
Nefesimiz kesilene kadar dudaklarımız birbirinden ayrılmamıştı. Beynimde yankılanan sesin hazzını yaşıyordum. İyi ki de, Hakan'ı öpmüştüm. Yavaş bir şekilde gözlerimi açtım ve gözlerine baktım. Saçlarımı okşamaya başladı ve dudaklarını araladı.
''İnanamıyorum.''
''Neye?''
''O kadar uzun zamandır bu anı bekliyordum ki. Tekrardan kavuştuğumuz anı...''
''Tek yaptığımız şey birbirimizi oyalamakmış meğer. İkimiz de aynı şeyleri bekliyormuşuz.'' Belimden kavradı ve sıkı sıkı sarıldı.
''Seni çok özlemişim be.''
''Bende özlemişim be.'' Geri çekildi ve sırıtarak dudağıma yaklaştığı sırada kapı açıldı.
''Oha! Bu kadarını biz bile beklemiyorduk. Ne oluyor burada?'' Ecem, ağır ağabeyliğini yapmaya başlamıştı. Yanıma geldi ve kolumdan çekiştirip kapıya yaklaştırdı.
''Sen, benim yavruma ne yapıyorsun?'' Hakan, ne olduğunu anlamamış bir şekilde cevap verdi.
''Ne zamandır bu şekilde konuşuyorsun?''
''Sen bu kızcağızı üzmedin mi? Doğruyu söyle.''
''Ama o-'' Lafını tamamlamasına izin vermedi.
''Hemen kendini savunmaya geçme. O üzmüş olabilir. Ama ben sana sordum. Üzdün mü, üzmedin mi?'' Oğuz, Hakan'ın kolunu tuttu ve cevap verdi.
''Ne demek o üzmüş olabilir? Benim oğlumu üzmek kimin haddine?'' Ortada dönen şeyin altından ne çıkacak diye bekliyordum.
''Ezgi üzmeyecek de kim üzecek? Hakanı, Ezgiden başkası üzemez zaten.''
''Ezgiyi de Hakandan başkası üzemez o zaman.'' Ecem, elini Oğuza uzattı.
''Anlaştık o zaman.'' Oğuz, sıkı bir şekilde Ecem'in elini sıktı.
''Anlaştık.'' Hakan ciddi bir şekilde Oğuza döndü.
''Yine aklınızdan ne geçiyor?''
''Planımız çok güzel işlemiş anlaşılan.'' Sinirle Eceme döndüm.
''Ne kadar saçma bir plandı bu! Benden habersiz nasıl böyle planlar yaparsın? Hakanı sevmiyorum artık dememiş miydim?'' Hakan, ciddi olup olmadığımı anlamak için gözlerime baktı.
''Ama az önce-''
''Ne olmuş az önce? Hiçbir şey görmediniz ki.'' Çenemden tutup sandalyelerin arkasına doğru döndürdü.
''Bak, orada kamera var. Bu şakaların bana işlemez. Öpüştüğünüzü gördük.'' Hakan sırıtarak kafasını önüne eğdiğinde, utanmaya başlamıştım.
''Ne öpüşmesi Ecem ya?''
''Utanacak bir şey yok. Ben senin arkadaşın değil miyim?''
''Ama böyle ortalıkta söylenecek şey mi Allah aşkına?'' Oğuz cevap verdi.
''Benden çekindiğini bilmiyordum Ezgi. Alacağın olsun.'' Ellerimle yüzümü kapattım.
''Demeyin öyle.'' Üçü de bana sarıldılar. Arkadaş sevgisi ve asıl sevgiyi bir arada yaşıyordum. Hakan geri çekildi.
''O zaman, gidiyoruz.'' Ecem cevap verdi.
''Nereye?''
''Sen, Oğuzla birlikte gidiyorsun. Ezgi de benim evime geliyor.''
''Saçmalama Hakan. Ben, o eve gelmem.'' Oğuz araya girdi.
''Evet Hakan. Fazla uçtun.''
''Ezgiyi yanımda istemem suç mu?'' Bu sefer araya giren Ecem oldu.
''Yanında isteyebilirsin ama Ezgi o eve gitmemeli. Ezgi ve ailenin arasında ne geçtiğini unutma.''
''Ama-'' Oğuz, Hakan'ın cevap vermesine izin vermedi.
''Eğer bu kadar çok Ezgiyi istiyorsan, bu gece bende kalabilirsin. Dördümüz kalırız. Aynı eskisi gibi.''
''Ama aşkım, benim yarın iş görüşmem var. Erken kalkmam lazım.'' Oğuz, Eceme sarıldı ve saçını öptü.
''Ben bırakırım seni hayatım. Düşünmene gerek yok.'' Hakan'ın elini belimde hissettim.
''Tamam o zaman, geliyorum.'' Ecem, kollarını göğsünde birleştirdi ve Hakan'a cevap verdi.
''Sizi beraber yatırmam haberiniz olsun. O düşündüğünüz şey benim aşkımın evinde olmamalı.'' Gözlerimi kocaman açıp Eceme baktım. Hakana baktığımda göz göze geldik ve sırıttı. Sırıtarak cevap verdi.
''Sakin ol Ecem. Yeni barıştık, her şeyin bir zamanı var.'' Hakan'ın omzuna vurdum.
''Ne diyorsun ya?''
''Ne demişim?'' Nefes alışverişim yeniden hızlanmıştı.
''Söyleme öyle şeyler. Gerekirse sus.'' Ecem ve Oğuz kendi aralarında gülüşüyordu. Hakan, kulağıma yaklaştı ve fısıldadı.
''Peki, susarım. Ama içimdeki bu arzuyu susturabileceğimi sanmıyorum.'' Yanaklarım ısınmaya başlamıştı. İçimde uçuşan bu kelebeklerden bir an önce kurtulmam lazımdı.
''Ben çok güzel sustururum, merak etme.'' Sırıttı.
''Vay.'' Elimle alnıma vurdum. Lafı başka şekilde anlamıştı.
''Öyle demek istemedim ya. Yanlış anladın.''
''Bu cümleyi başka nasıl anlayabilirdim?''
''Hakan, utanıyorum ya. Konuşma daha fazla.'' Gülerek bana sarıldı.
''Yanakların kızarınca o kadar tatlı oluyorsun ki. Adeta, hiçbir şeyden haberi olmayan bir kedi yavrusuna dönüşüyorsun.'' Ecem aramıza girdi.
''Bu tatlı muhabbetinizi bölmek istemezdim ama artık eve mi gitsek? Kalan muhabbetinize orada devam edersiniz. Tabii, odada baş başa değil. Salonda demek istedim.'' Ecem'in saçını çektim.
''Ecem, küseceğim artık sana.''
''Sizi barıştırdım diye mi yoksa?''
''O nasıl muhabbetler öyle. Seni annene söylerim bak.''
''Çok korktum şu anda.''
''Bence de korkmalısın.''
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
Oğuz'un evine geldik. Ecem ve Oğuz, kendilerini mutfağa vermişlerdi. Yemek yapmaya öyle bir girişmişlerdi ki, bizi yanlarında istemiyorlardı. Hakan ve ben de salonda oturuyorduk. Hakan öylece beni izliyordu.
''Hakan, bana öyle bakma. Yanındayım işte.''
''Sanki her an yanımdan gidecekmişsin gibi... Seni tekrardan kaybetmekten korkuyorum Ezgi. Yaşadıklarım sanki bir rüyaymış gibi hissediyorum.'' Dizime yatırdım ve hafif dalgalı olan saçlarını okşamaya başladım.
''Aynılarını bende hissediyorum. Ama bunların olmasına artık izin vermeyeceğim.''
''İzin vermeyeceğiz. Her şeyin üstesinden beraber geleceğiz.'' Söylediklerini tekrarladım.
''Her şeyin üstesinden beraber geleceğiz.'' Gözlerime kitlendi.
''Sanki bir dizi klişesi gibi değil mi? İstemeyerek evlenen iki gencin, birbirine aşık olması.''
''Dizileri izlerken bile ne kadar saçma olduğunu düşünüyordum. Gerçekten ya, biz nasıl birbirimize aşık olduk?''
''Nasıl olduk demek yerine, iyi ki de olmuşuz dememiz daha doğru olur.''
''Aynen öyle. İyi ki de birbirimize aşık olmuşuz be Hakan.'' Cebinden telefonunu çıkardı ve şarkı açtı.
Ben saçlarını okşamaya devam ederken gözlerini kapattı. Mırıldanarak şarkıya eşlik etti.
''Yüzüne bakmasam da
Başımı çevirsem de
Seni her gördüğümde
Seni her gördüğümde
İnan ki senden başka
Senden başka, senden başka
Hiç kimse yok içimde
Kimse yok içimde''
Nasıl bir adam bu kadar kısa süre içinde, hem kendinden nefret ettirip hem kendine bu kadar aşık ettirebilirdi? Tekrardan bir araya gelmeyeceğimizi düşünüyordum ve şu an... Şu an dizlerimde yatıyordu. Belki de her şey en başından belliydi. Aradan geçen bu zaman, birbirimizden kopamayacağımızı anlatmak istedi. Hakan, adeta bir çocuk gibiydi. Herkesin yanında aslan kesilen bu adam, benim yanımda bir kediye dönüşüyordu. Bana karşı söylediği en ufak bir cümle bile gülümsememe yetiyordu. Onun gülümsemesi de benim hoşuma gidiyordu. Ona karşı olan bu sevgimin bitmesini asla istemiyordum. Oda istemiyordu. Tekrardan ayrılmak istemiyordum. Tam ona alıştım derken uzaklaşmak istemiyordum.
''Ben birazdan eve gideceğim Ezgi.'' Öyle derin düşüncelere dalmıştım ki. Hakan'ın gözlerini açıp konuştuğunu bile fark etmemiştim.
''Ezgi, ne düşünüyorsun öyle?''
''Önemli bir şey değil, öyle dalmışım. Bir şey mi dedin?''
''Birazdan eve gideceğim diyordum.''
''Neden?''
''Eşyalarımı toplamam lazım.''
''O da ne demek?''
''Seninle ayrı eve çıkacağım. İkimiz beraber yaşayacağız.'' Cevap vermedim. Bir anda kal gelmişti.
''Neden cevap vermiyorsun? Birlikte yaşamak istemez misin? Sadece ikimizin olduğu bir ev, sıcak bir yuva olsun istemez misin?''
''Çok isterim Hakan. Bu nasıl bir soru? Sadece ailen ne der-'' Cümleyi tamamlamama izin vermedi.
''Ailemin ne diyeceğini umursuyor muyum sence?''
''Ama o senin ailen. Tabii ki umursaman lazım.''
''Merak etme. İzin verirler.'' Sesli bir şekilde iç çekti.
''Benim yüzümden ailenle kavga etmeni hiç istemem. Biliyorsun.''
''Biliyorum. Sana bir şey demiyorum zaten.'' Bir anda karar vermişti. Üzülmesini hiç istemiyordum. Ama üzülecek bir karar değildi. Gözlerimi kapattım ve gülümseyerek anlatmaya başladım.
''İkimizde işten geliyoruz, birlikte mutfağa giriyoruz. Yemeğimizi yaptıktan sonra güzel bir masa kurup hazırladıklarımızı yiyoruz. Daha sonra çay demliyoruz ve yanına atıştırmalık alıp film gecesi yapmaya karar veriyoruz. Hava soğuk olduğu için üstümüze battaniyemizi alıyoruz ve ışığı kapatıyoruz. Film izlerken sen uyuya kalıyorsun. O kadar tatlı uyuyorsun ki sana kızamıyorum bile. İkimizde yorgunuz, uyuya kalman gayet normal. Hemde yarın hafta sonuymuş bak sen şu işe. Dışarı çıkmak yerine evde aktiviteler yapacakmışız.'' Duraksadım. Birkaç saniye sonra tekrardan konuşmaya başladım.
''Elinden tutuyorum ve seni yatağımıza yatırıyorum. O kadar tatlı uyuyorsun ki senin yüzünden ben uyuyamıyorum. Çünkü öylece seni izlemek istiyorum.'' Hakan'ın dizimden kalktığını hissetmiştim. Ama gözlerimi açmayıp anlatmaya devam ettim.
''Sıkıca sana sarılıp uyuya kalıyorum. Sabah bir kalkıyorum, yanımda yoksun. Gözlerimi iyice açıp etrafa baktığımda elinde tepsiyle seni görüyorum.'' Kıkırdadım.
''Karşımda sırıtıyorsun. O kadar tatlı görünüyorsun ki. Sonra-'' Cümlemin devamını getiremedim.
''Doğum günün kutlu olsun hayatım.'' Yavaşça gözlerimi açtığımda, elindeki pastayla karşımda duran Hakan'ı gördüm. Etraf karanlıktı ve mum ışığı yine gözlerimizi buluşturdu. Ecem ve Oğuz da Hakan'ın yanında dikiliyorlardı. Hep bir ağızdan şarkıyı söylemeye başladılar.
''İyi ki doğdun Ezgi. İyi ki doğdun Ezgi. İyi ki doğdun iyi ki doğdun, iyi ki doğdun Ezgi.'' Yavaş yavaş hepsine baktıktan sonra gözlerimi kapatıp dilek tuttum. Her zaman yanımda olmalarını diliyordum. Gözlerimi açtım ve mumu üfledim.
''İyi ki varsınız. Her zaman birlikte olmayı istiyorum.'' Hakan, yanağıma ufak bir öpücük kondurdu. Ecem, o sırada fotoğrafımızı çekiyordu.
''Poz verin.'' Poz verdik ve ortaya çok doğal bir fotoğraf çıkmıştı.
''Şimdi selfie zamanı.'' Ecem bir sürü selfie çektikten sonra Hakan'ın elinden pastayı aldı.
''Yemek hazır. Önce yemek yiyelim, sonra pastayı yeriz.'' Biz harekete geçtiğimiz gibi mutfağa gitmemize izin vermiyorlardı. Bizde Hakanla, koltuğa oturup beklemeye devam ettik. Hakan'ın kolunu tuttum ve sert bir şekilde ısırdım.
''Kolumu parçalayacaksın Ezgi, dur.''
''Seni yerim.''
''Biraz daha ısırırsan yiyeceksin zaten. Koparacaksın etimi yahu.''
''Sana ne oluyor tam olarak? Ben, sevgilimin kolunu ısırıyorum. Sanane be.''
''Sevgilin kim acaba?''
''Aynaya bakman yeterli canım.'' Başımı göğsüne yasladı ve çok sıkı bir şekilde sarıldı. Nefes alamıyordum arkadaşlar. Sevgilim beni sarılırken öldürecek. İmdat!
''Hakan, boğuluyorum lan.''
''İliklerime kadar sarıldığımı hissediyorum bekle.''
''Öleceğim galiba.'' Kollarını gevşettiğinde derin bir nefes almaya başladım. Saçlarım bozulmuştu. Aklıma 1 hafta önce olan şeyler geldi ve dik bir şekilde oturup Hakana vurdum.
''Ne oluyor ya?''
''Sen bir hafta önce bana ne dedin?''
''Ne demişim? Ayrıca 1 hafta önce küs değil miydik? Niye vuruyorsun?''
''Artık Ezgiyle aynı manşetlerde anılmak istemiyorum dedin!'' Elleriyle yüzünü korumaya çalışıyordu. En sonunda kollarımı tuttu ve beni koltuğa yatırdı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp cevap verdi.
''Sende bana, sevme beni dedin. O kadar söylediğim şeye rağmen bunları söylemen bir şeyi değiştirmeyecek dedin. Benden ümit bekleme dedin.''
''Sende Metin Bey'in doğum gününde Yarenle dans ettin!'' Durduk yere sesimiz yükseliyordu.
''Seni sevdiğim halde, yapacak bir şey yok dedin!''
''Sen, sosyal medya hesaplarından, beni takipten çıktın!''
''Sende beni engelledin! Hem de numaramı silmiştin!''
''Ben o gün her şeyi bitirdim, seni niye umursayayım ki dedin bana!''
''Sana yaklaşmaya çalıştığım halde bana sen haksızsın dedin!''
''Benim için yabancıdan farksızsın dedin!''
''Çünkü öyle olması gerekiyordu! Beni o kadar üzdün, birde üste çıkmaya çalışıyorsun!'' Elimi kurtardığım gibi kafasını tuttum ve burnunu ısırdım. Acıyla inleyerek üstümden kalktı.
''Ezgi, sen bittin. Kaçmaktan başka çaren yok artık.'' Hızla kalktım ve kaçmaya başladım. Arkama baktığımda, sürahiden bardağa su doldurduğunu gördüm. Bardağı doldurduğu gibi peşimden koşmaya başladı. Küçük çocuklar gibi kovalamaca oynuyorduk. Hızla merdivenlerden çıktım ve kendimi odaya kilitledim. Kapıyı tıklatıyordu.
''Aç kapıyı Ezgi.''
''Açmam.''
''Burnumu ısırmayacaktın. Bunu sen istedin.''
''Seni yerim demiştim.''
''Eninde sonunda oradan çıkacaksın.''
''Çıkmam.'' Ecem'in sesini duydum.
''Ay niye koşturuyordunuz öyle? Yemek hazır, davetiye mi bekliyorsunuz yoksa?'' Hakan cevap verdi.
''Ezgi yemeyecekmiş. Odada duracakmış.''
''Niye?'' Kapının arkasından bağırmaya başladım.
''Yiyeceğim işte. Karnım acıktı. Ben insan değil miyim?''
''Odadan çıkacağım diyorsun yani?''
''Senden mi korkacağım Hakan? Çıkarım tabii.''
''Bekliyorum. Aşağıya beraber inelim o zaman. Aç hadi kapıyı.''
''Sen git. Ben biraz sonra geleceğim.''
''Peki. Sen bilirsin.'' Kulağımı kapıya yasladım. Hiçbir ses yoktu. Gittiğini düşündüm ve yavaşça kapının kilidini açtım. Odadan çıktığım gibi sol tarafta dikildiğini gördüm.
''Merhaba hayatım.''
''Aşağı niye inmedin?''
''Şimdi ben bu suyu, kafandan aşağı dökmeyeyim mi?'' Bir yandan bardağın içindeki suya, bir yandan da Hakana bakıyordum. Bana doğru adım atmaya başladı. Bende geriye doğru giderken en sonunda gidecek yer kalmamıştı. Duvara yaslandığımda bana doğru geldi ve aramızda hiç mesafe bırakmadı. Gözlerine bakmak yerine kafamı başka tarafa çevirdim.
''Gözlerini kaçırma benden.'' Kulağıma doğru yaklaştı ve fısıldayarak konuştu. Kulağıma yaklaştığında, nefesini hissediyordum. İçimde tuhaf şeyler olmaya başlıyordu.
''Az önce olanların intikamını, baş başa kalınca alacağım. Hem de çok güzel bir şekilde...'' Hızla ona doğru baktım. Neyi ima ediyordu bu çocuk?
''Tehditlere de başlamışız bakıyorum.''
''Tehdit sayılmaz. Sayılırsa bile güzel bir tehdittir. Bu tehdit'in ne olduğunu, çok güzel anladığını düşünüyorum.'' Göğsüne bastırarak ittim.
''Avucunu yalarsın.'' Geri çekildi ve gülmeye başladı. Ben onu arkamda bırakıp aşağı inerken bana seslendi.
''Ezgi, seni çok seviyorum he.'' Sırıtmaya başladım. Ona doğru dönmedim ve hızla merdivenden aşağı indim.
''Neredesiniz kızım ya? Çorbalar soğudu.'' Oğuz, benim yerime cevap verdi.
''Öyle deme aşkım, çifte kumru onlar.'' Ecem'in karşısındaki sandalyeye oturdum ve cevap vermeden çorbamı kaşıklamaya başladım.
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
Hakan'ın ağzından
Eve geldiğimde, annemle babam salonda oturuyorlardı. Ezgi gittiğinden beri Kılıç evinde neşe kalmamıştı. Melis ve Volkan salona inip oturmuyorlardı. Ezgi varken hepimiz salonda sohbet ediyorduk. Onlara selam vermeden odama çıkmak istemedim.
''Hoş geldin oğlum. Nasıl geçti günün?''
''Çok güzeldi.''
''Önemli bir şey mi oldu?'' Artık Ezgiyi istemiyorlardı. Bir sürü kez Oğuz'un evine gidip Ezgiyi çağırmışlardı. Ezgi, eve dönmeyi kabul etmeyince de, bu işin artık sonlandığını söylüyorlardı. Aslında annem değil, babam sürekli öyle söylüyordu. Annem bu olaya pek karışmamaya çalışıyordu. Derin bir nefes aldım ve söylemeye çalıştım.
''Evet, önemli bir şey oldu.'' Babam araya girdi.
''Oğlum çatlatma adamı da söyle işte. Ne oldu?''
''Biz Ezgiyle barıştık.'' Babam ayağa kalktı.
''Ne demek barıştık?''
''Barıştık işte. Ben Ezgiyi, Ezgi de beni seviyor.'' Babam gülerek cevap verdi.
''Saçmalama Hakan. Bu konu çoktan kapandı. Sende öyle demiştin.''
''Siz kapandı sanıyordunuz ama benim için hiçbir zaman kapanmamıştı. Eğer kapanmış olsaydı bile şu an açıldı işte.'' Babam sesini yükselterek yanıma geldi.
''Annesiyle tanıştırdığım bir kızın, bana yaptığı saygısızlıkları ne çabuk unuttun Hakan!''
''Çok iyi bir şey yapmış gibi kendini övme baba. Bu olay hakkında sana hiçbir şey demedim. Ezgi konusu kapansın dedin, sustum. Ama artık öyle değil.''
''Artık o kız, benim gelinim olamaz!''
''Babacığım, sana karşı saygım sonsuz. Ama bu konu hakkında tartışmak istemiyorum.''
''Benim lafımı dinleyeceksin! Bugüne kadar sahip oldukların, hep benim sayemde gerçekleşmedi mi?'' Geri çekildim ve koşarak merdivene yöneldim. Bir an önce eşyalarımı toparlayıp gitmek istiyordum. Dolabımda ki her şeyi bavula doldurdum ve aynı yukarı çıktığım gibi, hızla aşağı indim. Kapıya doğru yöneldiğimde babam, kolumu tuttu.
''Ne yaptığını sanıyorsun sen?''
''Ezgiyle birlikte yaşayacağım artık.''
''Aklını başına topla! Bir kız için ailenle kavga etmeye değer mi?''
''Bir kız dediğin kişiyle beni sen tanıştırmadın mı zaten? Onunla evlenmemi isteyen siz değil miydiniz?''
''Ezgiyi alıp rahat bir hayat sunduk. Peki o ne yaptı? Saygısızlıktan başka bir şey değil.''
''Kız hiçbir zaman size saygısızlık yapmadı baba. Yaptığın şey çok mu mantıklıydı? En başından beri bir plana bağlıydı her şey.''
''Odana çıkıyorsun ve bavulunu boşaltıyorsun.''
''Odama falan çıkmıyorum. Ben gidiyorum.'' Tekrardan kapıya yöneldiğimde omzumdan tuttu.
''Hiçbir yere gidemezsin. Sen, bensiz bir hiçsin! Bugüne kadar sahip oldukların-'' Babama doğru döndüm ve bağırmaya başladım.
''Yeter ya, yeter! Sürekli elimizdeki şeylerle övünmenden bıktım artık. Küçüklüğümden beri, havalı bir insanın tekiydim ben. Zengin ve yakışıklı olmasam, bu tavırları sergileyen birine kim yanaşırdı baba? Kim severdi beni?'' Cevap verecekti ama izin vermedim.
''Ezgi yanaştı işte. Ne zenginliğime, ne de yakışıklılığıma baktı. İlk defa kendi benliğimi Ezgiye gösterdim ben. Bugüne kadar tanıştığım her kızın amacı farklıydı. Ezgi onlar gibi değildi işte.'' Melis ve Volkan, aşağı indiler.
''Ne oluyor? Niye kavga ediyorsunuz?''
''Ben gidiyorum. Sevdiğim kadınla yaşamak istiyorum.'' Babam sinirli bir şekilde bağırdı.
''Beni çiğniyorsun yani öyle mi? Nereye gidersen git! Defol!'' Annem, babamın kolunu tuttu. Adeta gözlerim yanıyordu. Sıcaklamıştım.
''Deme öyle Yiğit. Oğlumuz o bizim.''
''Neyi deyip neyi demeyeceğime ben karar veririm.''
''Kendine gel Yiğit. Nasıl tavırlar sergiliyorsun böyle?'' Hızla kapıya doğru ilerledim ve dışarı çıktım. Hayatım boyunca, böyle bir şeyi yapacağımı düşünmemiştim.
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
Ezgi'nin ağzından
Ben, sürekli telefonumu kontrol ederken "Kesin ailesi çok kızacak." dedi Ecem. Beni de korkutan buydu. Benim yüzümden ailesi ile kötü olmasını hiç istemiyordum.
"Merak etmeyin kızlar. Esra abla çok anlayışlıdır. Babası kızsa bile annesi ortamı yumuşatır." Oğuz'un cümlesiyle beraber derin bir nefes aldım.
"Hakan'ın üzülmesi, hayatımda isteyeceğim en son şey. Onu gerçekten çok seviyorum."
"Bugüne kadar, Hakan'ın hiçbir kıza bu kadar bağlandığını görmemiştim. O da seni çok seviyor." Ecem, Oğuz'un omzuna yaslandı.
"Sende Hakan gibi hiçbir kıza bağlanmadın değil mi aşkım?"
"Benim zaten çok fazla sevgilim olmadı ki hayatım." Ecem, hızla kafasını kaldırdı.
"Olsaydı bağlanacaktın yani?" Oğuz, Eceme sarıldı.
"Senin dudaklarından ne çıkıyor böyle hanımım? Senden başkasını sevmek haramdır bana." Ecem yelkenleri suya indirdi. Yumuşaması çok kolaydı. Tam o sırada zil çaldı. Kapıya doğru koştum ve hızla kapıyı açtım. Elinde bavuluyla duran Hakan'ı gördüğümde, derin bir oh çektim.
"Hoş geldin canım." Cevap vermek yerine kafa salladı. Yüzünden düşen bir parçaydı. Oğuz, Hakan'ın bavulunu aldı.
"Geç içeri kardeşim. Ben, bavulu odaya çıkarayım." Hep beraber salona geçtik. Oğuz da, bavulu odaya koyup salona geldi.
"Olanları anlatmak ister misin Hakan? Yüzünden düşen bin parça." Sesli bir nefes verdi ve birkaç saniye duraksadıktan sonra anlatmaya başladı. Dinlediğimde, ağzım şok içinde açılmıştı. Yiğit abi hala beni suçlu görüyordu.
"Affedersin Hakan, baban hakkında konuşmak istemem. Her şey bir plana bağlı ilerledi ve benim arkadaşım fazlasıyla üzüldü. Hala Ezgiyi suçlaması şaka gibi." Ecem'in elini tuttum ve sakin ol dercesine gözlerimi kapatıp açtım.
"En başından beri diyorum ama beni dinleyen kim? Her şey babamın istediği gibi olacak. Başkaları umurunda değil."
"Ailenle kavga etmeni hiç istemezdim Hakan. Hele de benim yüzümden..."
"Sevgilim, boş yere kendini suçlama. Kader bile bizi ayırmak istemedi." Ecem araya girdi.
"Tekrardan bir araya gelmeniz o kadar güzel oldu ki. Siz ayrılamazdınız zaten." Hakana baktığımda, tebessüm ettiğini gördüm. Ufacık bir tebessümü bile beni mutlu ediyordu. Off yaa aşk, sen ne keko şeysin demek geçti içimden.
Oğuz, kolundaki saate baktıktan sonra ayağa kalktı ve konuştu.
"Saat epey geç oldu. Yarın iş var. Müsaadenizle kaçıyorum."
"Tabii ki olum. Kendi evinde bizden mi müsaade istiyorsun?" Ecem de ayaklandı.
"Ben de kaçıyorum. Odanın kapısını çok gıcırdatma Ezgi olur mu? Yarına kadar deliksiz uyumak istiyorum. Malum iş görüşmem var. İyi geceler hepinize." Oğuz ve Ecem birlikte yukarı çıktılar. Hakan'ın elini sıkıca tuttum.
"Peki, şimdi ne olacak Hakan?"
"Yarın, ev tutacağım. Her şey yoluna girecek merak etme. Babamın dediklerine bakma sen. Kendi paramı kendim kazanıyorum. Aç kalmayız yani."
"Aşkım ne diyorsun sen? Onun için demedim. Neden aç kalalım ki? İkimiz de çalışıyoruz zaten."
"Şaka yaptım canım kızma." Derin bir nefes aldı. Biliyordum, canı çok sıkkındı.
"Seninle bir şey hakkında konuşmak istiyorum Ezgi."
"Tabii ki. Dinliyorum."
"Küçüklüğümden beri inanılmaz havalı yetiştirildim. Mütevazi gibi görünmeye çalışsam da olmuyordu. Evin en büyük çocuğuydum. Yiğit Kılıç ve Esra Kılıç ailesinin ilk çocuğu... O kadar pohpohlanarak büyüdüm ki, hatalarımı bile göremiyordum. Üstüme toz kondurmuyordum anlayacağın. Ergenlik zamanlarım da böyle geçti. Benimle arkadaş olmaya çalışıyorlardı çünkü param vardı. Küçüklüğümden gelen belirli bir şöhretim vardı. Kimse beni ben olduğum için sevmedi. Seni de en başında çok üzdüm. Yeri geldi bende çok üzüldüm. Evlilik benim hayatıma kısıtlama getirecek diye düşünüyordum. Benimle evlenmek istemiyordun ya hani, çok şaşırmıştım ve rekabete girmeye çalışmıştım. Nereden bilebilirdim seni gerçekten seveceğimi? Sen benim zenginliğime, şöhretime bakmadın. İlk defa sana kendi benliğimi gösterdim ben Ezgi. Hayatımda ilk defa senin yanında rahat hissetmiştim çünkü. Hem arkadaşım, hem aşık olduğum kadın oldun." Gözlerim dolu dolu dinliyordum. Gözümden bir damla yaş aktı. Benimle konuşurken içindeki küçük çocuğu görebiliyordum. Eliyle gözümdeki yaşı sildi.
"Neden ağlıyorsun? Bunları sen üzül diye anlatmadım ki."
"Üzülmüyorum. Senin gibi bir insanla hem arkadaş, hem eş olduğum için çok mutluyum. Mutluluktan gözlerim doldu." Tüm şefkatiyle bana sarıldı.
"Seni çok seviyorum."
"Ben de seni çok seviyorum Hakan Kılıç. Bir daha hiç ayrılmayalım olur mu?"
"Ayrılmayacağız. Biz, Ezgi ve Hakanız." Dediğini tekrarladım.
"Biz, Ezgi ve Hakanız." Birkaç dakika boyunca öylece sarıldık. Ortamdaki sessizliği bozan ben oldum.
"Sana kahve yapmamı ister misin?"
"Tuzlu mu yoksa?"
"Tuzlu kahvemi içmeyi çok özledin herhalde."
"Kahveni içmeyi özledim ama tuzlu olacaksa kalsın." Ondan ayrıldım ve ayağa kalktım.
"Sen otur, ben yapıp geliyorum." Onaylarcasına kafa salladı. Bende koşarak mutfağa ilerledim. Mutfaktaki eşyaların yerini tamamen ezberlediğim için güçlük çekmiyordum. Kahve makinesi olmasına rağmen cezvede yapmaya karar verdim. Cezveyi aldım ve malzemeleri içine koyup cezveyi ocağa koydum. Kısık ateşte pişmesini beklerken Hakan geldi.
"Sen otursaydın ya. Ben yapıp geliyordum."
"Senden bir dakika bile ayrı kalmak istemiyorum. En azından bugün öyle olsun. Tam birbirimize kavuşmuşken ayrılmayalım." Yine bana yaklaştı ve aramızda mesafe bırakmadı. Ne yapıyorsunuz beyim? Ben böyle şeylere alışkın değilim ayol.
"Hakan, içimdeki kelebekleri kusacağım artık."
"Ne?"
"Alışkın değilim bu kadar tutkulu anlara diyorum. Sürekli sıcaklamaktan baygınlık geçireceğim diyorum." Sırıttı ve beni kucağına alıp tezgaha oturtturdu.
"Çok mu tutkuluymuşuz bakalım?"
"Çok romantik anlar yaratıyorsun ama burası bizim evimiz değil. Ne işim var benim tezgahın üstünde?" Sus payı olarak dudağıma ufak bir öpücük kondurdu. Dudağımdan sonra boynuma doğru ilerledi. O boynuma öpücük kondururken, ben gözlerimi kapattım. Yumuşak dudaklarıyla, nazik ve yavaş öpücükler konduruyordu. Adeta boynumda gezintiye başlamıştı. Gözlerimi açmadan, ellerimi saçlarında gezdirmeye başladım. Boynumda nefesini hissetmek, içimi tuhaf ediyordu. Nefesini fazlasıyla hissettiğim sırada fısıldadı.
"Ezgi."
"Efendim?"
"Gözlerini aç." Yavaşça gözlerimi açtım.
"Anlamadım?"
"Gözlerini aç diyorum çünkü kahve taşıyor." Hızla sol tarafa döndüğümde kahvenin taştığını gördüm. Hakanı itip tezgahtan aşağı indim.
"Of Hakan ya. Ocağın üstünü batırdık. Hepsi senin yüzünden."
"Hoşuna gitmişti ama itiraf et. Gözlerini kapattın, kendinden geçiyordun az kalsın."
"Yuh. Doğru konuş."
"Doğru konuşuyorum zaten. Ben sana demedim mi burnumu ısırmanın intikamını alacağım diye. Daha aldım sayılmaz. Bu başlangıçtı." Sırıtarak arkasını döndü ve mutfaktan çıktı. Elimle alnımı ovuşturdum. İnanılmaz derecede sıcaklamıştım. Kahveleri fincanlara koydum ve hızlıca ocağı sildim. Bu adam beni kalpten götürecek arkadaşlar. İmdat!
Aklıma bir plan geldi ve boş olan fincanları alıp tepsiye koydum. Fincanların içine kahve ve su koyup karıştırdım. Gülerek tepsiyi alıp salona doğru ilerledim. Hakan'ın tam yanına yaklaştığımda "Kahvelerum tazedur daha." diye bağırıp fincanları, Hakan'ın üstüne düşürdüm. Hakan, "Eyvah,yandım!" diye bağırarak ayağa kalktığında koca bir kahkaha patlattım.
"İntikam öyle alınmaz, böyle alınır canım. Nasıl korktun ama." Ben gülmeye devam ederken işaret parmağını bana doğru salladı.
"İntikamını tam aldım sayılmazdı. Az önceki işimiz yarım kaldı. Bunun bedelini çok ağır ödeyeceksin."
"Sen kimi tehdit ediyorsun oğlum? Senden korkan senin gibi olsun." Şeytan gibi sırıttı.
"Bakalım bunu o günde söyleyebilecek misin?" Aklıma gelen fesat düşünceleri savuşturdum ve tepsiyi alıp mutfağa gittim. Tekrardan salona gitmek için can atıyordum. Ne oluyordu bana böyle? Hakan, beni kendine bu kadar aşık etmiş olamazsın oğlum! Buradaki kahvene tuz atmayayım mı şimdi he, atmayayım mı?
''Ezgi, kahveleri soğuttun. Gelip yardım edeyim dedim.'' Hızla arkama döndüm.
''Sen yine geldin mi?''
''Geldim, kör misin?'' Tezgahın üstünden tepsiyi alıp Hakan'ın eline tutuşturdum.
''Sen içeri götür, ben geliyorum.''
''Sen niye benimle gelmiyorsun?''
''2 dakika da ayrı kalıverelim be Hakan.''
''Benden bu kadar çabuk soğudun yani öyle mi?'' Gülerek, yüzüne yavaş bir tokat attım.
''Ne alaka be deli.''
''Birkaç dakika içinde gelmezsen, senin kahveni de içecekmişim haberin olsun.''
''Tamam be tamam geliyorum. Yürü hadi.'' Sırıtarak mutfaktan çıktı. Tepsiyi kıvırtarak taşıyordu. Bu çocuğun içinden ne çıkmıştı böyle?
''Kınayı getir aneey.''
''Hakan, ne bağırıyorsun? Ecemler uyuyor. İyice fıttırdı.''
''Sevdiğimin yanında şımarmak suç mu ayol?''
''Beraber eve çıkacağız demiştin ya, o zaman şımarırız. İkimiz de... Olmaz mı?''
''Olur, olur. Hem de çok güzel olur.'' Tepsiyi sehpaya koyduğunda, birlikte koltuğa oturduk. Kahveyi içtikten sonra sohbet ettik. Hakan'ın dizine yatmıştım ve saçımı okşamaya başlamıştı. Gözlerim daha fazla dayanamadı ve uykuya daldım.
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
İşten çıktığım gibi, kapıda Hakan'ın arabasını gördüm. Hakan, 5 gün önce evi aldığını söylemişti ama bana göstermemişti. Evin her şeyi tamamlanınca görmemi istiyordu. Camı açtı ve bana seslendi.
''Güzel hanımefendi, arabama binmek istemez misiniz?'' Banu'ya veda ettikten sonra arabaya bindim.
''Hoş geldiniz hanımefendi. Sizi, çok güzel bir yere götüreceğim.''
''Sizinle gideceğim her yer, benim için güzeldir beyefendi.''
''Ne diyeyim şimdi? Bu güzel cümleye nasıl cevap vereyim hanımefendi?''
''Sizin ufak bir tebessümünüz bile cevaptır benim için beyefendi.''
''Ben, gönlümü çok fena kaptırdım hanımefendi.''
''Demeyin. Kimdir sizin gönlünüzü çalan bu güzel hanımefendi?''
''Kendisi yanı başımda oturuyor. Gözleri beni benden alıyor.''
''Gönlünüzü çalan bu hanımefendi de, sizin için aynı şeyleri hissediyor.''
''Büyük bir mutluluğa erdim. Erdiğim bu mutluluk gibi, sizi de mutluluğa erdireceğim hanımefendi.''
''Sizi tanıdığım gün, benim mutluluğa erdiğim gündür beyefendi.''
''Bundan sonra böyle mi muhabbet etsek acaba?''
''Her şey ayarında güzel beyefendi. Ay, Hakan diyecektim. Cümlelerin etkisi o kadar güzel ki, hemen bağımlılık yapıyor.'' Ortamda sessizlik oluştu. Yaklaşık 15 dakika sonra güvenlikli bir siteyle karşılaştık. Hakan, adını söylediği gibi bariyeri kaldırdılar. Biraz daha ilerledikten sonra güzel bir villanın önünde durduk. Villa, küçük ve şirin görünüyordu. Önündeki bahçesi de bir hayli güzeldi.
''İşte geldik. İn hadi.''
''Yok artık.''
''Ne oldu?''
''Bizim evimiz deme sakın, bayılırım şuracıkta.''
''İçeri de gir, bir bak. O zaman karar verirsin bayılmaya.'' Arabadan indim ve bahçeye doğru koştum. Bahçeye geldiğimde, sarı bir kedi selamlamıştı beni.
''Hakan bak, kedi.''
''Buralarda biraz fazla kedi varmış.''
''Nee? Ay, çok sevindim.''
''Hepsiyle zamanla tanışırsın diye düşünüyorum. Buyur, anahtar. Sağ ayağınla gir tamam mı?'' Elinden anahtarı aldım. O kadar mutluydum ki, gözlerimden ışık saçtığımı düşünüyordum. Dış kapıya geldiğimde kapı kolunu indirmek yetmişti. Dış kapı ve evin kapısı arasında küçük bir ayakkabılık vardı. Eve gelenlerin ayakkabıyı çıkarması için çok güzel tasarlanmıştı.
''Ayakkabını çıkar. Ev pırıl pırıl da. Kirletmek istemezsin diye düşünüyorum.'' Cevap vermeden ayakkabımı çıkardım. Evin kapısını besmele çekip açtım. Heyecandan, kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Kapıyı açtığımda sağ tarafta, sarmaşık ve led ışıklarla süslenmiş bir merdiven karşıladı beni. Peri kızı merdiveni gibiydi. Sol tarafa baktığımda ise küçük bir mutfak ve hemen sağında olan koca bir salon karşılamıştı beni. Evin içine girip yavaş bir şekilde adımlamaya başladım. Duvar tasarımı, mobilyaların şıklığı adeta beni büyülemişti.
''Hakan, burası...'' Yanıma geldi ve sarılıp saçımı öptü.
''Evet güzelim, burası bizim evimiz. Seninle ikimizin evi.''
''Her şey çok şık. Diğer odalara da bakmak istiyorum.''
''Tabii ki. İstersen aşağıdan başlayalım.'' Onaylarcasına kafamı salladım. Aşağıya, salondan iniliyordu. Tam olarak duvarın yanında olduğu için gizli geçit gibiydi. Aşağıda da çok güzel bir salon takımı karşıladı beni. Sol tarafında da bir mutfak vardı. Sağ tarafıma baktığımda... İşte en çok hoşuma gidecek olan yer burasıydı. Hemen oraya koştum ve kapıyı açıp bahçeye indim. Kapının önünde terlik bile vardı düşünebiliyor musunuz? Hakan, her şeyi ayrıntısıyla düşünmüştü. Bahçeye, büyük bir salıncak ve bahçe takımı koydurmuştu.
''Hakan...''
''Söyle hayatım.''
''İnanamıyorum.'' Elimi tuttu ve beni içeri soktu.
''Daha üst katları görmedin. Hadi gezelim.'' Çocuk neşesiyle merdivenlerden çıktım. Bir üst kata daha çıktık. Sağda, solda ve önümde kapı vardı. Bu üç kapı da kapalıydı.
''Bu önümüzdeki kapı lavaboya açılıyor. Her katta birer lavabo var. Soldaki oda şu anlık boş. Beraber düzenleriz diye düşündüm. Sağdaki kapıyı açabilirsin.'' Kapıyı açtım. Hayatımdaki gördüğüm en şık yatak odasıydı. İnanılmaz büyük ve, ve... Anlatamayacağım kadar güzeldi.
''Bizim yatak odamız. Ne kadar güzel.''
''Güzel anılar biriktireceğimiz günlerin olması dileğiyle.'' Hakan'a döndüm ve sarıldım.
''Çok duygulandım. Ağlayacağım galiba.''
''Ben bu evi, siz ağlayın diye satın almadım hanımefendi.''
''Bu kadar zevklerimizin uyuştuğunu bilmiyordum. Her şeyi ayrıntısına kadar düşünmüşsün.''
''Düşündüm ama artık düşünemiyorum çünkü karnım acıktı.''
''Yiyecek bir şeyler var mı? Hemen hazırlayayım.''
''Mutfaktaki her şey tamam. Yemekte hazır zaten. Girişte, ocağın üstündekileri görmedin mi?''
''Hadi canım.''
''Çatı katına da bakalım da. Daha sonra yemek yeriz.'' Yukarıya çıktığımda yine iki kapı karşıladı. Bir tanesi balkona açılan güzel bir odaydı. Hakan, balkonun önüne puf koltuklar koymuştu. Gece çıkacak yıldızları izlemek için harika bir fikirdi. Öbür oda da misafir odasıydı. Yine her katta olduğu gibi, bu katta da lavabo vardı.
''Her oda mı harika olur ya?''
''Sizin gibi harika bir hanımefendiye, harika bir ev lazımdır diye düşündüm.''
''Utandırıyorsunuz beni beyefendi. Hadi karnımızı doyurmaya inelim.''
İkimiz birlikte yemek hazırladık. Zaten yemekler hazırdı. Sadece yemekleri ısıtıp, salondaki masayı hazırladık. Çay suyu koyduktan sonra da her şey tamamdı. Tam hayalimdeki gibiydi. Hatta hayalimdekinden bile güzeldi. Yemeğimizi yedikten sonra yine ikimiz masayı topladık.
''Ben üstüme rahat bir şeyler giyip geliyorum. Malum, film gecesi yapacağız. Senin kıyafetlerinin de hepsi dolapta. Sen de rahat bir şeyler giymek istersin diye söyledim.'' Her şeyin hazır olduğu bir eve yerleşmiştim. Allah'ım, ben ne sevap işlemiştim böyle?
''Tamamdır. Sen giyin, sonra bende giyinirim.'' Kafa salladı ve yukarı çıktı. Bende bulaşıkları, bulaşık makinesine dizdim. Ben, mutfakları toparlayana kadar Hakan, giyinip gelmişti.
''Hadi sende giyin. Ben de mısır patlatayım.''
''Mutluluktan havaya uçacağım şimdi Hakan. Çok şımardım bak.''
''Hak ediyorsun.'' Sırıttım ve yukarı çıktım. Dolabımdan pijamalarımı alıp giydim. Burnuma yavaştan patlamış mısır kokuları gelmeye başlamıştı. Aynanın karşısına geçip saçlarımı düzelttim. Neden böyle bir şey yapmıştım şimdi? Giydiğim pijamalar da saçımı düzeltmeye çok uygundu sanki. Aynanın karşısında baya oyalandıktan sonra aşağı indim.
''Patlamış mısır hazır. Battaniyelerimiz de koltuğun üzerinde.'' Elinde büyük bir tabakla salona girdi. Bende koşarak yanına gittim. Televizyonun karşısındaki koltuğa oturdu ve patlamış mısırı büyük sehpaya koydu. Bende çay bardaklarını alıp sehpaya koydum. En sonunda Hakan çaydanlığı getirdi ve bende battaniyeyi alıp koltuğa oturdum. Hava akşama doğru serinliyordu. Battaniye için çok güzel bir hava vardı.
''Eveet, sıra geldi film seçmeye. Ne izleyelim istersin?''
''Bilmem ki. Sen ne izlemek istersin?''
''Bu ana, güzel bir romantik film yakışır diye düşünüyorum.''
''Bence de.'' Televizyondan film açtı ve çayları koydu. Hem battaniyeye, hemde birbirimize sarılarak filmi izlemeye koyulduk.
≿━━━━༺❀༻━━━━≾
1 saat geçmişti ve filmde yakınlaşma sahnesi çıktı. Hakanla birlikte izleyince içim çok tuhaf olmuştu. Televizyona bakmamak için boşalan çay bardaklarını doldurmaya başladım. Hakan, filmi durdurdu.
''Her şey hayalindeki gibi değil mi?''
''Evet. Çok güzel.''
''Suratıma bakarak söyleseydin keşke.''
''Çay dolduruyorum ya, ondan bakmıyorum.''
''Hadi ama. Biz karı kocayız Ezgi. Böyle şeyler gördüğünde benden çekinmene gerek yok.'' Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım.
''Ne çekinmesi? Neden çekineyim be deli?''
''Hah, şöyle işte. Alt tarafı yakınlaştılar.''
''Bu battaniyeler ne kadar güzelmiş.'' Bravo bana. Lafı değiştirmekte üstüme yoktu.
''Ezgi.''
''Efendim?'' Parmağıyla, yanaklarımı işaret etti.
''Yanakların kızardı.'' Bunu söylediği gibi kalp ritmim yine değişmeye başlamıştı. İçime tekrardan o kelebekler gelmişti. Sanki dışarıda uçacak yer yoktu.
''Her şey hayalindeki gibi değil mi dedin ya.''
''Evet.''
''Bir şey eksik.'' Tek kaşını kaldırdı. Beklemediği yerden gelmişti.
''Ney eksik?''
''Sen uyumadın. Filmi izlerken uyuya kalman gerekiyordu.'' Konu değişsin diye kendini hırpaladın be kızım. Sakin ol be. Sırıtarak yüzüme doğru yaklaştı.
''Benim alacak bir intikamım vardı. Uyumama engel oluyor.'' Hadi bismillah.
''Yok canım. Ne intikamıydı o? Hiç hatırlamıyorum.'' Saçlarımla oynamaya başladı.
''Sen, benden daha iyi biliyorsun.'' Deme öyle beyim. İçimdeki ateşi alevlendiriyorsunuz.
''Hiç bilmiyorum beyefendi.'' Yavaş bir şekilde belimi tuttu.
''İsterseniz anlatmayayım. Göstereyim.'' Yapacağı hamleyi bekliyordum resmen. Toparlansana Ezgi diye beynim sinyal gönderiyordu ama ben dinlemiyordum. Beklemediğim bir hamle yaptı ve bana sıkıca sarıldı. Kulağıma yaklaşıp fısıldadı.
''Merak etme, senin istemeyeceğin bir şeyi yapmam. Beni bu kadar mı tanıyorsun?'' Gülümseyerek sarıldım. Geri çekildiği gibi ''Sen yapmazsın ama ben yaparım.'' diyerek dudağına yapıştım. Beklemediği bu hamlemle, uzun bir geceyi selamladım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |