Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@1lpapatya

 

 

 

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Bugün önemli bir gün olduğu için saat 7.30'da Yeşim tarafından uyandırıldım. Hemde koca bir bardak suyun yüzüme dökülmesiyle...

''Ne oluyor ya!'' Gözlerimi ovuştururken Eceminde Yeşimle beraber ayakta dikildiğini gördüm.

''Elinin körü oldu Ezgi! Bugün büyük gün. Çok işimiz var kalk hadi.'' Uykulu halimle bugün neyin önemli olduğunu hatırlamaya çalışırken Ecemle Yeşim, beni bacaklarımdan tutup yere çekiştiriyorlardı. Yataktan yere kapaklanmamla beraber bugünün önemini hatırladım. Onların bir daha kalk demesine gerek kalmadan gözlerimi kocaman açarak tuvalete fırladım. Tuvalete gidip elimi yüzümüde yıkadıktan sonra kahvaltı hazırdır diye merdivenden koşarak inmiştim. Ama maakesef kahvaltı hazır değildi. Ayrıca salonda beni karşılayan Melis oldu.

''Günaydın güzel gelinimiz.'' Ne oluyor lan? Ne gelini? Evlendim de rüyada mıyım gibi düşüncelere kapılırken tepkisiz bir ifadeyle bakıyordum. Melis yüz ifademden anlamış olacak ki kollarını göğsünde bağlayıp konuşmaya devam etti.

''Tabii sen içinden diyorsun ki bu kızın burada ne işi var. Hemen özetleyeyim. Üvey annen ve baban, daha önce bizim eve hiç gelmedikleri için kahvaltıyı orada yapacaklar. Abim beni buraya getirdi. Üvey annen ve babanı da oraya götürmek için yola çıktı. Hatta belki de götürmüştür bile buraya dönüyordur.''

''Hakan niye buraya geliyor ki?''

''Onlar orada kahvaltı yapacak. Biz de burada kahvaltı yapacağız. Volkanı da alıp gelecek çünkü ben gelirken Volkan uyanmadı.'' Hala tepkisiz bir ifadeyle bakıyordum. Bunların hepsi ne ara olmuştu? Sabahın köründe...

''Müstakbel eşin Hakan'ın gelmesine pek mutlu olmadın sanırım.'' Gözlerimi devirdim.

''Off Melis böyle demenizden hoşlanmıyorum diyorum. Siz kullanmakta ısrar ediyorsunuz.'' Kızdığımı anlayınca koşarak sarıldı ve yanağıma bir öpücük kondurdu.

''Tamam ya lütfen kızma. Takılıyorum sadece. Ayrıca bu takılmalara alış çünkü son olmayacak.'' sinirli bir şekilde bakarken Melis gülünce dayanamayıp bende güldüm. Biz gülüşürken Ecemle Yeşimin de merdivenden indiğini gördüm. Maşallah onlar üstünü değiştirmiş saçlarını da taramışlardı. Peki ya ben? Üstümde ince beyaz bir sweatshirt, altımda da gri eşofman vardı. Tabii ki bu kombin gayet normaldi ama ayaklarımda uzun kulakları olan tavşanlı bir panduf vardı. Saçlarımda dağılmış bir şekilde ev topuzu vaziyetindeydi. Hemen saçımı düzgün bir şekilde tekrardan ev topuzu yaptım. Ev topuzu yapmada çok başarılıydım. Eh yakışmadığı da söylenemezdi tabii. Ecemle Yeşim yanımıza gelince kollarımı göğsümde birleştirip sordum.

''Ya siz daha ne kadar bana haber vermeden her şeyi planlamış olacaksınız?'' Üçü de ''her zaman'' dedi. Ben bu hallerine gülerken çok acıktığımı hisettim.

''Ben acıktım. Hadi kahvaltıyı hazırlayalım.'' Melis baş parmağını hayır dercesine sallayarak cevapladı.

''Kahvaltıya abimi de bekleyeceğiz. Abim kahvaltılık bir şeyler alacak zaten.''

''Evde kahvaltılık var ne alacakmış abin? O da bizim iyice aç olduğumuzu düşünüyor herhalde.'' Melis gözlerini devirdi ve cevapladı.

''Hayır ne alakası var? Börek poğaça falan alacak işte.'' Karnım açken çok agresif olup alakasız cevaplar veriyordum. Şu an bu anlamsız sorumdan dolayı çareyi mutfağa gitmekte buldum.

Mutfağa gidip çay koyduğum sırada Ecem de salatalık ve domates doğradı. Yeşimde kahvaltılıkları alıp masaya götürdü. Meliste çay bardaklarını ve şekeri götürdü. Bardağa su koydum ve içerken çay kaynadı. Kaynayan çayı demlerken zilin sesini duyduk. Biz mutfaktan kapıya ilerlerken Melis çoktan kapıya koşmuş ve açmıştı. Gelenler Hakan ve Volkandı. Hakanın bıkmış tavırları gözlerinden okunuyordu. Melis Yeşime sırıttı ve abisinin koluna girdi.

''Müstakbel eşin Ezgi'nin evine hoş geldin abiciğim.'' Hakan kaşlarını çatmış bakıyordu. Yeşim de yanı başımda olmasına rağmen Melise sırıttı ve bağırdı.

''Müstakbel eşin Hakanı karşılasana Ezgi.'' Hakanla birbirimize anlamsız bakışlar atarken Yeşimin kolunu cimcikledim.

''Off ne cimcikliyorsun ya çok acıdı.'' Ecem ve Volkan olanlara gülerken Eceme ne gülüyorsun bakışı attım. Hakan da o sırada masaya 4 tane dopdolu poşet koydu. Yeşim de hemen mutfağa gidip demlenen çayı getirdi. Masada Hakanla bizim için çoktan düzen kurulmuştu bile. Yeşimle Melis yan yana oturmuştu. Ecem ve Volkan başa oturmuş, Hakanla bize de yan yana oturmak düşmüştü. Hakana baktım. Altına siyah kot bir pantolon, üstüne de dar, polo yaka haki bri tişört giymişti. Maşallah çocuk ne giyse yakışıyordu. Aman banane be diye omuz silktim. Kızlar poşetleri açıp içindekileri masaya koyuyordu. Anlaşılan Hakan börek, poğaça, açma ne varsa poşetleri doldurmuştu.

''Oha Hakan kıtlıktan mı çıktın bunlar ne? Bu kadara ne gerek vardı?'' 1 tane peynirli poğaça alıp ısırdı ve sırıtarak cevap verdi.

''Sen doymazsın diye aldım.'' Ben cevabına ters ters bakarken o sırıtıyordu. Evet çok yiyipte kilo almayanlardandım. Ama onun yanında çok yediğimi hatırlamıyorum. Ona inat az yedim demek isterdim ama akşama kadar hazırlıklardan dolayı aç kalırım diye çok yedim. Tok tutsun diye yani. Yoksa neden o kadar yiyeyim değil mi? Kızlar o kadar az yediler ki Hakan gülerek konuştu

''Bak işte. Bunun için çok aldım.'' Anlık bir sinirle öyle bir baktım ve

''Sen benim lokmamı mı sayıyorsun? Ayrıca sanane be canım ne kadar isterse o kadar yerim. Eğer canım isterse seni bile yerim!'' dedim.

''Sakin ol şampiyon kızma ya. Takılıyorum sadece. Afiyet bal şeker olsun ama nasıl bu kadar yiyipte zayıfsın diye merak ettim.''

''Kendimi bildim bileli böyleyim. Ne kadar yesem de kilo almıyorum.'' Kızların verdiği cevap sadece ''Keşke bizde öyle olsak'' oldu. Volkan sadece gülüyordu.

Kahvaltımızı yaptık ve çay keyfi yaparken Hakan organizasyoncuların 9.30 da geleceğini söyledi. Nasıl bir söz süslemesi yapılacağından haberim yoktu. Nasıl olduğunu daha önce sordum ama söylemediler. Hakanlarda saat 17.00'de isteme için geleceklermiş. Tabii ki gazeteci ve magazincilerde gelecekmiş.

Saatin 9.15 olduğunu görünce direkt masayı toplamaya koyulduk. Hakan çay bardaklarını alıp ayağa kalktığı sırada bende çaydanlığı götürmek için ayağa kalktım. İkimiz de aynı anda yürümeye çalıştık ve Hakanın tavşanlı pandufumun uzun kulağına basmasıyla yere kapaklanmam bir oldu. Direkt çaydanlığın düştüğü yere baktım ama şükürler olsun ki içinde çok yoktu ve halıya değil parkeye gelmişti. Sinirle kafamı kaldırıp Hakana baktım. Öyle bir bakmıştım ki Hakan korkulu bakışlarla cevapladı.

''Of bakma şöyle ya. Bilerek mi yaptım da öldürecek gibi bakıyorsun.''Bu söylediğine gülmemek için kendimi çok zor tuttum ama maalesef başarısız kaldım ve güldüm. Kızlar ve Volkan da benimle beraber güldü. Hemen ayağa kalkıp çaydanlığı aldım ve parkeyi sildim. El birliğiyle masayı toplama işi bitince zil çaldı. Organizasyoncular gelmişti. Onlar, söz için masayı güzel çiçek ve ışıklarla donatırken bizde izlemeye koyulduk. Tam o sırada telefonum çaldı. Kenan arıyordu.

''Alo.''

''Alo. Merhaba Ezgi. Nasılsın?''

''İyiyim teşekkür ederim Kenan. Sen nasılsın?''

''Bende iyiyim.'' Kısa bir süre sessizlik oldu. Sessizliği bozan Kenan oldu.

''Dünde bugünde işe gelmedin. Seni merak ettim. Bir problem yok değil mi?'' Allah'ım bu çocuk ne kadar nazik!

''Hayır herhangi bir problem yok. Sorduğun için teşekkür ederim çok naziksin.'' Hakan gözlerimin içine kiminle konuştuğumu merak edercesine bakıyordu. Kenan'ın telefonun karşısından gülümsediğini hissedebiliyordum.

''Ne demek Ezgi. Özlettin kendini.'' Ay birde beni özlemiş.

''Bende sizi özledim. Ee daha daha nasılsın bir farklılık var mı?''

''Hayır hiç farklılık yok. Bir farklılık olsaydı, senin burada olmaman olurdu sanırım. Yokluğunu en çok Banu ve ben hissediyoruz. Pazartesi bekliyoruz tamam mı?''

''Yaa bu kadar sevildiğimi hiç düşünmemiştim. Banuya da selam söyle olur mu?''

''O da yanımda şu an. Sana öpücük atıyor.'' Gülümsedim ve cevapladım.

''İkinize de iyi çalışmalar. Kendinize iyi bakın.''

''Sende iyi bak görüşürüz.'' Gülümsemeye devam ederek telefonu kapattım. Volkan mutfağa su içmeye gitmiş, kızlar da süslü ışıklarla uğraşmaya koyulmuştu. O sırada Hakanın ciddiyetle bana baktığını fark ettim. Ciddi bakması çok uzun sürmeden konuştu.

''Anlaşılan şirkettekiler seni özlemiş. Kim o, benim tanıdığım biri mi?''

''Kenan aradı. Sağolsun Banuyla beraber beni merak etmişler.'' Gülerek cevapladı

''Kenan da sana bayağı aşık he. Ben olmasam kesin sevgili olurdunuz siz.'' Sinsice sırıttım.

''Bilmem belki olabilirdik. Çok yakışıklı çocuk.'' Somurttu.

''Kenan mı yakışıklı? Güleyim bari. Hem o benden çirkin bir kere.''

''Yoo gayette yakışıklı çocuk. Hem sen niye kendinle kıyaslıyorsun ki? Demek ki sende onun yakışıklı olduğunu düşünüyorsun.''

''Ne yani benden daha mı yakışıklı? Ben daha mı çirkinim bunu mu demeye çalışıyorsun.'' Oha ne alaka bu soru bakışı atarken şükürler olsun ki Melis seslendi.

''Abi hadi sen Volkanla beni eve bırak. Oradan da Sevim ablayla Serdar abiyi buraya bırakırsın.''

''Allahım yine mi ben bırakacakmışım. Neden babam bırakmıyor?''

''Yapacak bir şey yok. Bugünlük senin görevin bu. Hem daha koskoca pasta, çiçek ve çikolata hazırlatman lazım.'' Hakan elini yüzüne koymuş ağlar gibi yaparak kafasını salladı. Volkan da o sırada mutfaktan gülerek geliyordu.

''Abi ben mutfaktayken seni Sinem diye bir kız aradı.'' Hakan o kim dercesine kaş göz işareti yaptı.

''O gün otobüste tanışmışsınız sanırım. Oda senin telefon numaranı bulmuş ve aradı. Bende kardeşiyim deyince ''Müsait olunca beni arayabilir mi?'' dedi.'' Hakan sırıttı ve

''Hee şu Sinem. Neyse ararım sonra da benim telefonumun sende ne işi var?'' dedi.

''Ya abi arabada bana vermiştin ya telefonu hatırlasana. Cebimde kalmış işte.'' Hakan onaylarcasına kafa salladı.

''Durun o zaman Sinemi arayayım. Birazdan çıkarız.'' Volkanla Melis kafasını salladı ve ışıklarla uğraşmaya devam ettiler. Hakan da o sırada mutfağa gitti. Kız onun telefon numarasını nasıl bulmuştu? Birkaç dakika sonra bende mutfağa doğru yol aldım. Hakanın bir kızla konuşması umurumda bile değildi. Sadece meraktan çatlamamak için o konuşmayı dinlemem lazımdı!

Mutfağın kapısına vardığımda Hakan gerçekten telefonla konuşuyor, hem de Sinem diyordu! Hakana gözükmeyecek bir şekilde konuşmaları dinlemeye çalışıyordum. Hakanın bazı cümlelerini çok net duyabildim.

''Bende demiştim bu Sinem çok farklı bir kız diye.''

''Kesinlikle buluşalım Sinemciğim bir kahve içelim.'' Sinemciğim mi? Kahve mi içelim?

''Zaten sen çok güzel bir kızsın.'' Hakanın bu tarz cümlelerini duyarken tırnaklarımı kemiriyor içimden yuhluyordum. Bir kızla konuşması umurumda bile değildi ama evlenecektik sonuçta. Hakanın bir kızın duygularıyla oynamasını istemiyordum. Hakan görüşürüz deyip telefonu kapattığı anda hemen kaçmaya çalışacaktım ki Hakan kolumdan yakaladı.

''Ne oluyor bıraksana kolumu be!''

''Telefon konuşmamı dinlemeye utanmıyor musun?'' Kolumu elinden kurtardığım sırada tepkisiz bir ifade takınıp cevapladım

''Su almaya gelmiştim. Senin mutfakta konuştuğunu gördüğümde dönüp gidecektim ama kolumu tuttun.'' Güldü ve alkışladı.

''He birde yalanda söylüyorsun. Bu yaptığın çok büyük saygısızlık farkındasın değil mi? Daha konuşmam başladığı gibi geldin.'' Ben konuşmaya çalışırken konuşmama müsaade etmeyip konuşmaya devam etti.

''İtiraz etmeye kalkma çünkü gölgeni gördüm.'' İçimden şu anki duruma söverken ne desem diye düşünüyordum. Bu durumdan kendimi kurtarmam lazımdı.

''Offf ne kadar abarttın ya yemedik Sinemini! Hadi benim yaptığım saygısızlık diyelim peki senin yaptığın ne? Kızın duygularıyla oynamaya utanmıyor musun?'' Gözlerini kıstı ve yaklaştı.

''Kızın duygularıyla neden oynayayım?''

''Evleniyoruz ya hani. Ben varım ya Hakan.'' Dalga geçercesine kahkaha patlattı.

''Seninle isteyerek evlenmediğim için senin olman hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Evlensek bile bir kızla sevgili olabileceğimi düşünmedin sanırım.'' Kaşlarımı çatarak üzerine yürüdüm. Aramızda zaten az bir mesafe vardı ve üzerine yürüyerek o mesafeyi de azalttım.

''Düğünümüz her yerde yayınlanacak. Hangi kız evli bir adamla çıkmak ister ki?''

''Eğer bir kızı seversem ve güvenirsem olanları anlatırım. Güzel bir ilişki sürerim.''

''O zaman bende aynısını yapar ve güzel bir ilişki sürerim.'' Güldü

''Yap. Sana yapma diyen yok. Ben senin gibi sevmediğim birini kıskanmam. ''

''NE! Ben seni mi kıskanıyormuşum? Umurumda bile değilsin. Hem ben neyini kıskanayım senin.'' Tam sinirle arkamı dönmüştüm ki kolumu tuttu. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında nefesimi tutmak zorunda kalmıştım. Ne oluyor merkez? Beni kurtarın!

''Sinemle konuşmadım. Benim telefon numaramı nereden bulacak diye hiç düşünmedin mi? Sadece Volkanla bir plan yaptık. Beni dinleyeceğini tahmin etmiştim.''

''Ne?'' Kolumu bıraktı.

''Aynen öyle. Gizliliğe hiç saygın yok.''

''Plan mı yaptınız?''

''Gerçek olsa da aynısını yapardın değil mi?'' Ben kaşlarımı çatmış bakıyordum. O ise karşımda sırıtıyordu!

''Ne halt yiyorsan ye Hakan. Hatta git şu an bir kızla sevgili ol. Aman geç kalma.''

''Mesajınız alınmıştır. Bu akşamki istemeye kız arkadaşımla geleceğim.'' Gözlerim kocaman açılırken kıkırdadı. Sinirle arkamı dönüp salona gittim.

≿━━━━༺❀༻━━━━≾

Uzun bir süre sonra, sözün gerçekleşeceği köşenin süslenmesi tamamlandı. O kadar güzel bir ortam oluşmuştu ki. O ışıkların, masanın, söz tepsisinin, çiçeklerin vb. hepsi bir uyum içindeydi. Ben büyülenmiş bir şekilde bakarken Hakanın tepkisiz bir şekilde Melisle Volkana seslenip kapıya yönelmesi inanılır gibi değildi. Organizasyonculara teşekkür edip kapıdan geçirirken Melisle Volkanı da uğurladık. Saatin 11.30 olduğunu gördük ve kızlarla biraz oturup sohbet ettik. Ecemle Yeşime, Hakanla az önce aramızda geçen konuşmaları anlattım. İkisi de durmaksızın gülüyordu. Artık gülmekten nefes alamıyorlardı

''Ya ne gülüyorsunuz çok mu komik?'' Bu dediğim onları daha çok güldürmüştü. Ecem cevapladı.

''Hem de ne kadar komik. Kızım aşırı bir şekilde rezil olmuşsun lan adama.'' Onlar hala gülerken ben ciddi ciddi bakıyordum.

''Ya ne var? Susamıştım su almaya gidince olanları duydum.'' Bu sefer konuşan Yeşim oldu.

''Ulan ne suyu yalana bak. Sen bizim fark etmediğimizi sandın ama biz zaten biliyorduk. Volkan her şeyi anlattı. Teşekkürler çünkü siz gelene kadar çok güldük..'' Rezil olduk ya. Tüh ya.

''Aman neyse ne. Şu an ne yapabilirim? Gerizekalı Hakan.'' Kızlar hala güldükleri için bir Ecem bir Yeşim konuşuyordu. Ecem konuştu. Daha doğrusu gülmekten konuşamadı ama olsun.

''Ulan Hakanın ne suçu var çocuğa gerizekalı diyorsun şimdi. İyi alıştın he sinirlendiğinde çocuğa sövmeye.'' Delireceğim ya. Hala gülüyorlar ya

''Of ne yapayım ya salak işte. Neyse hadi kalkın da ikramlık bir şeyler almaya gidelim. Saat 14.00'da saçımızı ve makyajımızı yapmaya geleceklermiş.''

Yeşimle Ecem onaylarcasına kafalarını sallayınca odama çıkıp üstümü değiştirdim. Oversize bir t-shirt ve pantolon giydim. Saçımı da salıp siyah bir bandana taktım. Kızlar zaten hazır oldukları için onların hazırlanmasına gerek kalmadı ve direkt dışarı çıktık. İkramlık olarak bir şeyler aldık. Kapının 2 tarafına uzun sehpa koyacaktık. Onların üstüne süslü bir sunum sunmak içinde rengarenk cupcakeler ve rengarenk makaronlar aldık. Biz eve geldiğimizde babamla Sevim ablanın da geldiğini gördük. Biraz onlarla oturup sohbet ettik. Yiğit Kılıç ailesinin evinin çok güzel olduğundan bahsediyorlardı. Vakit çok çabuk geçtiği için kızlarla hemen mutfağa gittik. İkramlıkları koyacağımız tabakları ayarladık. Saat 14.00 olmuş olmalıydı ki zil çaldı. Güzellik salonundan saçımızı ve makyajımızı yapacak 6 kişi geldi. Benim odama gittik ve önce makyajımız sonra da saçlarımız yapıldı. 3 kişi olduğumuz için her birimize saç ve makyaj için 2 kişi düşüyor ve hızlı bir şekilde saç makyaj tamamlanıyordu. Saçımı yapan kişi saçımı maşalayıp buklelerini açmış, önden hafif bir balonlaştırılıp arkaya değişik bir örgü yapmıştı. Saçlarımın altı salık, örgünün üstüne de inciden yapılmış uzun bir toka takılmıştı. Makyajım da turuncu tonlarında ne çok abartı olan ne çok sade olan bir makyajdı. Eceme dağınık bir topuz, Yeşime de sade bir saç modeli yapılmıştı. Üçümüz de adeta prenses gibiydik.

Biz elbiselerimizi giyinirken Sevim abla da saçını ve makyajını yaptırdı. Ne kadar beni sevmiyor olsa da sözde iyi davranmak zorundaydı. Siyah uzun elbisemi de giyince Yeşim ve Ecem hayranlıkla baktılar. Fotoğrafımı çektikleri için sürekli poz değiştiriyordum. Tabii söz köşesinde, ışıkların önünde çok güzel kareler yakalıyorlardı. Birbirimizin fotoğrafını çekme işi bittiğinde saate baktım ve saat 16.27'di. Gazeteciler ve magazinciler gelecek olduğu için aşırı bir şekilde gerilmiştim. Sözde aşık rolü oynamamız gerekiyordu.

Vakit ilerledikçe stresten elim ayağıma dolaşıyordu. Kapının 2 yanına uzun sehpalar koyduk ve süslü tabakların birine, süslü kürdanları batırdığımız cupcakeleri koyduk. Diğer tabağa da renkli makaronları koyup tabakları sehpalara koyduk. Altın renginde olan söz köşesiyle sehpalarımız da uyumluydu tabi. Kahveler için de yeni aldığımız süslü fincan takımlarını tezgaha hazırladık. Her şey hazır vaziyetteydi. Aa az kalsın unutuyordum Hakan'ın söz yüzüklerinin yanında verdiği tektaşı takmamıştım. Onun için hemen o tektaşı da takınca babamı anca fark ettim. Benim görmediğim, sanırım yeni aldığı bir gri takım giymiş ve çok yakışıklı olmuştu. Hemen yanağından öptüm ve sohbet ederken zil çaldı!

Kızlara stresten öldüğümü söyleyip kapıyı açtım. Profesyonel kameramanlar önde, arkasından da Kılıç ailesi geliyordu. Tabii onların arkasında da 2 tane magazinci vardı. Hakan elinde ki çiçek ve çikolatayı bana verip gülümsedi. Önce bir kıyafetime baktı ve mutlu bir ifadeyle içeri ilerledi. Belki de en üzgün günüydü ama maalesef ki kameralara belli etmemesi gerekiyordu. Samimi bir şekilde hepsini içeri ağırlarken Esra Kılıç elinde koca bir baklava tepsisiyle geldi. Ne kadar zengin de olsan o baklava tepsisiyle gelinecek demek ki! Yiğit Kılıç ve Esra kılıcın, annesi ile babası gelmişti. Babam Yiğit Kılıcın annesiyle babasını görünce ister istemez somurttu. Yiğit Kılıcın annesiyle babası da adeta babamı dövecek gibi bakarak içeri girdiler. Yoksa birbirlerini tanıyorlar mıydı? Meliste elindeki kocaman pastayla beraber içeri girdi ve çoktan mutfağa koymaya gitti.

Kılıç ailesinin erkekleri çok yakışıklı, kadınları da çok güzel olmuştu. Mesela Melis taş gibi olmuştu. Tabii ikizi Volkan ve abisi Hakan da çok yakışıklı olmuşlardı. Hakanın üstünde de simsiyah takım vardı ve ikimiz onunla renk uyumu içindeydik. Hepsini içeri alırken saniye başı resimler çekiliyordu. Bildiğiniz her anı çekiyorlardı pes!

Kılıç ailesi ve Tunç ailesi koltuklara oturdu. Sadece ben ayakta bekliyordum. Evdeki herkes bir rol içindeydi. Adeta mutluluk gülücükleri saçıyorduk ama hiçbiri gerçek değildi. Sohbet iyice koyulaşmışken mutfağa kahveleri hazırlamaya gittim. Peşimden Yeşim, Ecem ve Meliste geldi. Bildiğiniz heyecandan ellerim titrerken mutfağa girmemizle kameramanların gelmesi de bir oldu. Anı yakalayan kameramanlar büyük bir ihtimalle albümümüz olsun hatıra kalsın diye çekiyorlardı. Ama magazinciler her şeyi video kaydına alıyorlardı. Mutfağa, normal fotoğraf çeken kameramanlar gelip birkaç fotoğraf çekip gittiler. Ecem içeriye gidip herkesi saydı ve gelip söyleyince ona göre fincanları hazırladık. Sadece aileye değil kameramanlara falan da kahve yapacaktım. Kızlar gerek olmadığını söyledi ama olsun ben yine de yapacaktım.

Herkesin kahvelerini hazırladım ve onlar kahve makinesinde pişerken kızlar da uzun fincan altlıklarına lokum koyuyorlardı. Onlar hazırlanırken sırada Hakanın kahvesini yapmak vardı. Cezveye kahve malzemelerini koyduktan sonra kızlara sinsice sırıttım ve tuzluğu elime aldım. 1 tatlı kaşığı tuzu azar azar koyarken sinirlenip hepsini boşalttım. Kızlarla gülüşürken kahvenin yanına koyacağımız suya da 1 çay kaşığı tuz koydum. Damat için olan tepsiye fincanı koyup lokumları ve suyu da koyduk. Salondakilerin kahvesi hazır oldu ve Yeşim sehpaları koydu. Onlarınkileri içeri götürüp verirken kızlar da salona gelip koltuklara oturmuş, Hakanın kahvesi için heyecanla bekliyorlardı. Hepsinin kahvesini verince kameramanlar da çok teşekkür ettiler. Hakanın kahvesi de hazırlandı ve fincana koyup damat tepsisini de mutfaktan aldım. Heyecandan elim titrerken bir yandan sırıtıyor bir yandan yavaş yavaş ilerliyordum. Hakanın önündeki sehpaya koydum ve gülümseyerek ''Afiyet olsun.'' dedim. Odadaki herkes merak içinde Hakana bakıyorlardı. Magazinciler çoktan kayda almışlardı bile. Kızlarda video çekerken Hakan fincanı alıp yudumladı ve yüz ifadesi o kadar komikti ki anlatamam.

Normal zamanda olsa kahkahayı patlatırdım ama şu an kibar gelin rolünde olmam gerekiyordu ve sadece gülümsüyordum. Ama içimdeki organların bile güldüğünü hissedebiliyordum. Evdeki herkes minik bir kahkaha attı. Hakan kahveyi yudumladığı an direk suya yöneldi. Ama suda da tuz olduğu için hemen ağzını peçeteyle silip lokum attı. Melis seslendi.

''Abiciğim tüm kahveyi içmen lazım. Tek seferde dik kafana.'' Hakan ne alaka ya bakışı atarken evdeki herkes onayladı. Çok tuz koyduğum için aslında içim el vermemişti. Hepsini içmesini istemiyordum.

''Hepsini içmesine gerek yok.'' Ecem araya girdi.

''Sevgilisine de kıyamazmış.'' Evdekiler güldü.

''Yok ya kıyamamaktan değil de. İçmesin. Tuzu biraz fazla kaçırmış olabilirim.'' Hakan cevap verdi.

''Biraz mı? Zehir gibi yapmışsın kahveyi.''

''Ondan diyorum işte. İçemezsin sen.''

''İçemez miyim?''

''Sende hiç öyle bir tip yok. İçemezsin tabii.'' Tek kaşını kaldırdı ve biraz durdu. Nefes aldıktan sonra tek seferde kafasına dikti. Ben bile yüzümü ekşitmiştim. Amacım içmemesi için ikna etmekti ama bu şapşal hemen gaza geldi. Hemen ona 1 bardak su verdim. Bana görüşüceğiz bakışı atıyordu. Kahveler bitince fincanları toplayıp mutfağa götürdüm ve salonda isteme merasimi başladı. Yiğit Kılıcın babası konuştu.

''Çok uzatmaya gerek yok. Gençler birbirini sevmiş.'' Hakanla göz göze geldik. Ne sevgi ama...

''Allah'ın emri peygamberin kavliyle, kızınız Ezgiyi oğlumuz Hakana istiyoruz.'' Babam ne kadar istemese de gülümser bir şekilde

''Gençler aralarında anlaşmışlar bize de onaylamak düşer. Verdik gitti.'' dedi

Alkışlar çoğalırken magazinciler de kayda alıyordu. Kameramanlar da çok iyi kareler yakalıyorlardı. Hakanla aile büyüklerimizin elini öptük ve birbirimize gülümsedik. Hakanın şu anda sinirden köpürüyor olduğunun farkındaydım ama gülümsemek zorundaydık. Çünkü her anımızı çekiyorlardı.

İsteme merasimi bitince biraz sohbet oldu. Yiğit Kılıcın babasının adı Kemal annesinin adı Haticeymiş. Esra Kılıcın annesinin adı Melda babasının adı da Recepmiş. Ne kadar yaşlı olsalarda bir o kadar fit duruyorlardı. Yüzlerinde kırışıklık olmasa yaşlı olduklarını anlamazdım. Aslında Kemal Bey ve Hatice Hanım o kadar kibarlardı ki neden Sevim ablayla babama öyle baktıklarını anlayamadım. Bana gayet samimi davranıyorlardı.

Aile büyükleri güzel bir şekilde sohbet ederken kameramanların bizi çekmesi için Hakanla söz köşesine gittik. Birbirimize aşıkmış gibi bakışlar atıp poz veriyorduk. Kızlar ve Volkanla beraber resim çekildikten sonra sözün gerçekleştirilmesi için aile büyükleri de söz köşesine geldi. Yeşimle Ecem söz tepsisini tutmak için yarışırken tepsiyi Yeşim kaptı. Babam yüzüklerimizi taktı. Kırmızı kurdele kesilmeden Yiğit Kılıcın babası Kemal Bey dua etti. Dualar edildikten sonra Babam makası aldı ama kesmedi ve seslendi.

''Makas kesmiyor Damat Bey.'' Salondaki herkes gülerken ben ve Hakan gülmüyorduk. Hakan konuştu.

''Ne demek kesmiyor daha yeni aldık ya.'' Salondaki gülme sesleri çoğalırken Hakanın verdiği cevaba bende kendimi tutamayıp güldüm. Daha sonra Yiğit Kılıç gülerek para işareti yaptı. Hakanda babasının gülmesine eşlik ederek cebinden 800 lira çıkardı ve babama verdi. Ben ''Oha ya bu ne?'' diye Hakanın kulağına fısıldadım. Az mı oldu deyip tekrardan para almak için elini cebine soktu. Tekrardan fısıldadım.

''Hayır hayır fazla oldu. Genelde 300-400 lira falan verilir de.'' Hakan güldü ve

''Buda bizim farkımız olsun.'' dedi. Daha sonra babam yüzüklerimize bağlı olan kurdeleyi kesti ve herkes alkışladı. Bizde tekrardan aile büyüklerimizin elini öptük ve Hakanla bol bol fotoğrafımız çekildi. O kadar profesyonel fotoğraflar çekiliyordu ki... Allah billir bu kameramanlara kaç para vermişlerdir diye düşünmeden edemedim.

Hakanla bol bol fotoğrafımız çekildikten sonra ailelerimizle ve gençler olarak fotoğraf çekildik. Hakanla etrafa gülücükler saçıyorduk ama içimiz kan ağlıyordu. Tüm fotoğraf çekme işi bitince magazinciler için video kayıtlarına da yüzüklerimizi gösterdik. Tabii bunun yanında çok mutlu olduğumuzdan bahsettik. Magazinciler çok sıkıştıranlardan değildi. Sanırım Yiğit Kılıç, eğer magazinciler gelecekse bile çok soru sormayan ve normal şeyleri kayıt altına almayanları seçmişti. Sadece sordukları soru ''Hakan Bey size nasıl evlenme teklifi etti?'' oldu. Bende daha sonra anlatacağımı söyleyip geçiştirdim ve kızlarla hemen mutfağa gidip tabaklara ikramlıkları hazırladık ve çay yaptık. Tabaklara ikramlıkları koyduktan sonra Esra Kılıcın kendi elleriyle açtığını söylediği baklavalardan da koyduk. Herkese çay ve ikramları dağıttıktan sonra Hakanla biz sözümüzün olduğu masada yedik. Salonumuz neredeyse 2 odanın birleşimi gibi büyük olduğundan dolayı söz köşemiz de salondaydı. Söz köşesi dememin sebebi oranın güzel bir şekilde organize edilmesinden dolayıydı.

Melisler de hemen yanı başımızda bizle beraber oturuyorlardı. Aile büyükleri de koltuklarda oturuyorlardı. Evde iyice sohbet kaynaşmışken Hakanla bizde aramızda sohbet ediyorduk. Ama onlar gülüşürken biz acıklı bir şekilde dertlerimizi paylaşıyorduk

''Ezgi, şu an ne kadar gülümsesende çok üzgünsün değil mi?'' Kafamı salladım

''Of evet ya şu an nasıl mutlu olabilirim ki.'' Melis seslendi

''Ama bakın aynı gerçek söz gibi oldu. Sizin istemeyerek evlendiğinizi bilmeyen biri olsa kesinlikle severek evlendiğinize inanır. Çok iyi rol yaptınız valla bravo.'' Kızlarla beraber Volkanda kafasını onaylarcasına salladı. Ben konuşmaya devam ettim

''Şimdi tüm kanallarda bizim isteme ve söz merasimimiz yayınlanacak. Şirketteki herkes şok olur kesin. Çarşamba günü tanıştınız, Cumartesi sözlendiniz mi derler.'' Ecem cevapladı

''Ezgi dert ettiğin bu mu gerçekten? Daha önceden tanışıyorduk dersin.'' Omuz silktim ve cevapladım

''Ne bileyim ben olsam bende öyle düşünürdüm. Yani Hakanla birbirimizi tanımıyor gibi davrandık.'' Hakan cevapladı

''Şirketteki en şok olacaklarda kim biliyor musun? Kenan ve Banu.'' Korkuyla gözlerim yerinden fırlarken çayın boğazıma kaçmasıyla öksürdüm. Hakan ben konuşmayınca devam etti.

''Seninde Kenanı bu kadar sevdiğini düşünmemiştim. Hem bak sana ne diyeceğim. Kenan benim ilkokul arkadaşımdı.'' Kızlar ve Volkan ne dediğimizi anlamazcasına dinlerken ben cevapladım

''Ya sevmekle ne alakası var? Kenan ve Banu benim arkadaşım. Sabah aradılar ve söylemedim kesin küserler. Hem ilkokul arkadaşıysanız neden birbirinize nefret edermiş gibi bakıyorsunuz?'' Güldü ve cevapladı

''Çünkü ilkokulda onun sevdiği kız beni seviyormuş da ondan. O kızı ne kadar sevmiyorum desem bile inanmadı ve hep benden nefret etti. Mesela sürekli benimle kavga ediyordu. Bende onu dövünce daha çok sinirleniyordu. Akıllanmayıp öbür gün yine beni dövmeye çalışıyordu.''

''O kadar komik bir olay yüzünden mi nefret ediyorsunuz birbirinizden. İlkokulda kalmış bir olay yüzünden böyle olmanız çok saçma.'' Kafasını sallayarak cevapladı.

''Ben ondan nefret etmiyorum ki zaten dediğin gibi ilkokulda kaldı. Çocukluk aklıyla olmuş şeylerden dolayı hala bana kin gütmesi çok komik. Ama belki şimdide sevdiği kızı elinden alacağım için benden yine nefret eder. ''

''Hakan sevdiği kız deyip durma. Ben onu arkadaş olarak görüyorum bir kere.''

''Onun için çok yakışıklı dedin.''

''Sen hiç arkadaşına çok güzel veya yakışıklı demez misin? Mesela Hakan sana siyahlar çok yakışmış ve bugün çok yakışıklı olmuşsun.'' Kızlarla beraber Volkanda sırıtırken Hakanında dudağı yana kıvrıldı.

''Teşekkür ederim yakışıklı olduğumu biliyorum. O zaman bende söyleyeyim sende çok güzel olmuşsun. Saçların da çok güzel olmuş.'' Hiç böyle bir cevap beklemediğimden direkt sırıttım.

''Teşekkür ederim. O zaman bende güzel olduğumu biliyorum.''

''Dün gece de biliyordun güzel olduğunu.''

''Sen iltifat eder miydin ya? Şaşırtıyorsun beni.''

''İltifat değil ki. Doğrular. Sen beni iltifat ederken gör birde.''

''Çok şaşırdım. Sende o potansiyel var mıydı?''

''Var tabii. İyi anıma denk gelirsen görürsün.''

''Denk geleceğimi pek düşünmüyorum. Resmen evleneceğiz ya. Nasıl iyi anımız olsun?'' Hakanın da suratı asıldı.

''Doğru. Ama belki de evlilik bizi pek değiştirmez ne dersin? Başka odalarda kalırız. Birbirimizin yüzünü bile görmeyiz belki. Sadece dışarıda evli gibi görünürüz.''

''Evet, gerçekten güzel olur.''

''Sen kendi hayatına bakarsın bende kendi hayatıma. Birbirimizle alakamız bile olmaz.''

''İşte şimdi moralim yerine geldi.'' Melis lafa girdi.

''İyice karamsara bağladınız he. Gülün biraz.'' Zorla gülümsemeye çalıştım. Aklıma gelen düşünceyle Hakanı dürttüm.

''Hani bu akşam kız arkadaşınla gelecektin?''

''Hangisiyle geleceğime karar veremedim. Pelin mi, Seda mı yoksa Ela mı diye düşündüm. Çok arada kaldım.''

''Kız isimleri de düşünmeden dökülüyor ağzından.''

''Dökülür tabii. Saydıklarım önceden sevgilimdi.'' Kaşlarım havaya kalktı.

''Öyle mi?''

''Öyle.''

''Magazinde çıktınız mı?''

''Anlamadım?''

''Daha sonra araştıracağım. En güzelini seçip sana yazarım. Nişanına davet edersin artık.'' Sırıttı.

''Araştır. Hatta ben sana telefonumdaki resimlerden göstereyim.''

''Eski sevgililerinin resimlerini silmiyor musun?''

''Neden sileyim ki? Sonuçta o fotoğrafların bir anısı var.''

''Değişik bir düşünce yapısı.''

''Gayet normal bir düşünce. Hayatından biri çıktı diye her şeyi silmek zorunda değilsin.''

''Böyle deyince doğru geliyor da...''

''Geliyor da?''

''Şimdi farz et ki ben seni seviyorum ve sevgiliyiz. Telefonunda eski kız arkadaşlarının resmini görsem bozulurdum.''

''Sevgililerim bilmiyordu ki. Sadece sana söyledim. Sen ileride sevgilim olamayacağın için söyledim.''

''Ya ileride ki sevgililerine söylersem?''

''Söyle.''

''Korkun da yok.''

''Neden korkum olsun ki? Silerim olur biter.''

''Hani fotoğrafların bir anısı vardı?''

''Tüm anılar dara düşene kadar geçerlidir. Dara düşünce anıları bile düşünmezsin.'' Gülünecek bir şey yoktu ama kıkırdadım. Aile büyüklerinin ayaklandığını gördük ve bizde ayaklandık. Kılıç ailesini uğurlarken Hakanın getirdiği çikolatalardan ikram ediyordum. En sona Hakan ve kameramanlar kalınca mecbur olarak ona sarılıpta veda etmek zorunda kaldım. Bir an çekilecekti ama kameralardan dolayı olduğunu anlayınca sarılmama karşılık verdi. Kulağıma fısıldadı.

''Tuzlu kahve içinde hesaplaşacağız.'' Gülümseyerek gitti. Kapıyı kapattıktan sonra derin bir nefes alıp verdim ve ailecek gülmeye başladık. Olanlar o kadar garipti ki resmen gerçek söz gününden farksızdı. Tek fark istemeyerek gerçekleşen bir söz günü olmasıydı. Hakanın aldığı pahalılık kokan çikolatalardan kalanları yedik. Biraz dinlendikten sonra tüm evi baştan aşağıya toparladık. Kızlarla saçlarımızdaki tel tokaları spreyden dolayı neredeyse yapıştıkları için acıyla çıkardık. Sonra hemen makyajlarımızı silip pijamalarımızı giydik ve yattık. Söz günü bile bu kadar yorucuyken herkesin davetli olacağı nişanımızı hiç düşünemiyordum. Daha 1 hafta vardı ve düşünmekte istemiyordum. Zaten düşünmeme vakit kalmadan da günün yoruculuğundan dolayı çoktan uyuya kaldım.

 

 

Loading...
0%