işe gideyim. Düğün için evde tatil yapmama gerek yok. İşi bir türlü düzene oturtamadım zaten.'' ''Yarın balayına gidiyorsunuz ya kızım. Nasıl işe gidesin?'' ''Balayına mı? Nereye gidiyormuşuz?'' ''Muğla'ya gideceksiniz ya kızım. Sana söylemediler mi?'' Unutmuşum da aklıma gelmiş gibi bir tavır takındım. ''Doğru ya, söylemişlerdi. Aklımdan çıkmış işte.'' Gülümsedi ve çayını içmeye devam etti. Bende kahvaltımı ettikten sonra Ceylan ablayla beraber masanın üzerini topladık. ''Sana kolay gelsin Ceylan abla. Ben biraz bahçeye çıkacağım.'' Onaylarcasına kafasını salladı ve bulaşıkları doldurmaya başladı. Bende telefonumu alıp bahçeye çıktım. Hava serindi ve hafiften üşüdüğümü hissettim. Artık kalın şeyler giymenin vakti gelmişti. Bahçeye çıktığımda telefonu açtım ve rehbere girdim. Hakanı aradım ve telefonu kulağıma götürdüm. Açmadı, tekrardan aradım. Yine açmadı ama ben tekrardan aradım. 4. defa arayışımda çağrımı cevapladı. ''Ne var Ezgi? Meşgule atıyorsam, meşgulüm demektir.'' ''Ne yapıyorsun diye arayayım dedim.'' ''Ne yapıyorsam yapıyorum. Seni neden ilgilendirsin ki ne yaptığım?'' ''Hakan, ben daha şimdiden sıkıldım. Evde kimse yok. Ne yapacağım?'' ''Nereye gitmek istiyorsan gidebilirsin. Şimdi kapatmam lazım.'' Arkadan bir kız sesi geliyordu. Gelen kızın sesi, kulağıma hiç yabancı gelmiyordu. Sorgulayıcı bir moda geçtim. ''Neredesin Hakan? O kız kim?'' Hakan cevap verene kadar kızın sesi tekrardan kulağımı doldurdu. ''Hakan, evlendin diye seni unutacağımı mı sandın?'' Bu Yaren'in sesiydi! ''O ses, Yaren'in sesi değil mi Hakan?! Ne işin var senin, o kızın yanında!'' ''Ezgi, kapatmam lazım.'' dedi ve telefonu kapattı. Hiç görüşmüyorum dediği kızın yanında ne işi vardı? Evlendikten sonraki gün bile o kızın yanına mı koşmuştu? Beni ilgilendirmezdi ama... Ya da ilgilendirirdi. Sadece ben onunla değil, o da benimle evlenmişti. Hemen kızlarla takılacak olduğunu düşünmemiştim. Hafif bir titreme gelmişti ama havanın serinliğinden değildi. Hakana sinirimden idi. Sinirden köpürür bir şekilde eve girdim. Hızlı adımlarla salona geldim ve salondaki koltuklardan birine oturdum. Dikkatim dağılsın diye televizyonu açtım ve birkaç kanal değiştirdiğimde beni karşılayan şey, magazin programı oldu. ''Hakan ve Ezgi çifti, dün akşam dünya evine girdi. Çok yakışan çiftimize, bir ömür boyu mutluluklar dileriz. Önceden bir sürü kız arkadaşı olan ve evlilik düşünmeyen Hakan Kılıcın fikrini, güzel kızımız değiştirmiş demek olmalı ki hızlı bir şekilde evlendiler.'' Hakan yüzünden magazin programlarında adım geçiyordu ve o... O, şu an bile kızlarla takılıyordu. Televizyonu kapattım ve hızla Hakan'ın odasına çıktım. Üstüme hırka aldım ve omuz çantamı da taktıktan sonra evden çıktım. Yolun beni götürdüğü yere kadar yürüdüm. Böyle bir yerde otobüs durağı olmadığı için telefonumdan taksi çağırdım. Taksi geldiğinde, şoföre çalıştığım şirketin yolunu tarif ettim ve camdan dışarıyı izlemeye koyuldum. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Şirketin önüne geldiğimizde, şoföre para verip hızlı bir şekilde taksiden indim. Derin bir nefes alıp şirkete girdim. Şirkette çalışanlar, gelmiş olmama şaşırdı ama hiçbirini umursamadan yukarı çıktım. Nefes nefese kalmış bir şekilde Yaren'in masasının yanına geldim. Ne Yaren, ne de Hakan görünürlerde yoktu. Demek ki Hakan, Yaren'in evine gitmişti! Başka bir türlü nasıl... Nasıl Hakan ve Yaren yan yana gelebilirdi ki? Omzuma dokunan elle irkildim. ''Ezgi, hoş geldin de senin bugün burada ne işin var canım?'' Arkama döndüm ve bana şaşırmış gözlerle bakan Banu'ya gülümsedim. ''Masamda çok özendiğim bir çizim kalmış onu almaya geldim.'' ''Söyleseydin ben alırdım. Buraya kadar gelmene ne gerek vardı?'' ''Birazcık hava alayım demiştim. Bir baktım buraya gelmişim. Bilirsin, çizimlerim olmadan duramıyorum.'' Gülümsedi ve Banu ile beraber benim masamın yanına gittik. ''Masanın üzerinde çiziminin kaldığına emin misin?'' Şaşırmış gibi davrandım. ''Burada olduğunu düşünmüştüm. O çizimi çok severek yapmıştım nerede acaba ya? Çok moralim bozuldu bak şimdi.'' ''Olsun canım sen yine çizersin.'' ''Çizerim çizmesine de, hissettirdiği duygular aynı olmaz. Her neyse ben artık gideyim. İyi çalışmalar sana.'' Onaylarcasına kafasını salladı ve vedalaştıktan sonra aşağıya indim. Ben tam kapıdan çıkarken elinde kahveyle içeri giren Kenan'ı gördüm. ''Merhaba Ezgi.'' ''Merhaba.'' ''Ne işin var burada?'' ''Sana hesap mı vereceğim Kenan?'' ''Sakin ol Ezgi. Sadece merak etmiştim. Dün evlendiğin için neden burada olduğunu sormam gayet normal.'' Derin bir nefes verdim. Hakana olan sinirimi başkalarından çıkarmamalıydım. ''Kusura bakma. Çok sevdiğim çizimimi kaybettim de. Burada olduğunu düşünmüştüm fakat bulamadım.'' ''Anladım, umarım bulursun. Görüşürüz.'' Benim ''Görüşürüz.'' dememi beklemeden gitti. Kenan gerçekten değişmiş miydi? Tekrardan Hakanı aradım ve ilk çalışta açtı. ''Evlendik diye sürekli beni arayacak mısın?'' ''Hayır aramayacağım. Sadece nerede olduğunu öğrenmek istiyorum.'' ''Babamın şirketindeyim. Ne oldu ki?'' ''Bana yalan söylüyorsun değil mi? Yaren'in yanında olduğunu neden söylemiyorsun? Yazıklar olsun.'' Telefonu kapattım ve yürümeye başladım. Şirketin yakınlarındaki sahile geldim ve banklardan birine oturup denizi izlemeye koyuldum. Hakan'ın Yarenle olmasına, sinirlenmiş olmam gayet normaldi. Tamam istediği kızla takılabilirdi. Biz gerçekten birbirimizi severek evlenmemiş olabilirdik ama bana doğruyu söyleyebilirdi. Epeyce bir zaman bankta oturduktan sonra yanıma birkaç çocuk geldi. ''Abla sen Ezgi Kılıç değil misin? Fotoğraf çekilebilir miyiz?'' Ünlüde mi olmuştum ben şimdi? Gülümseyerek ''Evet benim. Tabii ki çekilebiliriz.'' dedim. Hepsiyle teker teker fotoğraf çekildim. Benimle vedalaştıktan sonra gittiler. Denize bakarken boş boş gülmeye başladım. Hakan ile evlenmemiş olsam adım bile duyulmayacaktı. Şimdi sanki ünlüymüşüm gibi benimle fotoğraf çekilmek isteyenler olmuştu. Hırkamın, omzumdan düşen kolunu düzeltip oturduğum banktan kalktım. Sahil boyu yürüdükten sonra taksiye binip eve gittim. Bugün hiç saate bakmadığım için evin kapısına vardığımda, telefonumdan saatin 18.00 olduğunu gördüm. Zile bastığımda beni Ceylan abla karşıladı. ''Hoş geldin kızım. Yiğit Bey, Hakan Bey ve Esra Hanım da az önce geldi.'' ''Hoş buldum Ceylan Abla.'' Deyip salona geçtim. Hakan, Esra abla ve Yiğit abi, karşılıklı olarak koltuklarda oturuyorlardı. Esra abla beni görünce gülümsedi. ''Hoş geldin kızım. Nerelerdeydin?'' Telefona bakan Hakan, telefondan kafasını kaldırdı ve beni gördü. ''Hoş buldum Esra abla. Birazcık hava almaya çıktım.'' Esra abla cevap vermek yerine gülümseyince ben de merdivenlere yöneldim. Yiğit abi arkamdan seslendi ''Sende bizimle otursaydın ya kızım.'' ''Yok, yorgunum biraz. Azıcık dinlensem iyi olur.'' Yiğit abi olumlu anlamda kafasını sallayınca yukarıya, Hakan'ın odasına çıktım. Artık Hakan'ın odası demek yerine, kendi odam demek istiyorum sevgili dostlarım. Çünkü bu evde benim odam yokmuş gibi oluyor. Odaya girdim ve girdiğimde yatağın değişmiş olduğunu gördüm. Yan yana iki yatak vardı ve birleştirilince bir yatak haline geliyordu. Ben yatağı incelerken odanın kapısı tıkladı. ''Müsait misin Ezgi?'' Soluk bir sesle ''Müsaitim gel.'' dedim. Hakan sırıtarak odaya girdi ve kapıyı kapatıp ''Yatak sürpriz olacaktı ama benden önce odaya geldin maalesef.'' Cevap vermedim ve sağdaki yatağın üstüne oturdum. ''Nasıl olmuş, mutlu olmadın mı?'' ''İyi olmuş. En azından seninle aynı yatağa yatmak zorunda olmayacağım.'' ''Sen, bir şeye mi kızgınsın?'' Sinirden gülmeye başladım. ''Birde hala bir şeye mi kızgınsın diyorsun. İnanamıyorum sana.'' ''Anlamadım?'' Hışımla ayağa kalktım ve Hakan'ın karşısına geçtim. ''Bugün Yarenle eğlendiniz mi bari?'' Dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. ''O meseleyi diyorsun.'' ''Evet o meseleyi diyorum.'' Hafifçe yanıma doğru geldi. ''Sen, yoksa...'' ''Yoksa ne?'' Sırıtarak cevap verdi. ''Yoksa sen, beni kıskandın mı?'' Hala karşımda pişkin pişkin sırıtıyordu. Ben ise sinirden dişlerimi sıkıyordum. ''Senin gibi adamın neyini kıskanayım? Kızların peşinden ayrılmayan, karşımda pişkin pişkin sırıtan, yalan söyleyen bir adamı mı kıskanayım? Daha sayayım mı ister misin?!'' ''Ezgi, ağır oluyor ama.'' İki elimle ittirdim. O kadar sert bir şekilde itmiştim ki geriye adım attı. Sesimi yükselterek cevap verdim. ''Tam olarak ne ağır olacak acaba? Senin bu zamana kadar bana yaptıklarının yanında, bu ağır mı gerçekten? Kalbimi kırmak için yer arayan bir adama mı ağır gelecek bu söylediklerim!'' Omuzlarımdan tuttu ve beni duvara yasladı. Aramızda bir nefeslik mesafe kalmıştı. ''Bugün olanlar hakkında hiçbir şeyi bilmeden nasıl beni yargılarsın?'' Nefesi tenime çarpıyordu. Hafifçe itmeye çalıştım ama omuzlarımı o kadar sert bir şekilde tutuyordu ki.. Ne yapsam fayda etmiyordu. ''Nerede olduğunu bile söylemedin bana Hakan! Bugün ne yaptığını az çok tahmin edebiliyorum. Sanırım doğru tahmin ettiğim için nerede olduğunu söylemedin.'' Kaşlarını çattı. ''Hiçbir şey bilmiyorsun. Yaren, babamın şirketinin önüne gelmiş. Sarhoş bir şekilde şirketin önünde bağırmaya başlamış. Güvenlikler ne kadar tutuyor olsa bile babam beni çağırdı. Çünkü beni görmeden gitmeyecekti. Sen aradığında da, Yareni oradan çıkarmaya çalışıyordum.'' Cevap veremedim. Hakan, beklediğimin aksine beni şaşırtmıştı. Böyle bir cevap alacağımı düşünmemiştim. ''Cevap vermek ister misin? Ama pardon ya, veremezsin. Çünkü verecek bir cevabın yok.'' Hakan'ın gözlerine odaklandım. Bana o kadar ciddi bir şekilde bakıyordu ki... Nefesi tenime çarparken ve ciddi bakışlarını görürken garip hissediyordum. Zaten böyle bir durumda garip hissetmem gayet normaldi. ''Ş-Şey galiba birazcık ön yargılı yaklaştım.'' ''Birazcık mı sence? Bir tek bana küfür etmediğin kaldı.'' Sağ tarafıma dönüp hafifçe mırıldandım ''Az öncesine kadar onu da yapmıştım zaten.'' ''Ne dedin?'' Duymamasını ümit ederek ''Bir şey demedim.'' dedim. Biraz duraksadı ve tekrardan konuştu. ''Hala cevap vermek istemiyor musun? Bana bir özür borcunuz var küçük hanım.'' ''Tamam, ne desen haklısın. Özür dilerim. Oldu mu?'' Hafifçe gülümsedi ve yüzüme doğru yaklaştı. Zaten küçücük bir mesafe vardı ve onuda kapatıyordu. Dudağımdan mı öpecek korkusuyla, gözlerimi kocaman açıp kafamı geriye doğru çektim. Dudağıma yanaştı. Kesin öpecek sanmıştım ama omzuma doğru yaklaştı. ''Küpen, omzuna düşmüş. Yani hırkanın omzuna takılmış.'' Elime küpeyi koydu ve geri çekildi. Ben derin bir nefes verirken Hakan, sırıtarak odadan çıktı. ''Of Ezgi Of! İyice rezil oldun ya!'' Sinir ve utanç duygusunun tavan yaptığı bir şekilde lavaboya gittim. Aynaya baktığımda, yanaklarımın elma gibi kızarmış olduğunu gördüm. Hemen elimi yüzümü yıkadım ve derin derin nefes almaya çalıştım. ''Ne oluyor bana ya? Niye böyle hissediyorum?'' Hızla lavabodan çıktım ve odanın camını açtım. Camdan bakıp derin derin nefes almaya devam ettim. O sırada odanın kapısı tıkladı. ''Ezgi, gelebilir miyim?'' ''Tabii, gel Melis.'' Melis gülümseyerek içeri girdi. ''Akşam yemeği için masaya bekleniyorsun. Haber vereyim dedim.'' ''Tamam geliyorum. Beraber inelim istersen.'' Tamam dercesine kafasını salladı ve beraber aşağıya indik. Yemek odasındaki masayı çok güzel bir şekilde hazırlamışlardı. Masa yine çeşit çeşit yemeklerle donatılmıştı. Bir başa Esra abla, bir başa Yiğit abi oturdu. Hakanla bizde yan yana oturduk ve karşımıza Volkan ile Melis oturdu. Yemek yemeye hepimiz aynı anda başladık. Çorbaları bitirene kadar hiçbirimiz sohbet etmedik. Çorbalar bitip ara sıcaklar gelirken Yiğit abi konuştu. ''Evliliğinizin ilk günü nasıl gidiyor bakalım?'' Ben suyu yudumlarken benim yerime, Hakan cevap verdi. ''Çok güzel gidiyor. Canım karım, bugün beni kıskanmış.'' Su boğazıma kaçtı ve öksürmeye başladım. Hakan sırıtarak beni izlerken masada oturan diğerleri, öksürüğümün geçmesini bekliyordu. Öksürüğüm geçince duruşumu dikleştirip cevap verdim. ''Ne kıskanması Hakan, neyden bahsediyorsun?'' ''Az önce olanları unuttum deme sakın.'' Masanın altından ayağına sert bir şekilde bastım. Derin bir nefes alıp ses çıkarmamak için uğraştı. Gülümseyerek cevap verdim. ''Dalga mı geçiyorsun canım?'' ''Ama masanın altından ayağıma basmak falan hiç olmuyor Ezgi. Çok ayıp. Biz seninle evliyiz tabii ki beni kıskanabilirsin.'' Sabır dilercesine gözlerimi kapattım. Melis ve Volkan karşımızda gülerken iyice rezil olduğumuzu anlamıştım. ''Yok öyle bir şey. Senin neyini kıskanacağım Hakan? Her halde kendini evlilik rolüne fazla kaptırdın.'' Volkan ''Ooo.'' deyip elini ağzına götürürken Hakan, çatalındaki küçük salatalığı Volkana attı. Esra abla konuştu. ''Didişmeye başladı yine küçük çocuklar.'' Volkan ve Hakan birbirlerine sinirli bir bakış atmakla meşgulken ara sıcaklar geldi. Tekrardan yemeklerimizi yemeye koyulduk. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Yemeklerimizi yedikten sonra hepimiz masadan kalktık. Kılıç ailesinin üyeleri salona giderken ben, masadaki tabakları toplamaya başladım. Yanıma Ayşe abla geldi. ''Ne yapıyorsun kızım? Biz toplarız sen bırak.'' ''Yok Ayşe abla. Beraber toplayalım.'' Ayşe abla kapıdan Hakan'ın geldiğini görünce, hızla elimden tabakları çekti ve tabaklar yere düştü. Ayşe abla sinirle söylenmeye başladı. ''Kızım, şu yaptığına bir bak. Tabakları düşürdün.'' ''Ama Ayşe abla, elimden tabakları sen çektin.'' ''Şimdide beni mi suçlamaya çalışıyorsun kızım? Beni işimden mi etmek istiyorsun.'' Tam ben cevap verecektim ki Hakan araya girdi. ''Ayşe abla, Ezgi'nin elinden tabakları çektin ve tabaklar yere düştü. Evin gelinine ne diye suç atmaya çalışıyorsun?'' Evin gelini dediğinde, gözlerim Hakan'ın gözlerini buldu. O da bana bakınca göz göze geldik. ''Kusura bakma Hakan Bey oğlum. Tabakları Ezgiye taşıttırıyorum sanıp bana kızarsın diye korktum.'' Hakan elimden tuttu ve cevap verdi. ''Böyle bir şeyden dolayı sana kızmam. Ama bir daha Ezgiye suç atıldığını görmeyeyim.'' Ben olayı idrak etmeye çalışırken el ele tutuşarak salona geldik. Salona geldiğimiz gibi hızla Hakan'ın elini bıraktım ve Melis'in yanına oturdum. Yiğit abi televizyonu açmıştı ve haber izliyordu. Hep beraber haberleri izlemeye koyulduk. Biz haber izlerken çay ve tatlı servisi yapıldı. Yiğit abi televizyonu kapattı ve çaylarımızı içerken sohbet ettik.. Bu ailede, akşamları en sevdiğim özellik bu olabilirdi. Ailecek hep bir arada olup sohbet ediliyordu. Uzun bir süre boyunca sohbet ettik. Saat geç olunca herkes kendi odasına çekildi. Hakan ve bizde odaya gittik. Odada, yatakların ayrı olduğunu görünce tekrardan bir mutluluk hissettim. Giyinme odasına gidip pijamalarımı giydikten sonra odaya gelip sağdaki yatağa yattım. Benden sonra da Hakan, giyinme odasında üstünü değiştirdi ve gelip öbür yatağa yattı. Bana doğru döndü ve konuşmaya başladı. ''İyi ki tekli yatağı değiştirtmişim. Senin dırdırından kurtulmuş oldum.'' ''Pardon? Ne zaman dırdır yaptığımı gördünüz Hakan Bey?'' ''Akşam gördük sayende. Beni kıskandığın için neler söyledin.'' ''Sana kaç kere daha diyeceğim, seni kıskanmıyorum diye?'' ''O zaman gerçekleri söyleme vakti geldi.'' ''Ne gerçekleri?'' ''Yarenle biz tekrardan sevgili olmaya karar verdik.'' ''Ne?'' ''Yani akşam sana yalan söylemiş oldum.'' Ben ciddi ciddi bakarken Hakan sırıtıyordu. Kendi aklınca gece gece benimle dalga geçmeye çalışıyordu. Kafamın altındaki yastığı alıp Hakan'ın kafasına attım. ''Dalga geçecek başka konu kalmadı herhalde. Ver yastığımı.'' Yastığımı geri vermek yerine, kafasının altına koydu. ''Atmasaydın madem. Artık bu benim yastığım. Bundan böyle 2 yastıkla yatmaya karar verdim.'' ''Peki benim yastığım senin kafanın altında olmak istiyor mu?'' ''Benim yakınımda olmak için ne hayaller kuranlar var. Yastıkta şu an halinden çok memnun merak etme.'' Hakan'ın yatağının yanına gittim ve kafasının altından yastığımı çektim. Hakan, yastığımı vermemek için direnirken ben son gücümle yastığı çekiyordum. ''Çekil artık Ezgi. Uyuyacağım diyorum sana git!'' ''Yastığımı almadan hiçbir yere gitmem!'' Yastığı kafasının altından aldı ve yatağında doğrulup yastıkla kafama vurdu. ''Savaş istiyorsun öyle mi? Bunu sen istedin Hakan Kılıç.'' Hakan'ın kendi yastığını aldım ve sert bir şekilde suratına yastıkla vurdum. Hakanda yatağından aşağı indi ve yastık savaşı başladı. İkimizde birbirimize acımadan gelişine vuruyorduk. Hakan'ın elindeki yastık patladı ve içindeki yünler etrafa saçıldı. Bende sırıtmaya başladım. Hakan elini kaldırdı ve masum bir çocuk gibi konuşmaya başladı. ''Savaş bitti barış ilan ediyorum. Ben yastıksız kaldım.'' Hakanı dinlemedim ve gelişine vurmaya başladım. Kendini korumaya çalışıyordu ama maalesef benden kurtulamazdı. Çünkü savaşı başlatan o olmuştu. Ben vurmaya devam ederken iki eliyle bileklerimden kavradı ve geriye çekti. İkimizde yatağa düştük. Yatağa düştüğümüzde gülen yüzüm yavaşça solmaya başlamıştı. Çünkü ikimizde nefes nefese kalmış bir şekilde birbirimize bakıyorduk. Konuşmadan, tepki vermeden sadece birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Bu ortamın bozulmayacağını anladığımda yataktan kalktım ve Hakan'ın yastığını alıp kendi yatağıma yattım. Bir süre sonra Hakan konuştu. ''Bu yerdeki yünleri kimler toplayacak?'' ''Sen patlattığına göre, yine sen toplayacaksın Hakan. Hadi sana kolay gelsin çünkü ben uyuyacağım.'' Oflayarak yerdeki yünleri toplamaya başladı. Yerdeki yünleri toplayınca gidip çöpe attı. Dolaptan yeni bir yastık aldı ve ışığı kapatıp yatağına yattı. ''Yarın saat 5.00'te yola çıkacağız biliyorsun dimi?'' ''Ne, sabahın köründe mi gideceğiz Muğla'ya? Bana söylemediğiniz için bilmiyorum maalesef.'' ''Muğla'ya gideceğimizi nereden biliyorsun?'' ''O kadarını da yanlışlıkla duymuş olayım bari.'' ''Neyse artık. Sabah erkenden çıkarız, kahvaltıyı da dışarıda yaparız. Hadi iyi geceler.'' ''Hakan, bizim balayında ne işimiz var ya?'' ''En son iyi geceler demiştim ama neyse. Yeni evlenen çiftler balayına gider bilmiyor musun?'' ''Evet yeni evlenen çiftler balayına gider ama bizim senle ne işimiz olur balayında?'' ''Bizde yeni evlendiğimiz için gidiyoruz işte.'' ''Verdiğin cevaplarla beni çıldırtmaya mı çalışıyorsun anlamadım. Çok heveslisin balayına gitmeye.'' ''Ya balayını unut. Tatile gidiyoruz gibi düşün. Bu kadar yorgunluktan sonra tatile gitmek iyi gelecek. Hem balayına gitme fikri benden çıkmadı. Biletleri babam çoktan ayarlamıştı.'' ''Senin bu ailen de bize sormadan her şeyi yapıyor. Bizim yapacağımız şeyleri bize sormuyorlar.'' ''Bende öyle diyordum başlarda ama balayı fikri bana çok ters gelmedi. Dediğim gibi, bu kadar yorgunluktan sonra tatile gitmek iyi gelecek.'' ''Umarım dediğin gibi olur. İyi geceler.'' ''Sana da.'' Konuşmamız bittikten sonra uyumaya çalıştım. Zaman ne kadar geçse de, ne kadar uyumaya çalışsam da olmuyordu çünkü öğlen geç kalkmıştım. Yarın sabah tatile gidecektik ama bavul hazırlamamıştık. Yataktan kalktım ve ışığı yakıp dolabın yanına gittim. ''Sende mi uyuyamadın?'' Arkamdan gelen sesle Hakana döndüm. ''Yarın tatile gideceğiz ama bavul hazırlamadık farkında mısın?'' ''Onu tamamen unutmuşum.'' Oda yataktan kalktı ve yanıma geldi. Hakan, kendi bavulunu alıp hazırlamaya başlarken bir sürü deniz şortu koyduğunu gördüm. ''Denize de mi gireceğiz?'' ''Havuza gireceğiz ama istersen denize de gireriz.'' ''Denize veya havuza girmek için hava biraz serin değil mi?'' ''Havuzun ısısını ayarlayabiliriz. Merak etme seni öyle ucuz bir yere götürmeyeceğim.'' ''Ben şimdi öyle bir şey mi dedim Hakan? Ne alakası var ucuzlukla pahalılıkla? Havuz işte.'' Hakan cevap vermek yerine gülmekle yetindi. Bende kendi bavuluma kıyafetlerimi koymaya başladım. Bavula kıyafetlerimi yerleştirince makyaj çantamı hazırladım. Birkaç çantamı ve topuklu ayakkabımı da kutulara koyup bavulun yanına koyduğumda işim bitmişti. Ben bunları ayarlarken Hakan'ın işi çoktan bittiği için yatağına yatmıştı bile. Benim işim bittiği için bende ışığı kapatıp yatağıma yattım. Az önce gelmeyen uykum beni şaşırtmıştı ve çoktan uykuya dalmıştım bile. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Sabah saat 4.30'da başımda dikilen Hakan sayesinde uyandım. Hakan ayrı, ben ayrı hazırlandıktan sonra eşyalarımızı arabaya götürdük. Eşyaları bagaja yerleştirdikten sonra arabaya bindik. Hakan'ın uykulu haline karşın ben çok enerjiktim. İlk defa, bu kadar uyku yeterli gelmişti. ''Çok uykun var gibi gözüküyor. Eğer süremeyecek gibi olursan yer değiştirelim ben sürerim.'' ''Sen hiç uzun yolculukta sürdün mü?'' ''Sürdüm tabi Hakan. Sende beni hiçbir şey yapmamışım gibi görüyorsun.'' ''Tamam değiştiririz.'' Hakan arabayı çalıştırdı ve gülümseyerek konuştu. ''Muğla yolcusu kalmasın. 6.30 veya 7 saat sonra oradayız.'' ''Hadi bakalım. Sağ salim varırız inşallah.'' Ben emniyet kemerini takarken Hakan arabayı sürmeye başlamıştı bile. Camdan dışarıyı izlemeye başladım. Arabada giderken dışarısını izlemeyi çok seviyordum. Akşamları ve geceleri yanan o ışıklar, beni benden alıyordu. Saat yediden sonra güneş doğmaya başlamıştı. Önümüzde o kadar güzel bir manzara vardı ki, hemen telefonumu alıp fotoğraf çektim. Hakanla pek konuşmadığımız için şarkı açmaya karar verdim. Birkaç radyo kanalı değiştirdikten sonra karşıma çok sevdiğim bir şarkı çıktı. Tamda şu ana uyduğu için sesi daha fazla açtım. Hava ne kadar esse bile saçım bozulacak korkusuna kapılmadan camı açtım. ''Üstüme üstüme geliyor hayat sabrımı sınıyor. Yaptığı şakalar artık bayat hep başa sarıyor'' Ben şarkıya eşlik ederken Hakan bana gülüyordu. ''Bazen çok dayanılmaz olabiliyor sorduğu sorular. Kısmen bir şeyleri alıp götürüyor bozuluyor havalar'' Şarkının sesini biraz daha yükselttim ve elimi camdan çıkarıp yüksek sesle şarkıyı söylemeye başladım. ''Ben bazen, gitmek istiyorum uzaklara. Kaçmak istiyorum bu iklimden, belki de kendimden.'' Hakan gülerek beni izlemeye devam ederken yolun sağ tarafındaki benzinliğe girdi. İnsanları rahatsız etmemek için şarkının sesini kıstım. Hakan arabayı yakıt doldurma yerine park etti. Bende arabadan indim ve benzinlikteki markete girdim. Birkaç abur cubur, su ve içecek bir şeyler aldıktan sonra tekrardan arabaya döndüm. Ben gelene kadar yakıt doldurma işini halletmişlerdi. Poşetleri arka koltuğa koyduktan sonra Hakan'ın yolcu koltuğuna geçtiğini fark ettim. Mutlulukla, arabanın anahtarını alıp şoför koltuğuna geçtim. ''Atıştıracak bir şeyler aldım. İstersen kahvaltı yapana kadar atıştırabilirsin.'' ''Teşekkür ederim.'' Arabayı çalıştırıp güzel bir kalkış yaptıktan sonra sürmeye başladım. ''Hakan, biz kaç gün kalacağız orada?'' ''3 gün kalacağız. Cumartesi sabahı çıkmış oluruz.'' Onaylarcasına kafamı salladım. Bavula üç günden daha fazlası için kıyafet koymuştum. Ama az olmasındansa çok olması daha iyiydi. Hakan çubuk krakeri açıp yemeye başladığında bakışlarımı ona çevirdim. Çubuk kraker istediğimi anlamış olacak ki ağzıma çubuk kraker verdi. Devamında, kendi yerken bana da vermeyi unutmadı. Böyle böyle yolu ilerletiyorduk. Saat 10.00 gibi kahvaltı yapacağımız bir yere geldik. Kahvaltımızı yapıp karnımızı güzelce doyurduktan sonra Hakan, arabayı sürmek istedi. Yaklaşık 2 saatlik yolumuz kalmıştı. O şoför koltuğuna geçerken ben de yemek yemenin verdiği huzurla yolcu koltuğuna geçtim. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Yolumuz bitti ve otele vardık. 5 yıldızlı, kocaman bir otelin önüne gelmiştik. Bizim kalacağımız oda da çok büyük ve güzeldi. Odaya geldiğimizde ilk işim, kocaman terasa bakmak oldu. Şezlongları ve havuzu olan, kocaman bir teras tahmin edin. İşte öyleydi. Tekrardan odaya girdim ve bavuldaki eşyaları, dolaba yerleştirmeye koyuldum. Hakanda kendi eşyalarını yerleştirirken konuştu. ''Odayı beğendin mi?'' ''Beğendim. Çok güzel.'' ''Beğenmene sevindim.'' Gülümsedim. Bir süre sonra tekrardan Hakan konuştu. ''Buranın biraz ilerisinde çok büyük bir aquapark var. Eşyaları yerleştirdikten sonra gidelim.'' ''O büyük su kaydıraklarına binmeyi düşünmüyorsun değil mi?'' ''Düşünüyorum. Hem de seninle beraber binmeyi düşünüyorum.'' ''Çok beklersin.'' ''Görürsün, beraber bineceğiz.'' Omuz silktim ve bavuldaki eşyaları yerleştirmeye devam ettim. Ben tüm eşyaları yerleştirdikten sonra Hakan'ın da eşyaları yerleştirme işi bitmişti. ''Hadi hazırlan da gidelim.'' ''Gidelim ama ben sadece havuza girerim. Hem bu havada aquapark açık olur mu ya? Havuz buz gibidir şimdi.'' ''Ekim ayındayız Ezgi. Ocakta gelmişiz gibi davranma. Zaten burası hiç soğuk değil, gayet sıcak. Hadi hazırlan.'' Ne kadar itiraz etsem bile fayda etmeyeceği için bikinimi ve üstüne giyeceğim elbiseyi alıp lavaboya gittim. Üstümü değiştirdikten sonra odaya geldiğimde, Hakan'ın da hazırlanmış olduğunu gördüm. Güneş kremlerimizi sürdük ve önemli eşyalarımızı alıp odadan çıktık. Aquaparka geldiğimizde çalışanlar dışında içerisinin boş olduğunu gördüm. ''Hakan, burası bomboş.'' ''Sadece ikimiz olacağız işte. Çok güzel eğleneceğiz.'' ''Ne demek ikimiz olacağız? Sırf daha fazla eğlenmek için burayı mı kapattırdın?'' ''Yaptım işte bir şeyler. Hadi içeri girelim.'' İçeri girdik ve içerisi bomboş olduğu için kendimi bir tuhaf hissettim. Hakan gömleğini çıkartıp şezlongun üstüne koydu ve koşarak havuza atladı. Hakan'ın bu hevesli haline gülmeden edemedim. ''Hadi Ezgi, gel.'' Nedense üstümdeki elbiseyi çıkartmaya utanıyordum. Havuza arkamı dönerek bikinimin üstündeki elbiseyi çıkarttım ve şezlongun üstüne koydum. Yavaş adımlarla havuza doğru yürümeye başladım. ''Su hiç soğuk değil. Atla hadi.'' Ben ayağımı yavaşça suya sokarken Hakan, elimden tutup havuza çekti. Anlık refleksle çığlık attım ve havuza düştüm. Havuz derindi ama çokta derin değildi. Suyun üzerine çıktığımda Hakan'ın suratına su attım. ''Ne yapıyorsun Hakan ya. Ne diye birden çekiyorsun.'' ''Oyalanma da anın tadını çıkar diye çektim. Birazcık ıslanalım da kaydıraklara binmeye başlarız.'' Hafifçe etrafa göz gezdirdim. Küçük su kaydırakları olduğu gibi çok büyük su kaydırakları da vardı. Büyüklere bakmak bile gözümü korkutmaya yeterli oldu. Hakan'ın dediği gibi anın tadını çıkartmayı düşündüm. Ben yüzmek yerine etrafa bakarken Hakan gelip kafamı suyun altına soktu. Eliyle kafama bastırdığı için çıkmakta zorlandım. Kafamı bıraktığında suyun altına daldı ve kaçmaya başladı. ''Amacın beni öldürmek falan mı!'' Peşinden yüzmeye başladım. Hakan'ın yanına yaklaştığımda yüzüne su attım. O ise suyun altına girip beni omuzlarına aldı. Bağırıp çağırmama gerek kalmadan beni suyun içine attı. Tekrardan suyun yüzeyine çıktığımda beni gülerek izliyordu. ''Bakıyorum da çok eğleniyorsun.'' ''Buraya eğlenmeye geldik. Sende eğlen.'' Sırıttım ve ''Hadi yüzme yarışı yapalım.'' dedim. ''Yapalım. Nereden başlıyoruz.'' ''Sarı kaydıraktan başlayıp karşısındaki mor kaydırağa kadar. Var mısın?'' ''Varım.'' dedi ve sarı kaydırağın olduğu tarafa yüzdük. Üçten geriye saydıktan sonra yarış yapmaya başladık. İkimizde yan yana bir şekilde mor kaydırağa varmıştık. Yarışın kazananı yoktu. ''Bakıyorum da yüzmede de fena değilmişsin. Senin yapamadığın bir şey yok mu be kızım?'' ''Yokmuş demek ki.'' ''Ben senin istediğini yaptım. Şimdi sıra benim istediğimde. Su kaydıraklarına binme vakti. Belki onu yapamıyorsundur.'' Cümlenin sonunda gaza geldiğim için ''Niye yapamayacakmışım? Yaparım.'' dedim. Sırıttı ve havuzdan çıkıp su kaydıraklarına gittik. Önce küçük olan su kaydırağına bindik. Şu an bindiğimiz su kaydırağı çok uzun olmadığı için korkunç da olmuyordu. Peş peşe kayıyor ve gayet eğleniyorduk. Biraz daha büyüklere geçtiğimizde yine o kadar korkmadım. Ama daha sonrasında çok daha büyüklerine geçtik ve gerçekten ürkütücüydü. Kapalı ve upuzun olan bir su kaydırağına ikili olarak bindik. Arkamızdan bizi kaydırağa ittiklerinde bağırmaya başladım. Çok uzun bir kaydıraktı. ''Hakan, nereden bindim ben buna ya?! Bitmek bilmiyor!'' Hakan arada bir bağırıyor, arada bir gülüyordu. Su kaydırağı, bir kapalı bir açık hale geliyordu. İlk başlarında birazcık korkmuş olsam bile sonlarında çok eğlendiğimi fark ettim. Kaydırak bittiğinde, suya düştüğümüzde ikimizde gülmeye başladık. ''Çok eğlenceliydi.'' ''Bence de çok eğlenceliydi. Korktuğun kadar var mıymış?'' ''İlk başlarda korktum hiç yalan söyleyemeyeceğim ama çok eğlendiğim gerçeğini değiştirmez.'' ''Son 2 tane ve buranın en büyük kaydırakları kaldı. Hazır mısın?'' ''Hazırım. Hiç, hepsine bineceğimi düşünmemiştim.'' Havuzdan çıktık ve en büyükten bir önceki kaydırağa geldik. Bu kaydırağa da ikili olarak bindik. İnanılmaz dik bir kaydırak idi. ''Hakan, çok yüksek burası. Sakın uçmayalım kenara.'' ''Korkma uçmayız.'' Arkamızdakiler bizi aşağıya doğru itti ve Hakanla ikimizin de bağırdığı bir kaydırak macerası oldu. Ne zaman kaydırağın ucuna varmıştık anlamadım ama dik olduğu için çok hızlı olduğu aşikardı. En büyük kaydırağın önüne geldiğimizde çok korktum. Tek tek bineceğimiz için daha da fazla korkuyordum. ''Hakan, sen bin ya. Ben binmek istemiyorum.'' ''Niye? Korkuyor musun yoksa?'' ''Hayır ama sadece...'' ''Sadece ne?'' ''Tamam korkuyorum. Çünkü tek binmek istemiyorum.'' ''Ne kadar tek binmiş olsan bile benim, yanında olduğumu düşün. En azından ben öyle düşünürüm. Sen yanımdaymışsın gibi hayal ederim.'' Çok yüksekti, çok büyüktü. Korktuğumu hiçbir şekilde inkar edemezdim. Ama dünyaya bir kere geliyorduk değil mi? Böyle şeyleri deneyimlemek gerekirdi. ''Tamam bineceğim. Hatta ilk ben binmek istiyorum.'' Bu gösterdiğim cesaretli davranış karşısında kendim bile şoke oldum. Derin bir nefes aldım ve kaydırağa uzandım. Kollarımı göğsümde birleştirdikten sonra Hakan'ın sesini duydum. ''İyi kaymalar!'' Arkamdan beni ittiler ve çığlık atmaya başladım. Korkudan çok heyecan hissediyordum. Çok güzeldi ve çok eğleniyordum. Hızlı bir şekilde havuza düştüğümde daha çok eğlendiğimi anladım. Ben kaydırağın ucunda, havuzda beklerken Hakan da bağırarak geldi. Onun da yüzünden anlaşıldığı üzere çok eğlendiği belliydi. Otelde binmem diyen Ezgi, tüm kaydıraklara binmişti. Hemde en büyüğüne bile. Havuzdan çıktığımızda, birlikte fotoğraf çekilmeyi ihmal etmedik. Daha sonrasında aquaparktan çıktık ve otele gittik. Otele geldiğimizde ilk önce ben, benden sonra da Hakan banyoya girdi. Tam tatil elbisesine benzeyen elbisemi ve terliksi topuklu ayakkabımı giydikten sonra hafif bir makyaj yaptım. Hakan da hazırlanınca yemek yemek için dışarı çıktık. Çok büyük bir restoranda yemek yemek yerine, samimi bir lokantaya geldik. Muğla'nın meşhur yemeklerini deneyecektik. İlk önce tarhana çorbası verildi. Bildiğim tarhana çorbasından daha değişikti ve beğenmiştim. Çorbadan sonra milas köftesi ve kabak çiçeği dolması verildi. Karnım aç olduğundan mı yoksa güzel olduklarından mı bilmiyorum ama beğenmiştim. Hakan, kabak çiçeği dolmasını pek beğenmemişti. Yemekten sonra da şambali tatlısı verildi. Şerbetli tatlıları çok sevmediğim için aşırı beğenememiştim. Ama yememe engelde değildi. Lokantadan çıktığımızda, kaldığımız yerdeki meşhur yerleri gezmeye karar verdik. Hava epeyce kararıp saat çok geç olana kadar gezdik. Artık gezmekten yorulduğumuzda otele döndük. Bir daha dışarı çıkmayacağımız için pijamalarımı giydim ve terasa çıktım. Oda servisi, kocaman bir meyve tabağı getirdi. Hakan, meyve tabağını alıp yanıma yani terasa geldi. Şezlonglardan birine ben, diğerine Hakan uzandı. Bir dilim elma aldı ve yerken konuştu. ''Nasıl geçiyor? Mutlu musun?'' ''Evet mutluyum. Gayet güzel geçiyor.'' ''Mutlu olmana sevindim. Koskoca bir gün çoktan bitti bile.'' Bende bir mandalina alıp yemeye başladım. Ağzımdaki lokmayı bitirince cevap verdim. ''Evet, gerçekten çok hızlı bitti.'' Daha fazla konuşmadık. Hakan, birkaç dilim daha meyve yedikten sonra odaya gitti. Ben ise gökyüzüne bakıp yıldızları izlemeye başladım. Yıldızları izlerken bir yandan da bugün olanları düşünmeye başladım. Hakanla birlikte vakit geçirdiğimizde gerçekten eğleniyorduk. Önceden birbirimizden nefret ederken şimdi, ikimiz birlikte tatile gelmiştik. Hakan, sanki geçmişe göre biraz daha davranışlarını düzeltmiş gibiydi. Belkide normal davranışları buydu ama önceden beni sevmediği için belli etmiyordu. Hakana aşık olup gerçekten sevgili olmak gibi bir niyetim yoktu. Zaten öyle bir şeyin olması imkansız gibiydi. En azından arkadaş olabilirdik. Aynı evde yaşayıp düşman gibi olmanın manası yoktu. Ben bunları düşünmekle meşgulken telefonum çaldı. Ecem, görüntülü arıyordu. Yattığım yerden telefonu açtım. ''Aşk kuşum nasılmış bakalım?'' ''İyiyim hayatım sen nasılsın?'' ''Bende iyiyim canım. Tatil nasıl gidiyor?'' ''Çok güzel gidiyor. Hakanla burada çok eğleniyoruz.'' Yüzünü komik bir şekle soktu. Garip bir tepki vermesinden korktuğum için kaşlarımı çattım. ''Çok sevindim. Hakanla vakit geçirince eğlendiğini hissetmen ne güzel.'' ''Hadi bakalım konuyu yine nereye çekeceksin.'' Derin bir nefes aldı ve ciddileşti. ''Benim sana anlatmam gereken çok önemli bir şey var Ezgi.'' ''Ne oldu?'' ''Oğuz'un ailesi yurt dışındaydı ya hani.'' Duraksadı ve devam etmesi için ''Eee?'' dedim. ''Sizin düğününüze bile katılamamışlardı. Oğuz'un ailesi hafta sonu buraya gelecekmiş. Hem sizi evlilik için tebrik etmeye hem de benimle tanışmaya...'' ''Seninle tanışmaya mı?'' ''Oğuz benden çok fazla bahsedince benimle tanışmak istemişler. Oğuz, daha önceden kız arkadaşlarından bahsetmediği için ailesi benimle tanışmak istiyormuş.'' ''Kızım, bu çok iyi bir haber.'' ''Evet çok iyi bir haber ama ben birazcık korkuyorum.'' ''Neyden korkuyorsun?'' ''Ya beni beğenmezlerse? Ya düşündükleri kadar güzel değilsem? Beni sevmeyip Oğuzdan ayırırlar diye çok korkuyorum.'' ''Saçmalama Ecem. Sen bu dünyadaki tanıdığım en güzel kızsın. Seni beğenmemeleri imkansız. Emin ol seni çok sevecekler. Tanıştığında yüzünün güzelliği gibi kalbinin güzelliğini de yansıt olur mu? Seni yalnız bırakmayacağım. Hafta sonu bizde dönmüş oluruz.'' ''Seni çok sevdiğimi biliyorsun değil mi? Benim bu dünyadaki en güzel tanıdığım kız da sensin.'' ''Biliyorum ve bende seni çok seviyorum. Ben, Oğuz'un ailesi hakkında Hakan'dan bilgi almaya çalışacağım.'' ''Böyle bir şeyi yapabilir misin gerçekten?'' ''Senin için yapabildiğim her şeyi yaparım. Çünkü sen, benim canım arkadaşımsın.'' ''Sende benim canım arkadaşımsın. İyi ki varsın.'' ''Sende iyi ki varsın. İyi geceler şimdiden.'' ''İyi geceler canım.'' Gülümseyerek telefonu kapattım. Ecem gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıydım. O benim en zor günlerimde bile yanımdaydı. Bende onun en zor günlerinde yanında olmak istiyordum. Bazıları sevgili, bazıları ise arkadaş yönünden şanslı olurdu. Bazıları da iki yönden de şanslı olurdu. Ben sadece arkadaş yönünden şanslıydım ama benim için yeterdi. Ecemle bugüne kadar hiç kavga etmemiştik. Hiçbir şekilde de birbirimize küsmemiştik. Yarın, Oğuz'un ailesi hakkında Hakan'dan bir şeyler öğrenmeye çalışacaktım. Tekrardan yıldızlara bakmaya başladığımda düşüncelerim yüzünden uykum gelmişti. Hafif hafif esen rüzgar ve gökyüzünün güzelliği sayesinde yattığım şezlongda uyuya kaldım. |
0% |