@1lpapatya
|
≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Yatağa oturmuş telefona bakarken Hakan'ın sesi kulaklarımı doldurdu. ''Ezgi, hazırlan gidiyoruz.'' Anlamsızca yüzüne baktım. ''Nereye gidiyoruz?'' ''Oğuz'un evine.'' ''Oğuzla görüşmek istiyorsan beni götürmene gerek yok. Ben ne yapacağım yanınızda?'' ''Ecem de orada olacak.'' ''Benim niye bundan haberim yok? Yine bir plan mı yaptınız?'' ''Çiftler olarak sohbet ederiz, eğleniriz diye düşündük fena mı?'' ''Siz böyle şeyleri düşünürken benim niye hiç haberim olmuyor?'' ''Oğuz ve Ecem de daha yeni konuşmuşlar zaten. Oğuz, Ezgiye haber ver dediği için sana ben söylüyorum.'' ''Peki öyle olsun. Hazırlanayım bari.'' ''Hazırlan bari. Bu arada. rahat giyin çünkü bu gece orada kalacağız.'' Onaylarcasına kafamı salladıktan sonra dolabımdan rahat bir sweatshirt ve gri eşofman alıp giyinme odasına gittim. Üstümü değiştirdikten sonra saçlarımı taradım. Hazırdım. Giyinme odasından çıktığımda Hakan konuştu. ''Ne kadar da hızlı hazırlandın. Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemiştim. Ecem deyince sana bir haller oluyor. Ecemi sevdiğin kadar beni de sevsen yeter.'' ''Ben hep hızlıydım zaten.'' ''Tabii canım tabii. Neyse hadi çıkalım.'' Odadan çıktığımızda Hakan direkt olarak asansöre ilerledi. Kolundan tuttum. ''Merdivenden inmek yerine niye asansöre gidiyorsun?'' ''Hızlı olmak varken neden merdivenden inmeyi tercih edeyim?'' ''Hızla ne alakası var be? Ben merdivenden insem senden daha hızlı inerim.'' ''Tamam. Ben asansörle ineceğim. Bakalım ilk olarak kim inmiş olacak. İyi şanslar.'' Hakan asansöre bindiği gibi merdivenlere yöneldim ve koşarak indim. Nefes nefese kalmıştım ama değmişti çünkü Hakandan önce inmiştim. Asansörün önüne gidip emin bakışlarla kapının açılmasını bekledim. Asansörün kapısı açıldığında, Hakan karşısında beni beklemediği için kalakaldı. ''S-sen ne zaman indin?'' ''Ben hep hızlıydım zaten diye boşuna demiyorum.'' Sırıtarak arkamı döndüm ve emin adımlarla kapıya ilerledim. Arabanın yanına geldiğimizde Hakan'ın yolcu koltuğuna oturduğuna gördüm ve memnuniyetle şoför koltuğuna oturdum. Hakan navigasyonu Oğuz'un evine ayarladı ve ben arabayı sürmeye başladım. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Oğuz'un evine geldiğimizde hayretler içinde kaldım çünkü koskoca bir villada yaşıyordu. Hayretler içinde kalmamın sebebi villada yaşaması değil, tek başına böyle bir evde yaşıyor olmasıydı. Ama onlar için doğal olsa gerekti. Eve girdiğimizde Ecem ve Oğuz, bizi kapıda çok güzel karşıladı. Minik adımlarla içeri ilerlediğimde gözlerimi etrafta gezdirdim. Evin içi çok güzel dekore edilmişti. Tablolar, duvar tasarımı, eşyalar... Her şey çok güzeldi. Oğuz'a döndüm ve gülümseyerek konuştum. ''Oğuz, evini ne kadar güzel dekore etmişsin.'' ''Epey masraflı ve yorucu bir süreçti ama değdiğini düşünüyorum. Teşekkür ederim.'' Hakan kendini koltuğa attı ve derin bir nefes verip konuştu. ''Seni hiç özlememişim Oğuz.'' Oğuz, Hakan'ın yanına oturdu ve omuz silkti. ''Bende seni hiç özlememişim be.'' Hakan, Oğuz'un dizine yumruk attı. ''Adamsın.'' Biz Ecemle onları izlerken onlar gülüyordu. Anlaşma şekilleri çok değişikti. Birkaç dakika sonra hep beraber sohbet etmeye başladık. Epeyce bir süre öyle geçtikten sonra Oğuz ayaklandı. ''Hadi, hep beraber mutfağa geçiyoruz. Yemek hazırlamamız lazım.'' ''Aşkım, ben yemek hazırlayayım demiştim. Boşuna uğraştıracaksın Ezgileri şimdi.'' Hakan ellerini çırparak ayaklandı. ''Hep beraber yemek yapmayı isteyen bendim. Ne uğraşması?'' Güldü ve konuşmaya devam etti. ''Ezgi'nin yemeklerinden zehirleniriz diye korkuyorsanız orası ayrı.'' Koltuktan kalktım ve Hakan'ın yanına geldim. ''İsteme gününde parmaklarını yiyecektin neredeyse. Anca laf.'' Ecem yanıma geldi ve koluma girdi. Mutfağa kol kola gittik. Mutfağa geldiğimde gözlerim kocaman açıldı. Simsiyah modern bir mutfaktı burası. Ben olsam burada yemek yapmaya kıyamazdım. Cama doğru ilerleyince de mermer desenli bir masa karşıladı bizi. Burada oturup kahve içmek bile insana huzur verirdi. Ecem yanıma geldi ve gülümseyerek konuştu. ''Çok güzel değil mi?'' ''Gerçekten çok güzel.'' O sırada Hakan ve Oğuz geldi. Oğuz dolaptan 4 tane önlük çıkardı ve bize verdi. Saçlarımı tepeden toplayıp önlüğü taktım. ''Ne yemek yapacağız şimdi?'' Soruyu soran Oğuz olmuştu. Hakan cevap verdi. ''Şöyle, köri soslu makarna yapsak çok güzel olur.'' Bu sefer cevap veren Ecem oldu. ''Yanına da köz domates çorbası yapalım.'' Oğuz dolaptan malzemeleri çıkarmaya giderken cevap verdi. ''Ortaya da bir salata. Mis.'' Malzemeleri tezgahın üstüne koydu ve hepimiz ayrı bir şey yapmaya başladık. Ben köz domates çorbası için malzemeleri fırına koydum. O sırada Ecem, bana seslendi. ''Ezgi, bir tatlı mı yapsak?'' Hakan gülerek cevap verdi. ''En kolay şeyi siz yapın tabii.'' Ecem, Hakan'a göz devirdi ve konuştu. ''Çay içeriz. Yanında tatlı da olursa güzel olur. Tatlıyı sen yap Ezgi.'' ''Tamamdır.'' Telefonumu aldım ve ağlayan kek tarifine baktım. Tarifteki tüm malzemeler, evde vardı. Öncelikle kekin malzemelerini koydum ve mikserle çırpmaya başladım. O sırada da şarkı söylemeye başladım. Çırptım, çırptım, karıştırdım Kendimi onunla yarıştırdım Kimse kimseye benzemez Kendimi kekle yatıştırdım Ecem gülmeye başladı. Neye güldüğünü anlamaya çalışırken cevap verdi. ''Ezgi, Emire kek yaptığın zamanı hatırlıyor musun? Bu şarkıyı söyleyerek yapmıştın ve götürüp verdiğinde, kız arkadaşıyla beraber yemişlerdi.'' Aklıma gelince sırıttım. ''Ne kadar da çok üzülmüştüm ya.'' ''Sadece üzülmüştüm demekle olmaz. Sabaha kadar ağlamıştın.'' Gülmeye devam etti ve bende gülüşüne eşlik ettim. Hakana baktığımda göz göze geldik. ''Emir için kek yapanda ne bileyim.'' Bir yandan diğer malzemeleri eklerken bir yandan da Hakana cevap verdim. ''Emir'i tanımadan niye böyle konuşuyorsun Hakan?'' ''Tanımama gerek yok. Seni üzdüyse benim için bitmiştir.'' Oğuz ıslık çaldı. ''Siz baya baya oldunuz he.'' Güldüm ve tekrardan keki çırpmaya başladım. Kek hamuru hazır olduğunda, kek hamurunu kare bir borcama döktüm. Fırındaki közlenmiş malzemeleri aldıktan sonra borcamı fırına koydum. Geniş bir kase alıp sütü ve krem şantiyi karıştırmaya başladım. İyice karıştırdıktan sonra tam dolaba götürüyordum ki aklıma bir şey geldi. Krem şantinin kenarına parmağımı dokundurdum ve Hakan'ın burnuna sürdüm. ''Ne yapıyorsun gız?'' Verdiği tepki kahkaha atmama sebep oldu. Krem şantiyi dolaba koyduktan sonra baktım ki yemekler hazır hale geliyordu. Makarna çoktan olmuştu bile. Hakan salata yapıyordu. Yanına gittiğimde, havuç rendelediğini gördüm. Kolunu ileri geri çekiştirip ''O öyle olmaz.'' dedim. Sadece o bana bulaşacak değildi sonuçta. Ama Hakan'ın elinden havuç kaydı ve parmağını rendeledi. Tepki verecek kişi Hakan olmasına rağmen ben tepki verdim. ''Çok acıdı mı? Of özür dilerim ya! Yanlışlıkla oldu. Suya tutalım hemen.'' ''Sakin ol. Biraz acıdı ama öpersen geçer.'' Ecem ve Oğuz sırıtarak bizi izliyordu. ''Sende iyice alıştın öp demeye he.'' ''Sen öpünce yaralarım sarılmış oluyor.'' Oğuz sırıtarak konuştu. ''Ezgi, sen ne yaptın benim arkadaşıma? Romantik bir kediye dönüşmüş bu çocuk.'' Ben cevap verecekken Hakan cevap verdi. ''Ben hep böyleydim. Sadece doğru insanı tanımak gerekiyormuş.'' Oğuz ve Ecem'den kısık bir ''Ooo'' sesi gelirken yanaklarımın ısındığını hissettim. Hemen, ağlayan kekin üstüne dökeceğim çikolata sosunu yapmaya başladım. Yemek hazır olunca tabakları içeriye götürmeye başladılar. Mutfaktaki masa 2 kişilik olduğu için salondaki yemek masasına götürüyorlardı. Hakan ile mutfakta baş başa kaldığımda, tekrardan göz göze geldik. Bu çocuk her dakika beni mi izliyordu? Hemen gözlerimi kaçırdım ve fırından keki aldım. Çok güzel pişmişti, mis gibi kokuyordu. Hızla tezgaha koydum. Keki süt ile ıslatmam lazımdı ama öncelikle biraz soğuması gerekiyordu. Ben hazırlanan salatayı tabağa koyarken Hakan, hala beni izliyordu. Yanıma yaklaştı ve gözümün önüne düşen kakülü, kulağımın arkasına attı. Yanağıma doğru yaklaştığında gözlerimi kapattım. Yine nefes alışverişim hızlanmıştı. Ecem'in şarkı söyleyerek mutfağa gelmesi bu ortamı bozdu. Gözlerimi açıp hemen geri çekildim. Hakan sırıttı ve bana göz kırptı. Hızla üstümdeki önlüğü çıkardım ve salona gittim. Masanın yanına geldiğimde Hakan, oturacağım sandalyeyi çekti. Gülümsedim ve sandalyeye oturdum. Oğuz hariç hepimiz masadaydık. Oğuz da içecek bir şeyler getirdi ve Ecem'in yanındaki sandalyeye oturdu. Köz domates çorbasının kokusu burnuma geldikçe iştahım kabarıyordu. Ecem kaşığı eline alınca konuştu. ''Bir elin nesi var iki elin sesi var diye boşuna dememişler. Bakın, çabucak yaptık. Hepinize afiyet olsun.'' Bizde ''Afiyet olsun.'' dedik ve yemeye başladık. Oğuz çorbanın tadına bakınca ''Mmm.'' diye bir ses çıkardı. Ecem gülümseyerek ''Afiyet olsun canım. Beğendin mi?'' dedi. ''Beğenmek ne kelime, bayıldım. Senin elinden ne olsa yerim o ayrı tabi.'' Ecem, Oğuz'un yanağına öpücük kondurduğunda ben, öylece izliyordum. Yan tarafımda oturan Hakanla göz göze geldim. Bugün göz göze gelme günümüzdü galiba. Gözlerimi kaçırdım ve çorbayı yemeye devam ettim. Çorba bittikten sonra tabağımı alıp makarna koymak üzere mutfağa gittim. Ağlayan kekin, keki soğuduğu için çatalla delikler açıp sütle ıslattım. Makarnayı tabağa koydum ve tekrardan salona gidecek iken tabağıyla beraber Hakan geldi. Kendine makarna koyarken bende onu izliyordum. ''Niye beni izliyorsun? Bugün çok mu yakışıklıyım?'' Öylece odaklandığım için düşünmeden cevap verdim. ''Sen hep yakışıklısın zaten.'' Hızla gözlerini bana çevirdi. Ben, ne dediğimin farkına varınca öksürmeye başladım. Hakan ise gülmeye başladı. Baya baya kıkırdıyordu. Başka bir şeye odaklanayım diye dolaptan krem şantiyi alıp kekin üstüne döktüm. Güzelce kekin üstüne krem şantiyi sürerken Hakan beni bekliyordu. ''Sen bekleme, makarnanı al git. Hatta istersen benimkini de al. Geliyorum şimdi.'' Kısık bir sesle ''Tamam.'' dedi ve tabakları alıp gitti. Bende işim bitince, tatlıyı soğuması için dolaba koydum ve salona gittim. Ecem ve Oğuz birbirlerine bakmaktan çorbalarını bile bitirememişlerdi. ''Flörtleşmek yerine, çorbalarınızı mı bitirseniz artık?'' Ecem güldü ve tekrardan çorbasını yemeye başladı. Oğuz hala ona baktığı için Ecem, Oğuz'u dürttü. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Yemeklerimizi yedikten sonra hep beraber masayı topladık. Bende dolaptan tatlıyı aldım ve çikolata sosunu üzerine döktüm. Tatlı hazır haldeydi. Sadece biraz daha soğuması gerekiyordu. Saat şu an 20.30'du ve çay olana kadar soğusa bile yeterliydi. Hep beraber salona geçtikten sonra Ecem, koltuğa Oğuz'un yanına oturdu. Bende Hakan'ın yanına oturdum. Ecem ve Oğuz gözümüzün önünde flörtleşiyorlardı. Hakanla biz ise onları izliyorduk. Hakan araya girdi. ''Kaç saattir vıcık vıcık gözümüze soktunuz ilişkinizi. Yetmedi mi be?'' Oğuz omuz silkti ve cevap verdi. ''Kıskanmak yerine sizde öyle olun.'' Hakan arkasına yaslandı ve kasılarak cevap verdi. ''Bizim öyle olmadığımızı kim söyledi? Herkesin bir özeli var be kardeşim. Ben sana, her yaptığımız anlatıyor muyum?'' Hakan'ın omzuna vurdum. ''Ne yapıyormuşuz da anlatacaksın acaba? İnsanlara yalan yanlış şeyler söyleme.'' ''Seninle beraber gezmek bile benim için bir şey. Aklın anca fesatlığa kayıyor.'' Verdiği cevapla bir çocuk gibi somurttum ve kollarımı göğsümün önünde bağladım. Ecem yerinde kıpırdandı ve konuştu. ''Hadi oyun oynayalım.'' Cevap verdim. ''Olur. Ne oynayacağız?'' ''Kulaklıkla dudak okuma oyunu. Partnerimiz kulaklığı takacak ve bir şeyler söylemeye çalışacağız. En çok hangi takım bilirse o kazanır.'' Hakan tam konuşacaktı ki Oğuz konuşmasına izin vermedi. ''Şimdiden söyleyeyim, Ecem ve ben bir takım olacağız.'' Eceme sinirli bir bakış attım. ''Hiç öyle bakma kankacığım. Sinirlenecek bir durum yok. Sende Hakanla bir takım olacaksın.'' Hakan elimi tuttu ve hırsla cevap verdi. ''Öyle olsun. Kazanan şimdiden belli o zaman.'' ''Siz öyle sanın. Ben kulaklığı getirip geliyorum.'' Oğuz gittikten birkaç dakika sonra elinde laptop ve büyük bir kulaklıkla geldi. ''Bununla duymanız imkansız. En iyi kulaklık olabilir.'' Hakan sırıtarak cevap verdi. ''Amaç zaten duymamak oğlum. Hadi, aç çabuk da kazanalım.'' Oğuz, şarkıyı ayarladıktan sonra tekrardan konuştu. ''Öncelikle taş kağıt makas yapalım. Bakalım hangi takım başlayacak.'' Oğuz ve Hakan taş kağıt makas oynadı. 3-2 Hakan kazandı ve Oğuz kulaklığı taktı. Hakan, Oğuz'un duymadığına emin olduktan sonra oyunu başlattı. 12 kelime hazırladık ve 2 dakikalık süreyi başlatacaktık. Ecem, Oğuz'un oturduğu koltuğun karşısına oturdu ve bizim söyleyeceğimiz kelimeleri beklemeye başladı. Son ses bağırmak yasaktı. Hakan ilk kelimeyi söyledi ve süreyi başlattı. ''Müteşekkir.'' Ecem ''Oha'' dedikten sonra söylemeye başladı. Oğuz anlamadı ve ''Diğer kelimeye geç.'' dedi. Hakan ''Buluşmak.'' dedi ve Ecem hızla söylemeye başladı. Oğuz, buluşmak dışındaki tüm kelimeleri söyledi. En sonunda doğru söyledi ve diğer kelimeye geçtiler. Hakan ''Gülümsemek.'' dedi. Son 1 dakikaları kalmıştı ve sadece 1 kelime bilmişlerdi. Ecem bir sürü kez tekrarladıktan sonra Oğuz buldu. Hakan ''Koltuk.'' dedi ve Ecem söyleyince Oğuz hemen buldu. Hakan ''Hoparlör.'' dedi. Uzun uğraşlar sonucunda Oğuz onuda anladı. Son 20 saniyeleri kalmıştı. Hakan ''Kalemlik.'' dediğinde Ecem söylediği gibi Oğuz buldu. Hakan ''Ateş böceği.'' dedi. Ecem ne kadar anlatmaya çalışsa da Oğuz anlamadı. Tam o sırada süreleri bitti. Toplam 5 tane yapmışlardı. ''Kaç tane bildim?'' ''5 tane.'' Oğuz somurtunca gülerek cevap verdim. ''Bence çok kötü bir performanstı.'' Tek kaşını kaldırıp konuştu. ''Şimdi sizi de göreceğiz.'' Kulaklığı Hakana verdikten sonra kelimeleri Ecemle beraber ayarladılar. Hakan'ın karşısına oturdum ve beklemeye başladım. Ecem kelimeyi bana söyledi ve süreyi başlattılar. Ecem gibi direkt söylemek yerine heceledim. ''Re-fa-kat'' Hakan'ın verdiği cevap ''Refika'' oluyordu ve tekrardan söyledim. Gözlerini kısarak dudaklarımı okudu ve ''Refakat.'' diye bağırdı. Elimle doğru işareti yaptıktan sonra diğer kelimeyi söyledim ''Zü-ra-fa'' Kafasını salladı ve ''Zürafa'' diye bağırdı. Şarkı sesi çok fazla olduğu için cevapları söylerken bağırıyordu. Güldüm ve diğer kelimeyi anlatmaya çalıştım. ''Bu-lut'' ''Muz!'' ''Bu-lut'' ''Barut!'' Derin bir nefes aldım ve yavaş yavaş ''Bu-lut'' dedim. Yine bağırarak cevap verdi ve doğru cevap vermişti. Oğuz ''Oha ya biliyor hepsini.'' dedikten sonra Ecem kelimeyi söyledi ''Bil-gi-sa-yar'' dediğim gibi ''Bilgisayar!'' diye bağırdı. Diğer kelimeyi anlatmaya başladım. ''Mer-di-ven.'' ''Merak etmek!'' ''Mer-di-ven.'' ''Merdiven!'' Şu ana kadar hiç pas geçmemişti. Çok iyi gidiyorduk. Eğer bir tane daha bilirse 6 yapmış olacaktık. ''İh-ti-yar.'' ''İh... Ne?'' ''İhtiyar.'' ''İhti.. Tekrar söyle.'' Tekrar söylediğimde cevap verdi ve ilk turu biz kazanmıştık. Üstelik daha 40 saniyemiz vardı. Ayağa kalkıp ellerimi çırptım ve koşarak Hakan'a sarıldım. ''Çok iyiydik.'' Hakana çok sıkı sarıldığım için kısık bir sesle konuştu. ''Ezgi, boğacaksın beni.'' Hızla kendimi geri çektim. Oğuz ve Ecem gülüyordu. Şimdi sıra bize gelmişti. Ecemle taş kağıt makas yaptık ve 3-1 Ecem kazandı. Kulaklığı taktıktan sonra beynimde bir sarsılma yaşadım. Çok sesli olacağını düşünmüştüm ama bu kadarını tahmin etmemiştim. Hakan söylemeye başladı ve benim gibi heceliyordu. Dudaklarını okumaya çalışarak ''Coğrafya.'' diye sesimi yükselterek söyledim. Kendi sesimi bile duyamıyordum. Doğru söylemiş olacağım ki başka bir kelimeye geçti. Sadece ilk heceyi anladığım için ''Tekrar et.'' dedim. Tekrar ettiğinde kum saati dediğini anlayıp cevap verdim. Diğer söylediği kelimeyi bir türlü anlayamıyordum ''Fil mi?'' ''Fi...'' ''Fizik mi? Anlamıyorum.'' ''Finc..'' Anladığım gibi ''Fincan.'' diye bağırdım. Hiç pas geçmemiştim. Diğer söylediği kelimeyi hemen anladım. Papatya demişti. Diğer kelimeyi de hemen anladım ve ''Sevgili.'' diye bağırdım. Şu ana kadar kaç tane bildim bilmiyordum. Bir diğer kelimeyi söylediğinde baya uzun olduğunu anladım. Yavaş yavaş söylediği için anlayabiliyordum. Gözlerimin içine bakarak söylüyordu. En sonunda anladım ve nedense nefes alamıyorum gibi hissettim. Gözlerimin içine cevabı bekler gibi baktı ve yavaşça söyledim. ''Seni seviyorum.'' Ecem telefonu gösterdi ve süre bitmişti. Hakan ise öylece bana bakıyordu. Kulaklığı çıkardığım gibi bir rahatlama hissettim. ''Kaç tane bildim?'' ''6 tane.'' Onaylarcasına kafamı salladım. Fena değildi. Hakan'ın yanına gittim ve Ecem için kelimeleri hazırladık. Son tur başlamıştı. Oğuz da yavaş yavaş anlatmaya çalışıyordu. Hakan ve ben toplamda 12 yapmıştık. Ecem eğer 8 yaparsa onlar kazanacaklardı. Ama pek kazanacaklarını sanmıyordum çünkü 30 saniye geçmiş olmasına rağmen Ecem bir kelime bile bilemedi. Sürekli pas diyordu. Bir anda açıldı ve kelimeleri bilmeye başladı. Ama ne kadar bilmeye başlasa bile süre bitmişti ve 5 tane bilmişti. Süre bittiği gibi Hakanla bağırmaya başladık. ''Biz kazandık! Süre bitti.'' Ben ayağa kalkıp zıplarken Ecem bana dil çıkardı. Hakan, Oğuz'un yanına gitti ve sırıtarak konuştu. ''Ben demiştim biz kazanacağız diye.'' Oğuz üzülmüş bir çocuk gibi kafasını yere eğdi ve cevap verdi. ''Tebrik ederim. Ne diyeyim.'' Hakan, Oğuz'un saçlarını bozduktan sonra gülüştüler. Ecem bize dikkatli bir şekilde baktıktan sonra konuştu. ''Siz baya uyumlusunuz he. Harika performans sergilediniz.'' Hakan'ın yanına gidip kolumu omzuna koydum. ''Bizim uyumlu olmamıza gerek yok. Harika olduğumuz için öyle bir performans sergiledik.'' Hepimizin gülüşü birbirine karıştı. Kafamı çevirip cama baktığımda yağmur yağdığını gördüm. İstemsizce dışarı çıkasım geldi. ''Hakan, dışarı çıkalım mı?'' ''Yağmur yağıyor Ezgi.'' ''O yüzden çıkalım zaten.'' Hakan hayır anlamında kafasını salladığında kaşlarımı çattım ve kapıya gittim. O kadar güzel yağıyordu ki kesin bahçe mis gibi kokuyordur diye düşündüm. Ayakkabımı almadım ve çoraplarımı çıkardım. Bahçeye çıktığımda Ecem de benimle beraber geldi ve el ele tutuşup koşmaya başladık. Hava biraz soğuktu ama koştuğumuz için üşümüyorduk. Hakan ve Oğuz ise kapıdan bizi izliyorlardı. Hakan'a seslendim. ''Gelsene!'' ''Yağmurun altında neden ıslanayım durduk yere? Deli misiniz siz be?'' Yerden küçük bir taş parçası aldım ve Hakan'a attım. ''Islanmaktan bu kadar korkma. Şeker değilsin erimezsin.'' Kafasını salladı ve bir anda bana doğru koşmaya başladı. Ben de hızla kaçmaya başladım. Ayaklarım çıplak olduğu için üşümüştü ama koşmaya devam ediyordum. Bahçede öylesine koşturuyorduk. O sırada kulaklarımı şarkı sesi doldurdu. Oğuz şarkı açmıştı ve Ecemle el ele tutuşup dönüyorlardı. Ben koşmaya devam ederken Hakan beni yakaladı. Yağmur çok yağıyordu, bizde çok ıslanmıştık. Ama bu eğlenmemize engel değildi. Bana sarıldı ve hareketli bir şekilde dans etmeye başladık. Gülerek dans ediyorduk. Hakan, bir anda beni kucağına aldı ve etrafında dönmeye başladı. Ben ise düşme ihtimaliyle boynuna sarılmıştım. Eceme baktığımda, bizim fotoğrafımızı çektiğini gördüm. Birkaç dakika geçmesine rağmen Hakan beni kucağından indirmiyordu. ''Beni indirmeyi düşünüyor musun Hakan?'' ''Kız sen yalın ayak çıkmışsın nasıl indireyim. Böyle eğlen.'' Kıkırdadım. Şarkı bittiğinde Oğuz seslendi. ''Yağmur iyice hızlandı. Hadi içeri girelim.'' Hakan onaylarcasına kafasını salladı ve koşarak içeri girdi. Eve girdiğimizde hala Hakan'ın kucağında olduğumu fark ettim. Hakanı çekiştirdim ve yere indim. Üstümüz başımız sırılsıklam olduğu için Oğuz şömineyi yaktı ve önüne oturup ısınmaya çalıştık. Biraz ısındıktan sonra Ecem, çay suyu koymaya gitti. Oğuz ise ''Birkaç dakikalığına işim var. Hemen geleceğim.'' deyip gitti. Yine, Hakanla baş başa kalmıştım. Şöminenin önünde, yan yana oturuyorduk. Çok sessiz olduğumuzu fark ettiğimde ortaya bir laf attım. ''Sen çok değiştin.'' Böyle bir şeyi söyleyeceğimi düşünmediği için şaşırmış bir şekilde cevap verdi. ''Anlamadım?'' ''Yani önceden böyle değildin. Şu an çok iyisin ve bu halin beni korkutuyor.'' ''Neden bu halim seni korkutuyor?'' ''Birden bu kadar değişmiş olman tuhaf. Bana olan duygularının bu kadar çabuk değişmesi gerçekten tuhaf.'' ''Birden bu kadar değişmedim. Sadece, bir şeyler değişsin diye çabalıyorum.'' ''Ne gibi şeyler değişebilir sence?'' ''Senden çok nefret eder gibi davransam ve her gün seni üzsem, benimle konuşmak bile istemezdin. Gerçek Hakan Kılıç şu anda karşında duruyor Ezgi. Ben, kırıcı bir insan olarak düşünülmek istemiyorum.'' ''Yanlış anlamanı istemem, zaten şu anki halin daha güzel. '' ''Birazda sen bana karşı değişsen keşke. Benden kaçmak yerine, bana daha yakın olsan güzel olmaz mı?'' Yine kalp atışımın hızlandığını hissettiğim an. ''Sana ne kadar yakın olabilirim ki? Bence şu anki halimiz gayet iyi.'' ''Ben şu anki halimizden pek memnun değilim. Tek taraflı olarak uğraşan sadece benim gibi hissediyorum. '' ''Neden öyle hissediyorsun mesela?'' ''Sana ne zaman yakın olmaya çalışsam benden kaçıyorsun.'' ''Biraz abartıyorsun bence.'' ''Abartıyor muyum? Peki, öyle olsun.'' Ayaklandı ve koltuğa oturmaya gitti. Ben de Ecem nerede kaldı diye bakmaya gittim. Ecem, öylece çayın başında dikiliyordu. ''Ecem, niye orada duruyorsun? Bir şey mi oldu?'' Sırıttı ve omuzlarımdan tuttu. ''Sizin baş başa olduğunuz romantik ortamı bozmak istemedim.'' ''Ne saçmalıyorsun Ecem. Romantik ortam falan olmadı.'' ''Dur bir dakika. Kavga falan mı ettiniz?'' ''Hayır kavga etmedik ama aramızda olan konuşma garipti. Hakan, ona karşı yakın davranmamı istiyormuş. Neymiş efendim ben her zaman kaçıyormuşum. Tek taraflı uğraşan oymuş falan filan.'' Omuzlarımı bıraktı ve geri çekildi. ''Hakana karşı gerçekten çok katı davranmıyor musun? Çocuk gerçekten senin mutlu olman için çabalıyor.'' Sinirden güldüm. ''Hakan'ı tutuyorsun yani?'' ''Ben kimseyi tutmuyorum. Sadece doğru olanları söylüyorum.'' ''Doğru olanı söylüyorsun öyle mi? Hakan'ın önceden beni ne kadar kırdığını bilmiyor musun? Şimdi sırf sürprizler yaptı, beni mutlu etmeye çalıştı diye nasıl affedeyim?'' Gözlerim dolmuştu. Neden bu kadar sinirlenmiştim bilmiyordum. ''Herkes değişebilir Ezgi. Önceden sana öyle yaptı diye sonrasında da mı ona karşı olman gerekiyor?'' ''Kusura bakma Ecem. Ben her şeyi çabucak unutamıyorum.'' Derin bir nefes aldı ve bana sarıldı. Çünkü ben şu an gerçekten ağlıyordum. Sebepsiz bir şey için ağlıyordum. Bir süre sarıldıktan sonra geri çekildim ve gözlerimi sildim. Ecem de beni teselli etmeye çalışıyordu. ''Lütfen sakin ol olur mu? Şu anda ağlamanı gerektirecek bir durum yok.'' Onaylarcasına kafamı salladıktan sonra dolaptan tatlıyı aldım. Tatlıları dilimledim ve tabaklara koydum. Ecem çayı demledikten sonra ikimiz beraber, tatlı tabaklarını salona götürdük. Oğuz ve Hakan yan yana oturmuş, televizyondan film seçiyorlardı. Ecem de fikir verdi ve ortaklaşa karar alıp trajedi filmi açtılar. Bu arada bana da fikrim soruldu. Ne izlemek isterseniz bana uyar dediğim için üçü beraber seçtiler. Hakan korku filmi istemişti ama 2 oyla Ecem ve Oğuz kazandı. Çayı ve çay bardaklarını getirdikten sonra filmi izlemeye başladık. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Bir yandan tatlı yiyor, bir yandan da heyecanla filmi izliyorduk. Ben yaptım diye söylemiyorum ama tatlı gerçekten çok güzel olmuştu. Diğerlerine de sormak istemiştim. ''Tatlı nasıl olmuş? Beğendiniz mi?'' Ecem ve Oğuz tatlıya övgüler yağdırırken Hakan'ın cevabı ''Ziyan olmasın diye yedim.'' oldu. Yalan söylediği o kadar belliydi ki cevabını ciddiye bile alamadım. Hepimiz tekrardan filmi izlemeye koyulduk. Adam, kız için sürekli uğraşıyordu ama kız ona pas vermiyordu. Kız, duygularının değiştiği zaman adamla buluşmak istedi. Adamın ise o gün çok işi vardı ve işini yaparken kaza geçirip ölüyordu. Adamın ölmesiyle beraber göz yaşlarım istemsizce akmaya başladı. Kız hayatının devamını çok mutsuz geçiriyordu. Üstelik adama, onu sevdiğini bile söyleyememişti. İçim dolu gibi hissettiğim için bir anda hıçkırarak ağlamaya başladım. Ecem, Oğuz ve Hakan, hemen yanıma geldiler. Üçü de başıma dikilmiş teselli etmeye çalışıyordu. ''Ezgi, sakin ol.'' ''Kız söyleyemedi bile ya.'' ''Sadece bir film o.'' Onların tesellisini dinlemeyip sadece cevap veriyordum. ''Adam öldü ya.'' En sonunda Hakan'ın sesini duydum. ''Bu senaryo bana tanıdık geldi. Yani adam ölmeden öncesine kadar olan kısım. Adam, kız için ne kadar uğraşıyordu.'' Hızla kafamı kaldırdım ve sinirden gülerek ayaklandım. Aralarından sıyrılıp lavaboya gittim ve yüzümü yıkadım. Neden böyle hissediyordum? Neden Hakan'ı üzmüşüm gibi üzülüyordum? Hem sürekli onu yanımda istiyor hem de istemiyordum. Konuştuğumuzda, ona karşı çok mu kötü davranıyordum? Lavabodan çıktığımda, Ecemin beni kapıda beklediğini gördüm. ''Neler oluyor Ezgi?'' ''Bilmiyorum, ben çok tuhaf hissediyorum.'' Elimi tuttu ve beraber salona gittik. Oğuz ve Hakan salonda yoktu. ''Hakan ve Oğuz nerede?'' ''Onlar aynı odada kalacaklar. Ben de seninle aynı odada kalacağım. İstersen odaya çıkalım.'' ''Olur.'' Misafir odası olduğunu öğrendiğim bir odaya geldik. İki kişilik bir yatak, 2 koltuk olan güzel bir odaydı. Direkt kendimi yatağa attım ve ofladım. ''Bugünü mahvettim dimi?'' Ecem, ışığı kapattı ve yanıma yattı. Bir yandan da ''Saçmalama. Öyle bir şey olmadı.'' dedi. Hemen gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım. Düşündüğüm gibi oldu ve hemen uykuya daldım. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Ecem'in beni dürtmesiyle uyandım. Uyandığımda etraf hala karanlıktı ve ben ter içinde kalmıştım. Gözlerim o kadar ıslaktı ki uyurken ağladığımı anladım. Ama uyandığımda da gözlerimden yaşların aktığını hissettim. ''Ezgi iyi misin?'' Konuşmaya çalıştığımda boğazımın acıdığını hissettim. ''İ-iyiyim.'' ''Sana su getireyim mi?'' Elini tuttum ve ''Ben kendim alacağım.'' dedim. Ne kadar ısrar etse de kalktım ve mutfak için alt kata gittim. Mutfağa giderken bile hala gözümün önünde rüyam canlanıyordu. İzlediğim filmdeki kız karakter ben, erkek karakter ise Hakandı. Hakan ölüyordu ve ben çok ağlıyordum. Gözümün önünde canlandıkça gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu. O kadar gerçekçi bir rüyaydı ki... Sanki Hakan gerçekte de ölmüş gibi hissediyordum. Mutsuz bir şekilde mutfağa gittim ve bir bardak su içtim. Tam mutfaktan çıkıp odaya çıkacakken salondaki camın önünde bir şey olduğunu gördüm. Her yer karanlıktı ama oradaki şeyin kıpırtılarını azda olsa görüyordum. Yavaş adımlarla oraya yürümeye başladım. Eğer hırsızsa diye korkmuyor da değildim. Tam oraya yaklaştığımda, camın önünde Hakan'ın oturduğunu gördüm. Mutlulukla seslendim. ''Hakan, s-sen... Sen yaşıyorsun!'' Bana döndü ve ''Ne?'' dedi. Koşup arkasından sarıldım. Oturduğu için eğilerek sarılmak zorunda kalmıştım. Kendini, kollarımdan kurtardı ve ayağa kalktı. ''Ezgi, neler oluyor?'' Gözümün önünde rüya tekrardan canlandı. Bir anda gözlerim doldu ve ağlamamak için kendimi sıktım. Tekrardan sıkı sıkı Hakana sarıldım. Sarılmama karşılık verdi ve o da bana sarıldı. Titreyen sesimle konuştum. ''Rüyamda seni gördüm. Ölüyordun.'' ''Şimdi anlaşıldı. Ölmüş olmam seni mutlu etmez miydi?'' Sinirle geri çekildim. ''Ne diyorsun sen be? Ne mutlu etmesi?'' ''Yani bensiz daha mutlu olurdun.'' ''Ne!'' Sesim çok yüksek çıkmıştı. ''Bana bir iyi davranıyorsun, bir kötü. Ben olmasam iyi davranmak zorunda kalmazdın.'' ''Sen ne saçmaladığının farkında mısın? Rüyamda gördüğüm halde ne kadar ağladım biliyor musun sen? Ben çok tuhaf hissediyorum. Seninle konuştuğumda, sana yaklaştığımda... Kalp atışım hızlanıyor, nefes alışverişim düzensizleşiyor. Benimle oyun mu oynuyorsun? Asıl sen, ben ölsem mutlu olurdun. En azından beni mutlu etmek zorunda kalmazdın. Hem s-'' Belimden kavradı ve beni kendine çekti. ''Bir daha böyle şeyler söyleme.'' Çok uzun bir cümle kurduğum için soluk soluğa kalmıştım. ''Neden? Yalan mı söylüyorum? Senin her şeyin var. Ben olmasam hiçbir şey kaybetmezdin. Benimle hiç tanışmamak...'' Cümlemi tamamlamama izin vermedi. Eğildi ve beni susturmak için dudağımı öptü. Ben gözlerimi kocaman açmış ona bakarken onun gözleri kapalıydı. Bende gözlerimi kapattım ve öpüşüne karşılık verdim. Yavaşça dudaklarımı bıraktığında gözlerimi açtım. İkimiz de nefes nefeseydik. Gözlerime odaklandı ve kısık sesle konuştu. ''Seni mutlu etmemi istemiyorsan ben de üzülürüm. Çünkü sen mutlu olunca, ben de mutlu oluyorum. '' |
0% |