@1lpapatya
|
≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Hep beraber salonda oturup sohbet ediyorduk. Sohbetimizi, çalan zil böldü. Ceylan abla kapıyı açtığında, gülüşme sesleri gelmeye başladı. Görünürde kimse yoktu ve merakla kalkıp kapıya ilerledik. Kapıda; bir kadın, bir adam ve adamın kucağında duran küçük bir bebek vardı. Yiğit abi ve diğerleri, mutlulukla kapıya ilerlediler. Esra abla ve Melis, bebeği adamın kucağından alırken Hakan, heyecanlı bir şekilde, adamla tokalaşmakla meşguldü. Volkan ve Yiğit abi de adamla tokalaştılar. Bu gelen kişileri tanımadığım için tek yaptığım şey, bana gülücük atan bebeğe öpücük atmaktı. Hakan heyecanla konuştu. ''Çok özledim ulan seni. Görüşmeyeli 1 yıl oldu değil mi?'' Adam yerine kadın cevap verdi. ''2 seneden fazla oldu. Baksana, Ege bugün 8 aylık oldu.'' Herkes bebeğe odaklanırken beni fark eden, kapıda duran adam oldu. ''Ezgi, değil mi?'' Sonunda boş boş bakmaktan kurtulduğum için mutlulukla kafa salladım. ''Evet. Ezgi ben.'' Adam mutlulukla yanıma geldi ve elini uzattı. ''Ben de Mehmet. Hakan'ın kuzeniyim. Yurt dışında yaşadığımız için seninle tanışamadık.'' Elimi uzattım ve tokalaştık. Sonunda kim olduğunu öğrenmiştim. ''Ya, öyle mi? Tanıştığımıza memnun oldum.'' ''Düğününüze gelmeyi çok isterdim ama sadece videolarla geçiştirmek zorunda kaldık. Anca şimdi gelebildik.'' Yiğit abi içeriyi işaret etti. ''Kapıda kaldınız oğlum siz. Geçsenize içeri.'' Gülümseyerek içeri girdiler. Kadın samimi bir şekilde bana sarıldı. ''Ben Eylem. Memnun oldum Ezgi.'' Sarılmasına karşılık verdim ve ''Ben de memnun oldum.'' dedikten sonra birlikte salona gittik. Esra ablanın kucağındaki bebek çok tatlıydı. Adına az önce ne demişlerdi? Hı, Egeydi değil mi? O kadar tatlı bir şekilde gülücük atıyordu ki... Kucağıma almamak için zor duruyordum. Konuşanları dinlemiyordum. Sadece bebeğe odaklanmıştım. Gel, gel işareti yaparken Esra abla bunu fark etti ve bebeği kucağıma verdi. Bebeklerle oynamayı çok seviyordum. Bebeklerde hemen bana ısınıyorlardı zaten. ''Merhaba Ege. Ben Ezgi.'' Masmavi gözleriyle yüzüme bakıyordu. ''Gözlerin ne kadar güzel Ege. Benim olsun mu?'' Çığlık attı ve evdeki herkes gülmeye başladı. Eylem gülümseyerek konuştu. ''Gördü ya güzel kızı, hemen gülücük atıyor.'' Sırıttım ve Egeyle konuşmaya devam ettim. Arada bir hoplatıyor, arada bir kucağımda sallıyordum. Hoşuna gitmiş olacak ki sürekli gülücük atıyordu. Mehmet bana seslendi. ''Ezgi, istersen yere bırak. Benim oğluşum artık emekliyor. Bırak bakalım kime gidecek.'' Gülümseyerek yere bıraktım. Bıraktığım gibi birazcık önüne doğru ve emekledi. Durdu ve arkasına dönüp beni gördü. Beni görünce gülücük atarak bana doğru geldi. Mutlulukla kucağıma aldım ve sıkı sıkı sarıldım. Eylem konuştu. ''Ege seni çok sevdi Ezgi.'' Melis gülümseyerek cevap verdi. ''Ezgi sevilmeyecek bir kız değil ki. Ege de haklı.'' Melis'in söylediğine hepimiz güldük. Daha sonrasında Volkan heyecanla sordu. ''Mehmet abi, kalıyorsunuz bugün değil mi?'' ''Bilmiyorum. Duruma göre bakarız.'' Hakan omuz silkti ve cevap verdi. ''O nasıl laf öyle? Kalacaksınız tabii ki.'' Mehmet cevap verdi. ''Hakan Bey kalacaksınız dediyse kalacağız. Başka şansımız yok.'' Hakan gururla kafa salladı. Daha sonrasında Yiğit abi konuştu. ''Yorgunsanız, odanız hazır bile. Dinlenmek isterseniz çıkın.'' Eylem kibar bir şekilde cevap verdi. ''Biraz yorgunuz. Sizin için sorun olur mu?'' Esra abla cevap verdi. ''O nasıl laf kızım? Yabancı mıyız biz? Çıkın lütfen.'' Eylem ve Mehmet ayağa kalktılar. Eylem kucağımdan Egeyi almak için yaklaştığında geri çekildim. ''Siz dinlenin. Ben Egeyle ilgilenirim. Hem baksana, benimle çok güzel oynuyor.'' ''Çok teşekkür ederim. Bir şey olursa haber verirsin. Karnı tok, altı temiz. Ege'nin eşyalarının olduğu çantada orada.'' ''Tamamdır. Keyfinize bakın.'' Mehmet ve Eylem, yukarı çıktılar. Volkan ve Melis'te kendi odasına gitti. Yiğit abi ve Esra ablada gitti. Odada Ege, Hakan ve ben kalmıştık. Egeye Cee-ee yapmaya başladım. Çok güzel kahkahalar atıyordu. Hakan oturduğu koltuktan kalktı ve yanıma oturdu. ''Bebekleri bu kadar seviyor musun?'' ''Seviyorum ve tek taraflı değil. Bak, Ege benimle nasıl oynuyor.'' ''Ay o ayrı konu zaten. Benim karımla, benden çok ilgilendi. Bu gidişle Ege ile bozuşacağız.'' Güldüm. ''Saçmalama. Ege reis seni çok pis döver haberin olsun.'' Ege söylediğim lafı anlamış gibi gülücük attı. ''Bak nasıl da gülücük atıyor. Anlıyor musun yoksa len?'' Egeyi, Hakan'ın kucağına verdim. Hakan ne olduğunu anlamazcasına yüzüme baktı. Egeyi düşürme korkusuna, sıkı sıkı tutuyordu. ''Ay çok tatlı görünüyorsunuz. Sizin fotoğrafınızı çekeceğim.'' Hemen telefonumu çıkardım ve fotoğraflarını çektim. Üçümüzün birlikte olduğu selfieler bile çektim. Birkaç dakika sonra Ege mızmızlanmaya başladı. Hakan, üzgün surat yaparak Egeyle konuşmaya başladı. ''Ne oldu Ege? Ağlama sakın kucağımda ya lütfen.'' Masum bir ifadeyle Hakan'a baktım. ''Üzgün dururken bile ne kadar tatlı görünüyor değil mi?'' ''Benim kadar tatlı değil.'' Kahkaha patlattım. ''Ne?'' ''Ben mi daha tatlıyım yoksa Ege mi?'' ''Bebekle de kendini kıyaslamazsın be Hakan.'' Göz kırptı ve ''Hakan Kılıç ummadık şeyler yapar.'' dedi. Birkaç dakika sonra ayaklandı ve konuştu. ''Biz Ege ile odamıza çıkıyoruz. İstersen sende gel. Gelsin mi Ege?'' Ege, yine söylediklerini anlamış gibi gülücük attı. ''Bu kadar istediniz, kırmayayım madem.'' Üçümüz birlikte odaya çıktık. Hakan, Egeyi yatağa oturttu ve karşısına geçip komik surat ifadeleri yapmaya başladı. Ege ise ciddi bir surat ifadesiyle Hakan'ı izliyordu. ''Ne yapıyorsun Hakan?'' ''Sen bir şey yapmadığın halde gülüyor. Bana niye gülmüyor?'' ''Ne yaptığını ben bile anlayamadım. Çocuk nasıl anlasın?'' Hakan bozulmuş bir surat ifadesiyle kalktı ve Egeyi kucağına aldı. ''O zaman, Egeyi uçururum.'' Karşıma geçti ve Egeyi havada tutmaya başladı. Egeyi bana her yaklaştırdığında, Ege kahkaha atıyordu. Uyum sağlamıştık ve epey süre boyunca Egeyle oynadık. ''Neyse, kollarım yoruldu. Bu kadar oyun yeter Ege Bey.'' Hakan, Egeyi benim yatağıma yatırdı ve kendi yatağına uzandı. Bende Ege'nin yanına oturdum ve yüzünü inceledim. Ne kadar güzel bir bebekti böyle... Ben yüzünü incelemeye devam ederken Ege'nin neredeyse gözleri kapanıyordu. Yavaş yavaş başını okşamaya başladığımda ise uyuya kaldı. Ne çabuk uyumuştu böyle? Ayakta sallamaya veya herhangi bir şeye ihtiyaç duymadan uyuyakalmıştı. Mutlulukla Hakan'a seslendim. ''Hakan bak, uyuya kaldı.'' Yerinden doğruldu ve doğrulamak istercesine Egeye baktı. ''Ne çabuk uyudu?'' ''Demek ki annesi ve babası gibi Ege de yorulmuş.'' Cevap vermedi ve tekrardan yattı. Beyefendi, telefonundan oyun oynamakla meşguldü. Ben de Ege'nin yanına yattım. Yattıktan bir süre sonra uykuya teslim oldum. Hakan'ın ağzından Ezgiye baktığımda, Ege'nin yanında uyuya kaldığını gördüm. Çok tatlı görünüyorlardı. Üstlerine battaniye örttüm ve gülümseyerek onları izledim. Ezgi bu aralar gözüme daha bir hoş geliyordu. Sözlerimle bile olsa ona zarar vermek en son isteyeceğim şeydi. Nedense sürekli onu mutlu etmek istiyordum. Onun mutlu olması beni de gülümsetiyordu. Belki de merak ediyorsunuz, bu adam Ezgiden nefret etmekten buralara nasıl geldi? Haklısınız ama cevabını bende bilmiyorum. Onu gördüğümde sırıtmak istemem normal mi? Mesela onu gördüğümde, konuşup güldürmek istemem normal mi? Ben de sizin gibi bunları düşünüyorum ama cevabı yok. Belki de yakın bir arkadaş olarak görmemdendir deyip geçiştiriyorum. Ama zaman ilerledikçe bu hisler daha çok artıyor. Hayır, hayır... Aşık değilim tabii ki de. Dediğim gibi, yakın hissettiğim için oluyor. Sadece yakın bir arkadaş, değil mi? İnanamayacaksınız ama bir saat boyunca Ezgiyi izleyerek bunları düşünmüşüm. Ege de, Ezgi de hala uyuyorlardı. Ama kapı tıklatılınca Ezgi uyandı. Ezgi'nin kalkmasıyla beraber Ege de uyandı. Uykulu sesiyle konuştu. ''Hakan, kapı çalıyor niye bana bakıyorsun?'' Doğru ya. Ben niye hala Ezgiyi izliyordum? Tövbeler olsun. ''Kapı mı tıkladı? Dur hemen bakayım.'' Kalktım ve kapıyı açtım. Eylem gelmişti. ''Merhaba Hakan. Ege size çok rahatsızlık vermemiştir umarım.'' Ezgi, Egeyi kucağına alıp yanıma geldi. ''Hayır hiç rahatsızlık vermedi. Çok uslu bir çocuk. Ezgi ile beraber uyuya kaldılar.'' Eylem, mutlulukla Egeyi kucağına aldı ve yanağına bir öpücük kondurdu. ''Ah canım oğluşum. Bize göstermediğin uslu durumları, Ezgi ablana ve Hakan abine mi gösterdin?'' Sırıtarak konuştum. ''Ne kadar yaramaz olabilir ki? Gördük işte gayet uslu.'' ''Siz birde bana sorun. Her neyse, tatlıdır benim oğluşum.'' Ezgi gülümseyerek cevap verdi. ''Gerçekten de çok tatlı.'' Ezgiye bir şeyler söylemek için tam zamanıydı. ''Senin kadar tatlı mı onu bilemem.'' Yanakları kızardı ve kafasını önüne eğip gülümsedi. Eylem geri çekildi ve konuştu. ''Neyse, ben sizi karı ve koca olarak yalnız bırakayım.'' Eylem gülerek gitti ve bende kapıyı kapattım. Kapıyı kapattığım gibi Ezgi omzuma vurdu. ''Kadın yanlış anlayacak Hakan ya.'' ''Biz seninle karı kocayız. Tam olarak ney yanlış anlaşılacak? Karıma iltifat edemeyecek miyim?'' ''İltifatların için teşekkürler ama yalnız olduğumuzda et bari. Yanaklarımın anlık bir hızla sıcacık olması senin suçun haberin olsun.'' Ezgiye doğru yavaş bir adım attım. Bir adım daha attığımda, Ezgi de geriye adım attı. ''Niye üstüme geliyorsun?'' Ben ona doğru adım atmaya devam ederken o, geriye adım atıyordu. En sonunda geriye atacak adımı kalmadı. Duvara yaslandığında, bende ona doğru yanaştım. Yana kaçmaya çalıştığında da ellerimi duvara yasladım. Duvarla benim aramda sıkışmıştı ve kaçamıyordu. ''Hakan, ne istiyorsun dökül çabuk.'' Uzunca gözlerinin içine baktım. ''Neden yanakların ısınıyor?'' Şaşkın bir ifadeyle gözlerime baktı. ''A-anlamadım.'' Bir elimi indirdim ve yanağını okşadım. ''Neden benden kaçmaya çalışıyorsun?'' ''Kim kaçmaya çalışıyor?'' ''Neden kalbim böyle Ezgi? Neden böyle hissediyorum?'' ''Sen iyi değilsin sanki. Bence daha sonra konuşalım.'' ''Bak yine kaçmaya çalışıyorsun.'' ''Ne kaçması ya?'' Elimi yanağından indirdim ve saçlarına dokunmaya başladım. ''Çok güzel kokuyorsun. Çok güzel gülümsüyorsun. Saçların çok güzel. Tarzın çok güzel.'' Duruşunu dikleştirdi ve tek kaşını kaldırıp cevap verdi. ''Bunların hepsi senin içinde geçerli biliyorsun değil mi? Çok tatlı bakıyorsun. Çok şirinsin.'' Yüzüne doğru yaklaştım. ''Peki neden benden kaçıyorsun?'' Nefes alışverişi hızlanmıştı. Çok rahat bir şekilde görebiliyordum. ''Kaçmıyorum, sadece...'' Duraksadı ve cevap vermedi. ''Sadece ne?'' ''Sen ve ben... Yani birbirimizi severek evlenmedik ve bu tarz davranışlar... Çok tuhaf duygular içerisine giriyorum. Her şey anlık gelişiyor ve ne olduğunu idrak edemiyorum.'' ''Sen ve ben derken? Birbirimizi sevmek imkansız mı demek istiyorsun?'' ''Hayır tabii ki ama... Yani biraz daha zaman gerekli değil mi sence de?'' ''Bu kadar zaman yetmedi mi?'' ''Ne için yetmedi mi? Yine beni sorgu yağmuruna tutuyorsun. Sen bana karşı bir şeyler hissediyor musun?'' Nefes aldım ve cevap verdim. Sürekli birbirimizden kaçmaya gerek yoktu. ''Evet hissediyorum. Sen bana karşı bir şeyler hissediyor musun?'' Böyle bir cevap beklemediği için cevabım karşısında afalladı. ''Ş-şey ben...'' ''Cevabın ''Ş-şey ben...'' olduğunda değil de, evet olduğunda tekrardan konuşalım. Fazla düşünüyorsun haberin olsun.'' Cevap vermedi. Öylece gözlerime bakıyordu. ''Tamam mı?'' Masum bir bakışla kafa salladı. Şu an çok tatlı görünüyordu. Sırıtmamak için zor duruyordum. Yanağına eğildim ve yavaş bir öpücük kondurdum. Büyük bir ihtimalle kalbi hızlı atıyordu. Çünkü şu an bende aynılarını hissediyordum. Geri çekildim ve arkamı döndüğümde sırıtmaya başladım. Sırıtarak odadan çıktım. Ezgi de bana karşı bir şeyler hissediyordu. Hissetmiyorsa bile, düşündüğü için eninde sonunda hissedecekti. Ezgi ve Hakan Kılıç çiftini herkes çok yakıştırıyordu. Kendi de yakıştırmalıydı. En azından ben yakıştırıyordum. Ezgi'nin ağzından Hakan odadan çıktığı gibi yanağımı tutup sırıtmaya başladım. Yine kalp ritmim değişmişti. Midemde kelebekler uçuşuyordu. Hissediyordu, bana karşı bir şeyler hissediyordu! Hakan Kılıç beni seviyordu! Lavaboya gidip yüzüme su çarptım ve aynaya baktım. Ağzımı kapatamıyordum, sırıtıyordum. ''Kendine gel Ezgi, ne oluyor böyle?'' Biraz duraksadım ve kıkırdadım. Aynaya bakıp kendimle konuşmaya başladım. ''Seviyor lan seni.'' Kalbimi tutmaya ihtiyaç duydum çünkü yerinden çıkacak gibiydi. Aynanın karşısında kendime baktıkça daha çok sırıtıyordum. ''Ezgi toparlan kızım. Dobarlan bıragma kendini.'' Yüzüme son bir kez su çarptım ve derin derin nefes almaya çalıştım. Kendimi birazcık toparladıktan sonra salona inmeye karar verdim. Salona inerken bile hala sırıtıyordum. Karşımdan gelen tatlı bir çığlık sesi, daha çok sırıtmama sebep oldu. Melis'in kucağında duran Ege, beni görünce çığlık atmıştı. ''Ezgi abla mı geliyor Ege? Sen çok mu sevdin bakalım Ezgi ablayı?'' Ege'nin yanına geldim ve yanağına bir öpücük kondurdum. ''Nasıl bu kadar şirin olabilirsin?'' Arkamdan gelen ses, Melis'in sırıtmasına sebep oldu. ''Sana çekmiş demek ki.'' Yine ve yine... Kendimi toparladım derken yine yapıyordu. Belki de benimle dalga geçiyordu. Madem o bana böyle iltifatlar ediyordu, bende ona etmeliydim. ''Tatlılığı da sana çekmiş demek ki.'' ''Ben tatlı mıyım?'' ''Tabii ki tatlısın. Hatta en tatlı sensin.'' Böyle tepkiler beklemediği kesindi. Sırıtarak beni izliyordu. ''Sen dururken nasıl en tatlı olabilirim?'' Melis, ortamı bozmak için öksürdü. ''Gidin başka yerde flörtleşin ya. Gözümüzün önünde ne yapıyorlar böyle Ege?'' Sırıtarak Hakan'a baktım. Tam bir şey söyleyecektim ki Esra abla seslendi. ''Yemek hazır. Hadi bakalım masaya.'' Biz masaya giderken Esra abla, evdeki diğer kişileri çağırmaya gitti. Onlar da geldiğinde, hep beraber masadaki yerlerimize oturduk. Ege de kendi mama sandalyesine oturdu. Hakan çatalı sallayarak Ege'ye seslendi. ''Ege, niye karıma bakıp duruyorsun len? Seni babana şikayet edeyim mi?'' Mehmet ciddi bir ifade takınmaya çalışarak cevap verdi. ''Neler duyuyorum oğlum? Yoksa Ezgiye aşık mı oldun?'' Ege gülücük attı ve küçük elleriyle ağzını tutmaya çalıştı. Yaptığı bu hareketle hepimiz kahkaha attık. ''Gördün mü babası, her şey ortada. Oğlunu, karımdan uzak tut.'' Hakan'ın kolunu tuttum ve üzgün bir ses tonuyla konuştum. ''Artık her şey için çok geç. Ben de Egeye aşık oldum. Bu ilişkiyi daha fazla bozamazsın Hakan.'' ''Biliyordum. Anlamıştım. Anlamıştım bir şeyler olduğunu.'' Masadaki herkes bizi gülerek izliyordu. Hakanla göz göze geldiğimizde bizde koptuk ve gülmeye başladık. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Güzel, bol sohbet ettiğimiz, çok lezzetli bir akşam yemeği yedikten sonra hep beraber salonda oturduk. Bol bol sohbet etmiştik ve ortam çok iyiydi. Hakan'ın telefonu çaldı ve biraz uzağa gidip telefonu açtı. Yanımıza geldikten sonra, az önceki neşeli Hakan yok olmuştu. Yanıma oturduğunda çok gergin olduğunu hissettim. Göz göze geldiğimizde derin bir nefes aldı ve kısık sesle konuşmaya başladı. Kısık sesle konuşuyordu çünkü evdeki herkes sohbet halindeydi. ''Ezgi, şey.'' ''Ne oldu?'' ''Bir şey oldu.'' ''Ne oldu Hakan? Korkutma beni.'' ''Baban...'' ''Ne olmuş babama?'' ''Hastanedeymiş.'' ''Neyi varmış peki? Konuşsana Hakan. Tek tek söyleme.'' ''Kalp krizi geçirmiş.'' Refleks olarak ayağa kalktım. ''İyi miymiş şu an? Sen nereden öğrendin?'' ''Yeşim aradı. Senin telefonunu aramış ama ulaşamamış.'' Cebime baktığımda, telefonun yukarıda olduğunu hatırladım. ''Hangi hastanede yatıyormuş? Lütfen gidelim.'' Yiğit abi seslendi. ''Ezgi, bir problem mi var kızım?'' ''Babam, kalp krizi geçirmiş.'' Yüzlerindeki gülümseme soldu ve hep bir ağızdan ''Ne?'' sesi duyuldu. Hakan ortamı sakinleştirmek istercesine konuştu. ''Durumu daha iyiymiş. Hadi hazırlan sen. Ben de arabayı çalıştırayım.'' ''Dur oğlum, biz de gelelim.'' ''Tamam, ben arabayı çalıştırayım. Bekliyorum sizi.'' Hızla odama çıktım. Zaten hazır olduğum için tek gereken şey montumu ve telefonumu almaktı. Onları da alınca hızlı bir şekilde aşağı indim. Ne zaman aşağı indim, ne zaman arabaya bindim inanın ki hiç anlamamıştım. Nasıl böyle bir şey olurdu da saatler sonra haberim olurdu? ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Hastaneye geldiğimizde, danışmandan babamın kaldığı oda numarasını öğrendik. Öğrendiğimiz gibi koştur koştur yukarı çıktık. Babamın odasının önünde kimse yoktu. Büyük bir ihtimalle uyanıktı ve Yeşimler yanındaydı. Kapıyı tıklatıp içeri girdim ve tahminlerim doğru çıktı. Babam, bitkin bir şekilde yatıyordu ve uyanıktı. Yeşim, Sevim abla ve Kenan da, babamın başında bekliyorlardı. Babamı görmeyeli çok uzun zaman olduğu için yanına yaklaşırken tuhaf hissetmeye başladım. Birkaç dakika öylece baktıktan sonra konuştum. ''Geçmiş olsun baba. Nasıl oldun, şu an daha iyi misin?'' ''İyi olmaya çalışıyorum.'' Tam cevap verecektim ki Sevim abla müsaade etmedi. ''Babanla görüşmek için ölmesini mi bekliyordun?'' Küçümser bir ifadeyle cevap verdim. ''Şu an burada, seninle tartışmayacağım.'' Cevap vermek yerine göz devirmekle yetindi. Yeşim'e sordum. ''Nasıl oldu, nasıl anladınız öyle bir şey olduğunu?'' ''Annemle kavga ediyorlardı. Bir anda kalbini tutarak yere yığıldı. Devamında da bir sürü belirtileri gösterdi. Hemen ambulansı aradık ve apar topar hastaneye geldik.'' ''Her şeyin altından Sevim abla çıkıyor zaten. Babama bir şey olsa da ondan bilirim.'' Yiğit abi konuştu. ''Lütfen konuşmayın öyle. Bakın durumu daha iyi. Çok geçmiş olsun Serdar Bey.'' Babam ''Sağ olun.'' demekle yetindi. Hakan, babama yaklaştı ve ''Çok geçmiş olsun Serdar Baba. Korkuttun bizi.'' dedi. Serdar Baba dediği gibi anlık bir şok geçirdim. Beklemediğim, hatta kimsenin beklemediği bir şey olduğu için herkes şaşırdı. Babam ise mutlu olmuştu. ''Teşekkür ederim oğlum. Eksik olma.'' Esra abla da babamla konuştu ve daha sonrasında ortamda sessizlik oluştu. Etrafa bakınırken Yeşim'in parmağında ki tek taş yüzüğü gördüm. Benim gördüğümü anlayınca yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Kafamı ''O ne?'' dercesine salladım. Hemen cevap verdi. ''Kenan, bana evlenme teklifi etti.'' Şok üstüne şok geçiriyordum. ''Bu kadar hızlı mı?'' Soruma cevap veren, Kenan oldu. ''Birbirimizi sevdiğimiz için beklemeye gerek duymadım.'' ''Hiçbir fotoğraf atmadınız. Görmedim daha doğrusu.'' ''Evlenme teklifini bugün etti zaten. Babam kalp krizi geçirince telefona bakmaya fırsat olmadı.'' Olabildiğince samimi bir şekilde cevap vermeye çalıştım. ''Ne diyeyim. Mutluluklar.'' Cevabıma laf atan Sevim abla oldu. Şaşırdık mı? Tabii ki de hayır... ''Kıskanıyorsun değil mi? Evli olduğun halde hala... Hala Yeşim'i kıskanıyorsun. Severek evleniyorlar diye çatlıyorsun.'' Cevap vermedim. Esra abla ortamı yumuşatmak için araya girdi. ''Neler diyorsunuz böyle Sevim Hanım? Böyle bir ortamda da yapmayın lütfen. Şu an bu tarz söylemleri kullanmak çok yanlış.'' ''Doğruyu yanlışı da sizden mi öğreneceğim Esra Hanım? Ezgiyi savunmakta büyük hata ediyorsunuz.'' Hakan, Esra ablanın kolunu tuttu ve ''Boş ver.'' dedi. Ben, Sevim ablayı artık hiç takmıyordum. Dakikalar geçiyordu, kimse konuşmuyordu. Ortaya laf atan Yiğit abi oldu. ''Ne zaman taburcu olacaksınız Serdar Bey?'' Kenan cevap verdi. ''Yarın öğlen, iyi olursa taburcu olacak.'' Yiğit abi, sadece kafa sallamakla yetindi. Sevim abla konuyu değiştirmek istercesine laf attı. ''Ezgi, alıştın mı bari yeni hayatına? Kocana alıştın mı mesela?'' Tek verdiğim cevap ''Alıştım.'' oldu. ''Yeşim'in düğününü de seneye yazın yapalım diyoruz. Gelirsin, tam altın takarsın artık.'' Cevap vermeme gerek kalmadan Yeşim; ''Anne ya, nereden çıkarıyorsun böyle şeyleri?'' dedi. Ortamda yine sessizlik hakim olurken Yiğit abi sessizliği bozdu. ''Ziyaretin kısası makbuldür. Biz müsaadenizi isteyelim. Tekrardan geçmiş olsun.'' Babam teşekkür etti. Hepimiz odadan çıkmaya yöneldiğimiz sırada, babam bana seslendi. ''Ezgi, taburcu olduğumda eve gelir misin kızım?'' Sevim ablanın olduğu bir ortama girmeyi hiç istemiyordum. Ama babam istiyorsa gitmeliydim. ''İnşallah.'' ''Sadece sen değil. Damadımla beraber gelin.'' Hakan, kafa salladı ve odadan çıktık. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Eve geldiğimizde, saat epeyce geç olmuştu. Eylem, Mehmet, Volkan ve Melis, salonda beraber oturuyorlardı. Ege Bey ise annesinin kucağında oturuyordu. Salona geldiğimiz gibi hepsi birden ayaklandı. Volkan telaşlı bir şekilde sordu. ''Ne oldu baba? Serdar amca iyi miymiş?'' ''İyi, sadece biraz yorgun gözüküyor. Durumu gitgide daha iyi olacak. İnanıyorum.'' Melis, bana doğru yaklaştı ve elimi tutup ''Çok geçmiş olsun Ezgi.'' dedi. Diğerleri de aynı şekilde ''Geçmiş olsun.'' dedi. Hepsine teşekkür ettikten sonra odaya çıkmaya karar verdim. Zaten diğerleri de kendi odasına giderdi çünkü saat geç olmuştu. Herkese iyi geceler dileyip odama çıktım. Hemen peşimden Hakan da geldi. ''Çok geçmiş olsun tekrardan. Nasıl hissediyorsun kendini?'' ''Bilmem, pek bir şey hissetmiyorum. Oraya gidip gördüm ya, içim biraz da olsa rahatladı.'' ''İnşallah daha da iyi olacak.'' Gülümsedim ve pijamalarımı alıp giyinme odasına gittim. Üstümü değiştirdikten sonra eşyalarımı dolaba koyup yatağıma yattım. Benden sonra Hakan giyinme odasına gitti ve üstünü değiştirip geldi. Işığı kapatıp kendi yatağına yattıktan sonra konuştu. ''Kenan ve Yeşim de çok hızlı.'' ''Söyleyecek bir şey bulamıyorum.'' ''Bazen, düşünüyor musun?'' ''Neyi?'' ''Yeşim'i, aileni... Küçüklük anılarını falan düşünüyor musun?'' ''Düşünmez olur muyum?'' Söylediğim gibi aklıma bir tane anı gelmişti bile. Kıkırdadım. ''Gülüyor musun sen?'' ''Aklıma geldi. Sana anlatmamı ister misin?'' Yatağına oturdu ve heyecanla anlatmamı bekledi. Şu an çok tatlı görünüyordu. ''Yeşim ve ben, küçükken sürekli hayaller kuruyorduk. Böyle her gece yatmadan önce, mutlaka beraber oturup hayal kuruyorduk. Kurduğumuz hayal ise çok yakışıklı bir kocamızın olmasıydı. En büyük hayalimiz ise gelin olmaktı. Yeşim, kendi gibi sarışın bir kocası olmasını istiyordu. Ben ise esmer veya kumral olmasını istiyordum. Sevim abla bizi odalarımıza yolladıktan sonra Yeşim, gizli gizli benim odama geliyordu. Öbür gün de ben onun odasına gidiyordum. Sıralıydı yani. Yeşim'in istediği şeyler farklıydı. Kendisine güller, hediyeler alınmasını istiyordu. Ben ise, bol bol gezebileceğim, beraber bir şeyler yaptığımızda eğleneceğim bir kişi olmasını istiyordum. Bir gün yine buluştuk ve birbirimize anlatmaya başladık. Meğersem, babam ve Sevim abla, kapıda bizi dinliyorlarmış. Bir şeyler fark etmişler ve kuşkulanıp bizi dinlemeye karar vermişler. Bizimde o gün dilimiz açıldı, anlatıyoruz da anlatıyoruz. Babam bir anda kapıyı açmıştı ve ''Siz bu yaşta bunları mı düşünüyorsunuz?'' diye bağırmıştı. Kapı açıldığı gibi aklımız çıkmıştı. Babam öyle bir kızmıştı ki... Ne zaman aklıma gelse gülerim. Ama kurtulan yine Yeşim olmuştu. Sevim abla, babama; ''Serdar, senin bu kızın Yeşim'in aklını karıştırıyor. Bu yaşta kızıma neler söylettiriyor baksana.'' demişti. Sadece biraz büyük olduğum için suçlu ben olmuştum.'' ''Baban bir şey demedi mi Sevim ablaya?'' ''Demedi. Hep suçlu ben oluyordum. Yine ben olmuştum.'' ''Olsun be. En azından hayalleriniz tutmuş.'' ''Nasıl yani?'' ''Yeşim, sarışın bir erkek buldu. Sen ise, esmer bir koca buldun.'' Büyük bir kahkaha patlattım. ''Tam tuttuğu kesin değil. Kenan, Yeşim'e güller, hediyeler alıyor mu bilemem.'' ''Evlenme teklifi etmiş, koca bir yüzük almış. Bence gayette tutmuştur.'' ''Onunkini bilemem ama benimki tuttu. İsteyerek olmasa bile alıştığım bir süreç oldu. En azından, evlendiğim kişiyle beraber bir şeyler yaptığımda eğlenebiliyorum.'' ''Gerçekten mi?'' ''Hakan, tam bir ilgi manyağısın biliyorsun dimi? Gerçekten mi ne demek?'' ''Kimsenin ilgisini istemem. Senin ilgin hariç.'' ''Yani bir zahmet kimsenin ilgisini isteme. Benden hoşlanıyorsun. Birkaç saat önce kendin itiraf ettin.'' ''Ben mi?'' ''Ay sakın itiraz edeyim deme.'' ''Hoşlanıyorum değil de, sana karşı bir şeyler hissediyorum dedim.'' ''Aynı şey işte.'' ''Aynı şey değil.'' ''Sana karşı bir şeyler hissediyorum ne demek o zaman? Bana karşı nefret duygusu mu hissediyorsun yoksa?'' ''Sevgi duygusu ağırlıklı bir şey hissediyorum. Ben de tanımlayamadım.'' ''Öyle mi? Tanımlayınca konuşalım o zaman. Sen tanımlamadan önce, benden de bir cevap bekleme.'' ''Tanımlamam kolay olur.'' ''Göreceğiz artık.'' Hakan cevap vermedi. Tekrardan yatağıma yattığım sırada, aklıma Eceme mesaj atmadığım geldi. Saat geç olmuştu ama Ecem'in uyanık olduğunu düşünüyordum. Onun için mesaj atmak yerine, aramaya karar verdim. Telefonumu alıp Ecem'i aradığımda, Hakandan cevap gecikmedi. ''Bu saatte kimi arıyorsun kız?'' ''Ecem'i arıyorum.'' ''Saatler çuvala mı girdi? Yarın ararsın.'' Tam cevap vereceğim sırada Ecem telefonu açtı. ''Ezgi, bir şey mi oldu bu saatte?'' Sesi çok uykulu geliyordu. ''Uyuyor muydun?'' ''Uyuya kalmışım ya.'' ''Kusura bakma rahatsız ettim.'' ''Yok lan ne rahatsızı. Sen aramışsan vardır bir sebebi.'' ''Yine sana söylemedim diye kızma diye aradım.'' ''Neyi?'' ''Babam kalp krizi geçirmiş.'' Kısık sesli bir çığlık attı. ''Ne?'' ''Evet. Şu an iyi ama merak etme. Yarın taburcu olacakmış.'' ''Çok geçmiş olsun ya. Şu an, ne desem bilemedim.'' ''Geçmiş olsun dileklerin için teşekkür ederim. Bir haberim daha var.'' ''Ay iyi bir haber mi, kötü bir haber mi? Korkutma beni.'' ''Kişiden kişiye değişecek bir haber. Hazır mısın?'' ''Değilim. Söyle hadi.'' ''Kenan, Yeşim'e evlenme teklifi etmiş.'' ''Ay ikinci bir şok geliyor. Ciddi misin?'' ''Evet ya bende şok oldum.'' ''Neymiş aceleleri?'' ''Birbirlerini sevdikleri için beklemeye gerek duymamışlar. Kenan öyle söyledi.'' Hakan pür dikkat beni izliyordu. ''Peki, sen bu durum hakkında ne düşünüyorsun?'' ''Bende şaşırdım tabii ki. Ama çokta umurumda değil.'' ''Olmasın zaten. Olursa sıkıntı.'' ''Nasıl umurumda olabilir ki?'' ''Aman boşver. Babanın yanına (eve) gidecek misin?'' ''Hastaneye gittim. Taburcu olunca eve gelmemi de istedi. Hatta Hakanla gelmemizi istedi.'' ''İster tabii canım, damadı sonuçta.'' ''Yani öyle işte. Hadi sen uyu. Sonra tekrardan konuşuruz.'' ''Bu haberleri duyunca tüm uykum kaçtı ama olsun. Hadi öpüyorum seni. İyi geceler.'' ''İyi gecelerrr.'' Telefonu kapattım ve yastığın altına koydum. Aşırı derecede uykum geldiği için birkaç dakika içinde uyuyakaldım. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ ''Ezgi kalk.'' ''Ezgi acil uyan.'' ''Ezgiiiiiii'' ''Huuuuuuuuu'' Bu sesleri rüyamda mı duyuyordum, yoksa gerçekte mi? Yok canım, rüyamda Hakan bana uyan diyemezdi herhalde. ''Ezgi uyan.'' Gözlerimi açmadım ve uyumaya devam ettim. Ne çabuk sabah olmuştu da Hakan beni çağırıyordu. ''Uyanmayacaksın öyle mi?'' Ses kesilmişti. Rahat rahat uykuya devam edeceğimi sandığım sırada, yanağıma öpücük kondurdu. Yanağımı tutarak hızla kalkmam bir oldu. ''Ne yapıyorsun?'' ''Yanağından öptüm.'' ''Hadi canım, öyle mi?'' ''Başka bir yerinden mi öptüm sandın?'' Yüzümü buruşturarak cevap verdim. ''Iy bu nasıl bir söylem be. Tövbe tövbe.'' Gözlerini kocaman açarak güldü. ''Bir insan hep mi fesat olur?'' ''Ne fesatlığımı gördün yahu?'' ''Yok canım, hiç görmedim.'' ''Görmedin tabii.'' Sırıttı ve karşımda dikilmeye devam etti. ''Ne oldu da acele acele uyandırdın beni?'' ''Serdar baba taburcu olmuş, şimdi eve gidiyorlarmış. Seninle oraya gidiyoruz.'' ''Taburcu olması güzel bir haber. Ama...'' ''Ama?'' ''O eve gitmeyi hiç istemiyorum.'' ''Yapacak bir şey yok. Orada Sevim abla olduğu gibi Serdar baba da var.'' ''Ay hiç alışamadım Serdar baba demene. Nereden geldi böyle söyleme isteği?'' ''Bilmem. Bir anda, Serdar baba deme perileri geldi. Demeden önce çok tedirgindim ama baban mutlu oldu.'' ''Oldu gerçekten.'' ''Sende babama Yiğit baba desen nasıl olur acaba?'' ''Şu anlık abi yeterli.'' ''Sen bilirsin. Yiğit Bey demenden iyidir tabii ki.'' Gülümseyerek kafa salladım. ''Hazırlanayım da çıkalım o zaman.'' ''Sen hazırlan ama önce kahvaltı yapacağız. Kahvaltıdan sonra çıkarız. Aşağıda bekliyorum.'' ''Tamamdır.'' Hakan gitti ve bende hazırlanmaya başladım. Hazırlandığımda da beklemeye gerek duymadan aşağı indim. Herkes, çoktan salonda toplanmıştı. Gözüme ilk çarpan, Eylem'in kucağında oturan Ege oldu. Koştum ve Ege'yi kucağıma aldım. Ege de mutlu olmuşcasına kısık sesli bir kahkaha attı. ''Hiç günaydın demek yok. Ege geldi, karımın dengesi şaştı.'' Kıkırdadım ve ''Kusura bakmayın ya. Günaydın hepinize. Bu bıcırığı görünce dayanamadım.'' dedim. Tam Esra abla konuşacaktı ki, Ceylan abla ''Kahvaltı hazır.'' deyip çağırdı. Hepimiz kalktık ve kahvaltı masasına doğru ilerledik. Kahvaltıyı bitirmemizle beraber Hakan'ın kalkması bir oldu. ''Biz gidelim artık. Serdar babayı görmeye gideceğiz.'' Yiğit abi cevap verdi. ''Keşke bizde gelseydik. Sadece ikinizi çağırdığı için ne yapalım artık. Selam söylersiniz.'' Hakan elimi tuttu ve çekiştirdi. Masadan kalkmamla kapıya varmam bir oldu sanki. ''Hakan, niye böyle aceleci davranıyorsun sen ya?'' Konuşurken bir yandan da koşturmaya devam ediyorduk. ''Asıl sen neden bu kadar isteksiz davranıyorsun? Senin babanı görmeye gidiyoruz.'' ''Ama bu kadar aceleye gerek var mı?'' ''Var. Serdar babam üzülmesin.'' ''Serdar baban oldu şimdi öyle mi?'' ''Sorgulama da bin arabaya.'' Dediğini yaptım ve arabaya bindim. Yoksa Hakan bir işler mi karıştırıyor diye düşünmeden de edemedim. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Yolda trafik olmadığı için bizim eve hızlı gelmiştik. Hakan arabayı park etti ve arabadan indiğimde, içime değişik bir his düştü. Evimi görünce böyle olacağımı tahmin etmemiştim. Belki de böyle olması normaldi. Neticede, her gün kaldığım bir evden ayrılmıştım. Bazen güzel, bazen kötü anılarımın geçtiği bu evden kaçmıştım adeta. Ben öylece eve bakarken Hakan'ın sesini duyunca ürktüm. ''Ezgi, iyi misin?'' Olumlu anlamda kafamı salladım. Hakan elimi tuttu ve beraber eve doğru ilerledik. Zile basarken bir tedirginlik hissediyordum. Sanki Sevim cadısı bağıracakmış gibi geliyordu. Derin bir nefes aldım ve zile bastım. Kapıyı açan Kenan'dı. ''Hoş geldiniz.'' Hakanla, şaşkınca birbirimize baktık. ''Beni gördüğünüze şaşırdınız tabii.'' Gülümsedim ve ''Hoş bulduk.'' dedim. Hakan'ın cevap vereceği yoktu. ''Buyurun içeri.'' Hakan'ın elini daha sıkı tuttum ve içeri girdik. Görünürlerde kimse yoktu. Sorgularcasına Kenan'a baktığım sırada anladı ve cevap verdi. ''Serdar baba odasında. Yeşim ve Sevim anne de onun yanında.'' Gözlerim kocaman açıldı. ''Sevim anne mi? Serdar baba mı?'' ''Çok iyi anlaşıyoruz. Bundan dolayı da öyle hitap etmemi istediler.'' Hakan sinsi bir gülüşle Kenan'a cevap verdi. ''Anlaştın diye kendini en iyi damat mı sandın? Benim olduğum yerde sana yer yok Kenan. Evine gidebilirsin.'' ''Sert çıkmana gerek yok Hakan. Ayrıca dün akşam, Serdar babanın yanında kalanda bendim. Madem iyi damatsın, ne diye evine gittin?'' Hakan, elimi bıraktı ve Kenan'ın üzerine yürüyerek cevap verdi. ''Bunları gözümüze sokmak için mi kaldın yoksa?'' Tam araya girecektim ki merdivenden inen Yeşim'in sesi, kulaklarımızı doldurdu. ''Kim gelmiş sevgilim?'' ''Hakan ve Ezgi gelmiş hayatım.'' Hakan göz devirdi ve bana dönüp tekrardan elimi tuttu. Yeşim yanımıza geldiğinde çok samimi bir tavır sergileyerek ''Hoş geldiniz.'' dedi. ''Hoş bulduk. Babamın yanına çıkalım artık.'' Yeşim, Kenan'ın elini tuttu ve önümüzden ilerledi. ''Tabii. Babam odasında. Hadi gelin.'' Bizde arkalarından yürümeye başladık. Hakan kulağıma eğildi ve fısıldadı. ''Ne kadar da yapmacıklar. Yok hayatım, yok sevgilim falan.'' Kısık sesle cevap verdim. ''Bunları konuşmanın sırası değil boş ver.'' Babamın odasına geldiğimizde, yatakta yatan babamı gördüm. Yeşim enerjik bir şekilde, gözü kapalı olan babama seslendi. ''Baba bak, kim geldi?'' Babam gözünü açtı ve göz göze geldik. Hakan elimi bıraktı ve babamın elini öpmeye gitti. Sanki babam onun babasıymış gibi davranıyordu. Babamın elini öptü ve sarıldılar. ''Hoş geldin damadım.'' ''Hoş buldum Serdar baba. Annemlerin de selamı var.'' ''Aleykümselam.'' Bende gittim ve elini öptüm. ''Geçmiş olsun baba.'' Babam boynuma sarıldı ve ''Çok teşekkür ederim kızım.'' dedi. Geri çekildiğimde, Sevim abla konuşmaktan eksik kalmadı. ''Evinde havası bozuldu.'' Babam hasta haliyle cevap verdi. ''Sevim, sus artık.'' Sevim abla oflayarak odadaki koltuğa oturdu. ''Takmayın kızım siz onu. Nasılsınız bakalım? Gelmenize çok sevindim.'' ''İyiyiz baba. Damadın sabahın köründe başladı gidelim demeye.'' ''Hakan, babanı sevmem oğlum. Ama sen akıllanacaksın gibi duruyor.'' ''Akıllı değil miyim zaten Serdar baba? Seninle anlaşacağız demek istedin herhalde.'' Babam kıkırdadı. ''Hadi bakalım öyle olsun. Yeşim, ablanla kahve yapın kızım. Ama bana yapmayın. İki damadıma ve kendinize yapın.'' Hakan'a baktım ve samimi bir şekilde gözlerini kırptı. Hafif bir tebessüm ettikten sonra mutfağa gittim. Yeşim cezveye kahveyi koyarken öylece bekliyordum. Yeşim gülümseyerek konuştu. ''Babam çok hasta olmuştu ve misafir gelmişti. Annem de markete gitmişti ve kahveyi ilk defa beraber yapmıştık hatırlıyor musun?'' Yeşim'i dinlerken bir yandan da düşünüyordum. ''İlk denememizde şeker yerine tuz koymuştuk. Kahve yerine tarçın koymuştuk. Allah'tan babam fark etti de misafirler içmedi. Daha sonra tekrardan yaptığımızda çok güzel olmuştu.'' Bunları düşündüğümde gözlerim doldu. Yeşim'e baktığımda onunda gözlerinin dolduğunu gördüm. ''Hatırladın mı abla?'' Sesimin titreyeceğini bildiğim için kafa sallamakla yetindim. ''Sen gittiğinden beri evde yalnız gibiyim. Seninle yaptığımız dedikoduları, film gecelerini, bahçede keşfettiğimiz gizli odaya saklanmayı çok özledim. Hatta kavgalarımızı bile özledim.'' Cezveyi ocağa koydu ve bana döndü. ''Geçen gün, seninle oynadığımız oyuncakları buldum. Onlar için ne kadar da kavga etmiştik.'' ''Neyse ne artık. Bunlar geçmişte kaldı. Konuşmaya gerek yok.'' ''Gözlerin öyle demiyor abla.'' Gözümdeki yaş daha fazla dayanamadı ve aktı. Sevim ablanın kalın sesi aramıza girdi. ''Bir kahveyi iki saattir yapamadınız mı hala?'' Gözümü sildim ve Sevim ablaya bakmadım. Ama Sevim abla önüme doğru geldi ve gıcık bir şekilde konuştu. ''Sen bu evden gittiğinden beri o kadar huzurluyum ki. Seni bu evde görmemek beni çok sevindiriyor. Neticede sen benim kızım değildin ve seni görmekten hoşlanmıyordum.'' ''Gittim işte. Kına yak bir yerlerine.'' ''Terbiyesizliğini de hala sürdürüyorsun.'' ''Yeşim ben artık tartışmak istemiyorum. Annene cevap vermeyeceğimi söyle.'' ''Biz kahveyi yapıp getiririz anne. Sen git.'' ''Hayır kızım sende geliyorsun. Ezgi getirir kahveleri.'' Yeşim'in cevap vermesine izin vermedi ve kolundan çekiştirip mutfaktan çıkardı. Sevim ablanın söyledikleri o kadar umurumda değildi ki. Kafaya takılacak en son insan oydu. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Kahveleri odaya getirdim ve dağıttım. En son kendi kahvemi aldım ve yatağın ucuna oturdum. Hakan kahvesinden bir yudum alıp ''Mmm.'' diye bir ses çıkarttı. Herkes ona döndüğü sırada gülümseyerek cevap verdi. ''Karım da kahveyi çok güzel yapar.'' Babam da ''Öyledir.'' dedi. Birkaç dakika sonra, Hakan ve babam aralarında muhabbet etmeye başladı. O kadar şirin gözüküyorlardı ki.. Kenan bu konuşmaya dahil olmuyordu. Çünkü biliyordu ki Hakan hemen ona sert çıkacaktı. Kahve içme faslı bittiğinde, fincanları toplayıp tepsiye koydum ve mutfağa götürdüm. Ben fincanları yıkamakla meşgulken mutfağa Kenan geldi. ''Ben bir bardak su alacaktım.'' ''Tabii.'' deyip bir bardak su verdim. O suyunu içerken ben de işimi yapmaya devam ettim. Fincanları bulaşık makinesine dizdikten sonra tezgahı da sildim ve işim bitmişti. Kenan, elinde bardakla bekliyordu. ''Suyunu içtin mi? Bardağı da koyayım makineye.'' Bardağı verdi ama mutfaktan gitmedi. ''Ezgi, bir şey söylemek istiyorum.'' Yine düşündüğüm konular olmasın diye içimden dua etmeye başladım ve ona döndüm. ''Yeşim'e çok aşığım.'' Tepkisizce yüzüne baktım. ''Yani demek istediğim, sen olmasan bunların hiçbiri olmazdı.'' ''Nasıl yani?'' ''Ben sana çok aşık olmuştum. Yani tahmin edemeyeceğin kadar çok...'' Kaşlarım çatık bir şekilde yüzüne bakmaya devam ettim. ''Eğer seni sevmemiş olsaydım, seni ve etrafındaki kişileri tanımamış olacaktım. Seni nasıl kendime aşık edebilirim diye çevrendeki kişileri araştırmamış olacaktım.'' Çok garip bir sohbet olduğu için ne diyeceğime bile bilmiyordum. Bu yüzden sadece Kenan'ı dinliyordum. ''Yeşim'i çok üzdüm. O da biliyordu seni sevdiğimi ama peşimi bırakmadı. İyi ki de bırakmamış da onu sevmişim.'' Yüzüne garip bir ifadeyle bakıyordum. ''Bir şey söylemeyecek misin?'' ''Yani ne diyebilirim bilmiyorum. Rica ederim dememi falan mı bekliyorsun?'' ''Haklısın, biraz garip bir sohbet oldu. Ama her şey için teşekkürler. İyi ki seni sevmişim ve tanımak istemişim. İyi ki varsın.'' Tam cevap verecektim ki, mutfağın kapısında dikilen Hakan, konuşmama izin vermedi. ''Karım nereye giderse sende oraya gidiyorsun. Kenan'ı aramaya gerek yok, sadece Ezgiyi takip edin.'' Kenan sakin bir şekilde cevap verdi. ''Yok Hakan, yanlış anladın.'' ''Neyi yanlış anlamış olabilirim acaba? İyi ki seni sevmişim, iyi ki varsın ne demek?!'' Araya giren ben oldum çünkü her an kavga çıkabilirdi. ''Gerçekten yanlış anladın. Sandığın gibi değil.'' ''Kenan'ı mı koruyorsun gerçekten? Söyledikleri bu kadar mı aklını karıştırdı?'' ''Saçmalama Hakan. Konuşmanın başını duymadın bile. Neden bahsediyorsun?'' Kenan sakin bir şekilde kapıya doğru ilerledi. ''Ben çıkayım. Tartışma çıksın istemiyorum.'' Hakan, Kenan'ın kolunu tuttu. ''Kaçıyorsun şimdi de öyle mi? Tartışamazsın zaten. Senin gibiler korkak olur.'' Kenan sinirlenmeye başlamıştı. Öfkeli bir şekilde Hakan'a döndüğünde, hemen yanlarına gittim ve Hakan'ı kendime doğru çektim. ''Boş ver Kenan. Git sen, hadi.'' Derin bir nefes aldı ve mutfaktan çıktı. Hakan, kolunu elimden çekti. ''Resmen Kenan'a iyi davranıyorsun. İnanamıyorum sana.'' ''Bak, gerçekten düşündüğün gibi değil. Her şeyi abartmaya bayılıyorsun.'' ''Ne düşünmüşüm de abarttığıma dair bu kadar kesin karar veriyorsun?'' ''Hemen Kenan'a aşık olduğumu falan düşünüyorsun. Neden beni kaybetmekten bu kadar korkuyorsun?'' ''Ne korkması? Saçmalama.'' ''Bu tarz düşünceleri olmayan biri, neden beni kıskansın ki?'' Yalandan güldü. ''Ne kıskanması? Seni kıskandığımı mı düşünüyorsun gerçekten?'' ''Sence bu tarz davranışlarından dolayı düşünmeme gerek kalıyor mu?'' Cevap vermedi. Her an bana trip atabilirdi. Onu, nasıl bu konulardan koparacağımı biliyordum. ''Hem ben, birine karşı bir şeyler hissediyorum zaten.'' ''Ne?'' ''Evet, hissediyorum işte.'' ''Kime?'' ''İsim veremem.'' Sırıttı. ''Baş harfi Hakan olmasın sakın?'' Dalga geçercesine güldüm. ''Yanlış bildin. Düşünüp taşınıp bulursun belki.'' Böyle bir cevap beklemediği için afalladı. ''Kenan falan deme yoksa bayılırım şuraya.'' Umursamaz bir şekilde omuz silktim ve tam mutfağın kapısından çıkarken beni kendine çekti. ''Sen baya baya ciddisin. Ben değilim o kişi yani?'' ''Senin hoşlandığın kişi ben miyim Hakan?'' ''Ne?'' ''Sen, bana karşı ne hissettiğini söylemedin ki. Kendin soruyu cevaplamadıkça benden cevap bekleme.'' ''İyi, kimi seviyorsan sev.'' ''Öyle mi? Peki o zaman. Sağ ol bu özgürlüğü tanıdığın için.'' Tekrar gitmeye çalıştığımda kolumu tuttu. ''Sağ ol ne demek ya? Bak sen baya ciddisin.'' Kıkırdadım. ''Tabii ki ciddiyim. Şaka mı yapıyorum sandın?'' Umursamaz bir tavır sergilediğim için yeterince korkmuştu. ''Sevmem böyle şakaları. Biliyorsun.'' ''Şaka yapmıyorum dediğimi hatırlıyorum sanki.'' Kolumu bıraktı ve üzgün bir çocuk gibi dudaklarını büzdü. ''Küstüm sana.'' ''Sen bilirsin.'' Arkamı döndüm ve gülerek mutfaktan çıktım. ''Ya, gerçekten umursamıyorsun. Sende bir haller var.'' Arkamdan seslendiğini de duydum ama ona dönmedim. Babamın yanına çıkmak yerine kendi odama çıktım. Odadaki eşyalar dışında, bana ait hiçbir eşya kalmamıştı. Odaya girdiğimde, tüm anılar gözümde canlandı. Çok severek dekore ettiğim bu odayı böyle görmek, adeta beni yaralamıştı. Belki de çok duygusal davranıyordum ama önüne geçemiyordum. Evden ayrılmadan, son defa yatağımda uyumuştum. Son defa pencereden dışarı bakmıştım. Zamanın bize ne getireceğinin belli olmadığını, bir defa daha hatırlamıştım. Kapıyı açıp odadan çıkacağımda, karşımda Sevim cadısının belirmesiyle korktum. ''Ne yapıyorsun sen burada?'' ''Odama bakıyorum.'' ''Orası artık senin odan değil.'' ''Hatırlattığın için sağ ol ya. Ben hala burada kalıyorum sanıyordum.'' Sinirli bir şekilde geri döndüğünde, telefonu, cebinden halıya düştü. Ama telefonunun düştüğünü fark etmedi. ''Sevim abla.'' diye seslenmeme rağmen gıcıklık yapmak için bana dönmedi. Telefonunu yerden aldım ve cebime koydum. Son bir kez daha odama dönüp baktım ve kapıyı kapattım. Sevim ablanın telefonu, titreşim modunda olmalıydı. Çünkü sürekli mesaj geliyor ve cebimde titreşim oluyordu. Sinirle telefonu aldım ve ekrana baktım. Ekrana bakmamla, gözlerimin kocaman açılması bir oldu. Fatura: Bir türlü buluşamadık bu aralar. Özledim seni demek istiyordum. Telefon karıştırmayı hiç sevmezdim. Ama mesajı görmemle birlikte şoke olduğum için mesaja tıkladım. Tıklamamla beraber gözlerim daha çok açıldı. Bir elimle ağzımı kapatırken bir elimle de ekrandaki mesajları yukarı doğru kaydırıyordum. Neler olduğunu anlamam için daha öncesini okumam gerekiyordu ama bugünün öncesi yoktu. Eski mesajlar silinmişti. Birkaç saat önce başlayan mesajlaşmaları okumaya başladım. Fatura: Neredesin hayatım? Bugün çok az mesajlaştık. Fatura: Hala mesajlarımı görmüyorsun. Neredesin? Fatura: Günün her saati mesajlaşırdık. Bir şey mi oldu? Ben: Bende mesajlaşmayı çok istiyorum. Fatura: Neden mesajlaşmıyoruz o zaman? Ben: Serdar'ın kızı geldi. Sürekli elimde telefonu görürlerse şüphelenirler. Fatura: Anladım Fatura: Ama bana mesaj atmadığın her vakit, seni daha çok düşünmeme sebep oluyorsun. Ben: Bende seni düşünüyorum. Ben: Ama biliyorsun, Serdarla o yüzden kavga ettik. Neden bu telefon sürekli elinde diye tartışma çıkardı. Mesajları silmemiş olsam yakalanırdık. Tartışmamız büyüdüğü için adam kalp krizi geçirdi. Fatura: Madem birbirimizi seviyoruz, neden o adamı bırakmıyorsun? Ben: Bu konuyu daha önce konuşmuştuk. Yeşim'i nasıl böyle bir duruma sokarım? Ben: Şimdi kapatmam lazım. Fatura: Neyse, daha fazla tadımız kaçmasın. Bu konuları açmayacağım. Fatura: Ne zaman yalnız kalırsan bana yaz. Fatura: Bu arada Fatura: Serdar ne kadar enayi bir adam. 4 kere evinize tamire geldim. Hem de bulaşık makinesinde hiçbir şey olmamasına rağmen. Fatura: İnsan, bulaşık makinesinde bir şey var mı diye mutfağa bakar değil mi? Komik :D Okuya okuya son mesaja gelmiştim. Son mesaja gelene kadar da midem bulanmıştı. Fatura: Bu arada, tamir demişken Fatura: Bir türlü buluşamadık bu aralar. Özledim seni demek istiyordum. Okuduğum bu iğrenç mesajlar yüzünden başıma ağrı girmişti. Ne yapacaktım şimdi? Kalp krizi geçirip kendine yeni gelebilmiş bir adama... Hayır, hayır, söyleyemezdim. Sakin olmam gerekiyordu. Mantıklı düşünmeliydim. Ne yapmalıydım? Evet, evet! Sevim abla her an gelebilirdi. Elimde kanıt olması gerekiyordu. Telefonumu açtım ve Sevim ablanın telefonundaki tüm mesajları kaydırarak videoya aldım. Eğer Sevim ablanın telefonundan ss alıp kendime atsaydım, yalan söylediğimi düşünürlerdi. Sevim abla, ne yapar ne eder, gerekirse Fatura diye kayıtlı olan kişiyi bile silerdi. Sevim ablanın telefonunu cebime koydum ve kendi telefonumdan Hakan'ı aradım. ''Ne oldu kız? Başka odadan beni arıyorsun. Çok mu özledin beni?'' ''Hemen benim odama gel. Lütfen hızlı ol. Kimseye bir şey belli etme.'' Birkaç saniye duraksadıktan sonra yüksek sesle cevap verdi. ''Tamam canım. Odada anıları beraber hatırlayalım. Geliyorum.'' Derin bir nefes verdim ve yatağımın üstüne oturdum. Birkaç dakika sonra Hakan geldi. Geldiği gibi içeri alıp kapıyı kilitledim. ''Beni rehin almaya mı karar verdin?'' Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Yüzüne bakmamla beraber, sıcacık elleri yüzümle kavuştu. ''Yüzün bembeyaz olmuş. Bir şey mi oldu?'' Sevim ablanın telefonunu açtım ve telefonu Hakan'ın eline verdim. Ne olduğunu anlamak istercesine yüzüme baktı. ''Mesajları oku. Anlayacaksın.'' Her bir okuduğu mesajda gözleri açılıyordu. ''Kimin telefonu bu?'' ''Sevim cadısının. Baksana ya, babamı aldatıyormuş.'' Şaşkın gözleriyle mesajları okumaya devam etti. Her saniye, sinirim artıyordu. ''Babam, annemi o kadınla aldatmıştı ya hani. Bak, o kadın da babamı aldatıyormuş.'' ''İnanamıyorum. Şok içinde kaldım şu an.'' ''Ne yapacağız? Babam çok iyi sayılmaz. Nasıl söyleyeceğiz?'' ''Söyleyemeyiz. Mantıklı bir şeyler düşünmemiz lazım.'' ''En iyisi, o kadının saçını, başını yolayım.'' ''Saçmalama Ezgi. Sakin olmaya çalış.'' ''Yeşim'e söylesek peki?'' ''Olur ama... Nasıl bir tepkiyle karşılaşacağız?'' ''Babamın, annemi aldattığını bana gülerek anlatmıştı. Bende gülerek anlatırım, olmaz mı?'' ''Bırak o öyle davranmış olsun. Sen onların seviyesine inme. Sen, ne kadar üzülmüştün hatırla.'' ''Hala üzülüyorum. Aldatılan benim de babam.'' Sıcacık kollarıyla bana sarıldı. ''Sakin olmaya çalış sevgilim.'' Sıkıca ona sarıldım. Olanlardan dolayı geç algılamıştım. O, bana sevgilim mi demişti? Hızla geri çekildim ve yüzüne baktım. ''Sevgilim mi?'' ''Bir anda ağzımdan kaçtı. Kötü hissettiysen özür dilerim.'' Tebessüm etmeye çalıştım ve tekrardan Hakan'a sarıldım. ''Kötü hissetmedim. Şu an sana sarıldığım için çok huzurluyum. Beni güvende hissettiriyorsun.'' Sırıttı. Yüzünü görmememe rağmen hissedebiliyordum. Bu güzel atmosferi bozan, kapının zorlanması oldu. Zorlandıktan sonra o kadar sert bir şekilde kapıya vuruldu ki... ''Bu kapı niye kilitli? Açın çabuk!'' Anlaşılan, Sevim cadısı telaş yapmıştı. Telefonunun yanında olmadığını yeni fark etmiş olmalıydı. Telefonunu cebime koydum ve gayet rahat bir şekilde kapıyı açtım. ''Buyur Sevim abla. Bir şey mi oldu?'' ''Ne yapıyorsunuz burada?'' ''Kocama sarılıyordum. Ne oldu ki?'' Hakan'ın öksürdüğünü duyunca gülmemek için kendimi zor tuttum. ''Utanmadan nasıl cevaplar veriyor bak.'' Sabrımı sınıyordu. Zaten sinirliydim. ''Utanması gereken ben miyim, yoksa sen mi?'' ''Ne diyorsun sen be? Doğru konuş.'' ''Ne dediğimi çok iyi biliyorsun bence.'' Korkmuştu. ''N-ne sa-saçmalıyorsun?'' Tam sinirli bir şekilde cevap verecektim ki, Hakan engel oldu. ''Lütfen gereksiz yere kavga etmeyin. Bir şey mi oldu Sevim anne?'' Sinirle Hakana döndüm. ''Anne mi?'' Sevim cadısı güldü. ''Kocan bile senden akıllı. Rica edeceğim, anne deme bana.'' ''Tamam, demem anne.'' Sevim cadısı göz devirdi. ''Neyse, benim telefonum düşmüş. Gördünüz mü?'' Umursamaz bir şekilde cevap verdim. ''Hayır, görmedik. Bunun için mi kocamla sarılmamı böldün?'' ''Terbiyesiz. Ne halt yiyorsanız yiyin.'' Omuz silktim ve kapıyı yüzüne kapattım. Bir süre bekledikten sonra Hakana döndüm. ''Benim bir planım var.'' ''Ne planıymış bu?'' Kapıyı açıp kimse var mı diye baktım. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra kısık sesle planı anlattım. ''Ne? Ezgi iyi misin sen?'' ''En iyi halimdeyim.'' ''Bu nasıl bir plan?'' Sinirli bir şekilde baktım. Derin bir nefes verdi ve cevap verdi. ''Bu planı uygulayabilir miyiz ki?'' ''Neden uygulamayalım? Adam, Sevim cadısıyla görüşmek için deliriyor zaten.'' ''Sevime sinirlenip de böyle bir şey yapmak... Çok doğru olur mu emin değilim.'' ''Merak etme, gayet kolay olacak.'' Yatağıma oturdum ve Sevim ablanın telefonunu açtım. İlk işim, Fatura diye kayıtlı olan bu adama mesaj atmak olacaktı. Ben: Bende seni özledim. Serdar'ın kızı gitti. Biliyorsun, Serdar yatıyor. Dışarı çıkacağım deyip seninle buluşabilirim. En iyi fırsat bu olur. Heyecanla karışık korku duygusundan ötürü ellerim titriyordu. Hakan da en az benim kadar heyecanlıydı. Çok beklemeden cevap geldi. Fatura: Gerçekten buluşacak mıyız? Ben: Tabii, yani sende istersen... Fatura: Olur hayatım. İstersen hemen buluşabiliriz. Ben: 1 saat sonra, bizim yürüyüş parkında ki ormanlık alana gel. Fatura: Tabii canım nasıl istersen. Havanın soğukluğuna aldırış bile etmeyeceğim. Fatura: Ama yakınlardan biri görürse ne olur? Ben: Bizim buluşmamızdan kime ne? Oturduk insan gibi sohbet ediyoruz deriz. Ne var bunda? Fatura: Çok cesaretlisin aşkım. 1 saat sonra görüşürüz. Ben: Görüşürüz canım. Telefonu kapatıp cebime koydum. Kimdi bu tamire gelen kişi? Acaba benim gördüğüm biri olabilir miydi? Bence değildi. Çünkü 4 kere gelen birini hatırlamış olmalıydım. Aklımı zorlayıp düşünmeye çalıştım. Sadece bir kere tamire geldiğini gördüğüm Salih abi vardı. Ama yok, o olamazdı. Sadece 1 kere gelmişti. Ama ben evlendikten sonra gelmiş olabilir miydi? Tereddütlü bakışlarını fark ettiğim Hakan, konuştu. ''Şu an doğru mu yapıyoruz acaba?'' ''Evet, en doğrusunu yapıyoruz. Bunu bilmek, Yeşim'in en büyük hakkı.'' ''Sen öyle diyorsan öyledir. Ama içimde bir şüphe var.'' ''Bu planda olmak istemiyorsan açık açık söyle Hakan.'' ''Bu nasıl bir soru? Seni hiçbir zaman yalnız bırakmam.'' ''Hiçbir zaman mı?'' Tatlı bir gülüşle cevap verdi. ''Evet, hiçbir zaman.'' Gülümseyerek birbirimize bakıyorduk. Arada bir kendimizi flört ederken yakalıyordum. Hakan'a daha fazla gülümseyerek bakmak isterdim ama uygulamamız gereken bir plan vardı. ''Hadi kalk, Sevim cadısını ikna etmemiz lazım. Hem daha yürüyeceğiz. Ormanlık alana çok mesafe var.'' Kafa salladı ve kalkıp babamların yanına gittik. Kenan, Yeşim ve Sevim abla hala babamın yanındaydı. Hakan çok şirin bir şekilde babamın yanına gitti ve sohbet etmeye başladı. Bende samimi olmak istercesine onları dinliyordum. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Zaman epey ilerledi ve Hakan konuya girdi. ''Serdar baba, ben buraları çok merak ediyorum. Yürüyüş yolu varmış burada. Ezgi anlattı.'' ''Bildiğimiz villa mekanlarından oğlum. Çok merak edilecek bir şey yok.'' ''Ama ben merak ediyorum işte. 2. ailemin yaşadığı yeri merak etmem yanlış mı?'' Babamın gözleri ışıldıyordu. ''Haklısın oğlum. Ezgiyle gezin isterseniz.'' ''Sevim anne, Yeşim ve Kenan da gelse olmaz mı? Hep beraber yürümüş olurduk.'' Sevim abla sinirli bir şekilde cevap verdi. ''Ne işim olur benim sizinle?'' Babam cevap verdi. ''Sevim, çocuk heves etmiş işte. Demek ki sizinle yakın olmak istiyor. Kırmayın da gidin.'' Hakan, yapabildiği en masum surat ifadesini yapıyordu. Yeşim cevap verdi. ''Evet anne ya gidelim. Değişiklik olur. Hem biraz hava almış oluruz.'' ''İyi, peki madem. Sırf kızım istedi diye geleceğim haberiniz olsun.'' Sevinçle el çırptım. Hakan kibar bir şekilde konuştu. ''Üstünüze kalın bir şeyler alın, sonra çıkalım. Hava çok soğuk.'' Hepsi kalktı ve montlarını giymeye gittiler. Hakan, babama sordu. ''Serdar baba, sen yalnız kalacaksın ama bir şey olur mu?'' ''Yok oğlum olmaz. İyiyim ben. Hem biraz kafamı dinlemiş olurum, uyurum.'' ''Sen öyle diyorsan öyle olsun Serdar babacığım.'' Babamın elini öptü ve odadan çıktık. Bizde üstümüze mont giydikten sonra dışarıda beklemeye başladık. Birkaç dakika sonra Yeşimler geldi. Sevim cadısı mırıldanarak konuştu. ''Bir an önce gidip gelelim. Sizinle vakit harcayamam.'' Sen birazdan göreceksin vakit harcamayı Sevim Hanım. Yeşim de garibim, hiç bir şey bilmediği için mutlu oluyordu. ''Anne öyle deme ya. Ne güzel yürüyeceğiz işte.'' Sevim abla omuz silkti ve önümüzden yürümeye başladı. Yeşim de Kenan'ın koluna girip yürümeye başladı. Hakan ve ben arkadan yürüyorduk. İçimde tuhaf bir duygu vardı. Saate baktığımda, son 15 dakika kaldığını gördüm. Adım adım plana yaklaşıyorduk. Hakan, Sevim ablanın koluna girdi ve samimi bir şekilde sohbet etmeye başladı. Sevim abla ne kadar onu itse bile, Hakan bırakmıyordu. ''Bıraksana kolumu oğlum.'' ''Sohbet etmek istiyorum Sevim anneciğim.'' ''Koluma girmeden de sohbet edebiliriz diye düşünüyorum.'' ''Üşüdüm Sevim anneciğim. Kolunuza girince sıcacık şefkatiniz beni ısıtır diye düşündüm.'' Kenan, Yeşim ve ben, onların bu haline gülüyorduk. Bende öne geçtim ve Hakana buraları anlatır gibi yapmaya başladım. Hava çok soğuktu ama ben sıcaklıyordum. Heyecanlı bir şekilde ormana doğru ilerlemeye devam ediyordum. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Epeyce yürümenin ardından ormana geldik. Ama biraz daha ormanın içine girmemiz gerekiyordu. Fatura isimli kişinin, ormanın en başında beklediğini düşünmüyordum. Hakan, Sevim cadısını çekiştire çekiştire sohbet ediyordu. Sohbet ederken iyice ormana girmiştik. Arkası bize dönük olan bir adamın bankta oturduğunu gördüm. Hakanda adamı gördüğü gibi bana baktı. Adama yaklaştığımızda ''FATURA!'' diye bağırdım. Adını bilen bu adam, ona seslendiğimde bize doğru döndü. Bize dönmesiyle şoke oldum. Bu gerçekten Salih abiydi! Demek ki Sevim abla, yıllardır babamı aldatıyordu. Salih abi geri geri adımlarken bağırdım. ''Hakan koş, kaçacak şimdi!'' Hakan koştu ve kaçan adamın koluna yapıştı. Ben de hızlıca Sevim ablayı tuttum. Çünkü oda kaçmayı planlıyordu. Hakan, tuttuğu adamı bize doğru yaklaştırdı. Yeşim ve Kenan bizi izliyordu. Yeşim bağırdı. ''Neler oluyor? Ne yapıyorsunuz?'' Sinirli bir şekilde cevap verdim. ''Neler olduğunu sen anlatmak ister misin Sevim cadısı?'' Sevim abla kolunu çekiştiriyordu. ''Bırak beni. Bilmiyorum.'' Bir elimle Sevim ablanın telefonunu cebimden çıkardım ve mesajları açtım. Telefonu Yeşim'in eline verdim ve ''Sesli bir şekilde oku!'' diye bağırdım. Yeşim suratıma bakarken ''Hadi, okusana! Neler olduğunu öğrenmek istemiyor musun?'' diye bağırdım. Dediğimi yaptı ve yüksek sesle okumaya başladı. Her bir mesajı okuduğunda sesi titriyordu. Tüm mesajları okumayı bitirdiğinde telefonu yere fırlattı. Telefonu yere fırlatmasıyla, Sevim ablanın kollarına yapışması bir oldu. ''Bu ne anne?! Ne okudum ben az önce?!'' ''Bilmiyorum kızım. Montaj bunlar.'' Sinirden gülüyordum. ''İnanamıyorum sana. Babamı bu adamla mı aldattın? Salih abiyle mi aldattın babamı anne!'' Salih abiden kısık bir ses çıktı. ''Yalan bunlar. Ben işimde gücümde bir adamım.'' Yeşim, Sevim ablanın kolunu bıraktı ve Salih abinin yakasına yapıştı. ''Ne diyorsun lan sen! Bu bir ay içinde 3 kere evimize geldin lan! Bunun için miydi be?! Bunun için mi?'' Sevim abla, Yeşim'in kolunu tuttu. ''Bilmiyorum kızım ben. Yalan bunlar. İftira atıyorlar.'' Yeşim her seferinde sesini yükseltiyordu. ''Bırak kolumu! Babamı aldatmak ne demek ya? Ben, sana nasıl anne diyeceğim bundan sonra? Nasıl senden nefret etmeyeceğim?'' Sevim cadısı timsah göz yaşlarını döküyordu. Hakan ve ben ise izliyorduk. Kenan derseniz, o olduğu yerde kalakalmıştı. ''Affet kızım, yaptım bir hata.'' ''Birde affet mi diyorsun?'' Sevim abla bana döndü ve bir anda saçıma yapıştı. ''Hepsi senin yüzünden. Yazıklar olsun sana!'' Saçımı elinden kurtardım ve bağırmaya başladım. ''Yaptığın şeyler bu kadar iğrenç iken, birde başkasını mı suçluyorsun? Babamı aldatmışsın birde utanmadan senin yüzünden diyorsun. Seneler önce, karısı ve çocuğu olan bir adamın yuvasını yıktın. Senin yüzünden annemi kötü bildim ben be! Şimdi de babamı başka bir adamla aldatmışsın. Sana diyecek bir şey bile bulamıyorum. İğrenç bir kadınsın!'' Sevim abla yere çömeldi ve bağırarak ağlamaya başladı. Sinsi bir sırıtışla konuştum. ''Yine de dua et, babama söylemedim.'' Sevim ablaya bakmayı bırakıp Salih abiye baktım. ''Peki ya sen! Sen Salih abi! Nasıl gül gibi karını aldatırsın? Nasıl 3 tane çocuğunu böyle bir duruma sokarsın? Sadece Sevim ablayı mı suçlayacağız sandın? Sen ne aşağılık bir herifmişsin böyle! Birde babama enayi demiştin öyle mi? Asıl enayi sensin!'' Salih abinin önüne geldim ve acınası olan suratına baktım. ''Hakaretlerin en büyüğünü hak ediyorsunuz, ikinizde... Ama terbiyemi bozmayacağım. Size söyleyeceğim tek bir şey var. Ya, herkese her şeyi söylerim, ya da birbirinizle bir daha görüşmezsiniz.'' Salih abi, korkulu gözleriyle kolumu tuttu. ''Hayır, sakın. Sen söylersen ne yaparım? Herkes benim hakkımda ne düşünür?'' ''Bu haltları yemeden önce düşünecektin onu. Bundan sonra karının üstüne gül koklamayacaksın. Karına hizmet edeceksin Salih abi.'' Salih abinin elindeki telefonu aldım. Telefondan, karısının numarasını aldım. ''Karının numarası da elimde. Eğer bir kötülüğünü duyarsam, karına o mesajları atmam an meselesi.'' ''Tamam, tamam ne istersen yaparım. Çok utanıyorum şu an. Başıma taş düşseydi de böyle bir şey yapmasaydım.'' ''Kendini soktuğun durumdan utan. Karının ve çocuklarının yüzüne bakarken hiç mi vicdan azabı çekmeyeceksin?''' Çömeldi ve ağlamaya başladı. ''Anca timsah yaşlarını dökersin. Sizi, Allah'a havale ediyorum.'' Sevim ablaya döndüm. ''Aynıları senin içinde geçerli. Bana bundan sonra bir kötü söz söylersen, babama her şeyi anlatırım. Sadece babama değil, tanıdığım herkese anlatırım. Ben, Ezgi Kılıç. Magazine çıkıp bomba haberler vermem an meselesi olur. Tüm kanallara çıkıp rezil olmak istemezsiniz diye düşünüyorum.'' Cevap vermedi ve ağlamaya devam etti. Yeşim de gözleri dolu bir şekilde olanları izliyordu. Hepsinin haline baktıktan sonra Hakan'ın elini tuttum ve geri çekildim. Sevecen bir gülümsemeyle hepsine el salladım. ''Biz gidelim artık. Ziyaretin kısası makbulmüş derler.'' Hakanı sürüklercesine çekip oradan ayrılırken Yeşim bağırdı. ''Ezgi, dur.'' Arkamı dönüp baktığımda yavaş yavaş bize yaklaştığını gördüm. ''Babam, senin anneni aldatmış diye gülerek söylediğimde, bu kadar acı çekebileceğini tahmin etmemiştim. Özür dilerim senden.'' Gülümseyerek kafa salladım. ''Önce aldatılan annem, şimdi de babam oldu. Ben de üzülüyorum merak etme. Sadece bir şey diyeceğim. Artık tahmin etmene gerek kalmadı. Acıyı çekerek anlarsın.'' Kafa salladı ve ağlamaya başladı. Hakan korkuyla yüzüme bakarken ''Hadi sevgilim, gidelim artık.'' dedim. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Evin önüne gelene kadar, Hakanla hiç konuşmadık. Eve geldiğimizde de babamın yanına çıktık. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde, babamın uyanık olduğunu gördüm. ''Baba, biz geldik.'' ''Hoş geldiniz kızım. Sevimler nerede?'' ''Onlar biraz daha hava almak istedi. Yiğit abi, Hakanı aradı. O yüzden gitmek durumundayız.'' Hakan ''Ne alaka?'' dercesine suratıma bakıyordu. ''Emir büyük yerden desene.'' Hakan gülerek cevap verdi. ''Yok Serdar babacığım ne emri? Aslında beni ara...'' Hakan'ın koluna vurdum ve konuşmasına izin vermedim. Konuşmayı devam ettiren ben oldum. ''Biz artık gidelim babacığım. Kendine çok iyi bak. Bir telefon ile yanındayım haberin olsun.'' ''Sizde dikkat edin kızım. Güle güle.'' Hakan el salladı ve ''Güle güle Serdar babacığım.'' dedi. Evden çıktığımızda, etrafa bakındım. Yeşimler hala ortalıkta yoktu. Hakanla beraber arabaya bindiğimizde Hakan, derin bir nefes vererek konuştu. ''Ezgi, sen ne yapıyorsun?'' Emniyet kemerimi takarken suratına bakmadan cevap verdim. ''Ne yapmışım?'' ''Az önce senin içinden ne çıktı öyle?'' ''Az bile yaptım değil mi?'' ''Çok garip... İçinden başka bir insan çıktı.'' ''Herkesin bir sabır seviyesi varmış demek ki.'' ''Ben şu an şaka yapmıyorum kız.'' ''Ben, şaka yapıyorsun demedim.'' ''Onu boş ver de... Nasıl olur da bu kadar umursamaz davranabilirsin? Aldatılan senin baban.'' ''Umursamaz davranabilirim çünkü çok şey yaşadım ben Hakan. Bunu sende biliyorsun. Zamanında, annemi bu kadınla aldatmış bir adamdan bahsediyoruz. Elbette mutlu mesut yaşayamazdı.'' ''Haklısın ama ne bileyim. İlk defa seni böyle görüyorum. Adeta ''Yiyin birbirinizi.'' bakışı atıp ayrıldın oradan.'' ''Korkulu bakışların yeterince açıklamıştı zaten.'' ''Keşke biraz daha sakin bir şekilde açıklasaydık durumu.'' ''Sen kimin tarafındasın ya?'' ''Senin tabii ki!'' ''Ee? Daha neyi sorguluyorsun o zaman?'' Sesimi yükselttiğim an masum bir çocuk gibi suratıma baktı. ''Sesini niye yükselttin ki şimdi?'' Gülmemek için kendimi zorlarken dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı. Bunu fark ettiği için yüksek sesle bağırdı. ''Niye bu kadar tatlısın ya?'' Onun bana verdiği gibi bir tepki verdim. ''Tatlı mıyım gerçekten?'' Saçımı karıştırdı. ''Evet çok tatlısın. Hem de tahmin edemeyeceğin kadar.'' ''Benden tatlısı yoktur. Farkındayım.'' ''Çokta mütevazisin.'' ''Biliyorum efenim. Her zaman.'' Sırıtarak kafa salladı. Bir süre sonra tekrardan konuştu. ''Serdar babacığımla daha çok sohbet etmek istiyordum ben ya.'' ''Nereden geliyor babama olan bu aşkın? Birbirinizden nefret etmiyor muydunuz siz?'' ''Öyleydi ama ben sürekli onu aramaya başladım. Neticede onun kızı, benim karım. Kızını merak etmek elbette hakkı.'' Yeni bir şey keşfetmişim gibi bir bakış attım. ''Vay be.'' Konuşma bitmişti. Ama söylemem gereken bir şey vardı. ''Hakan.'' ''Efendim.'' ''Eve gitmesek mi ya? Baş başa bir yerlere mi gitsek?'' Sırıttı. ''Baş başa mı?'' ''Evet, baş başa. Niye şaşırdın oğlum?'' ''Oğlum mu? Kız senin içindeki şey, hala çıkmaya devam ediyor herhalde.'' Oturuşumu dikleştirdim ve cevap verdim. ''Bundan böyle, Ezgi Ağaya saygılı davranacaksın.'' Şaşkın ifadelerle bana bakıyordu. Omuz silktim ve konuştum. ''Ay yeter bu kadar cıvıtmak. Hadi, baş başa bir yerlere gidelim.'' ''Nereye gitmek istiyorsun? Hava da çok soğuk.'' ''Olsun, senin yanındayken soğuk bana işlemez. Sıcacık kolların ne işe yarıyor? Sarılacaksın bana, olacak bitecek işte.'' ''Eridim şu an. Bak bittim. Yığılıyorum.'' Omzuna vurdum. ''Saçmalama be, deli. Kocama iltifat edemeyecek miyim?'' ''Sen yeter ki iltifat etmek iste karıcığım.'' Yeni bir bilgi düşünür gibi elimi çeneme koydum. ''Nereye gideceğimize karar verelim.'' ''Sen iste, şehir değiştirelim.'' ''Yok canım, o kadar da değil. Bu soğukta ne yapacağız?'' ''Otel tutarız. Gezeriz.'' ''Yok, kalsın. En son kaldığımız otelde, yatak kırılmıştı hatırlatırım.'' Yüksek sesli bir kahkaha patlattı. ''Hakan, ya yanlış anlaşılırsa?'' Benim cümlelerimi taklit ediyordu. Kollarımı kavuşturdum ve kaşlarımı çattım. ''Hiç komik değil.'' ''Saçmalama ya anlaşılmasın!'' Bunları taklit ederken çok eğleniyordu. ''Hala hiç komik değil.'' ''Tamam, tamam. Kızma. Hadi söyle nereye gidiyoruz?'' ''Böyle bol oksijen alabileceğimiz bir ormana falan mı gitsek?'' ''Yapma Ezgi. Donarız.'' ''Doğru. Neyse, eve gidelim madem.'' ''Emin misin? Bir daha dönüş yolu yok.'' ''Eminim. Hadi gidelim.'' Yolun devamında konuşmaya devam etmedik. Onun yerine şarkı dinleyerek eve geldik. Hakan arabayı park ederken kar yağmaya başladı. Mutlulukla el çırptım ve hemen arabadan indim. Hakan da arabadan indiğinde, çocuk gibi mutlu olan bana bakıyordu. ''Kar yağmasına bu kadar mutlu olacağını düşünmemiştim.'' ''Kar yağmasını çok severim. Kış mevsimini pek seven biri değilim ama karla oynamayı çok severim.'' ''Bak yeni bir şey daha öğrenmiş oldum. Kış mevsimini sevmiyor olmanı... Oysa kış ayında doğan bir kızsın.'' ''Olsun, bence ilkbahar daha güzel.'' ''En sevdiğin mevsim de ilkbahar mı?'' ''Evet. Çünkü havalar ısınmaya başlıyor. Çiçekler açıyor, adeta doğa uyanıyor. Bundan dolayı en sevdiğim mevsim ilkbahar.'' Kollarını kavuşturmuş beni izliyordu. ''Sende yeni bir şey öğrenmek ister misin?'' Kafa salladım. ''Tabii ki isterim.'' Bana doğru yaklaştı ve ellerimi tuttu. ''Sana karşı hissettiğim duyguyu çok net anladım.'' Birazda olsa yanaklarım ısınmaya başlamıştı. ''Neymiş peki?'' Dudaklarına tatlı bir gülümseme kondurdu. ''Ben, galiba sana aşık olmuşum.'' Şu an göz bebeklerimin büyüdüğüne emindim. Belkide gözlerim, mutluluktan ışık saçıyordu. Hakan'ın yanında kendimi huzurlu hissediyordum. Bana böyle şeyler söylediğinde utanmama gerek kalmamıştı. Çünkü ben, onun yanında mutluydum. ''Peki, sen bir şey öğrenmek ister misin?'' ''Öğrenelim bakalım.'' ''Benim hislerimin olduğu kişi de senmişsin.'' Sırıttı ve ''Bence de ben olmalıydım. Herkes bana aşık, yakışıklıyım, zekiyim...'' diye saymaya devam ederken durdurdum. ''Başladın yine ukalalığa. Fikrimden vazgeçirmek istiyorsun beni herhalde.'' Duruşunu dikleştirerek cevap verdi. ''Aman, aman kalsın canım. Şaka yaptım sadece. Ama bu şaka doğruları barındırıyor haberin olsun. Yakışıklıyım işte.'' Kıkırdadım. Birkaç dakika önce resmen, ilanı aşk etmiştik. Birbirimize gülümseyerek baktıktan sonra kendimi, Hakan'ın şefkatli kollarının arasında buldum. Sıcacık kolları sarmıştı beni. Yine ve yine, en huzurlu hissettiğim yerdeydim. Ben, bu ukala adamı seviyordum... |
0% |