Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@1lpapatya

15 Ocak; Ezgi'nin doğum günü

Hakan'ın ağzından

''Bir kadın gelir, değiştirir seni'' cümlesinin, benim için en belirgin hali Ezgiydi. Hayatıma girmesini hiç istemediğim bir kişinin, beni bu kadar etkileyeceğini düşünemezdim. Hayatıma girdi ve adeta beni değiştirdi. Kendim bile bu söylediklerimi fark ediyordum. Güzel anlamda değişmiştim. ''Sevgi insanı güzelleştirir.'' tanımının en doğal haliydim. Ezgiyi ilk gördüğümde de çirkin olduğunu düşünmemiştim ama şu an benim gözümde, dünyadaki en güzel kadındı.

Bunları anlatıyorum çünkü hayatıma giren bu güzel kadının, bugün doğum günü. Ona koskoca bir hediye veya pahalı bir şeyler almayacağım. Mutlu olmanın sadece maddiyatla olmadığını Ezgi sayesinde öğrendim. Doğum günümde gelen onca hediye arasından, beni mutlu eden Ezgi oldu. Her sene geçirdiğim doğum günleri gibi olmadı. Farklıydı. Ezgi'nin doğum günü de farklı olmalıydı. Ona en güzel hediyem, güzel sözlerim olacaktı.

Kahvaltıya indiğimizde, hiçbirimiz Ezgi'nin doğum gününü bilmiyor gibi davrandık. O da pek umursamıyor ve gayet mutlu görünüyordu. Kahvaltımızı yaptık ve oradan ayrıldık. Planımız için tekrardan dışarı çıkıp havaya baktım. Hava soğuk değildi. Ocak ayında olmamıza rağmen ilkbahardan bir gün gibiydi. Ne çok sıcak, ne de çok soğuktu.

Ezgi'nin ağzından

Bugün kimse doğru düzgün konuşmuyordu. Her gün sohbet ederek geçirdiğimiz kahvaltıda bile susmuşlardı. Zaten kahvaltıdan en son kalkan ben oldum. Hepsinin acelesi var gibiydi.

Koltukta oturup telefona bakmaya başladım. Mutlu mutlu otururken Melis gelip kolumu çekiştirmeye başladı.

''Ezgi, kalk hadi alışverişe gitmemiz lazım.''

''Ne alışverişi?''

''Yeni çıkan ürünler oluyor ya, onlara bakarız. Hem dolabımda hiçbir şey yok, yeni şeyler almam lazım.'' Gülerek cevap verdim.

''Dolabında bir şey yok mu? Kızım senin kadar kıyafeti olan yoktur ki.''

''Bana göre bir şey yok. Hadi hazırlan da gidelim.''

''Madem dolabında bir şey yok. Gidelim bari.'' Melis, koltukta oturup beni beklemeye başlarken bende odama çıkıp hazırlanmaya başladım. Hazırlanınca da Melisi çok fazla bekletmemek için hızlıca aşağı indim.

''Ben hazırım. Hadi gidelim.'' Anahtarı bana uzattı ve

''Tamam ama bugün arabayı sen sür olur mu?''dedi. Sorgularcasına yüzüne baktığımda cevap verdi.

''Birazcık başım ağrıyor. Bilirsin, baş ağrısı göze de vuruyor. Yola çok odaklanamam diye diyorum.''

''Öyle olsun bakalım.'' dedim ve anahtarı elinden aldım. Dışarı çıktığımızda, çimenlerin üstünde öylece dikilen Hakanı gördüm. Çok ciddi bir şekilde, bir şey düşünüyordu.

''Hakan, ne yapıyorsun sen orada?''

''Hiç. Hiçbir şey yapmıyorum.''

''Boş boş ayakta niye dikiliyorsun?''

''Biraz hava alıyorum sadece. Siz nereye gidiyorsunuz?''

''Melisle beraber alışverişe gidiyoruz.'' Melis arkamdan seslendi.

''Hadi Ezgi, bir an önce gidelim. Abimle oyalanma.'' Hakan kollarını göğsünde birleştirdi ve Melise sordu.

''Abimle oyalanma ne demek küçük cadı?'' Melis, Hakana dil çıkardı ve tekrardan beni çağırdı. Daha fazla beklemeye gerek olmadığı için Hakana veda edip arabaya bindim.

Hakan'ın ağzından

Ezgi evden uzaklaştığına göre, doğum günü hazırlıklarını yapmaya başlamam lazımdı. Melisle beraber Ezgi'nin alışverişe gitmesi de planımızın bir parçasıydı. İlk olarak, şirketten çağırdığım organize sahipleri geldi ve doğum gününün gerçekleşeceği mekanı hazırlamaya başladılar. Bahçeye çok büyük bir çadır kuruyorlardı. Çadır, bizim evin salonu gibi yüksek ve büyüktü. Çadır kurulurken de Ecem, Oğuz, Gizem, Eray ve Volkan geldi. Çadır kurulduktan sonra süslemeye başladık. Çadırın hem dışını, hem içini yıldız şeklinde led ışıklar ile süsledik. Bizim ekip, hala süslemeye devam ederken bende pastayı yapmak için eve girdim. Evet yanlış duymadınız, pastayı kendi ellerimle yapacaktım. Mutfağa girip mutfak önlüğümü taktığımda, kendimi adeta aşçı gibi hissediyordum. Zaman daralırken bir yandan da pasta yapmaya koyuldum.

Ezgi'nin ağzından

3 saattir, alışveriş merkezinin içinde tur atıyorduk. O kadar yorulmuştum ki... İlk gördüğüm pufa oturdum.

''Melis, çok yoruldum ben ya. Yetmez mi bu kadar?''

''Ama Ezgi, daha tüm mağazalara girmedik ki.''

''Nasıl yani? Birde tüm mağazalara mı gireceğiz?''

''O beğeneceğim topuklu ayakkabıyı bulmadan buradan çıkmam ben. En büyük alışveriş merkezine geldik, bir anlamı olsun. Hem topuklu ayakkabıyı bulunca da, elbise bakmam lazım.'' Derin bir nefes alıp cevap verdim.

''Sırf bir topuklu ayakkabı için bu kadar yorulmak değer mi sence? Madem bu kadar istiyorsun, internetten sipariş etseydin. Hem ne elbisesi, ne topuklu ayakkabısı istiyorsun?'' Yüzümü birkaç saniye boyunca inceledikten sonra cevap verdi.

''Bence sen acıktığın için böyle davranıyorsun. Gel bir yerde yemek yiyelim. Daha sonra topuklu ayakkabı ve elbise aramaya devam ederiz.'' Elimden tuttu ve çekiştirmeye başladı. Yorgunluktan ayaklarım su topladı desem, yalan olmazdı.

Alışveriş merkezinin içindeki güzel bir mekana oturduk ve menüyü incelemeye başladık. Menüyü incelerken çok fazla acıktığımı hissetmiştim. Evet, 3 saattir buradaydık ama 2 saat kadar da yol çekmiştik. Neden bu kadar yorgun olup bir yandan da acıktığımı anlamışsınızdır diye düşünüyorum.

''Ne sipariş etmek istersin Ezgi? Ben ton balıklı salata söyleyeceğim.''

''Ben, şu hamburger menüsünden alacağım.'' Melis kafa salladı ve garsonu çağırıp siparişlerimizi verdi. Garson gittikten sonra gülerek konuştu.

''İşte, iki çeşit insan vardır. Birinci insan tipi, salata yiyenler. İkinci insan tipi ise fast food yiyenler.'' Güldüm ve cevap verdim.

''Bu kadar acıkıp da salata yiyemezdim. Salatayla doyuyor musun ki?''

''Doyuyor musun ne kelime? Bazen fazla bile geliyor desem. Bünyem böyle alışmış.''

''Ne?''

''Şaka yapıyorum tabii ki. Karnım çok acıkmamıştı. Ondan salata istedim.''

''Bence de şaka yapmış ol. Çünkü salata bile fazla geliyor deseydin, senin yüzünden kendimi aç insan zannedecektim.'' Büyük bir kahkaha patlattı.

''Alemsin Ezgi ya.'' Göz kırptım ve oturduğum sandalyeye yaslandım.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Yemeklerimizi yiyip hesabı ödedikten sonra tam kalkacaktık ki Melis'in telefonu çaldı.

''Efendim abi?'' Melis, Hakanla konuşurken pür dikkat onu dinlemeye başladım.

''Tamam abi. Biraz daha oyalandıktan sonra çıkarız.''

''Tamam, geç kalmayız merak etme.''

''Görüşürüz.''

''Ne için geç kalmamamız gerekiyor tam olarak?'' Telefonunu çantasına koyarken cevap verdi.

''Seninle konuşacağı şeyler varmış. Ondan yani.''

''Allah Allah. Ne konuşabilir ki benimle?''

''Karı koca değil misiniz Ezgi? Ben nereden bileyim canım aaa.''

''Ay merak ettim niyeyse.''

''Akşam gidince öğrenirsin.''

''Öyle olsun bakalım.'' Hızla ayağa kalktı ve kolumdan tutup çekiştirmeye başladı.

''Şimdi çok hızlı olmamız lazım. Çok acelemiz var.'' Bende kalktıktan sonra koşturmaya başladık.

''Sakin ol. Ne bu acele?''

''Şu mağazadan elbise almamız lazım.'' Elbise için koşturmasına, hatta beni de koşturmasına güldüm. Mağazaya girdiğimizde, alacağı elbisenin yanına gitti.

''Bu elbisenin burada olduğunu biliyordun, ne diye 3 saat gezdik biz?''

''Sonradan geldi aklıma.'' Eline aldığı elbisenin yanındaki elbiseyi de bana uzattı. Elbise çok güzeldi. Gül kurusu, degaje yaka saten bir elbiseydi.

''Bunu da sana alıyoruz. Hadi dene.''

''Ay benim elbiseye ihtiyacım yok ki.'' Elime tutuşturduğu elbiseyle birlikte kabine gitmem bir oldu. Kendisi de diğer kabine girdi.

Elbiseyi giydikten sonra dışarı çıktım. Tam bedenime göreydi ve vücudumu çok güzel sarmıştı. Meliste kabinden çıktı ve kısık sesli bir ıslık çaldı. Melisin giydiği elbise, lacivert sade bir elbiseydi. Ama ona da çok güzel yakışmıştı.

''Çok güzel olmuşsun Ezgi.''

''Sende çok güzel olmuşsun bebişim.''

''Teşekkür ederim.'' Mağaza çalışanına döndü ve ''Bunları alıyoruz.'' dedi. Bu hazırlık ne içindi? Niye acele bir şekilde elbise alıyorduk inanın hiçbir fikrim yoktu.

''Neden bu elbiseleri aldığımızı bilmiyorum ama neyse. Üstümü değiştireyim.''

''Hayır, hayır. Elbiseyi çıkarma. Eve böyle gideceğiz.''

''Ne oluyor Melis ya? Hiçbir şey söylemiyorsun.''

''Az kaldı sabret. Hadi elbiseleri alalım. Birde topuklu ayakkabı aldıktan sonra işimiz bitmiş demektir.'' Çok fazla sorgulayıp da sıkmak istemedim. Dediği şekilde, elbiseleri aldık.

''Melis, benim giyeceğim elbiseyi niye sen ödedin? Hiç rahat hissedemedim.''

''Bugünlük benden olsun. Söz, bir daha ki sefere sen alırsın.'' Kafa salladım ve ayakkabı mağazasına girdik. Çok param olmasa hayatta önünden geçmeyeceğim mağazalardı bunlar. Çok param olsa bile bu kadar pahalılığa gerek var mıydı? İçeri girdiğimiz gibi Melis, yine aynı şekilde alacağı ayakkabıların yanına gitti. Her şey belirliydi madem, ne diye 3 saat dolaşmıştık?

''Hadi al Ezgi. Dene bu ayakkabıları.''

''Denememe gerek var mı? Elbise gibi bu da tam bana göre değil mi?''

''Öyle deme. Dene hadi.'' Oturdum ve topuklu ayakkabıyı denedim. Çok zarif, ince topuklu, ipli bir topuklu ayakkabıydı. İplerinde de küçük kelebek detayları vardı. Gül kurusu elbisenin altına çok yakıştığı belliydi. Ayağa kalktım ve yürüdüm.

''Nasıl oldu?''

''Çok güzel oldu. Tam da abimin düşündüğü gibi.''

''Anlamadım? Abim mi dedin?''

''Evet, abimin tercihi. Akşam konuşurken güzel olmanı istemiştir belki.''

''İyice merak etmeye başladım. Ne konuşması ya?'' Omuz silkti ve kendi alacağı topuklu ayakkabıyı da denedi.

''Bak, benimkiler nasıl oldu?''

''Çok güzel oldu.''

''Teşekkür ederim. Benim giydiklerim, benim tercihim. Senin gibi şanslı değilim maalesef. Abim seçmedi.'' Sinirlenme Ezgi, sinirlenme...

''Ne için alındığını bilmesem de sağ olsun abin. Öyle dersin.''

''Bana ne gerek var canım, sen dersin. Güzel bir öpücükle kutlarsınız.'' Bir anda öksürmeye başladım. Yanımızdaki mağaza çalışanı gülerek izliyordu.

''Bu ayakkabıları da alıyoruz. Teşekkürler.'' Ayakkabıları çıkardı ve kutuya koydu. Bende çıkarmak için oturduğumda

''Senin çıkarmana gerek yok. Ben, araba kullanacağım diye çıkardım.'' dedi.

''Bu ince topuklu ayakkabılar, ayağımı ağrıtır. Giymem gerektiğinde giyerim.''

''Peki. Çıkar o zaman.'' Çıkardım ve kutuya koydum. Topuklu ayakkabı, giyince ne kadar güzel gözükse de spor ayakkabının yerini tutamazdı.

Hakan'ın ağzından

Çok güzel bir pasta yaptım ve üstüne de küçük bir yazı yazdım. Yazdığım yazı: ''Dik başlıyım çünkü eğilince tacım düşüyor.''du. İyi ki Doğdun EK detayını eklemesem olmazdı. Ezgi Kılıcın kısaltmasını tabii ki yazmalıydım. Bunu sen mi yaptın diye şaşırmış olabilirsiniz. Ama evet, ben yaptım. Yani tek başıma yapmamış olsam da... Tamam, tamam itiraf ediyorum. Ceylan ablayla birlikte yaptık. Ama itiraf edin, çok güzel olmamış mı? Olmuş dediğinizi duyar gibiyim. Teşekkür ederim iltifatlarınız için. Hakan Kılıç yaptıysa olur, hem de çok güzel olur.

Pastayı buzdolabına koyduktan sonra saate baktım. Saat 16.30 olmuştu. 1.30 saat sonra burada olmaları gerekiyordu. Çok yorulduğum için sandalyeye oturdum. Ceylan abla güzel bir gülümsemeyle konuştu.

''Pasta çok güzel oldu. Ellerimize sağlık. Ezgi çok mutlu olacak.''

''Çok mutlu olacak ama sonrasında çok üzülecek.''

''Neden üzülsün oğlum?'' Dediğimin farkına varınca cevabı değiştirmeye çalıştım.

''Yani, şey için... Hani doğum günü bitmiş olacak ya. Pastanın süsü falanda gitmiş olacak belki ondan üzülür.'' Güldü.

''Oğlum, Ezgi bebek değil ya. Niye üzülsün? İlahi Hakan.'' Bende gülüşüne karşılık verdim. Üstümdeki önlüğü çıkarıp sandalyeden kalktım.

''Ben odama gideyim de üstümü değiştireyim. Biraz sonra misafirler gelmiş olur.''

''Misafir dediğin kişiler, senin öteki ailen. Kendi ailene nasıl davranıyorsan onlara da öyle davranmalısın.''

''Haklısın Ceylan abla. Lafın gelişi dedim zaten. Hadi sana kolay gelsin.'' Kafasını salladı. Bende odama çıktım ve üstümü değiştirdim. Siyah bir gömlek ve siyah pantolon giydim. Beni, en yakışıklı gösteren kombin buydu. Sevdiğim kadının doğum gününde de, en yakışıklı halimde olmalıydım.

Ezgi'nin ağzından

Eve gidiyoruz diye birazda olsa rahatlamışken boşa sevindiğimi anladım. Çünkü kuaföre gelmiştik.

''Melis, kuaföre mi gireceksin?''

''Beraber gireceğiz. Saçımıza bir fön çektiririz, o kadar.''

''Ama...''

''Ezgi, bugün sen çok mu itiraz ediyorsun yoksa bana mı öyle geliyor?''

''Keşke ne için hazırlandığımızı bilsem de itiraz etmesem.''

''Bugün ayın kaçı?'' Gülerek cevap verdim.

''Her günüm birbirine benzediği için tarihe bile bakmadım. Günleri karıştıracağım yakında. Kaçı gerçekten?''

''Bugün 15 Ocak.''

''15 Ocak mı?''

''Evet, 15 Ocak.'' Bir an afalladım. Birkaç saniye duraksadıktan sonra cevap verdim.

''Bugün... Bugün, benim doğum günüm.'' Kendi doğum günümü unutmuştum. Geçmişte sorsanız ''Ben, kendi doğum günümü unutmam. Bir insan nasıl olur da kendi doğum gününü unutur?'' derdim. Ama şu an... Gerçekten kendi doğum günümü unutmuştum.

''Birazda olsa merakın gitti mi?'' Cevap vermek yerine kafa sallamakla yetindim. Haftalar öncesinde Hakan için yaptığımız hazırlıklar, şu an benim için yapılıyordu.

''Hadi inelim o zaman. Benim doğum günüm için fön çektirelim.'' Gülümseyerek arabadan indi. Bende hızlı bir şekilde arabadan indim.

''Aman Ezgi, öğrendiğini sakın abime söylemek yok.''

''Tamam, merak etme.'' Son olarak saçımızı fönletmek için kuaföre girdik.

Hakan'ın ağzından

Odada oyalandıktan sonra, saatin 17.45 olduğunu gördüm. Daha fazla oyalanmayıp aşağı inmeye karar verdim. Aşağı indiğimde, Ezgi'nin ailesinin geldiğini gördüm. Sevim abla ve Yeşim ile olan son görüşmemiz pek olumlu değildi. Yeşim'in yanında Kenan da vardı. İlk olarak Serdar babanın elini öptüm.

''Hoş geldin Serdar baba.''

''Hoş bulduk oğlum.'' Sevim abla, Yeşim ve Kenan'a

''Hoş geldiniz.'' dedim. Üçü de hep bir ağızdan ''Hoş bulduk.'' dedi. Yeşim ayağa kalktı ve ''Biraz konuşabilir miyiz Hakan?'' dedi. Kafamı salladıktan sonra masanın olduğu yere doğru ilerlediğini gördüm. Ne konuşabiliriz diye düşünürken bir yandan da onu takip ediyordum. Bana doğru döndü ve konuşmaya başladı.

''Görüşmeyeli haftalar oldu. Öğrendiğim şeyler çok ağırdı ama size teşekkür etmek istiyorum. Annem, sizin sayenizde daha iyi davranıyor. Hem de herkese karşı çok iyi davranıyor. Buraya gelirken zorluk çıkartacağını düşünmüştüm ama aksine, ''Ezgi kızımızın doğum gününe tabii ki gideceğiz.'' dedi. 1 hafta boyunca annemle küs kaldım. Ama aynı evin içinde böyle şeyler pek mümkün olmayabiliyor.''

''Teşekkür edecek bir şey yok. Annenin iyi davranmasına da sevindim.'' Tam cevap vereceği sırada telefonum çaldı.

''Abi, biz geliyoruz. 10 dakika sonra oradayız.''

''Tamam.'' deyip telefonu kapattım ve evdekilere seslendim.

''Ezgi ve Melis geliyormuş. Hadi, çadıra gidin siz.'' Hepsi hızlı bir şekilde dışarı çıktı. Ben, pastayla beraber sonradan katılacaktım. Ezgi'nin doğum gününde bazı olaylar yaşanacağı için çok kişi çağırmamıştık. Büyük bir parti gibi olmayacaktı yani. Ecem, Oğuz, Gizem, Eray ve Ezgi'nin ailesi vardı. Kenan'ın gelmesini istemediğimi söylemiştim ama yine de gelmişti.

Cama doğru yaklaştım ve perdenin arkasından bakmaya başladım. Ezgi ile Melis, çadıra doğru yaklaşıyorlardı. İkisi de çok güzel olmuştu. Ezgi için seçtiğim kıyafetler, Ezgiye o kadar yakışmıştı ki. Birkaç saniyeliğine gözlerimi alamadım. Çadıra girdiklerinde led ışıklar açıldı ve ''İyi ki doğdun Ezgi!'' sesleri yükseldi. Bende pastayı alıp hızlı bir şekilde bahçeye indim. Çadıra yaklaştığımda Ezgi'nin sesini duydum.

''Hakan nerede ki? O gelmeyecek mi?'' Çadırın önüne geldiğimde yüksek sesle bağırdım.

''Birileri beni özlemiş herhalde.'' Hızla bana döndü. Güzel gözleriyle gözlerim buluştu. Çadıra girdim ve

''Doğum günün kutlu olsun sevgilim.'' dedim. Güzel gözleri benim yüzümü inceliyordu. Diğerleri alkışlayıp şarkı söylüyordu ama benim etrafım sessiz gibiydi. Ezginin gözlerini izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Ecem, bir yandan fotoğraf çekerken bir yandan da seslendi.

''Ezgi, hadi dilek tut ve mumu üfle.'' Gözleri dolmuştu. Gözlerini kapattı ve dilek tutup mumu üfledi. Elimdeki pastayı masaya koyduktan sonra boynuma sarıldı. Kulağıma yaklaştı ve kısık sesle

''Seni seviyorum Hakan Kılıç.'' dedi. Dişlerimi göstererek sırıtmaya başladım. Bende sıkı sıkı sarıldım.

''Bende seni seviyorum Ezgi Kılıç.''

''Ay tamam, hep yan yanasınız zaten. Bırak arkadaşımı da biraz ben sarılayım.'' Ecem bizi ayırdı ve Ezgiye sarıldı. Bunu gören Oğuz da bana sarıldı.

''Kankam benim. Onlar sarılırsa biz de sarılırız.'' Gülerek bende ona sarıldım.

Herkes, teker teker Ezgiye sarılıp doğum gününü kutladıktan sonra hediye verdi. Ben hediye almamıştım ama hem onun için seçtiğim elbise, hem de yaptığım pasta yeterliydi. Ezgi'nin yanına gittim ve belinden tutup kendime çektim.

"Artık pastayı mı kessek hayatım?"

"Keselim hayatım." Yüzüme ufak bir gülümseme kondu. Önceden, insanlar bir şeyleri anlamasın diye hayatım derken şimdi içimden gelerek söylüyordum. Ben, gözlerini incelemeye devam ederken Ezgi, elimi tuttu ve masanın yanına geldik.

"Pastayı ben yaptım biliyor musun?"

"Hadi canım. Sen bu kadar hamarat mıydın?"

"Tabii ne sandın. Benim her huyum övülecek türden." Kıkırdadı. Gözlerinin içi gülüyordu adeta. Etrafı güzelce süzdükten sonra alkış istedi.

Herkes alkışlamaya başlayınca pastayı kestik. İçimdeki huzursuzluk iyice ilerlemeye başlamıştı. Belki de az sonra, Ezgi benden tamamen vazgeçecekti. Bir şeyler yapmak gerekse bile elimden hiçbir şey gelmiyordu. Babam yanımıza yaklaşıp Ezgi'nin omuzlarından tuttu. İşte zamanı gelmişti.

Ezgi'nin ağzından

"Ezgi, canım gelinim... Bugün, sana sadece ben hediye vermedim. Ama madem bu kadar mutluyuz, en büyük hediyeyi ben vermiş olacağım. Maddi olmayan ama çok büyük olan bir hediye olacak bu." Ben pür dikkat Yiğit abiyi dinlerken Hakan araya girdi.

"Baba ben... Ben istemiyorum. Lütfen, şimdi olmasın." Yiğit abi sert bir şekilde Hakana döndü.

"Sana fikrini soran olmadı. Bir daha ağzını açma." Meraklı gözlerimin yerini korku aldı. Şu an, burada bir şeyler dönüyordu.

"Neler oluyor Yiğit abi? Kötü bir şey mi oldu?"

"Hayır tatlım, kötü bir şey olmadı. Şimdi çok mutlu olacaksın." Led lambalar bir anda söndü. Etrafı karanlık bürümüştü.

"Yiğit abi, ben karanlığı sevmem." Kimse cevap vermiyordu. Etrafı da sessizlik bürümüştü. Birkaç saniye sonra ses, Ecem'den geldi

"Ne oluyor? Işığı açsanıza. Ezgi karanlığı hiç sevmez." Arkamı döndüm ama Hakan'ı tabii ki göremiyordum.

"Hakan, niye cevap vermiyorsun? Neler oluyor?" Led lambalar açıldığı gibi, Hakan'ın dolu olan gözlerini gördüm. Yanağıma dokunan soğuk ellerle birlikte önüme döndüm. Yiğit abi tam önümde dikiliyordu. Bir anda önümden çekildi ve değişik bir ses tonuyla

"Sürpriiiiz." dedi. Arkamdan gelen sese döndüğümde, babamın ve Sevim ablanın kaskatı kesilmiş suratını gördüm. Tekrar önüme döndüğümde, neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Karşımda, nişanımda tanışmış olduğum Meltem abla dikiliyordu. Bunun ne gibi sürprizi olabilirdi ki? Yiğit abi, değişik olan ses tonunu sürdürerek konuştu.

"Meltem, benim kardeşim. Meltem, Hakan'ın halası. Ama şöyle bir durum var ki Meltem'in adı, Meltem değil." Ciddi bir ifadeyle Yiğit abiyi dinliyordum.

"Meltem'in adı Melek. Melek, aslında senin annen." Kocaman açılan gözlerimle kadına baktım. Hatırlar mısınız bilmiyorum ama nişanımda size "Hafif esmer teni, gür kirpikleri ve koyu kahverengi saçlarıyla adeta benim biraz yaşlanmış halimi anımsatıyordu." demiştim. Böyle düşündüğüm bu kadın... Bu kadın, benim annem miydi?

Kadın, bana doğru koştu ve bana sarıldı. Hiçbir şekilde sarılmasına karşılık vermediğim gibi geri çekildim. Şu an hayatımın şokunu yaşıyordum. Sakin olamazdım.

"Siz şaka mı yapıyorsunuz? Hayır, hayır... Bu gerçek değil." Cevap gelmedi. Babama doğru döndüm ve bağırdım.

"Bu kadın mı benim annem baba?" Cevap vermedi ve gözlerinden akan yaşla beraber kafa salladı.

"İnanamıyorum! Nasıl olabilir böyle bir şey? Hepiniz biliyordunuz! Bunca zaman beni ayakta uyuttunuz!'' Cevap vermediler.

''İstediğiniz oldu mu? En mutlu günüm, en berbat güne döndü!" Ağlamamalısın Ezgi. Şu an değil. Tut gözyaşlarını.

"Bir sır döndüğünün farkındaydım. Farkındaydım evet ama... Bu kadar büyük bir şey olabileceğini hiç tahmin etmemiştim! Siz resmen beni oyuncağa çevirmişsiniz! Beni oyununıza alet etmişsiniz! Babamın canını acıtmak için mi yaptınız? Bunun için mi beni kullandınız mesela?" Yiğit abi kollarımı tuttu. Konuşmasına izin vermeden kolumu çektim.

"Bırak kolumu! Hala ne cüretle dokunabiliyorsun bana? Ne dememi bekliyordun? Hayır ne bekliyordun?"

"Ezgi ben..." Sakin bir sesle cevap vermeye çalıştım.

"Yiğit abicim, annemi mi getirdin? Aaa ne büyük sürpriz, çok mutlu oldum. Hayatıma kaldığım yerden devam etmeliyim. Boş verin sırları. Ben sizin gelininizim. Sizin itibarınızı zedelemek bana yakışmaz, değil mi?" Sakinliğimi koruyamadım ve tekrardan bağırdım.

"Bunu mu bekliyordunuz? Ya ben biraz da olsa size güvenmiştim. Biraz da olsa size güvenmiştim ya." Hakan yanıma geldi ve elimi tutmaya çalıştı. Elimi geriye çekip sert bir şekilde ittim.

"Peki ya sen Hakan? Peki ya sen! Seni seviyorum dedin bana. Her şeyi en başından biliyordun. Bilmene rağmen beni kandırdın!"

"Ben seni kandırmadım. Seni gerçekten sev..." Lafını tamamlamasına izin vermedim.

"Ne güzel ya. İstediğinizi yapıyorsunuz, istediğini söylüyorsunuz ve hala benim iyi davranmamı bekliyorsunuz!" Meltem diye tanıttıkları, adı Melek olan, üstüne üstlük annem çıkan kadın karşımda ağlıyordu. Belki suçu yoktu ama benim de suçum yoktu. Üst üste sürekli yeni şeyler öğrenmekten sıkılmıştım. Bir anda hayatım çöküşe uğruyordu ve ben bunlara alışmak zorunda kalmaktan bıkmıştım. Son kez etrafa baktım ve bağırarak konuştum.

"Bundan sonra hiçbirinizin yüzünü görmek istemiyorum!" Hızlı bir şekilde çadırdan çıkıp eve doğru koştum. Eşyalarımı alıp bir an önce buradan gitmek istiyordum. Peşimden gelen ayak seslerini duydum ama aldırış etmedim. Odama çıktığım gibi kapıyı kilitleyip eşyalarımı bavula doldurmaya başladım. Kapının dışında kalan Hakan, kapıyı açmam için yalvarsa bile beni hiçbir şey durduramazdı.

"Ezgi lütfen dur." Hiçbir şekilde cevap vermiyordum. Eşyalarımı bavula doldurdum ve biriktirdiğim paraları da yanıma aldım. Hızlı bir şekilde üstümü değiştirip rahat bir şeyler giydim. Sinirliydim ama elbiseyle evden kaçmış bir kız olacak kadar da değildim. Hakan'ın tercihi olan bu elbiseyi, Hakan'ın yatağının üstüne fırlattım ve bavulumu alıp odadan çıktım. Çıktığım gibi Hakan elimi tuttu.

"Bu bavul ne Ezgi? Ne yapıyorsun?" Elimi çektim ve bavulumla beraber hızlı bir şekilde yürümeye başladım.

"Hakan, peşimden gelme." Cevap vermedi ve peşimden gelmeye devam etti. Dayanamıyordum. Ağlamamak için kendimi sıksam da başaramıyordım. Kendimi sıkmaya çalıştığım için de adeta boğazlarım yırtılacak gibi oluyordu. Olsun, burada ağlayıp güçsüz gibi görünmemden iyidir değil mi?

"Ezgi, dur gitme!" Ben hızlı adımlarla Kılıç ailesinin evinden uzaklaşmaya çalışırken Hakan peşimden koşuyordu. Güzel bir doğum günüm olacağını sanarken bu kadar şey ağır değil miydi sanki?

Ben ilerledikçe Hakan peşimden koşuyor ve sesleniyordu. En sonunda bana yaklaştı ve kolumdan kavradı.

"Ezgi, ben ne yaptım? Neden beni beklemiyorsun?" Kolumu elinden çektim ve titreyen sesimle konuşmaya çalıştım.

"Ne demek ne yaptım ya, ne demek ne yaptım! En başından beri her şeyi biliyordun. En azından bana anlatabilirdin! Sürekli beni geçiştirdin, zamanı var dedin. Böyle bir zaman mıydı peki? Hayalinizdeki gibi oldu mu mesela?"

"Çok haklısın, bu konuda hiçbir şey diyemem. Ama zorundaydım Ezgi. Söylememek zorundaydım." Sinirim kat kat artıyordu.

"Peki Hakan, madem söyleyemezdin. Sana bir şey sorsam bu sefer dürüstçe cevap verebilir misin?"

"Ne konu hakkında?"

"Sen, benim gerçekleri öğrenmem için babanın teklifini kabul etmiş olamazsın. Mesela, benim borç için değilde, üvey anneme sinirimden dolayı kabul etmem gibi. Neden benimle evlenmeyi kabul ettin?"

"Ama Ezgi bu..." Konuşmasına izin vermedim.

"Cevap vermiyorsun işte veremiyorsun! Her zamanki gibi beni kandırmaya devam ediyorsunuz!" Arkamı dönüp giderken tekrardan kolumu kavradı.

"Anlatırsam rahatlayacak mısın?"

"Evet. En azından, bana dürüstçe vermiş olduğun bir cevap olacak."

"Peki" Derince bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.

"Gece kulübündeydim ve orada bir kızla tanıştım. Beraber dans ettik ve aşırı derecede alkol aldık." Bir süre duraksadı. Yutkundu ve nefes alıp konuşmaya devam etti.

"Sonra, beraber eve gitmek üzere, arabaya bindik. Arabada son ses şarkı çalıyordu ve gayet eğleniyorduk. Bir anda kapıyı aç diye bağırdı. Sonra..." Ben tüm dikkatimi ona vermiş dinlerken o yine duraksadı.

"Sonra ne?" Kafasını yere eğdi ve konuşmaya devam etti.

"Sonra ben neden diyene kadar, kapıyı açtı ve kendini arabadan attı. Ben arabayı durdurup indiğimde, çoktan ölmüş olduğunu gördüm." Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Hakanın yanında birisi ölmüştü!

"Ama yemin ederim, benim hiçbir suçum yok. Çok madde kullanan birisiymiş. Kulüpte de çok alkol alınca bünyesi kaldırmamış. Ben, madde kullandığını nereden bilebilirdim ki?" Hakanın korkulu ve üzgün olduğu gözlerinden belli oluyordu. Benimle ilgili olan kısmını merak etmeye başlamıştım.

"Beni ne diye oyalıyorsun, yine yalan mı söylüyorsun? Bunun benimle ne ilgisi var?"

"Hayır, hayır yalan söylemiyorum. Seninle ilgili olan kısmını şimdi anlatıyorum. O ölen kız, yanımda öldüğü için suç bana kalacaktı. Belki de kalmayacaktı ama babam öyle söyledi. O kadar korkmuştum ki ağlayarak babamı aradım. Hiç kimse görmemişti ama yinede kulüpten ve kameralardan benimle olduğu bilinebilirdi. Babam, kızın ailesine maddeden dolayı öldüğü haberini yolladı. Babam her şeyi halletti ve kızın benim yanımda olduğuna dair hiçbir şekilde kanıt kalmadı." Hakan gözleri dolu dolu bir şekilde konuşmaya devam etti.

"Aslında benim hiçbir suçum olmamasına rağmen, babam, bana kendimi suçlu hissettiriyordu. Eğer seninle evlenmeyi kabul etmezsem, kızın benim yanımda öldüğünü söyleyecekti. Herkesin, her şeyden benim sorumlu olduğumu düşünmesini sağlayıp itibarımın zedelenmesine neden olacaktı. Bende, babam hiçbir şeyi söylemesin diye seninle evlenmeyi kabul ettim."

Boğazım düğümlenmişti, nefes alamıyordum. Stresten üşüyor, titriyordum. Öğrendiğim şeyler üstüme yük gibi biniyordu. Ne söyleyeceğimi bilemez öylece bakarken Hakan tekrardan konuştu.

"Melek halamla sürekli iletişim halindeydik. Zaten babaannem ve dedemle kalıyordu. Babam, seni ve aileni iyice araştırıp kafasına koymuştu. Benim başıma gelen bu olaydan sonra da evlilik düşüncesi kesinleşti. Sen, Sevim ablana sinirinden kabul etmesen bile, babam sana bir şekilde kabul ettirirdi."

Kusmak istiyordum. Çünkü öğrendiğim her bilgi midemi bulandırıyordu. Önceden herkesin bildiği sırrı öğrenmek istiyordum. Ama o sırrın bu kadar ağır olduğunu bilsem, emin olun ki öğrenmek istemezdim.

Hakana hiçbir şey söylemeden arkamı dönüp yürümeye başladım. Gözlerimden akan yaşları tutamıyordum. Hıçkıra hıçkıra, bağıra bağıra ağlamak istiyordum. İçimdeki bu acıyı ağlayarak çıkarıp çığlıklarımla bastırmak istiyordum. Hakanın bu sefer arkamdan gelmeyeceğini düşünmüştüm ama bir anda kolumdan tuttu. Benim gibi o da ağlıyordu.

"Ezgi, lütfen gitme. Gidersen de beraber gidelim, ben sana çok alıştım. Senin sayende, eğlenceli sandığım hayatımın sıkıcı olduğunu anladım. Seninle ne güzel eğlenceli günler geçirdik. Şimdi... Şimdi, beni öylece bırakıp gidiyor musun? " Normal bir zamanda olsa, bana alışmış olmasına sevinirdim ama şu an... Şu an bu mümkün değildi. Kolumu elinden çektim ve bağırmaya başladım.

"Alıştın öyle mi! Bu kadar şeyi öğrendikten sonra ''Aa tamam ya, hayatıma aynı şekilde devam edeyim" dememi mi bekliyorsun Hakan neyi bekliyorsun!"

"Anlıyorum, öğrendiğin şeyler çok ağır ama.."

"Birde utanmadan anlıyorum diyorsun! Neden daha önceden söylemedin Hakan? Neden?"

"Dedim ya, her şey bir plana göre ilerliyordu ve söylememem gerekliydi. "

"O zaman, bende artık kendi planlarıma göre ilerlerim ve hiçbirinizin benden haberi olmaz. Hayatınıza hiç Ezgi girmemiş gibi düşünün." Tekrardan arkamı dönüp giderken göz yaşlarım hızlanmıştı. Kendimi ilk defa bu kadar boşlukta hissediyordum.

Hakan'ın ağzından

Ezgi arkasını dönüp giderken dolu olan gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Ne yapacağımı bilmiyor, çaresizce Ezgi'nin gidişini izliyordum. Bir şeyler yapmam gerekiyordu ama yapamıyordum. Ezgi bir anda bana doğru döndü. Oda ağlıyordu ve bağırmaya başladı.

Belki de gerçekten olabilir diye düşünmüştüm.''

''Ne olabilir diye düşünmüştün?''

''Birbirimize aşık olabiliriz diye!'' Duraksadı. Gözleri tekrardan dolmuş bir şekilde konuşmaya devam etti.

''Ama yanılmışım. Sen ve ben çok farklı dünyanın insanlarıymışız!'' Benim bir şey söylememi beklemeden, tekrardan arkasını dönüp yürümeye başladı. Ben onun gidişini öylece izlerken, o ise gözden kayboldu. Ağzımdan kısık sesli tek bir cümle döküldü.

''Ezgi gitme, kal.''

Ezgi'nin ağzından

Hakan söylediklerime karşı peşimden gelmemişti. Artık, ne Kılıç ailesinden, ne de Tunç ailesinden kimseyi görmek istemiyordum. Gidiyordum ama nereye? Nereye gittiğimi kendim bile bilmiyordum. Çalıştığım paraları biriktirmiştim ama şu an nasıl ev bulabilirdim? Bir yandan ağlayıp bir yandan bunları düşünürken telefonum çaldı ama kim olduğuna bile bakmadım. Bir kere daha çaldı ve bir kere daha... En sonunda telefonu aldım ve kim olduğuna baktım. Ecem arıyordu.

''Ne oldu Ecem? Ne diye arıyorsun?''

"Ezgi, neredesin?"

''Ne yapacaksın? Hakan ve ailesine, gittiğim yeri mi söyleyeceksin? Gelip alırlar beni değil mi?''

''Hayır, hayır... Benim bunları bildiğimi düşünmüyorsun değil mi?'' Acıyan boğazımla bağırmaya başladım.

''Bilmem! Belki de biliyorsundur! Artık hanginizin, neyi bildiğine şaşırıyorum ben çünkü!''

''Ezgi, yemin ederim bilmiyordum. Bilsem sana söylemez miyim? Sinirlisin anlıyorum ama beni yargılama.''

''Şu an, inanmaya o kadar ihtiyacım var ki...''

''İnan, inan bana. Biz Oğuzla birlikte çıktık. Seni de alalım. Bu saatte ne yapacaksın?''

''Bende bilmiyorum.''

''Lütfen ısrar etme. Alalım seni.''

''Peki. Ama kimseye bir şey söylemeyin olur mu?''

''Saçmalama Ezgi. Sen benim kaç yıllık arkadaşımsın. Gidip Hakana mı haber vereceğim?''

''Bekliyorum sizi. Çok uzakta değilim.''

''Ay gördük bile. Bak arabanın ışıklarını yakan biziz. Gel hadi.'' Arkamdan gelen ışığa döndüğümde gözlerim kamaştı. Ecem ve Oğuz gelmişlerdi. Arabayı yanıma yaklaştırdıkları gibi Ecem, arabadan indi. Sımsıkı bir şekilde bana sarıldı. Sarılmak... Birkaç saniyeliğine olsa bile iyi hissettirmişti. Ecem, gözlerimdeki yaşları sildi ve bavulumu alıp bagaja koydu. Bende arka koltuğa bindim. Oğuz, nazik bir şekilde sordu.

''Ezgi, daha iyi misin?'' Olumsuz anlamda kafamı salladım.

''Benim sorumun saçmalığı işte. Kusura bakma.'' Ecem, Oğuz'un yanına oturmak yerine benim yanıma oturdu. Bana sarıldı ve kısık sesle konuştu.

''Rahatlamaya çalış. Birazda olsa uyu.'' Kafamı, Ecem'in göğsüne yasladım ve kısık sesle cevap verdim.

''Nereye gideceğim şimdi?''

''Bizim evin çatı katına gelirsin. Beraber kalırız.''

''Annen beni istemiyordu Ecem. Gelmem.''

''Ama Ezgi...'' Oğuz araya girdi.

''İstemiyorsa ısrar etme Ecem. Benim evimde kalabilir, eğer Ezgi de isterse.''

''Oğuz, kimseye rahatsızlık vermek istemem.''

''Ne rahatsızlığı? Zaten her gün eve gidemiyorum. İşten döndüğümde ruhum bile duymaz.'' Eceme baktım.

''Bakma öyle. Hem sana, hem sevgilime güveniyorum. Tabii ki o evde kalmana bir şey demeyeceğim. Hem bende gelirim. Birlikte kalırız bazı günler.'' Sanırım başka çarem yoktu. Kendimi yükseklerde göstermeye niyetim de yoktu. Olamazdı zaten. Çünkü gidecek bir yerim bile yoktu.

''Tamam. Ama benden rahatsız olursan söyle Oğuz. Üzülmem bile.'' Ecem tekrardan sarıldı.

''Kimse senden rahatsız olmaz.'' Oğuzda onaylarcasına kafa salladı. Arabada sessizlik hakim olacak iken, çalan telefonum sessizliği bozdu. Hakan arıyordu. Numarasını engelledim ve telefonumu uçak moduna aldım.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Üçümüz beraber, Oğuz'un evine gelmiştik. Ecem, 2 günlüğüne annesinden izin aldı. Benimle beraber kalacaktı. Oğuz, daha öncesinde Ecemle birlikte kalmış olduğum odayı ayarladı. Sessiz sedasız bir şekilde yatağa uzandım. Olanlar artık rüya gibi gelmeye başlamıştı. Ama duygusal düşünmek yerine mantıklı düşünmem gerekiyordu. Bir an önce toparlanıp ayaklarımın üzerinde durmam lazımdı. Mesela size söylemek istediğim bir şey var. Banu ile çalıştığım bir şirket vardı, bilirsiniz. O şirkete, Hakanla evlendiğimden beri gitmememe rağmen, maaşım her ay yatıyordu. Çünkü bunu Hakan istemişti. Çalışmadığım halde para kazanıyordum. Diğer insanlar için haksızlıktı, adaletsizlikti... Ama araya Hakan Kılıç ve ailesi girince bu adaletsizlik olmuyordu. Merak etmeyin, kimse çalışmadığım halde para kazandığımı bilmiyor tabii. Ama artık çalışmadığım halde para kazanmayacağım. Çalışmaya gidip alnımın teriyle para kazanacağım. Biriktirmiş olduğum paralarla da, bir eve çıkarım. Evet, evet... En mantıklısı buydu. Böyle şeyler düşünmem gerekiyordu. Az önce olanları unutmalıydım. Unut...

"Sürpriiiiz." Öbür tarafa döndüm. Yiğit Kılıcın sesi ve olanlar gözümün önüne geliyordu.

"Meltem'in adı Melek. Melek, aslında senin annen." Gözlerimi sıkı sıkı kapatmaya çalıştım.

"Dedim ya, her şey bir plana göre ilerliyordu ve söylememem gerekliydi." En başından belliydi diye mırıldanmaya başladım. Dişlerimi sıkıyordum.

''Sen, Sevim ablana sinirinden kabul etmesen bile, babam sana bir şekilde kabul ettirirdi." Hayır, hayır... Bu kadar kolay değildi.

"Ezgi, lütfen gitme. Gidersen de beraber gidelim, ben sana çok alıştım.'' İşte kulağıma gelen bu ses, tekrardan ağlamama sebep olmuştu. Yatağa oturdum ve ağlamaya başladım. Karşımda bavulumu boşaltan Ecem, ağladığımı duyunca yatağa oturdu.

''Ezgi.''

''Ben artık kimseye güvenemeyeceğim Ecem. Kimseyi hayatıma alamayacağım. Ben artık eski Ezgi olamayacağım.'' Ecem, bana sarıldı ve ağlamaya başladı.

''Seni ne hale getirdiler. Nefret ediyorum hepsinden.''

''Hakan, dışarıda anlattı.''

''Neyi anlattı?''

''Neden benimle evlendiğini anlattı.''

''Nedenmiş?'' Duraksadım. Ecem geri çekildi ve nazik bir şekilde konuştu.

''Yani, sende anlatmak istersen diye dedim. Anlatmak istemezsen hiçbir şekilde kendini zorlama.'' Derin bir nefes aldım ve anlatmaya başladım. Hakan'ın söylediklerini cümlesi cümlesine anlattım. En azından birazda olsa içim rahatlamıştı. İnsanın, dostuna güvenip anlatabilmesi güzel şeydi.

''Şaka mı bu? Resmen, her şey bir plana bağlıymış.''

''Aynen öyle.''

''Ezgi, seni üzmek istemiyorum ama bilmen gerekli. Sen gittikten sonra, baban ve Yiğit abi kavga ettiler.''

''Ne kavgası?''

''Senin baban, Melek ablaya çok çektirmiş. Yiğit abi, ondan intikam almak için yapmış. Kardeşini çok üzdükleri için böyle bir plan hazırlamış.''

''Babamdan intikam almak için beni kullanması saçmalığı...''

''Biz, tam Oğuzla birlikte oradan ayrılırken Hakan geldi. Öyle bir bağırdı ki ortalığı inletti.''

''Ne diye bağırdı?''

''Tam birbirimizi sevmeye başlamıştık. Neden böyle bir şey yaptın baba? Neden her şey senin istediğin gibi oluyor? Sevdiğim kadından beni ayırmak hoşuna gitti mi? Belki de, Ezgi bundan sonra suratıma bakmayacak! diye bağırdı.''

''Doğru düşünmüş. Suratına bile bakmayacağım. İğreniyorum hepsinden. Hakan'ın suçu yok değil, var. En başından beri plana dahil olmuş. Üzüleceğimi bile bile engel olmamış.''

''Hiçbir şey diyemiyorum artık. Bence bu konuyu burada kapatalım. Olanlar hakkında bir daha konuşmayalım. Düşünmemeye çalış diyeceğim ama mümkün değil. Merak etme, ilk günler aklına gelir ama sonra biraz daha hafiflersin. Düşünceleri kovmaya çalış.'' Gözlerimdeki yaşı sildim ve hırslı bir şekilde cevap verdim.

''Hepsinden nefret ediyorum. Olanları düşünmeyeceğim.''

''Aferin benim arkadaşıma.'' Yanağına kocaman bir öpücük kondurdum ve geri yattım. Ecem'in telefonu çaldığında, hızlı bir şekilde telefonu açtı.

''Ne istiyorsun Hakan?''

''Evet, arkadaşım gayet mutlu. Ezgi'siz hayatınızda mutluluklar dilerim.'' Telefonu kapattı ve yanıma uzandı.

''Bundan önce hayatında Hakan mı vardı? Bundan sonra da olmasa bir şey değişmez.'' Evet, Hakan yoktu. Ama birazda olsa hayatımın içine girmişti. Tam sevdiğim adam diyebilecek iken... Hayır, hayır Ezgi. Gözlerini kapat ve uyu.

18 Ocak; Tekrardan hayata dönüş

Bu 3 gün boyunca Hakan çok uğraştı. Bana ulaşmak için elinden geleni yaptı ama başarısız oldu. Onu çok fazla terslemiştim. Ondan çok fazla soğumuştum.

Sabah erkenden uyandım. Kalktım ve ilk işim kahvaltı hazırlamak oldu. Saat daha çok erken olduğu için Ecem ve Oğuzu uyandırmak istemedim. Tek başıma kahvaltı yaptıktan sonra masaya güzel bir not bıraktım.

''Size afiyet olsun. Ben şirkete gidiyorum. Toparlanmam lazım.'' Notu bıraktım ve sessiz bir şekilde giyinmeye gittim. Ecem'in uyanmaması için elimden gelen çabayı veriyordum. Dün akşam, öyle olaylar olmamış gibi toparlanmıştım. Daha doğrusu toparlanmaya çalışıyordum. Hayatım eskiden nasılsa, şu anda öyle olmalıydı. Tek fark, Tunç ailesini de hayatımda istememiş olmamdı.

Giyindikten sonra taksi çağırıp şirkete gittim. Şirkete geldiğimi görenler, ziyarete geldim sandı. Oysa ben çalışmaya gelmiştim. İlk olarak Metin Beyin odasına çıktım ve kapıyı tıklatıp içeri girdim.

''Oo Ezgi, hoş geldin. Nasılsın?''

''Hoş buldum Metin Bey. İyiyim siz nasılsınız?''

''Bende iyiyim teşekkür ederim. Bir sorun mu oldu?''

''Hayır. Buraya gelmem için ne gibi bir sorun olması gerekiyor?''

''Estağfurullah. Öyle demek istemedim.''

''Lafı uzatmayacağım Metin Bey. Şirkete, tekrardan çalışmaya geldim.''

''Maaşın yatıyordu Ezgi.''

''Ben o maaşı çalışarak kazanmak istiyorum.''

''Ama biz Hakanla her şeyi halletmiştik.''

''Hakanla hallettiğiniz şeyler artık beni ilgilendirmiyor. Çünkü hayatımda Hakan diye biri kalmadı.'' Şok içinde yüzüme baktı.

''Anlamadım?''

''Duydunuz Metin Bey. Hakan diye biri yok hayatımda.''

''Kavga mı ettiniz? Ne oldu?''

''Özel hayatım hakkında konuşmak istemiyorum.''

''Ezgi, eğer Hakan istemezse burada çalışamazsın. Onun bu durumdan haberi var mı?''

''Çalışamazsın derken?''

''Evet, çalışamazsın. Çünkü, Hakan sayesinde tanınıyorsun.''

''Pardon ama siz beni bu şirkete alırken Hakanla evli değildik. Hakanı benim yanımda görmüyordunuz. Hakan sayesinde tanınıyorsun ne demek?''

''Bak, sen Hakan Kılıcın eşi olarak tanınıyorsun. Burada seni çalıştırdığımda daha üst kademede olman gerekiyor. Herkes benden bunu bekleyecek.''

''Yani?''

''Sen şimdi, Hakandan ayrıldığını söylüyorsun. Normal olarak da çalışamazsın.''

''Çalışamam öyle mi?''

''Maalesef.'' Hiç sevmediğim bir taktiği kullanacaktım.

''Eğer çalışamayacaksam, çalışmadığım halde bana para yatırdığınızı söylerim.''

''Ne?''

''Beklemediğiniz yerden geldi galiba.''

''Ya, çalışman benim için sorun değil ama...''

''Anlaşıldı. Bu akılı size Hakan mı verdi?''

''Yok. Yok öyle bir şey.''

''Var öyle bir şey. Hakan, maydanoz gibi her yerden çıkıyor anlaşılan.'' Hızlı bir şekilde kapı açıldı.

''Maydanoz derken? İstediğim yere giderim. Sana mı hesap vereceğim?'' Yüzüne bile bakmadım. Metin Beye bakmaya devam ediyordum.

''Söyleyin arkadaki şahısa, beni takip etmeyi bıraksın artık.''

''Beni kavganıza karıştırmayın.''

''Seni takip ettiğimi kim söyledi? Hepsi tesadüf.''

''Tabii canım tabii.'' Yanıma geldi ve yüzüme bakmadan konuştu.

''Tekrardan burada mı çalışmak istiyorsun? Ama çalışamazsın.''

''Niyeymiş?''

''Ben öyle istiyorum çünkü.''

''Gayette çalışırım.'' Güldü ve Metin Beye bakarak konuştu.

''Ya da dur. İstiyorsan çalış. Ama en zor işler senin olur haberin olsun.'' Hakana doğru döndüm.

''Beni tehdit mi ediyorsun?''

''Bunu tehdit olarak mı algılıyorsun?''

''Eğer bana böyle muamele gösterirseniz, her şeyi, herkese anlatırım.'' Bana doğru döndü.

''Neyi anlatacakmışsın tam olarak?''

''Doğum günümde olanları. Benim üstüme kurduğunuz bu planı. Senin başına gelen...'' Sesli bir şekilde öksürdü.

''Ne oldu Hakan? Metin Bey'in duymasından bile korkuyorsun. Herkese duyurursam ne yapacaksın?''

''Öyle bir şey yapamazsın.''

''Yaparım. Eğer istediğim olmazsa yaparım. Beni durduramazsınız.''

''Yapamazsın değil, yapmazsın. Yapmazsın çünkü sende beni seviyorsun.''

''Sen hala pasta kesilirken olan zamanda kaldın herhalde.''

''Beni kandırmaya çalışma. Seviyorsun beni.'' Gözlerine bakarak cevap verdim.

''Bence sen kendini kandırıyorsun. Seni sevmiyorum.''

''Bu kadar yani.''

''Evet, bu kadar.''

''Tamam, istediğin olsun. Bu seninle son konuşmamdı. Bundan sonra umurumda bile değilsin.''

''Teşekkür ederim. Çok naziksin.''

''Boşuna yalvarmışım sana. Gururumu ayaklar altına alıp senin karşında hüngür hüngür ağladım ben. Boşuna ağlamışım.''

''Zeytinyağı gibi üste mi çıkmaya çalışıyorsun?'' Acı bir şekilde gülümsedi.

''Metin abi, Ezgiyi işe al. Artık hayatımda Ezgi diye biri yok.''

''İşe almak zorundasınız Metin Bey. Malum Hakan Kılıç karar verdi ya.''

''Ne oldu size böyle çocuklar? Nazar mı değdi?'' İkimizde sustuk. Bir süre sonra Hakan cevap verdi.

''Metin abi, şu çalışanı çıkar da işler hakkında konuşalım.'' Hemen, eski Hakan Kılıca dönmüştü. Harika...

''Tamam. Ezgi, eski yerinde tekrardan işe başlayabilirsin. İyi çalışmalar. Çıkabilirsin.'' Kafa salladım ve hızlı bir şekilde oradan ayrıldım. Hakandan nefret etmem normal miydi? Birkaç gün önce seni seviyorum dediğim adamdan şu an nefret etmem... Böyle bir olay kimin başına gelse, nefret ederdi değil mi? Sahi, herkesin başına gelecek bir olayda değildi ya bu.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Şirkette çalıştığım masama geldim ve eşyalarımı koydum. Sandalyeyi yavaşça çekip otururken diğerlerinin beni izlediğini fark ettim. Birkaç dakika sonra yanıma Banu geldi.

''Ezgi, çok özledim seni. Tekrardan çalışmaya mı başlıyorsun?''

''Evet. Eskisi gibi tekrardan çalışacağım.'' Boynuma sarıldı.

''Ay çok sevindim seni gördüğüme. Hep telefondan mesajlaşmak yetmiyormuş. Hakan nasıl?''

''Bana, Hakanı sorma lütfen.'' Geri çekildi.

''Neden?''

''Çünkü artık hayatımda Hakan diye biri yok.''

''Ne diyorsun kızım sen? Ne oldu bir anda? Daha geçen gün magazinlerdeydiniz.''

''Sorma. Oldu bir şeyler.''

''Az önce de Hakan, Metin Beyin odasına gitti. Kavga mı ettiniz orada?''

''Banu, ben iki kavga edipte hayatımda biri yok diyecek insanlardan değilim. Oldu bir şeyler işte. Lütfen sorgulama.''

''Gerçekten ya, üzdüysem özür dilerim.'' Tebessüm ettim.

''Yok, üzülecek bir tarafım kalmadı artık. Acılara alıştım.'' Banu'nun telefonu çaldı.

''Efendim?''

''Çıktı mı dosyalar? Tamam hemen geliyorum.'' Telefonu kapattı ve bana döndü.

''Ezgi, ben şu dosyaları alayım. Bir ara yine konuşuruz.''

''Tamam canım. Kolay gelsin sana.''

''Sana da.'' Yanağıma öpücük kondurdu ve gitti. Sandalyeme oturduğum sırada, hala insanların beni izlediğini fark ettim. Bu kadar dikkat çeken şey ne olabilirdi? Arkamdan birisi gözlerimi kapattı ve

''Bil bakalım ben kimim?'' dedi. Tanımamak mümkün değildi. Çünkü kepçe gibi olan Yaren'in tırnakları, gözümü acıtıyordu.

''Çek elini gözümden.''

''Kim olduğumu söylemedin.''

''Yaren, çek elini.'' Elini çekti ve sağ tarafıma geldi. Kuyruğu olan Asya da sol tarafıma geldi.

''Ne oldu? Yine mi çalışmaya geldin?''

''Sence?'' Yüksek sesli bir şekilde bağırdı.

''Bugün çalışıp yarın gider bence. Değil mi arkadaşlar?'' Diğer kişiler, etrafımda çember oluşturdular ve gülmeye başladılar.

''Ne oluyor? Ne derdiniz var benimle?'' Adının lale olduğunu bildiğim kız iğrenç bir ses tonuyla cevap verdi.

''Seni burada görmek istemiyoruz. Git kocanın evine.''

''Beni görmek istemiyorsanız, ne işiniz var etrafımda?'' Asya omzumu tuttu.

''Bak kızım, buralar sana göre değil. O gün, Yaren'in saçını çekmeyecektin.''

''Hangi gün?'' Yaren kısık sesle kulağıma fısıldadı.

''Düğün günü. Hatırlamadın mı?''

''O kadar umurumda değilsin ki. Hatırlamamam gayet normal.''

''Buradaki herkes biliyor ki, Hakan en çok beni sevdi. Sen ise bizim düzenimizi bozdun.''

''Ya yok öyle bir şey!''

''Sesini yükseltme. Buradaki herkes sana düşman. O gün benim saçımı çekmeyecektin.'' Çoluk çocuklarla uğraşıyorcum sanırım.

''Düşman olup olmamanız umurumda değil. İşimi yapıp gideceğim. Müsaade ederseniz tabii.'' Asya yüksek sesle bağırdı.

''Hakan, senden sıkıldı da işe mi git dedi? Çünkü o kadar sıkıcısın ki.'' Yine ve yine... Etrafımdakiler gülmeye başladı.

''Kendinizi komik sanıyorsunuz ama değilsiniz. Bu yaptığınızı, küçük bir çocuk bile yapmaz. Acıyorum size. Defolun başımdan!'' Yaren konuşacak iken konuşmasına izin vermedim. Ayağa kalktım ve bağırmaya başladım.

''Hakan ile evlenmeden önce de burada çalışıyordum. Yine çalışacağım! Kimin ne düşündüğü umurumda bile değil.'' Arkama döndüğümde, Hakan'ın da üst kattan beni izlediğini gördüm. O da herkes gibi beni izliyordu. Tam o sırada, Kenan'ın sesi kulaklarımı doldurdu.

''Ne oluyor burada? Dağılın! Çekilin kızın etrafından!'' Asya, kısık sesle Kenan'a cevap verdi.

''Kenan Bey biz kötü bir şey yapmıyoruz. Çöpleri dışarı atmaya çalışıyoruz.'' Tam ağzımı açacağım sırada Kenan, Asya'ya kızdı.

''Çöpleri atmak için önce kendinize bakmanız gerekmiyor mu? Bu nasıl bir konuşma şekli! Bir daha duymayayım.''

''Aman, tamam.'' Etrafımdaki kalabalık dağıldı. Yaren ve Asya salağı da gitti.

''Teşekkür ederim Kenan. Ya da, Kenan Bey mi demeliyim?''

''Rica ederim. Bey demene gerek yok.''

''Onlar niye Bey diyor?''

''Banu ile beraber, en tecrübeli olduğumuz için ikimiz de sorumlu seçildik. Her şey bizden soruluyor neredeyse.''

''Anladım. Senin adına sevindim.''

''Nasıl oldun? Doğum gününde olanlar çok ağırdı.''

''İyi diyelim iyi olalım.''

''Yeşim o kadar üzüldü ki. Yüzlerce defa seni aradı ama açmadın.''

''Telefonum uçak modunda. Telefonumu elime bile almıyorum.''

''Bir şey olursa, biz her zaman yanındayız haberin olsun. Bir arkadaşın olarak söylüyorum.''

''Teşekkür ederim. Eksik olmayın.'' Kenanla konuşurken Hakan'ın yanımdan geçtiğini gördüm. Birkaç günde, yine hayatım değişmişti.

''Neyse, ben buralardayım. Bundan sonra kimse başına üşüşemez. Ben sana yardımcı olurum. Kolay gelsin.'' Olumlu anlamda kafamı salladım ve tekrardan yerime oturdum.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

2 hafta sonra

Tuvaletin aynasında makyaj yaparken Banu kısık sesli bir çığlık attı.

''Ay, bu akşam çok eğleneceğiz.''

''Umarım çok eğleniriz.''

''İnan bana. Gerçekten çok eğleneceğiz. Metin Beyin doğum günü partisi, bize iyi gelecek.'' Rujumu sürerken Banu duraksadı. Dönüp ona baktığımda, dudaklarını büzdüğünü gördüm.

''Ne oldu kız? Niye üzüldün şimdi?''

''Keşke, erkek arkadaşım da gelebilseydi.''

''Çocuğun işi varmış. Bugünlük benimlesin.''

''Ona seviniyorum zaten. Seni yalnız bırakmayacağım.''

''Çokta mütevazisin.''

''Ama ne yapayım? Bir dakika ortadan ayrılsam senin başına toplanıyorlar. 2 haftadır, görmediğin zorbalık kalmadı. Kenanla birlikte elimizden geleni yapıyoruz. Senin üzülmeni hiç istemiyorum.''

''Benim yüzümden sana ve Kenan'a da gıcık oldular.''

''Olsunlar. Onların kendileri gıcık zaten. Senin yüzünden diye bir şey yok.'' Makyaj malzemelerimi çantama koydum ve üstümde toplanan elbisemi düzelttim. Çoğu kişi evine gitmişti ama biz, Banuyla beraber dosyaları toparlamıştık. Tabii bizim gibi çalışan birkaç kişi daha vardı. Daha sonrada burada hazırlandık. Doğum günü partisi başlamadan da oraya yetişmeye çalışacaktık.

''Banu.''

''Efendim?''

''Hakan da gelir mi sence?''

''Gelir tabii. Aman bana Hakan deme Ezgi. 1 hafta önce ne olduğunu hatırladıkça çıldırıyorum. Onun yüzünden oldu hepsi. Müdahale bile etmedi.''

''Hatırladıkça bende çıldırıyorum.'' Olanlar tekrardan gözümün önüne geldi. 1 hafta önce Hakan, Yaren ve Asya yanına gelince, ayrıldığımızı söylemiş. Onlarla beraber gülmüş, eğlenmiş. Tüm şirkete dedikodu yayıldı ve o gün boyunca görmediğim zorbalık kalmadı. Yaren en sonunda gelip bana ''Yaptığımız zorbalıklar işe yaradı. Ayrıldınız ve tekrardan Hakanla barışacağım. Hakanla barışma fırsatı verdiğin için teşekkür ederim.'' dedi. 1, 2 gün daha üstüme geldiler ve üstüme gelmeyi bıraktılar. Çünkü Yaren, onları barıştırmak için ayrıldığımızı düşünüyordu. İnsanların bana düşman olmasını istemeyip vazgeçirmeye çalıştı. Birde Yaren, bizim ayrıldığımızı magazinlere söylemişti. 2 gün boyunca, magazin programında ayrılık haberlerimiz vardı. Yiğit abi, magazincilere konuşma bile yapmıştı. ''Gençler arasında olur böyle şeyler.'' demişti. Hakan'ı başka kızla gördüğünü savunan magazincilere de ''Gençlik.'' deyip geçiştirmişti. Banu'nun sesiyle, gözümün önüne gelenleri savurdum.

''Herkes Yaren'in teşkilatında. Çok garip bir şirket.''

''Epeyce ünlü olan bir şirketin içinde böyle şeylerin olduğunu bilseler, kimse başvurmazdı. Ben bile başvurmazdım. Hayallerim çok farklıydı.''

''Olsun. İyi ki gelmişsin. Bak birbirimize destek oluyoruz. Yıllardır burada çalışıyorum ama sen dışında kimseyle arkadaş olamadım. Sen, bana iyi geldin.''

''Canım benim. Bak makyaja o kadar uğraştım, duygulandırma beni.''

''Duygulanma, duygulanma. Benimde işim bitti. Hadi çıkalım.'' Son bir kez aynaya baktıktan sonra şirketten ayrıldık. Taksiye bindik ve doğum gününün olacağı mekana doğru gitmeye başladık.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Asansörle 10 kat çıktıktan sonra sonunda gelebilmiştik. Banuyla birlikte, boş olan bir masaya ilerledik ve sandalyeye oturduk. Bizden birkaç dakika sonra da Kenan ve Yeşim geldi. Onlar da bizim masamıza geldiler. Çok kalabalık bir doğum günü partisiydi. Etrafa göz gezdirdiğimde, Yiğit abi ve Esra ablayı gördüm. Yiğit abi, Metin Bey ile konuşuyordu. Kafasını çevirdiğinde göz göze geldik ve hemen kafamı çevirdim. 1 hafta önce, sürekli Oğuz'un evine gelmişlerdi. Beni, eve geri getirmeye çalışıyorlardı. İstemediğimi defalarca vurgulamama rağmen vazgeçmiyorlardı. Hakan hiç gelmemişti ve en sonunda o da istemediğini belirttiğinde vazgeçtiler. Artık birbirimizi hiç tanımıyor gibi davranan insanlardık. Yabancıydık. Banu'nun kolumu dürtmesiyle irkildim.

''Ezgi hadi. Metin Beyin yanı boşaldı. Bizde gidip doğum gününü kutlayalım.'' Cevabımı bile beklemeden elimden tuttu ve kendimizi Metin Beyin yanında bulduk. Sağ tarafımda da Yiğit abi ve Esra abla vardı. Yeterince dik durup, o tarafa bakmıyordum. Banu, Metin Beyin doğum gününü kutladıktan sonra bende kutladım.

''Doğum gününüz kutlu olsun Metin Bey. Sevdiklerinizle birlikte nice mutlu yıllara.''

''Teşekkür ederim Ezgiciğim. Gelmenize çok sevindim.'' Banu cevap verdi.

''Ne demek Metin Bey. Tekrardan iyi ki doğdunuz.'' Doğum günü kutlama faslı bittiğinde tekrardan yerimize gidiyorduk. Banu beni hızla çektiği için birisiyle çarpıştım. Elindeki kokteyl üstüme dökülmüştü. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda, Hakan olduğunu gördüm.

''Dikkat etsene biraz! Üstüme döktün!''

''Asıl sen dikkat etsene. Ne bu acele?''

''Birde bana hesap soruyor.''

''Sana hesap sorduğum falan yok. Asıl sen bana hesap soruyorsun.''

''Sana ne hesap soracağım ben be?''

''Bilemiyorum artık. Benimle kavga etmeyi seviyorsun herhalde.''

''Yine rüyalar alemindesin Hakan. Çekil şuradan.''

Omzumu ona çarparak yanından geçtim. Banu'nun yanına gittiğimde mendil verdi ve üstümdeki lekeyi birazda olsa çıkarmaya çalıştık. Zaten, çok açık renk bir kokteyl olduğu için aşırı sırıtmıyordu. Mendille silince de azaltmıştık. Kulağımı dolduran müzik sesi, gözlerimin dolmasına sebep oldu. Her şey seninle güzel şarkısı çalıyordu. Düğünümde, Hakanla dans ettiğim müzikti. Evde canımız sıkıldıkça açıp dans ettiğimiz müzikti. Metin Bey ve karısı, dans ediyorlardı. Dans eden başka kimse yoktu ve herkes onları izliyordu. Nedense içimden, Hakana bakma isteği duydum. Ona baktığımda göz göze geldik. Çünkü o da bana bakıyordu. Gözlerimin dolu olmasına aldırış etmeden ona bakıyordum. Hakan'ın yanına Yaren'in geldiğini görünce kafamı çevirdim. Çocuğun peşini bırakmıyordu. Ama beni ne ilgilendirirdi ki? Kafamı yere eğdim ve gözlerimi kapatıp müziği dinlemeye başladım. Yeşim'in sesini duyunca tekrardan gözlerimi açtım.

''Şuna bak. Fırsat bu fırsat, hemen çocuğu dansa kaldırdı.'' Yaren ve Hakan dans ediyordu. Yaren, Hakana odaklanmışken Hakan, beni izliyordu. Midem garip olmaya başlamıştı. Artık böyle manzaraları görmekten sıkılmıştım.

''Ben lavaboya gidiyorum.''

''Bende geleyim mi Ezgi?''

''Evet abla, bende geleyim.''

''Hayır. Siz bekleyin. 2 dakikada gelirim.'' Çantamı aldım ve lavaboya yöneldim. İçeri girdiğimde kapıyı sertçe kapatıp aynanın karşısına geçtim. Gözlerim doluydu. Kendimi böyle görmeyi hiç sevmiyordum. Gülümsemeye çalıştım ve makyajım çıkmayacak şekilde yüzümü yıkadım. Derin derin nefes aldıktan sonra daha fazla beklemeye gerek olmadığını hissettim. Kapıyı sert bir şekilde açtığımda, karşımda Hakan'ı gördüm. Duvara yaslanmış, kollarını göğsünde toplamıştı.

''Çıkabildin sonunda.''

''Ne oluyor ya?''

''Neden gözlerin doldu?''

''Sanane.''

''Ne kadar kabasın. Nasıl tavırlar bunlar böyle?''

''Hesap mı soruyorsun?''

''Bana sert yapmaya çalışma. Benim suçsuz olduğumu sende biliyorsun. Sırf planın bir parçasıydım diye bana bu kadar kötü davranamazsın.''

''Baban yerine senin mi yapman gerekiyordu sinirlenmem için? O zaman da babana sinirlenmezdim değil mi? Ne saçmalıyorsun Hakan?''

''Sadece bir soru sordum. Neden gözlerin doldu?'' Cevap vermedim. Onun yüzüne bile bakmamaya çalışıyordum.

''Dur ben cevap vereyim. Canımız sıkıldıkça açtığımız dans şarkısıydı değil mi bu? Beni hatırladın ve gözlerin doldu.''

''Anılar yüzünden gözüm dolmuş olabilir. Bunu şu an, bir şeyle bağdaştırmana gerek yok.'' Tam yanından geçip gidecektim ki kolumu tuttu.

''Beni hala seviyorsun. Üstüne üstlük, beni kıskanıyorsun.'' Kolumu elinden çektim.

''Seni kıskandığım falan yok.''

''Bana sırılsıklam aşıksın.''

''Değilim.''

''Gözlerin doldu.''

''Olabilir.''

''Neden inkar ediyorsun?''

''Olmayan şeyler için inkar etmemem gayet doğal değil mi? Git Yarenle birlikte dans et.''

''Dans ettiğim falan yok. Bıraktım geldim. İstemiyorum dedim. Daha neyi sorguluyorsun?''

''Sorguladığım falan yok. Yarenle bir ömür mutluluklar.''

''Beni kıskanıyorsun. Şirkette senin üstüne geldiklerinde bile gözün dolmadı. Bana aşıksın.'' Yüzüne tokat attım ve bağırmaya başladım.

''Yeter artık ya yeter. Üstüme gelmelerini sende izledin. Seni sevsem ne işe yarar Hakan? Sen kötü birisin. İstediğin olmayınca hemen zorbalık yapıyorsun!'' Yüzünü tutarken yanından geçtim. Tekrardan doğum günü alanına gitmek istemediğim için hızla asansöre yürüdüm. Asansöre binip ineceğim kata tıkladığımda kapı kapanmamıştı. Kapının kapanması için sürekli basarken tam kapı kapanıyordu ki, Hakan içeri girdi.

''Durduk yere niye tokat atıyorsun be? Bana tokat atmayı mı özledin?''

''Peşimi bırak Hakan. Hani beni umursamıyordun?'' Tam cevap vereceği sırada ışıklar gitti ve asansör durdu.

''Hakan, ne oluyor?''

''Asansörde kaldık.''

''Hakan bu da senin planlarından biriyse, seni asla affetmem. Karanlığı sevmem, biliyorsun.''

''Valla benim planım değil. Ne olsa benden biliyorsun.''

''Bir şey yapalım.'' Hakan, telefonunun fenerini açtı ve alarm tuşuna bastı. Alarmdan sonra da çağrı tuşuna bastı. Ben ise öylece bekliyordum. Birkaç dakika sonra asansörde bir ses yankılandı.

''Asansörümüzde küçük bir arıza oluşmuştur. En kısa zamanda ekiplerimiz buraya gelecek ve sizlere ulaşacaktır.'' Elimi alnıma koydum ve bağırmaya başladım.

''Ne demek arıza ya! Of bu da beni buldu!''

''Seninle beraber bende asansörde kaldım. Hem, senin yüzünden oldu. Doğum günü alanına gitmek varken asansöre binmekte niye?''

''Asıl senin yüzünden oldu. Beni takip etmeseydin asansöre binmezdim.''

''Asansöre binince takip etmeyeceğimi nereden çıkardın?'' Hakana laf yetiştirmekten yorulduğum için yere oturdum. Hiç cevap vermeden telefona bakmaya başladım. Telefon çekmediği için haliyle hiçbir şey yapamıyordum. Hakan da yanıma oturdu ve sessizce oturmaya başladık.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Dakikalar ilerlemek bilmezken asansörde sessizlik hakimdi. Bu sessizliği bozan, Hakan oldu.

''Ezgi, doğruluk mu cesaretlik mi oynayalım mı? Ama sadece doğruluk olsun.''

''Nereden çıktı bu şimdi?''

''Canım sıkıldı. Birbirimize vereceğimiz cevaplar olduğunu düşünüyorum.''

''Ne gerek var ya şimdi.''

''Bir kere de ikiletme.''

''Peki. Oynayalım.''

''İlk soruyu sen sor.'' Biraz düşündüm ve soracağım soruya karar verdim.

''O planı, bana anlatmayı hiç düşündün mü?''

''Düşündüm. Babamı da vazgeçirmeye çalıştım ama hiçbir işe yaramadı. Sana söylesem ne değişirdi ki?''

''Çok şey... Çok şey değişirdi. Sana olan güvenim kırılmazdı. Hala seni seviyor olurdum.''

''Şimdi sevmiyor musun?''

''Seviyorum desem inanacak mısın?''

''Bilmem. Belki inanırım.''

''Seni sevdiğimi böyle mi söylemiştim. Seven biri böyle söylemez. İnanma boşuna.'' Sesli bir şekilde iç çekti ve konuştu.

''Şimdi soru sırası bende.''

''Bekliyorum.''

''Aklına geliyor muyum hiç?''

''Bu nasıl soru?''

''Sordum işte. Sende bana istediğini sor. Her şeye doğru cevap vereceğim.''

''Bende doğru cevap vereyim o zaman. Aklıma geliyordun. Hemde sürekli aklıma geliyordun. Bir an, seni hiç unutamayacağım sandım. Tam unuttum sanarken geçen gün aklıma geldin. Karşıma çıkmamanı dilerken sen karşıma çıkıyordun. Aklıma gelmemen imkansız.'' Cevap vermedi. Telefonun feneri sayesinde gülümsediğini görüyordum.

''Şimdi soru sırası bende. Yanındaki kız kimdi? Magazin programında çıkan yani.''

''Yaren'di. Evine bırakacaktım, o sırada magazinciler geldi. Arabada olduğumuz için Yaren gözükmedi.''

''Neden evine bırakıyordun ki?''

''Bende sürekli şirkete geliyorum farkındaysan. Çok istedi, kıramadım.''

''Anladım. Her isteyeni arabana alıyorsun yani.''

''Ne?''

''Yok bir şey. Sor sorunu.''

''Güzel bir soru geliyor. Hazır mısın?''

''Hazırım.''

''Benimle beraber geçirdiğin ve en sevdiğin gün?''

''Ben buna cevap veremem.'' dedim ve güldüm.

''Niye ya? O kadar mı kötü günler geçirdik?''

''Hayır, hepsi birbirinden güzeldi de o yüzden dedim.''

''Mutlu oldum şu an.'' Kafamı önüme eğdim ve sırıtmaya başladım. Vakit geçirmek için öylesine bir soru sordum.

''Soru sırası tekrardan bende Hakan Bey. Doğum günümde giydiğim kıyafetler senin tercihin diye duydum. Giydiğimde beğendin mi?''

''Çok beğendim. Gözlerim kamaştı resmen. Üstünde hayal etmiştim ama hayal ettiğimden daha güzel olmuştun.'' Yanaklarım ısınıyordu. Hayır, hayır. Böyle bir şey olmamalıydı. Ortamda tekrardan sessizlik oluşacak iken Hakan konuştu.

''Seninle tekrardan bir araya gelebilmemiz için bir ümit var mı? Beklemeli miyim?'' Boğazım düğümlendi. Cevap veremiyordum. O kadar nazik bir şekilde sormuştu ki...

''Cevap yok mu? Hayır veya evet diyemiyor musun?'' Derin bir nefes aldım ve cevap verdim. Sert davranmam gerekiyordu.

''Hayır yok. Artık sen ve ben diye bir şey yok.''

''Bu kadar netsin yani.''

''Net olmasa mıydım?''

''Net olman güzel bir şey ama... Ben inanmıyorum Ezgi. İkimizi de kandırıyorsun.''

''Kandırmıyorum. Doğruyu söylüyorum.''

''Neden bana karşı böylesin? Ben peki... Ben neden hala sana kötü davranamıyorum? En ufak kötü davranışımda kendimi rahatsız hissediyorum. Sen ise beni kırabiliyorsun.''

''Babanın çıkıp gençlik demesi. Şirkete gelip Metin Beye emir vermen, planlar hakkında en ufak bir şey söylememen... Hemen Yarenle yan yana gelmen, bana zorbalık yapılırken izlemen.... Daha sayayım mı?''

''Ben sandığın kadar kötü biri değilim Ezgi. Bunlar benden vazgeçmen için gerekli sebep mi? Beni biraz olsa tanımadın mı?''

''Bilmem, tanıyamamışım demek ki. Şu an samimi görünüyorsun ama geçen hafta... O olanlar karşısında hiç samimi değildin Hakan. O Hakan, benim tanıdığım, sevdiğim adam değildi. Şu an bana nazik konuşuyor olman bunları değiştirmez.'' Sesini yükseltti ve yanıma yaklaştı.

''Sen sor. Beni seviyor musun de! Sor hadi!''

''Ne oluyor ya?''

''Sor! Beni seviyor musun de!''

''Sormak istemiyorum.''

''Sor hadi!''

''Sıkıldım ben. Bu oyuna devam etmek istemiyorum.''

''Lütfen sor.'' Asansörün ışıkları açıldı ve hareket etmeye başladı.

''Sen, beni seviyor musun?'' Katlar birer birer azalırken cevap verdi.

''Tahmin edemeyeceğin kadar fazla seviyorum. Beni laflarınla ezip geçmene rağmen seviyorum. Çok fazla seviyorum.'' 8. kat, 7. kat... Ayağa kalktım ve elbisemi düzelttim.

''Sevme beni. Bunları söylemen bir şeyi değiştirmeyecek. Benden ümit bekleme.'' Ayağa kalktı ve elimi tuttu. Konuşurken sesi titriyordu.

''Özlüyorum kızım anlasana. Seninle atışmayı, sana iltifatlar etmeyi... Seni özlüyorum.'' Gözlerin dolmasın Ezgi. Hakana en ufak bir ümit verme. Onu kıracaksan şimdi kır. Yiğit Kılıç ve ailesine zafer çanları çaldırma. Seni üzen bir babası olan adama, ümit verme.

Zemin kata geldik ve kapı açıldı. Yüzüne bakmadan cevap verdim.

''Yapacak bir şey yok. Özleme beni.'' Arkama bile bakmadan koşarak asansörden çıktım. Gözlerimden yine yaşlar akmaya başlamıştı. Onu görmeyi ve onunla konuşmayı istemiyordum. Ailesine mi sinirliydim yoksa ona mı? Hala sevmeye devam mı ediyordum? Hakandan nefret ettiğimi sanarak kendimi kandırıyordum belki de. Ama olamazdı. Hakan ve ben diye bir şey kalmamıştı. Kalmamıştı değil mi? Ağlıyordum, hemde Hakan için. Ondan vazgeçtiğimi sanmıştım. Böyle olamamalıydı.

Loading...
0%